23 Ağustos 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Danzig,de yüksek komiserlik yapan İsviçre'li Profesör Dr. Karl Burkhard Senede 3500 isterlin maaşla Almanya ve Polonya'nın arasını bulmağa çalışıyor V Prof, Dr. Karl Burkhard 933 senesi sonbaha- ı rında — Cenevre'de milletler cemiyeti toplan - tısında bulunan diplomat- lar, cemiyet binasının ö- nünde üç büyük otomobi- Hin durduğunu — gördüler. Bu otomobillerden birisin- den ufak yapılı bir adam indi. Ötekilerden kalabalık insanlar indi ve bu ufak yapılı adamın etrafını ala- rak onu binanin koridorla- rından geçirip toplantı sa- lonundaki yerine götürdü- ler. Bu ufak tefek adam ü- çüncü Rayh'ın milletler cemiyetinde murahhası 0- lan doktor Göbels'di ve © zaman ne bu sima, ne de bu isim Cenevre muhitin- de pek tanınmazdı. Bu adam, ne diplomatik davetlerde, ne de bu türlü ziyafetlerde bulunmuyor - du. alnız bu alman mu- Y rahhasını bir tek â&dam, güzel villasında bir akşam yemeğine çağırmış- tı. Koyu renkli gözleri o- lan bu yakışıklı adam, ora- daki beynelmilel etüdler enstitüsü — profesörlerin - dendi. Bu profesörün adı Karl Burkhard de Reynold'du ki şimdi Danzig'de millet- ler cemiyeti komiseridir ve Danzig ihtilâfını hallet - mek için çalışmaktadır. Bu ziyafet daveti hâdi- sesi, ilk defa olarak Cenev- redeki delegelerin dikkati- ni profesör Burkhard'ın ü- zerine çekmişti. —W7 endisi milletler ara - K sı hukukt ve siyasi tarih sahasında bir şöhreş sahibi idi. Fakat diplomasi âleminde büyük bir şöhre- ti yoktu. Bu meslekte an- cak İsviçre'nin Viyana el- çiliğinde müşavir — olarak bulunmuştu. Böylece nazarı dikkat celbeden bu profesör, on - dan sonra yeniden unutul- muştu. 1937 senesinde bu şöh- retsiz adamın senede 3500 ingiliz lirası maaşla millet- ler cemiyetinin Danzig fevkalâde — komiserliğine HULÂSA tayin edilmesi, gene hatır- lanmasına ,adının anılma- sına sebep oldu. Bu vazifeyi —Avrupa paytahtlarında üze- rine almak istiyen kimse - cikler görünmüyordu. Çün kü bu vazifeyi üzerine a- lacak olan kimse, teori sa- hasında mevcut, fakat tat- bikatta gayri mevcut olan milletler cemiyeti otorite- sini en ihtilâflı bir yerde temsil edecekti. Kendisinden önceki ko- miser Lester, Naziler tara- fından açıktan açığa tah - kir ve tezyife uğrayordu. Profesör Burkhard'ın ta - yinini ise almanlar iyi kar- şıladılar. rofesör Burkhard'a Cenevre'de üzerine aldığı işin ehemiyeti hatır- latıldı; orada her hangi bir karğaşalığa mseydan vermemesi tavsiye olundu. Elinden geldiği kadar ma- aşını alıp, kenarda, gölge- de yaşaması bildirildi. Bu türlü direktifler âl- dıktan sonra bir adamın Hitler tarafından “gayet tedbirli bir adam” diye tarif edilmesini hayretle karşılamaması lâzımdır. Şimdi Danzig'deki kızıl tuğlalı evinde bu Bal şeh- rinin eski aristokrat aile- lerinden birisinin 48 yaşın- daki çocuğu iki senedir 0- turmaktadır. Geçen son kânunda pro- fesör, artık bu vazifenin lüzumu kalmadığını Ce- nevre'de söyledi. Fakat kendisine vazifesine deva- mı, isterse mezuniyetle memleketine gelip tekrar dönebileceği anlatıldı. Teknik olarak komi » — serin vazifesi, ser- best şehirle Polonya ara - sında çıkan bir ihtilâf, a- ralarında halledilemiyecek olursa onu halletmektir. Her iki taraf da bu tak- dirde eğer isterlerse mil- letler cemiyeti konseyine baş- vurabilirler. Şurasını hatırlamak ge- rektir ki bu zat ortada bu- lundukça, Almanya mey - dana çıkmamaktadır. Son haftalardaki hâdise- ler, bu isviçreli profesörün gölgede kalması imkânını ortadan kaldırmıştır. Dan- zig ile Polonya arasındaki gümrük harbı üzerine ko - miserin faaliyete geçip ih- tilâfı halletmesi lâzım gel- miştir. Şurası muhakkak ki, Danzig'e dair çıkacak her hangi bir ihtilâfta bu zatın mutavassıt bul nı Demokrasi şampiyonları sayesinde Polonya Balkanlarda yeni yıl mahsulü Bulgaristan: Ağustos başlangıcında, memleketin muhtelif böl - gelerinde ve — hususiyle Bulgaristan'ın şark kıs - Yarrurda yağan yeğ geçen yıla nispetle 93 7 bir azalış göstermektedir. Alınan mahsul, beş yıl- lık mahsulün vasatisinden 94 20 fazla ise de, bu faz- laliık bu yıl ayrıca ekilen 77.000 hektardan meydana mısır mahsulünün alınma- sına engel olmuştur. Bü yılın mahsul vaziyeti hak- kında diğer — bölgelerden gelen haberler de pek mü- sait değildir. Bundan do - layı, çiftçi, elinde bulu - nan eski mahsulü satmağa mütemayil görünmemek - tedir. Cihan — piyasasına nispetle fiyatın yüksek o- luşu, buğday ihracatına bir engel teşkil ettiğinden, yeni mahsulün sürümü iç piyasaya inhisar etmekte- dir. Bulgaristan'ın yeni buğ- day mahsulü 350.000 ton tahmin edilmektedir. Yeni buğday mahsulünü almak için zahire müdürlüğüne 1.050 milyon leva tahsisat verilmiştir. Yugoslavya : Hitler de tasvip edecektir. Bernard Moore - Daily Herald (Büyük harpten sonra ilk paskal Antuvan, kardeşi Jilber, ımd,:e g?;ği: “H:,î:â'_ Resmi tahminlere göre, bu yılın buğday mahsulü 2,82 bin tondur. Bu miktar 3 M fi halrtar başına alınan mahsul mik- tarı da düşüktür. Romanya Bu yılın mahsulü kalite itibariyle iyi — değildir. Hektolitre sikleti düşük- tür. Bundan dolayı, iç pi- yasaya hektolitre sikleti 73 kilodan aşağı olan buğ- daylar tahsis edilmiştir ki, bu suretle değeri yüksek olan buğday ihracata veril- miştir. Buna rağmen buğ- day piyasalarında halen faaliyet mahduttur. Ma- mafi, çiftçinin paraya ihti- yacı olması ve kooperatif enstitüsünün yakında za- hire almağa başlaması pi- yasayı — canlandıracaktır. 77/2 lik buğdayın Kösten- ce ve İbrail'de beher vago- nu 42.500 leydir. Mısır piyasasında da he- nüz büyük bir alış veriş hissedilmemektedir. Büugün bütün alâka buğ- ile muvazene temin edildi. (Marianne'dan) day mahsulü ve bu mahsu- lün sürümü üzerinde top - lanmaktadır. Zira orta ve şarki Avrupa ihtiyacı kar- şısında mısır mahsulünün rekabetten korkusu yok - tur. Bundan başka bu yı- lin mahsulü hakkında tam bir fikir edinmek henüz mümkün değildir. Besara- biya ve Moldaviya'da ku - raklık hüküm sürdüğü ha- berleri gelmektedir. Bu vaziyet karşısında, çiftçi, yeni mahsul hakkında bir mak niyetinde değildir. Südost - Echo Alman basını ateş püskürüyor Berlin'den Daily Ex- press gazetesine bildirili- yor: Hitler, Danzig mese- lesi hakkında bir sulh kon- feransı toplanacağı hak - kında yabancı memleket - lerde dolaşan şayiaları du- yarak öfkelenmiş ve hem bu fikir, hem de İngiltere, Fransa ve Polonya aley - hinde neşriyatta bulunmak üzere gazetelerine emir vermiştir. Göbbels'in gazetesi” olan Angrif bu mücadelenin ba- şında bulunmaktadır. Bu gazete diyor ki: “Bizim, kabul edeceği - miz yegâne buluşma ve karşılaşma Zigfrid hatla - rında vukubulabilir ve biz, orada ingilizlerin — peri masallarının ve yalan fah- rikatörlerinin mahiyetini görürüz.” Lokal Anzayger de şun- ları yozıyor: “Ortada Danzig mesele- si diye bir şey yoktur. Danzig bir alman şehridir ve Almanya'ya ait olmak lâzım gelir. Polonya'nın i- şine yarasın diye ” alman topraklarından bir koridor kesmek bir ahmaklıktır ki bir an önce ortadan kal- —derılması Jözzmdler aP un — coworurmarnuna ——— — ferans isteyemeyiz. Bu mesele, almanlar için bir P şeref meselesidir.” mane"iıil' Böylece ilk defadır ki alman gazetelerinde Hit - San Sebastian'dan yazı- ler'in Danzig meselesiyle lıyor: birlikte koridor meselesi - nin de hallini istediği bah- semevzu olmaktadır. Gazetelerin açtığı bu mücadele, Berlin'de veri - len yarı resmi beyanatla da teyit edilmektedir. Bu beyanatta deniliyor ki: “Danizig meselesinin al- manlar için biricik hal ça- resi burasının — koöridorla birlikte Rayh'a iadesidir. Bu hususta her hangi bir müsaadekârlık yapmak i - çin hazırlanmış değiliz.” Siyasi mahfiller, Dan- zig'de senato reisi Bay Grayser ile Lehistan yük- sek komiseri Şodaki ara - sında bir konferans akde- dileceği hakkındaki haber- lere saçma nazariyle bakı- yorlar. Bu mahfillere gö_re bu iki adamın böyle mühim 23'- 8- 1939 — RiR D yt Yi DU Ki Y B RADYO DİFÜZYON Postaları TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu Dalga Uzunluğu 1648 m. 182 Kecs/120 Kw. 19.74 m, 15195 Kecs./ 20 Kw. T.A. O, 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. T.A.P. —ANKARA— ÇARŞAMBA — 23-8-1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ - PI 13.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- rı. 13.15-14.00 MÜZİK (Karışık program - PI.) 19,00 Program 19.05 Hafif müzik - PI 19.30 TÜRK MÜZİĞİ (Fasıl heyeti) 20.15 Konuşma 20.30 Memleket saat ayarı, a- :'şnı ve meteoroloji haberle- ri, 20.50 TÜRK MÜZİĞİ : Okuyanlar: Mefharet Sağ - nak, Necmi Rıza Ahiskan Çalanlar* Ruşen Kam, Refik Fersan, Cevdet Kozan. 1—Yesari Asım - Hicaz şarkı (Bilmem niye bir buseni) 2 — Tanburi Cemil - Hicaz şarkı (Hep sayei vaslın- da gönül) 3— Nobar - Hicaz şarkı - (Ağlamış gülmüş cefa - ya katlanmış) 4 4— Aşık Mustafa - Şehnaz şarkı (Fırsat bulsam yare de varsam) 5— Şehnaz saz semaisi 6—Rahmi bey - Suzinak şarkı (Bir sihri tarap) 7— Musa Süreyya - Suzi - nak şarkı (Kâr etmedi zalim sana bu ahu eni - nim,) 8—Arif bey - Hicazkâr şarkı AçGüldü açıldı gene gül yüzlü yar) 9— Halk türküsü (Mecnu - nam Leylâmı gördüm) 10 — Halk türküsü (Yıldız) 21.30 Konuşma (Haftalık pos- ta kutusu) 21445 Neşeli plâklar - R. 21.50 MÜZİK (Solistler) 22.00 MÜZİK (Küçük Ort tra - Şes: NECİP AŞKİİ 1 — Carl Rydahi - Melodi 2 — J. Strauss - Bizde - 3— W. Czernik - Güzel ? natlar töreni (üvert 4— Max Schönherr - | köylerinin dans haval 5— Walter Noack - Rof tik üvertür. | 6 — Miroslav Shilik - İsP yol dansı : 23.00 Son ajans haberleri: raat, esham, tahvilât, kas yo - nukut borsası (fiyav” 23.20 MÜZİK (Cazband -£ 23.44-24 Yarınki program —AVRUPA— OPERA VE OPERETLE 16 Frankfurt — 19.30 Fi Sofya — 20.15 Bohemyâ 20.30 Frankfurt — Brüksel — 21 Floransa ORKESTRA KONSERL VE SENFONİK KONSİ LER 15 London - Recyd — 1515 Varşova — 1! Hamburg — 17 Beromüt ter — 18.30 Frankfurt — Berlin —, 20 London - yonal , Strazburg — 21 | lonya — 22.5 Lüksemb — 22.20 Doyçlandzener 23 Prag ODA MUSİKİSİ: 20.15 B lin — 22.30 Frankfurt SOLO KONSERLERİ : Münih — 17,15 Roma 17.30 Berlin — 17.40 P — 18 Königsberg — (1i Bohemya, Dayçlandzeni Viyana — 20,15 Kolör Laypzig — 21 Varşova NEFESLİ SAZLAR (M v.s.): 12 Breslav, Franl furt — İS Prag — 1 Ptag — 1835 Laypzig 19.25 Brno — 20.15 Doy landzender. ORG KONSERLERİ VE | ROLAR: 18.25 Kolonya 22.30 Milâno HAFİ FMÜZİK: 12 Viy — 20.30 Sarbrük — t1 B lin — 22,30 Viyana — Hamburg HALK MUSİKİSİ: 11.30 $ gart — 1815 Sarbrük 20.15 Beromünster, Viya DANS MÜZİĞİ: 20.35 B! lav — 2140 Sofya — 2! Roma — 22.15 Stokholm 22.30 Brüksel, — Layp: Droytviç — 22.35 Münih * 23 Milâno, Roma meseleleri münakaşa ve müzakereye hak ve salâhi- yetleri yoktur. Bunlar, an- cak Danzig Lehistan güm- rük ittihadına dahil kal- dıkça, lehliler ve danzig- liler arasındaki gümrük ihtilâflariyle meşgul ola- bilirler.” Cenubi İspanya'dan kor- kunç bir sıcak dalgası geç- mekte ve bir haftandanbe- ri gölgedeki hararet dere- cesi S0 yi aşmakta olması- na rağmen, Cebelüttarık'- daki ingiliz garnizonları geniş bir manevra faaliyeti göstermektedir. Üç gün üç gece süren hava korunma tecrübeleri de bu arada sona ermiştir. Bu tecrübe ve manevtalar esnasında, sahil boyunda bulunan evleri halk tahliye etmeğe mecbur tutulmuş - tur. Yapılan manevra ve tecrübeleri bütün teferru- atiyle İspanya sahillerin - den takip etmek kabil ol- muştur. İngiltere'nin, Cebelütta- rıkı hava hücumlar! karşı korumak için göst diği faaliyet, İspanya kâr umumiyesini de yak dan — alâkalandırmaktad Gene tecrübe mahiyetir olmak üzere, önümüzdi gün ve gecelerde, Fas'i uçacak olan fransız tay! ruz,edeceklerdir. — Burada dolaşan bir $ yiaya göre, ingilizler, C belüttarık'ı İspanya toj raklarına bağlıyan ve bi raf sayılan mıntakada hava meydanı tesis etn tasavvurundadırlar. — İş bakkalda h tereyağı — bulmaktı Führer'in prestijini | renberg kongresinı evel bu arttırır. — Övr Hattâ Jozefin'i yanına aldığı zamandan, yani on yedi senedenberi ilk defa kendisini rahat ve iyi Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki ş raber sıkmtılı bir suareden kıcı:mrlın-k lv: eıneç"k;iz ll:ırıl’:r içinde kaybolmuş bir otelde geçiriyorlar. Antuvan Mariyan'la, Dominik de Solanj'la beraber eâlenîynrlır. Nihayet Solanj, Dominik'le değil Jilber'le, Antuvan da Mariyan'la evleniyor. Fakat Antuvan'ia Mariyan evli - lik hayatından memnun değildirler. Antuvan, karısının kız kardeşi Evelin'i sevmiye başlamıştır. Bu esnada karıs. bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir. Şimdi Antu- van karısı Mariyan'ı yalnız bırakmiş ve gece babasımı evde ağır hasta bırakıp kaçan Evlin'le buluşmuştur.) Halbuki Evlin başka kimseyi düşünecek gibi de- ğildi. O o kadar kendisine bağlı idi ki, bir ıstı- raptan tad alacak hali yoktu. Ona bir acı tattır- mayı ne kadar çok istiyordu. “Tıpkı eskiden Mariyan'a yaptığım gibi....” di- yordu. “Fakat artık ona böyle bir şey yapmaya imkân yok. O benim karım oldu. Eğer ona bir 1s- tırap verirsem, bunu ayni zamanda ben de çekiyo- rum. O bana ait bir kadın. Halbuki bu!” Heyhat, bu ona ait değildi. O o kadar serbest, ona o kadar yabancı idi kil!.... Ağzını Evlin'in dudakları üzerinde ezdi: — Yarın geleceksin değil mi? Daha ağır has- ta da olsa... Hattâ... Ölse bile... Yemin et yarın geleceğine. Yemin et!... XXI Madam Karmontel kocası öldüğündenberi, ço- cuklarını artık pazar günleri yemeğe çığırmfz_ ol- muştu. Akşam altı oldu mu bemen yatağa giriyor ve gayet hafif yemek yiyordu. O gözlerini kapa- dalıncaya kadar hizmetcisi yanında kalıyordu. Bu kadın on yedi senedenberi yanında idi. Çı.ıı_ş- b0 Y 0 K Yazan: İröne Nömirovski kadındı. Elinden iyi dikiş gelirdi; madam Karmon- tePin bütün hastalıklarını bilirdi. Dört beş lil —4T7— Çeviren: Mümtaz Faik FENİK — Belki de rah lini K SN TöRE kara gözlerine âşık ol- değildi d . reçete yığınları arasından madam hangisini ister- se hemen bulup çıkarırdı. Çocukların hepsini âdetlerini, huylarını tanırdı. Alber Karmontel'e de bakan zaten' o idi. Onun için bu hizmetçi d madam Karmontel çok ra- y olduğu hat eder huzura kavuşurdu. Onun bir dediğini iki yap Zaten çocukları da “annemiz Jojefin'in tesiri altında kaldı. Hasisleşti; mütemadiyen ne bulursa çekmecesine atıyor” diye şikâyet ederler- di, Bir sürü esham ve tahvilâtı vardı. Madam Karmontel daima büyük meşguldü : — Royal Dutch'un son fiyatları ne idi? Unut- ,tum. Çocuklar benimle alay ediyorlar ama ben de hep onları düşünürüm. Halbuki onlar... — Mösyö Antuvan son defa ne zaman gelmiş- ti Jozefin ? — Aşağı yukarı üç ay oluyor madam... — Halbuki zavallı kocam sağken onu daha hesaplarla Bert Karmontel içini çekti; bu suretle Jojefin'- in ne demek istediğini pek â!" anlıyordu. Bu haliy- leoda: “Evet biliyorum. Ben senden evel onun farkındayım!” demek istiyordu. Çünkü zaten faz- la konuşmazdı. Hislerini ve fikirlerini ancak bir raddeye kadar açığa vururdu. Dudaklarımı sıktı. Solgun ağzının ifadesi aşağı yukarı şu idi: — Ben de bir anneyim, ve anneler daima ço- cuklarının kurbanlarıdır! Yatağında iki yastığı arkasma dayamış oturu- yordu. Üzerinde açık mavi renkte ipek bir gecelik vardı. Saçları gayet iyi taranmıştı; alnının üzerin- de bir bukle vardı; Antuvan'ın çocuğu için bir atkı örüyordu. Josefin yatağın dibinde alçak bir iskem- leye oturmuştu. Üzerinde siyah bir elbise ve onun üstünde de bir önlük taşıyordu. O da hanımının ge- celik entarisine ajur yapmakla meşguldü. Sentelm'de Madam Karmontel, sayıklamadan, bağırma ılıııı ışlşınhlı'_rü!ılşrh görmeden bir gece Ö SERÜLLBE S hissediyordu. Jozefin : — Sizin gibi asabi olanlarda ekseriya bu vaki o- lur, diyordu. Ani bir sinir buhranı, kanımızı döndü- rür. İçinizi temizler ve iyileşirsiniz! İşte bütün bunlardan dolayı Madam Karmon - tel Jozefin'den bahsederken : ' | ı — Gayet sadık bir kız! At, desem benim için kendisini denize atar! derdi. Nasıl bir çocuk mesut olabilmek için herkesi bir tarafa bırakıp da yalnız annesi ve yahut süt ninesi tarafından sevilmek isterse, her insan da, diğer birçok insanların lâkaytliğine, soğukluğuna kolaylıkla katlanabilir, fakat tek bunlardan birisi ve yahut ikisi kendisini sevsin! Ama bir de ihtiyar- lık başladı mı, karı koca sevgisinin ve yahut evlât- larındaki sevginin teselli veren suniliğine rağ- men, insan bu kalplerin artık kendisine pek de bağlı olmadığ artık az sevildiğinin, hattâ ha - kikatte şikâyet bile olunduğunun farkımna varır. E- vet o zaman belki hürmet görürsünüz, belki size tahammül edilir, fakat mevcudiyetiniz, hayatınız artık kimseye lüzumlu değildir. Bert Karmontel için çocukları evlendikten son- ra dünyada ancak iki şahıs kalmıştı; ancak bunla- ra emniyet edebiliyordu: biri Paskal'ın büyük ço- cuğu, küçük Bruno, diğeri de Jozefin! (Halbuki kocasına havatta iken bile emniyeti yoktu. Zaten bütün teessürü oradan geliyordu.) Fakat bazı ireilaç L ei slaslikaes e diğ dti 6 , Zi lüsallali

Bu sayıdan diğer sayfalar: