Sayıfa 4 Söz Kitabı Türk Dili Anadoluda kulla- nılan bazı kelimeler Türk dili tetkikleri (yapılırken “Söz kilabı,, ünvanı alında Anado Iuda kullanılan bazı kelimelerin top. landığını yazmıştık Bu kitaptan di. ğer bazı kelimeler naklediyoruz: Alaca Karga (Sivas): saksa- gan, Kacele. Alacık (Fethiye, Yozgat, Kır- şehir, İçil); Alançık (Kayseri): 1 — Çalıdan, tahtadan yapılan kulübe. Karş, alak, alıcık, 2 — Üstüvane şeklinde keçeden ma- mul çadır (İçil), Alada (Isparta) : kemal, olğun- | luk ve coşkunluk ifade eden bir | sözdür, Güller aladadır. Gülün a- lada zamanı geldi. Aladı (Teke): acele. Alaf (Teke): ma, musır gazeli, erme srresea SP mea anae serme 1000 UN AMENNA ve reede sama Aa meemsa Fener stadyo- munda Fenerbahçe ve Karagümrük ta- kımları bugün saat dörtte Fener- bahçe sahasında bir maç yapmış- lardır, İlk haftaym Karagümrüğün yaptığı iki golle, ikinci haftaym Fenerin yaptığı iki golle berabere kalmıştır. Fener ve Karagümrük ilk golle- şütle yapmışlardır. Oyun çok he- yecanlı olmuştur. Karagümrük yeni bir saha ol- masına rağmen muvaffak olmuş, hakikaten büyük bir oyun göster- miştir, Goller Fenerden Niyazi ta rafından Karagümrükten Rıza ta rafından (yapılmıştır. (Penaltı Fenerden Cevat, Karagümrükten Seyfi tarafından yapılmıştır. Karagümrük: Miço Mahmut AN Cemat Hikmet Lat Bam Enver, Rıza, Seyfi, Fenrbahçe: arapçadan sa- Alafirik: az pişmiş yemek, pi- lav. tatarı pilav. Aş daha pişmedi alafirik oldu. Alaflama (Kastamonu, Mente- 46): 1 — Bostan beklemek için tahta sırıklardan yapılan kulübe. Bak. Alacık; 2 — kızışan köpek (Menteşe). Karş. Küşen, Alak: ihtilâf, alaklamak: fi- kirler ihtilâf etmek. alaksatmak: fikirleri ihtilâfa düşürmek. Alakbelek, alakbenek, alacalı (Ankara): amanın bir şey gör- düm alakbelek, alacalı karacalı bak. alak malak, Alakabak: saksağana benzer, palamutluk yerlerde yaşar bir kuş. ei min yapılmış mustatil şeklinde tas. larak görmesi (Denizli). Bir şey | | Alayı, alayısı, (G.Antep): hep yokarı atılırsa, düşerken gösterdi» | *** ği karışık vaziyet (Sandıklı), al Alaz: seyrek biten ekin. lak bullak, Alak malak düşüyor. Alâz (Türkmen): Köy bekçisi, Karş. Alakbelek. Kizir. Alakmak (İçil, Çukurova) aç- | Alazlamak: her hangi bir şeyi lıktan iç geçmek. Yüreğim alaktı. | aleve, âteşe azicık temas ettir Alama (Menteşe, Teke) ; alam- | mek. pa (Dinar): el ile atılabilecek | OAlbasmak: loğsaların fazla kan büyüklükte taş. ş kaybetmesinden uğradıkları bir me ANN; sahi, <ö-| arıza olup bazan ölümle neticele- ve An ii nir. Filânı al basmış. Bu al, losa- Ala: ii İş süsü, eşle. | yaz basar, ciyerlerini çıkarıp gö- ilan tarim CO türür suya atarmış ve loğsalar da dağnık, karma karışık, aran ta. | SÜTÜ ran. Evin içi alan taran oldu. Alber, alver (Antalya, Çangı- Alan, alan. (Yozgat, Ankara, | r): getir (Emri hazır). Menteşe, Isparta, O Seyitgazi): 1 Alefi: Uu, sabondan mürekkep — etrafı ormanla çevrik açıklık | bir madde olup tabakhanede kö- (Yozgat); 2 — Her tarafı açık | sele arkasını bayezlatmak yer (Ankara). Dış, eğ su vierahii Çetik); Kl Aç, ee Algı (Afyon karahisar): afyo- Dalan Elma se nun südünü alan kepçe gibi alet. dum... Çam alanı; 3 — Üstü açık XSandıklı), Alanda kalmışsın — Algın (Niğde, Sandıklı): 1 — yorgansız, üstü açık kalmışsm. Alançık (Kayseri) : alacık, Kö- | aşık. algın Ayşam türküsü. mele, Algitmek ( (Çangırı): Alanüstü - (Naşa köyü): mevsimi. Alhat (Bolu): ahlat. Alasakça (Avşar): saksağan. Alıcı (Birecik, G.Antep, Silif- Alasulu (Ankara): vakıtsız, er | ke): 1 — Yırtıcı, vahşi alıcı kuş. olan meyva. 2 — Azrail. Alıcı alsın, alıcısı tut- Alata (Maraş, Silifke): 1 —| muş. Uçurum (Maraş); 2 — Sürüye| Alıcık (Eğirdir. Burdur): ala uymayan hayvanatı ehliye. cık, alak. Alatav (Sungurlu) : az sıcak. Ahcsi kuş: Doğan, atmaca gibi 'Alatlamak: evmek. nin i ii iü Alav (Ankara, Taşkö, 6G et yeyen e A); Alaf (Niğde, —— ya, | rü az olur. Alıcı kuş yüksek yapar hin, yuvayı. Alavçan (Uşak): hadidülmizaç | (Alıcı vurucu (Avşar): Alavira (Ankara, Sandıklı); | kuttas tarık. Mordo Fadil Yaşar Ziya Cevat, Rasim, Reşat Niyazi, -Alkattin, Muzaffer, Lebip, Namık Karagümrük © takımmın bu İ maçta beraberlik temin etmesi büyük bir muvaffakiyettir. Ba- dema bu hususta daha yüksek neticeler vereceği kanaatini hasıl etmiştir. ''... Alavire (Malatya): alış veriş. Alavut (Bolu): dut ağacından için yaz gasıp, , rini penaltıdan, ikinci gollerini | Hastalıklı (Niğde) ; 2 — Yangm, İ VAKIT Poliste : Vapurda bir kaza Dün köprüden Haydarpaşaya giden Pendik vapurunda bir ka- za olmuş yolculardan Yasef adlı bir çocuğun ayağı dümenin zincirine takılarak parçalanmıştır. Yasef Tıp fakültesine mıştır. yatını Yangın Galatada aynalı sokakta Di- mitrinin eşya mağazasından yan- i gın çıkmış, dükkânın bir kısmı yanmıştır. Otlar tutuştu Heybeli Adada Çam limanı İ caddesinde Ayayorgi manastırı karşısında tanınmıyan bir adamın atlığı sigaradan otlar tutuşmuş- tur. Etfaiye çabuk yetişmiş yan- liz on metre murabbamda bir yerin otları yandığı halde sön- dürülmüştür. Taksimdeki mazot fâbrikası yandı Taksimde İrmak caddesinde Hulüsi beyin gaz va mazot Fab- rikasında borular vasıtasile dı- şardaki varillere mazot doldur- makta iken varillerden birinin başında duran ameleden Halilin, tuttuğu mumdan mazot ateş ala- rak infilâk etmiş, çıkan yangın yüzünden fabrika tamamen yan- mıştır, Halilin elleri ve yüzü yanmış ve kendisi kaçarak hayatını kur- tarmıya muvaffak olmuştur. motosiklet kahveye girince sahibi dayak yedi Büyükderede oturan Bulgar tebaasından Mihal motosikleti ile Istanbula gelirken yanlış bir ma- mevra yüzünden motosikleti Is- tinye Köprüsu sivasımdı bir but venin önünde oturan halkın üze- rine bindirmiş, Hüseyin ağa is- minde birisi yaralanmış, kahve- nin camları kırılmıştır. Molosik- letin altında kalanlardan bakkal Hulki ayağa kalkınca sandalya ile Mihali ve arkadaşı Pandoyu döğmüştür, Elektrik çarptı ve öldü Eyipte Babariyede Hasan be- yin tuğla barmanında amele İne- bolulu 18 yaşında Dursun kop- muş elektrik tellerini tutmak su- retile cereyana kapılmış, derhal ölmüştür. Molörle vapur çarpıştı Ahmet kaptanın üzüm yüklü motörü (Tavşanlıdan gelirken Ada açıkl oarnda seyrise- fainin Kınalı eda vapurile çar- pışmıştır. Motörde bulunan kap- tanm karısı, üç yaşındaki çocu- ğu ve bir de tayfa denize düş- müşlerse de vapur tayfalari ta- rafından kurtarılmışlardır. Yalnız ARTISTiK Sinemasında Gösterilecek olan ve Jean Toulout - tarafından temsil edilen TEE Nİ Vazifenin ruhundan kuvvet alınıyi sebeplerle yapılan bir vazife;| ifa edilmiş sayılmaz Mütercimi : Zonguldak meb'usu —-—1— Baba çocuğu bu telekkilerden kurtermağa çalışmalı ve ona kendi nefsinin Obaricinde bir | âlem bu'unduğunu anlatmalıdır. | icaplarını, yaşca ve iktidarca kendinden bü- yük olanların iradelerini, cemiye- tin müesses kaidelerini, insanla- rin umumi telekkilerini tanımalı | Çocuk hadiselerin ve bunların bepsinde atlana- mayecak manialar bulunduğunu zihnine sığdırmağa alışmalıdır. Bu tarzda bir inzibat alışıklığı her zaman bir esaret değildir. Hürriyelin en büyük dostları bi: le kabul ve tasdik ederler ki bayatta inkiyat etmeyi bilmenin pek mühim ve pek zaruri o'a- cağı haller pek çoktur. taat etmesini bilmek, zaaf değildir; bilakis büyük bir kuvvettir. Sok- ralın “İtaat etmesini bilmeyen, kumanda etmesinide bilmez., Sözü bir mütearife dir: Kanuna itaat etmeyen bir millet, asla hür bir millet olamaz. Usul ve ka- idenin ağır yüküne saburane tahammül etmek; harici mesnet- lere, kanunlara, hatta cebir ve ikrahlara mühtaç olan beşerin tabil zafını takdir edip anlamek- tan ibarettir. Lüzumundan fazla hür olmadıkça esarete düşüle- mez. ” ii siri feveimde, olduğu halde “onunla karıştırılan bir fikir vardırki oda vazife fikridir. Baren vazifenin usul ve kaide, usul ve kaidenin- de vazife olabileceği şüphesiz- dir. Fakat usul ve kaide wutlak bir kıymeti haiz olmıyan zahiri bir şeydir. Çünkü bu, ya alda- na bilen bir reisin emridir ve yabut bir kısım insanların uzlaş- masi'e takarrür eden, fakat fes- hi ve tebdili mümkün olan bir teamüldür. Bunlara itaat etmek makul isede bâzen tatbik ve infaz edilmemeleri muvafık ve hatta zaruri ola bilir. Şüphesiz vazifede, bir kaidedir. Fakat öyle bir kaideki tamamen deru- nidir. Onu idrakimiz tesis, vic- danımız kabul ve terviç eder, Bir kaideli ne bir heyetin anlaşma- sından, nede keyfi bir iradenin sudurundan hasıl olmadığı için hiç bir sebep ve behane ile ica- bını ifa mecburiyetinden kurtu” lamayız. Vazifeye, munhasıran Kaissa Robba vazife olduğu için itaat Vazifenin ruhundan ku mıyan (sebeplerle yapıla” vazife ifa edilmiş sayılma” babanın terbiyedeki ( tem” fakat müşkül işi buradadı” ba, vaz'fe mefbumunu, yi riya, korku, cazive j şeylerle tagşiş etmeks zin men saf ve halis olar cuğun vicdanına nüfuz et le ona “hakiki hürriyet, if lunu göstermiş o'uyor. 6 usul ve kaide itiyadını kö makla çocuk nefsinin ve satının esiri olmaktan kur nın yo'unu öğrenmiş olur vazife fikri, onu ayni Za usul ve kaideye mahküm olf tan kurtarır ve ona nefsi? ve vicdanndan başka şeye İüzumundan fazla kap? mayı öğretir. » # » Babanın rolü, çocuğu bif raftan nüfuzunu kullanarak, ğer taraftan idrakine bitap ' rek lerbiye edip yetiştirm ananın rolü, şefkat ve nü tarikile ayni neticeye varm Babanın zaferi, inatçı bir ir bürmet telkin ederek fethet ananın zaferi de uysal bir i yi sevgi ile kazanmaktır. A biri mukavemeti, diğeri ba: veye benle "U Hek dan biri muztarıp ve iti münseliptir. Daima mubtei dip ve tevkile müheyyadır. ğeri vatandaşların müdaf deruhte etmek suretile kabil lerinin serbestçe inkişafını t&) etmiye mütemayildir. Ailede baba nüfuzu; ve raptı ve benaberin çe fırkayı; anada, tabiati ve taki zanlı müdafaa ettiği sevilen fırkayı temsil ed Benaberin; baba, tenkil kuvvetle tenkil edilen müvazene edemezse veya t değil, fakat terbiye olmasi gelen zayıf bir varlığın t€ mül derecesini anlıyacak 819 bir duyguya malik bulun müdahale etmemesi yani ç lüzumundan fazla yüklenme se kendi haline bırakmasi doğru olur. Baba istipdadı istipdadından da müthiştir. ki koca istipdadı, az çok dini müdafaa edebilecek miş bir varlığı karşı Halbuki baba istipdadı, $ müdafaa kabiliyetinden “ olan bir varlıktaki bütü vetleri henüz tohum halinde | çürütür veya bütün bütü9 veder. Bu itibarla aile de ğu müdafaa için babada” zayıf, daha sevimli ve rafgir bir varlığa ihtiyaç İşte bü ihtiyacı ana tatmif, Ana, bir taraftan af “© hameti, diğer taraftan b temsil eder. Bize öyle £* Atanm çocuğa karşı gevşek ve yumuşak bir malik olması, onun ta liyetlerine daha geniş ““ serbest bir inkişaf temi | hikmetine müstenittir.