| | [ HAYAT VE SIHAT | inih 21-7- 1939 ULUS ) S ( Peklik insanı zehirler mi? Sadece peklik çekenlerden bir- Şoğunun en büyük üzüntüsü, vücut- tan çıkması lüzumlu olan maddele- rin içeride kaldıkça kana karışarak vücudu zehirliyecekleri korkusu- dur. Yediğimiz yemeklerden kalan Ve artık vücuda yaramıyacak olan seyler vücuda yabancı demektir, bunlar içeride kaldıkça vücuda er- 8€ç zarar verirler, diye düşünürler.. Peklikle beraber baş ağrısı, baş dömlmsi, yorgunluk, iştahsızlık bu - ımıursı, dil de paslı olunca, bütün bu alâmetleri pekliğin vücudu ze- hirlemesine hamlederler. B ü- Zerine, tabii, kara düşünceler gelir: Peklik zehirlemesi devam ettikçe vücudun hali nereye varacak? Onların arasında barsakların fi- ziyolojisini duymuş, öğrenmiş olan- lar da vardır. Peklik kalın barsağın acaba sol tarafında mı, sağ tarafın- da mı, diyede merak ederler. Sol tarafta olursa... Kalın barsa- ğin sol tarafında hazım işi artık bit- Miş demektir. Yemeklerin bakiyesi, hazımdan sonra, oraya varınca ar - tık kupkuru şeylerdir. Vücuda ya- bancı maddeler olsalar da kuru şey- ler barsaklardan içeri giremez. Öğz- /" Tendiklerine göre, sol tarafta artık mikroplar da pek az, tesirsizdir. O- hnun için peklik büyük barsağın sol tarafında olursa, nihayet yemekler- den sonra karına fazla ağırlık verir- se de vücudu zehirlemez, diye biraz rahat ederler. Fakat peklik sağ tarafta olursa.. Büyük barsağın sağ tarafında ye- meklerin hazmedilmesi işi henüz bitmemiştir. Yediğimiz albüminli, yağlar ve şekerler istihalelerini he- nüz t l lduklarından hâlâ sulu bir halde bulunurlar. Bun- dan başka büyük barsağın sağ ta- rafında mikroplar da pek çoktur, milyarlarca hem de hepsi pek işlek bir halde... Peklik o tarafta olup da bütün bu zararlı şeyler barsaktan içeri girerek kana karışırlarsa, işte © vakit vücut zehirlenecek demek - tir. Yukarıda saydığım rahatsızlık- lar da o vakit, yani peklik sağda o- lunca gelir, demek olur. Bir ingiliz hekimi pekliğin böyle |biri sağda, biri solda iki çeşitini a- yırt ettiğindneberi peklik çekenle- ği iki çeşite ayırdığı ve soldaki pek- tikle birlikte başkaca rahatsızlık a - lâmetleri bulunduğunu söylediği va- kit, bu çeşit pekliğin çocuklukta başladığıına dikkat ettirmişti. Çocuklukta başlıyan peklik vü- cudun zehirlenmesinden ileri gelen baş ağrıları ve öteki alâmetler de- ğil, karaciğerin kifayetsizliği, onun işlerini iyi gör idir. K iğ işini göremeyince bir taraftan pek- lik olur, bir taraftan da o rahatsız- lık alâmetleri meydana çıkar. Pek- likle birlikte gelen rahatsızlıklar pekliğin neticesi değil, peklik de ö- teki rahatsızlıklar da karaciğer ki - fayetsizliğinin neticeleridir... Demek oluyor ki, peklik çeken insan onunla birlikte baş ağrısına, baş dönmesine ve daha başka ra- hatsızlıklara, tutulursa, bunlar on- dan geliyor, diye kendi kendine müshil almaktan, linet ilâçları kul - lanmaktan bir fayda gelmez. Bu i- lâçlar barsakları zedeler, onları hasta eder. Fakat karaciğer kifa- yetsizliğini geçirmez. Öteki rahat - sızlıklara da hiç faydası olmaz. Hepsinden birden — kurtulmak için karaciğerin tedavisi lâzımdır. Onu da ancak hekiminiz yapabilir. G.A. Kırk paralıklar Maliye Vekâleti, yeni gümüş yirmi beş kuruşluklarla ayrılabilmesi için tırtılsız bir kuruşlukların piyasadan kaldırılmasına karar vermiştir. Vekâ- let, tırtıllı. kirk paralıklardan kâfi miktarının tedavüle çıkmış bulunma- sı dolayısiyle tırtılsız kırk paralıkla- rın Merkez Bankası ve şubeleriyle Malsandıklarına geldikçe — tedavüle çıkarılmamasını darpaneye gönderil- mesini alâkalılara bildirmiştir. Yeni teadül kanununun tatbiki nizamnamesi Maliye Vekâleti, devlet memurları yeni teadül kanununun tatbik . şekli hakkındaki nizamnamenin hazırlan - Provokatörler ne Yarının dünyasindcı TÜRKİYE derlerse desinler sergideki Türk paviyonunun muvaffakiyetinde bütün sergi ve sergiyi gören her kes müttefiktir Yazan: N. H. ATAY Nevyork ( Husust Muhabiri- mizden ) — 1939 Nevyork dünya sergisinin hâkim şiârı, (ya- rının dünyası)dır. Evelki mektup- larımdan birinde de yazdığım gibi, amerikalılar yarının dünyasını; her türlü terakkilerini sulh içinde in - sanların refah ve huzuruna tahsis etmiş, bir demokrat milletler dün- yası olarak tasavvur ediyorlar. Ser- gi bu amerikalı tasavvurun her ba- kımdan parlak bir ibdaıdır. Şimdiye kadar kurulan bütün ser- gilerden ayrı olarak, 1939 N_evyof-k dünya sergisi bir eğlence yeri değil- dir (*). Ziyalı, hareketli resim, yazı ve maketleri ile daha fazla her han- gi bir üniversitenin konferans salo- nunu, bir lâboratuvarı, bir müzeyi hatırlatır. Sergide; vaktinden önce doğmuş çocuk, ehli hayvanlar bakı- mından, petrol, süt istihsaline, siya- si rejimlerden, terbiye işlerinden, ilmi taharrilerden, teknik inkişaf - lardan, gıda maddelerine, giyim tezyin eşyasına, eğlence vasıtaları - na, mutbağın, meskenin, şehrin tan- zimine kadar, insan hayatının mu- hafaza ve idamesine, insan cemiyet- lerinin teşekkül, devam ve müref- feh inkişafına müessir olan beşeri her türlü faaliyetler, Tarih tekâmüllerine, bugünkü vaziyetlerine ve mukadder inkişafla rına göre, 63 devlet ve 500 den faz- la kültür ve sanat müessesesine bir tetkik mevzuu olarak verilmiştir. Devletlerin ve müesseselerin; in- sanlarla ihtiyaçları arasındaki mü- nasebetleri, insanın azami refahı, i- dealine göre tarızim etmek için kat- %Jâa iemıı etmek suretiyle ni- Va ) * Jursa?.. Vakıa, bu hekimin söylediği doğ- rudur. Peklik büyük barsağın sol tarafında olduğu gibi sağ tarafında da olabilir, fakat peklik sağda ol- duğu Ylkil. © tarafta kalan madde- ler, vücudun işine yaramıyacak ona zarar verecek halde bulundukça, niçin barsaklardan geçsinler? Vücudumuzun her uzvu, her noktası normal halde bulundukça göreceği işi bilir ve işini yolunda gö- rür, Onun için midemiz de, barsak- larımız “da normal halde bulunduk- ça vücuda yabancı hiç bir maddeyi geçir ler, kana kar yol vermezler. Onların yapacakları va- zifede eksiklik göstermeleri ancak zedelıııdikleri. hastalandıkları va - kit olur. Peklik sağ tarafta olursa, vücu- du zehirliyeceği de ayrı bir kurun - tudur. Zaten o ingiliz hekimi de pekli- zamnamenin meriyet mevkiine girme sine kadar ayrıca bir izahname de hazırlamaktadır. BUGÜN Yenişehir ULUS Sinemasında İki film birden 1 — Dokuzuncu senfoni LİL DAGOVER - fransızca sözlü 2 — Hudut polisi JEORJ OBRİEN Seans saatleri: 2,30 - 3,30 - 5,15 - 6,30 - gece 9 da Dokuzuncu Senfoni ve Jurnal Tel: 2193 da Yi yoktur. Bazı devletler, meselâ ingi- lizler, frgnsızlar, amerikalılar, sov- yetler, belçikalılar, holandalılar hem sergiye iştirâk çin, dört milyondan yedi milyon dolara kadar para sar- fetmişler, hem de ayrıca müzele- rinde, evrak haznelerinde, galerile- rinde, tiyatrolarında, bu büyük da - vanın ispatına yarıyacak ne kadar vesika, eşya ve eleman varsa hepsi- ni toplayıp sergiye getirmişlerdir. Hususi iştirâklerden bir çoğunun pavyonları, meselâ; General Mo- tors, Ford müesseselerinin, nakli - yat, telefon, telgraf pavyonları tek başlarına, birer üniversite, birer mü- ze gibidirler. Bütün sergi italyan pavyonu- nun iskeletine bile değmez- miş! Ayıp! Böyle bir cümle, ancak memleketinin hudutları yabanci (1) Eğlence yeri sergi sahasmın dışımda- dır. Merkezden otobüsle on dakika kadar MAV Yâzan: Major WREN “İki dakika sonra seni şu dıvara mıhlıyabilirler ve ateşe verilen kale - nin içinde diri diri yakabilirler; ta - vanda güneşin altında yere iğneleye - bilirler, Abdallık etme! Bizde elmas filân yok, fakat sana hizmet edecek beş adam var. Mevcut olmıyan elmas- lar hakkındaki gülünç iddiaları bırak da vazifelerini yapmak ve senin her Zzaman vazifeni yapmadığını unutmak istiyen beş lejyonere minnetdar ol. Kardeşim: | — Pek cesur arkadaş, Con, dedi, sa- na bu sefer Maykıl büyük nişanını ve- riyorum. Sarayının eri aşağı kölesi tarafından tokatlansa Habeşistan imparatoru ne yapar? Bilmem. Her halde Löjon da bilmiyordu, yoksa aşağılık köleye ya- pılacak muameleyi bana yapardı. Ta- bit imparator evelâ hiddetten boğul - mak ve sap sarı kesilmekle işe başlar- dı, Löjon boğuldu ve sap sarı kesildi. Sonra bir yırtıcı hayvan kükreyişiyle Üzerimize atıldı. — SEn $ B kâfi |) —Ö süpürmüş gibiydi. En iyisi onu silâ- hından mahrum etmekti. Bir sinema yıldızının veya bir ah - mağın hüviyetine girmiş gibi haykır- dım: — Kımıldarsan kendini yok bil! Maykıl tabancayı ılı'ııı_ştı. Löjon boğulmamak için uzun solu - maları arasında dedi ki: — Demek siz sözde dürüst askerler, sizde âsiniz! Maykıl sükünetle: — Hayır, dedi. Biz mevcut olmıyan bir elmas hakkında gevezelik etmek değil mesleğimizi temiz bir şekilde yapmak istiyen şerefli askerleriz, Bedbaht adam, bilmiyor musun ki, derhal harekete geçmezsek bir saate kadar kale ateşler içinde olacak ve sen de ölmüş bulunacaksın. Löjon bir küfür savurdu: — Sonra görüşürüz, dedi.. Bekleyin, dostlarım. Size güzel bir ders vermek borcum olsun. — Bu da canını kurtarmamızın gıii- olar ğ - ; Löjon_’un homurdanmalarını işitmişti. Koğuşun kapısında, Andre ile Kor- | d diye nöbet bekliyorlardı. uzaktır. iıtı_yen bir askersin; pek âlâ! Evelâ vazifeni yap, sonra ne hususta geve - zelik edeceğini görüşürüz! Bana dönerek: — Sen de küçük dostum, anahtarı yalnız bende bulunan bir hapisaneye seni tıkamamı bekle. Belki o zaman gevezelik etmem, Bıkmış bir adam tavriyle: , Her_hılde Şimdi gevezelik eden sensin, Löjon, dedim. Canımı sıkıyor- sun artık... Bu cevap üzerine, enerjik bir adam olan Löjon kuvetli iradesi sayesinde :Fııı(ğine hâkim oldu, ve sükünetle de- ıkı: — Benimle gelin! Konuşmamız si- zin nevinizden bir kaç şımarığı ceza - landırdıktan sonraya tehir edilmiştir. Şefine sizin yaptığınız gibi hitap e - denlerin âkıbeti ne olur, o zaman gö - rüşürüz. Kardeşim, — Con, kapıyı aç, dedi. Açtım. Dışarda nöbet bekliyen Maris bana endişeli bir nazar atfetti. Her halde Löjon: — Kımıldanan oldu mu? Sentandre: — Hiç kimıe kımıldamadı, cevabını Pi e a anlamaya çalışan şaşkın adamın üzeri- ne çevrildi. lerini kapadı. garip bir uykuya daldı. diğim süngülerden biri kollarımdan kaydı, düşerken bir karyolanın ayağı- na çarptı ve Glok'u uyandırdı. " velislestimn S Mini 2 Nevyork sergisinde türk lokantası memleketler matbuatına kapalı o! lan bir italyan gazetesinin sütunla : rında yer bulabilir. 1939 Nevyork dünya sergisinde, terbiyevi tesirleri bakımından han- gi pavyonun birine nazaran diğe - rinden daha parlak olduğunu söy - lemek imkânsızdır. En basit bir mi- sal: meselâ bir viski fabrikası! Bey- nelmilel bir sergide böyle bir fabri- ka nasıl bir teşhir yapar dersiniz! Hayalinizi yormadan size anlata - yım: pavyonun üzerinde büyük bir yazı; “Bu pavyon dünyada şıhat iş- leriyle uğraşan doktorlara, kendile- dilmiştir.” Kapıdan girince birinci plânda, resimle ,yazı ile, maketler- le, insanların ilk devirlerden itiba- ren içtikleri içkiler, nevileri, istih- sal tarzları, insan sıhatine yaptıkları iyi, fena tesirler, ikinci plânda; içki lere karşı alınan tedbirler, içki ya - sakları, yasaklara ait orijinal vesi- kalar, içki kaçakçılığı, kaçakçılık devrinde içkinin istihsal ve tevzii, gayrı sıhi imalâtaneler, kaçakcılı- ğının sebep olduğu sıhi ahlâki te- reddiler — (istatistikler, — fotoğraf- lar, tablolar ve maketlerle). Üçüncü plânda; içkinin serbest istihsal ve tevzii devri, lâboratuvar- lar, alkolün sıhat üzerindeki fena tesrini azaltmak için yapılan ilmi taharriler, alınan neticeler, sarhoş- luğun sebep olduğu sıhi, ahlâki te- reddinin azaldığını gösteren istatis- tikler, izahlar ve muazzam bir lâbo- Tatüuvar, Pavyonun çıkış yerinde şöyle bir cümle vardır: “İçkinin sıhi zararı, içki yasağiy- bu odada bulunan bütün silâhları alın. Gürültü çıkarmayın, ha? Siz de yata- ğından kim çıkarsa üzerine ateş edin. Derhal işe koyulduk. Evelâ bütün Lebel tüfeklerini, sonra her yatağın :5;1 ucunda asılı duran süngüleri al- ık, Süngülerden biri bir tenekeye çarp- tı. B_ir adam doğruldu... Bu Voge idi. Löjon emir verdi: —.Nigan alın. İki silâh, sesin nereden geldiğini — Yat, diye fısıldadım. Voge hemen, arka üstü yattı ve göz- Derhal ağır bir uykuya, gerçekten Önüne geçilmesi imkânsız şey oldu. Son gelişimde, kucaklıyarak getir- Yerinde derhal doğrularak: — Ne oluyor? diye sordu. — Yat, Glok, diye fısıldadım. L:.e bir baş işaretiyle kapıyı göster - Löjon; ) — Kımıldarsa ateş edin, dedi, Glok bir yılanın ipnotize ettiği bir | mek için tavşan gibi Löjon'a bakarak yatağına uzandı. THE! TURKISH EXHIBİTS AT THE NEW YORK WORLD'S FAIR 1939 le değil; insanlara içkisiz eğlence imkânları verilerek ve içki sıhileş- tirilerek önlenebilir.” İtalyan pav - yonunda, ne siyasi, ne içtimaf, ne de sıhi veya ahlâki bu mahiyette bir cümle bile yoktur. İ şte Türkiye 1939 Nevyork dünya sergisinde böyle bir âlemin içine girdi. Maddi manevi kıymetlerini böyle bir âlemin için- de teşhir etti. Türkiye'nin bu teşhi- re nasıl, kaç para ile iştirâk ettiğini ve ne kadar kısa bir zaman içinde hazırlandığını memlekette gazeteci olan, olmiyan herkes bilir. 27 birin: ci kânun 1938 de Vaşington'a Tür- kiye'nin sergiye iştirâkten sarfına- zar ettiği bile yazılmıştı. e Nevyork sergisindeki iki pavyo- numuzun temelleri 28 ikinci kânun 1939 da atıldı ve pavyonlar içlerinin tefrişatı, teşhir malzemesinin inti- hap, nakil ve yerlerine konması da- hil, 75 iş gününden sonra açıldı. İstanbul'dan gönderilen inşa mal- zemesinin, ticaret eşyasının bir bu- çuk aydan önce Nevyork'a varma- dıklarını, diğer devletlerin inşaata bizden bir buçuk yıl önce başladık- larını ve bütün bu aleyhdeki şartla- ra rağmen, 30 nisanda sergide Tür- kiye'den başka ancak beş devletin pavyonlarını bitirebilmiş oldukları- nı düşünerek kararı siz veriniz! Te- şebbüs meşru mazeretlerle de men- fi bir netice verebilirdi, fırtına çı - kar vapur gecikir, kar, yağmur inşa- ata devamı imkânsızlaştırabilirdi. Olmadı, pavyonlar gününde açıldı, üstelik bir de, sergiye iştirâk eden devletlerden pek azına nasip olan büyük bir takdir kazanıldı. Amerika devletinin sergi murah- hası Fiyn'in resmi nutkunda, mem- İzmir Enlernasyonal Fuarına hazırlanınız 20 Ağustos — 20 Eylül 1939 Dış ticaretimiz Kliring hesapları bakiyeleri ve kredili ithalâta ait taahhütler Türkiye Cümhuriyet Merkez Banka - sından alınan hesap hülâsalarına göre 15-7-1939 tarihindeki kliring h bakiyeleri. CETVEL:1 Türkiye Cümhuriıyet Merkez bankasın- daki kliring hesapları borçlu ıııunı.ı_ı Memleket Miktar T. L, Almanya A. hesabındaki borcumuz 1.488.000 Almanya " B. hesabındaki alacağımız 792.000 696.000 Belçika 73.400 Çeko - Slovakya .170.600 Finlandiya 782.200 Fransa 3.429.300 Holanda 704.500 İngiltere 11.742.800 spanya 276.600 sveç 3.104.700 Bviçre 819.800 talya 2.205.500 Lehistan 222.300 Macaristan 1.345.500 omanya i $.S.C.İ. ı.azs,;oog Yugoslavya Yunanistan 191.500 CETVEL:2 Muhtelif memleketlerin Merkez banka« larında tutulan kliring hesaplarındaki alacaklarımız Memleket Miktar T. L. Estonya 32.500 Letonya 8.600 İtalya B. Hesabı 261.00 Yüunanistan C. ,, 7.800 nun iskeletine bile değmez! diyecek. Ben demokratım diyen a- merikalı bir gazeteciye de, — Naziliği tavsiye ettiğini, itiraf edecek kadar açık kalpli çık- tı. Memlekette sergiyi göremiyen vatandaşlarına bam başka tesirler de yapabilirdi. Nevyork dünya sergisi hakkın- da benim kanaatlerim sun- lardır: 1 — Bu sergiye benzer bir sergi- yi, hususi müesseselerinden en az 30 tanesi 7 milyon dolara kadar pro- paganda masrafı ödiyecek kabili« yette olmıyan, bilhassa insanlığa ve amerik — Türkiye getirdiği fikri malze- me ile serginin terbiyevi gayeleri- ne yardım etti! diye anlattığını e- velce yazmıştım. Yalnız resmi bir toplantıda, mesul bir devlet adamı- nın ağzından çıktığı için değil; A- merika devletinin resmi dosyaları- na yerleştitilen vesikalardan biri olduğu için bu cümle üzerinde i- kinci defadır ki israr ediyorum, vaktiniz varsa bir de, Flyn'in sergi- nin diğer pavyonlarının açılış gün- lerinde söylediği nutukları tetkik ediniz! Göreceksiniz Türkiye'nin sergideki şeref hissesi ne kadar ye- gâne ve büyüktür. — Nümuneler açılış günü teşhir edilememişler de on beş gün, bir ay sonra teşhir edilmişler! Bina dışın- dan bakıldığı zaman güzelmiş ama i- çi kullanışlı değilmiş! Nevyork'dan vatandaşlarına sergi hakkında, verecek bundan başka ha- ber bulamıyan arkadaş, bereket ver- sin ki; ayni yazısında, — Bütün sergi italyan pavyonu- nında olan Boldini onbaşı kadar derin uykuda olan yoktu. Löjon cebinden silâh dep a- nahtarını çıkardı. Sentadre, Kordiye ve Maris'e: — Alın, dedi, çabuk bu tüfeklerle süngüleri kapatın. Sentandre kapıda nöbet bekliyecek, Kordiye ile Maris anahtarı bana getirecekler. Sen Sen - tandre ,kim yaklaşmıya kalkışırsa ü- zerine ateş et. Maykıl'a ve bana hitap ederek devam etti: şu hayvanlar u - yandıkları zaman gözünüzü açın. Bir çokları birden kalkarlarsa evelâ Şvartz'la Brand'a mukayyet olun, son- ra da Hap'la Dölare'ye. Kımıldayan tek bir kişi olursa onu ben haklarım. Soluk bir ışık yavaş yavaş gecenin karanlığını gideriyordu. Pencereler - den donuk bir ışık süzülüyordu: şa - fak atmiya başlıyordu. Maris ile Kordiye, silâhları kilitle - dikten sonra, bize iltihak ettiler. Maris, Löjon'a anahtarı verirken al- çak sesle: — dre depo önünde - nöbet bekliyor, dedi. n — Güzel! Maris, Bravn ve Kordiye burada kalın, ve ilk isyan bbüsü z verdikle- ri kıymeti vermiyen bir memlekette ne kurmağa, ne de kurduktan son- ra bir hafta devam ettirmeğe imkân yoktur. 2 — Sergide Türkiye; vatandaş- larımı gururlandıracak kadar büyük bir muvaffakiyet kazanmış, bir kaç yıl eveline kadar renginden bile şüphe edilen Türk milleti, amerika- h, asyalı, avrupalı 63 millet arasın- da sulh, demokrasi, terakki gibi bü- yük insani ideallerin, şerefli ve na- dir mümessillerinden biri olarak or- taya çıkmıştır, öyle t ştır Kâfi değil mi? Ham madde teş- hirleri bir kaç gün geç kaldı, dışın- dan çok güzel olan, çok beğenilen binanın içi pek kullanışlı olmadı di- ye — tek italyan pavyonu müstes - na, türk pavyonları dahil — bütün sergiyi yerin dibine sokmak, vatan- daşlarının sergi üzerinde toplanan dikkatlerini dağıtmak mı lâzım? Bu bir iftihar mı, yoksa tenkit mi mev- zuudur? Hükümlerini muhterem karilerim , versinler, — Ah! Ah! Kafesteki kuşcağızla- rum, bana, Löjon'a karşı isyan hazırla- dınız ha! Ah! Ah! Kendisini takip ettim. — Damdaki nöbetciyi uzaklaştıraca- ğim, dedi. Bu suretle ben muhafızları silâhtan tecrit ederken yukarıdan a - teş edilmiyeceğine emin olacağım. Bir merdivenin basamaklarından la çevrili ufki bir dama çıktık. Löjon orada bekliyen nöbetçiyi nö- betten kaldırdı ve bana onun yerine beklememi emretti. Sonra, tüfeğini müsadere ederek, ona inzibat odasına gidip derhal Düpre çavuşu gönderme- sini emretti. Nöbetçi gider gitmez bana: — Buraya gel, dedi. Ve parmağiyle avluyu ve inzibat o- dasının açık kapısını gösterdi. — Düpre'ye muhafız askerlerin si - lâhlarını almasi ve sonra bütün tü - fekleri bir neferle bana göndermesi i- çin emir vereceğim, Bir tek tüfekle bir adam dışarı çıkarsa üzerine ateş et. Tabil bir kaç silâh birden getirecek nefere dokunmıyacaksın, de, evelâ Şvartz'ın işini bitirin. Canla- rınız cesaretinize bağlıdır. Taarruz et- ıilîhlırt“ olmadığını unutma- Silfhı o dayadım ve avlu - nun öbür tarafındaki kapıya nişan alır gibi yaptım. Şüphesiz, vazifem itaat etmekti; imle gel, kaleni b la beraber, bir arkadaşı tavşan İgibi haklamak düşüncesini pek kor - çıkarak kalın alçak ve dişli bir dıvar- — 4