——4-— VAKIT 28 Kânunusani 1932 | Adliye Haberleri | Adliyede: Bir düğün Bir ölüme Sebep oldu Osmanı öldürmekle maznun Ahmedin o muhakemesine Ağırcezada devam (edilmiştir. Muhakemenin dünkü celsesinde bazı şahitler dinlenilmiştir. Müd- dei mevkiinde oturan, maktul Osmanın biraderi Mahmut riya- set makamma bir istida vere- rek, müddeii şahsi olmadığını bildirmiş ve şahit sıfatile dinle- nilmesini istemiştir. Mabkeme, Mahmudun istimama karar ver- miştir, Osmanın biraderi Mah- mut badiseyi şöyle anlatmıştır: — O gün köydedüğün vardı. Düğünde kavga olmuştu. Biraz sonra ben Osmanla birlikte kah- veye geldik çok geçmeden Kır- calı Ahmet küfrederek kahve- ye girdi. «Siz ne biçim arkadaş- ınız?.. Bizi düğün evinde döğ- düler, siz bırakıp kaçtınız!,, di- ye bize çıkıştı. Ben de kavga etmeseydiniz!,, dedim. Sonra Ah- met girdi. Oda bana küfretti, Sağ yeninin içinde biçak saklı idi. “Küfretme Ahmet» deye arkadaşca söyledim. «çok dırlan- ma, öldörürüm!, diye bağırdı. Osman kapının dibinde oturu- yordu. Ahmede: ağabeyimden ne istersin? deye sordu. Ahmet kız- dı. Osmanada küfretti. Küfür- le kalmadı. Biçağını çıkarıp Osmanı sağ kasığından vurdu, kaçtı. Osman on dakika yerde upuzun baygin yattı. Biraz ken- rine geldi. Muhtar Refet bey ahçıvan- Ahmet, kahveci Meh- met, Abidir Ali çavuş vak'a yerine o ) işlerdir. Osman, bunlara: “Beni vuran Hasan oğ- lu Ahmettir. Şahidim o'ur!,, De- di. Maznun ve nın döğün evinde yaralandığım ve o yara tasirile öldüğünü, mü- ekkilinin okababati olmadığin söyliyerek beş müdafaa şahidi- nin dinlenilmesini istemiştir. Ne- ticede, ismi geçenlerin şahit sıfatile çelplerine. müdafâa şahitlerinin de dinlenilmelerine karar verile- rek muhakeme 10 mart çarşam- ba gününü bırakıl —— ———— lari değil, bilâkis onun hizmetçi- leridir. Ingilizler de umumi harp esna- sında bu usule doğru gidiyor lardı. Umumi harpten sonra bu ce- reyan durmuş, ve gene kabine usulü fcessüs etmişti. Fakat son hadiseler Ingiltere- de gene riyaset usulüne doğru gidildiğini gösteriyor. . Bununla beraber İngiliz efkârı umumiyesi henüz yeni cetyanı hoşnudiyle telâkki etmemektedir. Buefkâra tercüman olan meşhur hukukcu Sir jon Maryot, kabine içinde muhalif fikirde bulunan birkaç zat bulunduğu zaman onları! değişlirmenin dâha doğru olacağını söylüyor. Çünkü İngiltere efkârı umumiyesi son umumi intiha- batta himaye usulü hakkında fikrini açıkça beyan etmişti. Bu itibarla bu usul muhalif nazırların kabineden çıkârılma- larını zerüri kılıyor. Gene ayni zata göre müsmir bir kabine usulü parlamento ekseriyetinin fikrini daha iyi beyan edeceğinden bu usulün ifası İngiltere için daba EE m dün | maktul Osma: | Mabmudun ifadelerinde | Bir kadın Parmağından Doğan dava Beykoz civarında Muratlı kö- yünde bir cerh vak'ası olmuş, Ismail isminde bir çiftçi, Nazmi İ isminde bir kömürcüyü yarala- mıştı. İsmail katil kastiyle cerh- ten maznun olarak tahtı muha- kemeye alınmıştı. İsmailin mu- hakemesine dün ağırcezada baş- lanılmıştır. Hadise, Nazmi Mu- ratlıdan Ömerli köyüne giderken kırda İsmailin önüne çıkmasıyla sukubulmuştur. Nazminin aldığı kurşun yarası ağır olmuş ve kendisinin bir ay hastanede yat- davi edilmesine, 5,5 ayda işine gücüne bakamamasına sebebiyet vermiştir. Mubakeme safahatın- dan öğrendiğimize göre, cerh Nazminin amcasının kızı Fatma olmuştur, Fatma, Ahmet isminde kiz senedenberi meydanda yok- tar, ve Fatma o zamandanberi yalnız yaşamaktadır. Müddei Nazmi dünkü ilk cel- sede davasını şöyle anlatmıştır: “— O gün Ömerliye gidiyor- dum, kırda Ismail ansızın önü- me çıktı, Silâhla yaraladı. Vak'- adan bir kaç gün evvel, ilin O amcasının kizı Fatma ya” nıma geldi, “Ben seninle gide- ceğim, beni de gölür!, dedi. Ben evliyim, seninle beraber gider- ? sem lâkırdı. olur. dedim, dinle- medi, nihayet râzı oldum. Zaten onunla evlenmek niyetindeydim. “Yol üzerinde Kınapınarda dayı- mın evine uğradık. Bir odada yaltık, Vak'adan bir kaç saat evvel köyde Ismaille ağız kavga- sı yapmıştık. Ömerli ( yolünda önümü kesti, beni yoraladı. Maznun vekili Ismail de şöyle İ demiştir: — Nazminin son günlerdeki halini biç beyenmiyorduk. Dayı» | sının karısı Fatma ile kapanmış» lardı. Köylü, Nazmiyi istemiyor- lardı. hakkında mazbata yaptı- lar.Vak'a günü köy imamile kah- vede bunu konuuşuyorduk. Nazmi lafımızın üstüne geldi. Sus'uk, neye sustunuz? deye kızdı, aldır. madım, biraz sonra imama: be- nim karımı boşa! dedi, İmam ben bu işi yapamam, diye ba- şından attı, Vak'anın olduğu saat, kırda Nazmi beni önledi. Korktum. kaçmağa başladım, o kovaladı. Tabancamla havaya ateş ederek yıldırmak istedim, para etmedi. Eteğime yapıştı. Başka çare kal- mayınca tabandamı Üzerine ateş e'tim., Hadisede ismi geçen Fatma Hanım şahit olarak dinlenilmiş- tir. Fatma Hanım da kısaca şöyle demiştir: — Nazmi beni istedi aldı gö- türdü, Kınapınara gittik. Dayı- beni alacaktı. Ertesi gün “Naz- mi vurulmuş !,, diye söylediler. Başka bir şey bilmiyorum.,, Gelmiyen bazı şabitlere teb- ligat ifasına karar verilerek mu- hakeme 16 Marta bırakılmıştır. m ———— — —— —— müfit olur. Bu iki ceryanın çarpişmasıyla | İ hangi neticeye vanlacağını ya- | kında göreceğiz. O.R. | setinden : masına, birbuçuk ay ayakta te- | vak'ası âmillerinden enmühimmi, | bir adamın karısıdır. Kocası se- | “ tüncüler kongresinde tetkik edi-. İ tütüncülerimiz sının evinde kaldık. Nazmi zaten İİ Darülfünun takımı Darülfünun spor kulübü riya- I — İstanbulda milli darülfünun fut- bol ve atletizm tkkamları teşsil edilecek” tir, 2 — Darülünün spor kulübü azaları | İskülteler mensubinile metunlirinden 6» Jacaktır. 3 — Darülfünun spor kulübü tam ve şuurlu bir istiklâlle hareket edecek- tir. Federe olmiyacaktır. Azzlarının Şimdi- kulüplerde bulunmasına bir mas v5 t 4 — Mit derüllünen futbol ve at: letizm takımlarında yer slacat Hukuk, Tıbbiye, Eczacı, D Baytar fnkükele. | rine mensup ve bunlardan mezun birinci sınıf furbolcülerle adetlerin, isim, yaş, kilo, hangi fakültede ve kaçta olduğu şimdiye kadar hangi kulüplerde ve hangi mevkilerde bulunduğunu gösteren bir cetvelin nihayet iki gün zarında Cağak oğlunda halk evindeki merkezimize gön» derilmesi rica olünür. Bu haftaki lik maçları tehir edildi A) — Istanbul - fut iğ edilmiştir ; Isvlet ve slgm bir sörcue hüküm süren grip hastalığı ve muhalefeti ha vaiye dolaş e 29-1-932 cuma günü era edileceği ilân edilmiş olan lik maç- ları tehir edil e. Istanbul, 27 Teeyyüt etmedi Bir gazete, bir ermeni komus- yoncu tarafından başka madde- ye ait gösterilen ve kontenjan- dan kaçırılıp gümrük muamelesi yapılan ve mağazaya taşınan on balya kadar malın meydana çı- karıldığını ve malların müsadere olunduğunu yazmıştı. Dün bu hususta gümrük idaresinde tah- kikat yaptık ve yazıldığı gibi bir muamelenin geçmediğini öğren- dik. Tütüncülerin Içtimaı Ankarada toplanacak olan tü- lecek meseleleri görüşmek üzere bugün öğleden sonra Ticaret ve sanayi odasın- | da içtima edeceklerdir. Ankara kongresine şehrimizden gidecek mwurahhaslarda bugünkü içtima- da kat'i olarak tayin ve tesbit edilecektir. Darülbedayi Temsilleri Bugün akşam saat İstanbul Belediyesi | 21,30 da — “ŞehirTiyatrosu Tava Türküsü ÇAYI, İlk o musikili I. il. kâr: Hasan Fe- komedi w NI Yazan: Beste- Halk, Talebe ve Zabitan ge- i cesi. Fiyatlarda zam yoktur. Yak nız musikili komedi temsillerin- de zabilan, talebe ve halk ge- celeri tarifesi tatbik edilmiye- cektir. Altı yaşın lan aşağı olan ço- cuklar tiyatroya kabul edilemez- Hepinizin Cumartesi gününden icbaren LORYA sinemasına gidip temaşa ve alkış- hiysceğmız AŞK HULYALARI nam büyük İspanyol operet filminde DON JOSE MOJICA ve CONCHITA MONTENEGRO Don Jose Möjica'nn fotoğrafları sinema kişesinde mtccanen diğ sılmaktadır ; kese çıkardı. Yere attı, Ve derhal ka- du, i zattız | dişahımın, demişti. Allahın takdiri , takip etmek lâzımdır. Acuzenin Müellifi : Nizamettin Nazif Acaba bunlar padişahı tatlı uyk# Definesi Ressamı : Münif Fehi sunda tepelemek mi istiyorlardı! — Lalaaana! Bu sefer ağzını deliğe yanaştır » miş da öyle hâykırmıştı.. Hanj değil yer altında bir adam, cihanda sağır, sultan bile duyardı bu sesi.,, Lâkin Talanm değil sesi, nefesi bi- le gelmedi. Şimdi güneş batmış, hava karar - mışti, Padişah © elleri arkasında bir müddet delik başında, aşağı yüksri) dolaştı. Arap yere çömelmişti. Epi bek| lediler, Harem pencerelerinden göze çar - pan donuk ışıklarıyla saray büyük bir türbeyi andırı du. OGeçen gemiler den gemici küfürleri feşkırıyordu. Neden sonra, bir köstebeğin yer al- tında yuva yapmasını andırır bir ses; işitildi. Kadiğakle fellâh, gelen gü - kulak verdiler. O anda deliğin ağzı aydımlanır gibi ol i muştu, Aradan bir saniye ya gecti va geçmedi, elinde camlir bir fener tu - tan uzun külâhlı kırmızı elbiseli bir) adam tıpkı bir seytan gibi delikten! fırladı. Darüsseâde ağasını görünce kalın; bir sesle sordu: — Şevketlüm kandedir. Sivri uçlu kırmızı külâhı, zeniş, omuzları ve dirseklerine kadar sıva! kollarile bu adam fellâhı tethiş ets miş olacaktı ki, gırtlağından ses çık «| madı, Padişahm bulunduğu yeri eliy; le gösterdi. Herif derhal Mehmedi etekledi: — Ferman şevketlüm senindir - de ye mırıldandı - Takdiri ilâhi yerini! buldu. i Padişah bir şey söylemedi. Yalnız kuşağı arasından (içi para dolu bir rankklar arasmda gözden kaybol»! Kırmızı elbiseli adam da bahçe: nin bir başka tarafıma doğru ilerlemiye başlamıştı ki fellâh koşa koşa ona ye tişti: — Hişşşti, Hişşt! — Ne var? — Kuzum. Öldü mü? ya, — Elbette. — Ah ah. Eyice eminsin ya. Herifin canı sıkılmıştı. Kalın sesi- ni bir perde yükselterek; — Elbetie.. - deye tekrarladı Be nim elime düşen sağ kurtulmaz. — Hay yaşıyasm.. Aslan. Demek ki tamamen teslimi ruh ettiğine emin n.. Herifin artık canı sıkılmıştı. Ha- | beşinin gırtlağına doğru pençesini t- Eminsin — Tecrübe edelim istersen, diye homurdandı, Bir defa sıkayım.. Bak, kuyruğu titretiyor musun, titretmi yor musun? Arap çılgın bir çığlıka geriye sıç- radı. Azraili görmüş gibi korkmuştu. Gene o anda bir çekirge gibi zıplıya- rak tabanları yağli: © Bu hal pek hoşuna gitmiş olacaktı ki, kırmızı külâhle adam galiz kah kahalarla bir müddet güldü, sonra kahkahâlar atarak fenerini sallıya rak uzaklaştı. Bu herif zampara babasından ka- fl evlâda arta kalan saltanatın en işe yarar mirasıydi. Geçliği yerde onu görmemek İçin herkes gözlerini yumar; İstanbul hemşerileri onun sesini işitmemek i « Gin, mümkün olsa, yedi günlük yere! kaçardı. Adına Kayış Mehmet denilen eli kanlı, gözlü kanlı cellât işte buydu. *. Fakat veziri azama ne olmuştu? Herif delikten çıkınca “ferman pa yerini buldu.,, Acaba pâdişalun, bedelini altınla takdir ettiği bu emri İlâhi neydi? Bunu anlamak için biraz gerilere| dönmek ve veziri azam Derviş paşa hazretlerini deliğe getirdikten sonra i defalar işitmişti. Fakat her Bakınız ne olmuştu? Hazret deliğe girdikten sonfö le etrafı yurdamlıyarak tah min yola dalmıştı, Burası, lu bir adamın rahat rahat ge6! ği derecede yüksek ve geniş Pİ Wizdi. Bir ikj adım atınca paşanm süs damarları kabarmıştı. Sarayın hariçle irtibatını tesi den bazı gizli yollar olduğunu * halde yol onlardan biri olamazdı. çü takdirde deliği görür görmez P hin bu kadar hiddetli bir alk maması lâzımgelirdi. Demek ki Tik padişakm bilmediği bir Hem pek de yeni açılmışâ ©. yordu. Acaba Wu, meçhul bir 8 için hazırlanmış bir kaçamak miydi? i Geriye dönüp bir ışık almak di. Fakat bu fikir üstünde faz madı. Padişah delik başında be du. Işık ararsa belkj kork hamledilecekti.. Madem kj ce İ ispat edecek bir vesile geçmişti ne. Eh bundan istifade etmek, sini göstermek lâzımdı. Elleriyle etrafı yurdanıkyari zan ayağıyla obastığı yerin lığını deniyerek, hızlı fakat ih& ihtiyatlı yürümeye başladı. Gİ ti. Gitti. Nihayet yol, yanyanf dam durabilecek derecede £ sahanlığa ulaştı.. Sevinçle; — Galiba geldim. diye miri Acaba burası nere? Bastığı yerj ve etrafı eliyle “4 Jadı. Burada da saray tarafı bi dört beş ayaklık bir merdis& du Gürülü çıkarmamığa Çi ayaklarının - ucuna basa, bask makları çekte, ) Tam beş basamak vardı. erimi tı. Madeni bir kapıya benzer hissetti önünde, “Acaba burası nereye çıkıyof” açabilirm bu kapıyı?,, diye di nüz düşünmeye başlamıştı ki, birden küvvetli bir aydınlık Karanlığa alışan gözleri, tıp baykuş gözü gibi bu ami ziy8 smda - kamaşıvermişti. Gözleri, Zuşturarak arkasmı duvara Fakat bu vaziyette bir saniye lamamıştı. Çünkü gene ayni a da, biri sağ omuzundan, biri muzundan kavrıyan ik; kol, K© ni hizla çekmiş, kapıyı ark” kapamıstı. Gözlerini açınca bir odada bulunduğunu gördü Yer çıplak, tavan çıplak, “yi çıplaktı, Odada eşya namına yoktu. İki adam tam yanıbaşnız yor, bir üçüncü adam da tw el sında gözlerini kendisine di kıyordu. Odanın penceresi yoktu. yon konmuş üç fener yanıyordu. Vesir karşısındakilere bakı ları tanıdı, Karşısındaki di İ lerinden biriydi. Sağmda ve duranlara gelince eğri ürpermiş, sırtından soğuk sanmıştı. Fakat bu işe hâlâ na verememişti, Cellât kayıs Ie yamağının burada ne «Acaba bunlar delikten sara” padişahı tatlı uykusunda niyetini mj güdüyorlardı. B de kendisine de şimdi bir fi meleri her halde meka fi istifini bozmadı; metanet vererek: cgi Raşit Rıza Tiyatf”| (Şehzade başınd?” # OR isinci kârun gündüz İs temsili (Aşkın manası) © yes 3'perde, gece umums ÇT: çası) facia 1 perde Komedi 0