—m4— VAKIT3 Teşrinevel le BSUTUNLARDAJ SEYAHAT Zehirleniyorlar! Bir yazımda: Liyakat, en gü- > zel tavsiye mektubudur, dem'ş- tim, Bugün ona yeni bir kayıt eklemek lüzumunu duyuyorum: Liyakatten başka binektaşı yoktur © Cılız bir hakikat söylemiyorum, © âdi bir fazilet davası peşinde © değilim. Çok derin köklü bir © illete, çok işlenmiş bir yaraya parmağımı koyuyorum ve memle- ket derdinden konuşuyorum. Tavsiye artık bütün vücudumuzu xaplıyan bir çıban oldu. Onu venüz bir sivilce iken boğma- dığımız için, şimdi karşımızda urtı yere gelmez bir bslâ şek- © dinde duruyor. Hepimiz yapıyo- “gşuz, hepimiz tanıdiklarımıza ba tür- İli kâğıtları imzalayıp gönderiyo- ruz. Artık bu melün tavsiye mek- upları, sakatlara uzatılan kol- uk değneklerine döndü, Hep- sinden şüphe ediyorum. Halbu- xi çoğunun göz boyacılığı ile sâkası yoktur. Hatta bazıları hakiki liyakatleri de takdim edi- yor. Fakat dedimya, bunlar bir. birine okadar fena hir şekilde © Kaynaştılar ki artık hangisi kol- © Otuk degneği, hangisi bir müjde- dir, ayırmak “abil olmuyor. Yal- “niz, unutmıyalım ki bu mektup- © lar, sade masa gözlerini doldur- © omakla kalmıyor, memleketin ab- lâkını kemiriyor. İş ölye bir hâl “aldı ki iğrenmemek için çok daya- “ Omuklı bir gönül sahibi olmağa muhtacız. Dün, bu illetin en korkunç bir yarasını gördüm ve içim par- çalandı. Bir mektep müdürünün odâsında' idim. Kapı açıldı, kor- kak adımlarla bir çocuk girdi. Eriliyor, büzülüyor, vücudunu kö- çültmek ister gibi vaziyetler alı- yordu. Sevimli, iyi bir yüzü, ze- kâsimn kuvvetile zarlanmış gibi kabarık bir alnı ve aydınlik göz- leri vardı. Niçin böyle korkak duruyor? © giye düşündüm. Yaratan ondan biç bir ibsanmı esirgememişti. O, gene ayni utanç ve tered- dütle kayarak masaya yaklaştı. Dudakları kıpırdadı. Müdürlin memnun sesi; — Ha, o sen misin? Kazandın — evlâdım! Deyince, çocuk büsbütün afal- — ladı, İnanmamış gözlerle karşı sındakine bakarak kekeledi: — Nasıl olur efendim? Müdürün gözlerinden bir şfp- i . bulutu geçti. Fakat çocuğun p ğı yanında zekâsmın şid- deti de görünüyordu. — Kazandın oğlum, tebrik ederim. Diye tekrarladı. O zaman Karsm as'l yavrusu dolu gözle- rinin ıslak aydınlığı ile yüzümü- ze baktı ve: — Şaşkınlığımı mazur görü- nüz, dedi, çünkü kimi gördüm kimi dinledimse, kazanmak için yalnız bilginin o yetmiyeceğini , bir tavsiyeye lüzum ol- duğunu söylediler, Yavru böyle söyledi ve kayıt kâğıdını eline almadan inanma- makta ısrar etti. Ey, tavsiye alan ve tavsiye verenler, memleket > istikbalinin nasl zehirlendiğini görüyor musunuz? Seyyah Li ETMESE (Olup A idir Kısaca. ig gm Suphi (Beyin fırka içtimaında söylediği nutku basmış. bir refikimiz yeniden Tramvayda yanımda | oluran birisi bu nutku okumağa başladı. Ben göz misafiri olu- yordum. Bu nufkun başında şu elimle vardı: “Daralan vaktimizi göz önün- de bulundnarak size kısaca düşündüklerimi söyliyeceğim.,, Adamcağız bu gazetenin iki #Otununu şöyle bir süzdükten sonra “devamı dördüncü sahife- de,, kaydını gördü o sahifeyi çevirdi. Orada da tam üç abtun devam eden bu nutkun altında ya kayıt vardı: “Sonu yarınki nüshamızda,, Tramvay komşum bir “lâhav- le,, çekti ve biraz kendi ken- dine, biraz bana duyurmak ister gibi “bü kısaca söylenen nutuk,, “ya urunca söylenseymiş..., . a : Kadın Varlığı 'eni fırka kendine mnesup hanımlara “Kadın malı. mış. Bu suretle şimdiye kadar kendisine semt semt selâmlik ev arıyan Serbest Cümhuriyet fırkası şimdi bir de harem da- iresi teşkil edecek demek. Yalnız bunun müessisleri ara- sında nisbet yok. Nezihe Muhit- tin Hanımla Suat Derviş Hanı- mı bir arada içtima halinde görenler annesile birlikte misa- firliğe gidecek bir küçük hanım zannedecekler... Toplu İğne Tacirlerimiz —— Hariciye vekiline telgraf r Rosya ile alâkası olan Türk tacirle- ri Meskovada bulunan Hariciye Veki- limize telgrafla müracaat ederek mu- allâkta kalan işlerinin intacı için te- şebbüsatta bulunmuşlardır. Tacirler, senelerdenberi halledileme- miş bulunan şu mühim işlerle meşgul olmasını rica eylemişlerdir. Rusyaya gönderilen Türkiye emtin- sının İade edilmesine meydan verilme- melidir, Rusyada satflan Türk malarma mu- kabil çıkarmak hakkı bühsedilen kül Niyetli miktarda valotanm İhracına mü maneat edilmektedir. Bunun önüne ge- çilmeli ve Türkler Rusyadaki paraları- Ri çıkarmak inikânmdan mahrum edil- memelidir. "Türk tacirlerine ait yarım milyon liranm, para kaçakcılığı iddinsile mü- saderesi cihetine gidilmiştir. Ortada bir kaçakçılık olmadığından bu para- lar sahiplerine iade edilmelidir. Kaçakçılık şeklinde gösterilen mua- meleye gelince, Rus seyrisefain irinre- sine borçlu olan bir İtalyan şirketinin bu idareye havrle edilmiş olan parala- rı ödemek için Türkiye tüccarmın ve- satet etmiş olmalarından ibarettir. Tacirler bu muzmele hakkında uruz izahat vermişlerdir. Tevfik Rüştü Bey, tacirlerin teşeb- büslerine cevaben, bütün şikâyetleri mucip meseleleri halledeceğini söyle miş ve her halde yeni ticaret munhede-! sinin akdinden evvel bu gibi pürüzlü, hususatın inlae 'unacağını temin et! miştir. 4üncü fırka Edirnede İnşaat omüteahhit- lerinden Kâzim Bey “Amele ve çif- çi fırkası,, namile yeni bir fırka teş! kiline teşebüs etmiş, beyanname ve nizamnamesini vilâyete (vermişti. Fakat bu müracaat şeraiti kanuni- leden bir hiizptir..... işaretler: Kine nolerans meselesi | Amirsiniz. “. Efendim, kabahat işlemiş, işine vaktile gelmemi fakat affediniz. Te- lerans sahibi olunuz... Arkadaşsınız: “. Ne yapalım, a canım... Birfbir- İlerine âşık, birisi karınız, birisi arkada- İsınız. Tolerans sahibi olunuz da sabr “Ber gözlerimi yumarsam keşke onun din. Bunlar tolerans değildir. Yola çı- kan kuptanın, ileri makinistin geri de mesi ve işlerin yüz üstü kalmasına sü- küt etmek tolerans olamaz. Tolerans Kelimesi, “tango, gibi hu-| susi, tuhaf bir mana aldı. Dansla turuncu renk arasmda ne kadar fark varsa toleransia bizdeki “tolerans,, kelimesi arasında o kadar fark vardır. «Tolerans» fikirlerde olur; tolerans! İfiillerde olamaz. İş de tolerans iş yap- mamak demektir. Haluuki işi yapan a-| İdam bir şey tercih eden adam demek- tir. “Tolerans, 1 «reybi ol» manâsındna çıkaralım... Ve onu eli yüzü düzgünce! tarif edelim; Tolerans, iş adamının akil ve ilmini gösterdiği yollardan birini intihap hakkında hürriyet sahibi olması de-jdi mektir. Toleransı olmıyan adam, işten evvel fikirleri dinlemiyen adam demek! tir. Tolerans Jâkaytlik ve “reybilik,; de; İğildir. Fırka ve hizıp Halk fırkasına mensup bir zat yeni! İsmet Paşa kabinesi hakkında: “. Göreceksiniz, demiş, Serbest Fırkanın tenkit edebileceği tek nokta! kalmıyacak!,, Bana birisi sorsaydı, derdim ki: “. Eğer Serbest fırka prensip fır. kası ise asıl bundan #onru bizi tenkit edecektir. Çünkü, onun prensipleri ile; bizim prensiplerimizin ayrılığı her güni biraz daha göze çarpıyor. Fırka demek; fikir ve prensip farkı demektir. İsmet Puşa ile, Fethi Bey arasındaki fark, birisinin devletçi, ötekinin liberal ol- masıdır. Bu fark az mıdır? Bu farkı| ortadan kaldırmak için filin memurun yüz kuruş rüşvet almasına mâni ola cak tedbirleri almak, filân yerde em- niyeti temin etmek, falân vatandaşın cevapsiz kalan istidasna etvap ver- mek... falan, falan. Tatbikata sit, noksanların ikmali muhalif o bir fırkanın itiraz etmemesi “İçin bir sebep (o değildir. o Çünkü (bunlar, prensip meselelerinde bir fırkanın di- ger fırka ile uyuşması, prensiplerin inkârı demek değildir. Prensiplerine sadık fırkalar nazari- yelerinin münakaşalarmı yaparlar, fi kirlerini halka kabul ettirmek isterler, Serbest fırkada mazariyesini söyle- di. Halk fırkası tarihin verdiği ere yanlar istikametini tayin etti. Fikir cidalinin sahası geyet sarih 0- larak meydandadır. Fikirlerin büyük meydan harplerine hazırlanıyoruz. Mu halif bir fırka için parlimentoda İskan- dal çıkırmak bir meharet olabilir, fa. kat bu bir elçabukluğu marifetten baş- ka bir şey değildir. Iskandale mâni olan muvafakat da en tabii vazifesini yapmış olur. Fakat! muhalefet prensiplerin, siyasi akidele- rin zaferi namına meyi ifade eder? Rarahatle (o söyliyebiliriz ki, kocaman bir hiç! mevkii iktidar belki... Halik Fırkasından, “Yeni kabineyi Serbest Cümhuriyet fırkasının tenkit edeceği bir şey kalmıyacaktır, diyen İnat, busözlerile siyasi bir nükte sarfet-| miştir. Zannediyorum bu zat: Muhalefet, prensip sahibi bir fırka, değil, ayni prensibin tatbikatını tenkit| demek istemiş olacak!... $.E. Pire seferleri Seyrisefain idaresinin Mısır pos- taları bir hafta sonra Pireye de uğ- ramağa başlıyacaklardır. Acente- lik teklifleri hakkında tetkikat için yeyi baiz bulunmadığından vilâyet makamınca kabul edilmemiştir. işletme müdür muavini Zekeriya B. Pireye gitmiştir. her günü bir sene olsaydı, dersiniz biz. Saman hasarlara ane | şilamaik için herkesin mescitte | toplanmasını emretmiş, her kes | oraya koşmuştu . Mescitte vuku bulan içtüma | üzerine her kes bu gelen adam- Bunlardan bisi Saallımmız, Hiz. Osmama, iki selefi Ebubekir ve Ömer gibi hareket etmediğin, akrdbasmı herkese tercih etti- ğini söylemiş, ondan sonra bu gibi abvale mani olmak için onu Müfsitlerin maksatları Medine dsbilinde Osman öleyhinde bir kimse varsa onu dn aynı esaslar dairesinde harekete getirmek, on Zumu iddia edecek değilim. Fa- kat idaremde hata olarak gös- terilecek her şeyi tasbiha çalı- “Erin olunuz ki ben sisi bıra kıp gözlerimi yumucak olursam keşki onun ber günü bir sese Biz şikâyetlerinizi nazarı dik- kata alacak ve her hatayı tas- hib edeceğiz. Hepinize selâmet temenni ederim... an evvel nihayet bulmasını bek- liyordu. Kendisi bu nutuklardan Mescit o boşalıyorken OLeylâ | Aliyi kaybetmemek için dikkat etti. Ali mimbere yakın bir yer- de oturduğundan Leylâ bemen o tarafa kuştu. Fakat Aliyi bulamadı. O daha evvel kalk- mıştı. Ona refakat eden genç | te onunla beraber dolaşiyor ve onu kaybetmek istemiyordu. Fa- kat Ali bulunamamıştı. Mescidin kayyimleri kandilleri söndürme- Ka gi yyimler Ley- gösteriyor ve mescitte bulundu ğunu asladıktan soura kandile rin söndürmeği tehir ediyorlard: | Demekki bu gönç buranın eşre fındandı. Bu yenç kayyimlerde: birine Hz Aliyi . görüp gürme diğini sormuş, © da Alinin zevcesi OFatımanın merkadine girdiğini söylemişti. Leylâ burasının kendisine .ğös- terilmesini rica etti. Genç iler. ledi. O'da arkasından yürüdü Mescidin bir kenarmda'ki küçük bir kapıdan bir böcreye geçtiler. Burası alçak tavanlı dört köşeli bir yerdi. Odanın ortasında bir kabir vardı. Hz. Fatımanın kabri bu idi. Ali burada da değildi. Oda kapkaranlıktı, Yalnız kabrin üzerinde küçük bir kandil yanı- yordu. İki arkadaşta dönmek üzere idiler, Fakat derinden ge- len ikisinde fitretti Bu sanki önlerinde ki kabrin içinde çağlı- yordu. İkiside dikkatle dinledi- ler. Ses diger bir höcreden ge- Bu höcre Hz. Pezgam- berin metfnn olduğu yerdi. Al orada Kur'an okuyordu. İki ar- kadaş bu ulvi sesi kesmeğe ce saret edemediler. İkiside otur dular ve dinlediler. Ali tilâvetir ikmal ettikten sonra yerinder kalktı. Leylâ ile arkadaşı Hz: Fatımamn böcresinden sıkarak. GE mescide döndüler mescitte bir kimse kalmamıştı. İkiside bekle- diler. Ali höcrenin kapısından çıkar çıkmaz ona ilerlediler. Leylânın yarındaki genç onun elini öptü; Al ona — Merhaba, yarı garın oğlu, beni mi bekliyordun... Muham- med... Leylâ yanındaki adamın kim olduğunu anladı. Bu genç islâm tarihinin en parlak yıldızların- dan olan Hz. Ebu Bekirin oğlu — Sizi arıyan bir misafir var, — Onu neye misafirhaneye kabul etmediniz. Sonra Ali Leylâya bakmış: — Merhaba birader, hayırol: Leylâ iki adım ilerliyerek Ali nin ellerini öptü, sonra anlattı: — Ölüm yatağında yatan b kadın can vermeden evel $i: görmek ve size iki çift söz sö; lemek istiyor. — Bu kadın kimdir evlâdım. — Bu kadın Mısır fethin: şebit olan Ünyesin zevcesidir. — Ünyesin zevcesi mi... Allah Ünyese rahmet etsin kendisi pek aziz bir dostumuz du. Evlâdim, sen de Ünyesin oğlu musun... Leylâ kekeledi, sonra kendisi. ni topladı. — Hayır, dedi, ben Emevl Yezidin evlâdıyım. Fakat validem ta Mısırdan beri bep sizi gör mek istiyor. Size çok mühim bir sırrı söyliyeceğini, bunu size söy lemeden ölürse sonderecâa mus tarip olacağım ağlıya ağlıyana' ediyor. Lütfediniz de “onu ! kaç dakika görünüz. — Validen nerededir evlâdır — Kubadadır. (Bitmesi: