e a ğ #- Hikâye | Bir Kadın DEN Ylova uyuyordu.. Tıs yok.. Ara sıra, nefes alan bir dev gibi ağaç- lar sallanıyor... Birdenbire bir ça- tırdı duyuldu. Sanki bir cami kubbesi ile b ır yıkılmıştı. Hasan derhal odasından fırla- ğ ağabeyi Hüseynin cdasına — Duydun mu. . O da duymuş.. Yatakta dirseği- nin üzerine doğrulmuştu: — Evet duydum..* — Gidip bir bakalım. — Haydi.. Yarım yamalak giyinerek: fırla- dılar. Ay ışığında yılankavi yolun beyaz şeridi uzanıyo:du. Hasan, bir bakışta her şeyi gördü.. Bir v- tomobil ağaca çarpmış, ezilmiş ti, Hemen bayır aşağı koşarak in- di, bir yığın enkaz haline gelmiş olan otomobilin içine baktı. Bir şeyler görünmiyordu. O aralık bir bulutun arkasında kalan ayın ışı” fr etrafa bir loşluk vermişti. Ha- san, şimdi artık yahına gelmiş o- lan Hüseyinle beraber el yurda mile aramıya başladılar. Hüseyi- nin eli yumusak bir şeye tesadüf etti, Biraz yokladı, sonra karde- şine : — Hasan, dedi, bir kadın. Koş fener getir. Hasan siğirtti Eve girdi, bir fe- ner yakarak döndü.. O gelene ka- dar, Hüsöyin enkazm hemen he- men yarısını kaldırabilmiş ve bir kadın vücudunu bin bir itina ile çekisekle meşguldü. Gürültüye et- Taften uyanıp gelen komşuların getirdikleri fenerlerle beraber, i- ki kardeş kanlar içinde sarışın saç ds .bir baş gördüler, « — Ölmüş mü ağabey?. -—Dur bele bir çıkaralım da! Hep birden kadını çekip çıkar- dı'ar ve yola yatırdılar, Hüseyin kulağını onun göğsüne dayamış dinliyordu. Nihayet komşulardan birisine: — Koş, Ahmet, dedi, şehre in, bir doktor çağır.. Daha yaşıyor.. Sonra karısına dönüp ilâve et- ti: — Eve götürelim, belki kurtu- lur... ... Şafak söküyordu. İki kardeşin gözüne uyku girmemişti. Meçhul kadın, başı sargılar içinde yatı - yordu. o Doktor gelmiş, ayağının birisinin kırıldığımı, başmda da pek ağır yaralar olmadığını söyle- miş, yaralarmı sararak gitmişti. Genç kadın ise, bir aralık kendi. ne gelmiş, gözlerini açmış, sonra tekrar dalmıştı. Hüseyin kardeşine: — Haydi, dedi, sen git de yat. Hasan ağabeyisine baktı: — Ağabey sen daha yorgun. Bun.. Sen yat da ben beklerim. — Hayır olmaz. Hem burası benim odam.. Şuracığa (o postun üzerine uzanır, beklersin.. , —Ben de beklerim.. İ > Git mi sana.. asan yretle © ağabeyisine baktı, Ondan ilk defa alete küp İe sert bir muamele görüyordu... Omuzlarını silkti. Yatakta yatan marin vücuda dönüp bir baktık- sonra yavaş yavaş odadan i Nihayet bu köy evine de kadın denilen mahlâk girmişti. ».. İşinden yorgun argın döndük- leri a önünde, bir ayağı sargıda, koltuk değneğil dı arda dayalı, Süheşlânın si ilerini'Beklâdiğini biliyorlardı. Nakleden: fa. Hehüz güneşin srcakığını mu - hafaza eden beyaz badanalı du- i varın dibinde, Süheylâ, tahta bir koltuğun içinde ta.. uzaklardan i onlara mendille işaret ederdi. Dok tor, son geldiği gün, ona artık yü- rüyebileceğini söylemiş, o da iki kardeşe ertesi gün gideceğini bil dirmişti.. İlki kardeş de aynı zamanda: — Gitmeyiniz!. Dörsişlerdi. Sübeylâ, hayretle dönüp bu iki delikanlıya bakmış- & “Yanık yüzleri, yarr açık min- * Tarı arasında kuvvetli göğüs - Veri fırlayan, nasırlı ellerile bu iki kardeş, başlarını iğerek; kapınmn önünde, batan güneşi kaplıyorlar ve duruyorlardı.. İkisi de, Süheyl- lâran ertesi günü ayrılacağı endi- şesile titriyorlardı. . — Fakat daba fazla kalamam.. Eren merak ederler.. Beni zaten Y'avada teyzemin yanında zan- — Ne olur, birkaç gün daha! * * Hüseyin yirmi beş, Hasan yir- mi üş yaşmdaydı. Beş sene evvel Bineleri ölmüş, yalnız kalmışlar- d.O zamandanberi birbirleri i- çin hem kardeş hem de ana ile ba: ba olan bu iki çocuk daima hoş geçinmislerdi. Pr gece yarısı, müthiş bir gü- rültüyle başlarına belâ gibi inen bu kadının sakin ve temiz evleri- ve geldiği güne kadar, iki kardeş her cuma, civar köylere gider, Karagözle Meciyeah her gün, her zaman aramızda yoruz, işte misali: Onlar aralarında şöyle konuşü Kaç gündür güzeteler “Kara- göz var mı, yok mu?,, diye bir nağme tutturmuslar, gidiyorlar. “Karagöz,, olmaz olur mu hiç ayol? Dünyada Karagözle Hacıyvat- tan bol ne var sarki? |. Nah, işte alın size, şu ağaçların altında karşılıklı oturmuş bir Ka- vagözle bir Hacıyvat... Ama diyeteksiniz ki, bunlar ne bizim Karagöz, ne biçim Hacıy- vat? Hiç böyle sakalsız, külâhsız Karagözle Hacıyvat olur mu? Ni- çinolmasın, bunlar Karagözle Ha- cıyvadın asri cinsinden! Sağdaki öz tıknazca, sarışın, orta boylu- cası Karagöz, soldaki zayıfça es- merce ve uzun boylusu Hacıyvalt- tır. Bakın şiradi bunlar neler y&pa- cak, kendi aralarında nasıl konu- şacak, dalkavuk nabızgir Hecıy- vat ne cevherler yumurtlıyacak ve tok sözlü, babacan Karagöz ne potlar kıracak: Hacıyvat — Vay, canım, ciğe- rim, Nuru âynim, çeşmi siyahım e- fendim, kaç gündür nerelerdesin sen? Karagöz — Kör müsün şapka ile iskarpinlerin arasındayım! Hacıyvat — A, benim iki gözü- mün nuru seni o kadar görece- Hacıyvat — Aman sus, oraya düşmanlarımız gitsin! Karaöz — Oraya sen gitsen de herkes te senin şerrinden kur- tulsa ne iyi olur. Hacıyvat — Anlaşıldı Karagöz | KARAGÖZ VAR MI, YOK M Bü:da sual mi; Karagöz olmaz olurmu hiç ?. sen bugün gene ters tarafından İ | kalkmışsın! Ne ise, ben senin ku- İ suruna bakmam, al sandalyanı da sokul şöyle yanıma, seni bizim arkadaşlara takdim edeyim! Karagöz — Eğer arkadaşların da senin gibi iki yüzlü, düzenbaz kimselerse hiç takdim etme! Hacıyvat — Benim arkadaşla- tun bu muhitin parmakla gösteri" lecek pek muhterem şahsiyetleri- dir ki sen ile ben onların pabucu olamayız! Karagöz — (Kalkıp gizlice Ha- ciyvadın kulağına) Nasıl bari mangizli adamlar mı dersin? Hacıyvat — Aman Karagözüm onlarda mangiz, denizde kum! Karagöz — Deme Allah aşkına Hacıyvat, acaba bizi bu akşam Sandıkburnuna götürürler mi der- sin? Hacıyvat — Sandıkburnunun da lâfı mi olur, Karagöz, hele sen | sokul bir kere, seni onlara tanıta- İ yum, ötesi kolay! (Karagöz sandalyasını alıp 30- i kwlwr, Hacıyvat onu arkadaşlarına gürsşirlerdi. O güne kadar bir de- | ğim gelmiş ki şimdi görür görmez | takdim eder.) fa olsun tutusmamışlardı. Fakat © cuma baş altma iki kardes kar- şı karşıya çıkınca bütün köylüler hayret içinde kaldılar, ve ihtiyar- lar; — Kadm parmağını gördünüz mü?. Hey gidi çocuklar hey!.. Diye mırıldanarak çubuklarını doldurdular. Köylüler, o güne kadar bu de- rece zorlu bir güreş görmemiş «| * lerdi. Kayalardan biçilmiş birer vücuda sahip olan ii kardeş bu güreşten galip çıkanın yabarcı kıza sahip olacağını bildikleri i- çin aslanlar gibi tutuşuyorlard” Nibayet, hakem heyetinden en ihtiyar olanı, Bulgaryalı Osman pehlivan, değneği ile ( sirtlarma vurarak iki saat süren bu netice- siz güreşten onları ayırmıştı. İki kardeş biribirlerine tek ke- Ime söylemeden gittiler, eve dön- düler, ». » 5 O, hayatlarını alt üst eden va- bancı kadın, iki kardeşin dasta- ni bir güreşe tutuştukları dakika- da çıkıp gitmişti. Hasan ile Hüseyin onu evde bulamadılar. Hüseyin odasına çekildi. Ha- san, her zamanki gibi sofrayı | kurdu, yerine geçip oturdu, bek- ledi. Karşısında kardeşinin $*x- dalyesi, ortalarında yabancı ka - dının yeri duruyordu. Hasan eli çenesinde, sofra ba- şmda ne kadar beklemişti? Bil miyordu. Hüzeynin, odasında bir aşağı bir yukarı dolaştığı duyulu- yordu. Neden sonra ayak sesleri kesildi, kapanan bir sandık ka - pağı duyuldu, kapı açıldı, Hüse- yin, omuzunda bir heybe, kurulu sofraya ve kardeşine bakmadan bir hayalet gibi, sokak kapısın - dan çıktı, gitti. Hüseyin, kapanan kapıya göz- lerini dikti, saatlerce oraya dal - | İ gm dalgın baktı... Baktı, © kemi sararan ii lik dci derhal gözlerim nurlandı! © Karagöz — (Kendi kendine) Vay köpoğlu, ama da iltifat edi- i yor ha! Muhakkak benimle çıkar bir işi olmalı! Hacıyvat — Ah, benim canımın içi Karagözüm, al şu sandalyanı da şöyle yamacıma sokul baka- yım, seni yakından daha iyi göre- yim! Karagöz — Yanına sokulamam çarparsın! Hacıyvat — Ayol ben cin mi- yim ki seni çarpayım? Karagöz -— Cin değilsin ama, halis tilki oğlu tiğkisin, galiba ge- ne ağzımda peynir topağı gör- dün? ? Hacıyvat — İlâhi Karagöz şa- ' kayı da ne kadar seversin! Karagöz — Şakası makası yok Hacıyvat, ben seni bilmez miyim, sen hep o piyazlarla âlemin ağ- zından girip burnundan çıkarsın! Hacıyvat — Aman Karagözüm, senin bugün gene sinirlerin üslün- de, kalk seni biraz Mazhar Os. man Beye götüreyim, okusun, üf- lesin| Karazöz — Sen babanı götür Mazhar Osman Beye de okut, üf- lat! Hacıyvat — (Yanındakilere) Efendim, kusuruna bakmayın, bi- raz patavatsızdır, biraz da deli doludur ama, sizden iyi olmasın i çok hoş adamdır, yüreği saftır. Karagöz — (Ayni adamlara hi- / taben) Öyledir efendim, yüreğim saftır, benim içerim öyle Hacıyva- tnki gibi çıfrt çarşısı değildir. Hacıyvat — Karagözüm fazla gelmeğe başladın! Karagöz — Fazla gelmeğe bi;- ladımsa ver benim kahve ile nar- gile parasını kalkıp gideyim. Hacıyvat — Efendim, takdim oderimi, beğim dilnrödan aziz, şe- kerlemeden leziz, kaymaktan ne fis dostum Karagöz Beyefendi. Karagöz — Ballandır köpoğlu, ballarıdır bakalım, herifler yuta- caklar mı? Hacıyvat — Efendim, bizim Karagöz Bey dostumuz parmakla gösterilecek derecede fevkalâde bir san'atkârdır, fakat zavallı bir türlü kendini satmasını bilmez. Karagöz — Alan olmadıktan sonra Hacıyvat, sen istediğin ka - dar kendini satmağa uğraş! Hacıyvat — Canım efendim, böyle yaparsan elbette satamaz- i lo i sm! Biraz nazil ol, nazenin ol; çe ! tile selâmlarnışlır. Fi lebi ol, çıt kırıldım ol, sokulgan | dan ve zabitamı şer ol- insan sarrafı, lâkırdı kavafı el! Karagöz — Bunları olursak ne faydasmı göreceğiz sanki? Hacıyvat — O zaman efendim, itibar mı dersin, şeref mi? Karagöz — Hangi Şeref? Be - şiktaş kaplanı uzun Şeref mi? Hacıyvat — Yok, Çallı İbrahi- min talebelerinden Ankaradaki ressam Şeref! Karagöz — Çallı dedin de ha - ! tırrma geldi Hacıyvat, haberin | var mı Çallı bu hafta oğlunu sün- net ettirecekmiş, seni düğüne da- vet etti mi? Hacıyvat — Canım, lâfımı kes- me de söyliyeyim, zaten şimdi bu raya ben de seni bir düğün için çağırdım! Bu persembeye hazır ol! Karagöz — Ne tarafa? Hacıyvat — (Yanındakilerden birisini göstererek) Beyin mahtu- mu sünnet olacakmış, oraya gide- ceğiz! Karagöz — Öyle ise peşin tosla Hacıyvat — Nereye gideceksin j bakalım bana beş papel! bakayım? Karagöz — Cehennemin dil Hacıyvat — Ayol kaçakta mı- be | denberi limanımızda bu” 28 p:y almayınca dü; b “övbeliyim, hemi bu 80€* 4 ra lâzım! le Ilasıyvat — Ayol, bef ak bancı değil, şimdilik iki ra versek olmaz mi? Karagöz — Üç yap be” ayağını öpeyim! alli Hacıyvat — Peki üçü e relim ama sakın götürü? “ k- akşam harcama! g “aragöz — Olur, Hacıyvat — Al bakalım” n! alır)! Karagöz — (Paralar! di bereket! Allaha * | ben gidiyorum Hacıyvat Hacıyvat — Güle güle züm güle güle! (Karagöz gider). Hacıyvatın misafir! saf adam yahu! Hacıyvat — Halis katılmamış enayilerden Düğün sahibi — (PU bir elli liralık uzatarak)” vat çelebi, şimdilik şuns takdim edelim de ka gecesi tamamlarız, olmaZ Hacıyvat — Teşe rim efendim, ne demek başüstüne, yalnız rica V budala bir şey duymasıf! Düğün sahibi — İmki «fendim? <3 21 sv Kim demiş ki Karagöz! vat yokmuş diye? İşte siz8” ragözle bir Hacıyvat ki © her gün her zaman Z dünyada Karagözle bol bir şey yoktur. OSMAN Filomuz Karadeni?" Trabzon, 27 (A.A) — fi lomuzu ziyaret etmiştir. V vuza çıkarken lop atılmak akşam parkta belediye dan yüz kişilik ziyafet Filonun bando orkes için konserler vermiştir” i de askeri kusandanı filo *" danını ziyaret etmiş ve rasimle karşılanmıştır. BUS dip şama kadar Trabzon hal gezdiler. Saat 16 da “yg” yurdunda “askeri k pir * tarafından filo şerefin€ © ziyfeti verilmiştir. 0e" Trabzon, 27 (A.A) — “gi olan filomuz bugün Fi” ü reket etmiştir. gd Dekor gl ji Hafız Cem Dahili Hastalıkiar U Cumadan manda her gü e” sonra saat (240danöe yi bulda Divanyolunda MS susi kabinesinde dahili mütyene ve tedavi eder: * tanbul. (222398). i Iş Bankası $“ ş Türkiye Iş. BankasındiN. Zafer bayramı mü p 30- Ağustos 932 salı bul ve Peyoğlu şub«