AN SN A Ss e 2s. —— «ue “v& Me e YAZ MAN, > AŞ e ——— m, « — m mii 4 <A, Ve ER 2. e, ER, > e Kara elbiseli gencin kirpiklerinden turunç şerbetine sızan ikidamla yaş.. —14— "— Hayır o:a sultanım.. Bun hal?, agi kat gene o anda kendini top '» gülümsedi: baki Her zamanki gibi bugün de mültefitsiniz ağa hazretleri. — Hoşuna gitmedi mi yoksa? Sonra, şehzadeye bakıp, kam- ed le yerde oturan adamı işaret | erek; >— Velinimetim.. — diye ho | udandı, — Bu seyrek sakallı Bammaz, gammaz oğlu gammaz - irin Geçen gün su başıya benim az eler söylemiş biliyor musu- a > Hayır lala bilmiyorum. An. me .. Hem hiçin oturmuyor - Fellâh, smtındaki beyaz elbi - m yakasını silkerek: > Amaan.. — dedi. — Çellât! Börsür, bunun yüzünü. Bu gam - dn yanında oturulur mu? Ha- #eytan diyor, yakala bir taş ez âsını yılanm .. N sakallı: SN e aşi A ik sana — der gibi ağzı-! İş armumu oynattı. Şehzade sel işti; güldü: Bag, Peki ama lala.. fendi sana? Miş Daha ne yapsın.. Dün Der- iş Paşa anlatıyordu; bir meclis- da ulunuyorlarmış, herkes ben - hali iyormuş.. o “Hüsnü Yer Vardır. Kerimdir. İyiliği se-! diye diyorlarmış.. Sıra Baki ef £ gelince ne dese beğenir di özlerini seyrek sakallı adama de ek bir an yutkundu. Şehza- ırsızlandı: Sag, Kuzum lala... Ne demiş? ei Ne demiş? Si ç Me diyecek.. — diye devam tay lâ “O yezit araptan bah- Üy, 72 benim yanımda... O ye- Perin» elime geçerce kıtır kıtır ai. 9 yezit arap harem kul- Ne yaptı. 'nelemiş Çerkez pastır»| »ziyor...,, Ve daha bir! Bevezelikler.. Gammazdan! ve beklenir. a Baki efendiye doğru iğ B sallıyarak homurdandı: U gammazlıktan ne zaman <ceksin? bağa fall çok oluyordu. Ba- if, semen yerinden fırlıya- <p 9 üstüne yürüdü: ey müfsit! — diye hay- nin bu simsiyah tenin ? midir ki bembeyaz ola- w dahi tıpkı öyledir. Huy * Bi *eY'canın altındadır der- ba, Macnaleyh, mademki sen| inanmaz diyorsun, bil ki biz kadar gammaz kalaca » ZE ,düzünü kadın kucağında geçiren Bu sözler öyle hakaret edici ir tavurla söylenmişti ki şehzade sapsarı kesilmiş, başını önüne eğmişti. Ve eğer başka bir adami şu manzaraya şahit olsaydı, mu - hakkak, korkusundan yere düşer bayılırdı. Çünkü, az evvel “ Beyaz elbi- seli kara marsık,, diye alay ettik- leri bu patlak dudaklı fellâh “Da- rüsseade,, ağasının ta kendisiydi. Bir ucu Habeşistana ve öbür ucu| orta Avrupaya dayanan impara - torluğun bugünkü hâkimi Osman oğlu üçüncü Murat gecesini gün - zamparanın biriydi. arem a- deta cins tavuklarla dolu bir kü - mes haline girmişti. Mer odadan kuluçkaya yalmış bir cariye inil - tisi çıkıyor; hemen her hafta beşikçi başı mabeyne bir yeni be şik getirip hediyesini (o alıyordu. Velhasıl üçüncü Murat durmadan çalışıyor, sarayı cıyak cıyak ba- #mran yumurcaklarla dolduruyor- du. Hazret karargâhı Oumumisini haremde kurmuş gibiydi. Binaen- aleyh, bu muazzam tavuk küme- sindeki civcivlerle kuluçkaları mu hafazaya memur olan kara ço- mar da fevkalâde bir ehemmiyet kesbetmişti, Bilhassa son on sene- denberi Darüssaade ağası irapa- ratorluğun hakiki © veziri âzamı haline girmişti. Değil suratma karşı o haykır mak, hatta uzaktan ima tarikile olsun ona hafiften taş atmak bile değme babayiğitin kârı değildi. Fakat adıma Baki efendi deni- len şu seyrek sakallı adam hiç| kimsenin yapamadığı bu işi yapr- yordu iste. Baki efendi payıtahtın ileri ge- len ulemasından maduttu. Maa- mafih kendisine senelerce evvel tevcih edilen Anadolu kazaskerli- ğine zerre kadar ehemmiyet ver- miyor, payıtahl ulemasının üç beş kuruşa namus satan tereddisine iştirak etmiyordu. Bu Baki efendi adile sanile sn- ir; yaşayısı, gezisi ve duruşu ile| şair ve bilhassa şiirlerile şair olan bir adamdı. Pek meşhurdu. Divanları çiden ele dolaşıyor; hele hicviyeleri, sar| rayla vezir kapılarından taşan ni- hayetsiz zulümler karşısmda hal- kın son derece hoşuna gidiyordu. Üçüncü Murat onu sarayına al mış oğullarma hoca yapmıştı. Ka- fayı tütsülediği zaman hazreti| karşısına alıyor, vezirler için yaz- dığı bicviyeleri okutarak kahka- ha üstüne kahkaha atıyordu. hazediyordu. m yg (| Acuzenin definesi | mal Müellifi: Nizamettin Nazif yyl Ressamı; Münif Fehim a Baki efendi saraydaki şehza- delerin büyüğile dostluğu epey ilerletmişti. Hemen her gün bera- ber geziyorlar, yemeklerde alel- ekser ( beraber Karşılıklı adam çekiştiriyorlar, hele bazı hicviyeleri birlikte ya- zıyorlardı. Hatta bir gün Darüs- saade ağasından bahsederken ho- “a onu kara marsığa benzetmiş, alebesi derhal ilâve etmişti Ra X Z bulunuyorlardı. * — 7 — VAKIT 24 Teşrinsani 1931 — Hanımlar nasıl güzelleşebilirsiniz? Alınları kısa olan kadınlar. Tav. - letlerini nasıl yapmalıdırlar? a — Marsık kara amma, elbisesi) © ak. Bunu sair marsıki sık demek lâzımdır. Sonra bu buluş, ikisinin de ho“ Gi şuna gitmiş; o gün bugün Darus- sarde ağasınm ismi kara marsık ka'mıştı. Hocasile kafadar o zeki şehza- de işte şu siyah elbiseli gençti. Ağa ne ondan ne de bundan Hatta Bakiye kar- şı duyduğu kini saklamıyor, her tarafta söylüyordu. Bir kaç defa fırsatını kollamış, padişahı bu yılan dilli adamın katline teşvik ewmişti. Lâkin pa- dişah her nedense bu yılan dilli sairden fazla hazzediyordu. Ağa elli bin.dereden su getirmiş, bin! bir çareye baş vurmuştu. Fakat! nafile... Şairin başını yiyememiş-| ti. Baki her gün yeni bir vesile ile habeşinin kanını beynine sıçra tıyor, onu bir kat daha gülünç bir hale sokuyordu. Mamafi arasıra bir an için kinlerini unutur gibi o oluyorlar, karşılaştılar mi birkaç kelime ko- nuşuyorlardı. Fakat bu tatlı ya- renlik uzun sürmüyor, hemen bir kaç dakika içinde gene kanlı bi- çaklı | oluyorlardı. - İşte bu gün, gene öyle olmuştu. Baki ayağa kalkıp da, hışımla araba saldırınca şehzade derhal yerinden fırladı; iki ezeli has - mın arasına girdi: — Efendi etme, eyleme! sen de ağam şöyle bir nebze teferrüç eyle.. Habeşi dürüşt bir harekette bu- lunmadı. Yalnız şairi kanlı göz- lerle bir parça süzdü. Sonra teh- ditkâr bir tavurla, başını sallıya - rak söylendi: — Dayandığın dağa kar yağmış tır. Olur ki bir gün bahar gelir... O zaman gene görüşürüz efendi! Ve kamçısile taflanları döğe - rek, kâh çemenler arasından bir gül, kâh o tarhtan bir menekşe kopararak uzaklaştı. Hoca ile talebesi arabın sözle- rinden bir mana çikaramamışlar, arkasından baka kalmışlardı. Neden sonra Baki efendi neş'e- li bir kahkaha attı: — Aüzımdan girdik, burnun - dan çıktık,. — dedi — Oh olsun mel'una.. Şehzade cevap vermedi., Ba- ki onu omuzlarından O tutup bir kahkaha daha attı: — Niçin susuyorsun? Hoşuna gitmedi mi yoksa... Genç bir müddet çenesini ka- şıyarak düşünür gibi oldu; sonra az evvel kalktığı sedire yerleşti. Bir kaç yudum serbet içti.. Şim - di Kız kulesi önünde uçuşan mar- tler çoklaşmıştı. Talebesinin bu ani durgunluğuna bir mana vere- miyen şair, onu eğlendirmek için bir kahkaha daha atmıya hazır - lanıyordu ki, siyah elbiseli gen- cin gözlerinden süzülen iki damla yaş, elinde tuttuğu kâsenin içine duştu, turunç şerbetine karıştı. (Bitmedi) Bakışlarının ve yüzlerinin manalarına göre « slarım Iyi boyamış iki kadın Ziya ve hava banyosunun ikinci şekli Cildin teraveti için güneş banyo - sundan başka bir de doğrudan doğru- ya açık hava banyosu vardır. Buna güneşsiz hava banyosu derler. Gülye- de alınır. | Bahçenizden yahut balkonunuz - dan güneş çekildikten sonra boynu - nuzu da iylee açarak açk O havaya| çıkmalısmız, Bu gölge banyosunun te- siri daha oeçtir. Fakat cilde daha halâvetli bir hal verir. tedavj sistemi tedrici olduğu için yüzde kızıllıklar peyda olmaz. Gölge banyolarında güneşe naz: ran daha uzun müddet dürü "Tabii bunda da müddeti yavaş y arttırmak şarttır. Gölge banyosunu dört sante, hatta beş altı sâüte kadar çıkarmak kabil - dir. Halbuki güneş banyolarının en a- mazi müddeti iki saati geçemez. İki saatten azlasınm faydudan ziyade zararı olur. Hele cilt tedavileri icin derilerin su toplıyarak şişmesine kat. iyyen meydan vermemelidir. Eğer Madam Duval'in kreminden getirtmek kabil olamazsa okuyucula-| rima Hindistan sütü denen Yuvety sütünü bilhassa tavsiye ederim. İ Güneş banyosundan sonrz Hindou Yuvety ile yüzünüze masaj yaparsı- niz, derinin ziya banyosundan sonra- ki baygınlığı gecer, yüzünüzde cok rahat bir yumuşaklığın o başladığını hissedersiniz. Birde Madam Hölâne Ott'un tedavi sistemi vardır. Bu sistem de hususi su rette yapılmış kremlerledir. Madam Hölöne Ott kremlerinin sırrını Rus. lardan öğrenmiştir. Rus kadınlarının! harikulâde ciltlerini bilmiyen var| midır?.. Rus imparatorluğu yıkıldığı! vakt Parise gelen mültecilerden bir kaçı bu sırra vâkıftı. Madam Ott Rus yadaki tedavi usullerini ve Rus hane-| danmın kullandıkları kremlerin terki batını Rus mültecilerinden satın ak mıştır. Haklı olarak Madanı Ot ta Rus güzelliğini temin eden sırları kim seye vermiyor. © da Madam Duval gibi kremlerini piyasayn çıkarmıyor, Madam Ott'un kremleri Duval'inki gibi deriyi değiştiriyor. Fakat hari- kulâde güzel mat bir beyazlık ve genç lik temin ediyor. Ru iki müesseseden başka Madam Antonie'in müessesesi de ziya tedari- lerinde çok ileri gitmiş bir ihtısas o- cağıdır. Esas itibarile güneş ve hava ban- yolurının faydasını anlatacak kadar sizleri tenvir ettiğim; zannediyorum. Şark güzellerine tekrar hatırlata. yım: Tedrici hir şekilde tatbik edilmiş güneş ve hava banyosunun dünyada. ki bütün güzellik kremlerinden daha! fazla hassası vardır. Hava hanyolarını da ilâve edeyim. Kışın, rüzgârlı soğuk hava banyo) bitirirken şunu! İ larının da faydası vardır. Fahat yağlı cinsten bir krem sürerek yürümiye çıkmak şartile... Soğuk hava banyoları da güneş ban yoları gibi muhakkak hareket ister, Oturarak almamaz. Bir parça yürü. mek, biraz konuşmak hava banyosu. nun şifasını iki misline çıkarmak için mutlaka lâzımdır. Bundan sonra en ruhlu bahislerden birine (kendi güzelliğini tanımak) bahsine gireceğir. O zaman yüzünüzün bedii hatların nasıl meydana çıkarabileceğirizi an- larsınız. Boyanmak usullrinden bahsderken nasıl kremler, hangi cinşten podralar sürmek lâzım geldiğini söylemiştim. boyaların çehrenin şekline sürülmesini bir gözden geçire ceğiz Bazı kadınlar saçlarının rengini, dudaklarınm ve ağzının şeklini naza- rı dikkate almadan boyandıkları için güzellikleri yarı yarıya tenezzül eder, İçtimai vazivetine, yüzünün şekline göre boynnan kadı a sanatkâr de- mek mübaliğu olmaz. Bugünün modası, çehreye geniş git. miyen kasların Japonvari ince birer hat gibi olmasını emrediyor. İpince sülük gibi kaşlar daha ziyade soluk ve gün yüzlere gider anıa, 930 mo- dası ince kaş gitmiyecek yüzlerde de kalmına tahammül etmediği için ça- resiz bu meeburiyete boyun eğeceğiz. Yalnız bunda da yüzümüz pek geniş ve rengimiz çok mihnet ifade eder şe- kildeyse, kaşlarınızı incelimek için ifrata varmamak doğru olur; Kaşların, bazı kadıların yaptığı gi bi ustura ve jiletle inceltilmesi kat'. iyyen yanlıştır. Bir güzellik milessese sinde ilk defa kaşlarım incelttiren kadm ondan sonra kendisi cımbızla inceliği devam ettirebilir. Bu suretle çıkarılmış kaşların yeri fena traş öl. muş bir erkek sakalı gibi görünmez, Alnı kısa kadının saçlarımı tuva- letini ona göre idare etmesi zaruri ol duğunu söyliyeyim mi bilmem... Bu- nu her kadın bilir, Çehremizin kusurlarını örtmek için boyanırken şu cümleyi unütmimalı. dır: En güzel kadın en az boynlı ölân kadındır. Boyada ifrat daima gülünç bir tesir yapar. Bir kadm hiç bir Zö- man gülünç olmamalıdır. Her kadının kendine göre bir boyan ma şekli olmalıdır. Boya sürmenin de bir şahsiyeti vardır. Bir kadının teni çok matsa kullana. cağı podraların Tagi mutlaka koyu ve sarıya kaçar cinsten olmalıdır. Bunda bir istisna kabvl edebiliriz. O da bir mütehassıs tarafından bilhas- sa cilde uydurulmuş bir podra olur. sa, rengi beyaz da olsa pek çiy kaç maz, Mat tenli Kadınların kullanacağı kırmızılıklar koyu olursa, gözlerin manasını çok canlandırır. Göz kapak (Lütfen sayıfayı çeviriniz)