> Kocan geçen gün plâjda kadınların pek açık saçık Balun masından müleessir olduğunu söylüyordu. Mü Evet, gözlüğünü evde unutmuş da ondan ... 100 Sene sonra bir keşif! aş Bundna yüz sene sonra 124 e çıkan Türkçe gazetelerin Psi genç doktor Ahmet İyicanm ii im bir keşfinden bahsediyor- 4d. Bu mühim keşif o güne ka- Di buna mümasil keşiflerin hiç Ri sine benzememektedir. İyican yy çük bir ameliye ile sevimli cin- " yani kadınları gençleştiriyor. Ya keşif Avrupaya ve Amerika- İyi olunca Amerika reisicüm- © eğe İYicana bir telgraf çekerek ve ; Keşfini Amerikaya bildirmek “tetmek arzu ederse emrine "olduğunu haber veriyordu. Aynı akşam doktor İyicanı şen, geliyordu: Şwh, sarışm, genç bir kız ziyaret | E Dünya Genç kızlar birliği | İçkiye mümessili olduğunu söy- en bu güzel kız hemen dedi ki: 1, © Ben bütün dünya genç kız- a namına size beyanı teessür et- Ye memurum.. d >> Nasıl efendim, *Ben ne yaptım ki., >> Siz ihtiyar kadınları genç- çek suretile onları yeniden ty ve şayanı arzu bir hale ko- Orsunuz. Biz genç kızlar onla- rekabeti karşısında nasıl evle- iz?. a siz söylediniz, küçük sizin gibi güzel bir kız.. ii Evet amma ben fakirim, ih- tin dınların kendilerini genç- d, ek istiyenleri tabii zengin- Raygenelerce tecrübe sahibi ol- dagi. Erkekleri nasıl cezbe- tiki; lerini bilirler. Bir de bizim i, Oluverince.. Bu. mücadelede da galip gelirler, Onun için siz- tez, bu keşfi bir tarafa saklama- pp ederim.. kağ, sene kız o kadar tatlı, o Sedali idi ki Ahmet İyican 0, *abire hiç bir cevap vermedi. e ediyordu : 3 7 Hiç şüphe yok ki bu keşfini- gm etmiyeceksiniz değil anlayama- 12 Şimdi hemen size cevap ve- ii, Yarın evime geliniz, hem aa içeriz, hem de cevabı öğ- iniz. tm kız ertesi gün geldi. Dok- hür, ©vi onu birdenbire öyle bir Ne sevketti ki hemen birbir- açıldılar, hemen dost oldu- hemen seviştiler, ve Ahmet Üniyy, orada söz verdi: Hiç bir iyi ını gençleştirmiyecek.. “a atma Gül olan sarşın kız bazı fedakârlıklar mukabilinde doktordan bu vadı almış olarak evden çıktı. Maamafih bir ay son- ra artık o evde yerleşmişti. Evlen mişlerdi. İsmi Gül İyican olmuş- tu. Fakat seneler ne kadar çabuk geçer. Yirmi beş sene bir göz a- çıp kapama kadar bir - zamana muhtaçtır. Gül İyican Hanım,o sarışin genç kız ihtiyar bir kadm olmuş, bütün güzelliği silinip git- — Eh Hanım, artık yavaş yavaş giyinsen .. — Neden,bir yere mi gide- ceğiz ? Istanbul seferleri Konyadan öteberi almak için mişti. Aynanın karşısında maziyi | İstanbula gelen Agâh Efendi otel- | acı'acı hatırlıyor, kocasını koca x Milyar dolarlık bir çekin har.) İde zengin bir Adanalı ile ahpap bir keşiften vaz geçmeğe . sevke- | oldu, Beraber yemeğe, gezmeğe, den güzelliği gözünün O önüne | eğlentiye gittiler, Hattâ Agâh E- fendi Adanalıyı baştan çıkardı. Bir akşma kocasnın kolları a- | Bir kadın eğlentisine bile götür- rasında, eskisi gibi ona yanakla | dü. Yolda Adanalının kulağına rını uzatırken: — İyican, neden beni gençleş- tirmiyorsun?. dedi ki: — İstanbula her gelişimde mut- laka böyle bir hovardalık ederim. Diye sordu. İyican karısını ta- | Her seferimde bir hatunun yüre- zeleştirmeye hiç de razı olmadığı | ğinde öd bırakır, öyle savuşu- için ona bir hatırayı tazeleştir - | rum. mekle iktifa etti: Adanalı Agâh Efendinin bu mu —Sana hiç bir kadını gençleş- | Vaffakıyetine hayran oldu: tirmemeye-söz verdim. vakit sözümden dönmem. Bunu işitince kadınm gözlerin- Hiç bir — İstanbula bu gaçıncı seferin- dir ki?. Agâh Efendi düşündü, düşün- den öyle bir ateş fışkırdı ki İyican | dü: bu gözlerin birer tabanca olmadı- ğma şükretti. — Yedi gündür evde değilsin.Hiç olmazsa yirmi lira tasarruf ettim. — öyleyse bana bir kürk değilmi? — 1297 de bir kere daha gel- miştim. — Geçen akşam baloda dans teklifinizi reddetmiştim, “e “) mazur görünüz. Çocukla dans etmesini hiç istemem de ... — Affedersiniz, hamile olduğunuzu bilmiyordum Etendim.. 24 Saat -« A A khk hh. Muavin Ahmet Sabri Efendi o |tü, hafif tertip horlamıya başladı. gün izinli çıkmıştı. Çıkarken mer- kez memuruna: — Bendeniz, yarın sabah saat onda hazırım efendim.. Dedi, Evine gitti, soyundu, dö- kündü. Biraz rahat etti, Gece ne yapacağını bilmiyerek o Şehzade- başında bir tiyatroya gitti. Fakat tiyatrodan pek hoşlan- madr. Hattâ kantolardan sonra tam piyes başlar başlamaz Sabri Efendi merkezde bulamadığı bir uykuya kavuştu. Başı önüne düş- KABAHAT Limonatanm, çayın, biranın, ayranın bir mevsimi vardır. O mevsimden başka mevsimde içil- mesi kimsenin pek hoşuna gitmez. İçilse bile âdeta zorla içilmiş gibi- dir.. Amma ayyaşlar için rakınm mevsimi yoktur ve her mevsim, her mevsimin her akşamı kafala- rın bu beyaz mayile bulandırılma- sı lâzımdır. Onun içindir ki en sıcak yaz akşamlarında bile caddenin orta- sında yıkıla kakıla gidenlere, nâ- ralarile yedi mahalleyi o ayaklan- dıranlara tesadüf ederiz. — Mahir Ef, geldi mi, Hafize Hanım? — Şimdi geldi, görmüyor musun ? SU- manto alırsın pürke sapinın parçası daha elimde .. Tâ... sahnede aktirisin cırlak sesi ile: — Ah, ah.... Diye haykırdığı zamana kadar..' Sonra gözlerini açtı.. Z Aktris devam ediyordu: — Ah, ah... Hınzır herif, tam üç gündür burada bekliyorum, hâlâ gelmedi. Bu sözü işitince Sabri Efendi yerinden sıçradı: — Eyvah, 24 saat izinim vardı, üç gün geçmiş.. Ben şimdi ne halt edeceğim. Geçenlerde bir akşam tramvay yolunda, gece yarısından sonra böyle ursa boca Ali hoca giden daha doğrusu gidemiyen birisini polis efendi çevirmiş: — Yahu, sabah oluyor, evine gitsene... — Kabil değil.. — Neden?. — Ayaklarım tutmiyor “da on“ dan... | — Ne vardı o kadar zıkkımı i“ çecek?, i Sarhoş birdenbire başını kaldı- rarak; i — Affedersin polis efendi asıl kabahat rakıda değil bende... Bu saatte meyhaneden çıkmanın mâ“ nası var mı idi?. iki korku Feritle Leylâ Cuma günü Pen- diğe kadar küçük bir seyahat yap- tılar. Pendikte tek ve tenha bi- raz dolaştılar. Akşam geç vakit gene trenle dönerlerken - Kartala yakın bir yerde tren birdenbire durdu. Yoldan bir sağır: geçiyor- du. Makinist çiğnememek için treni durdurmuştu. Fakat ö kadar sarsıldılar ki ikisinin de beti ben- zi attı. Ferit; I — Her trene binişimde ya yol- dan çıkar da bizi sakatlar, ya di- ğer bir trenle müsademe eder de bizi ezerse diye korku geçiririm... Dedi.. Leylâ: — Ben de ya tren yoldan çıkar da elbisem buruşursa, yahut baş- ka bir trene çarpar da bir tarafı yırtılırsa diye çok korkarım,