Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
10/11/1940 ULUS Ankaradan son ayrılışı ANNESİNİN. MEZARI BAŞINDA... Muhterem Bayan Zübeyde İkinci - kânun 1923 te İzmir'de vefat etmiş ve Atatürk annesinin bu acı haberini Ankarada almıştı. Ertesi gün, memleket seyahatine çıkıyordu. Kararını değiştirmedi. Çok müteessirdi. Buna rağmen mukarrer olan seyahat programını takip ediyor ve her gittiği yerde halkla saatlerce devam eden konuşmalar yapıyordu. Ayın 27 nci günü İzmir'e gitti. Tren Karşıyaka'da durmuştu. Pek büyük bir kalabalık, büyük kurtarıcı- yı karşılamak için istasyonda toplan- miş bulunuyordu. “Gazi,, trenden indi. Halkı selâmla- dı ve doğruca, annesinin medfun bu- lunduğu “Ferik Osman paşa,, camiine gitti. Bu sırada güzel sesli bir müzz- zin minareden salâ veriyor ve binler- ce halk bir matem sükütu içinde “Bü- yük yetim ,,i takip ediyordu. Atatürk, annesinin makberesi önü- ne gelince durdu. Büyük bir huşü, dindarane ve ulvi olduğu kadar metin bir teessürle bir müddet sessiz kaldı; annesinin ruhuna bir fatiha yolladık- tan sonra orada hazır bulunanlara döndü ve hüzünlü bir sesle konuşmı- ya başladı : “Zavallı valdem bütün millet için mefküre olan İzmir'in mukaddes top- raklarına tevdiivücut etmiş bulunu - yor. Arkadaşlar, ölüm hilkatin en tabii bir kanunudur. Fakat, bazan ne hazin tecelliler arzeder. Burada yatan val- dem zülmün, cebrin, bütün milleti fe- lâket uçurumuna götüren bir keyfiyenin kurbanı olmuştur. Bunu i- zah etmek için müsaade buyuyursanız hayatı istirabının bâriz birkaç nokta- sını arzedeyim: Abdülhamit devrinde idi. 320 tari- binde mektepten, henüz erkânıharp yüzbaşısı olarak çıkmıştım, hayata ilİk hatveyi atıyordum. Fakat bu hatve hayata değil zindana tesadüf etti. Ha- kikaten bir gün beni aldılar ve idarsi- müstebidenin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım Valdem, bun- dan, ancak mahpesten çıktıktan sonra haberdar olabildi; ve derhal beni gör- meğe şitap etti. İstanbula geldi. Fa kat orada kendisiyle ancak Üüç beş gün görüşmek nasip oldu. Çünkü tek- rar idareimüstebidenin hafiyeleri, ca- susları, cellâtları ikametgâhımızı sar- mış Ve beni alıp götürmüşlerdi Vali- dem ağlıyarak arkamdan takip edi yordu. Beni, menfama götürecek olan vapura bindirirlerken benimle görüş - mekten menedilen validem göz yaş- lariyle, elemler ve kederler içinde « İlka 4 dd idarei- 4 ; bilgili olmağa mecburdurlar; Sirkeci rıhtımında terk edilmiş bulu- nuyordu. Menfada geçirdiğim tehli - keler onun hayatını istıraplar ve göz- yaşları içinde geçirtmiştir. Başka bir nokta daha: mütareke za- manında Anadoluya geçtiğim vakit valdemi mustarip bir halde İstanbul - da terke mecbur olmuştum. Yanımda kendisinin terfik ettiği bir adamım vardı. Bunu Erzurumdan İstanbul'a gönderdiğim zaman validem bu ada - mın yanlız geldiğinden haberdar ol - duğu dakikada benim hakkımda hali- fe ve padişah tarafından verilmiş 0- lan idam kararının infaz edildiğini zanneylemiş ve bu zan kendisini felce | düçar etmişti. Ondan sonra bütün mü- cadele seneleri onun hayatını elem, is- tırap içinde geçirtmişti. Padişah ve hükümetinin ve bütün düşmanların daima tazyik ve işkencesi altında kal- mıştı, İkametgâhı bin türlü sebep ve vesilelerle basılır ve taharri edilir, kendisi izaç olunurdu. Validem üç buçuk senenin bütün gece ve gündüz- lerini göz yaşları içinde geçirdi. Bu |göz yaşları ona gözlerini kaybettirdi. Nihayet pek yakın zamanda onu İs- tanbuldan kurtarabildim. Ona kavu- şabildim ki, o artık maddeten ölmüş- tü; yalnız mânen yaşıyordu. Validemin zıyaından şüphesiz çok müteessirim. Fakat bu teessürümü i- zale ve beni müteselli eden ! bir hu - sus vardır ki o da anamız vatanı mahv ve harabiye götüren idarenin Wartık bir daha avdet etmemek üzere İmezarıademe götürülmüş olduğunu |görmektir. Validem bu toprağın altın- |da; fakat Hakimiyetimilliye ilelebet |payıdar olsun. Beni müteselli eden en büyük kuvet budür. Evet, Hakimiyeti- milliye ilelebet devam edecektir. Va- lidemin ruhuna ve bütün ecdat ruhu- na müteahhit olduğumu vicdan yemi- İnimi tekrar edeyim. Valdemin med - feni önünde ve Allahın huzurunda |ahdüpeyman ediyorum. Bu kadar kan dökerek milletin istihsâl ve tesbit et- 'tiği hakimiyetin muhafaza ve müdafa- ası için icabederse valdemin yanına gitmekte asla tereddüt etmiyeceğim. Hâkimiyetimilliye uğrunda canımı İvermek benim için vicdan ve nâmus borcu oldu.,, keklerimizden çok . | B .. Kadınlarımız, hgttâ er- İ daha çok feyizli, daha fazla eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa...” ATATÜRK TÜRK VE PARTİ Sene 1923.. Atatürk geniş bir mem- leket seyahatine çıkmıştır. Her gittiği yerde halk arasına karışıyor, konuşu- yor. onlara sual soruyor ve on - ların suallerini dinliyor Atatürk, en güzel nutuklarının bit çoğunu bu seyahati esnasında söy- lemiş ve sonradan hakikat olan bir çok tasavvurlarından bu seyahatinde bah- setmiştir. Bu seyahati esnasında, Eskişehir'- den bir müddet sonra İzmite giden Atatürk trenden indikten sonra Ana- dolu sineması binasına gitmişti. Sine- ma binası, ülema, eşraf ve her sınıf halkı temsil eden iki binden fazla in- sanla hıncahınç dolmuş bulunuyordu. Atatürk, İzmitin ehemiyetinden, düşman zulüm ve iytisafına marüuz kal- dığından ve nihayet kahraman ordu- larımızın azim ve imaniyle düşman - dan kurtarıldığından bahsettikten son ra müsahabesini daha ziyade halkla hasbihâl şeklinde yapmayı münasip görmüş, orada hazır bulunanlardan hâl ve âtiye dair düşüncelerinin ne- lerden ibaret bulunduğunu, ne gibi hususlarda tereddüde düştüklerini ve hangi meseleleri anlamak istediklerini sormuştu, Bunun üzerine dinleyicilerden ba- zıları hakimiyetimilliye esaslariyle, hilâfet meselesi, maarif, iktisat, zira- at ve ticaret hususlarında takip edile- cek hareket tarzı hakkında sualler sormuş ve bilhassa o sıralarda küru - lacağı şayi olan “fırka,, hakkında ma- lümat almak istemişlerdi. On yedi yıldan beri, milleti refaha, memleketi umrana kavuşturma yolun- da her gün yeni bir kararına ve ham- lesine şahit olduğumuz “Cümhuriyet Halk Partisi,, hakkında onun büyük kurucusu, ilk tasavvurlarını işte İz- mit'te, Anadolu sinemasında yapılan bu halk toplantısında ilân etmiştir. Atatürk önden, halkın suallerine verdiği cevapta, o zamana kadar gö- rülen bazı müteşebbislerin yapama - dıkları ve yapamıyacakları bazı kapa- l vâdlarla programlar vücude getir- diklerini, halbuki bunların memlekete hiç bir faydası dokunmadığını izah etmiş ve Halk Fırkası programının bütün milletin fikir ve emellerinin muhassalası olacak ve tatbik edilebi- lecek bir şekilde tanzimi icap ettiğini ve işte bu makamda Halk Fırkası hak- kında bütün milletin fikir ve mütale- alarına müracaat ettiğini beyan ede - rek demişti ki : “Öyle bir fırkanın ruh-u aslisi istik- lâli tam ve bilâkaydüşart hakimi- yetimilliyedir. Bu milletin mukad- deratını ellerine tevdi edeceğimiz insanlardan mürekkep meclis ve o- nun hükümetinin dikkatle takip e- deceği program, hiç bir taraftan milletin hakimiyetine ve istiklâline göz dikilmemesinden ve bu istiklâl ve hakimiyetine dikilecek gözleri çıkarmaktan ibaret bulunacaktır.., İşte, büyük kurucunun halkın için- de, Halk Partisine verdiği ebedi di- rektif... Aynı seyahatte “Gazi,, her gittiği yerde, Halk' Fırkasından bahsetmeğe, ve fırkanın ana prensiplerini izaha devam etti. İzmir'de de şunları söyle- mişti : “... Memleketin âmal ve ihtiyacatı- hakikiyesine tamamen mutabık bir hasıl olduktan sonrâ zayiatı maziyeyi az zamanda sürat ve emniyetle telâfi etmek mec- buriyetindeyiz. Bilhassa iktisat ve irfan mesaisinde çok büyük azim ve gayret lâzımdır, Bu mesaiyi esaslı ümdelere istinat ettirmek ve doğru is- tikametlerde mütevali kılabilmek için ğ - sulh yapmak imkânı bütün milletin sây ve gayretini henktar ve müsmir kılmak maksadiy- le badessulh “Halk Fırkası,, namı al- tında bir teşekkül-ü siyasiye lüzum ol duğu kanaatindeyim. Bence bizim milletimiz yekdiğerinden çok farklı menafi takip edecek ve bu itibarla yekdiğeriyle mücadele halinde bulu- nagelen muhtelif sunufa malik değil- dir. Mevcut sınıflar yekdiğerinin lâ- zım ve melzumu mahiyetindedir. Bi- naenaleyh Halk Fırkası bilcümle su- nufun hukukunu ve esbabıterakki ve saadetini temine hasrıiştigal edebi - Üroe “Büyük muvaffakiyetler kıy- metli anaların yetiştirdikleri güzide evlâtlar sayesinde ol- muştur.” ATATÜRK “Bizim ilham — menbatımız doğrudan doğruya büyük türk milletinin vicdanı olmuştur ve daima da öyle olacaktır.” ATATÜRK ATATÜRK ug küçük Ülkü Ebedi Şef bir geçit resminde SAAT R utubetli, melâlli, puslu bir İs- tanbul akşamı... Hayatla ö- lüm arasındaki mesafeyi kısaltan, bezgin ve bezdiren bir tabiat deko- ru içindeyiz. Gökten kasvet akıyor; yerden elem ve acı fışkırıyor. Deniz, gümüş rengini kaybetmiş- tir; parlamıyor. Martiler uçmuyor. Engin deniz bir avuc su kadar dar, hudutsuz tabiat bir mahbes gibi mahdut ve sıkıcıdır. İnsanlar, niçin ve nereye gittiği- ni kendilerinin de bilmediği birer şuursuz mahlük halinde kımıldı - yor; eşya sakit ve mağmum tabiat içinde, mânasız ve meçhul bir esrar yığını halinde... Boğazın yer yer kudurmuş hissini veren akıntısında bu akşam bir ses- sizlik okunuyor; köpüklü dalgalar dinmiş, Boğaz mehtap altında bir ışık seli gibi akıyor, Dolmabahçe- nin beyaz ve temiz gölgelerini ka- rıştırıyor. Atatürk hasta... O, bu bina içinde, günlerdenberi ölümle mücadele ediyor. Fakat hiç bir gün (ah) demeden ve bütün dehşetiyle görünüp kaybolan ölü - mün karsısında en küçük bir mağ- lübiyet zâfiyeti göstermeden.. Bütün türk milleti öyle biliyor; dünya O'nu böyle tanıyor. Harp meydanlarının muzaffer kumanda- nı; talihsizliklerin ve bahtsızlıkla- rın galip kahramanı ölümü de ye- necek sanıyoruz: Belki teselli bul- mak için ve fakat daha çok hakikat olduğu için... Tarih, O'nun ölüme güldüğünü bilir. Gene o tarih ölümün O'ndan korktuğunu da kaydeder. O, ya istiklâl, ya ölüm demişti. İstiklâli aldı ve ölümü, bütün bir medeniyet dünyasının önünde öl - dürdü. Fakat, Atatürk, —Dolmabahçede hasta yatıyor. Olmıyacak şeyleri oldurduğu, mu- hayyirülükulü mümkün kıldığı i- çin O'na inanıyoruz: Korktuğumuz başımıza gelmiyecektir. Fakat ya ta- biat? Ya, bu her verdiğini geri a- lan, hasis ve zalim hayat.. O'nu na- sıl tatmin edebilirdik? Dolmabahçenin önü Atatürk'ün sihat haberini almak için demirka- pının parmaklıklarına sarılan genç, ihtiyar, kadın ,erkek vatandaşlarla doluydu. — Atatürk nasıl? diye soruyor. O'nun sihati hakkında malümat al- madan evlerine dönemiyorlardı. O'nun müdavi doktorlarından bi- ri şunları söylüyor : — Atatürk'e pazartesi günü bir ponetion yapıldı. Midelerinde bir bulantı hissettiler, Bundan sonra u- mumi halleri yavaş yavaş fenalaşı - yordu. Salı günü akşamı saat 18.30 da artık koma başlıyordu. Bu esnada Atatürk'ün gözleri açıldı. Ve sonra yavaşça sordu : — Saat kaç ? Kendisine cevap verdiler; sustu. Ve bir daha konuşmadı. a Saati niçin sormuştu? bilmiyoruz. Zamansız ebediyete intikal ederken zamana ait fani suali bu oldu. Saat 19.15 te artık tamamiyle ken- disinden geçmişti. Etrafındakileri bile farkedemiyorlardı. KAÇ!,, Çarşamba gününü tamamen | gın bir halde geçirdiler. Sihat porlarına imza atan doktorlar gündüz. O'nun başı ucunda ic Nabzı, ateşi ve teneffüsü müte: diyen kontrol ve tesbit ediliyor Perşembe sabahı saat dokuzi kala hastanın başı ucuna gelen | tor, kalbini muayene etti : Sağ: dı. Fakat tam dokuzda yeni bir ayene kalpte bir zafiyet işi werdi. Doktor, hemen arkadaşla çağırdı. Kalbin mukavemetinde arıza gördüler. Bütün doktorlar, Büyük hasti başı ucuna toplanmıştı. İki gün beri baygın bir halde yatan Bü Önderin gözleri bütün hayatiyet parlıyordu. Doktorlar son bir ü le çırpınıyorlardı. O, son dak larda etrafını alan bu kederli in lara, tahlili mümkün olmıyan hisle derin derin baktı. İlk def larak gözlerini sanki sihatte | gibi canlı ve parlak açmıştı. Ve sonra, tek kelime söylem sizin o derin mânalı, delen ve reten gözlerini kapadı, Büyük salonu bir ölüm sül kaplamıştı. Dolmabahçenin üze deki bayrak yavaş yavaş yarıya yordu. “Anadolu'ya — geçmekte maksadım, Anadolu'nun ort sında ve türk milletinin kütl azimesi içinde türk milletin yüksek seciyesine ve sarsılm azim Ve iymanına istinat « mekte idi,” ATATÜRI Muvaffak olacağı biliyordu Atatürk Sivas ve Amasyada te! tını kuvetlendirmiye çalıştığı larda amerikan yardım komite şark şubelerini teftişe gelen Ge Harbord, kendisiyle konuşmuştu şağıdaki fıkra bu konuşmadandı Realist amerikalı, endişeli bir le Atatürk'e sordu : — Peki, ya muvaffak olamazsa Atatürk'ün ceyabı basittir ; —,Bir millet, mevcudiyet ve lâlini temin için tasavvuru kabil her teşebbüsü ve fedakârlığı yâj tan sonra muvaffak olur. “Ya m fak olamazsa?,, demek o milleti müş olduğuna hükmetmek dem Su halde millet yaşadıkça ve fed liğa devam ettikçe muvaffak olma imkân yoktur.., “Biz doğrudan doğruya m lı'_yetperverı'z ve türk milliye çisiyiz. Cümhuriyetimizin mı nedi türk camiasıdır. Bu can anın efradı ne kadar türk ha siyle meşbü olursa o camia) istinat eden cü iyet de kadar kuvetli olur.” ATATÜRK