Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
V/E US 12/2/1941 — Edebiyaf konuşmaları Bazı ra Rakamlar sayıların yazısıdır. Fakat asıl yazıdan farkı, saymayı yazmasıdır. Her fikir | kamlar Ahmet Kutsi TECER diye başlar. Bir sonedir. Pascal'ı size na- sıl anlatayım? Pascal dehası olan bir âlimdir. Bugünkü ilmin fecrinde duran bir adam... sözle tercüme edilir, fakat artıp ek rakamla tercüme ederiz. Artıp eksilme... Ha- “ yatın meddi, cezri. Artıp eksilme... fikrin en saf hali. Artıp eksilme, her şeyden dosdoğru bir ölçüdür. Rakam bu ölçünün taksimatıdır. Eğer eli- mizde bu ölçü yoksa, aşağı yukarı söyleriz. Bu ölçüye vurduğumuz zaman her şey, bu- lutsuz güneş b dan do- ğan aylar gibidir. Fakat ölçüye vuramadığı- mız haller de çoktur. Niçin bunları ölçüye wuramıyoruz? Üç çöpü biribirine çatmayı keşfetmeden evel niçin insan karşıdan bir ağacın yüksekliğini, bir yıldızın bizden uzak- lığını ölçemiyordu? Eğer hâlâ bir çok şeyle- ri ölçüye vuramıyorsak onları bir daha, bir daha ölçemiyecek miyiz acaba? Gece yarılarından sonra doğan mehtap - “lar gibi fikrin gecesinde uzaktan uzağa vu- ran ışıklar da vardır. O zaman, güneşin dur- duğumuz yerin tam altına rastladığını ha - Jamakla beraber, kâi hakikati içinde yalnız gecenin hakikati ile iktifa etmiyor muyuz? Nitekim: Muzlim' şeceristan arasında Esrar ile yekpare münevver Bir yoldur açılmış sana derdim. AA e AA d y diye muz o karanlık ağaçlıkta : Kari! bu kitabın gecesinde Mı—,htahı seninçin yere serdim. diyen şairin elimizden tutup bizi ruhun esrarlı mehtabına dâvet etmesi de böyle de- ğil midir? Demek ölçmeyi istemediğimiz hal- ler de vardır. Ölçmeyi i çünkü Sabahın alaca vaktinde dağda, ufka karal - tısı vuran birisi dolaşıyor. Ay benüz yüksek- tedir. Ansızın güneşin doğduğunu da görü - yor. Gözleri kamaşıyor. Herkese bu harika- yı göstermek için koşa koşa şehre ininceye kadar ay batmış, güneş yükselmiş, şehirde pazar kurulmuş, herkes alış verişinde... Bir daha da ikisini bir arada göremiyor. Artık bütün ömrünce gündüzleri rakamlara bıra - kıp geceyi sabaha kadar bekliyor. Artık yolu üstünde daima onu bir bölge gibi kovalıyan bir uçurum vardır. Onun şehre anlatamadığı © harikanın adı da onun dilinde Allahtır, çünkü Pascal'ın allahı insanaşırı değil, insa- nın içindedir. Pascal'ın ve bütün mistiklerin yanlışı, ayın üstüne doğan güneşi aydan ışık alır farzetmeleridir. O zaman tabii bütün rakamlar şaşar. Herhangi bir şeyde eğer mihenk olarak kendimizi alırsak ucu buraya çıkar. İnsan kendinde kendini aşamaz. Pas- cal'ın cehdi, kendi ensesinde perende atarak havaya çıkmak istiyen canbazın halidir. Baudelaire, Le Gouffre, uçurum isimli şiirinde Pascal'ın vehimlerine kapılarak deh- şet içinde kıvrandıktan sonra pagan bir çığ- lıkla haykırır: — Ahi ne jamais sortir des Nombres... Sevgili okuyucplarım, eğer sizi biraz ka- ranlıkta bıraktımsa özür dilerim; — nasılsa aramızdaki cereyan kesilmişti. Şimdi sizi ra- bt danlığ k ğim. Ger- çekten rakamlı dmlığ düğmeleridir. Rakamlar, sıfırdan dokuza kadar, elektrik llerindeki levha gibidir. Büyük mües- ölçü bizi laka (i bir & liğ yahut çıkılmazlığa götürür. İnsan kendinde kendini aşamaz. Vakıa in- sanın kabına sığmadığı zamanlar çoktur. Fa- . kat böyle anlarda yıldızlara ağan ömrünün rakkası, yuvasından çıkmış terazi gibi ağır , veya hafif tartar; bazan seneyi bir lâhzaya, bazan bir geceyi asırlara sığdırır. Vuslat şairinin, Ey tatlı ve ulvt gecel yıllarca devam et! demesi işte böyledir. Şairin, her an üstü- ne titrer gibi, bitecek korkusiyle geçirdiği gecede haz mı vardır, tuz mu vardır bilmem; fakat ümitsiz, tesellisiz geceler vardır, niçin onlar çabuk geçmez? $ebi yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir? Müptelâyı gama sor kim geceler kaç saat. diyen insanın gecesi ile Yahya Kemal'in gecesi tesadüfen aynı senenin, aynı ayın, ay- nı haftanın, aynı günün gecesi olamaz mıy- dı? O zaman bir ucundan Yahya Kemal, bir ucundan lâedri'nin tutup çeke çeke götür - dükleri geceye ne dersiniz? de olduğu gibi onların her birine veya bir kaçına birden dokunmakla cemiyet bina- sının ötesinde berisinde fikir odaları, heye - can salonları yanar, söner. Levhanın üzerin- de yedekçi manivelalar vardır: -, — yvesaire gibi. Rakam her şeyi, bilhassa duyguları ay - dınlığa çıkarır. Ölüm aramızdan birini ek - siltir, ona mukabil içimizdeki keder artar. Rakamlar bunu gayet açık olarak gösterir. Bu, bizim mecmuumuza giren bir 4 1 in —I idir. Doğum y neşe - ler, şarkılar getirir. Bu da — 1 in 4 1 olu- dir. Fakat bu kadar aydınlık, sevgili l şimal gündüzleri gibi bitevi- ye insanı yorar, yıpratır. Gelin biz de biraz lâmbamızı abajurlıyalım. Sevmek 1 Xx 1 de- ğil midir? Söz abajurunu koyduğumuz za - man bu: “Seni seviyorum!” olur. İçimizden herhangi birinin “seni seviyorum” yahut “çok betbahtım” demesi bizi niçin alâkadar etmez? Çünkü dönüp dolaşıp birin içinde ka- vermesii h Askerlere kışlık hediyeler Yardımsevenler Cemiyeti — mümessilleri Çorlu, Edirne, Kırklarelindeki, aziz toprak- larımızın muhafızları kahraman askerleri- mizi ziyaret ederek, atölyelerinde hazırla- dıkları pamuklu mintan, yün çorap, yün el- diven, ve kar başlığı gibi hediyelerini gö- türmüşler, aynı zamanda Çorlu, Edirne, Kırklarelindeki askeri izde bu- lunan subay ve erlerimizin, şeker, sigara ve portakal dağıtmak suretiyle hatırlarını sor- muşlardır. Ordumuzun çok değerli komu- tanları, Trakya umumi müfettişi, Edirne ve Kırklareli valileri tarafından, büyük bir hüsnü kabul ve samimi bir alâka gören mü- messiller; bir hafta devam eden seyahatlk- rinden, milli heyecanlarla dolu güzel intı- balarla oradan ladıkları ku- vet ve enerji ile yeniden çalışmağa başla- mışlardır. Yardımsevenler Cemiyetine yiğit erleri- mize hediye hazırlanması için her gün yeni yeni teberrüde bulunan hamiyetli vatandaş- larımızın isimlerini neşrediyoruz: İstanbul Zeytinburnu Silâh Fabrikası me- mur ve işçileri 31 pamuklu mintan, 2 çift yün çorap, Bayan Fatma Lüyşdördüncü de- fa olarak 5 pamuklu mintan, Kozalaklı hal- kı 120 çift yün çorap, Gümüşhacıköy Meh- metpaşa okulu talebeleri 48 çift yün çorap, bir çift yün eldiven, Zonguldak ilk okulu sınıf 3 talebeleri 5 pamuklu mintan, Niğde Aksaray Cümhuriyet ilk okulu talebeleri 5 pamuklu mintan, 3 çorap, Üsküdar yir- minci ilk okul sınıf 5 talebeleri 13 çift yün çorap, Sivrihisar ilk okul talebeleri 5 pa- muklu mintan 6 çorap, Nevşehir Cümhuri- yet ilk okul sınıf 3 talebesi 8 çift çorap, Bayan Sabiha Yeniköy 33 üncü okul ikinci sınıf talebesinden 2 çorap, Özane okulu ta- Jebeleri 9 çift yün çorap, Manisa sekizinci okul talebeleri 12 çift yün çorap, Fatih 23 üncü okul talebeleri 4 çift yün çorap, D ilk okulu talebeleri 9 çift yün çorap, Gürün cümhuriyet okulu talebeleri 13 çift yün çorap, Dereçine okulu öğret - meni Bay Kemal 10 çift yün çorap, Beden köy okulu talebeleri 6 çift yün çorap, Yeni- köy gençlik kulübü idare heyeti 100 çift çorap hediye etmişlerdir. Mektepli yavrula- rımız asker ağabeyierine ve babalarına he- diye göndermekte âdeta yarış etmişlerdir. Bu hususta gösterdikleri alâka ve hassasi- yet göğüslerimizi iftihurla kabartmakta- dir. Bundan başka 67 çift yün çorap 3 çift yün eldiven Zir nahiyesi halkı. Kırıkkale husust muhtelit orta okul talebeleri 40 çift yün çorap, Ankara İnönü ilk okulu sınıf 2.c. 1 10 çift yün çorap, Gürün hyoruz. Şairler, bu gece hlükl. ışığın kalın Bunda ölçü olmadığı muhakkak gibidir. | yayıflışma veya kuvetine bakmadı Fakat büyük bir akıllı, Bergson, bunun ak- | ,bajurlardan süzülen yarı aydınlıkta bir ve sini söylüyor. Benim yetişemediğim seneler- | hirin gölgesi ile müphem bir takım sayılar de İstanbul'dâ K adlı bir hokkaba- | ç. onların delelerini dizerler. Fuzuli'nin: zın, herkesin yeleklerindeki sabırsız. saatle- vin hepsini birden oyunun başlangıcına yani bir saat evele aldığını söylerler; hâlâ hayret ederim. Bergson d! daki bütün saatlerin, hattâ h l bile bize göre ileri geri olduğunu, yani insan için ünya Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge Ne açar kimse kapım badı sabadan gayrı diye söylenmesi ile Fatma Hanım'ın Makber'i, sanatkârların bu müphem muade- lelerinden başka bir şey midir? Bu yoldan lar, sade gündüzlerimize değil, rüya - tam ayar almanın imkânı olmadığını söyle- mekle saatı kaba saba bir kutu hükmüne in- - dirdikten sonra insanın içinde başka bir saat bulunduğunu keşfetti. İnsanın içindeki saat te nedir? demeyi- kazası cümhuriyet ilk okul talebeleri 11 çift yün çorap, Bay Hüseyin Soyselan 2 pa- muklu mintan, 1 çift yün çorap hediye et- mişlerdir. Yardımsevenler Cemiyeti — askerlerimize gönderilecek olan hediyeleri derhal hazır- layıp, muhtelif kıtalara — sevketmektedir. Karadeniz Ereğlisi Yardımsevenler Cemi- yetli 970 parça muhtelif eşya hazırlıyarak ordu levazım ambarına vermişlerdir. Bu hususta nakdi teberruda bulunan va- i isimleri de aşağı- larımıza kadar girerler. Şiir biraz müph bir sanattır, çünkü şiire aydınlık getirmek dadır: İşçilerin sağlığını koruma ve iş emniyeti Bu husnsfaki nizamnamenin esaslarını yazıyoruz İktısat vekâleti tarafından hazırla- nan işçilerin sağlığını koruma ve iş emniyeti nizamnamesi İcra Vekilleri Heyetince kabul ve yüksek tasdika ik- tiran etmiştir. Dünkü Resmi gazetede neşredilmiş bulunan bu nizamnameye göre İş Kanununun şumulü dahilinde buülunan her türlü iş yerlerinin ve iş- çilere ait ikametgâh ve saire gibi müş- temilâtın haiz olması lâzım gelen sıh- hi vasıf ve şartların ve iş yerlerinde kullanılan alât ve edevat, makina ve iptidat maddeler yüzünden — zuhuru melhuz kazalara we sari veya mesleki hastalıklara mâni tedbirlerin ve vası- taların ve her sınıf müesvselerde iş kazalarına karşı iş yerlerinde bulun- durulması mecburi olan tedavi levazi- mının nelerden ibanet olduğu ve bu esaslara göre iş yerlerinin ne suretle kurulacağı ve açılacağı hakkındaki u- mumi hükümler bu nizamnamede tes- pit edilmektedir. İş yerleri, bu nizamname mucibince haiz olmaları lâzım gelen sağlık ve emniyet vasıf ve şartlarının tatbikatı itibariyle, iki kısma ayrılmıştır: Kapalı iş yerleri başlıbaşına hususi binalarda bulunan veya her hangi bir binanın bazı kısımlarını işgal eden, üstü ve etrafı kapalı iş yerleri, Yarı kapalı veya açıkta iş yerleri yalnız üstü kapalı olup etrafı kısmen vaya tamamen açık bulunan baraka, sayvan, sundurma ve bunlar gibi te- sisat altındaki iş yerleriyle, yol, de- miryolu, köprü ve bina inşaatı gibi a- çık havada çalışılan iş yerleri. Mahiyetleri itibariyle, — sağlık koruma — ve — işemniyeti — bakı- mından özel şart ve tedbirleri icabet- tiren maden ocakları işleri, kablo dö- şenmesi, dalga kıran, tünel, kanalizas- yon inşaatı ve saire gibi yer altında veya su altında yapılan işlerle imser türlü kara nakliyatı ve diğer lüzum görülecek iş zümreleri için ayrıca hu- sust hükümleri havi nizamnameler çı- karılıncıya kadar, işbu nizamname hü- kümlerinden bu kabil iş yerlerinde dahi hal ve vaziytetlerine göre tatbikı kabil tatbik ol ktır Nizamnamenin uzun hükümleri ara- sında iş yerlerinin ve işçilere ait ika- metgâh ve sair teşkilâtın haiz olması lâzım gelen sıhhi vasıf ve şartlar, iş yerlerinde sari veya mesleki hastalık- lara karşı alınacak tedbirler, mesleki hastalıklar, iş yerlerinde iş kazalarına karşı bulundurulmsı mecburi olan te- davi | ve sıhhi tesisat, iş yer- büyük rakamlı birden girmekle | Bu ise kolay değildir. Fakat bir kere şiirin dudi geçip te birin ilerisinde veya geri- niz. O öyle bir saat ki birimizin onikisi vu- rurken birimizin günü bitmek üzeredir Biri- miz gülüp söylerken birimiz iç çekip ağla - maktadır. Filozofa göre asıl ölçü işte bu he- pimizin içinde vuran atılgan şeydir. sinde ilerlediğimiz zaman nihayetsizliğe ka - dar uzanırız. Rakamlar, cemiyetin malıdır. Onları key- fimize göre azaltır, çoğaltırız, ama onları k lendi yiz. Meselâ, bir... her zaman Bana kalırsa bu, insanın kendinde kendi- ni aşamadığını söylemekle beraber ona bir hapishane yerine hayalhane tasvir etmek su- retiyle teselli vermek demektir. İnsanın ken- şamadığı yerde rakam yok gibidir, var- sa bile © yalnız sıfırdır. Bu sıf'r nedir hesap içinde? Erkam ona inkılâp içinde, Bir hiçii ztivücud, yahut, Bir kab'rdir ıztırap içinde, derken, Hâmit, kendi içinde mahpus in - sanın (tabiatın da!) melâlini anlatmıyor mu? İnsan ancak başkasında kendini aşar. Bir gün Yahya Kemal: “Ufuk, diyordu, ufuk karşımda olan biridir.” Bu sözde şairin ku - vetli bir sezişi vardır. Ufuktan maksat tan- yerinin çizgisi değilse, elbette onun dediği insanın kendini aşabilmesidir. Vakıa görü - nüşte tabiat, değil yalnız tanyerinin çizgisi, jyayvan bir tepe, damar kadar bir su, hattâ ayağımızın dibinde bir çukur bile, bizi aşar. Fakat tabiat içinde tabiat olan insan gibi dağ da, engin de, ufuk ta kendi rüyasının fil- dişi kulesinde mahpustur. Tabiatın saati de insanın saati gibi çalar. Şurda bir volkan fış- kırırken ötede bir mağara oyulur; şurda ak- şam olurken ötede sabah başlar. Arzın ço - ğgalıp azaldığını bilmediğimiz gibi avuç içi kadar bir ıklimde hbılkattenberi kaç kere rüzgâr estiğini, yahut aynı kayanın üstünde kaç damla yağmur düştüğünü bil: Ha- bir değildir. Gelişigüzel birle bindebir aynı mıdır? Üç niçin ciddiyet ifade eder? Neden dört mükemmeliyet ifade ettiği halde beş id- diasız ve uysaldır? Yedi, dokuz oniki, kırk... neden her biri bir başka halde, bir başka de- ğerdedir? Daha dün, altı neydi?.. Eğer onlar, rakamlar, dünyamıza hâkim olmasaydı ne olurdu? Saatler, seneler, mev- simler durur; limanlar, trenler, adımlar du- rur; hayat dururdu. Oturduğumuz yeri bil- mez, 'bıraktığımız yeri bulamazdık. Fikir, ha- yada duran ok gibi yargun; irade, kapanmış bir kanat gibi; duygu bütün bütün yok olur- du. Hayatı tehdit eden bu korkunç felâketi beşer hiç bir zaman görmemiştir. Hakim Fisagor, hayatın muammasını ra- K Ereğlisi Y Ce- miyetine teberruda bulunanlar: Çaştaban Kardeşler 100 lira, Bay Fikri Oğuz 50 lira, Bay Tevfik Oğuz 50 Jira, Bay, Mustafa Demir 50 lira, Bay Hüseyin Cıbır 50 lira vermişlerdir. Futbol oynarken arkadaşını tekme ile öldüren çocuk İstanbul, 17 (Telefonla) — Nişanta- şında 18 yaşında Mehmet adında bir ço- cuk futbol oynarken arkadaşı 16 yaşıhda lerinde vukuu melhuz kazalara karşı alınacak emniyet tedbirleri, iş yerle- rinde kullanıları makinelerle alât ye e- devat ve iptidat maddelere ait tedbir- Yer, iş yerlerinin kurulma ve işletil- mesine müteallik hükümler vardır. Bu nizamnamenin tatbikatını temin ve takibe selâhiyetli makam veya me- murlar tarafından lüzumu — halind man diz çöküp teslim olmiya mecbur Günün meseleleri Fedakârlığ Fedakârlıkları için bir hudut çizen milletler, tehlike o hududa geldiği za- I olurlar, Son harp bu iddianın en müs- bet delilleriyle doludur. Yalnız bol yi- yecek, bol içecek bulmak ve maddi a- cılardan korunmak istiyen milletlerin “hüriyet ve istiklâlleri,, boş bir söz ol- maktan kurtulamıyor. Sınırları içinde şeref ve istiklâl ile yaşamak istiyenlerin hudutsuz feda - kârlıklara katlanması lâzım, Doktor (Gaston Bodart) in bir is - tatistiğine göre son üç asır zarfında iki binden fazla ölüye mal olan “mey- dan muharebeleri” nin sayısı 1700 ü geçmektedir. Bu çarpışmalarda (za - fer) daha çok fedakârlık, daha çok se- bat gösterenlere nasip olmuştur. “Za- fer, adalelerin ham kuvetinden ziya - de, onu kullananların seciye ve feda- kârlık kudretinde saklıdır,, sözü, ku- vetini tarihten alan bir mütarifedir. Biz türkler, insanı alçaltan her şeye, daima karşı koymuş ve onu yenmiş a- sil bir ırkız. Tehlike karşısında feda- kârlığımızın hududu yoktur. Ahlak ve tarih, bizi aslâ mahküm etmemiştir. Vuruşmadan önce herkes kendi silâ - hını keskin zannedebilir; fakat biz vuruşa, vuruşa silâhını bilemiş bir milletiz. Cihanı kaplıyan tehlike kar- şısında bizim erkekçe duruşumuzun sırrı işte buradadır. Eski zaman harplerinin tasfiyesi, pek sade olurdu: Galip hesabına bir kaç şehirle bir kaç bin kilometrelik ın hududu —| 'A. DOĞAN Çankırı Mebl—”.ğ' daha büyük işler çıkarmasına V€ ,n;t tesirlerinden kurtulamadığımız _v, sürü buhranlarına rağmen medeni)” tin çehresini tamamiyle değiştir€ di; fakat bugünkü müthiş kasırBi” bizi nerelere sürükliyeceği, neler d ğuracağı tamamen meçhul. Bir tan şehirler, fabrikalar, âbideler yığın enkaz haline gelirken bir tll 44 tan da şimdiye kadar birer mânnj_, p eden bütün (kıymet) lerin çöktüB” nü görmekteyiz. ) Görünüşe göre henüz harbin yar! sında bile değiliz. Tahrip vasit tam mânasiyle daha kullanılmlfn:f tır. 1917 mayısında “Verdun” dlf ni sız topçusunun - on günde - attığ' ( milyon obüsün, hedef ittihaz olur | mıntakanın her santimetre mllf“_ na altmış kilo demir kustuğunu P! yoruz. Yakın bir âtide alman vt liz tayyarelerinin bu rekoru kırm” , beklenebilir. Ancak, tesir sahaSi /| kadar geniş olursa olsun; doğur ğ âkibetler ne kadar korkunç bulunt! bulunsun; bu harp, bizi fedakârli” , rına hudut çizmiyen yiğit bir olarak bulacaktır. Bizi idare eden büyük adamın © fında bir aslan sürüsünün haşmtt huzuriyle bütün tehlikeleri hudut” bir feragatle karşılamıya hazırıZ. gi künet ve vekarımız, kendimize V? * ; fimize güvenmenin yarattığı bir “w fevvuktan ileri gelmektedir. Siyast hududumuzu “misakı P , çevri iştir; fakat (fedakârllğ'd | vi B ÇEELERECESLE PECETEİESDEŞEFELER SK Z EEE | Y -sr F TE arazi terki ve bir miktar İ 1914 harbi bile, insanlığın başına za) henüz bir hudut çizmedik. Kızılay kongresi Edirne, Samsun ve İzmir: Kızılay kurumları senelik kongrlklerini yapa- rak kurumun yıllık mesai raporlarını tasvip eylemiş ve yeni idare heyetle- riyle 1 kongre gelerini seçe- rek çalışmalarına nihaylet vermiştir. (a.a.) Asl Kars'la kayak gösterileri burada halk, okul y Kars; 17. a.a. — Dün talebeleri ve jand y 250 kayakçının kayak gösterileri yapılmış- tır. Büyük bir alâka ile takip edilen bu gös- terilerde vali ile müstahkem mevki kamu- tanı da hazır bulunmuştur. Darüşşafaka'ya kız talebe de alınacak İstanbul, 17 (Telefonla) — Darüşşa - fakaya 140 talebe kabulü için bahçeye ayrı bir daire yapılmaktadır. Yeni ders itibaren mektebe kız talebe de vaki olacak talep üzerine, zabıta teş- kilâtı, bunların vazifelerini glereği gi- bi ifa leri esbak temin ede- Mustafa'dan bir tekme yemiş ve hast! de ölmüştür. zün kudretini derece derece arttırır. İnsan ancak başkasında kendini aşar. Söz o zaman kıvamını bulur. Ağızdan ağıza, gönülden gö- nüle sızar. Fakat şüphe yok ki sözün özünü çıkartmak güç bir iştir. Onun için söze gi - rişmeden evel, eli kalem tutanlar, hayatın yanl ların içine girmelidir. Ben kü- kamlarla anlatır, müsiki ile letirdi. Mu- siki bütün sanatların en yükseği ise bunda şaşılacak ne var? çüklere bir hizmet olmak için onlara tavsi - ye ederim: İstatistik Umum Müdürlüğünün ceklerdir, Devlet, vilâyet veya belediyelerin bilümum sıhat, flen ve teftiş teşkilâtı mensuplariyle zabıta memurlarından, iş yerlerinde bu nizamname hükümle- rinden her hangi birine muhalif bir hareketin vukuunu müşahede edenler, asli vazifelleri icabı olan leleri kabul edilecektir. İ yete geçilmiştir. Bu komisyona gİN LEÇELRE £. Kıbris halkının askerlerimize | kışlık hediyesi Leöfkoça münevverleri " arasındâ ji komisyon teşkil olunarak — (Metmt Üiy kışlık hediye) cem ve tedariki içif T A ı STT L E LK İ 30 dan fazla altın evlenme halkasi j edilmiştir. Bu maksatla Lefkoşa V" yi masol şehirlerinde rozetler dağıtıl!mM” ge Lefkoşa halk kulübünde verilen PİF ği samere esnasında 58 ingiliz lirasın! — — tecaviz bir para toplanmıştır. Şillura atlı 'Türk köyü halkı aazi toplanmış olan 39 parçayı müt? op yünlü eşya ile Türk Hava Kunımll”'» lanmak üzere toplanan 25 küsur V) Hrası da konsolosluğumuza tevdi muştur. Bunlardan başka mezkür ler halkı nakten vaki olacak tebt da yekünu birkaç bini bulacak ayg! ya kal k . edeceklerini bildirmişlerdir. T Kemahlıların kahrama? # askerlerimize hediyesi Kemah, (Hususi) — Zelzele f? görmüş olan Kemah halkı kahram' 1 bir ay içinde (2583) Sf dar etmekle mükellef olacaklardır. Bu nizamname hükümlerinden hler hangi birine muhalif harekette bulu- nanlar hakkında, İş Kanununun (112) ve (113) üncü maddelerinde yazılı ce- zalar tatbik olunacaktır. Bu madde- lerin haricinde kalan hallerde, fiilleri Türk Ceza Kanununun diğer madde- yapmakla beraber ayrıca, İş Kanunu- nun (96) ıncı mddesi mucibince, bu 1 tatbikatiyle muvazzaf ma- daha ağır bir — cezayı değilse, £ maddesi mucibince tatbikat yapıla- lerine Ntetalzi Rakamlar söze de tesir eder. Birler, on- lar, yüzler, binler ve nihayet milyonlar sö - Öür doi b dığı küçük istatistik yıllığındı bazı rakamlar vardır. İşe oradan başlayınız. halli teşkilâtı dahi keyfiyetten haber- caktır. e$Yİ y rap, eldivenle (68) parça yünlü | (92) adet mahruti çadır teberrü ©H7 dir. (526) ıncı Yabancı paraların allı iY" nin, bankalar ve sigorta şirk#'l ecnebi paralar üzerinden yapı meletlerinin türk parasına Yangın Büyük ninelerimiz eskiden : — Bu gidişat gidişat değil! Üstü- müze ateş yağacak ayol! derler ve kaddes tarihten — buna dair bir yır, yalnız sayamıyacağımız için değil, insa- nın zekâsında mahpus hale giren tabiatı sı- fır addettiğimiz içindir: Tabiatte hiç bir şey ne artar, ne eksilir! İnsan ancak başkasında kendini aşar. Fa- kat bu başkası, insanın karşısında olan bi - rinden değildir. Eğer şairin cümlesindeki biri kelimesi mecaz değilse, bu, insanın kendi yü- züne ayna tutması gibidir. O zaman şairin ufku nefis sohbetinin ufkundan ibaret de - mektir. Yok eğer biri, ötekileri de ifade et- mek üzere l hiç bir diyeceğimi. yoktur. İnsanı aşan bir âleme girdiğimiz andan itibaren rakam başlar. Baudelaire'in: — Ah! ne jamais sortir des Nombres et masal anlatırlardı. Şimdi tayyarelerin şuraya bura- Eski vatanın ahşap sinesinde sık sık kanıyan bu “ateşin,, yara, bizim edebiyatımıza da girmiştir. hatırlar mısınız? Şair Eşref'in şu kıtasını, bilmem, ; YANKILA Üstadım Ali Kâmi'nin yangın manzuümesinden birkaç mısra da ez- berimde kalmıştır: ya yangın bombaları attıklarını du- FERLE C BUT KİE 'mlmı:"î:l yunca onları hatırlıyor ve “gidişat Bir kerre salar, sonra yalar, oonras; gidişatlıktan çıkınca,, dünyanın ba- boşluk... şına gerçekten ateş yağdığına ina- Yangın o ne dehşetli, ne münis cana- niyorum. vardır... Yangın! Fakat tayyare bombalarından çı- kan bu kocaman yangınları ne bir kıtaya, ne de bir manzumeye sığdır- mak imkânı yoktur. Yüz kilometre- lik mesafeden görülen ateşlere han- gi mısra ve kafiye dayanabilir. . Şimdiki halde gazete ve tarih, des Tütresi| Belâdır yangını İstanbul'un nispet o- Ç k ; Kİ repa diye haykırması budur. Buradaki — des lundukta. bizim eski bekçi babalar gibi bağı- Titres yani varlıklar sözü, des Nombres yani | Kalır yanında ehven âteşi Nemrudu rıyorlar: sayılar sözüne atıf ve tefsir için irad edil - nadanın; — Yangın var!.. Avrupa'da, Afri- i Va tekmiktl K bi İh:..*B'n a S SS z m:mh::ı ka'da ve Asya'da... Pascal avalt son gouffre, avec İti se| Cehennem sandım altında görünce ba- Avusturalya hazırlık halindedir. mouyant. » bi fetvanın — Amerika ise “komşuda yangın var; elimizdeki hortumu kendisine iğre- ti verelim!,, diye çabalanıp duru- yor. Yangından bahsedecek bir yazı y ktım; netice, ne dersiniz, bu- günkü dünyanın tasviri oluverdi. *okoğ Frankofiller ! Fransızca bildikleri, kelime oyu- nuna meraklı oldukları ve dünya ha- berlerini de takip ettilleri anlaşı - lan iki genç konuşuyorlardı : Birisi # — Franko, İtalya dönüşünde Ma- reşal Peten ile de görüşmüş. Bunun sebebi ne olsa gerek ? diye sordu. Öteki cevap verdi : — Birisi kendisini, öteki mem - leketini seven bu iki adamın ikisi de Frankofildir de onun için. TU Halkı tenvir ! !... Elindeki kâğıt stokunun kâfi gel- mediği hakkında sözle ve yazı ile şimdiye kadar bir çok neşriyat yap- mış olan bir İstanbul gazetesinin, evelki günkü sayısında tam üç bu- çuk sütununu Sultan Âziz'in inti- har etmediğine dair yazılmış tefri- ka ile bunun hakkında bir vesika - ya ayırmış olduğunu gördük. ü bunca leri ara - sında, gerçekten, halkımızın bu hu- susta tenviri gerektir ! | ae aK Kışın tarifi! Şubatın yarısını geçtiğimize göre kışın sonlarına — yaklaşıyoruz, de- mektir. Henüz mevsim çıkmadan si- ze, bir Amerikan mecmuasında gör- düğüm bir kış tarifini tekrarlıya- yım: “Kış, evlerimizi yazın yaka silk- tiğimiz harareti ile ısıtmağa uğraş- yatının altı aylık vasatileri t67* dilmiştir. Bu fiyatlar 1 temm' ş Rayşmark 2150.11 kurüş, * frangı 4148.19 kuruş, Dıniml’ ronu 2425.37 kuruş, Norveç g 2829.33 kuruş, Peru ve Hong * doları 3274 kuruş, Riyal 739:28' gı! ris, Filistin ve Irak lirası 523 5 lirası 537.05 kuruş, Suriyte lir ruble 2518.20 kuruştur. Teşekkür Heşiremiz Rabia Seltün'ün | dolayısiyle gerek cenaze merâ? . yi bulunmak ve gerekse bizzat veyi ile taziyetlerini bildirmek 5* g bu büyük acımıza iştirâk eden akraba ve dostlarımıza ayrı ayfi a küre teessürümüz mâni oldu: ıW muhterem gazetenizin bu h“";,. a vassutunu saygılarımızla diltf' ” Iy eti Kardeşleri namına :, 4 Temyiz komisyonu tığımız mevsimdir.,, rik dan Edip Günel vasatileri tespit edildi — , Ecnebi, paralarla yazılı damBö çf mine tâbi evrak ve senedat CA çev de esas olmak üzere ecnebi plf?:g  tarihine kadar müuteber olaca K,