Kendi kendime Kp önünden ardı arkası esilmiyen bir otomobil xin- ciri akıyor. Hepsi birer mücev- ber mahkfazası gibi güzel ve kıymetli şeyler taşıyan bu pırıl- tılı arabaları pencereden seyre- diyorum. İçimde sebebini bula- mwadığım bir hüzün var. Zengin bir dostun gönderdiği mektup- tan: “Mutlaka gel, çok eğlene- ceğiz,, cümlelerini tekrar tekrar okuyarak gönlümdeki bezginliği dağıtmak istiyorum. Fakat içim- de bir ses: — Riyakârlık etme, bu halle cennete gitsen eğlenemiyeceksin. Bari başkalarının zevki üstüne | kara bulut gibi çökme! Diyordu. Isteksizlik meğer ne feci şeymiş. Giyinmek, Kutba gitmek kadar gözüme güç güö- rünüyor. Katı yaka; daha tak- madan boğazımda bir boyun- duruk ağırlığı ile daralıyor. Gözümün önünde bezginliğime bak verdiren manzaralar dolaşı- yor. Gene o iç sesi: — Gitsen sanki ne olacak ? Diye soruyor. Evet ne olacak ?... Hayatta değişen oyun mu var? Ve gören leri dekor yenilikleri aldata- r mi? Aynı bolışık, aynı masalar ve sonra arta arta insanı boğacak kadar sıkışan kalabalık. İçki, levanta, ter ve ten ko- acayip karışıklığı. Son- ra camu gürültüsü. Ortada dö- nen çiftler, bunların içinde gü- zelden, seyre değerlerden çok kabalar ve insana insanlıktan isüfa etmek arzuları veren mü- nasebetsizler var. Şaha kalkmış yaldızlı bir yılana benziyen sak- safon böğürtülerinin hemcinsine kumanda edişi, adım attırışı az- ma acayıptır ? Fraklı, simokinli beylerle kelebekleşmiş hanımla rım karşılıklı riyakârlıklarını gör- mek, azaptan başka insana ne verir? Vakit geçiyor, dışarda gecik- miş otomobiller nefes nefese koşuyorlar. Kornalar telâşlı te- lâşlı ötüyor. Ben hâlâ karar ver- miyorum. Ne manasını nede se- bebini anlamak kabil olmadan sokaklar tenhalaştı ve denizden yeni senenin ilk dakikasına gir- diğimizi haber veren düdük ses- lem geldi. Artık daha fazla dü- şünmek faydasızdı. Odama çe- kildim. Öyle sanıyorum ki yarın, ille ışıklarla beraber yorgun, zü- ğünt evlerine dönenler yastıkla- rada da umdukları rahat dinle- nişi bulamıyacaklar. Halbuki o saatte ben, hayatı göğüslemiye hazır dinç bir halde uyanmış bulunacağım. İşte bir gecenin aramıza Koyduğu fark. Seyyah Hilâliahmer balosunda Ankara 1 ( Telefon) — dün dün gice hilaliahmer balusu çok gözel oldu. yerli kumaşla tavalet müsabakasında Naci paşanın kı- zı Perihan birinci geldi. elemi Ankara-İstanbul treni Ankara, 1 (Telefon) — Istan- dolayı buraya beş saat geç geldi! Meclis reisi Kâzım da bu örtnde idi, a Yeni bir refikimiz Dündenberi Yılmaz isimli yeni bir refikimiz intişara başlamıştır. Tebrik ve muvaffakiyet temenni ederiz. Yazan ; Bekir Sıtkı Eğer yolunuz şimendifer hattından uzak, iç Anadolu kasabalarına düştü ise bilirsiniz; oralarda otel ve ahır va zifesini gören hanlar vardır: kasaha- nın öbür evlerinden daha büyticek, hat ta bazan iki katlı bir bina.. Ya pencere siz veyahut peceresi tavana yakın açıl İmiş küçük küçük odalar... Sonra, aşa Iğıda geniş bir avlu... Bir köşede de, du varlarına İstanbulun Boğaziçini, Emi inönünü, yahut, Kâhtane sefasını göste İren allı yeşilli tablolar bulunan, biçim isiz tahta masalr, havası karanlık bir kahve... Geniş avluda kamyonlarla oto İ mobillerı manda arabalarile yan yana i görünürer. IVe bir tarafta, eskiden ha ivuzken şimdi pis bir bataklık halini a- lan suda kazlar, ördekler yüzer. Öbür tarafta, gübrelikte horozlar, tavuklar eşelenip dururlar. vuklara yem verdikten sonra, hanın ka pısında, yeni doğan güneşe karşı otur muş, ikide bir çember sakalını sıvalıya rak, düşünüyordu: Tavuklar son gün- lerde yumurtayı kesmişlerdi; neden 2- yor mu?. Evet, çoktandır ihtiyar ho- rozu öyle pek tavukların üstünde gör- mez olmuştu. Kendi kendine: — Inşallah yarın şu cenabete biber tohumu yedireyim... Diye söylendi, ta- bıçağa havale. Yerine başkasını alırım. Vakıa her perşembe kurulan pazar- da cins horoz çok bulunuyordu ama, Yi. ne de bir tanesi icin en aşağı yarım li ra vermek lâzımdır. Tuh. Hay Allah fasmda, yıldırım gibi, şeytani bir fikir esti, ve gözleri dört açıldı: Tavuklar! bir el anafor mu ediyor? Olabilir a... bir müddet sonra, yanlarına gidildiği garsondan şüphe ediyordu. Vakla $0- disinde onların alacak paralrı yoktu. mahsup ederek garsonu sıfrılyet bıra eylese, sanki onarın nelerini aIcaaktı. hiç... Hatta han kirasını vermemek içni, garson yapıyordu!.. Sonra, kendi kendine: şeymiş!.. Ve böyle zihnen pek haklı ve peki mantıki mütalealar yürütürken, tabii Hatta ertesi günü biber tohumu verme! İyi bile düşünmez oldu, adam sen de..İparayı verdim. Ben de öyle herkese Asıl mücrim meydana çıktşktan sonra| muavenet edecek vaziyette değilim. Fa bul treni Geyvede bir arızadan Jartık babacan horozda kabahat mi ajkat para mademki sizden almacak.. ranır ya?.. Hem tavukların horossuz| Onun için verirken hiç düşünmedim. da yumurtiryacaklarını işitmişti, bina|Seyfi Efendinin beş lira için sizin is- Hancı sabahleyin erkenden gelip ta| Bu mektup benim kardeş;mden değil YAZAN : Ömer Rıza — Kardeşim Sadri Et me — nun görünüyordu ikide bir yamdan geçen tanıdık kimseler selâm verdik- çe: — Aleyküm elsin vellim.. diye mu- kabele ediyordu. Hancı böyle kabına sığamaz bir hal- de iken, yanına yabancı bir adam 6 kuldu: — Hancı Fettah Efendi sizsiniz, de fil mi, diye sordu. — Evet, bendenizim.. Emir buyu- run. Ve bacaklarını altına alrak garip bir şekilde oturduğu iskemleden he men fırladı: — Şimdi size temiz bir yatak hazır latayım. — Hayır.. Hayır. Hancı bu yeni gördüğü adamı han- da kalacak bir misafir zannetmişti. Me ger burada memur bulunan bir akraba sma gelmiş imiş. Onun için handa kal mıyacakmış.. . bazı defalar kavga edecek oluyorlar-İbir işte çalışıyormuş, dedi, sonra çıka dı, şoför milleti değil mi, hepsinden il-İ rrp yerine iltimaslı bir başkasmı tayin lâllah... Binaenaleyh onlardan şüphe) etmişler. Seyfi Efendi o vakitten beri etmekten hiçbir faide hâsıl olmıyacağı|açıkta.. Bir zamanlar bir aşçının yanın na göre, bu el çabukluğunu mutlakalda çalışmağa kadar razı olmluş. Fa- — Domuz oğlu domuzun bütün gün! mek için bile yol parası yok. Benim deliklerini vermedikten başka, dedi, ÜS buraya yeni tayin edilen eniştemin ya telik bir ay da bedava çalıştırırım. An'nına geleceğimi işitince, yanıma geldi, lasm bakalım yumurta hırsızlığı nasil sizden alınmak üzere yine benden beş horozun bütün kusurlarını unuttu.|diye bağırdı. Fettah Efendi bunu öğrenince: — O halde beni niçin arıyorsunuz. caba?.. Yoksa horoz vazifesini yapamı| diye endişeli endişeli sordu. Yeni gelen adam: — Size kardeşinizden haber getir. dim, dedi. — Kardeşimden mi? — Evet, Seyfi Efendiden.. (**9) bii o zaman kızışır, erkeklik vazifesini! kasabasında beraberdik. Benim bura- yapmağa başlar. O da olmadı mr, pıhh.'ya geleceğimi işitince memnun oldu, pazardan biri ve sizi ziyaret etmemi söyledi. — Ya. Öyle mi. çok âlâ. çok iyL. Ya vay Seyfi vay, Beş altı sene var yoktu, efendim, söylemesi ayıptır, am ma, bel ; de İşitmişsinizdir: Buradan pr köftehordan hiçbir haber aldığım Yum, demek yaşıyor ha. Çok Sonra istemiye istemiye sordu: — O mel'une kaltaklu hâlâ beraber benim kardeşim olan Seyfi, Seyfinin| Sar. O kadar btiyük bir cemaat yoksa yumurtluyorlar da bunları gizliller mi? — Hayır.. Galiba üç sene evvel, kadı Hancı çocuk bahsile hiç alâkadar ol! Yabancı adam anlatmakta devam et förler de gelip gidiyorlardı amma, kenjti: — Orada kendisini çok yakından ta Bu söz üstüne hancı suratını astı, kabilirdi. Böyle yapmayıp ta hırsızlığı|hele şu (müzayaka) lâfmı hiç üstünellik olmasına da imkân yok. Çünkü şoförlerden hilse ve bunu böylece iddia| almadı. Yeni gelen adam: kat orada da tutunamamış.. Şimdi o kadar parasız ki, hatta buraya gel- Vira istedi. İ Hanet: — Aman, sakım vermemeli idin ha. — Hayır, efendim, bilâkis istediği Leylâ şiddetli bi r istinaka maruğ kalmıştı — Ahaliden birçokları gömlek üze rinde hüngür hüngür ağlıyorlardı. Birçok ahaliden bazıları: — İntikam almadan yatak üzerinde yatmayız! Diye bağırıyor, kimi: — Kahrolsun katiller! diye yordu. Bir aralık cemaatten kesif bir kütle yerinden kalkarak gömleğin bulundu. gu yere hücum etmek istemiş, Muaviye bunlara bağırarak yerlerine döndür. müştü, Leylâ, mabedin penceresinden bü- tün bu hareketleri temaşa ediyordu. Muaviye sustuktan sonra As oğlu ayağa kalktı, ve: — Osmanı öldüren (Ali) dir. Osma nın intikamını ondan İsteyiniz!.. Osma nın bütün katilleri onunla beraber hü reket edyor ve önün himayesine sığını yorlar. O halde yapılacak iş onunla karşılaşmak ve onun haklundan gelmek tir. Leylâ bu sözler söyleniyorken ma- bedin odasından fırlıyarak eamie in- di. Safları yararak ilerledi. Onun bu hali herkesin nazarı dikkatini celbet- mişti. Herkes onâ baktı. (As oğlu Ö- m 0030 va 0 ege ee AAA era kamı pederim, biraderi canberaberimi efendim hazretleri) diye başlıyordu. Fettah Efendi kâğıdı elinde evirdi çevirdi, fakat nfhayetine kadar bir tür Tü okuyamadı. haykırı — Anlaşıldı efendim, anlaşıldı, de- müstahakını versin be horoz!.. Şimdi|bir kantocu kadınım arkasına takıln, | dir meselede bir hata olduğu anlaşıl.| bu (ademi iktidar) ım sırasımı ya... birirak gitmişti. Ben de, böyle namussuz iki seyle Mi e çocuğun bize lüzumu yoktur, diyerek gelsen eh.. hele bir kere şu tavuk») bir 4. Arayıp Sormaışlım, 2 Tara.. Maşallah hepsi piliç mi pMel..iyir HPE RERYIR Pedi Nah, böyle göğüsleri, böyle gözleri, böy| memnun oldum doğrusu. Ne de olsa Seyfi değil de, başka bir Seyfi olacak, le kaşları, şey pardon. sahi, tavukların) efendim, kardeş bulunmuş bir kere. İ kaşları olmaz!), böyle bacakları, in-| Bir rol den doğmuşuz. Keşki o do?- sanlar arasmdan değme babayeğitler| masaydı!.. neyse olmuş İş. bir defa .|Y921Sı onun yazısına hiç benzemiyor, bulamıyor da, sen hâlâ naz ediyorsun.| Kardeş oldu mu, insan ne de olsa ws) Her halde imzası da benzemiyecek!, Böyle saçma sapan düşünürken, ka|türlü unutamıyor. dı. — Ne gibi bir hatal.. #izin bahsettiğiniz Seyfi, her hatde — Böyle şey olur mu hiç?. — Tabii olur, Baksanaza. Mektubün (İmzaya bakarak:! Ya.. Ben dememiş miydim, imza da onun değil. meselâ (i) sini şöylece uzatırdı, halbuki bu hiç| uzatmamış.. çırk.. belli ki, bu Seyfi o Vay. vay. vay!.. Sahi be. bunu hiç dü.İnı tiyatroda vurup öldürmüşler. Şim| Seyfi değil... şünmemişti. Hakikaten yahu, bâzan tajdi bir çocuğu var kadınm, Seyfi Efen vuklar: Tak tak tak tik!... diye dünyaldiden olma.. Şimdi o çocukla beraber yı velveleye veriyorlar, yumurtladık-İler. Çocuk dört yaşında kadar.. fakat larını el âleme ilân ediyorlar, fakat|bilseniz, ne güzel bir cocuk.. bir kız. Yabancı dama: — Fakat... Diye itiraz etmek İstedi. Hancı: — Artık bu hususta ısrar etmek doğ rumu ya.. deği, bahusus bendeniz kar zaman, ne yumurta var, ne de bir şey!lmadı, gözlüklerini alnran doğru kaldır| deşimin yazısını pek âlâ tanırım, öyle Hancı bu işte en ziyade kahvedeki mış, duruyor, süküt ediyordu. değil mi, insan kardeşinin yazısını ta- nımaz olur mu hiç?. Ha.. sakın hatırı âlinize bir şey gelmesin. Elbette sahte bir mektup değil bu.. Tabii siz bunu pa Halbuki garsonun birikmiş birkaç gün)İnıdım dedi, pek temiz, pek uysal bir|ra koparmak için yazmadınız. Haşa., bu p kardeşlikten “tardettrğim! İmer) bile sözünü kesmişti. Leylâ mimberin yanma sonra durdu ve cemaate döndü — Cemaat! dedi, Siz ve katlinden bahsedenler, hadisej müş adamlar değildir. Ben ise, ilan şi onun yanında idi: dise gözümün önünde vuku bul W nun katillerinden birini kendi € vurdum. Osmanı öldürenler, onu nin duvarını tırmanarak odasın mişler ve onu öldürmüşlerdir. öldürülmesine mâni olmak, onya İt larını defetmek istiyenlerin en imisi (Ali) idi. Ali, müfsitler ve le uğraşmış, onları dağıtmak için" den geleni yapmış, fakat müfsitli / katiller onu dinlemediklerinden bu! hadise vukubulmuştur. Mesele b ibarettir. (Ali) nin bu işte bir ! yoktur. Muaviye ile Amr bir şey söyl ler. Bu sözleri sükünetle dinl / Fakat cemaatlen biri kalktı ve — Bugün katiller ve müfsitler de? Ali ile beraber değil mi? — Evet onunla beraberdir. — Ali, niçin bunları cezalandı! hiç olmazsa onları niçin kovmü — Orasını bilmem. — Öyle ise otur. Bu ane kadar susan Muaviye lâ) ya döndü ve ona: — Sen kimsini , — Emevi Yezidin kırı Leylây — Niçin anlamadığın işlere Iyorsun?. i — Bildiğimi söylemek istedim. . — Sen b usözlerle ortalığı ka mak istedin. Bu kadını tevkif edi Bu kadın casustur. i Taylâ, derhal ve sükünetle terki? “ lunmuş ve tevkithaneye götürul! ti. Leylâyı tevkif eden memur, onü odaya kapamıştı. Oda, çırıl çıplak necek bir halde idi. Yalnız ti in biraz ısık süzülüyor ve yerde bir * sır görülüyordu. Leylâ, pek iyi hareket etmediği! de bu kadar cüret göstermek, doğ! gildi. Söz söylemek lâzımsa onu niz Muaviyeye söylemek ve ona hi ti anlatmak daha münasipti. Hazfi mış bir hareketi onun yalnız b geri çevirmesine, onu yalnız baş kamete uğratmasına imkün yokt! halde niçin bu cüreti göstermişti" çin bu mühim işlere karışmıştı? K si niçin gelmiş, ne ile karşılaşmi Kendisi babasının kim olduğunu mak için gelmişti. Bu mahpese di tü. Şimdi buradan nasıl kurtul: yahut onu kim kurtaracaktı??.. deliği daha duruyordu. Şimdi pek âlâ)genç.. Fakat zavallı çok muzayaka için|nu aklıma bile getirmek istemem. Ha bu gündelikleri mesruk yumurtalaralde.. Bana sizden sık sık bahsetti, şa. hayıri. : İ — Peki ama, bir tesadüf ve yanlış- mâceraları da biribirine benziyor. | Vaziyet, çok karanlıktı. Leylâ, İbir yeis duymağa ve her şeyi fens” meğe basladı. Şu son sene içinde başından neler geçmemiş, kendisi n£ ci maceralraa, ne müthiş fel — A efendi oğlum, siz bu muhiti| uğramıştı! Bunun nticesi ne — Bir aralık tütün İnhisarında ufak |dak a iyi tanımazsınız. Burada kantocu 4,71. Kaç defadır, felâketten fe kızların peşine takılıp gidenin hadüi hesabı mı var, Her halde bu mektup ta öyle birisi tarafından yazılmış ola- cak.. Ihtimal ki o Seyfinin de bu civar da haaclık eden bir kardeşi var, kiri bilir. Hem benim adım da Fettah de- Zil, Abdülfettahtır. Gördünüz mü şim- di aradaki farkr?.. Sen yine bu mektu bu kaybetme. O Seyfinin kardeşi her kim ise, ona bulduğun vakit kendisine mektubunu verip beş liranı alırsm. Ta bii kardesi olan beş lira için vermem demez!.. Şimdi al bakayım şu mektu. bu... (Ve mektubu iade ederken, kendi kendine söylendi: Yahut ta mektubun €zip suyunu içersin!.) Yabancı adam cevap vermeğe tabii kendinde kuvvet bulamadı. Fakat han ct onün bir memur akrabası olduğunu düşünerek, büsbütün gücendirmek iste! enaleyh horos hakkında deminki dü-|minizi vererek beni dolandırmasıns da|medi, ve ne olur, ne olmaz diyerek kah! şüncelerini şimdi pek manasız buluyor|kat'iyyen ihtimal veremezdim. İşte beş|ve garsonuna seslendi: du. lirayı vermeniz için size yazdığı mek- Kasketini yarı bükülmüş olan diz|tup. kapaklarından birine giydirmiş, kel ka| (Cebinden kirlenmiş bir kâğıt çıkarıp|lar, kahve mi, çay mi?. fası güneşe karşı parıl parıl parlıyor,|hancıya uzattı. Hancr can sıkıntısından ve yumurta meselesini böyle kolaycajne yapacağını bilemiyerek, mektubu|havaların bu sene maşallah iyi gittiğin |ğim! demiş halletmiş olmaktan pek, ama pek memjeline aldı, mektup: (Velinimetim, ma|den bahsetti! — Heyyy. Hasan. Beyfendiye bir is kemle getir. Sonra bak, ne emrediyor uğrayordu. Neden bunlardan ib mıyor ve neden kendine bir huzuf ği aramıyordu?!.... Leylâ, bu lerin tesiri altında ağlıyacak hal di. Fakut dişini sıktı. Ve sabre karar ve di. Leylâ, bir aralık mahpesini geçirmeğe karar vermiş, kapıya şarak dışarıya bakmış, kapımın ş bir # orun beklediğini görmüştü. Leylâ, bu adamla konuşarak şa deratını anlamük istemiş, fakat dam ona hiçbir cevap vermemişi” adam, derin bir uykuya dalmış gi turuyordu. Kapının vurulması © rinden kıpırdatmıyordu bile. Ni Leylâ, bu adamnı oan ba ve onunla konuşmıyacağını 8 hasırm üzerine oturarak tekrar © meğe dalmıştı. Bir aralık Leylâ, hasırın uyur gibi olmuş, fakat korkunç lar onu uyandırmıştı. Bir â il İvaildesi görünerek ona: — Babanı tanımadın mı? Nihayet lâfı büsbütün değiştirerek.' lâ, onun boynuna sarılarak: — Hayır! bunu bana söyle! # i çi