pl Nedeni Pe Nihayet söyliye söyliye olmuş» tu. “Hükkâm ve arkadaşları, ti - yatrosu baş artisti, 've “Yıldız film,, şirketi müdürlerinden Mak- bule, genç avukat Sırrı Vâhit be » yin yazıhanesine telefon etmiş ve: — Azizim, demişti, sana her zaman “nasıl olsa bir gün sana muhtaç olacağım,, derdim ya. Çabuk gel.. Başımdan bir kaza geçti. Sırrı Vâhit, derhal pek mühim olan işlerini bırakarak otomobili- ne bindi, Makbulenin Taksimde yeni yaptırdığı apartımanına git- ti. Makbulenin apartrmanında bir sürü kalabalık vardı. Odanm bi - rinde bir komiser, perişan bir ka 'dınm ifadesini alıyor, kadın hıç- kırarak ağlıyordu. Makbule, Sırrı Vâhidi görür görmez koştu: — Aman, dedi, başıma gelen- İleri sorma. Şu bizim Kadri yok mu, tütün tüccarı Kadri. Onu vurdular. — Kim vurdu? —Karısı, — Anlat bakalım. — Zaten Kadri artık başımın e tini yemiye başlamıştı. Bu sabah gene geldi. Yalvardı, yakardı, il le benimle evlenecekmiş, biz böy- le mecalleşirken kapı çalındı. Hiz “ metçi gidip açtı. Kapı aralığında bir patırtı oldu. Ne var, ne olu » yor diye anlıyana kadar, içeriye bir kadm hücum etti. Kadri “Ey vah, karım,, dedi, demedi, kadın çantasından bir tabanca çıkarıp a teş başladı, Kendimi yatak oda- sına dar attım ve kapıyı kilitle - dim. © — Sonra? - — Sonrası, polisler filân gel - di, komiser gelip kapıyı çaldı, an cak o zaman dışarı çıktım. Sırrı Vâhit Makbuleyi teskin ettikten sonra dışarı çıktı ve tah- kikata başladı. Kadri bey iki yerinden vurul- muş, kurşunlardan birisi tam kal bine gelerek onu derhal öldür - müştü, Karısını tevkifhaneye gö - türmüşlerdi. Sırrı Vâhidin komi - serden öğrendiğine nazaran za « vallı kadın, kocasının o evi barkı çoktan terkettiğini, iki haftadır aç olduklarını, bütün servetini bu artist uğruna sarfettiğini, maksa- 'dmım kocasını değil, asıl Makbu- Jeyi öldürmek olduğunu, fakat ko casınım, tabancayı çektiği vakit metresinin önüne geçip muhafaza etmek istemesinden vurulduğunu pöylediğini öğrendi. ; »... © “Aradan on gün geçmişti. Halk, Makbulenin oynadığı piyesleri ve filmleri boykot ediyordu. i Makbule can sıkıntısından pat yordu. Nihayet < dayanamadı, Sırrı Vâhidi telefonla aradı: i —Alle.. Allo!.. Sırı Vahit bey mi?.. Pek sıkılıyorum, bütün dostlarım beni bıraktılar, vaktin varsa gel de görüşelim. İ — Geliyorum. io Şimdi, salonda karşı karşıya o turuyorlar, Sırrı soruyor: — Şu meseleyi bana anlatır mışın nasıl oldu? | — Bilmiyor musun? : — Hadiseyi evet. Fakat Kadri beyle nasıl tanıştığını!.. — Vallahi galiba tiyatroda ta- nışmıştık. Birkaç gün sonra eve Şe inin, ele nu biliyordum. Mukavemet göster medim. Ertesi günü bana pırlan - ta bir yüzük gönderdi, İkinci se- fer geldiği zaman kendisine de - dim ki “İlk defa için kredi yap - tem ama, bir daha olmaz,, güldü, gitti. Bu sefer bir gerdanlık, son- ra da bir bilezik gönderdi. Niha- yet, sekiz ay içinde galba parası bitti ki, gelip evlenmekten bah - setmiye başladı... — Yazık doğrusu. Çoluk ço - cuk sahibi adam, öldüğü zaman üç bin lira da borç bırakmış.. — Bana ne? Parasını çalma - dıya ki.. Kendisini de davet etme dim. İstedi, geldi. Sonrasını bili- yorsun. Doğrusu böylesi ilk defa başıma geliyor.. Hem de evimde.. — Demek dışarda böyleleri çok oldu.. — Zannedersem, Benim için iflâs edenler çok.. Ölenler ancak iki üç tane. Bunları söylerken Makbule masum çocuk gülüşile — bu er - kekleri çıldırtan gülüşü ile — gü- lüyor ve sigarasının dumanlarını tavana savuruyordu. Sırrı Vâhit bu lâkaydi ve mer- hametsizlik karşısında titredi. — Küçük hanımefendi, dedi, hiç bu yaptığınızdan nadim olmu- yor musunuz? Hiçbir vicdan aza- bı filân.. Makbule kahkahayı bastı. — Ne münasebet, dedi, para - ları olduğu zaman gelip benimle eğlenen, sonra bitince iflâs edip ölenlere mi atıyacağım. Onlar i « çin mi nedamet duyacağım. Doğ rusu tuhafsmız vallahi! Makbule burada sözünü kese * rek birdenbire ciddileşti: — Hayatımda, dedi, nedamet ve vicdân azabı denilen şeyi duy- madım değil.. Ve bunu hayatımın sonuna kadar beraberimde götü » receğim. Bu çok eski bir hikâye - dir. Daha çocuktum. On altı ya - şimda ya var, ya yoktum. Kız kar deşimle beraber o oturuyordum. Saime — kız kardeşim — evli i- di. Kocası bana âşk olmuştu. Ben de onu seviyordum. Böylece ikimiz de yanıp tutuşuyor, fakat biribirimize bir şey söylemiyor - duk. Nihayet, bir gece, odama gel di ve yatağımın baş ucunda saat- lerce yalvardı... Makbule, hikâyesinin burası - na gelince kalktı, dolaptan bir şi şe konyak çıkardı. Üst üste iki kadeh içti, bir de avukata uzattı. — Hayır, teşekkür ederim Mak bule hanım.. Demek, bu hayata kız kardeşinize ihanet etmekle başladınız. Makbule sarardı. Haykırarak: — Hayır, dedi, hayır... Çıldı - rasıya sevdiğim bu adama, kız kardeşimin hatırı için mukave - met ettim ve aşkımı feda ettim. Fakat sonra ne oldu, biliyor mu - sunuz? Bü adam, bir başka kadın la kaçtı gitti. Ben de aşk namına duyduğum yegâne hissimi bu su - retle kaçırmış oluyordum. Ve, e - min olunuz, o günden sonra bir daha sevemedim. a Amerikanın cenu- bunda mütareke Lapaz, 27 (A.A) — Bolivya, bitaraf devletler tarafından ya pılan mütareke teklifini kabul et- VAKTT Yeni müerieği Radyo Konfe- ranslarım Selim Sırrı B. radyoda verdiği konferansları güzel bir kitap ha- linde toplıyarak neşretmiştir. Bu eserde, pedagoji, beden terbiye- si, iyilik, doğruluk, güzellik, mu- siki, edebiyat ve raks mevzuları dahilinde dikkatle okunacak ve istifade edilecek bahisler vardır. Karilerimize tavsiye ederiz. Yolların sesi Yolların Sesi omecmuasının üçüncü sayısı pek zengin mün- derecatla çıkmıştır. Cenap Şahabettin, Hıfzırrah- man Raşit, Sadri Etem, Mahmut Ragıp, Fazl Mahmut, Burhan Sahir, Abdullah Cevdet, Hama- mi zade İbsan, M. Macit, Saadet Leylâ, M. Fevzi, Emin Recep, Nâzım Hakkı, Beylerin yazıları vardır. Bilbassa muallimleri alâ- kadar eden bu mesleki, edebi ve fikir mecmuasinı okuyucula- rmıza tavsiye ederiz. Istanbul Asliye Mahkemesi 6 ıncı Hukuk Dairesinden: Aksarayda Etmeydanında Ahmediye cadde- sinde 58&Nolu hanede sâkin Esma H. tarafından kocası Ta- hir efendi aleyhine ikame eyle- diği boşanma davası hakkında verdiği arzubal bilâ tebliğ inde kılınmış ve mumaileybin bilahe- ra Selçuksultan maballesinin Se- fai sokağında 9.Nolu hanede mukim iken bir semti meçbüle gittiği mübaşiri ve heyeti ibtiya- riyesi tarafından verilen meşru- battan anlaşılmış ve ilânen teb- Nigat icrası karargir o'muş bu- Yunduğundan yevmü tahkikat olarak tayin kılınan (2-10.932) pazar günü saat «13,30da Istanbul Asliye mahkemesi G-incı bukuk dairesinde tahkikat hakimi huzu- runa gelmediği ve itiraz dahi etmediği takdirde hakkında gi- yaben tahkikat icra olunacağı ilân olunur. (4494) Istanbul Evkaf Müdüriyetin- den: Babüssande ağası Bosnevi Akhisarı Abmet ağa vakfınn icarei vahideli akaralından bu- lunan Beyoğlunda Gılavani s0- kağında 11 mükerrer No. lu ote- lile tahtında kâin bodrum ve Ayaz paşada Yahya' çelebi ma- hallesinde acı çeşme sokağında 18-20 No. lu ve beş kattan iba- ret Ahmet ağa aparlımanı yirmi ay müddetle beher katı ayrı ay- rı kiraya verilmek üzere 22-Ey- lül-932 tarihinden itibaren 15-T. Evvel-932 tarihine kadar, Yirmi gün müddetle müzayedeye vazedil- miştir. Talip olanların *© 7 1-2 pey akçelerini müstasbiben Çen- berli taşta mülbak vakıflar ida- resine ve yevmi ihale olan 15-T. Evvel-932 Cumartesi günü saat 15 şe kadar Evkaf Müdüriyeti encümeni idaresine müracaat ey- lemeleri ilân olunur. Meccanen sünnet Sirkecide Beşir Kemal ecza- hanesi karşısında Sünnelçibaşı Halepli zade Akmet Mehmet Bey pazartesi ve perşembeden maada günlerde fıkaraya mecca- Den sünnet ameliyesi yapmaktadır. Tel: 23755 (4057) Ucuz kiralık Bomonti caddesinde No. 65 apartıma- mın $ ve 5 odalı 2 ve 8 üncü katları 20 - 25 liraya' kirslanacaktır. Sişli Hasat » Perihan Sokak No. 98- | müracaa. oo (4483) bi 28 Eylül 1932. Niçin içerler ? Rakıyı niçin ve nasıl içerler?sarhoş- luktan bekledikleri nedir ? İçmeyince uyuyamıyormuş.. Gece yatakta duynlat çifte telli 5. Otuz, otuz iki yaşlarında yarı efendi, yarı külhan tavırlı biri... Bir usta yanında seyyar satıcılık yapıyor. Kendisi Istanbullu ve bekâr... Evde bir ihtiyar annesi, bir de babası var. Zayıftan, so- luk çebreli biri... İsmi Sadık... Sadıkla bir zerzevatçı dükkân nın önünde konuşuyoruz: — Rakıyı niçin içersin Sadık? — Ben de bilmiyorum birader kunu niçin içtiğimi! Her gün yüz türlü zararını gördüğüm hal. de gene içiyorum! — Mademki her gün yüz tür- lü zararını gördüğünü biliyorsun, şu balde zararın neresinden dö- nersen kârdır. — Nereye döneceğim? Sağa mı, sola mı, öne mi, arkaya mı, şimale mi; cenuba mı, şarka mı, garba mı? Sen ne söylüyorsun birader? Ben döneyim dedikçe büsbütün başım dönüyor ve ba- şım döndükçe de gözümün önün- de fırıl fırık kadehler dönüyor. Nerden de alıştık ku »ıkkıma kardeşim ? Ölüsü kandilli şey, sanki anamın ak sütü imiş! — Her gün yüz türlü zararını görüyorum diyorsun, bunlar ne- gibi zararlar bakayım? — Ne gibi olacak efendi bi- lâder,. insanda. ne kafa kalıyor, ne sinir, ne mide, ne ciger, me bağırsak... Üstelik işinden, gü- cünden olduğun da caba! — Galiba çok içiyorsun? — Çok ta lafmı a iki gözüm? Akşamları yüz elli dirhemden aşağı olmsz, ekseriya yarım ok- kayıda bulurum ya... — Akşamlardan başka içer- misin? — Eh İşte, arasıra gündüzleri baltâ sabahlanda birer parça yapınırız | Hele bazı cumaları sabahtan başlar, gece yarısına kadar işle- tiz. ; — Peki ama niçin içiyorsun bundan ne lezzet alıyorsun? — Dedika.. Niçin içtiğimin ben de farkında değilim ki! A- lışılmış bir kere bilâder, içme- den olmıyor ki! Hele insanın yâmada bir iki de kafa dengi falan filân oldu muydu artık da- yan Garabet ağa zum oluncaya kadar. — Sen daha gençsin de ayoll — Genciz ama, genç denecek surat kaldı mı bizde! baksana, daha oluz yaşında façası bozuk moruklara döndük ! — Nasıl alışt.n bu rakıya? — Sorma, şeytana otuyduk, alıştık işte! Gençlik dalgısı ktu, vaktile sonu çıkmaz, fasa fiso efkâra kapıldık, Onun zorile alıştık. — Sanki şimdi bıraksan ne olur? — Bırakayım diyorum ama, bırakamıyorum ki... İçmedim mi idi gece uyku tutmuyor. — Peki,'sen de gündüz ve sabah içkilerini bırak, akşamları da az iç! — Elimde değil ki... — Kafayı çekince, meler his lee meler (o duyuyorsun & > Bugün Cuma değil, boyu posu devrilesi, bugün Cumartesi ... e — Ooo! Eğer adam akıllı ç€ kecek olursam neler duymamki” Hele yatağa yatar yalmaz k ğımın dibinde davullar, tramp ler, zurnalar, kılarnetler başlı Hatta bey ağabeyciğim, geçi cuma gecesi henüz uykuya de" larken baktım, bizim od tavanında ince sazla bir ba ye çiftetellisi başlamasın mı? — Ey sonra? i — Sonra, haydi ben yataktaf| fırlayınca odanın içinde don gö lekle başladım. — Neye başladın? — Oynamıya... Derken efe dim, uzatmıyalım, biraz elinde lâmba ile bizim koca 3 | rı damladı: — Oğlan ku ve hal, sen çı dırdın mi? — Ne çıldırması be, duymr yormusun, tavandaki çifte telli; Koca karı şaşırdı, yali yakardı, beni güç halle teki yatağâ uzattı, N — Ve sende artık DI; uyudun değil mi? ns — Ama ne mışıl mışıl! Baci U ğımdan sürükleseler farkında of! mıyacaktım. Neden sonra bir de gözü açayim ki koca karı gene g miş, başucuma dikilmiş bağırıyor: — Kalk nlan artık, kalk! Sas i dokuz buçuğa geliyor, işe ge$! kaldın! Bu sarhoşluk seni işinden de koğacaklar! — Hangi iş be, cuma günü iş olurmu hiç? — Ne cuması boyu posu det” rilesi ne cuması! Cuma dündü bugün cumartesi... Meğer bilâder efendi, biz cu ma ile cumarlesi gecesini de uykuda geçirmemiş miyiz? | — Çok fena, bu kadarı fenal — Fena ki fenal Amma »f yapayım ki bir defa kendimi! ki aptırmışız. Os Cinsiyet Geli Prağ, 26 (Hususi) — Dünya nın cinsiyet mevzuu üzerinde büyük mütebassıslarından müte” şekkil kongre burada açılmıştı Alimlerin en büyük hedefi cii siyet meselelerini ıslabtır. Ke greye iştirak eden alimlerin yısı 80'den fazladır. Halledilecek meseleler nevvidir. Bunların arasında kek ve kadının siyasi ve iktıs$” di müsavatı, evlenme ve bo ma işi ile ve devlet müdahalf sinden azade kılmak, doğumla" mürakabe, gayrı meşru çocukla” olan kadınları himaye, men ve İçtimai bastahi tevakki, çocuklara çinsiyet k biyesi vermele. Kongre Mazarik ' D. ün” nunda toplaomaktadır. Doğru mu? Kopenhağda çıkan Politik” gazetesi, sabık Sovyet barbif kumseri M. Troçkivin iki kon” rans vermek De hz gideceğini yazı