7 — VAKIT 27 Teşrinsani 1931 —— Hanımlar nasıl güzelleşebilirsiniz? Dişleriniz bakanı imrendiremezse güzelliğiniz eksiktir Nİ mn Güzelleşme bahsında en ince noktaya geldik. Hanımfendiler! nuz bu nedir?... Hafif, mağrur bir tebessümle güzel ve bembeyaz dişinizi gös- termenizden anlaşılıyor ki tah- min ettiniz. Evet, evet, yanılmıyorsunuz, tahmininiz doğrudur: Bahsetmek istediğimiz bu ince nokta, - hatta isterseniz - yakut ve şuh kıv- rımların çerçevelediği bu inci noktalar, dişlerdir. İlâbi benliğinizi meydana ge- tiren ayrı ayn güzellikleri iki sıra kusursuz, beyaz, güzel diş tamamlamazsa ne yazık olur... Değil mi? unu sizde bilirsiniz, Hanım- fendiler, sizde bilirsiniz. Dişleri- nizi şaşmaz bir intizamla yıkar, yy | A a © 3 Acuzenin definesi Padişah “.Aaah bir müneccim! Bir müneccim olsa..-Diye tutturmuştu..,, i —iN Derviş Paşa hâlâ kapınm dışm- » bir türlü köşke gire- . Padişahın bir işareti ü- a ayakta duran diğer vezir, Süne Bâki'ye yardıma koştu. Ü- Murat gevrek gevrek öksü- i. Hafif ve dermansız bir Mi, kesik: ML Biliyor musu- Derviş Paşaya a başını salladı: « Demek ki. . Hakikaten likeyle karşılaşmış bulun- « Bizi yüzüstü bırakıp ba- ir el « Suba zümden düştün. . Derviş Paşa, “acaba kelle zidi- mu?,, diye bir an telâşa düş- ii Sapsarı kesilmişti; hemen pa- ayaklarına kapandı. Kö- gibi yerde sürünerek, efen- in İeş gibi ter kokan ayakla- ! # > HE #7 Dişlerine iyi bakmış bir kadın / Aman Yarabbi, diş etlerinde zayıflık, gevşeklik almış yürümüş :? | Resim ve yazıların telif hakkı mahfuzdur | 4 Öpüp yalamıya başladı: (*) v izlersi Dişinizde sedef pınıltılatı yara- El l., IÇ, temizl - Pi Yy. Pa ME ce e A A ein a “bir tan atelyenin ufak projektörü “> Kalk! şeamet var mutlaka hunda.. hâlâ bir müneccim bulacaklar. | dişinizi karbonatla uğuşturursu- önünde, dişçinizin : Eİ; aptan işlemeli sarı mes başının burnunu tekmele - DİR Nem ER e SE Paşa, aradığı kemiği bul Şomar gibi sevinçle doğ- Padişahı etekliyerek, geri 7. i, surları yalıyan deniz » Kalyonlar topu kesmiş 1 üncü Muradın gözleri dol- # Bunda bir şeamet var!. anaklarından aşan yaşlar se- ATAZ KIZMA RE, TE oynamamıştı bu köş - derin içini çekti: andım ki kıyamet koptu.. Mra avazı çıktığı kadar hay- a Bunda bir şeamet var!.. Bir Üçüncü Muradm ayakları lerdi. Zaten Osman!ı hane- mensup prenslerin hepsin- Yak kokusu İrsi bir illeti / İç Kapıya doğru bir iki adım at- tı; hıçkıra hıçkıra ağlamıya başla dı... Bu hali gören şehzadenin de gözleri sulanmıştı. Şair müdahale etti: — Sultanım, sakin olunuz.. Sıhhatiniz.. — diyecek oldu— Fakat üçüncü Murat, sözlerini tamamlamasına meydan di: — Efendii! Hangi sınhat efen- dü! Bilki bu köşke şu son geli-! şimdir. Kırılan camlardaki işa- relten niçin tegafül edersin? An- lamak istemiyorsun ki bir şeâmet var bu işte.. Ve hızla kolunu çekti, Bakiyi ie: ba Ludar'de *İ göğsünden itti; şenlikleri oldu. Nice mu- İyonlar topundan âlem — Paşa gel! Padişaha yaklaşmak için for -| sat kollıyan Derviş paşa hemen şairin yerine geçti; — Götürün beni! Hoca ile talebi kapıdan çıkar. ken onun; — Müneccim bile yok!. homurdandığını işittiler, Çakılları ezerek uzak'ışırken padişah hâlâ söyleniyordu: — Hafız Recep geçenlerde öl. meseydi, şimdi çağırır, biy remil attırırdık.. Ne çare? Fakat şu hale bakın! Aradan aylar gecti, bana dıye karikatürü : verme»! Yok efendim.. Bir şeâmet var mutlaka bu işte., Baki ile talebesi Rüstem paşa (#) köşkünde bir müddet daha kaldılar.. Sonra onlar da topar” landrlar, bahçenin taflanları ara- sından geçerek, yavaş yavaş u - zaklaştılar... Şimdi çinguguklu saat, dokuz- dan sonra gelen yarımı vuruyor, Ayasofyadan ikindi ezanları ge- İiyordu. Derviş paşa, ancak ikindi na- mazından sonra saraydan kurcula bilmğeği. Üçüncü Muradın bozuk sinir - lerine, köşkte kırılan camlar © kadar berbat bir tesir yapmıştı ki, hünkâr adeta deliye (o dönmüştü. Deli de lâf mı ya? Hazret zaten deliydi.. Fakat taçlı dedi, zimdi, müthiş bir buhran içindeydi. .. Köşkten çıktıktan sonra Der- viş paşa, bir kolunda, Hüseyin paşa bir kolunda, bir müddet has bahçede dolaşmışlardı. Muradın göz yaşları bir türlü dinmiyor, a- sabi asabi geyiryor, hıçkırık - lar birbiri ardısıra boğazında dü - ğümleniyordu. Onu beyhude yere teskine ça- lışmışlardı. Bu Hüseyin paşa da cidden kâmil bir adama benziyor» du. Deliyi yola getirmek için belki, bin çareye baş (o vurmuş, neler neler söylememişti. Lâkin bilmem ki?... Padişah: Aaah, bir müneccim!, Bir mü-| neccim olsa — diye tutturmuştu. | Müneccim.. Üçüncü Muradın bu çok eski bir iptilâsıydı; taa gençliğinden beri, bu hasta ve si»! nirleri bozuk adam, yıldızların! parıltılarında maveranm sırlarını ifşa eden bir fevkalâdelik — arar-! dı. o Hayalperest bir O gençken| gözlerini yıllrca yıldızlara| dikmiş, onlardan taliinin seyrini! öğrenmek istemişti. Tahta çıkmcıya kadar saray -| da kapalı her şehzade gibi, öle tar deliklerinde kendisini gözet-| liyen ve rüyalarında yağlı kement lerini uzatan cellâtlar görmüştü. Bir şehzade hayatı kadar tese | lisiz, yer yüzünde ne vardır?. Be-| reket versin hocası Kevkebi zade- ye... O hemen yıldızları tetkike başlamış ve bir iki gün içinde pa- dişahın istikbalini örten Oo esrarı yıldızlarda okumuş, birer birer keşfetmişti. Demek ki: — Tahta çıkmak size mev'ut tur, ve siz tabii bir ölümle öle- ceksiniz.. bâtıl nuz. Bunları yapmakla da kendi- nizi ber tehlikeden uzak sahırsi- “Fakat birgün, ne olur ne ol- maz, mutat muay€nizi yaptır- mak için dişçinize gittiğiniz za- man iş değişir. üçüncü Murat bu kehanetten öy- le sarsılmaz bir teselli almıştı ki; artık ne anahtar deliğinde göz ne de rüyasında cellât kalraıştı. Kevkebi zade.. Ah eğer şimdi sağ olsaydı, yaşasaydı, şu kırı - lan camların neye delâlet ettiğini, yıldızlara şöyle bir bakar ve der- hal anlatırdı... Zavallı Kevkebi zade. İşte se- nesi doluyordu. Geçen ramazan- da kadir gecesi, sahurda hoşafı biraz fazla kaçırmış; kuyuya sal- dılrrmış karpuz gbi (Çaat!) di- yip çizanıştı. Tam bir saat bahçede dolaş - mışlardı. Üçüncü Murat ağzını her açışmda muhakkak Kevkebi za - deden bahsetmiş, onun meziyet- lerini ve kerametlerini anlata an- lata bitirememişti. Sonra yardım etmişler, onu Darüsseadeye kadar adeta sırtla- rında ve kucaklarımda taşımışlar- dı. Orada karşılarına ağa çıkmış, bir kaç harem ağası koşuşmuş » lar, padişahı karga tulumba edip dairesine götürmüşlerdi. Bunun üzerine Hüseyin paşa ile kendisi de saraydan çekilebil - mişlerdi. Hüseyin paşa konağı- na gitmişti. İşte kendisi de Pa- şa kapısına doğru at sürüyor lu, Acaba şu padişahın hali nice olacaktı. OÖlecek miydi? Bu yaşta ölüm pek de akla gelmezdi ama... Kansız suratından, o der- mansız dizlerinden ve nihayet ta- bibin sözlerinden anlaşılan da buydu. Altındaki doru at, sarayla Pa şa kapısındaki yollara gide gele artık alışmıştı. Köşeleri kendili- ğinden dönüyor, yavaş gidilecek yerlerde yavaş ve hızlı gidilecek yerlerden koşarak geçiyordu. Acaba şu padişahın hali nice olacaktı? Derviş paşa, dairesi önünde, gene kendiliğinden duran alından inerken hâlâ bunu düşünüyordu: — Acaba bu adamın encamı ne olacaktı? Ölecek miydi, kala- cak mıydı? Ölecekse bunu bilip ona göre hareket etmeliydi? Sa- ray işleri tuhaf işlerdir. Her $e- yi tam zamanında yapmak gerek- ti. o Faraza veliahta zarıanmda — Rontgene ihtiyaç var. Sözü sizi sararlır, sarsar. Bir muayenede daha bulnurda belki fikrini değiştirir ümidile, ağzımız açik, dişçinizin yüzüne bakarsınız: — m — Diş etleriniz hasta, derhal i tedavi lâzım, yoksa on seneye varmaz bülün edersiniz, Biraz müteessir eve dönersi- niz. Fakat artık rahatınız kaç- mışlır. dişleri bozulmuş vaya dükülmüş bir kadının feci hali, dişlerinizi gaip | meyüsiyet yakışmıyan güzel göz- lerinizin önünde mütemadiyen canlenir, durur, Bir yere davetliseniz gitmek istemezsiniz. Misafirleriniz varsa onları ağırlamağı bir külfet $a- yarsınız. Tiyatroya gitseniz canr Bız. sıkılır, Sinemada eğlene- mezsiniz? Davetlilerden biri piyano ça- larken, aktör piyesin en güzel bir yerini canlandırırken, Moris Şovalye şuh şarkılarından birini söylerken zibniniz yalnız... Yol- nız bir şeyle meşguldur: Diş etlerinin zaifliği, gevşekliği... Ne fecil Ertesi gün, rontkende, dişle- rinizin arasına sıkıştırlan ma- vimtirak kâğıt, çenenizin dört tarafı için beş dakikalık bir ha- reketsizlik tam teşhisi ortaya çıkarır. Dişçininizin elinde ağzmızm radyografisini gördüğünüz za- man, elbette hoşunuza gitmez, çünkü fotografta sekeletleşmiş bi halde gördüğünüz ağzınız, ilk bakışta sizde fena bir tesir bi- takır, ürkersiniz. O kadar telâş etmeyiniz, hanımfendiler! Yeniden iyice bir muayene etlerin zaifliğini tecrit tedbirle- rine tevessülü, kabil tedavi ol- duğunuzu anlatır, Nihayet dişçi- niz, takip edeceği tedavi tarzını anlatır, diş etlerinize hayat ve kuvvet verecek ilâçların mükem- mel bir reçetesini elinize tutuş- turur, ferablamış bir halde atel- yeden çıkarsınız, Başından böyle bir hal geçmiş bir kadın, duyduklarını şöyle Yer yüzünde ne kadar $ey varsa hepsine ayrı âyıt inanan » mağlüp mililetleri soyup sovana çevirirlerdi. — Kame senesinde ise umumi harbin biraz çokça eskimiş Sör ellerile hâlâ böbürlenen Fransa altınlarım kefeye çatmak, sarayda yeni türeyecek| aplalıyor: valide sultanm hediye ve rüşvet Bazı ilâçların, gargaraların yarışında gözüne girmek KE tesirile diş etlerinin sağlamlaştı- (Bümedi) (Lütlen sayfayı çeviriniz) di tedi iklime sille cenli iel deni N (*) Bunu Sinan paşa köşkü zannedenler yanılırlar. dünyaya meydan okumak fikrindedir. . ü e li