© Musikişinaslar, hayallarını mu- siki ile kazananlar ve kazanmı- r olmak üzere iki kışımdır- Beynelmilel san'at aleminde ilere o (profesiyoneller) di- bi lerine ise (amatörler) denir, Profesiyoneller de, ya mektep hocaları gibi resmi makamlardan aşlı, veya hususi mücssese- lerden yevmiyelidirler. (Amatör) tabiri, bugün, “dilet- tabiri ile hemmana sayıla- le oğraşanlara tahsis olunu- da, vaktile ayrı bir şerefi dı: Profesiyonellerle amatör. ler elele yürürler, san'atlarını ollezia musica) ve “amatör conserleri,.. nde birlikte icra e- erdi Boccherini, 1768'de yaylı saz- mabsus ilk kuvatüorlarını '.mi veri dilettandi e cognoscito- di musica,, ya ittihaf ediyordu. thoven zamanında bile, Viya- en yüksek asılzadeliği tem- edenler, fevkalâde musiki leri yaparak musiki hayatın- da çok faal bir rol oynayorlardı. iyadada «Tonkünstler-Sozietât» (1771) ile Londrada ,professi- ınal-Concarts,, (1783) lerin te- professioneller ile amatörler ndaki — açıklığın mebdeini cude getirir, Son zamanlarda ci lügatlarına geçen ,, ama- risme ,, tabiri ile,dilettantis- m 0 nin hemmanası olarak gerek > kârlık ve gerek ifade yolla- rında, sathi, az ihtimam görmüş egre kast olunmağa dı. © Hiçbir şeyi. eyi hihlğfiniş, “esaslı (ohiç bir isi obulunmayanlara amatör lir oldu... Bize bu malümatı Hugo Riemann, “taşıdık- isme yeni bir rermak ver- vazifesi bizzat amatörlere diyor. Bizde de, zamanı gelince, yani seslekten musikişinasların adedi diş tabirle, para kazandıra- ak meslek. işleri - çoğalınca, matörler kollektif işlerdeki rol- azalacaksa da, bugün ama- iz ile profesyönellerimiz çalışmağa -XVİL ve XVI asırlar Avrupasındaki gibi - durlar, Çünkü, bizde hem esiyonellerin adedi azdır, de, mevcut profesiyonellerin miye ile geçinenler esir bir ette ancak tutuumağa ça adırlar. Diger bir dert var: Bazı maaşlı profesyo- r, halimizi, ihtiyaçlarımızı ünmeden , meydan şahsi iüplerine amade O bulün- nak ihtirasları içinde, hem lörlerin hizmet tehalüklerine ide yevmiyeci professionel- müdafaalarını zahir emek küçüklüğünü irtikâp edi- ler. Meselâ, kulağıma gelen rivayelten, Opera Cemi- i'nin süratla teşekkülü aley- e müessir olanların bulundu- anladım. Neticeye intiza- n bu yolda sözü ileri götür- ğim: Ortada kanun var. m makalelerde, amatör- : aziyet ve ihtiyaçları id- e “çünkü başlarında yüksek evverler vardır - kurdukları dıköy senfonik orkestrası ve pera Gemiyetinin gaye ve ha- klarından, © ihtiyaçlarından etmiştim. i Binaenaleyh, obeşün, sadece , musiki ile moda için şöyle İ ! | Sanm'at âleminde Meslekte musikişinaslar cemiyeti İşsiz kalan Türk musikişinasları professionellerin en bor görülen kısmından o yevmiyecilerden, ve onların (Okurmağa © çalıştıkları (Professionel musikişinaslar ce- miyeti) nin halâ ciddiyetle yar- dım görmeyişinden bahs açaca- gız. Söylenecek ve yazılacak şey bir değil, beş bin tanedir. Ev bark geçindiren 200 kadar meslektaşım haklarını korumak için kurulan bu cemiyet, himaye görmezse, mesleğin en geniş kazanç sahası kapanır, yehi pro- fessiyoneller yetişmez olur. Ec- nebi, iyi ve ya kötü yevmiyeci san'atkârların memlekete akın etmesi yüzünden işlerinden ko- vulan Türk san'atkârlarından kimin haberi var? Aç kalarak kapı kapı dolaşanları, dertlerini dinletemiyenleri gören var mi? Bu gençlerin hepsi senelerce kafa patlatmak suretile san'at- kârlık payesine erişmiş kimseler- dir. Bu da nararı dikkate alın- mıyor. Yevmiyeci musikişinasların öy- le alelâde çalgıcılar. olmadıkla- misal olarak tanıtalım: Kontrbassist Mazhar B. — 312 de Istanbulda doğarak 14 yaşında Muzikai Hümayun de- nilen saray (o konservatuvarına girdi. Bidayette dört sene ka- dar keman ve bilhassa fagotta ihtisas yaptıktan sonra, kontr bassoya başladı, ve bu sans üstadı oldu. Riyaseticumhur or- kestrasından 7 sene- evvel te- kavüt olarak hayatını hususi su- rette! kazandı» Şehrimizin en bü- yük bütün müessecelerinde, res- mi ve bususi senfonik konser- lerde, şehrimize gelen bütün ecnebi opera ye operet heyet- lerinde «Toska Kavalliera Rus- tikane, Travyata, Trovador ©- peralarında» çalıştı; en çetin üstatlarla şeflerin daima hür- metini kazandı: Kendisine defa- atle Avrupada hayatını kazan- mak tekliflerinde bulundularsa da , vatanından ayrılmadı; yalniz, o Mabeyn orkestrâ- smın o 1831-1332 Avrupa konser turnesine işfirakle orta Avrupanın yüksek san'at taza- hurlarını yakından tetkik etti. 21 sene kıdemli, östat bir san'- atkârımızdır. Klârnetist Cemil B, — 308 de İstanbulda doğarak çocuk iken musiki istidadile tanındı. İ teşrinevvel 324de muzıkai Hü- mayuna girip 9 ağuslos 336da istifa ediyor. Ayrupa türnesine iştirak etmişti. Bir müddet To- katlıyan ile Perapalasta çalıştık- tan ve mahacir Rus musikşinas- ların sehri istilası üzerine üç ay açıkta kaldıktan sonra, kendi hesabına Romanyaya gitti Bök- reşin Sinaya Gazinosu gibi en büyük mgesseselerinde beş sene “çalıştıktan sonra (ki o zaman, Romanyada ecnebi musikişines- lar zalışmakda serbest idiler ) en sonrada, bizzat teşkil ettiği bit orkestranın başında “ Askeri Mabhafil,, ve diğer yerlerde alkış- landı. Orkestrasile Mısıra yof, 8 ay kalıyoa; bu sefer 6 sen ekoniratla OHidistanın (Su- matra Adası)na geçiyor. Fakat, sıcaklara dayanamıya- rak 10 ay sonunda tekrar Mısı- ra, biray sonra da Yunanistan l geliyor. Burada, bin türlü tavsi- yelerle pan Tay çalışabilmiştir! / Bir buçu sene evel İstanbula dönmüştür. Son senelerde, kom- şu memleketler, ecnebi san'at- kârların bayat kazanmak için şebirlerine girmelerine izin ver- meğe başladıklarından, yüksek bir klarinet üstadı olan Camil B., artık aramızda çalışmağa karar vermiştir. İşte, burada mutaassıp oJâskal sahiplerinin hiyanetlerine uğramaha sık sık mahküm san'atkârlarımız ekseri- yetle bu seviyede kimsklerdir: Türkuvaz, işte bu Cemil B. ile arkadaşlarını işten çikararak, yerlerine Turman orkestrası de- nilen romen takımını aldı!.. Cemil (Bey, £vaktile de, Bükreşte teşkil ettiği bir Fi- ransız ve bir Belçıkalıdan mü- rekkep orkestrasile ve kontratla Istanbla gelip (Serkl Moökovit) te çalışma başlamıştı; fakat, pat- ron, Cemilin bir Türk olduğunu sezer sezmez taahhüdünde ba- e başladı, Cemil de tekrar De döndü.. Rezaletler halâ devam “ediyor: Ruslarla Italyan- lar aralarındaki bususi tesanüt teşkilâtlarından bilistifade, mil- lettaşlarından biçbir musikigi- nasın açıkta kalmamasma dikkat ediyorlar. Ancak muhtaç kaldık- ça Türk alıyorlar! Dediğimiz (Turman orkestrası, Rumanya ile Türkiye srasmdaki 2 aylık ikamet rağmen, 2 se- nedir Türklerin hakkını yiyor. Yalsvada çalışan bulgar orkes- trası, bu sene de İstanbula gelip Türklerin (hakkın yiyecektir. Bir sinema bir İspanyol orkestrası angaje etmiştir.. Gazetelerimizin müdafaalarına rağmen şiddetli davranılmak yüzünden ecnebi istilası artmaya yüz tutmuş bu- lunuyor. . İşsizler © çoğalacaktır: Bunun sonu ne alacak? Tabkiklerimize nazaran, harici siyaset noktai nazarından, bizde de ( Bütün Avrupada ve komşu memleketlerdaki gibi o ecnebi musikişinasların (ki bittabi turne yapan virtüozlar bundan bariçtir) Istanbula gelmelerine izin veril- memesine hiçbir mani yoktur. Bunun haricinde de, (Professio- nel musikişinaslar cemiyeti) mi- zin resmen tanınması lâzımdır. İki madde tatbik edildiği gün, Türk ve memleket gençlerinden mürekkep temiz milli orkestra- ların ber yeri tuttuğu, bir çok kimselerin açlıktan kurtuldukları görülecektir. İşsizierden muktedir bir zaval- h ile görüştüm: “Azizim, dedi, bize vatanımız- da ekmeğimizi kazanmak imkâ- nıni iade etsinler; işlerimiz hari- dinde Opera Cemiyetinin de Kadıköy orkestrasının da işle- rine (maaliftihar Ove parasız pulsuz yardıma koşmazsak bura- dayızl.. Açızl. Cocuklarımız var Hülâssa, elele yürümeğe azmet- miş iki kısım musikişinasları ayrı kuvvette düşünelim: Ama- törlerin fedakârlıklarına yardım gösterirken, o yevmiyeci musiki östatlarımızı da koruyalım. Mem. lekette san'at hareketinin parla- ması onların refahına bağlıdır. Refahı temin ise güç bir iş de- ğildir.. - Dahiliye ve Hariciye vekâletlerinin seri karar ve him- etlerini, mezkür işsiz san'atkâr- lar beklenmektedirler, rica et- mektedirler. . Köse Mihal -zade Mahmut Ragıp —3 Orta Anadoluda Sey VAKIT 30 Eylül 1930 — ahat Mektupları : 19 Kızılırmağın kenarında Oturup gönül avutmak da ayrı bir meraktır Osmancık : Çorumun O Sungurlu, iskilip Hüseyinabat, Mecidözü, Osmancık namile beş kazası var, Ben Tos- yaya giderken Osmancık kazasına uğradım, o Çorüm ile Osmancık arasi kara yörüyüşü ile on saat shrüyor. yolda çok tabii arızalar yar Bilbassa kırk dilim denilen bir mevki var ki her zaman için ölüm tehlikesini hatırlatan asla çıkar- mamak icap ediyor, belki 800 metre irtifan da çok dik bir uçurum otomobiller buradan alt- : taki dereye inebilmek için tıpkı bir minareden iner gibi iniyorlar, Alt kısım iki taraflı yüksek ka- yalarla kaplı korkunç bir boğaz. Hülâsa, her sahada çok tehli- keli bir yer... Ben arabada yalnız bu tehlikeleri düşünürken bir oduncu kafilesi 500 “metre ileride ve bir kaç saat evel bir soygun vakası olduğunu söylediler; Bu haberi alınca siz olsanız ne yaparsınız. Arabacım böyle vaklara çok a- aşmış tecrübeli bir adam, Benim keyfimin kaçtığını görünce; —Beyi, . dedi, şimdi her bu- susta çok emin bir mntakaya girdik demektir. Paran filan var- sa, hem de fazlasını söyliyerek “Param var, 500 altınm var, diye bağıra, çağıra buradan ge- ik ni Jâve etti: — Soygun olan yerde soy- gundular barınai tarafa z- de öyle Pepbik, bağırmadık ama xemali huzur ve emniyetle ora- dan geçtik. İşin tuhafı, bu vaka- nn bilhassa burada 7-8 sene- denberi ilk olarak meydana gel- mesidir. Soyguncular üç kişi've müsel- 'ahmışlar, bir yolcunun atını, diğerinin yüz elli lirasını almışlar. Fakat zannediyorumki kandille- ri de kendilerinin şiddetle takip eden kiymetli jandarmalarımızın pençelerine girmişlerdir. Osmancık, çok eski bir ka- saba olmasına rağmen çok zc- vallı ve çok acınacak bir halde. dir. Bir defa kasabada göze görünen ve ikinci Bayezit tara- fından yapılan Kızıl ırmak köp- rösünden başka tek bir mamure yok. Her taraf toprak, her ta- raf harap. Kızıl ırmak kasabası tam ma- nasile tansif ederek akıyor. Halk çok mütevekkil... Birçok memur- lar bu kasabada kıp kızıl akan ırmağın kenarına oturarak gönül piramit & Irmak fazla miktarda sıtma | yapıyor. Fakat bu hastalığa mu- kabil kasabada ne bir doktor, ve ne de bir eczane var. Zaten belediye de bu işle meşgul ol- mıyor, bilhassa reisi belde ken- di işi dalaveresi ile meş- mele Bal bütün ıssızlığı, işsiz- liği yoksuzluğa atfediyorlar, Ev- velce, seyrüseferde deve kâr- vanlarının hâkim olduğu devirlerde burası oldukça omüreffebmiş.. an Bağdata si hazin uradan geçermiş... 0 sabada çağa gam büyük kapılı deve hanları hâlâ durmaktadır, Osmancıkta hükümet dairesi görülecek bir yer... en az 100 sene evel yapılmış ve Bügün içine, hayat sigortası olmıyanla- fr giremiyeceği harap bir han. Hükümet 22 sehedenberi bu handa oturmuş. Hemde 900 lira icarı senevi vermek suretile... Evelki hükümet konağının üç dört bin lira sarfederek tamir edilmesi mümkün olduğundan kaymakam bey tahsisat için mü- racdatta bulunmuş. Her halde kaymakam beyin bu arzusunun yerine getirmek çok faydalı olur. Osmancığın yol üzerinde bu- unan bir köyüne uğradım... Ol- dukça geniş bir bogaz içine sı- | kişmmışi bağlık, bahçelik bir köy ama.. Muhakkak ki Osmancık- tan güzelbu köyün dört tarafı Osmanlılar zamanında inşa ©- lwhmuş büyük bir surla mubat bulunuyor. Eski devirlerden kal- mış güzel birde camii var. Köy- de evelce belediye teşkilâtı var- mış. Bilâbara, yeni kanun çıkın- ca lağvedilmiş, şimdi köy kanu- i mile idare ediliyor. Köyde İ dört firin, iki han, 5- 6'kahve, kasap, bakkal, tuhafiyeci hep i mevcut... Köyün zirai istihsalât mıktarı fazladır. Senede 2000 kilo kuru bamya, pamuk ve diğer meyva vesaire ihraç ediyorlarmış. Köylü bilse- niz, nekadar misafir perver, Biraz istirahat etmek için kö- ya indiğimiz zaman, köylü etra- fımızı aldı. Bire kahve ikram ettiler, köy konağına çıkardılar. üzüm, şeftali, e - Bu köyün ge- rek halkı ve eril mevkii çok hoşuma: gitti, Yalnız bana bir arzularından bahsettiler. Bu ar- zuları, köylerini bir nahiye mer- kezi yapılması. Bu arzularının isafı halinde büyük bir isabet yapılmış olur. Mat Telât Mümtaz 791910 tarihinde Koenigsberg şeh- rinde in'ikat eden tabilyun kongresin- de (Doktor Ehrlich) in dahiyane keşfi İntişarının yirminci senei devriyâsi mü nasebetile: 606 ıncı arseno » benzolik terkibini teşkil ve Profesör “Paul Ehrlich ile elyevm Tokyo Darülfünununda mual- lim bulunan (Japon talebesi “Hata, tarafından ihzar ve tecrübe edilerek kendilerine izafeten bidayette “Ehrli- ch Hata,, namı verilmiş olan Salvar- san ve halefi 614 Neosalvarsan sayesin- de; milletlerin onda birini itlâf eden, bütün nesillerin kuvvet ve ahlâkını ke- miren, hesapsız ailelerin refah ve saa- detlerini mahveden, asırlardanberi fi- kirleri :yoran ve zihinleri işgal eden müthiş Frengi afetinin tarzı tedavisi usulünün twmamen ve sureti: kat'iyede itebdil ve tecdidi imkân hâsıl elmuş- itar. Frengi; ondan sonra, o zamana kadar gayri kabili tedavi bir illet ok /maktan çıkmış, ismi artık, (Brieux) za- İmânmda olduğu gibi o derece korkunç bir tesir yapmaktan kurtulmuştu. Ba- ba ve büyük babalarımızın mahuf kâ- busunu teşkil eden verem, frengi ve hamma gibi üç vahşi illetin açmış ol: duğu büyük rahneyi mağlüp etmişti, (Paul Ehrlich) in dahiyane keşfin- denberi yirmi sene gibi az bir müddet geçmiş olmasına rağmen dünya yüzü- nün değişmiş olduğuna kemali cesaret le iddia edebiliriz. Zira bugün o zama- na nispeten bili mübalâğa yüz binler- ce frengili noksan vardır. Bu keyfiyet, munhasıran Salyarsan İlâcma med- yün addedilebilirse de kâşifi (Paul Ebrlieh) e atfedilen hissei şeref te o nispette büyüktür. Zira zmânımızda tarzı tedavide itiraz kabul etmez bir mesnet halini kespeden bilkimya teda- vi usulüne yol açan kendisidir,