RP Give En ağır yük Sel Suk on altı, on yedi yaşmda,| vardr. Dir kilenin çocuğuydu. Gece ders) (o — İşte bumu alacağım. salışıyor, vazifelerini yapı — Dedi. ğe bir takım mahrumiyet - Ses cevap verdi: bşk, ektebe gidiyordu. Bunlar) | — AL zavallı Kayar çocuğu ezen bir iş iş y babasma, zayıf ve hasta val| dai etmek. Tabif bu da Yo ir yi bunu da yapacaktı. Ama ini İzici bir iş dedim ya! Aks j Bizi çıkımea köprüye gidi. Bir ve zarf satıyordu. y, 2*©€ vazifelerini bitirdikten! tama girdi: fakat uyuya- « Gözü önünden kara kara Büy ekler gesiyordu. » yordu: daş erim zayıf omuzlarım üze an, bu yasta, ne kadar yük, N 2 Ben bunu (taşıyabilecek ; Sagi imkâm yok, Ben yaş ar çocuklar vardır ki mes «| it yaşıyorlar, Taliin bana bu, a Yapmasma sebep ne? Per) a,» Biçin befhaht olayım? | om, Porrundu, bu çetin düşünce. kı daha Yordu. Yavaş yava N dı. Artık kendini bile At Gene uyanıkmış gibi gözü 3 bir âlem açılmıştı. Bir- h Uklar öteye berive gidiyorlar.) ba, vuzmnda iriM ufaklı birer yi Ruyor, Yk bir ses ieitti: n k Dersen bu çocuklardan birinin Ba, Seninkiyle değiştir. çocukları gözden geçirdi. #muzunda pek kücük bir yük! area el o us Vu” JETTA İZİ) e ere pey Ed iz E SEMEN w — öyle harfler koya 1 Sağ ve sol tarafta t . kelimeler yazıda biribiri - sağa; 7 Z ;/4 ağa <Usmtsuz, 2 — Elinizde malik vi 3 — Eski harflerden 5 — Yuvarlak bir oyun şa Palma yeşil duran bir ağaç 2 harflerinden birinin ismi, 7 tün; Zama, 8 —Futbolde bir o İT kayi, ötekine | verdiği, 9 — Bir W VR ! zarif bir yüktü. Onu olmak istedi, kal — Selçuk elini uzatmen hayretin! den dondu. Almak istediği yük, kü -! çük görünmekle beraber, çok ağırdı. demirden yapılmıştı. Onu taşıyan il nim, inim inliyordu. Sonra bir başkasını gördü. Bu 3y- na gibi parlak gümüşe benziyen ne dıramadı, çünkü nikelle kaplanmış bir kursun külçesiydi. Böyle bir iki tecrübeden sonra vaz geçti. Ses gene tekrar etti: — A'sana! Neye almıyorsun? Selenk başmı eğdi ve biraz daha! cesur bir edayla cevap verdi: ağır. — Ya. öyle mi? Parlak gördüğün kursan yüke sen saadet diyorsun, çünkü yalnız üzerindeki nikel kapla- mayı görüyorsun, başkalarınm kü - çlik yükleri seni kıskandırıyor, de - mirden olduğunu bilmiyorsun. Oğ - ie.) lum, herkesin hayatta me dertleri vardrr bilsen! Bunu herkes göstermek İstemez, kendisini rahat tanrttrrmak için ne zahmetlere katlanır. Selçuk uyandığı zaman, sabah ol muştu, Hemen yatağmdan (fırladı. mektebe gitmek için hazırlanırken di! yordu ki: Şişe nasıl kesilir? Camları kesmenin muhtelif usulle ri vardır: Hatta size bir camın su için! de alelâde bir makasla nasıl kesilece- Zini de anlatmıştık. Bunlar iyi. Bir şişe, sonra, bir binlik, ya bu nasıl kej sikir, değil mi? İşte bu defa da size hunu öğrete ceğiz. Onünüzde bir binlik şişe kımıl dt, kederlenmiye İüzum yok, bazıları nın yaptıkları gibi sokağa atacak de 1 Yukarsı kırılmışsa, aşağısın - dan pek âlâ istifade edebilirsiniz; bir kavanoz haline getirebilirsiniz. Şişenin sağiam kalmış olan tarafı m nereden kesmek İstiyorsanız oraya kadar zeytinyağıyla o doldurunuz, sonra tam ufki bir yere koyunuz. Öte tarafta da ateşe bir demir ko » yarak, demircilerin yaptıkları gibi, | güzelce kıpkırmızı o olmasını bekler -| siniz. Bu da olunca demiri birden yağ içine sokarsınız. Daha o dakikada bir çrtertı işitilir ve yağın üst tarifımda| kalmış olan kısım kesilmiş bulunur. | Eğer arzü ederseniz, şöyle kestik-| ten sonra biraz yağ çıkarır gene kızgın KA İİ Uzak Memleketlerde Deniz yılanı var mı, — Hatıra defterimden — yok mu? Henüz beş altı yaşında Yardım. Uzak memleketlerde seyahat eden Ablam kolumdan tutar'beni her ak .| gemiciler, bazan deniz içinde yüz şam deniz kıyısma götürürdü.. Sahilde kumlarla oynamayı o kas| dar çok severdim ki, ayrılmak İstemez! dim, Sahilde kumlar benim ilk san'a. timin yardımcılarıdır! Küçücük parmaklarımla kumları kazar bir havuz yapardım. Sonra 'da bu havuzun etrafını yosunlarla, miğ- ye kabuklarile süslerdim. © Aman yarsbbi, bu havuz bana ne zevkler bahşetmtezdi. Zira, onda kendi san'atımın saheserin; (1) bulurdum. | Ayni zamanda bu muvaffakıyetimi ilân için ellerimi bir birine vurur: — Abla, abla, diye bağırırdım. Gü zel omuş değil mi? | Ablam beni çok severdi, gülerek sa| rı İnce saçlarımı okşar: l Evet Ihsan derdi, çok güzel ol «| muş. Aferin. sana Bu takdir beni da- ha ziyade , gayrete getirir, işime da! ha büyük bir ehemmiyet verirdim. Kumların arasında bulduğum ma vi, yeşil, kırmızı, sarı küçük cam par Geçenlerde Japon gazetelerinde çaları (o havuzurmun etrafına dizilir, gene böyle bir havadis intişar etti. MN yi da e i Formoz adası balıkçıları Keşımg sahil ma giden yolün kaldırımı olurdu! yerinde O müthişbir deniz yılanına Bundan başka sahildeki Okayalarm > ie e çayı nk a eri. | ap a ve benziyormuş. sedan iki yüz met in ablam ben; kayalara gönder SL Ka alar ağ eğer — Aman buraya gel derdi, ayağın dan çıkarır, sonra gene dalarmış. Balıkçıların o fotograf makineleri | Çocuklarımızın yazıları | İ lik san'at metre uzunluğunda ve buna göre ge» nişlikte bir yılana tesadüf ettiklerini söylerler. Fakat bugüne kadar bu söz leri ispat edecek hiçbir delil gösteril memiştir. Meselâ, bu hayvanm bir fo toğrafı alınsa, yahut derisinden, eğer üzerinde kabuğu varsa kabuğundan bir parça elde edilse, gene az çok bir fikir verilmiş olur, Halbüki gemicilerin sözleri, ekse « riya olduğu gibi, bunda da mübalâğa ya veriliyor. — Zaten hayat bir yük değil mi?) demiri batırırsmız. Bivkaç defa böyle! Cesaret ve metanetle çalışarak kuv -; yapınca gayet güzel cam bilezikler el vetlenmek ve onun ağırlığını hisset -| de etmiş olursunuz, | memek lârrmdır. Bunun sebebini tabii muallimleri ». | — Onların yükü benimkinden gilsiniz. niz size anlatacaktır. A ISMET Resimli Husız öyle bir kaçtı M5 Hikâye filân kayar da, sonra denize düşer - sin! Ben bu söze kızarak, tepinir, ces&s retimi göstermek için göğsümü kabar tarak: — Yok abla derdim, hiç denizden korkar mıyım? Hem düşmem ki, f4 » Kat kim dinler, bunun üzerine ablam; beni kolumdan çekerek: — Haydi bakalım, eve. Derdi. Oy- nadığın yetişir. Ben bu söz Üzerine masum, masum yürürken, ilk san'atı ma bakar, onu gözlerimle selimlar vi dım. i İstanbul tisesi A. Ihsan | Şen Fıkralar Müvellidülhumuza- dan evvel ne vardı? | Hayat bilgisi dersinde hocanım an, Tatryordu: ! — Çocuklar, şu dünyamızı saran! İ havada iki türlü gaz vardır. Birj te! neffüse hiç yarsmaz, diğeri hen te «| neffüsümüzü temin eder, hem de ateş-| lerimiz; yakar. Buna müvellidülhu - muza derler ki (Lâvnazye) isminde bir âlim keşfetmiştir. Çocuğun biri dedi ki: — Şey. hocamm, ya bu Âlim keş fetmezden evvel neyle teneffüs edilir yordu? Allahın işine karışılır mı? Balkan harbinden sonraydı. Selâ - nik Feyziye lisesi müdürü A. 1. ye kız talebeden biri müracaatla şikâyet e diyordu: — Müdür bey bu Z.. Hanıma bir şey söyleyin; bana allah güzellik ver miş, akıl vermemiş diyor. Müdür, hiçbir şey yapamamak! mevliindeymiş gibi omuzlarını kal - dırrdı ve bu cevabı verdi: *— Kızım, ben allahm işine hasıl kârışabilirim? Eski ve yeni Japonya | , Herkes biliyor ki elli senedenberi Japonlar çok terakki etmiş, bilhassa sanayi âleminde büyük muvaffakı - | aksine olmadığı işin resmini alamamışlar; fakat süratle olmana avdet ederek hadiseyi anlatmışlar. Bunun üzerine derhal bir torpido gönderilmiş, Halbu ki bu nazenin hayvan her nedense kendisini selâmlamıya (gelen torpi- deyu beklemiye lüzüm görmemiş, çe kilip. gitmiş, Denizin kemirdiği yerler Denizlerin bazı yerlerde yavaş ya vaş sahilleri aşımdırdığı, bazı yerlerde olarak sahillere obereketli yerler kazandırdığını mektepte oku « dunuz; şimdi onun size bunun bir misalini sövliyelim : Şimal denizini biliyorsunuz değil mi? Hani garbında Britanya adasr, cenubunda Fransa, Belçika, Fele» menk ve Almanya sahilleri, şarkım * da da İskandinavya yarımadası bu - lunan deniz! İşte bu deniz Almanya sın bilhassa Hamburg civarındaki sa hilleri tedricen kazrmaktadır; fakat bu tedriç ehemmiyetsiz değildir. On - senede bir metre toprak deniz içinde kayboluyor ve yerine sular geşiyor. Buna mâni olmak için Şimal deni zindeki bütün alman sahillerine set - ler yapılacaktır. Bir de bunun mukabili olarak de nizin enginlerinde bulunan baz a- dalarım da gittikçe genişledikleri gö » rülmektedir. er versene mulacak olsa, o zaman eski ve yeni TJaponyanm, yan yana yaşadığı hay - retle görülür. Büyük şehirlerin, caddeleri mun » tazamdır. Her İki taârfta Avrupa usu lünde yapılavs binalar, mağazalar yardır. Parkları Avrupanınkiler gi « bidir. Heykelleri, abideleri, Avrupa medeniyetinin bu memlekette yerleş- tiğine çok kat'i bir delildir. Fahat sokaklarında. toz. toprak bulutları eksik değildir. Şimdi de arka sokaklarını göre - lim: Her tarafta sebze yüklü araba- Jara tesadüf edilir. Meydanda &im - seler yek gibidir. Tiyatro ilAmları değ neklere asılmış dutur. Yalnız, yüksek kısma ait kadınlar ve erkekler Ayrupaldar gibi giyin - 1 — Bu tabaktaki sucuklar ne olts yor böyle? 2 — Şuraya bir saklanayım da yok. Fakat kimsenin geldiğini de gör; yetler göstermişlerdir, Hatta, Japon medim.. Ha, anladım! Mutlaka, bi ların medeniyette knzândıkları mev - zim çapkın boncuk olacak. Bir daha! kii anlatmak için, onlara şarkım İn- sz gelinee. P gelsin de bak. İ gilizleri ismi veriliyor. Çok doğru, 7a-) mişlerdir. Tabii bunlar büyük bir 3 — Öyle bir yakalıyacağım ki. 6 — Boncuk sucuk tabağı üzerinde! hirde görülen bundan ibarettir. Pa - miktarda değildirler. Diğerleriyse es 4 — Bir şeyler işitiyorum. Helel müthiş bir baş görünce üyle korktu. kat biraz da Japonya şehirlerinin, ki elbiselerini muhafaza ediyorlar. biraz sahredeyim. 7 — Ve öyle bir kaçtı ki bir içerlerine girilecek ve muhtelif sımf.| Büyük bir ekseriyeti de bunlar teş « E — Aman yarabbil Gene ie yemin ilelerle temasta ber! kil ediyorlar. & ğ İĞ Kİ a İĞ İN Zİ Sak / od $ i