21 Temmuz 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

21 Temmuz 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

bir ei ni ŞÜKT a vT TT —İ. Danzing ve sulh cephesi Yazan: General Sikorski Polonya Milli Müdafaa Nazırı Iman kuvet darbesi - nin Polonya'da se - bebiyet verdiği milli gale - yanın şoven bir nasyona - lizmle hiç bir alâkası yok- tur. Hele, fetih emelleri ta- şiyan Prusya nasyonaliz - mine hiç benzemez. Polonya elinde olanla ik- tifa eder. Hattâ hakları mevcut olsa bile, komşusu Almanya üzerinde hiç bir talepte bulunmaz. Polonyalılar iki hatâ iş - lemiş olmasalardı her hal - de Danzig ve koridor mese- lesi ortaya çıkmazdı: bu hatâlardan biri dokuzuncu ve on ikinci asırlarda slav vilâyeti Prusya'yı işgal et- memiş olmaları, öteki de Tötonya askeri tarikatının aşağı Vistül'de yerleşme - sine müsaade etmiş olma - larıdır. 1308 de Danzig'i e- le geçirince bu tarikat mın- tadaki slav unsurlarının metodik surette katliamına girişti. Bu imha suretiyle hıristiyanlaştırma hareketi 1410 a kadar devam etti, o tarihte Tötonya tarikatı Grunvald — muharebesinde polonyalılar tarafından yok edildi. Fakat polonyalılar bu zaferden istifade etme - sini bilmediler. Danzig Po- lonya'nın ikinci taksimine kadar Polonya'nın hâkimi- yeti altında kalmasına rağ- men, polonyalılar, komşula- rının imhacı metotlarından hoşlanmadıkları için, Dan- zig'e yerleşen alman un - surlarını müsamaha ile karşıladılar. Bu unsurlar Polonya'ya karşı tamamen dürüst davranıyorlardı. Ve 1793 de danzigliler silâh el- de olarak Danzig'in Prus - ya'ya iltihakına muhalefet ettiler. Fakat Danzig bu - güne kadar bir cermen ka - rakteri muhafaza etti. Ve Prusya nasyonalizmi bunu istismar etmesini bildi. Bu hatâlar derslerle do - lüudur. Şimdilik Polonya milleti 1919 da Vistül man sabı üzerinde elde etmiş olduğu hakları son adamı- na kadar müdafaa hususun- da azimli ve müttehittir. Versay muahedesi tadil e - dilecekse, bu tadil, Danzig serbest şehrini Polonya'ya ilhak şeklinde olmalıdır. Normal şartlar altında, ya- ni seçim hakikaten serbest olsaydı, yerlilerin mütte - hiden böyle bir hal şekli lehinde reylerini kullana - caklarından şüphe yoktür. Polonya bu kadarını iste - miyor, ve Baltık üzerinde - ki haklarını bugünkü şek - Hiyle idame etmekle iktifa ediyor. Polonya cümhuri- yetinin istiklâli Danzig hu- susunda Almanya'nın Po - lonya'ya meydan okuyuşu- na ve bunun neticelerine bağlıdır. Danıig meselesinde münhasıran Polon - ya'nın görüşü böyledir. Bu nunla beraber her şey biri- birine bağlıdır, ve gözden geçirdiğimiz coğrafi, stra- tejik, tarihi ve iktısadi mü- taleaların haklı gösterdik - leri mahalli menfaatler u - mumi menfaatler önünde eğilmek mecbüriyetinde - dir. Enternasyonal bir me- se olan Danzig, sulh cep - hesinin manevi kuvetinin, mukavemetinin ve müfitli - ğinin bir ölçüsü haline gel- miştir. Siyasi bir aklıselime sa - hip ve kendi hayati menfa- atlerini müdrik olan Po - lonya sulh cephesini teşkil etmek üzere İngiltere ve Fransa tarafından birleşti- rilmiş bir devletler grupu - na bağlanmıştır. Polonya'- nın nazarında, bu birleşme- nin maksat ve gayesi ingi - liz -leh ittifakına örnek vazifesini görmüş olan fransız - leh ittifakının ak- dinde âmil olan prensiple - rin aynidir. Doğruyu söy - lemek icap ederse, bu nevi- den ittifaklar şu son sene - lerde pek hoş bir nazarla görülmemiştir. Bu anlaş - malar güya mahalli ihtilâf- ları otomatik sürette umu- mileştirerek enternasyonal vaziyetleri karıştırmak mahzurunu haizdi. Alman propagandası hep bu iddiayı ileri sürüyordu. Bugün biraz geç olarak, bu muahedelerin nasıl bir ga- ye takip etmiş olduğu far - kediliyor. Ancak emper- yalist maksatlara istinat e- den ittifaklar — zararlıdır. Polonya bu neviden itti- faklara girmemiştir ve as- la girmiyecektir. Onun ak- detmiş olduğu ittifaklar mihver devletlerini biribi « rine bağlıyan anlaşmalar - dan pek farklıdır. Bunlar sadece tedafül ve sulhu tahkim edicidirler. Sulh cephesinin ancak taarruz cephesine enerjik bir mukabele göstermek su- retiyle vazifesini görebile - ceği aşikârdır. Mihver devletlerinin taarruzi maksatları bugün artık ispata ihtiyaç göstermiyecek kadar mey - dandadır. Çeklerin maruz kaldıkları hazin âkibet u- nutmak istiyenlere her gün bunu hatırlatacak bir ör - nekdir. Bu devletler ne ka- dar birleşik olurlarsa o ka- dar tehlikelidirler, Onla - rın ittihadına, tecanüsüne, sulh cephesi bütün âzaları arasında tam bir birlik, te- canüs ve tayakkuz bir tesa- nütle mukabele etmelidir. Ancak bu şartladır ki sulh ve garp medeniyeti devam edebilir. Esasen Hitler pro- pagandası da bunu pek iyi anlamıştır. Bu propaganda, südetlerin ilhakı sırasında Çekoslovakya'yı yalnız bı - rakmıya muvaffak olduğu gibi şimdi de muvaffak ola- cağını umuyor. Fakat de - vir değişmiştir. Harp mal - zemesi hususunda Alman - ya'nnı üstünlüğü artık kati surette maziye karışmıştır. Geriye maneviyat sahası kalır. Polonya'nın manevi- yatı yerindedir ve Danzig - in müdafaası için icap et - tiği kadar uzun müddet böyle kalacaktır. Fransız - lar ve ingilizlerin “Danzig için ölmeleri” mevzubahis değildir. Sadece Danzig'de Tötonya ırkcılığının Av - rupa ve garp medeniyeti i- çin bir ölüm tehlikesi yara- tarak yeniden galip gelece- ğini yoksa burada verilmiş söze ve mevcut haklara ria- yet mi edileceğini bilmek mevzubahistir. Bu nazik dakikada Dan - zig evelce Verdün'ü ebedi- leştirmiş olan ayni misyo- nu yerine getirecektir, Bü- tün dünyadan fransız cep- hesinde harp etmek için as- kerler gelmişti. Onlar fran- sız toprağında ve fransız toprağı için harp ederler - ken hakikatte cermanizmin istilsına karşı, hür yaşamak istiyen milletlerin hakları uğrunda harbediyorlardı. Polonya, Danzig'i Al- manya'ya verseydi sulhu takviye edecek bir hareket- te bulunmuş olmıyacak bir yeni harbın talihini arttıra- caktı. Südetler Çekoslo - vakya'nın fethi için nasıl bir vesile teşkil etmişse, Danziğ de bugün Avrupa'- da kuvetinin önünde son mania olarak dikilen Po - lonya'nın ortadan kaldırıl - ması için bir vesileden baş- ka bir şey değildir. Bu itibarla almanların anlatmak istedikleri gibi bir mahalli mesele mevzu - bahis değildir. Paris, Lond- ra, Moskova ve şu anda, Danzig ayni cephenin bi « rer noktasıdır. Hür milletler Hür milletler federas - yon — imparatorluğumuz - dan geniş, ve hudutlarımız dan taşıyor. Bu federas - yon hür yaşamak istiyen ve mânevi kuvetlere ina - nan milletleri bir araya ge- tiriyor. Yalnız bunları de - ğil, federasyon, düşünme, düşündüğünü izah etme, ve serbestçe nefes almayı bir yaşama hakkın telâkki e - den milletleri topluyor. Bu milletlerin bazıları Fransa bayramında bilhas- sa temsil edilmişlerdir. Di- ğerleri de, Lehistan'dan A merikaya kadar bizim gi - bi düşündüler. —Muahe - deler onları bizimle bir - leştirsin, birleştirmesin bu- AUTUDDDTADATAKUKAKAKIIAIIIIUNUKUDUDUKIIIUDUNUNDUDUA KDNUN nun o kadar ehemiyeti yok. Derin bağlar diğer nesicle- ri de dokumuştur. york'ta: sa'da 14 temmuz oldukça cihanda ümit devam ede - cektir.,, Demede mi? Almanya'da parti ordu geçimsizliği mi? Exelsior g. inin ten bildiriyor: İyi malümat alan bir kaynaktan öğrendiğimize gö- re alman genel kurmay başkanı general Keitel, do- nanma başkumandanı amiral Raeder, hava ordusu ku- mandanı general Milch, general Miller ve diğer bir çok yüksek rütbeli zabitler, Berlin'de şansöliye Hit- ler'in huzuriyle bir içtima akdetmişlerdir. Nasyonal - sosyalist partisi en nüfuzlu âzalarından bazılarını, ezcümle mareşal Göring'i, BB. Göbbels, Gestapo şefi Himmler, nazi partisi dış politika ofisi şefi R berg, Führer'in ili Rudolf Hess ve Gestapo'nun hususi kısmı şefi Walter Buch bu içti- maa murahhas olarak göndermiştir. Üç saat devam eden bu konferans esnasında nazi partisiyle ordu arasındaki mü betler mevzuubah. edilmiştir. İhtiyatlı bir adam olan general Keitel ordu namı- na konuşmuş ve Hitler'den Danzig meselesi hususun- da yanlış düşünen nazi müşavirlerini dinlememesini ısrarla istemiştir. — Ordumuz çok kuvetlidir, demiştir, fakat ateşle oynamanın sırası değildir, Führerimiz pervasız adam- ların kendisine yaptıkları tavsiyeler hususunda çok dikkatli davranmalıdır. Alman şerefini iade etmiş o - İan nasyonal - sosyalist partisi şimdi gönül eğlemek- ten başka bir şey düşünmiyen bir takım macerape- restlere âlet olmaktadır. habiri g. ine Münih- Gestapo'nun “hususi kalem” şefi Walter Buch ona cevap vermiştir: — Nazi partisi artık kendilerini feda edecek kabi- liyette şeflere malik değilse, yahudiler ve komünist- ler tarafından yok edilecektir. Hitler bu muhavereye pek kızmış görünüyordu ve bu mânasız münakaşalara nihayet verilmesini emret- ti. O zaman Hitler'in tam itimadına mazhar olan ma- reşal Göring söz almıştır: — Aziz dostlarım, demiştir, mazi hakkındaki bü - tün bu münakaşaların mânasız olduğunu sanıyorum. İstikbâle bakmalıyız. Fakat burada vazifesini yap: mıyan biri bulunduğunu sanıyorum, p O zaman bütün P: da Nazırı dokt Göebbels'e dönmüş ve mareşalla propaganda şefi a- rasında hararetli bir münakaşa başlamıştır. Mareşal Göring, B. Göbbels'e son zamanlarda adı- nın karışmış olduğu bazı iskandallardan dolayı çıkış- mıştır: O zaman şansöliye Hitler kapıyı şiddetle vurarak çıkıp gitmiştir. U HOAKAKAIKAUIANAAAIAYIDUATIIAAAIA AYUT UDU YUUTUDTUUUNU — tamtanmazacını darlarının irtikâp ettikleri bir hata varsa, o da İngil - tere'nin bitaraflığını temin etmeden harbe atılmaları - dır.,, demişti. Şimdi ise, Hitler emin - dir ki, İngiltere ne bitaraf kalacak, ne de alâkasız du- racaktır. Aceba Hitler bir karar verecek mi ? 14 Temmuz bayramında Zaten La Guardia Nev - “Burada 4 temmuz, Fran Paris - Soir İngiliz ordusu 1914 e nazaran yeni yeni şeyler var. Meselâ ingiliz- fransız sıkı dostluğu gibi! Bir gün Hitler: “1914 de Alman zimam- işbirliğinin iki — tezahürü birden oluyor. İngiltere - de 34.000 kişi kışlalara gi - riyor. Sene nihayetinde bu adet 200.000 i bulacak. “Zavallı ingiliz ordusu,, dedikleri ordu büyüyor ve bunu Almanya büyütüyor. Paris - Soir Sulh ve kuvet adkümradürmnn Sulhtaki kuvet, harpte de de küvet olmalıdır. İş - te bunun içindir ki, biz mukadderatımızı - İngilte - re'nin mukadderatı ile bir- leştirdik, kardeşliğimizin müşterek sulha hizmet et - mesini istiyoruz. Birleşmiş ve sulhçu bir birleşmiye iştirak etmek is tiyen milletler, şimdiye ka dar bir çok defalar yaptık- ları gibi, onlara doğru dö - nenlerle yumrukla değil, fakat ellerinde sulh sem - bolü olan zetin dalıyla kar şılaşacaklardır. Paris - Soir Çember hikâyesi Paris’in kutladığı 14 temmuz — bayramı Roma'nın ve Berlin'in ho- şuna gitmedi. Çünkü bu bayram haya - len imparatorluk fikrini meydana çıkardı. ingiliz - fransız birliğinin samimi - yetini gözlerde büyüttü. Bu totaliter devletlere çok göründü; gene Çen - berleme var! diye bağırıp duruyorlar. Bu söz onların dilinde artık bir nekarat oldu. Bu eski “çenberleme,, sözü nereden geliyor ? Bu kelimeyi 1913 - 1914 de alman brokratları icat ettiler : milletin üzerine sâldıkları ağır — vergileri “haklı göstermek,, için. O zaman Londra'da elçi bulunan prens Lichnows - hy, 1927 ĞG,WGMİİJ:: tıralar,, ında bunu izah eder: “Çenberleme,, — veyahut “Almanya düşmanları tara- fından kuşatılıyor.,, bu ve bunlara müşabih diğer for müller hükümet muhar - rirleri tarafından bulun - muştur. Maksatları da, si - haddinden arttırmak için halka yük'-ttikleri vergileri meş ru göstermek için onları korkutmaktır.,, Hikâye yeniden başlı - yor. Bugünkü alman şef - leri bizzat kendilerini ve alman milletini korkuya vermek için etraflarına kendi kendilerine çenber dıvarları çekiyorlar. Paris - Soir İngiliz - Japon görüşmeleri Japon dış bakanı B. A- 21-7-19 RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m., 182 Kes./120 Kw, 19.74 m. 15195 Kes./ 20 Kw, TA 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw, N ALP. ANKARA CUMA — 21-7-1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ - PI. 13.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- ri 13.15-14$ MÜZİK ( Senfonik 21.25 Neşeli plâklar - R. 21.30 MÜZİK (Radyo O trası - Şef: Praetorius 1— Joh. Strauss - Gel şu operetinden üv! 2—F. Löhar - Altın v müş Vals) 3 — Joh. Strauss - “Ac rationen”, vals 4—R. Heuberger - ( balosu operetinder vert. S— J. Offenbach - pheus” üvertürü 22.30 MÜZİK (Opera sı syonları - Pl.) 23.00 Son ajans haberleri raat, esham, tahvilât, k biyo - nukut borsası (fi: 23.20 MÜZİK (Cazband : 23.55-24 Yarınki program AVRUPA plâklar - R. ) 19.00 Program 19.0$ MÜZİK (Carüuso'nun bir plâkız' 19.15 TÜRK MÜZİĞİ ( Fasıl heyeti ) 20.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberle- ri B 20.15 Konuşma (Haftalık spor servisi) 20.30 TÜRK MÜZİĞİ : Ü eeeenenee Ferahfeza peş - revi 2 — İsmail Hakkı - Ferahfe- za beste - Çağlayan cuyi sirişkle 3 — İsmail Hakkı - Ferahfe - za şarkı - Ateşi aşkın 44—- - Santur taksimi 5— İshak Varan - Ferahfe- za şarkı - Seyretmek i - in G—Lmnil Hakkı bey - Fe - rahfeza şarkı - Mehtap- ta güzel olur. 7 — Nuri Halil Poyraz - Hü- seyni şarkı - Artık yeti- şir. 8— Rahmi bey - Müstear şarkı - Gel ey eski şarabı tazelendir. 9 — Mustafa Nafiz - Hüzam şarkı - Gönlüm nice bir 10 —.Şükrü - Hüzzam şarkı - Adanın yeşil çamları 21.10 Konuşma OPERA VE OPERETLİ 14 Laypzig — 14.10 Ştül — 19.15 Sofya — 19.55 1 reş — 20 Beromünstei 20.15 Berlin, Milâno ORKESTRA KONSERL VE SENFONİK KONS LER : 15.25 Hamburg 15,45 London - Recyona 18.55 Droytviç — 19.50 | — 20.15 Frankfurt, M — 20,30 Brüksel — 2 Laypzig — 21.30 Roma - Paris, Prag ODA MUSİKİSİ: 15.30 Di land Zender — 19 Berom ter — 22.30 Viyana SOLO KONSERLERİ: 16 nih — 17.15 Milâno — 1 Hamburg — 17.30 Prag 17.35 Paris- P.T.T. — 18 nigsberg — 20,15 Laypzil 22.30 Doyçland Zender 22.35 Kopenhag HALK MUSİKİSİ: 11.30$ gart — 18.45 Viyana DANS MÜZİĞİ:21 Milânt 21.30 Droytviç, Tuluz — Budapeşte, Sofya— 22.10 romünster — 22,15 Flora — 22.30 Breslav, Münih 22.45 Brüksel, Milâno — Droytviç, Floransa, Milâ Roma, Lüksemburg — 2i London - Recyonal — 21 Ştütgart rita ile ingiliz elçisi ara- sında Tokyo'da yapılmiş o- lan ilk görüşme Londranın çok canını sıkmıştır. Japonya'nın tezi İngil- tere'den uzak şarktaki si - yasetini tamamen değiştir- mesini istemektir. Halbuki İngiltere Tien - Çin işini, mahalli bir mesele şeklin - de halletmek arzusundadır. Japonya'da ve japon iş- gali altındaki Çin şehirle - rinde ingiliz elçilik ve kon Tan nümayişler Pee eNUŞ y ü— ssalüsümsetdündie çünkü bu nümayişlerin ja- pon polisi taarfından tah - rik ve teşvik edildiği anla- şılmıştır, Londra'da alınan malü- mata göre, Tokyo'dan ge- len raporlar şu dakikada Japonya'dan uzakta olan Çin harbine karşı halk ara sında büyük bir hoşnut- suzluk cereyanı bulundu- ğunu göstermektedir. Japon hükümetinin tek bir düşüncesi vardır: hal- ka bu harbin uzamasının sebebi, yabancı memleket- lerin ve bilhassa İngiltere- nin Çin'e yaptığı yardımlar -olduğunu anlatmak. İngiliz elçilik ve konso- losluklarına yapılan bu nü- mayişler halkın hiddetini İngiltere'ye karşı çevir- mek için japon askeri par- tisi tarafından istenmiştir. İngiltere Amerika ile yaptığı görüşmeler nil yetlenmeden —önce uZ şarkta kati bir hareki girişmek istemiyor. On için, japon ekonomisi al€ hinde hazırlamış oldu plânları tatbika hacet ki madan, müzakerelerin ! masını terciha şayan bi maktadır. | Filhakika ingiliz hük meti pek mühim bir pl! hazırlamıştır. Bu plâfi bazı japon mahsulleri üZ ri i amuklu) af SKSK . | dalrına değil, fakat Aw turalya ile Hindiıtan’ı! şamil olacaktır. İ İngiltere kendi eli alt da bulunan limanlardâ meselâ Singapur'dan ponya'ya petrol ihraci menedebilir. İngiliz limâ larını japon gemilerine pıyabilir. Fakat bu pl İngiltere'nin büyük - til ret şirketlerinin zarari mucip olacağı için Lond iş muhitlerinin hoşuna g miyor. Bununla beraber İngi tere'nin bu plânı tatl mecburiyetinde kalmi mümkündür. Çünkü uZ şarkta yeni bir Mün mevzuubahis olamaz. giltere bunu herkesten İ bilir. Gönöviğve Tabol L'Ocui —Hi — da olmasa bile gene tehlikeli idi. Her (Büyük harpten sonra ilk paskalye gecesi, beş genç, Antu- van, kardeşi Jilber, arkadaşı Dominik Heriyo, Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla beraber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir ötelde geçiriyorlar. Antuvan, Mariyan'la, Dominik de So - lanj'la beraber eğleniyorlar. Jilber yalnızdır. Nihayet sa - bıh oluyor ve hepsi Parise dönmek mecburiyetinde olduk- larını hissediyorlar, Aradan hayli zaman geçmiştir. Mari - yan, Antuvan'ı sevmiye başlamıştır. Genç kıza biraz bi - gâne görünen Antuvan bir milli bayram gününün erte - sinde onunla buluşmuş ve beraberce dört ay evel ilk defa paskalye gecesini geçirdikleri otele ıeh:niııggdig, Yaz tatili Maryan i le Antuvan'ı ayırmıştı. Mırıyın.uuıı, baba- sı ve dostlariyle yazlığa gitmişti. Kardeşlerinin hepsinin bi'rer sevgilisi vardı. Mariyan ıyrxlxğı;ı_ ış(ırlbt gclnd: idi.) Mariyan sevdiği derecede sevilmediği için kendini üzüyor- du. Bu kadar hür olmasına rağmen hiç de hüriyeti yoktu. Meselâ Nikol gibi bir kadın hiç saatten endi- şe etmeğe lüzum görmeden geceyi sevgilisiyle be- raber geçirebiliyor, ne zaman canı isterse, istediği yere gidebiliyordu. Halbuki o genç bir kızdı: bir e- vi, kendisini ne kadar az sıksalar da gene de bir par- B DA YA OK Yazan; İröne Nömirovski decek olursa ve yahut zamandan şikâyetçi görü- nürse Mariyan ümitsizliğe düşüyordu. Günün birin- de Nikol'ü bulmak üzere gidecekti. Hattâ hiç bir şey de söylemiyecekti. Bir ak. her olduğu gibi yanından ayrılacak, ve ertesi günü hareket edi- verecekti! O telefon edecekti. Ve Antuvan'ın hiz- metçisi Marten o meşhur öksürüğünü tutmıya ça- lışarak cevap verecekti. İşte,o zaten bu sesi duydu- ğu itsizlik başlıyacaktır; (çünkü Antu- ça itaat istiyen i, babası yardı. Kızkardeşl rinden bile çekinirdi. 7 Fakat kendisini bütün bunlardan uzak hissedi- yordu. Artık dünyada kimseyi sevmiyordu. Ancak bazı bazı Antuvan'ı sevdiği oluyordu. Bu aşktan da- ha sert, daha ıstıraplı bir histi. Istirap çekiyordu. Yalnız hastalığının farkında idi. Nihayet Nikol ltılyı_'yı hareket etti. Fakat ora- gece Mariyan van evde olunca telefonlara bizzat cevap verirdi.) — M. Karmontel bir yere gittiler, matmazel, adresini bilmiyorum. Ne zaman geleceklerini de bil- miyorum! Antuvan seyahati, birdenbire yola çıkmayı, gez- meyi çok severdi. Aralarındaki rabita ne kadar zayıftı! Onun üze- rinde hiç bir kudreti - Vf nn yoktı;; © da o kadar kaçan, İ BUT e MA N— Çeviren: Mümtaz Faik FENİK Onları tutmak, muhafaza etmek, hapsetmek... Ve nihayet evl k lâzımdı. İ: ancak bu huzur verebilirdi. Hiç olmazsa yarına kadar orada bulu - nacağına inanarak yanında uyumak! Bir seyahate giderken tekrar, evine döneceğine, kendi yanına döneceğine emin olmak! Şu saate bakışlarla karşı- laşmamak. — Sevgilim, affet beni, bir randevüm vardı. Az kalsın kaçıracaktım; diye kısa sevincini bir bıçak gibi kesip zehirliyen itizarları işitmemek! ve sonra ona şöyle sualler sormak hakkını kendin - de görmek! — Nereye gidiyorsunuz? Ne vakit geleceksi- niz? İster sadık olmasın, ister havai olsun kadının y A A p n KA ç , . | m ne 5 yeti olabilirdi? Mariyan ona olan sevgisinden an- cak bu suretle kurtulabileceğini nunla beraber uyumak, onunla yatmak değil! Evet, diyordu, vü hiç bir iyeti, aynı yataktaki uykuya değmez. Ama bir saat değil! Bir gece, ertesi gece velhasıl biribirini takip eden geceler.,, Kendisi ne kadar değişmişti! Dudağının bir kö- şesinde tırnakla çizilmiş ufak, belli belirsiz bir iz vardı. Bu, günün birinde yüzünün ilk kırışığı ola- caktı! Filhakika bu, insanın ebediyen genç kalmı- yacağının düşünülmediği bir sırada çok bir şey ifa- de etmez. Hattâ bir sevki tabii bile değildir. Çünkü hiç bir şeyden endişe edilmez. İnsan yalnız hatırlı- yabildiğini söyler. Yalnız yolda yürüdüğü ve etrafa mağrur mağrur, hâd bir gençlikle baktığı zaman ihtiyarlıyan bir kadına rastgelirse, bu kederli yüz üzerindeki hatlarda şunu okuyacaktır: — Sen de! sen de günün birinde böyle olacak- sın. Bu yaklaşıyordu, Diğerlerinin başma geldiği gi- bi onun da başma bu geliyordu. İşte o zaman “ka- dın olmanın,, ne demek olduğunu anlıyordu. Evet kadın... Yalnız zevke değil, ıstıraba da müsait bir mahluk. Yalnız et bakımından değil, belki ruh ci - hetinden olgunlaşmış bir kadın. İşte kederi de, ne- şeyi de ihtiva eden bu esrarengiz gizli menbaı ken- ! disinde meydana çıkaran o idi. Fakat artık saadete erişeceğini zannetmekten uzaktı. Bundan sonra bü- İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: