4— VAKITZ2 Teşrinsani > 4 Bir avın Sör Noel çok talisiz bir adamdı: Bir gece (Calais) den (Trouville) e > kadar yaptığı bir otomobil gezintisinde| bir kaza geçirmiş ve bu sebeple otele| geç gelmişti, ” “Hotel grand - royal imperial, de © boş olarak banyosuz bir oda vardı. “Trouville,, dolu idi.. Bu oteli ise diğer: “leri ile rekabet kabul etmiyecek kadar iyi buluyordu. Bunun burada kalmağa © karar verdi. © Sör Noel bazı cihetlerde talili bir a» © damdı: Akrabaları ya ölmüşlerdi, yahut ta — Kendisine bar olmıyacak kadar müref- fek idiler. Her işten anlar bir uşağı » vardı. Yirmi yedi yaşında ve kadınların — mazarı dikkatini üzerinde toplıyabile- , cek kadar yakışıklı idi. Sıhhatine ise — hiç diyecek yoktu. Otelin temiz koridoruna girdiği va- kit fikrine yalnız bir şey hâkim oldu: Hayatı kapkara görüyordu.. İyi bir förü tahammül ptaldr.İşin en fena- ik “Lady Bell,, denilen müz'iç bir ka- dının ayni otelde bulunması idi. Hop- pa ve ruhsuz her akşam gezdir- mek felâketini düş”. likçe gayri ihti. yart yüzünü buruşturdu... Onun naza- . rında n kadınlar yırtıcı birer hay» © Yandan başka bir şey değil idiler... Bü- tün bu düşünceler içinde odasına doğ- ruldü. Kapıyı açtı: Yatakta genç bir kız yatıyordu. U- zun ve siyah saçları omuzlarına dökül- müştü. Yüzü bir statü kadar zarif ve güzeldi. Bu muhteşem tabloyu hâyret- Je, heyecanla seyretti. Sonra birdenbi- — ze yanlış bir odaya girdiğini anladı, Ayni zamanda yatağın karşısındaki ay- nadan kızın kendisini gördüğünü far- ketti. Surada yapılması lâzımgelen şey- yavaşça kapıyı kapayıp bu mahrem di- klaşmaktı. “Noel, de öyle bakai şebekiye üzerin- de Kalan en sabit hayaller kalpte en de- rin sarsıntılar husule getirenlerdir. “oel bu akşam :tiyadı hilâfına ace- Je acele soyunurken o uzun saçlı gü- gelden başka hiçbir şey görmüyordu., rp Ertesi sabah kahvaltıya inerken Kü Tİp bir üzüntü içinde idi. Akşam yanlış Tıkla ziyaret ettiği dairenin numarasını : almağı unutmuçlu. Fakat o saçları, o Yüzü, o endamı görür görmez tanıya» cağından emindi. Kahvaltı masasmda otururken elindeki gazeteyi açtı... Sahi- felerin ucundan salonu kontrol et'i, U- zun saçlı güzelden eser yoktu... Mevkii salona girip çıkanları tama- ai siker mükemmeliyeti haizdi.. ırsatı kaçırmıy; bağlılar. > yarak kapıyı tarassu Yarım saat sonra dikkatinin zaifle- diğini, gözlerinin bozulduğunu hissetti, Tam bu sırada Lady Beli yaralı bir fi) gibi sallana sallana --lona dahil oldu. : Noel kaçmak için beyhude yere çaba- Jadı. Lady Bell doğru yanma gelmiş ve oturmuştu: — Azizim seni görmek istiyordum, Senin müthiş bir ikna kabiliyetin var, Kızım sabit bir fikre saplanmış. Rahi. © be manastırına gitmek istiyor, — Bu; vicdani bir mes'eledir. Uğraş mak kâr etmez. — Fakat o henüz bir çocuktur mek. tebini daha geçen gün bitirdi. Sen yan- Miş anladın azizim, Ben küçük kızımdan bahsediyormuş. “Diana” dan Noel kur- tulmak için istiacal etti. —Elimden geleni yaparım Lady Bell dedi ve elini uzattı. ... Noel akşam yorgun ve mahzun bir halde oturmuş dansedenleri seyrediyor- du.. Bir sesin onu çağırdığını duyunca döndü. — Noel seni arıyordum.. Eski bir dostu şen bir tavırla yanına oturmuştu. — Seni “Mis Bell, e takdim ye 1930 da encamı.. İngilizceden | — Teşekkür ederim. Ben onu tanr| İrım. İ — Fakat o seni tanımıyor. — O halde küçük kızı Dinnayı söylü-| yorsun.. Ne olursa olsun onları görmek istemiyorum... Dostu yavaşça kulağına iğildi: — Yavaş söyle yanımızdaki masada| oturuyor. “Noel,, yan tarafa bakmea gözlerinde şimşek çaktı.. Aradığını ni- hayet bulmuştu. .Bu; manastıra gitmek ten vazgeçirmeği deruhte ettiği kızdı. — Çabuk beni takdim et. e 0 Mis Bell manastıra gitmekten vaz- geçmişti. Noel ile düğünleri mevsimin en şayanı dikkat bir hadisesi oldu. Bal ayından sonra Noel genç karısını malikânesine götürdü. Dairelerini gezerlerken sıra yatak| odasına gelmişti. Miss Bell ellerini çır-| parak? — Ne güzel! dedi... Fakat bir şey ho- şuma gitmedi.. Keşki aynalı dolap ka- pının karşısında olsaydı.. O zaman ya- takta yatarken içeri kimin girdiğini gö- rebilirdim., Noel bir ay evvel Hotel Royal deki! emsalsiz sahneyi gözünün önünde can! landırarak gülümsedi... Nakleden: Hasan Şükrü Madenlerde | Maten gazını haber veren hayvan Japonyada rakseden sıçanları son zamanlarda daha faydalı işlerde kul lanmağa başlamışlardır. Bundan dört sene mukaddem Japon lar madenlerde “Metan” gazı zuhür et- tiğini haber vermek için kanarya kuş- ları kullanmakta imişler. Ve kuşların düşmeğe başlamalarından gazın zuhür ettiğini anlıyan amele de hayatlarmı kurtarmak için dışarıya kaçıyorlarmış. Fakat kuşlarla beraber amelenin de düşmeğe başlamasından bu tedbirin kâfi ve kat'i olmadığını anlıyan Japon- lar rakseden sıçanları madenlere geti- rip tecrübe yapmışlar ve neticede $i- çanların “Metan” gazmın zuhür edece-| ğini daha evvel hissettiklerini anlıyarak İkanaryaların yerine sıçanları ikame et- mişler. Bu sıçanlar madenlerde muhiti daire şeklinde gezmekte ve gazm zuhür edeceğini hissedince 8 rakamı şeklinde gezmeğe başlamakta imişler. Bunu gö- ren amele gazın zuhür etmek fizere ol- duğunu anlar ve derhal dışarı çıkar- mış. Bunun için Japonyada bu sıçanlar ameleyi “Metan,, gazı kazasından kur- taran en mühim ve kıymetli bir vasıta telâkki olunmaktadır. ——————————— Tayyare ile tevkif (Detroit) şehrinde Mösyö Jer- ry Dakleynin katili olan bir hay- dudun tevkifinde bir tayyarenin | büyük bir rol oynadığı ihtimal tarihte birinci defa vuku buluyor. Bu haydut cinayetini ika et- tikden sonra, Nev- Yorka iltica etmiş ve oradan İtalyaya firar etmek üzere bir vapur bekle- mekte idi, | (Detroit) gizli polis memur- larından Mösyö LT. Hoffman, üç motörlü bir Ford tayyaresi ile şehri mezkürdan yarı gecede hareket ederek teyyaresinin fe- nerleri sayesinde 5 saat bir çey- rek zaman zarfında Nev- Yorka vasıl olmuştur. Bu seyahat trenle yapılmış olsay- dıl4 saat sürecekti. Mumaileyhin | müvasalâtından birkaç saatsonra | katil bir Bankada yakalanmıştır. Tayyarenin yardımı olmasaydı dut her halde polisin pençe- Jmışlarsa da ölüsünü çıkarabilmişler mus, odada bulunan Naile müthiş sığ) “ dir, Esbabı intihar anlaşılamamıştır. |ıklarla istimdat etmiş, fakat onun bü:|mıştı. Yezidin bu pm ölümü inden kurtula.uş olacaktı. 3 Hatıtlar ! Bizde çiğnenmiş sakıza döndü- rülen şeylerden biri de şu “Hatı- rat,, lardır. Hele birkaç yıl evvel, hemen her eli kalem tutan, kendi hatıratını yazmış ve bastırmıştı. Gerçi istiyenler, kendi ömürler nin jurnalmu tutmakta serbesttir- ler, Fakat, bunların kıymetini yal- nız kendileri bilirler. O sayıfalarda| başkalarına alâka verecek bir şey| yoktur. Neyse o devirde bir “hatırat mo- dasr,, devri admi alarak geçti, Şim» di gerçekten dikkate lâyık bir ba tırat karşısındayız: Başkâtip Tah- in Paşanın hatıratı. Bu meselede bir noktayı daha söylemek lâzım dır; Hatıralar, ancak günü gününe kaydedildikçe tarihe vesika mem- baz olur. Yıllarca sonira hafızayı örseliyerek meydana getirilen şey- ler hatırat sayılmaz. Zamanla his, fikir değişir, muha keme değişir ve her şeyden fazla kıymetli olan samimiyete bozgun- luk gelir. Sonra, hatırat neşreden- ler, tarihin büyük mahkemesinde şahitliğe çıkmışlar demektir. Doğ- rudan ayrılmamak boyunlarının borcudur. Bu hakikat, belki kendi- lernin, belki sevdiklerinin belki ve- linimetlerinin, aleyhinde tecelli e- debilir. Davanm büyüklüğü huzur runda şahislarm fedasından çeki- nilmez. Tahsin Paşanın hatıraları bu noktada zayıftır. Kendisinden ken- di hakkında âdil olması, beklene- mezse de hiç olm başkaları i- çin ayni süküt perdesini kullanma- masi lâzrmdı. Meselâ Hamit devrin de biçbir resmi sifatr olmadığı hal de zamanın en büyük ricalinden daha ziyade nüfuz ve tesir göster- miş olan Lütfu ağa ile oğlu celep- ler kâhyası Faik Beyden, dahiliye müsteşarı Ahmet Refik, Maarif na- zırı Haşim Paşalardan hiç bahsedil! memesi niçindir? Hamit devrinde! yaşamış, namus ve faziletleri imti-| han geçirmiş tanıdığım muhterem zatlara bunu sordum. Meğer Lütfü ağa, Mahmut Nedim paşanın ağala rmdanmış. Paşa ölünce, mabeyne alınmış. Tahsin Paşa, bundan fev- kalâde yardım görmüş. Süküt ister. aile gayretinden, ister lütüfdidelik minnetinden doğsun, haksızlık ol- maktan kurtulamaz. Hele tarihe hizmet maksadile yazıldığı söyle-! nen bir hatıratta bu gibi kusurlar büsbütün göze batıyor. Yaka rengi (Gis bayramı günü muntazam bir surette ge- KIZIL EE) G Osman, demirler | ÖMLEK ve kılıçlarla vu: rulmuş, öldürülmüş, katiller — Beni bütün âkranım arasında re- zil eden sen değil misin. — Sana yapamıyacağın bir işi verip te devleti mi rezil etweliydim... Hz. Osmanın bu sözleri iyiden iyiye kızdırmıştı. Onun şahsi haysiyetine in- dirilen bu darbe ona her şeyi unuttur mağa kâfi gelmişti. Mehmedin gözleri kararmıştı, Kendisi birden bire ayağa kalkmış, Osmanın sakalma yapışmıştı. — Kahrolası adam seni şimdi geber- tirim. Osman hiç sarsılmadı: — Bana bak Mehmet, baban senin bu hareketini görseydi seni nası) terbi- ye edeceğini bilirdi. Baban senin verin- de olsaydı bu sakalı böyle yakalamaz- di. Mehmet cevap verdi: — Babam diri olsaydı senin yaptık- larını yapmazdı. Senin sakalını tutuk tan ne çıkar sana daha bet:rini yapa- cağım. İstersen seni Muaviv»'eri,., İb- ni Amirlerin gelip te kurtarsınlar. Osman bir tek sözle Mehrejli mağ- lüp etti; — Bana bak Mehmet, ben senden Yı- lacak bir adam değilim, bana karşı bir fenalık yapmak istiyorsan bn de sana karşı Allahm yardımını dilerim. May- di elinden geleni yap. Mehmedin elleri gevşemiş. Osmanm sakalı elinden kurtulmuş, kendisi ne yapacağını şaşırmıştı. Mehmet etrafına bakmadı. Kapıda İki kadının urduğunu gördü. Hz. Osma nin zevcesi koşa koşa içeri girmiş — Mehmet amcana ne yapıyorsun! diye bağırmış, Leylâ, Mehmede iki €- Tile işaret ederek: — Dışarı çık, dışarı çık,diye ba girmişti. Odadan çıkmak için, behane arıyan Mehmet bir lâhza tevakkuf etmeden Leylâ koştu. Leylâ onu kolundan tuta»; rak Osmanm dairesinden çekti. Mehmet kuzu gibi gidiyordu. İkisi gi derken Leylâ ona döndü: — Mehmet, dedi, sen Hz. Osmanı öl dürmeğe mi geldin? Mehmet, yemin etti: — Vallahi, hayır. Eskiden onun düş- İmanı idim. Onu öldürmek isterdim. Far kat hemşirem beni menetti, Ben de ona) söz verdim. Fakat bugün Fiz. Osman bana hakaret etti. Benim ona olan hu-j sumetimi tazeledi. Ben de bir (aralık kendimi kaybederek ona hücum ettim. Fakat gene onun bir sözü benim aklı- mı başıma getirdi. —Fakat sen buraya nereden girdin? — Şu duvardan atladım... — Bu senin fena maksatla geldiği.i ispat etmez mi? çen polis mektebi talebesini seyrederken yanımda ziraat me- raklısı bir zat da vardı. Ona; — Neden, diye sordum, bu talebenin diğer polislerden ye- göne farkı, yakalarının yeşil ol- masıdır ? O cevap verdi: — Anlamıyor musun? dedi bunlar erik gibi dirler, kemale | ermeden yeşil, iyice olduktan | sonra kırmızı... | Toplu İğne Bulgaristanda Bir Türk Hanımı intihar etti 'Teşrinievelin on sekizinci günü bi kaç arkadaşile beraber vapurla Som- dan Libre ismindeki nahiye merkezine giden Lom eşrafından Hüseyin Hacı Hüsko Efendinin refikası Sabiha Tl. Libre iskelesine inmiş ve vapurun, yolu İ hazır bulunanlardan birkaç erkek kur- tarmak maksadile derhal Tuna'ya atıl — Hayır, çünkü daha evvelce vermiş olduğum bir kararı yerine getiriyor. muş gibi görünmek istedim. Osmanın yanına girip çıkacak ve onu öldürmeğe cesaret edemediğim! söyliyecektim. Leylâ bu sözlere henüz akıl erdire- memişken Osmanın odasından bir çığ- İk koptu. Evin her tarafımda akisler ya pan bu çığlıklarla beraber (dışardaki gürültüler şiddetlenmiş, avluda müfsit lerle döğüsenler bunları duyamamış- Tardr, Ilehmedi takip edenler Osmanın oda sından kuvvetli bir ses duymadıkları & çin onun İçerden çıkmasını müteak'p hemen onun odasına koşmuşlar, Gafiki içerde Osman İle zevcesinin yan yana oturduklarmı görmüştü. Gafiki İle Küteyre ve Sevdan Mehmedin bir şey apamadığını anlamışlar, hemen içeri dalmışlar, bir söz söylemeden onun Ü- zerine hücum etmişlerdi. Gafiki elinde taşıdığı bir demir parçasmı Hz. Osma- nın başma indirmiş, Osman başı yarıl mış ve kanları fışkırmıştı. Gafiki, Os manm önündeki büyük mushafı ayağı dan elindeki kılıçlar ve demirlerle o nun Üzerine atılmışlar, her biri onu vur, tün bu istimdatları boş. gitmişti. Sev- İdan kılıcını sıyırarak Osmamı: üzerine yürüdüğü zaman Naile bu müthiş dar- beyi elile karşılamış ve permakları doğ ranmıştı, Nailezin çığlıklarını duyarak koşan Lelâ Hazret: Osmanm (md varın caya kadar cinayet irtikâp edilmiş, ka- tiller kaçmağa bile başlamışlardı, Hz. Osmanın hizmetçilerinden biri çığlık sesini duyduğu İçin bu tarafa koşmu? ve .rlıcından kan damlıyan Sevdan ile karşılaşmıştı, Efendisinin öldürüldüğü nü .nlıyan adam bir Jâhzada bu alamı yere devirmiş ve öldürmüş, arkadaşla- rımdan birinin öldürüldüğünü (gören Kuteyre hemen geri dönerek bu & 'amı İyere yıkmış ve kellesini kesmişti. Leylâ hemen onun kılıcını alarak ona hücum etmiş, fakat Kuteyre kaçmak is temiş, Leylâ ona yetişerek kılıcı onun ensesine saplamış ve bu katil de yere yusarlanmıştı. Naile ile Ümmül Benin henüz içerde idiler. Leylâ da içeri gir di. İbni Adis Osmanın kellesini kesmek istiyor, fakat iki kadın kocalarının ü- zerine kapanmışlar ve buna imkân ver- memişlerdi, İbni Adis onları itiyorken Leylânın elinde bir kılıçla içeri girmesi üzerine bundan vazgeçmiş, ayağa kalk mış ve Leylâ ile uğraşmak istemişti. Fakat dışardan duyulan ayak sesleri onu buradan bir an evvel çıkmasını i- çap ettirmişti. İbni Adis kendini müda fan ederek buradan ayrılmış ve hemen kaçmıştı, Leylâ bu adamı takip ediyor- ken Mehmetle karşılaştı. Ona bağırdı: — Mehmet bu adamı takip et ve ök dür. & Mehmet koştu, fakat Adis.ağlu du. varı irmanmış ve kaçmıştı. Mehmet geri döndü ve Leylâyı ayakta buldu. Sebe oğlunun Hazreti Osmanı öldür mek için tayin ettiği bütün adamlar bu hadiseye iştirak etmişlerdi. Yukarda i- simleri geçenlerden başka Hamk oklu Amr, Kinana, Dubeyr, Kulsum cinayete iştirak etmişler, yalnız Mehmet ona do- kunmadan ve ona dekumulâcağını bil meden yanından âyrılmıştı, Katiller firar ettikten sonra, Naile elini bağlıyarak çıktı. Hasan ile arka daşlarını çağırdı. Hz. Osmanın kan için de yüzen cesedi yere uzanmıştı. Hasan bu manzaradan tedehhüş etmiş, — Teyze bizi niçin buraya çağırma» dınız. Biz aşağıda döğüşeceğimize bu- raya gelip onun katillerile karşılaşır- dık, demişti: — Benim çığtıklarımı duymadınız mı oğlum. — Duymadık, teyze, şimdi biz baba- mıza ne diyeceğiz... Siz o adamın Evin» de iken © nasıl öldürüldü derse biz ne İcevap vereceğiz... Kadınlar hıçkıra hıçkıra ağlıyorlar» dı. Bütün ashap oğulları onlarla bera- ber ağladılar. Aşağıda kalan müfsitler evin her ta- rafına dağılmışlar ele geçeni yağma ediyorlardı. Mervan, aşağıda çarpışırken. Beyya namında bir adam tarafından bir dar- be yemiş, darbe boynuna isabet etmiş ve yere yuvarlanmıştı. Diğer bir adam © nun kellesini kesmek için koşmuş, f4" İkat onun yere düştüğünü gören süt mi nesi hemen koşmuş, onun Üzerine KW panmış, onun kellesini kesmek istiy” adama: — Maksat bunu öldürmekse işte öl dürünüz. Onun kellesini kesmek ise ” yıptır, demiş ve Mervanı. taşı; 'dasına götürmüş, orada onun yari nı sarmış bu sayede Mervan muh ve bir ölümden kurtulmuştu. Leylâni iie la bası Yezit, Mervan müfsitlerle jan Fe fakat ? alar” tüğünü görerek ona hoş görü temiş, o da kavgaya karışmığ, na devam etmek üzre hareketixi mütea ile tepmiş Osman ile katilleri arasın-|diği bir darbe onu yere yuyarlamı$. nd kıp, kendini Tuna'ya atmıştır. İskelede daki bu manlayı atmış, Küteyre, Sev-İzit bir daha gözünü açamamiş. 10 Leylâya haber verdikleri zaman 74 ia” senelerce kendisine baba dediği he ma göz yaşı dökmekten kendini ad yayi i ti