9 Nisan 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

9 Nisan 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N Faşist İtalya'da Nazi nüfuzu LE FİGARO GAZETESİNDEN B irkaç ay önce italyan a- laylarının kaz adımı yü- rümiye çalıştıkları ve bizzat B. Musolini'nin meşhur şeşiri- danmıya kurban gitmek daha kötüdür. Halbuki italyanlar ne- ler kaybemtiş olduklarını ölç- miye başlamışlardır. İtalyan İ Viyana ve Peşte'de i- ni basık bir k d dıği görüldüğü zaman bu de- ğişiklik pek alaya alınmıştı. Halbuki bunlar tibarda olduğu eski zamanlara hasret çekmiye başlamışlardır. metlerdi. Bugün öğünç netice- lerini inkişaf ettiren İtalya'nın cermenleşmesi hareketinin ilk alâmetleriydi. Resmen italyan - alman en- telektüel “mübadeleler,,i pek Taevzuubahstir. Filhakika, mek tep ve üniversitede alman nü- fuzunun terakkisi müşahede e- dilmektedir. Bu yakınlarda —mektepler hakkında çıkarılmış olan ve rogramlar hususunda olduğu zadar mesai saatleri hüsusun- da da Almanya'da muteber prensiplerden mülhem olan bir kararnameden bahsederken Corrier della Sera gazetesi li- sede genç italyanların öğrene- ekleri ecnebi dili hakkında Şir makale neşretti. Bu dil 'Dünyesi ve zihniyeti lâtin de- hâsından uzak olan,, fransızca olamazdı; buna mukabil alman- ca en uygun dildi. Daha iyisi var. Almanya'nın misaline uyarak ve onun fili iş- birliğiyle “tasfiye komisyonla- rı,, kütüphanelerde faaliyete başlamıştır. Üç türlü sebep bir eserin menini intaç etmektedir: 1 - Rejimin direktiflerine uygun- suzluk; 2 - Gayri — ahlâkilik XBirçok mühim italyan klâsik- Jeri bu yüzden menedilmiştir), 3 - Müellifin ırkı. Anglo-sakson turistler İtal- ya'da gitgide nadirleşmektedir. yTabii fransızlar da, Buna mu- kabil, şimalden kalabalık bir ziyaretçiler akını var. Bilhas- sa ekseriyet itibariyle alman - Jarla meskün olan Yukarı Adi- ge, faaliyetleri yalnız spor sa- hasına inhisar etmiyen bir sü- rü alman kayakçılariyle dolup taşmaktadır. Filhakika bunlar kendi dillerini konuşan Tren- bolik alâ- — Bilh müthiş | eli- nin üzerlerinde — ağırlaştığını hissetmektedirler. — İtalyanlar her tarafta alman müdahalesi- nin tesirlerini müşahede et- mekle kalmıyarak B. Hitlerin hürmet etmeyi vâdettiği hudut- larının ne zamana kadar ma- sun kalacağını düşünüyorlar. İtalya'nın — cermenleşmesi, bunun ilk neticeleri ve istikbal hususunda doğurduğu endişe- ler bir hoşnutsuzluk ve hattâ © kadar umumi bir asabiyet ya- ratmıştır ki, senelerden beri ilk defa olarak diller çözül- mekte ve itirazlar belirmekte- dir. CLELİA CONTİ Londra'dan Yarşeva'yı Londra kab hangi bir Bir Alman garanlisi ne kadar devam eder! Bratislava'da bir haftadan beri faaliyette bulunan muhte- dit komisyanun karariyle bugün yeni macar - slovak hududu tespit edilecektir. Bu müuhtelit komisyonda tar. Deafayiğ” 'ld. 1 söz sahibi d! 'aflardan biri olan slovak mu- * Olsa olsa, 15 gün evel Al- manya'nın 25 sene müddetle kendilerine vermiş olduğu ga- rantinin hükümsüzlüğüne şahit olmak için orada hazır bulun- maktadırlar. Slovakya'nın topraklarından bir kısmı kendisinden ayrıla- rak macar tahakkümü altına geçen Karpatlaraltı Ukranyası- na ilhak edilecektir. Bu yeni ilhak ancak yarısı Rüten olan 50.000 e yakın nü- fusu Slovakya'dan ayırmaktadır. Demek ki milliyet hukuku Almanya tarafından bir kere daha ayaklar alınmıştır. Filha- kika Almanya, Viyâna hakemliği esnasında yaptığı gibi Ma- caristan'ın arzularını reddederek onu infiale sevketmek iste- memiştir. Daha dün Macaristan'ın, bir kere çeklerden ayrılınca, ken- diliklerinden ona iltihak edecekleri ümidiyle muhtariyetçi te- mgıyü_llerini teşvik ettikleri slovaklar bugün, macarların ken- dilerine karşı gösterdikleri husumette bir milli birlik prensi- pi bfılmaktadır!ır. Hlinka muhafızları reisi B. Mach: “Ancak nı_ıllı birliğe güvenilebilir, demtişti. Çünkü son hâdiseler müt- hiş, falşaı başkalarının sözlerine güvenmenin bir hatâ oldu- Bunu bize göstermek itibariyle faydalı olmuştur.,, Bu kadar esassız hal suretleri yakın veya uzak bir istik- balde şu zavallı Orta Avrupa için yeni kaza ve belâlar tahmin yeni alman hamlesine karşı bir set vücuda getirmek hususun- daki gayretlerine sebatla de- vam etmektedir. T Sebat ve mantıkla. Çünkü tehlike karşısında birleşmeye dâvet ettiği devletler şu ceva- bı veriyorlardı: Siz de iştirâk edecek misiniz? Bundan baş- ka, bazıları da diyorlardı ki: “Soövyet yardımının faydasını inkâr etmiyoruz; fakat bunu pek pahalı ödemiye mecbur ol- maktan korkuyoruz. Hem de i- ki suretle: Evvelâ Almanya'yı kızdırarak, saniyen Sovyetler birliğine 1917 den önce kendi- sinin olan toprakları açarak..,, Demek oluyor ki mesele bu tın dağlılarına kında kurtu- lacaksınız,, sözünü — tekrarla- maktadırlar. İtalyanca bu min- takada, rejimin bütün gayret- htelif endişeleri itibara ala- cak bir hal şekli bulmaktı. Di- ğer taraftan ingiliz devlet a- damlarının zihninde Almanya'- larının maksat ve lerine rağınen, hâ- kimiyeti altında ezilmektedi B. Musolini'nin bu hususta biz- zat bir tecrübe geçirmiş oldu- gu söylenmektedir. Yukarı A- dige'de bir çiftlik alan başve- kil, bir imtisal örneği vemek. için buraya bir italyan ailesi yerleştirmiştir. Fakat , ailenin ikları çok den yal- nın k niyetleri hakkındaki kararsız - lık Londra'yı şarkta teahhütle- re girmekten vaz geçiriyordu. » Belki de mütecavizle anlaşma- ya âmade olan milletleri müda- faa için siyasetimizi alt üst et- miyelim, diyorlardı. Fâsit daire. İlk önce suya kim atılacak? — mız almanca konuşmuıya başla - mışlardır. M ükemmel ııropızındıq olan alman türistleri aksi gibi pek fakir müşteriler- dir. Esasen döviz rejimi onları iCi r dir, İşte bir vâkıa: Büyük bir italyan şehrinin lokantasında iki alman bir masaya oturmuş- ar, birer porsiyon makarna ve bir parça gorgonzola yiyip çık- mışlar, canları sıkılan patronla garson diğer bir masada otu- çan iki fransıza hitap etmişler: Müstakbel efendiletimiz doğ- rusu pek cömert müşteriler!,, İtalyan şehirlerinde Gesta- po'nun otomobillerini görmek nadir ahvalden değildir; basık kasket modası, üniformaların gitgide artan benzeyişi iki re- jim memurlarını biribirinden tefrik edilmez hale getirmek maksadiyle yapılmışa benze- mektedir. Her halde, ırkçı ted- birler dolayısiyle kanunlar a- rasında benzeyiş tezahür et- miştir. İtalyanlar almanların, mem- leketlerine bu şekilde el kı malarını nasıl bir gözle görü yorlar? Anşlustan beri Tedeşi'lere karşı eski antipati tekrar uyan- miştir , “Aldatılmak kötü şeydir; al- Fakat bu kararsızlık devam ederken Berlin Polonya'yı üç yandan çevirmek suretiyle 0o- nun stratejik vaziyetini hafif- leterek Varşova — üzerindeki tazyikini günden güne artırı- yordu, Alman matbuatı da es- ki alman - leh ihtilâfını yeni- den alevlemiye çalışıyordu. Öy le ki Polonya Londra'nın sözü:- nü dinlediği taktirde kendini bir kuvet darbesinin tehdidi al- tında hissetsin. Fakat birden- bire Husule gelen bu gerginlik İngiltere'nin teşebbüsüne kay- betmek üzere'olduğu hamleyi iade etti. B. Chamberlain'in hükümeti evelki gün territori- ale denilen ordusunun mevcu- dunu iki misline çıkarmıya ka- rar vermekle Varşova'ya müs- pet niyetlerinin bir delilini vermiş oldu. Bu karart bazıla- rı askerlik — mükellefiyetine doğru ilk bir adım telâkki et- mektedirler. « İngiltere'nin muazzam im- kânlara sahip olmadıkça Avru- pa kıtasında munzam teahhüt- lere girişemiyeceği tabif idi. Aynı günde, — Almanya'nın Varşova elçisi B. von Moltke B. Beck'le yaptığı mülâkatta alman talepleri hususunda ze- mini yokluyordu. Şüphesiz ki bunu pek ihtiyatlı bir şekilde yapıyordu. Çünkü — Almanya, Polonya'ya karşı harp korku- ettirmek fir. Almanya'nın yarattığı Slovakya, onun elinde pazarlıklar için bir vasıtadır. Bugün Almanya Tuna havzasın- da bir nevi mümessili kollamak istiyor. yapmak emelinde olduğu Macaristan'ı Bu itibarla onun aldığı topraklar Almanya için kaybedil- miş değildir. Bu da onu, macar revizyonculuğunu teşvika ve tehdit ettiği memleketler (ba üzeri ü İ şta Romanya) üz yapı'r_nıxını teşvika sevketmektedir. DÜo 'akat Almanya'nın bir kaç gündenberi Macari: ; im b B caristan'ı a nun etmek için başka bir sebebi vardır, Polonya ile kend?::— sına ingiliz - aynı derecede teşvik ra kolay yürütülebilmektedir. fransız seddi çekilmiş olduğu içi i: £ Polony.ı'dqn uzaklaştırmak isriyaı'.ş Ma e$i n n el fa geçmesine ı.nını' olmak mevzuubahstir. rafa geçtikleri taktirde revizyoncu temayülleri caristan'ın aynı tara- Macarlar, öbür ta- hususunda görmiyeceklerini bildiklerinden manev- Bununla beraber.' Macaristan, eğer Almanya'nın kendisini kollamakta menfaati olduğuna güvenerek onun izinden iste- diği gibi ayrılabileceğini sanıyorsa aldanıyor. Meselâ, Slo- vakya, Macaristan'ın kendisinden aldığı yerleri tekrar iste- miye sevkedilebilir. Belki o gün, Slovakya'nın yardımına alman kıtalarını ça- #ırması cevapsız kalmıyacaktır. Edith Bricon — La Röpübligue sunu istismar edemez, Hattâ polonyalıların tab'an pek cen- gâver olduklarını da bilir. Bununla beraber, ve bu mü- lâkat hakkındaki Mmalümatın pek müphem bı rağ- pet teminatı vermiş olduğuna göre, geriye diğer itirazları önlemek kalıyordu. İmdi, dün akşam tasarlanan formül buna jmuvaffak olabilir. Filhakika lenin unsurlarını biribi- men, alman mümessilinin mu- hatabını uyandıracak kadar ile- ri gitmiş olduğu sanılabilir. 'Teklif edilen tâvizler filhaki - ka Danzig ve koridor hakkın- daydı. Danzig hüsusunda, Polonya'- nım durumu malümdur: Polon- ya serbest şehrin milli statü- kosuna alâka göstermemekte- dir. Fakat haklarını, serbest şehirde leh tebaaları için ka- bul edilmiş olan hakları, lima- rTinden ayırmak mevzuubabhsı Polonya Sovyetler birliğiyle doğrudan doğruya anlaşacak- tır. Diğer taraftan Polonya - Ro- manya ittifakı yalnız Sovyetler birliğiyle bir ihtilâf halinde değil, fakat Almanya ile bir harp halinde de muteber ola- gaktır. İşte Londra bu şartladır ki teahhüde girişecektir. Gerçi formüller henüz tekemmüle h imdid kkını, y tini ve stratejik ihtiyaçlarını alâkadar eden haklarını muha- faza etmek azmindedir. Şarki Prusya ile irtibatı te- min için meşhur koridordan en küçük miktarda da olsa muay- yen bir parçanın kendisine ve- rilmesi hakkında Almanya'ya atfedilen emel hususunda Var- ova'nın malümatlı mahfilleri ati cevabı — vermektedirler: Asla. Meğer ki Almanya istediği parçayı almak için silâha mü- racaat etsin - ki Almanya Po- fonya'ya karşı harbetmek için İtalya'nın yardımına güvene- miyeceğine göre bu pek şüp - helidir. - Bu itibarla Almanya Danzig'deki Milletler cemiye- ti yüksek komiserinin vazifesi- ne nihayet verecek bir hal şek- liyle iktifa etmek mecburiye- tinde kalacaktır. Londra bahsettiğimiz müs- " Fal te- âıhür eden ihtimaller bunlar- ır, Edith Bricon — — La Röpubligue Çevirme hareketine cevap Sulh nutku mu yoksa harp nutku mu? Garp âle- mi, Hitler'in veya Muso- lini'nin nutkunu umumiyet itibariyle işte bu sualle kar- şılamaktadır. Garp âlemi- nin yegâne ölçüsü budur. Hitler'in Vilhelmshafen- e söylediği nutkun ceva- bı ne olabilir? Alman poli- tikasının bir hedefi sulh- tur. Bu husus kâfi derece- de tekrarlanmış olup, bu defa da sembolik bir şekil- de tebarüz ettirilmiştir. Al- man'yanın, milletlere ulu- orta saldırmak istediği doğru olmadığı gibi, sulhu da tehlikeye sokan Alman- ya değildir. Kendi hege- monyasını kurmak için bir kurbandan öbür kurbana saldırmakta olduğu töhme- tinin arkasına gizlenen ne- dir? Bunun arkasında, Al- manya'yı çepeçevre çevir- mek, ve onu, büyük devlet olarak işgal etmekte oldu- ğu mevkiden düşürünceye kadar, düşmanlardan mü- rekkep sıkı bir çember içi- ne almak dâvası mı var? Bunun, hakikaten böyle ol- duğuna artık şüphe kalma- mıştır. Maamafih, Vilhem- shafen nutku, bu günkü Al- manya'nın onlara verdiği haber idi. Belki de bu hareket, in- giliz politikasını tayin ede- gek olan yegâne âmil de- ğildir; böyle bir hareketin neticelerini göz önünde tutup ihtiyat tavsiye eden idrâk sahiplerinin de sesle- ri işitilmektedir; hattâ, tu- tulan yeni politika istika- metini tasvip edenler için- de bile, hareketlerin tahdi- dini tavsiye edenler vardır. Şu noktayı bilhassa kay- detmek lâzımdır ki, Alman- ya, bir çevirme ve çember içine alma politikasına kar- Şi Eli kolu Bağlı Seyirci kalmıyacaktır. Hitler, çe- virme politikasına seyirci kalmış olan harpten önceki alman politikasını takbih etmektedir. Almanya, as- keri kuvet ve kudretini Bo- hemya ile Moraviya'ya da veşmii etmek süretile, Ççem- ber içine sokmak politika- sına karşı mukabil bir hare- kette bulunmuştur. Ve ni- hayet çember içine alma politikasının alacağı neti- ce tabiatiyle bir harp ola- cümleler tehditkâr fakat bazı- ları da sâkindi. Denebilir ki Hitler, açık bir vaziyet alma- dı. İhtiyatlı davrandı; bekli- yor. Ya harp tarafına, yahut sulh tarafına meyledecek, ah- vale göre, Hitler, İngiltere'ye hiç bir iltifat göstermediği gibi, Al- manya ile İngiltere arasındaki köprüyü koparmadı. Fransa- dan hiç bahsetmedi. Fakat İ- talya tarafını tutacağı kararını bir daha teyit etti. İsim yok: ne Cibuti'yi andı, ne de Tunüsu, Hattâ Hitler Polonya'dan bahsetmediği gibi R: a'dan da bah di, Yalnız Almanya'nın “çember içine alınması,, üzerinde ısrar- la durdu. Fakat ölçüsüz bir şe- kilde genişliyen bir millet na- sıl çember içine alımmabilir? Bütün mesele, —Almanya'nın hudutlarını, nerede ise orada muhafaza etmektir. Fransa ile İngiltere'nin al- dıkları vaziyet Hitler'e çok te- sir etmiş gibi görünüyor. Ma- nianın karşısında durdu ve e- ğildi. Şimdi hangi taraftan ola- cak, bunu bilmiyor. Tamamen emin olmalıyız ve inanmalıyız ki Hitler bir sükünete doğru eğiliyor. Şimdi ne söylerse söylesin bırakmalıyız ve sus- malıyız. Şimali şarkiden ve cenubu şarkiden gelecek sözleri rad- yoda dinlemekten yorulmadı- nız mı? N Biz, fransız ve ingilizler, yapmıya karar vermiş vaziyet- teyiz. İki memleket siyasetimi- zi beğendik ve tespit ettik. Ne- ler kabul ettik ve neler etme- dik bunu kimse bilmiyor. Bir taraftan tehdide boyun eğmiyeceğiz. Diğer taraftan ingiliz dostlarımızla beraber hür yaşamak istiyen milletler olduğumuzdan yardımlarımıza güvenmeyi düşünüyoruz. Bu sözü bir kere daha tekrar edi- yoruz, gerisi boş lâf. Çalışa- hım, bir ve kuvetli olalım; eli- mizde olan bu tek çare ile sul- hu anitak bu süretle kürtarmış oluruz. L'İntransigeant Almanya vakit nn kaybetmiyor Şansölye riltıcı; geştir gün 35.000 tonluk Von Tirpitz zırhlısının suya in- dirilmesi — münasebetiyle bir nutuk söyledi ki deniz- cilik hususunda ikinci Vil- helm imparatorluğunun a- i üçüncü Rayh'ın caktır; bu politika lanır tamamlanmaz, mey- vasını toplamak için buna bir de harp katmak Jlâzım- gelecektir. Frankfurter Saytung Hitler ihtiyatlı tekrar ele aldığına delil diye gösterilebilir. B Bu çok gariptir, çünkü bugüne —kadar, şansölye Hitler Bismarck'ın hatıra ve misaline sadık görünü - yordu. Deniz ve deniz aşı- rı lelerini birinci plâ- davrandı Hitler, nutkunda pek ileriye gitmedi. İstemiş olsaydı orta- da çok mühim iki mesele var- dı, onlardan bahsederdi: Birisi fransız - italyan münasebetle- ri, diğeri İngiltere'nin Polon- Va garantisi meselesi. Hitler u- mumi olarak imalarda bulundu, o kadar, Hitler'in sözlerinin bazı ga- zeteler yatıştırıcı - olduğunu, bazıları nutukta tahrikler bu- lunduğunu iddia ettiler. Filva- ki, Hitler'in sözlerinde bazı na koymuyordu. Gerçi A- vusturya ve hele Çekoslo- vakya —hususunda Bis - marck'ın misaline uygun hareket edilmemiştir. Ne de olsa, Almanya Von Tir- pitz zırhlısını suya indi - rirken, Tirpitz'in dünya hâkimiyeti için İngiltere ile bir deniz yarışına çık- mak hususundaki siyaseti- ne dönüyor görünmekte - dir. Almanya harptan önce 9-4-1939 ( RADYO — ) TÜRLKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kecs./120 Kw A Ç, 19.74 m, 15195 Kes./ 20 Kw, T.A. P. 31.70 m, 9465 Kecs./ 20 Kw. Ankara PAZAR - 9.4.939 12.30 Program 12.35 Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın) 1 - Brus- selmans - Felemenk suitin- den (Aşk gölü). 2 -*Leopold - Yeni dünyanın eski şarkıla- rı. 8 - Pachernegg - Viyana- nın cazibesi 13.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- ri. 13,15 Müzik (Küçük orkestra - îef Necip Aşkın) 4 - Shlik - spanyol dansı. 5 - Hanns Löhr - Memleketten memle- kete - mühtelif leketle- saati - Çocuk terbiyesine ÜJ ir) 17.30 Program 47.35 Müzik (Pazar çayî:’_ 18.15 Konuşma (Çocuk U_). 18.45 Müzik (Şen oda müziği İbrahim Özgür ve Ateş cekleri) 19.15 Türk müziği (Fasıl hey? ti) Çalanlar: Hakkı Dermaf| Eşref Kadri, Hasan Güf Basri Üfler, Hamdi Tokâ" Okuyan? Celâl Tokses. 20.00 Ajans ve meteoroloji berleri. 20.15 Türk müziği. Çalanlar'| Vecihe, Reşat Erer, Ruştf Kam, Cevdet Kozan. Okt yanlar: Mustafa Çağlar, Sâ” fiye Tokay. 1 - ... - Muhay” yer peşrevi .2 - Hacı Arif be' yin - Muhayyer şarkı - HW marı yok. 3 - Hacı Arif be* yin - Muhayyer şarkı - İlti" mas etmiye, 4 - .... - Muhay” yer şarkı - Efem şimdi ellef sözüne, 5 - Ruşen Kam - Ke mençe taksimi, 6 - ... - Tüf" kü - Bahçe dıvarını aştım. 7 » »u * Muhayyer saz semaisi: rin melodileri üzerine rapso- di. 6 - Arnold Meister - Bo- hemya rapsodisi. 7 - Heuber- ger - Şarkta isimli suitten “Çeşmede,, parçası. 13.50 Türk müziği. Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, Okuyan: Necmi Rı- za Ahıskan. 1- Osman beyin - Hicazkâr peşrevi, 2 - Lütfi beyin - Hicazkâr şarkı - Sa- na noldu gönül. 3 - Rakımın - Hicazkâr şarkı - Bekledim tâ fecre kadar. 4 - Hacı Arif beyin - Nihavent şarkı - Ben buyi vefa. 5 - Nuri Halil Poyrazın - Nihavent şarkı - Bir göncei terdir o peri, 6 - Faize Kapancının - Nihavent şarkı - Gel güzelim, 7 - .... - Nihavent saz semaisi. 14.20-14.30 Konuşma (Kadın 8 - Nasibin - Mehmet - Hi" cazkâr şarkı - Görmezsem €© ğer. 9 - Lavtacı Ovrik - Hi- cazkâr şarkı - Mestim bu ge“ ce. 10 - ...- Halk türküsü * Karşıda kara yonca. 21.00 Memleket saat ayarı. 21.00 Neşeli plâklar - R. 21.10 Müzik (Riyaseticümhuf bandosu - Şef: İhsan Kün- çer).1- Valter Meier - Mar$ -J. © — 1ss - Mavi Tuna (Vals). » - M. Moussorgsky » Çıplak dağda bir gece. (sen- fonik parça), 4 - G. Puccini “La Tosca, ,adlı operasından Seleksyon. 22.00 Anadolu ajansı (Spor sers visi) 22,10 Müzik (Cazband - PI.) 22.45-23 Son ajans haberleri ve yarınki program. deniz silâhları hususunda Tirpitz'in sayesinde öyle hizli bir harekete geçmişti ki İngiltere “bir gemiye karşı iki gemi” parolasını ileri sürmek mecburiye - tinde kalmıştı. Ve yeni si- parişler ingiliz tezgâhları- nı doldurmuştu. Bu yarışın neticesi ma - lümdur. Almanya'nın ha - zineleri tükenmez-olmadı - ğı ve ordu da çok masraf istediği için Jutland har - bında ingiliz tonajnın an- cak 9o 60 şı kadar gemi sı- ralayabildi. Her halde Führer, Al - DB TEMüy ĞB uRlya Ca yyiraara SÖela T zaran tonajın 9, 35 olarak tespit eden ingiliz - alman paktı hakkında'fikrini söy- lemiştir. Alman sulh arzu- suna İngiltere'nin de işti- râk etmesi icap ettiğini iddia etti: “Eğer İngilte- re'de bu arzu yoksa, bu an- laşmanın fili temeli yok olmuş demektir. Almanya buna kolayca intibak ede - gösterdiği reaksiyona ba - kılacak olursa, Almanya bir ihtiyatsızlık yapmış ol- maktadır. Esasen, İngilte- re pek âlâ bilir ki 1935 ha- ziran anlaşması ingiliz â - miralliğini uyutmak mak- sadiyle yapılmıştı. Almanya'nın denizdeki kuvetine bir göz atalım: 10.000 tonlük üç zırhlısı, 26 bin tonluk iki zırhlısı, inşa halinde 35.000 tonluk üç zırhlısı vardır. Buna 1942 de 15 kruvazör, iki tayyare gemisi, 70 muhrip ve 81 de- nizaltı gemisi iltihak. ede- H Dimli ine & Te Gi eçi Şuna da dikkat edilsin ki denizaltılar hususunda Al- nanya İngiltere ile aynı to- yaj miktarında gemiye sa- hip olmak niyetinde oldu- ğunu bildirmiştir. Hiç şüphesiz bu inşaat ingiliz donanmasiyle boy, ölçüşecek kuvette değildir. İngiltere'nin yalnız zırhlı cektir. Bizim £ ize o- lan itimadımız kuvetimize dayanır. Dünyada hiç bir devlet her hangi bir vaidle bize silâhlarımızı terket - tirmiye muvaffak olamıya- caktır.” Yani demek istiyor ki: İngiltere Polonya ve Ro - manya ile anlaşma siyase - tine devam edecek olursa olursa Almanya bundan böyle deniz inşaatına key- fi istediği gibi devam ede- cektir. Mükemmel, fakat hava inşaatı gibi, deniz in- şaatı da bir sanayi ve ma- âiye işidir. İngiltere'nin da 30 ilâ 35 bin ton- luk 16 gemisi vardır. (Bun- lardan biri 42.000 tonluk- tur). Gerçi bunların 14 ü harbin sonunda hizmette o- lan eski gemilerdir. Fakat hepsi modernleştirilmiştir. Nihayet İngiltere'nin 1941 ile 1942 arasında hizmete girecek 35.000 tonluk 5 zırhlısı vardır. Ve 40 il; 45 bin tonluk iki zırhlıyı da tezgâha —koyacaktır. Bu 1939 martında Almanya İn- giltere'yi 1914 de olduğu kadar tehdit etmekte değil- dir. Pierre Dominigue KURBAĞA DAMGASI —30 — Evet, diye cevap verdi, 7 numa- rayı yakaladık, Hagn da her şeyi iti- raf etti. Biliyor musunuz, Lola, size karşı zâfim var. Bana delice âşık ol- duğum bir genç kızı hatırlatıyorsu - nuz. Onunla evlenmek kısmet olmadı. Bu hatira bir faciadır. Lola: — Her halde genç kız için değil! Diye cevap verdi. Size bir şey söyli- yeyim mi Elk, siz kimseyi yakalıya- madınız. Yalnız, Balder isminde bir casusu Hagn'ı söyletsin diye onun höcresine kapattınız. Yakında büyük bir sukutu hayale uğrıyacaksınız! Başka bir yerde olsa idi, Dick, bu haberler karşısında Elk'in aldığı hal ile alay ederdi. Yüzü uzamış, ağzı a- çık kalmıştı. Hayret dolu gözlerini muzafferane gülümsiyen genç kadına dikmişti. — Hagn, Litnav ve Mills gibi Kur- bağa'nın hesabını temizliyeceğini bil: diği için ağzını bile açmadı, Ibtiy'aç 1 ! Yazan: Edgar WALLACE medim. Ray Bennett'e söylediklerimi koydurmuş olduğunuz — mikrofonla dinlemişsinizdir. Beni tevkif edin! Fakat, Elk, kadını hapse tıktırabi - lecek müspet ve kati bir delil bula- mıyordu. Kadın da bunu pek âlâ bi- liyordu. — Bu işin içinden sıyrılabileceği- nizi zannediyor musunuz, Lola? Bunu söyliyen Dick'ti. Kadın ona sert bir nazar fırlattı. Asabiyetle: — Rica ederim, bana Mile Bassano diye hitap ediniz, Gordon, dedi. Dick, heyecanlanmaksızın: — Ergeç yakayı ele vereceksiniz, diye mukabele etti. Siz ve çeteniz, sa- lâhiyetsizliğim *veya şanssızlığımla alay ediyorsunuz. Fakat günün birin- de ya ben, ya yerime geçecek bir baş- kası sizleri muhakkak yakalıyacağız. Kanuna karşı muzaffer olmak imkân- sızdır. Çünkü kanun sabit ve ebedi - dir. Kadın, nefret dolu bir sesle: hasıl olursa sizin de g Şimdi arzu ederseniz beni tevkif ede- bilirsiniz. Ben de bir Kurbağa'yım. Zaten hiç bir zaman aksini iddia gt - — Od araştırıl ses çI - karmadım, fakat vaiz dinlemeğe ta - hammül edemem, dedi. Şimdi baylar eğer işiniz bitti ise biraz uyuyup gü- zelleşmeğe çalışacağım. Elk, nezaketle: — Bu, ihtiyacınız olmayan yegâne şey! Dedi. Lola gülmeğe başladı. — Siz fena bir adam değilsiniz, Elk, dedi. Yalnız kötü bir hafiyesi - niz. Yoksa altından bir kalbe malik- siniz. , Elk, dışarıya çıkarken: — Eğer söylediğiniz doğru olsa i- di, sizinle yalnız kalmaktan çekinir- dim, Lola, diye mukabele etti. XIX. Kısım Elsham ormınmd; Üzüntüsünün yersiz olduğunu an - lıyan Dick, kalbi ferahlamış bir hal- de gecenin semereli geçtiği kanaatin- de idi. Fakat Elk bu fikirde değildi. Merkezi umumiye giderken yolda dü- şünceye dalmıştı. — Kurbağalar, beni ürkütüyorlar, bunu itiraf ediyorum, dedi. Lola, Balder'i Hagn'ın höcresine kapattı- le müracaatla, bu cemiyeti feshettir - mek muvafık olacak. Elk'in âdeta cesareti kırılmıştı. — Belki o da bir kurbağadır, dedi. Kim bilir? Bu heriflerin arkasında nüfuz sahibi kimseler var. Herkesten şüphelenmeğe başladım. İster misiniz M. Gordon, Mlle Bennett'in bu işle hiç bir alâkası olmadığını tespit ede- lim? Dick: — Onun da bu çeteye mensup ol - duğundan mı şüpheleniyorsunuz? Di- ye sordu. Elk: — Artık, her şeyden şüpheleniyo - rum, dedi. Yol bu saatte serbesttir, bir sâate kadar Horsham'a varırız. Meseleyi de aydınlatmış oluruz. Duy- duğumuz sesin Mlle Bennett'e ait ol- madığına şahsen kaniim. Fakat, yuka- rıki adamlara rapor vermek icap ede- cek. (“yukarıki adam” tâbiri ile Elk âmirlerini kastederdi.) Mile Ben - nett'in sesini işittiğimizi, fakat o an- da kendisini de bulunduğunu ğimı nereden öğrenebilir? Şaşkına döndüm. Bizden başka bu sırrı yalnız iki kişi biliyor. Kurbağalar bu nevi şeyleri öğrenebiliyorlarsa, muhakkak Hagn'a ağzını aratacağımızı da haber vermişlerdir. Görüyorsunuz ya, yüz- başı Gordon, bu heriflerden korkuyo- rum, Herşeyden haberleri var! Dick, başını salladı. — Eİk, işin kötü ciheti bu cemiye- tin gayri kanuni olmaması? Başveki tahkik etmediğimizi söylersek gülünç oluruz. Dick, düşünce ile: — Hakkın var, dedi. Ve şoföre e- ğilerek talimat verdi. Horsham'ın tenha sokaklarını oto- mobil geçerken şafak söküyordu. He- nüz, Horsham yolu üzerindeki, Myt- ree köşküne çıkan dik yokuşa gelme- mişlerdi. John B 'i uyandı ğa lüzüm kalmadı. Evin kapısına geldikleri za- man, Elk çağırıldığını duydu. Başını kaldırdı, ve pencereye dirseklerini dayamış olan Horsham'ın esrarengiz sakinini gördü. O, kızını uyandırmak- tan çekiniyormuş gibi hafif bir ses- le: — Ne var, Elk? diye sordu. Elk, neşeyle: — Mühim bir şey değil, dedi. Bu gece radyoda kızınızın sesini işitir gibi olduk da ! John Bennett kaşlarını çattı. — Garip şey. Mamafi sözünüze i- nanırım. Durun da size | kapıyı aça - yım! Sırtında bir ropdöşambr aşağıya indi, onları karanlık salona aldı. — Ella'yı gidip çağırayım. Onun ağzından, saat 10 da yatağa yattığını Ööğrenin, İçeriye ışık girmesi için perdeleri aralıyarak dışarıya çıktı. Dick, neşe ve sabırsızlıkla beklemeğe başladı. Biraz sonra Bennett'in merdiven - lerden indiğini duydular, ve onun en- dişeli bir halde içeriye girdiğini gör- düler. — Bir şey anlamıyorum, dedi. Oda- sında yok. Yatak bozulmuş, anlaşılan dışarıya çıkmak için tekrar giyinmiş olacak! Elk, Dick'le göz göze gelmemeğe çalışarak çenesini kaşıdı. — Gençler, erken kalkmağı sever - ler, dedi. Gençliğimde, hiç bir şey ba- na, yatağa girmeden evel güneşin do- ğuşunu seyretmek kadar zevk ver - mezdi, kızınızın sabah gezintileri yapmak âdeti midir? — Bildiğime göre, hayır. | Kalktı- ğını duymamam, şayanı hayret! Hal- buki bu gece hemen hemen hiç uyu- yamadım. Bir dakika bana müsaade eder misiniz? Odasına çıktı, ve biraz sonra giyin- miş olarak yanlarına döndü. Hep be- raber bahçeye çıktılar. Güneşin henüz doğ ş ol T ortalık tamamen aydınlanmıştı. John Ben - nett evin arka tarafını araştırmağa gitti, biraz sonra kimseyi bulamadan geriye döndü. — Otomobille geldiniz. değil mi? Yolda kimseye tesadüf etmediniz mi? Dick, “hayır” diye başını salladı. — İsterseniz, otomobile binip Hors- ham istikametinde gidelim? Gordon: — Şimdi ben de size ayni şeyi tek- lif edecektim. Bu saatte tek başına dolaşmak bana oldukça tehlikeli gö - rünüyor. Sokaklarda bir sürü serseri dolaşır. Bennett cevap vermedi. Şoförün yanına oturmuştu, gözlerini yoldan ayıramıyordu. Böylece on kilometre kadar ilerlediler, sonra yan yollara dikkatle bakarak geriye döndüler. Maytree — köşküne — yaklaşırlarken, Dick, kolunu ufak bir yolun gittiği ormana doğru uzattı. — Bu ne ormanı? Diye sordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: