ğ 14 Eylal 1932 Istanbul Radyosunda esra ser Bir Saat gi buhranı var ! turka musiki bağırırsa radyoda bağırır tabii ... Şarkı söyliyerek ayda 1600 iirs kazanan Hanımlarımız varmış .. işi geçmiyor ki radyodan Mag etmiyelim. Havalar yek- b artistler mahdut, nağme» ayat, program birbirinin Yı Miairellm Sağdan soldan yağan bu şi- i ike karşısında acaba radyo tak ne düşünüyor, diye me- İn, ediyordum. Dün bu mera giderdim. Aynı zamanda, m değil mi, radyooun kap Mı şikâyetlerin kendi hesa- olan en mühim kısımlarını ek çıktım... ketin meclisi idare reisi “indi beyle konuşuyorum. Çok iü bir zat. Fazla bağırmasın- şikâyet edilen Istanbul rad- meclisi idare reisinin belli .Ş bir hususiyeti nedir bilir- | Üsiniz ? | A Yavaş konuşmak.. Hem o ka- Yavaş ki ancak işitiyorum. | Sikâyeti mucip olan noktala- | İh batırımıza gelenlerini şöylece || Şâret ettikten sonra verilen ce ları not etmiye Mamdi bey diyor ki: Sm Naşriyatımızda üç esas var- ii, k 2-— alaturka 0 — alafranga, i | I başladım. ı— Alafranga p'âklarımız bir buçuk a bir tekerrür eder, Bir buçuk A bir tekrar edilen bir par- : a şikâyet doğru olur si ” Ne kadar plâğınız var. Mice See yüz kadar var, gelen plüklar, hemen tamamen Bundan “başka Paristen ic plâk getirttik ki bunlar he- ia Istanbul piyasasında bile ktur, Sonra en nazik bir fasıl olan | Ala turka bahsine geçelim. Ala- Mekada bilirsiniz ki semai, piş- i birkaç dakika devam eder. İaturkayı bir alafranga orkestra ik. şansız, saatlerce idare et- öğe imkânı yoktur. Bir şarkı dakika devam eder tahmin Ver siniz? > Beş dakika mı? A Hayır üç dakika.. Iki saat- gi revizyonumuz vardır. da ek ki bu müddet içinde bi- #hçrlenecek kırk şarkı lâzım. Li haydi, otuz hatta haydi N Mİ şarkı diyelim. #aimdi size sorayım: Senede * * şarkı besteliyoruz? # > Kırk, ellimi? > Evet nihayet o kadar. Gö Orsunuzya bir besap meselesi. senelik mahsulü radyomuz tar günde sarfediyor. Dör- Bak günü ne söyliyelim.. De- Bici âyni şeyleri tekrar ede- hp> Demek ki ayni şeyleri tek- iy mecburuz, hemde şarkıları. laaan eğ bir sene evvelkini A bu şarkılar büyük ba- ik, zamanından kalma şarkı- Dineceğine hiç şüpheniz | am Demek ki aşağı yuka- Şarkı buhranı var! Bar, Evet, Eğer radyo aynı şar- kay krar ediyorsa kabahat eşinin değildir. Bunu hep başka yerlere, meselâ ti, tuvata şikâyet etmeliyiz. Vana iyo demek o memleketin N demektir. yeleriniz en çok ne isti ei N Alaturka namütenahi ala- “kağ, steniyor. Alaturka milli Çiz diye belki hepimiz seviyoruz. Fakat milli tmusiki yanlız bize münhasır değildir zannediyorum. Almanların, Ma- carların, Rumlarm, Rusların da millt rbusikileri var. Bununla be- raber hanki radyo istasyonun da günde iki saat milli musiki din- liyorsunuz ? Banunla Oberaber radyomuz mükemmeldir diye bir iddiamız yok bittabi. Bilâkis bence en mühim tenkit şudur: — Yahu dünya radyolarının yanmda pek çocuk oyuncağı gibi kalıyorsunuz! Evet bunu söyliyenler pek haklıdırlar. (Edilen şikâyet çok yerindedir. Fakât şikâyet ederken de mun- sıfane düşünmek lâzımdır. Han- gi müessesemizi Avrupa mües- seselerile mukayese edebiliriz ? İstanbul limanı Hamburg lima- rına benziyor mv, beledi faali- yetlerimiz Avrupa belediyeleri derecesinde mi.. her hangi bir gezetemzi oTaymis -gazetesile mukayeseys imkân var mı.. Eğer İstanbul radyosu, her hangi bir Avrupa radyosu kadar mükemmel olsaydı, zannediyo- rüm ki o vakit daha hayret et mek lâzım gelecekti. Sonra vandat meselesini de İ düşünmek Jâzımdır. Alman ista- yeni. siyonumun senelik varidatı ne Kadardır biliyor rasınız? — Tam. dört ..miliyon lira i.v tenevvü yok, şikâyetlerine de ayni mukayese yollarından geç- mek şartile pek alâ cevap veri- lebilir. Her şeyin bir imkân ve varlık meselesi olduğunu unut- mamak lazımdır. Radyo demek bütün memleketin mecmuu de- mektir, Bence en büyük kuşuru- muz, es nazik noktamız bir mu- kâyese zemini olmamızdır.. — Ne kadar aboneniz var? — Beşbin kadar, — Artıyor mu? — Az. Bir kere makineler gümrük dolayısile çok pahalıya mal oluyor. Sonra kontenjan do- layısile memlekete pek mahdut makine girebiliyor. — Neşriyat az, artistler de- ğişmiyor şikâyetlerine ne diyor- sunuz ? — Her gece beş saatlik neş- riyatımız var. Bazı istasyonları düşünürsek bu bizim için hayli muvaffakiyettir. Demin, Bulga- ristandan bir zatın ber akşam —— mini e IRAN Bir çok eşyanın ithalini menetti Iran hükümeti yeni kanunlar neşri ile memleketin iktisadi va- ziyetini ıslaha çalışmaktadır. Hü- kömet bü kanunlarla ticareti: in- | hisar altina almış ve her şeyin kıymetini kararlaştırmak hakkını almıştır. İran, bu tedbirlerden istifade etmiş bulünuyor. Çünkü bu sayede bir çak şeylerin mem- lekete girmesi menolunmuş ve bu lüzumsuz şeylerin imemleket parasını çekip götürmesine karşı gelinmiştir. İnhisar kanunu, tüe- carm hariç ile ticaret yapması için ticaret nezaretinden bir ruh- satname almasını içap etmekte- dir. Ithal ve ihraç işleri kayıt ve şarta tabidir ve hükümetin nezareti altındadır. Hübümetin hedefi ithalât ile ihracatı müva- zene etmektir. Iran hükümeti birkaç gün mu- kaddem bir beyanname neşrede- rek Irana lâzım olmıyan şeylerin ithalini menetmiştir. Bu memnu eşya arasında küul, bira ve sair içkiler, etler, tatlılar, konserve meyvalar, ipekler, kadifeler, hazır elbiseler, halılar, çantalar, kıymetli taşlar, sigaralar, yabancı sabunlar, sa» konserveler, peynirler, | i vardır ki en mühimmi kadınlara nayie müfit olmıyan boyalar ve bunlara mümasil şeyler. Bu ka- nunun ftatbikine iki ay sonra başlanacaktır. Otobüslerin rekabeti neticesinde Son senelerde. otobüslerin. ye otomobiilerin : şimendiferlere 're- kabet etmekte olduğu malümdur. Ticaret odası tarafından bu hususta yapılan bir tetkike göre | 1928 senesinden sonra Türkiye de otomobil ve otobüsler şimen- diferlere rekabet yapmağa baş- lamıştır. Bu rekabetin hetice- sinde halk istifade etmiş: ve bilbasa şark şimendiferlerinde fiyatlar tenzil edilmiştir. AA EN 0 a EE PE A EAA 9 bu man?tume haricinde - kalan artistlerimizin adedi de nihayet beş on-taneyi geçmez. Biz bü- tün memlekette bu kadar bulu- yoruz. Halbuki Avrupada böyle mi. Meselâ Pariste sadece Foli Ber. jere gitseniz dinlenecek otuz artist bulursunuz. — Artistlere kaç para ve na- sıl veriyorsunuz ? — Şarkı başına, veriyoruz. Fakat rakam söyliyemiyeceğim. Istanbul radyosunun bağırdığından| Beni mazur görünüz. Yalnız ver- şikâyet ektiğini işaret etmiştiniz. Bu şikâyeti yapan, her halde Türk olmasa gerektir. Türk ol- saydı alaturka musikiyi bilecek- ti. Alaturka şarkı bağınrsa rad- yo da bağırır tabiil.. Musikimi- zin nev'i öyle.. Artistler değişmiyor, iddiasına elince, bu doğru değildir. adyo kadar keyfiyet ve ke miyet itibarile artist toplıyan bir müessese daha gösteremez- siniz zannediyorum. Meselâ Mü- nir Nurettin bey, Suat bey, Safiye ve Fikriye hanımlar, Suat Bey, Mesut Cemil, Tam- buri Refik, Rüşen, Cemal Bey- ler, Belkis, Müzaffer, Seniye, inci, eliza, Hikmet Rıza Hanım- lar, Aleko ve Yorgi “Efendiler, Ihsan, Cevdet Beyler ve daha diğerlerile birlikte Istanbul rad- yosunda söyliyen ve çalan otuza yakın artist vardır.. Sonra bu arbistlerimiz ancak haftada bir defa söylerler. Zannediyorum ki diğimiz para iyi paradır. Sonra bu saydığım artistler memleke- tin ber tarafında isimleri tanı- lan ve istenilen artistlerdir. İç- lerinde ayde 1500 lira kazanan ları bile var. — En çok para Kazanan maca adi kesite? — Zannediyorum ki bu ba- histe en başta hanımlarımız ge- liyor. Meselâ deniz kızı namile maruf Eftalya hanımın ayda 1600 Safiye hanımın 1500 lira kazan- dığını kuvvetle söyliyenler var.. Hamdi bey, İM çini Gülümsedi ve de- . : — Allah bize de ses verme liydi değil mi? Postahanenin geniş ve merdiyenlerini ağır kendi kendime: — Evvet dedim, allah bize de biraz ses vermeliydi! A. Şırrı loş ağır inerken hayretimi sezer | ŞE keli em ima Santa 5. Hiristiyanlıktan Müslümanlığa .. mermer rare ee erene Bir İngiliz ka ge eş dını niçin Müslüman olmuş ! Müslüman kadının öyle haklari ve imtiyazları vardır ki bir Ingiliz kadini bunlara gıbta eder ea i Masanın üzerine parılparıl parlı- | mi idi. Abdülhamidin haremi yedi yan bir sini kondu. Odanın dört | yüz sekiz yüz kadından müteşek- tarafı kıymetli halılarla donamış, | kildi. Bunların hiç olmazsa iki üç Şamdan getirilen amber kokula- | yüzü onun karıları idi ve hepsi de rile tütsülenmişti. Bunların hepsi, | binbir gece masallarının hayatımı benim ilk gördüğüm bir takım Ye- | yaşıyorlardı niliklerdi. Sultanm memleketindeki en Yemekleri yedikten sonra - ala- | güzel kadınlardan seçilen bu ha- turka kahveler içtik. Yemekten rem ya cenhât gibi bahçelerde do- | aşarak, yahut gölgeli ağaçlarm sonra güzel kokulu sularla elleri- mizi yıkadık. Zaten yıkanmak ve temizlen- menin islâm dininde mühim bir mevkii haizdir. Namaz için camie girmeden evvel; yahut evde - na- maz kılmadan mukaddem âptes almak icap eder. Sonra insana Yı- kanmayı icap ettiren bazı haller yaklaşmaktır. Aptea almak ise da ha kolaydır. Önce bu hareketler beni biraz yoruyordu ise de bun- lara alışmış bulunuyordum. ... Müslüman kadmlarının gerek din noktai nazarından, gerek hayat noktai nazarından erkekler den daima geri kalmağa mahküm olduklarına dair, tuhaf telâkkiler hükümfermadır, Bunların hepsi de tamamile yanlıştır. Çünkü is- lâm kadinmın öyle bir takım hak- lari ve imtiyazları vardır ki bir İngiliz kadını bunlara gıpta eder. Bunlarm en mühimlerinden biri bir kadının ev içindeki dairesinin kutsi tanınması ve oradaki hak ile hürriyetinin hiç bir veçhile ihlâl olunmamasıdır. Her hangi şerait dairesinde olursa olsun bir erkek karismıni müsaadesini almadan onun dairesine girmek hususunda ısrar edecek olursa, kadm ub ha- reketi kocasından ayrılmak için esas ittihaz edebilir. altında şakalaşarak vakit geçirir lerdi. | Abdülhamit — bal'olunduktan sonra onun haremi hümayunu da dağılmış ve saray kadmları öteye beriye gitmeğe mecbur olmuşlar- dı. Bunlardan çoklarınm maukad- deratı meçhul kalmıştır. Paristeki müslüman dostlarım arasında Fransız burjuvasına mensup müreffeh bir adamla ev- li bir kadın vardı ki vaktile Ab- dülhamidin gözdelerindendi. Kendi bugünkü vaziyetine rağ» men hâlâ maziden bahseder o ve Avrupanın gördüğü son muhteşem haremin geçmiş günlerinden bah- sederken gözleri yaşarır. , Abdülhamidin hal'ından sonra haremin nasıl dağıldığını bu ha- nımdan'öğrendim, Kendisi bana şunları söyledi: “Abdülhamidin hal'ı haberinin saraya nasıl getirildiğini ömrüm. de unutmıyacağım, Muhafızların kumandanı hâdiseden haberdar ol tuştu. Hakikat ondan anladık. Zavallı adamın dili tutulmuş gibi idi. Meğer Abdülhamidi hal'et- mişler, Fakat onun hal'mdan daha mühim bir mesele vardı: (Bizim mukadderatımız.. Biz ne olacak- Bir müslüman kadının kocasını | tık?. Bunu bilmiyorduk. Muhafız- kendi dairesinden çıkarmak iste- lar kumandanı bunu bize anlattı. diği zaman bunu kolaylıkla ya- | Meğer hepimiz saraydan çikacak» par, Çünkü onun pabuçlarmı 0 |mışız. Ortalığıri nasıl karıştığını dasmın kapısı önüne koyması bu- nu yapmak için kâfidir. | anlatamam. Hepimiz eşyamızı toplamağa başladık. Eşyamizı top Her müslüman erkek bu kaide: | liyor, fakat ne yapacağımızı, ne ye teslimiyete riayet eder ve bu | reye gideceğimizi bilmiyorduk. kaideyi ihlâl etmemek için elden geleni yapar . Müslüman evine hâkim olan kaideler, aşağı yukarı, pedersahi- dır. Aile reisi, yalnız zevce ve ço- Nihayet biz de saraydan çıktık. Fakat birimizin elinde de beş pa ra yoktu, Bize haber verdiklerine göre Abdülhamit başlıca kadınları cuklarmı iaşe ile mecbur olduk- ile, birkaç hizmetçiyi; yanma al- tan başka akrabası olan dulları ve | “ft erkeksiz kadınları da iaşeye mec burdur. Bu yüzden müslümanlar ara - sında kimsesiz ve yoksul © kalan İ İ İ | l Bunlar onunla birlikte Selâniğe gitmişlerdi. Ya biz ne yapacaktık. Bunu bilen'yoktu. Biz de aklımıza böyle bir şey kadına pek nadir tesadüf edilir. ! getirmemiştik. Yapılacak iş dağıl- Böyle bir kadını, en yakın “akra. | maktan ibaretti. Bütün kadmlar bası kimse, © isşeye o mecburdur. | sinirli ve korkunç bir halde idiler, Müslüman haremlerinde görülen | Sarayda müthiş bir bozgun hü- I kadınların ekserisi bu çeşit kadın- lardır. Bir müslüman, bir kadın- dan fazla almış olsa bile onun ia- şe ettiği ve baktığı kadınların ge- İrisi ya izdivaç çağına varmamış İ kızları, yahut validesi veya ailesi- nin dulları, hemşireleri, dul hala- ları ve teyzeleri, yeğenleri ve sa- iredir. © Asrımizim tanıdığı ön meşhür harem ikinci Abdülhamidin hare- dbiir. gi kümferma idi. Kadınlar sarayın muhteşem odalarında gidip gelis yor, hepsi de hıçkırıyor ve ağlıyor lardı... İçlerinde kendilerini pen- cerelerden atmak istiyenler vardı. Çünkü bunlar hayatta ne yapacak» larım, neye güveneceklerini bil» miyorlardı. Hayata kimsesiz atık maktansa ölmek gerekti. (Bitmedi)