Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
UL U S 16/1/1941 — HAYAT ve SIHAT Herkesin hastalığı başka türlü... Bu mevsimde aç kişi birden, bilfarz, bir soğuk “hava cereyanına karşı gelir, hepsi birden soğuk alır. Fakat soğukalmanın tesiri her bi- rinde başka türlü meydana çıkar : biri akciğerlerinde şiddetli bir ihti- kana tutulur, bir başkası rümatiz - ma ağrılarına, üçüncüsü sinir san - cılarına .. Ayni sebep karşısında bu ayrılı - ğa sebep olarak herkesin istidadını gösterirler : birinde akciğerler, öte- kinde mafsallar zayıftır, hastalan - mıya istidadı vardır da ondan, der- ler. Halbuki ayni hastalığa tutulan - lar arasında da ayrılık pek çoktur. Ayni mikroplardan geldiği zanne - dilen bulaşık bir hastalık birinde ü üç gün sonra, bir başkasında beş gün sonra, yedi gün sonra meydana çı - kar. Meydana çıktıktan sonra da bir örnek olmaz. Ateşin derecesi ki- misinde çok yüksek, başkalarında daha hafif olur. Hastalığın müd - deti de bir örnek olmaz, kimisinde daha uzun, kimisinde daha kısa sü- rer. Ayni adı taşıyan hastalık, fa - kat alâmteleri her hastada başka abşka... İnsan bir patoloji kitabı okurken şaşırır : filân hastalık bazen böyle başlar, bazen şöyle. Ateş bazen şu dereceye, bazen bu dereceye çıkar, bazen üç hafta sürer, bazen dört hafta... Hastalıkların önüne geçmek için hâdiselerinin mahsülüdür. Her in - sanın, tabiatta her ferdin kimyası başka türlüdür. Bu ayrılık tek hüc- reli mikroplarda bile göze çarpar. Ayni kültür şişesi içinde yetişti- rilen ve ayni cinsten sayılan mik - ropların kimyası başka başkadır, Hastalık hali de -sağlık hali gibi- türlü türlü kimya hâdiselerinin neti- cesi olduğundan herkesin hastalığı başka türlü olur: Hastalık yok, hastalar vardır. Hastalık adları da, tabiat ilmi adamlarının taktıkları sınıf, cins adları gibi, insanların zih- ninde hasıl olmuş terimlerdir ... Vakia, en yeni hekimliğin orta - ya koyduğu bu vecize hastaları te - davi etmek bakımından büyük bir farkı ifade etmez. Fakat istikbal için pek huyuk umutlır vern-. Za - ten ti ver - miştir. Yalnız bir tanesini söyliye - yim : Kanda kolesterol bulunmaz- sa yahut razla olursa aşı tutmaz. G. A. Teşekkür Müptelâ olduğum Erni Etrangleyi isa- betle teşhis ve muvaffakiyetli bir ameli- yatla beni yeniden hayata kavuşturan kıy- | ! metli doktor! dahiliye sısı Bâsit Ürek'e ve Ankara Nümune has- aşılarda da öyle. Meselâ hepsi altı aylık olmuş birçok çocuğa çiçek a- şısı yapılır : aşı kimisinde tutar, ki- misinde tutmaz. Hekimlikte bu ayrılıklar bazıla - rına eğlence mevzuu olur, bazıları- na da âdeta yeis verir : asırlardan- beri uğraşan bu hekimlik hâlâ hiç- bir şey hakkında kesin söz söyliye- mez, derler. Hekimliğin en son ve en büyük sözü "hııtılık yok, hastalar vardır” Bu da, i ların ilim hakkında edı.ndıklen fikre aykırı düşer. İlmin gayesi hâdiseleri tet - kik ederek aralarımda münasebet - leri bulmak ve hâdiseleri o müna - sebetlere göre sınıflara ayırmaktır. Hekimlik herkeste bir örnek hasta- lık olamıyacağını vecize şeklinde. ortaya koyunca, hukılık hıduelerı- p Nimet Taşkıran, Şerif Korkut, asistan Hasan Sarıbaş ve Bayan Hayat Şener'e hemşire Bayan Sabahat'a | © yattığım &- lâkasına şahitt olduğum baş hekim Rüş- | | tü Çapçı'ya ve cidden nümune bir müesse- se olduğunu her vesile ile göstaren Numu- ne lağına muhterem gazetenizin yüksek ta- vassutunu rica ederim. Mustafa Nesimi Kılıççöte Toplantıya dâvet Teknik Okulu Mezunları Birliğinden : 12. 1. 1941 tarihinde yapılacağı evelce ilân edilen senelik kongremiz davete icabet eden üyelerin ekseriyeti teşkil edememesi yüzün - larına alent minnet ve teşekkürlerimin ib- t Uludağ'da kayak fcıalıyetı Uludağ oteli önünde kayak yapmıya hazırlanan sporcular Kayaklı ı'aıı&arma _deurı'ye(erı' den N 25. | maddesi Hbi koöngre tekrar 26. 1. 941 ni tasnif etmekt ilim bakımından iflâs etmiş demek- tir, zannedilir. Bu vecize hekimliğin bir ilim ol- maktan çıktığı değil, tabiat ılım - lerinin hepsinde hâkim olan “ tas- nif ,, fikrinin yanlış olduğunu, tabi- ata uymadığını gösterir. Tabiatta sınıf, cins, nevi yoktur, yalnız ferd- ler vardır. Canlıyı cansızdan tamam tamam ayırdetmek bile kabil ola - maz; Bir vapur cansız sayılır, fakat canlılar gibi hareket eder, ses çıka- rır. Cansız dediğimiz kayalar mik - roplardan hastalanır, cansız dedi - ğimiz çelik hastalığa tutulur, şimen- | — düfer rayı durup dururken yarılır... z Ayni ağaçtan yetişen, fakat nok- tası noktasma biribirine benziyen iki gül bulamazsınız. Bir yumurta - dan hasıl olmuş ikiz eşlerinden baş- ka, biribirine tam benziyen iki in- san yoktur, bir insanın iki yarısı ara sında bile birçok farklar bulunur. Tabiatta sınıf, cins olmamasına, ferdler arasında derin ayrılıklar bu- lıınnııımı ıehep lnmyı fırkıdır İn- her cismin ferdlırl türlü türlü kimya pazar günü saat 14 de akdedileceğinden sa - yın üyelerin Kınacı hanında Birlik merkezi- ne gelmeleri rica olunur. r . C ARARITYA (Radyo Difüzyon Postaları) TÜRKİYE Radyosu — Dalga uzunluğu — 1648 m. 182 Kes./120 Kw. 817 m. 1947 m. 15195 Kes./ 20 Kw T A PERŞEMBE : 16.1. 1941 8.00 8.03 Ajans Haberleri, 8.18 Müzik : Hafif Proğram (PL.), 8.45/9.00 Ev kadını - Konuşma, 12.30 12.33 12.50 13.05 Müzik : Fasıl Heyeti, Ajans Haberleri, devamı, 18.00 18.03 rahim Özgür idaresinde), 18.40 Müzik 19.I5 19.30 berleri, Müzik : Radyo incesaz heyeti, Radyo Gazetesi, Müzik (PL), Müzik : Dinleyici istekleri, Konuşma ( Sıhat Saati ), Müzik H. Ferit Alnar ) : 19.45 20.15 20.45 21.00 21.30 21.45 ve Salome'nin dansı, 3— H. Berlioz 4— H. Berlioz : Macar marşı, 22.30 biyo - Nukut Borsası (Fiyat), 22.45 Müzik : Cazbant (PI.), ( WAbYlo a | ANKARA | Radyosu 9465 Kes./20 Kw. T. A. P. Proğram ve memleket saat ayarı, 7 Proğram ve memleket saat ayarı; 4 Müzik : Fasıl Heyeti Proğtunmll 13.20/14.00 Müzik : Karışık Proğram (Pl)ı Proğram ve memleket saat ayarı, — Müzik : Radyo Caz Orkestrası (İb- $ : Türkçe karışık proğram, g Müzik : Kusiki Kaleydoskopu (Pl)e Memleket saat ayarı, ve Ajans Har : Piyano ile caz parçalarf : Radyo Orkestrası ( Şef IH ı— Z. Kodaly : Maroşek dansları, 2— A. Glazcunov : Entrodüksyork : Danse des Sylphest Memleket saat ayarı, Ajans Hıbef'-“ leri; Ziraat, Esham - Tahvilât, Kam 23.25/23.30 Yarmki Proğram ve Kapanış. a ( 8 Şubatta ? ğ Ankara Palas salonlarında £ Büyük Basın £ — Suvaresi Hall Ha ı üzerine bugün ve yarın Ulus Sinemasında YAKINDA : ; ; Uludağ'da yapılan müsabakalara iştirak eden — Uludağ otelinin önündeki sahada gezinti ve *—._MĞL?JĞA“A BOVÖRİ Türk Milli Takım kayakçıları antrenman yapan kayakçılar aüi A R | ummuntu İngiliz muavin kruvazörünün | Slovakya'da yahudiler | Almanya İşgal bölgesine .-. gunuz- ı !' —| © Z. a a. (-| Mel - - (- S <: MAVİ KUŞ Eserini yazanın ikinci şâheseri A R I dır. Esrarla dolu ARI'yı kendiniz okuyu- nuz, çocuklarınıza okutunuz. İngiliz- çeden çeviren HİLMİ MALİK EVRENOL Bedeli 65 kuruş. Tarık Edip Kitapevi. Ankara” F ULULDLLDD L BU F_.____ KT fevkif ettiği Fransız vapuru Buenos-Aires; 15. a.a, — Fransa'nın iş- gal edilmemiş kısımlarıma gıda maddeleri götürmekte iken iİngiliz muavin kruva » zörü Asturlas tarafından durdurularak ta. harri ve tevkif edilen Mendoza adındaki fransız şilepi, Uruguay hükümetinin pro- testosu üzerine serbest bırakılmıştır. Fran sız gemisi, devletler arası hak kaideleri: mugayir olarak Uruguay kara sularında ta- uleyhind_e tedbirler Presbourg; 15. aa. — (D. N. B.) 1 Şarkt? Slovkaya'nın merkezi olan Preso- vada ekser kahvelere sinemalara ve umu- ve Paris'e pafates yolladı Paris; 15. aa, — (D. N. B.) 1 Klmınyı, işgal altında bulunan Fransa Dünya tiyatrolarında senelerce oynanan meşhur TOVARİÇ eseri. Baş rollerdet Hrülü Parla bölgösl ve mi hamamlara girmek yahudilere menedil- miştir. Yahudiler, alış verişlerini sabah sa- at dokuzdan evel yapacaklardır. Dahiliye nezaretinden, yahudilerin, alâmeti farika o. larak sarı renkli bir pazubent taşımaları harri ve tevkif edilmişti. — Ben vaziyeti şöyle tasavvur etmiştim. Siz, benim metresim olacaksınız. Güzel bir apartman dairesi kira- lıyacağız ve orada buluşup, bir iki saatimizi mesut bir çift olarak geçireceğiz. Bunun sizin için bir fedakârlık olabileceğini tahmin etmiyorum, Çünkü; — siz dul bir kadınsınız. Sizin de sevilmeğe, okşanmağa ihtiyacınız vardır. Sonra, para meselelerini de hallederiz. Sizin malt cihetten biraz sıkıntıda — olduğunuzu biliyorum. Nafile benden saklamağa kalkmayınız... Ben — yalnız istenmiştir. beni seven bir kadın istiyorum... Siz beni mi- siniz Gizella, karşısındaki erkeği, hayatında sanki ilk de- fa görüyormuş gibi tepeden tırnağa kadar süzdü. Bu dakikada, kalbinde ona karşı bir nefret ve bir iğrenme duydu. Erkek omuzlarını kaldırdı. Asabiyetle sordu : — Niçin öyle bakıyorsunuz ? — Hiç. t — Hakkımda ne düşünüyorsunuz? — Bundan sonra bu mü de çal imkân kalmadığını anlıyorum, Bana artık istifa etmış bir in- san nazariyle bakabilirsiniz, — Neden ? Çıldırdınız mı ? — Siz bana karşı bir defa büyük bir kabahat yaptınız. Sonra pişman oldunuz. Pek yakın bir âtide, ikinci de- fa olarak çirkin ve kaba davrandığınızı anlıyacaksınız. Ayağa kalktı. Bir sigara yaktı. — Demek bana artık sigara da ikram etmiyorsunuz? — Buyurunuz. — Pekâlâ, benim yanımdan ayrıldıktan sonra ne yapmak tasavvurundasınız ? — Alâkadar mı ediyor? O halde anlatayım, Hayatta yalnız çalışmanın, kendini sadece işe terketmenin in- ganı muvaffakiyete ulaştıramadığına kanaat getirdim. Çalışmak? Evet, çalışan bir insan aç kalmıyor, fakat, tam bir refah ve saadete de erişemiyor. Bugün, çalı - şanlardan ziyade başkalarını çalıştırmasını — bilenler kazanıyorlar, Size gelince; siz, emrinizde çalı! kim- selerden bazı husust hizmetler de istemiye h.ııyor— Si ö Yazan : MIHALY FÖLDİ sunuz. Artık benim de aklım başıma geldi. Hayatın iç yüzünü kavradım. Bundan sonra kimse için feda - kârlık yapamam, Siz, karınızda bulamadığınız bir ta- Türkçeye çeviren: F. ZAHİR TÖRÜMKÜNEY — 187 — san, benim gibi zavallılara diledikleri gibi hakaret et- mek hakkına maliktirler... Ben, iş hayatının İnsanlar kım şeyleri başkalarında arıyor ve bunun için de beni seçiyorsunuz... Hakkımdaki bu teveccühünüze teşek - kürler ederim. Fakat, benim bu gibi arzularınızı yeri- ne getiremiyeceğimi de kati surette bilmenizi isterim. Ben, evleneceğim aziz dostum. — Kiminle?, — Henüz bilmiyorum, Zannedersem, dün, bir mek - tupla bana izdivaç teklif eden Babovski isminde bir lokantacıya varacağım. — Bu adamı ne zamandanberi tanıyorsunuz ? — Çok eskiden. 'Tâ çocuklugumdınbın. — Eski bir aşkmı ? — Bir taraflı, — O mu sizi seviyor ? — Öyle iddia ediyor. Karol, üst dudağını dişlerinin arasına aldı. Bir da. kika düşündü. Sigarasını tablaya bastırarak söndür - dü. — Demek sizi, gene gücendirdim. — Ziyanı yok, Mösyö Karol, — Eğer bir kabahat işledimse, affımı rica edebilir miyim ? — Ben, sizi nasıl affedebilirim? Aramızda öyle bü- Yyük farklar var ki; sizin mevkiinizde bulunan her in- * arasındaki bu farkları kaldıracağını zannetmiştim... Aldandığımı şimdi anlıyor ve ortada affedecek bir şey göremiyorum, Siz hakkınızı kullandınız. Buna bir hatâ, bir kabahat diye bakmak kimin haddidir? — İstihza mı ediyorsunuz ? — Böyle zengin ve kudret sahibi bir adamla istihza etmek cüretini nasıl gösterebilirim ? — O halde niçin bana yardım etmiyorsunuz ? — Ahlıyamadım? Ben, size ne gibi bir yardımda bulunabilirim ? — Sizin bu hususta benden üşttin bir insan olduğu- nuzu biliyorum... Neden ellerinizi bana uzatmıyorsu - nuz? Niçin beni kendinize doğru yükseltmiyorsunuz... Beni buhranlar içinde bırakıyor, kendi kendimden kurtarmıyorsunuz Ben...Ben... Birdenbire Gizella'nın dizlerine kapandı. Genç ka- dın titredi, Şimdi bu adamın yüzüne bir tekme vurup, onu yuvarlamak ne hoş olacaktı! Onun istiraplar için- de kıvrandığını seyretmek ne büyük bir zevk vere - cekti! Maria! Acaba Maria, karşısında hüviyetini kaybedip, dizlerine kapanan her erkeği sevmiş miy - di? Bütün vücudü gerildi. Dizleri, ihtiyarsız bir ha - reketle erkeğin başını itti. Karol başını kaldırdı. Göz. son zamanlarda, too bin ton yenecek pata- tes, 50 bin ton dikilecek patates yollamış- tır. Almanya, şimdi de, meşgul ve gayri- meşgul Fransa'ya daha 450 bin ton patates ve too bin ton şeker vermiye hazır oldu- ğunu bildirmiştir, CHARLES BOYER Claudette Colbert Ayrıca Harp Jurnalı Seansları 14-30-16,30-18,30 ve 21 de Tel: 6294 lerinde yaşlar parlıyordu. Gizella'nın kalbi burkuldu. Öfkesi hafifledi. Eli, erkeğin saçlarına doğru kaydı. Kapı vuruldu. Gizella, sert bir sesle fısıldadı 1 — Ayağa kalkınız. Karol, yerden fırladı. Vili, içeri girdi. Delikanlı sararmış bir çehre ile kapının önünde dikildi. Gizella, bir saniye dehşetle oğlunun yüzüne baktı.Sonra, şen bir sesle : — Gel yavrum, dedi. Tam da senden bahsediyorduk, Vili, somurtarak sordu : — Benden mi ? — Evet Mösyö Karol Ravberg, biraz evel mülesse « sinde sana bir iş vereceğini vâdetti. Karol'ün, kaşları çatıldı. Pencereye doğru yürüdü. Güçlükle işitilebilecek bir sesle mırıldandı : — Neişi ? Gizella, oralı olmadı. Gürültülü bir sesle anlatmıya koyuldu : — Mösyö Karol seninle alâkadar oldu. Kendisi ba- banın iyi bir dostu idi. Üniversiteye devam ettiğini ve * öğleden sonraları serbest bulunduğunu öğrendi. Mat- baada münhal bulunan musahhihliklerden birine, se -« ni tayin etmiye karar verdi. Öyle değil mi Moıyo Ka- rol ? D Karol, yüksek sesle cevap verdi : — Evet, o şekilde karar verdik, — Öğlum, Mösyö Karol'e teşekkür et. Böyle kimse. nin iş bulamadığı bir sırada sana vazife vermesi bü - yük bir lütuftur. Vili, Karol'den tarafa döndü. Başının kısa ve sert bir hareketiyle selâm verdi. — Teşekkür ederim, ÇSonu var) HÜD RLDRTERETORE SĞT TU LNT LAT UNN SNT TTT İ VULULCCULU A j : ;