PE —6— VAKIT 3 Kânunusani 1932 Rusyada neler oluyor? Komünist fırkada esaslı bir tasfiye yapılıyor Bir kara liste hazırlanmış Dünkü sayımızda “Deyli Meyl,, gazetesinin Troçki Yoldaştan bahseden bir yazısını nakletmiş- tik. Dün “Taymis,, gazetesinde de Rusya ahvaline dair bazı ya- zlar okuduk. Burada verilen malümata göre Rusyada yeni sene içinde Komünist fırkasının tasfiyesi fırkanın merkezi heyeti tarafından kararlaştırılmıştır. Maksat, fırkada “Lenin ve Sta- lin aleyhtarlığı., namı verilen ce- kayboldular o kolları © sularda daireler çizerek uzaklaştılar. Siyah kayanın başında Mukad- der saçlarını gözlerinin üstünden kaldırarak ellerini çırptı. — Baba ben geldim. Şimdi Ümit kaşlarını çatmış, kayanın üzerine oturuvermişti. Ablası Mukadderi çok severdi, bununla beraber onun keddisin- den çok sevilmesine çok kızardı, bu yarışta da Mukadderden ev- vel kayaya gelemediğine hiddet- lenmişti. Feridun B, Umidin huyunu bi- lirdi. Onu teselli etmek için: Yok Mukadder bu sayılmaz, haydi tekrar buraya, hanginiz daha evvel gelecek, diye ses- lendi, Suların üzerinde iki küçük vücut beraber koşmıya başladı- lar bu son yarış sanki bakiki yüzme müşabakasıymış gibi he- yecanlıydi. | Çünkü artık hiç birisi mızıklanamazdı. Onun için son gayretlerini sarfediyoılardı. — Acaba bangisi daba evvel gelecek ? — Eğer Mukadder (gelirse felâket... Ümitten çekeceği var Birdenbire ortalığı bir karan- lık kapladı. Bir iki dakika ev- vel yavaş yavaş yagan yagmur Yuzlandı. Deniz, kırbaçlanan bir at gibi kudurmuş şahlanıyor kö- pürüyordu. Zavallılar ikisi de şa- şırıyorlardı. Bu ani felâket kar- şısmda ne yapa bilirlerdi. Gökle denir birbirinden fark edilmez hale gelmişti, karanlığın içinde derinden bir ses duyuldu: — Anneciğim, ah anneciğim... Feridun B. denizin azan dak gaları nda yavrularını arar ken Sabiha H, kumların üzerine düşmüş, hüngür, büngür ağ- hıyordu... Azgın dalgaların üstünde bir kuş gibi çırpınan küçük vücudun sahile yaklaştığını duyan bedbaht apne başını kumların üzerinden kaldırdığı zaman Ümidin sarı saçlarını gördü. — Mukadder nerede? Sabiha H. gözlerini açtığı za- man kendini yatağında bulmuştu. (Ah ölüm onun bile bir kıymet- disi olurmuş, evinde annesinin, babasının kolları arasında ölen- lere ne mutlu. Evlâdıma denizin azgın dalgaları mezar oldu) diye inledi. Ümit karanlık odanın bir köşesine büzülmüş ağlıyordu. Feridun B. iki gece evvel ço- cuklarının, bizi Fluryaya götür, dedikleri zaman birdenbire niçin (peki) demeyip de kendisini ür- perten düşüncenin ne olduğunu şimdi anlamıştı. Kütahye: Muhterem reyanı İzale etmektir. Bu hattı hareketle fırkanın “köhne ve çürük liberalizm, kaçakçı Troç- kizm ve sahte Bolşevizm,, den tathir edileceği söyleniyor. Tas- fiye Kânunusaninin sonuna ka- dar bitmiş olacaktır. O zaman bu merkezi heyet toplanarak | neticeyi tetkik edecektir. Şimdi- den karalisteye girenler arasın- da Radek, Yaroslorsky bulunu- yor. Bunların ikisi de affolunmak i için istidalar takdim etmişler ve i bu istidalar muvakkat bir suret- te kabul olunmuştur. Stalin, birkaç haftada mevkut bir risaleye yazdığı bir makale de evvelâ fırka içinde bir takım gruplar türediğine işaret etmiş ve bunun Kagonoviç bunları ta- kibe başlamıştı. Takibat, mübim neticeler vermiş bulunuyor. Bu | takibat Moskova, Leningrad, Harkof, Samazadaki komünist profosörler ve muallimler, mer- kezi komünist akademisi, diğer terbiye müesseseleri erkânı ara- sında yapılmış ve bunun üzerine kâra liste hazırlanmıştır. Kara listeye girenler arasında, yukar- da ismi geçenlerden başka Larin Stektaf, Deborin, Preobrazkens- ky, Gladnieff, Taleff, Şolkin ve Sorokin ve profosörlerden Sluts- ky, Dementieff, Nefedoff ve sas ire bulunuyor. Bu prufosörler, fırkadan tardedilmiş'erdir. l Bu yeni hizp “rin mühiyeti | kat'i bir surette malüm değildir. “Ekonomi Çenskaya Ehin,, ga- zetesinin verdiği malümata göre i fırkadan tardedilenler, mali ti- cari tedbirler, ücretler, ve iskân siyaseti aleyhindeydiler, “Trua,, gezetesinin anlatışına göre fırka ile fırkanın lideri Stalin aleyhinde gizli bir suikast tertip olunuyordu Profösör Nedef'in maksatları teşhir olunduğu zaman kendisi teslim (Oolmak o istememiş ve önündeki mürrekep hatalarını ve sâir alât ve edavatını hasımla- rının suratlarına atmiş, buyüzden Silxin yoldaşın kafası kırılmış'ır (Taymis) şu müteemmim ma- lâmatı da veriyor: Radek ( Prest lislovsk ) müa- hedesinin müzakereeine iştirâk etmiş ve Sovyet hariciye komi- serliğinin merkezi Avrupa şübe- sini idare ile meşgul olmuş ve 1928 tasliyesinde fırkadan ko- ğulmağla beraber tekrar kabul olunarak ve © zamandan beri fırkanın gazetecisi olarak çalışmış) tır. Yoroslasky Bezbozaik gazı” tesinin ser muharriri, Allahi inkğr hareketinin lideri, sonra fırkanın merkezi kontrol komis- yonunun kâtibidir. Bu komisyo- nun vazifesi fırkaya kimlerin | &abul ve kimlerin çıkarılacağı kararlaştırır. Doktor Hafız Cemal Dahili hastalıklar mutahassısı Sıra numarası beklememek isti - yenler, kabineye (müracaatla veya telefonla randevu saatj almalıdırlar. | Cumadan maada her gün öğleden sonra saat 2,30 dan 5 e) kadar İsta bulda divanyolunda 118 numaralı hu» susi kabinesinde dahili hastalıkları muayene ve tedavi eder, Telefon; İs- tanbul 2. 2398, Günün Muhtırası Takvim — Salı 5 Kâronusani 1 inci ay 1932 22 Şaban 1350 Senenin geçen günleri: 5 kılan günler 355 Güneş — Doğuşu 7 Banşı 17,5 Namaz vakitleri — Sabah. 54& Öğle: 12.8: ikindi 14.29: Akşam- (6.51 Yatsı: 1820 imsak: 530 Hava — Dün hararet derecesi azam! 6, asgari 2 olarak kaydedilmiştir. Bugün rüzgâr İodosdun esecek ve hava kapalı ve yağmurlu olacaktır. | Radyo Istanbul radyosu Ödan Zye kadar o gramofon, 730 dan 830a (Okadır o Nermin ve bedia Rıza hanımların iştirakile saz, 890 dan On kadar Salih Murat bey tarafından konferans, 9 dan 10 a kadır Bedayi musiki heyeti, (0 dar 10398 katlar orkestra, 5 K.sani 931 Kambiyo Fransız Frangı 1 Ingiliz İirası Kr. pay Lirer Velga Brahmi İs. Frank Leva Floris Keron | $iloe Pezea Mark Ziott Pengö Lev Türk Mirası Dinar Gervone- Kmras ' Nukut 30 Frank | Fransız 1 isterlin “İngiliz. 1 Dölar CAmerika Üret Çalya BORSA MARICI 1osi) 950 i 8 f a | Atomlar nasıl Doğuyor? Çocukların doğarken çıkar» dıkları viyaklamıya benziyen sesler Amerikanın ilmi cemiyeti (o senelik akdetmiştir. Pu seneki kongrenin en belli başlı ve en hayret verci işle- rinden, köngre âzasına, Atom- ların nasil doğduğun ve doğar- ken her doğan çocuk gibi nasıl viyakladığını duyuran son dere- ce garip bir alettir. Bu âleti ihtira etmekten ve atomların doğarken çıkardıkları ses eri duyurmaktan maksat a- Altın Mecidiye Bankonoz yükselme kongresini tomların kozmik şualar tesiriyle doğduğunu göstermektir. Atom- ların doğarken çıkardıkları 5e, saatlerin işlemesinden hasıl olan sese benziyor ve onların derece- sinde intizam ve ahen'le çıkıyor. Profesör “Milikan,, ın anlatışi- na göre kozmik Şualar, helyom oksijen gibi atomların elektron ve protonlardan fezada doğması €snasında inşia eden kudrettir. Bu şualar, ziya süratiyle hareket ve saniyede 186,000 mil katet- mektedir. Şualar, kürrei arzın güneşten kopmasından milyar- larca sene evvel hareket etmiş bulunuyor. o Alimler, atomların doğuşunu gösteren aletleri hay- retle temaşa etmişlerdir. Beş hasta var Etem izzet Etem İzzet Beyin yeni romanı çıktı. Kitapçılardan arayınız. David Golder |" Yazan İren Nemirovski “© BEŞİNCİ KISIM Cenaze günü müthiş bir fırtma pat- lamıştı. Yağmurla ıslanan toprakta derin bir çukur açarak Markus'ü alel-| acele gömdüler, Golder açık şemsiyesini gözlerinin Önlne tutuyordu, fakat hammalların omuzlarmda sallanan tabutu geçirir» Jerken dik dik baktı: Gümüş işlemeli siyah örtü sıyrılmıştı, altından pas - lanmış kulplu adi tahtadan tabut gö- rümüyordu. Golder birdenhire başmı çevirdi. Yanıbaşında, iki kişi yüksek sesle görüşüyorlardı. Birisi, toprak atılan deliği gösterdi, Golder şu sözle-! ri işitti: — Geldi ve bana, Nevyorkta Fran- ko — Amerikan bankasma çekilmiş bir çek verdi. Ben de kabul etmek aptal lığında bulundum. Ölümünden tam bir gece evvel, cumartesi günüydü. Öldünüğü haber alır almaz (telgraf çektim ve cevabı ancak bu sabah al- dım. Tabii beni kafese (koymuştu. Karşılıksız bir çek. Fakat bu böyle olmaz, bırakmam, karısını dava € - deceğim, Birisi sordu: — Çok bir paramı ? Adam ince bir sesle cevap verdi: —âizin için belki değil, Mösyö Vey'i sizin için belki değil, fakat benim gibi zaavlh fakir, bir adam için büyük bir paraydı. Gölder baktı. Bu ihtiyar, fakira- ne.giyinmiş, iki kat, titriyen ve so - guktan öksüren bir adamdı. Kimse nin cevap vermediğini görünce kendi kendine şikâyetine devam etti. Birisi güldü: — Asıl (Sabane) sokağındaki ev sahibini dava et, bütün paraları o al- mış, Golder'in arkasında iki © genç, bir şemsiyenin altına sıkışmışlar fısılda- şıyorlardı: — Ne tuhaf değil mi?. Küçücük kızlarla berabermiş, biliyor musun?. On üç, on dört yaşında kızlar. . — Evet, hatta... Sesini büsbütün alçalttı. — Kendisinin böyle huylar: oldu - Zunu bilmiyordum. — Ölmeden evvel, gizli bir iptilâ- yı tatmin? Olur şey değil! — Hiç de bunu belli etmiyordu. — Niçin intihar ettiğini (biliyor musunuz? Gplder bir kaç adrm İlerledi, son- ra durdu. Yağmurun altmda parlı « yan mezar taşlarmda çelenklere bak- tı, bir şeyler homurdandı. Yanındaki döndü: — Ne diyorsunuz, Golder? Birdenbire Golder, mustarip ve hiddetli bir adam tavruyla: — Ne pislik! Dedi. — Evet, Pariste, yağmur yağdığı zaman cenaze gömmek pek eğlenceli bir şey değildir. Fakat hepimizin bir gün başma gelecek. Bu Markus, olur adam değil, kendisiyle son minase- betimizde bize bir zatüree yakalat- mak için ne kabilse yapıyor. Bizim bu- rada - batıp çıktığımızı görse, hoşuna gider.. Merhametli bir adam değil « di, değil mi? Dün ne diyorlardı biliyor musnnuz? — Hayır! — Alleman şirketi, Musul petrol şirketine yardım edecekmiş. Hiç bu- nun için bir şey duydunuz mu? Siz alâ kadarsınıç? Sustu ve önlerinde hareket etmiye başlamış olan şemsiyeleri gösterdi. — Oh. Nihayet bitti. Epeyce w- zun sürdü, gidelim. , Çabuçak gitmek için, halk, yaka - Tarmı kaldırarak itişe kakışa çıkıyor lardı. Bir kaçı, mezarların üstünden atlıyarak koşuyordu. Golder, öteki- ler gibi, şimsiyesini iki eliyle tutarak acele ediyordu. Fırtma ağaçlarm ve mezarların üstüne; vahşi ve beyhude bir şiddetle çarpıyordu. Birdenbire Golder düşündü: — Ne kadar memnun görünüyor « Jar, bir tane daha, bir düşman daha eksildi. Benim de sıram gelince ne memnun olacaklar, Mezarlığm yolunda bir aralık dür- mak mecburiyetinde kaldılar. Karşı taraftan bir cenaze daha (geliyordu. | Markus'ün kâtibi, Braun, gelip Gol » Tefrika Nakleden: fa, der'i yakaladı, kulağına fısıldadı: — Sizi alâkadar eder, Ruslarla Amrum'a dair bende bir kaç vesika daha var. Bu işte herkes (o birbirine dalavera oynamişa benziyor... Temiz bir iş değil Mösyö Golder. Golder, müstehzi, cevap verdi: — Ya!.. Öyle mi, dalikanlı? Peki, öyleyse bunları, bana, saat altıda, istasyona, Biyariç trenine getir. — Gidiyor musunuz Mösyö Golder? Golder bir sigara yaktı, Parmakla» rının arasında büktü. — Akşama kadar burada mu kala- cağız, yahu? Siyah arabalar ağır, lâkayt yürük yüşleriyle geçmekte devam ediyorlar, yolu kesiyorlardı. — Evet, gidiyorum. — İyi bir havaya kavuşacaksınız. Matmazel Joya iyi mi? Daha güzel- Teşmiş olmalıdır? — Biraz dinlenebileceksiniz. Yor, gun ve sinirli görünüyorsunuz. Golder birdenbire kızarak: — Sinirli mi? Dedi. Hayır, hiç te değilim! Bu saçma» Tarı da nereden o buldunuz? Bunlar Markus için doğru olabilirdi. Bir kadın gibi sinirli olmuştu.. Gördünüz ya sonunu? Birdenbire, çamur içinde bata çe. ka ilerliyen, parlak şapkalarmdan su lar damlryarak yürüyen iki ölü ham malmın ortasından bir omuz darbesiy le geçerek cenaze alayını ortadan yar- dı ve mezarlık kapısma kadar koşa koşn kaçtı, Ancak otomobile binince, dul kadr nı gidip selâmlamadığını düşündü: — Cehenneme kadar yolu var. Elinde ıslanmış olan sigarayı yak- mıya uğraştı, yakamadı, parçaladı, otomobilin camın: indirerek fırlattı, attı. Sonra, otomobilin bir köşesine yığılarak, gözlerini kapadı. ALTINCI KISIM Golder, alelâcele yemeğini yedi, sevdiği ağır Burgonya şarabından İç. ti, Koridorda bir müdet, sigara İçe rek gezindi. Bir kadın, geçerken ona çarptı, güldü fakat Golder Jâkayıt, düöndü.. Bu Biyariç fahişelerinden bis risiydi.., Gitti. Golder de kompartima nma döndü. — Bu akşam uyuyacağım.. Birdenbire yorgunluğunu duymuş. tu, ayakları, ağır, ve bitaptı. Perdeyi araladı, siyah camlarm üstünden şı. rıldıyan yağmura baktı. Damlalar, çabuk çabuk akıyor, göz yaşları gibi, rüzgârların tesiriyle sarsılıyor, bir « birlerine karışıyorlardı... Soyundü, yattı, yüzünü yastığa gömdü. Hiç bir zaman bu kadar yorulduğunu duyma» mıştı, Bir gayretle kollarmı uzattar; katılaşmış, ağırlaşmıstılar.. Yatak dardı, Ona her zamandan fazla dar geliyordu. Vücudunun altında, her darbede, acı bir gıcırtıyla siçrıyan te- kerlekleri duyüyordu. Yastığım çe- virdi, bir daha çevirdi: Yatıyordu. Hiddetle bir yumruk vurup başmmn altıma sıkıştırdı. Ne sıcak!.. En iyisi pencerey; açmaktı. Fakat rüzgâr fır tına halinde esiyordu, Bir saniye İçine de masadaki kâğıtlar, gazeteler uçuş- tu. Golder küfrederek camı kapadı, perdeyi çekti, lâmbayr söndürdü. Hava. ağırdı. Öğürtü veren, kömür le karışık bir tuvalet suyu kokuyordu. Gelder, ciğerlerinin reddedip çıkarır: “ken boğazını tıkayan bu ağır havayt defetmek için, insiyaki olarak daha derin nefes almıya çalışıyordu. Midenin kabul etmediği bir lokma, Yı yutar gibi, Öğürdü.. Ne sinirlen« dirici şer... Bilhasa uyutmuyor da. Görünmiyen bir kimseye şikâyet eder gibi mırıldandı: — Ne kadar da yorgunum! Yavaş yavaş döndü, sırt üstü yats tı, sonra bir yâna döndü, dirseğinin üstünde doğruldu. Bir daha öksürdü, mahsustan, göğsünün st tarafmda boğazına yakın hissettiği bu taham- mül edilmez s'kıntıyı defetmek için d& ha kuvvetle tekrar öksürdü. Hayır; gitmiyordu. Bilâkis. Güçlükle esne. di. Fakat, öksürük ve tıksırıklar buna müsaade etmiyor, bunu, kısa ve aci bir boğuntuya tahvil ediyordu. Boys nunu uzattı, dudaklarmı kıpırdattı. (Bitmedi) —