22 Eylül 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” böbrekli 22-9-1938 n L HAYAT v e SIHAT ] İpekli çorap meselesi Doğrusu, tam vaktinde çıktı. Bu mesele çıkmasaydı Çekoslovakya'dan gelen sinirlendirici haberler arasında bunalacaktık, ipekli çorap meselesi, belki, Südet topraklarının hangi taraf- ta olması meselesinden daha mühim ve daha karışık olmakla beraber, ipek bahsi insana ferahlık veriyor: İpekli kumaş fırtınalı havalarda elektrik de- gişmelerinden insanı koruyan iyi bir vasitadır. İpekli çorabın sözü bile elek- trikli haberlerden korumaya yarıyaor... Fakat bu ipek çorap meselesi üze- rine gazetelerde gördüğüm yazılardan birinin doğru olmasına ben hiç ihti - mal v iyorum. Çorap fabrikacıl kadın ve yüzde yüz erkek yoktur. Ka- dında da erkekte de öteki cinsten yüz- çok bir şeyin en büyük kısmı da ka- dınlarda o guddenin fazla işl idir. Aksiliğe bakınız ki o gudde kadında fazla işlediği vakit hasıl ettiği kıllar en ziyade çorapların altında kalan deriye musallat olurlar ve o derinin sahibini üzerler, üzerler... Bu fazla kılları yoketmek için bu- lunan çarelerin çoklııiıı luç hınmn te. siri ÜSEE İ Bir tanesi gerçekten tesirli olııydı ço- raplara da lüzum kalmaz ve ipekli ço- bundan sonra ince çorap y karar vermişler, diye rivayet ediliyor. Avrupa'dan gelen ipeklerin analiz e- rap lesi de hiç çık dı. Kadın vücudunun şimdi çorapların altında kalan kısmı da, çıplak kollar ve yaka- dilmesi için lâbo: kurulmuş, ipekler iyi seçilecekmiş v. s. bunlar pek münasip kararlar, Ancak, Avrupa- dan gelen ipekler çürükmüş diye bun- dan sonra ipek çorapların daima kalın yapılmasına karar verilirse bu karar « bayanlara karşı - insafsızca bir şey olur. İpek çorapların vazifesi kadın vü - d bir l di toprak- tan ve soğuktan korumak değildir. Va- kıa ipek çorap tozdan korur, ısıttığı sı açık göğüsl. 'bı daima serbestçe (A _l_ L l ve h. & talıktan lmrıırdu. O çare henüz bulunamadığı için, şimdilik ipekli çoraplar mutlaka lü - zumludur, fakat bunların ince olması - hem sağlık bakımından, ışıklara en- gel olmımık ıçın, lıeın do güzellik ba- vücudun ölçüle - rini büyütmemek için - şarttır... İpek iplikler artık bu şartı yerine getiremi yorsa onııncek ağından çorap yapma - kadar ısıtır da. Eski zaman hekii 'iı yalnız soğuktan ve rütubetten kork - hığıı içuı heı’uıe ipekten ve yünden yi ye ederdi. Yım hohmhkke lııvıdın ıelen, top - lektrik değiş i pek önunlı yer tuttuğundan şimdi ipeklî apl sağlık kitabında da yeri yüknlıtedır Romatizmaya ve sinir bo- zukluğuna karşı âdeta bir korunma vasıtası diye tavsiye edilir. B Ç| " VS y w çi Ç| asıl vazifesi kadım vücudunda yapıştık- | | lart - çünkü ipek çoraplar için ııyılır F AN', de'*"“onlı.r,(_ knmorhnekdegılolnınıdıhı;ü- zel göstermektir, İpek çorap kalın 0- lunca sadece örtmiye yarar, güzel gös- termiye değil. Farzediniz ki bir bayan boynunun en ince kısmiyle baldırlarının en kalın kısmını ölçmüş. İkisinin ölçüsü santi - mi santimine biribirine uygun. O ba- recek ince ipek çoraptan mahrum ede- rek kalın ipekli çorap giymiye mecbur etmek ona karşı insafsızlık olmaz mı? Çoraplar, robların kolları gibi büs- Iıııhın yokedilebilecek bir şey olsaydı giyim modalarında çoraplar da çoktan lıerı bıııbutun kaldırılırdı. Fakat çorap azgeçebilecek kadın vücu- dıı maalesef - azdır. Kendilerine gü- wenen genç vücutlar çorapları kendi “kendilerine hazfediyorlar ama çoğu ipek çarap giymiye mecbur - evet mec- bur - olüyar, — Bunun sebebi, bir kere, çorapların altında kalan cildin * tabiatten - kol - lardaki kadar güzel olmamasıdır. Bu- nu daha önce de söylemiştim, sanıyo - rum, j Sonra - işte burası acıklıdır - çe- rapların altında kalan deri bayanların- hepsinde değil - çoğunda da değil - bazılarında kıllı olur Bm da sebep Df Addedi. Bu güdde erkelerde daha kuvıtla iş - lediği için erkekler daha kuvtli ve da- ha ziyade kıllı olur. düşü lidir. Örümcek ağından İ| lık ıpeklen daha ince ve daha sağlam olur. Ondan yapılacak çorıplıı- büsbü- tün eskidiği vakitte de sıtma hastalığı: nın her gün veya gün aşırı gelen nö - betlerine karşı - tabit temizlendikten sonra - ilâç yerine geçer. GA Bir kedi düşmanı Kaza neticesinde öldü Dünyada kediyi sevmiyenler bulu- nur. Fakat bunların en tanınmışların- dan birisi, Con Drüman adında bir in- iliz zabitidir. Bütün hayvanları sev- %Il;:hâlâe kedi ile mg :üı?ıııı yıldızı ba- rışmıyan bu zabit, kümesinde bin tür- lü hayvan bulundurduğu halde bir ke- di gördüğü zaman cinler başına topla- nır, Hattâ, kedilere kendi düşman oldu- ğu yetmiyormuş gibi, kedilerin ezel- denberi düşmanı olan üç tane de kö- pek beslemektedir. Bir gece, zabitin bahçesine tesadü- fen bir kedi girmiştir. Bunu haber a- lan zabit büyük bir muharebeye hazır- lanmış, köpeklerini önüne katarak e- linde tüfeği olduğu halde kedinin pe- şine takılmış, köpekleriyle hayvanın önünü çevirerek zavallı hayvanı tü- fekle öldürmüştür. Kedi öldüğü halde bir türlü hırsını alamıyan ingiliz, tüfeğini namlusun- dan yakalıyarak, dipçikle kedinin ba- şını ezmiye başlamıştır. Tam bu sıra- da tüfek birdenbire ateş almış, kedinin amansız bir düşmanı olan zabit kedi- nin Üzerine düşerek bir dakika sonra ölmüştür. GÖKLERİN CASUSU Yazan: Alfired Maşar çarpacak, başlarına yıkılan dalların ve taşların altında can verecekler. — Korkmayın!... Ah, altlarındaki bu endişe verici ça- tırdılar! — Bana sıkı tutunun!.. tutunun !... Ve üstlerinde onları göğüslerini kı- rarcasına biribirlerine yapıştıran ha - vanın o müthiş tazyiki. Ağaçtaki her şey, kasırgayle süp- rülmüştür. İlk önce elbiseleri uçup gitmiştir. Bir dala takılmış bir caket parçası fırtınada bir bayrak gibi pa - tırdıyor. Silâhları, saman çöpleri gibi uçup gitmiştir. Pilot iskemlesini rüz- gâr alıp götürmüştür. Sandık bir koç gibi iri bir dala toslamış, parçalanmış ve içinde ne varsa tüyler gibi havalan- mıştır. — Bana sıkı tutunun... Bana sıkı tu- tunun... Bana sıkı #ai Kasırga geldiği gibi gitmiştir. Bir hamlede. Tehevvürlü hamlesi ne ka- dar sürmüştür? Bir kaç saniye mi? Bir kaç dakika mı? Ne Vidal, ne de kadın bu hususta bir şey söyliyemezler. En- aeli: , MES dişeleri yüzünden fırtına onlara çok uzun devam etmiş gibi gelmiştir. Bütün tabiat şimdi hareketsizliğe dönmüştür. Fakat bir az evel bir teh- dit gibi ağır basan hava yerine şimdi bir hafiflik, bir sükün vardır. Ayakta kalmış ağaçlar dallarının inhinalarını tashih etmişlerdir. Sili- nen trajik bir hâtıranın izi halinde, fırtınanın çok yükseklere sürüklemiş olduğu son yaprakların düşmeleri işi- tiliyor. Havat meskenin zemini, elâstik bir kalkınmadan sonra sabitliğini tekrar bulmuştur. Vidal, o zaman, bir kurtu- luş sesiyle haber veriyor: “Bitti.. Ka- sırga geçti.. Kurtulduk!..,, Endişelerin pençesinden kurtulan zihni birden bire arzunun dâvetini du- yuyor. Ve ansızın, vücudu üzerinde d çıplak vücud bütün kuvetiyle hissediyor. Onlar iffetli bir pelerine sarmak is- termiş gibi bir yaprak yağmuru üstle- rine yağmakta devam ediyor. Kadın susuyor. Hâlâ ona sımsıkı tu- tünuyor.. Bu, erkekliğin arzusuna bir mütavaattan mı, yoksa fırtınann ver- EEEN SA ATLE MA N DB aygın bir kanaate göre, balıkların, ölmeden, Y bir tahta parçası gibi kırrlacak derecede don- durulmaları mümkündür. Puşe bu düşünceye karşı isyan etmişti. Fakat aynı zamanda Puşe ve daha son- raları Şarl Rişe, bu iddianın büsbütün yersiz olmadı- ğını gösteren tecrübeler yapmışlardır. Suhunetin sı- fırdan aşağı 15 dereceye kadar indirildiği buzun için- de balık dondurluyor, tecrübenin başında ve sonunda hararetin inme ve çıkması tedrici surette yapılmak şartiyl,e hayvan canlı kalıyordu. Kati ölüm ancak 20 derece soğukta vukua geliyordu. 1892 71893 de, Pikte, yalnız soğuk kanlı değil, aynı zamanda sıcak kanlı hayvanlar üzerinde de, onları frigorifik bir kuyunun soğuk ve kuru havasına dal- dırmak sretiyle, bu tecrübelere devam etmiştir. Ba- lıkları tedrici surette dondurmanın, sonra onları ağır ağır hayata avdet ettirmenin müm- kün olduğu müşahade edildi; 15 de- rece soğukta, balıklar bir buz par- çası haline geliyor ve hattâ hakiki bir buz parçası gibi kırılabiliyor- du. Tedrici bir ısıtmadan sonra, ba- lıklar tekrar yaşamıya ve yüzmeye başlıyorlardı. 20 dereceden aşağı indirildiği takdirde tecrübe muvaf- fak olamıyordu, Rus biyolojisti Bahmetiyef'in so- ğuk ve sıcak kanlı hayvanlar üze- rindeki tecrübeleri balıkların ve di- ğer donmuş bazı hayvanların tekrar hayata dönebileceklerini — göstermiş- tir. Fakat soğukun bir haddi aşma- ması şarttı. Bu had aşıldığı takdir- de balıklar ölüyordu. Bilhassa su teknesi içinde don - durulan balıklar bir kaç hafta son- ra diriliyordu. Hayvanların kanı- nın sıfırın altında 4 ilâ 5 derecede donduğu müşahede edildi. 1924 de, Britton aynı tecrübele- ri, balıkların iç suhunetlerini ölç- meye itina ederek ,tekrarladı. İç suhunetin takriben sıfırın altında bir dereceye düştüğü zaman balık- ların bir saat geçmeden öldükleri- ni gördü. Sıfır derece civarında, hayvan, hareketten kesiliyor ve dikleşiyordu, fakat ısıtıldıktan son- ra faaliyetine tekrar başlıyordu. Veygman 1936 da buna benzer ne- ticeler elde etti. Bu neticeler evelki tecrübeleri tekzip eder görünüyordu. til, nesiçler sıfırm altında ) bir kaç derecede dondurul- “duğu zaman, içlerinin büyük buz kristalleriyle dolduğunu, suyundan mahrum kalan hücrelerin hayat ka- biliyetlerini kaybettiğini, halbuki şagok seri bir donma halinde — me- “selâ mayi hava içinde — hücrelet- de çok daha küçük ve zararsız kris- taller teşekkül ettiğini söylüyordu. Buna müukabil Sen - Lui (Birle- şik devletler) biyoloji laboratuva- rından M, B. Lüye, kendisine ma-' yi havayı vermiş olan müessesenin bir gözbağcının kırmızı balıkları mayi hava içinde dondurduğunu ve sonra tekrar hayata avdet ettirdi- ğini söylediğini anlatır. Bütün bu tezadlı vakıaları nasıl uzlaştırmalı? Davâyı aydınlatmak için B. Lü- ye balıkların donması hakkında ye- ni tecrübelere girişti. 40 milimet- re uzunluğunda balıklar, akvaryom- dan çıkarılarak suyu acele kurulan- dıktan sonra, baş aşağı olarak ma- yi hava içine sokuluyordu, Muay- yen bir zaman sonra, balıklar, doğ- rudan doğruya 20 derece suhunet- te suya naklediliyordu. Soğutma ve ısıtma süratli oluyordu. Bu tecrübeler bazı vakraların tes- bitine yaramıştır. Mayi havanın hayvanın vücudu etrafında kayna- diği dehşetin hâlâ geçmemiş olmasn- dan mı ileri geliyor? Karanlıklar için- de, erkek bu hususta bir şey bilmiyor, ve bilmek de istemiyor. Tabiat onu kendisine ikram etmiştir! Saatlerden beri içinde zaptettiği arzular şimdi bu kadın vücudunun temasiyle çılgın- ca dışarı vurüyorlar. Ona yapmış ol- duğu vâdi unutuyor. Fakat acaba o ra- zi oluyor mu? Bakirenin kığılmış sesi, sessizliğin içinde, “Hayır.. Hayır!.. Bırakın be- ni!..,, diye yükseliyor. Erkeğin yaklaşması ,onu insiyaki bir şekilde korkusundan sıyırmış ol- malıdır. Gururunu bırakmış yalvaryor: — Beni bırakın!.. Fakat Vidal işitmiyor, ve işitmek istemiyor. Birdenbire hafiflemiş ve hırpalanmış nebatların kokulariyle meşbu hava ona enerjisini iade ediyor. Atlet göğsü bu hava ile şişmiştir. İ- çinde bulunduğu orman gibi, uzaktan seslerini işittiği orman gibi vahşi, genç kızın kendini müdafaa için sa- vurduğu yumruklara aldırış etmiyor. Ve casusun sesi gitgide hafifliye- rek haykırıyor: — Birakın beni!.. Bırakn.. Bırakın beni!.. Aynı ses biraz sonra, erkeğin kula- ğına aşk ve muhabbet kelimeleri tek- rarlıyor. Lö Mua Mecmuasından maktan kesilmesi yani hayvanla muhitin suhunetlerinde muvazene hasıl olması için kırk ili kırk beş saniyenin geçmesi lâzımdır. Otuz beş saniye sonra çıkarılan balıklar kırılacak kadar serttir, içleri sulp bir maddededir. Yirmi beş ilâ otuz saniye içinde çıkarılırsa, gene kı- rılabilirler: Vücudun etrafı don- muştur, fakat iç uzuvları donma- mıştır ve kanar; geri tarafı 10 ilâ 15 milimetre uzünluğunda tama- men donmuştur. Hayvanı mayi ha- vadan çıkardıktan sonra bir kaç sa- niye beklenirse, soğuk iç tarafı dondurmakta devam eder ve içi de bir müddet sonra sulp haline gelir. Mayi hava içindeki yirmi dört sa- niyeden az kalan balıklarda üst ta- bakanım donma derecesi daha az- dır. öylece şu neticelere varılı- B yor: Mayi hava içinde büsbütün don- durulmuş bir balık ölmüştür. Yal- nız üst tabakası donmuş olan ba- lıklar, nesiçlerin donma neticesin- de gördüğü zarara göre yaşamakta veya ölmektedir. Ancak sathi bir surette donmuş olan bir balık mu- vakkaten sertleşmiş olsa da, ısıtıl- dığı zaman tekrar yaşamaya başlar. B. Lüye, gözbağcının şu suretle hareket ettiği kanaatindedir: Kır- mak istediği balıkları mayi hava i- çinde en az otuz saniyç bırakmakta ve canlandırmak istediklerini de on ilâ on iki saniye zarfında dışarı çekmektedir. Neticeleri 1936 da neşredilen M. Lüye'nin tecrübeleri haddizatında enteresandır. Fakat Profesör Bah- metiyef'in “Donmuş hayat” husu- sundaki tecrübeleriyle karşılaştırı- İmca kıymeti bir kat daha artar. Bahmetiyef'in tezi şudur: Don- muş bir uzviyet tekrar canlanabili- yorsa, bu hali bir yavaşlamış hayat hâdisesi addetmek pek tabiidir. Bu yavaşlamış hayat yalnız uzviyetin dondurulması suretiyle değil, fa- kat bazı hallerde diğer sebebelerle de husule gelebilir. Şimik reaksi- Donmuş balık ölüp sonra dirilebilir mi! Fakat kan ve safra gibi iç usare- lerin cereyanı kesildi mi hayatın devamı imkânsız görülür. Kan do- nunca, uzviyet ölüme mahkümdur. Fakat dirilen uzviyetlerde kanın da donmuş olduğu müşahede edilir- se bu “diriliş” nasıl izah edilebilir? Daha çok zaman önce, sonradan dirilmiş hayvanlarda bu iç donma hâdisesinin tam olarak vukua gel- mediği farzedilmişti. Spol TELAN eli | Göçmenler Hep aynı manzara: Bir erkek, bir kadın, iki çocuk, bir çift lağar at, ya- hut boyunduruk altında hırızması çık- mış iki zavallı öküz, arkada ;ırpığ te- kerlekli bir araba, ve arabada koylıı evinin bütün eşysı: Kırık birkaç is- kemle, sarıldıkları hararın köşesinden renk renk kumaşları görünen şilteler ve yorganlar, kap kacak, ve sonra » ne hazin istihza - bir eski tüfek, ara- banın kenarımna bağlı bir av köpeği.... Bugünlerde bazı Avrupa gazetelerinin neşrettikleri resimlerde bunları görü - yoruz: Südet bölgesinde sâkin çekler Çekoslovakya'nın iç taraflarına göçüyorlar. Bir buçuk sene kadar evel bu re- simleri gene görmüştük. Köylü eşyası, ufak tefek farklarla, o eşya | ıdı; ıthr veya öküzler o atlar ve o yıln.ıı, insanların gözleri çekik, elnı kendi tecrübelerine istinaden don- muş uzviyetlerde kanın mayi halin- de kaldığı hükmüne vardı. Esasen bütün uzunluğunca taş gibi sertle- şecek derecede donmuş olan balık- lar artık dirilemiyor. Demek ki donmuş balıkların akibetini tayin eden kanın donmuş olup olmama- sıdır. ahmetiyef'e göre, donmuş ba- lıkların kanı, soğuğun had- noktasından (10 derece) evel sulp- laşmaktadır. Bahmetiyef'e göre so- ğuğun had noktası hayvanın kanı- nın donma sürati nisbetinde teha- lüf ediyordu. Eğer hal böyle ise hayvan soğuğun had noktasından sonra kanın donmasına kadar yaşa- maktadır. Fakat bu iki an arasında vukua gelen nedir? Bu bir hayat hali değildir. Çünkü donmuş kan cereyan etmez ve bu itibarla mad- deler arasında mübadele kesilir; fakat bu bir ölüm hali de değildir; çünkü uzviyet tekrar hayata döne- bilmektedir. Bu uzviyetin hem ya- şamaktan kesildiği, hem de henüz kemikleri çıkık; sırtl daki elbi - ıeleı- yırtıktı: Çinliler Şanghay'dan, Hopey'den, Pekin'den, — Nankin'den garba doğru çekiliyorlardı. İki buçuk yıl kadar oluyor; gaze - teler bu resimleri bir kere daha bastı- lar. Köylü eşyası, ufak tefek farklar- la, o eşya idi; atlar ve öküzler gene o atlar ve o okuılcı-dı yılnı:, insanla - Öreefeti a Ce çaf ı rın e larında işlemeli artıı.ler, rin başlırmda zenış kenarlı şapkalar ve arkal çepkenli. vardı: İspanyollar knrde; mermileri altında kaçıyorlardı. Zavallı habeşlerin göçmenlikleri Avrupa gazete fotografçılarından pek rağbet görmedi. Yalnız, kırallar kıra- Imı Adisababa istasyonunda trene bi- nip Avrupa'ya doğru, ibalak impa- içesi ve bakışlı çocukla - riyle, yola çıkarken seyrettik. Cihan harbında ise göçmenler Av - rupa ve ölçüsünde mütemadi bir hare« ket içindeydiler: Kim göçmenliğin ze- hir gibi tadını tatmadı! Sanki cümudi- yeler devrine, yahut büyük hicret - çağlarıma avdet etmiştik. Fakat, medeniyetin bir vasfı da is- ölmemiş olduğu bir hal- dir, Bu “ne ölü, ne diri” haline pro- fesör Bahmetiyef “anabiose” ismi- ni vermiştir. Bahmetiyef'e göre bu hal, suhunet şartlarına göreğ bir kaç gün, bir kaç hafta, bir kaç ay devam edebilir. Lüye'nin yaptığı tecrübelerin Bahmetiyef'inkilere mutabık düş- mediği ve onun “anabiose” tezini teyit etmediği görülüyor. Lüye'nin tecrübelerinde yalnız kanları don- mamış olan balıklar dirilmektedir. tikrarıdır. Bedeviler hicret ederler, göçebelik iptidailik eseridir; o kadar ki turizmden bahsederken gezmenliği .öçııııhklı ılıiil, göçebelikle karıştı- Eye in Gnlandirldi fayı dı.lırıııı ileri sürüyoruz. Halbuki me - baklediztie buztaküü ea « ıılılınıı temin ettiği nakil kolaylıkla- rından önce tekarrür imkânlarıdır: Sağlam ev, mükemmel mefruş ev, bü- zel bahçe, noksansız şehir - istiyoruz. Ve bunları bahse koyarken de yir - Bu farkı nasıl izah etmeli? Bu hâ- disenin sebebini muhitin şartla - rında, suhunetinde, donmanın sü- ratinde mi aramak lâzımdır? Bu mesele yeni tecrübelerle hal- ledilmelidir. “D ş hayat” prob- yonların hararetin d iyle ya- vaşladığı malümdur: Bu bakımdan donmuş bir uzviyet, şimik ve fiz- yolojik hâdiselerin pek yavaş hu- süle geldiği bir uüzviyet demektir. Isıtma suretiyle bu hâdiselerin sü- ratlenmesi, normal hayatın geri dönmesi demektir. Üçüncü kısım Fasıl XIll Hazin bir cennetin Ademle Havvası İkisi de, son derece yorgun düşmüş sinirlerinin kendilerini attığrağır üy- kudan güçlükle uyanıyorlar. Kolları- nı geriyor, gözlerini oğuşturuyor, sonra kendilerine geliyorlar.. Dün akşam iki düşman gibi yatmış- lardı. Bu gün ,iki sevgili gibi uyanıyorlar. Vidal, derhal, onun gizli düşüncesi- nenüfuz etmiye çalışıyor. Ondan bir tebessüm bekliyor. Tatlı değilse bile, mukavemetsizliğin ifadesi bir tebes- süm, Fakat kadının yüzü, haftalardan be- ri olduğu gibi, kapalı, husumetli duru- yor. Vidal'e öyle geliyor ki casusun göz- leri her zamankinden daha karanlık, daha kindardırlar, Demek ki kadın düşmanlığında 1s- rar edecek. Vidal pek iyi hissediyor ki, genç ka- dın kendisine karşı kin duymaktadır. Geceki haz saatleri bile onu değiştir- memiştir. Ya kendisi? Mühendis kendi hislerini araştırı- lemi yalnız istisnaf bir nazari kıy- mete malik değildir. Endüstri sa- hasında bu “anabi is- tifade edilebilir. Misal: Canlı uz- viyetlerin, bilhassa balıkların, uzun bir zaman bozulmadan muhafaza e- dilmesi imkânı, * halind yor. Fakat bu sahada dolişmaklı kay- bedecek vakti yoktur. h gı Şafak sökmüştür. Güneş, kül rengi bir sisin arkasın- dan yükselen parlak bir güneş, tahri- be uğramış bir tabiati aydınlatıyor. Kumrular bu sabah âşıkane şarkıla- rinı terennüm etmiyorlar. Bu kuşlar ne oldular actaba? Her halde, kasırga, onları dalların kamçılariyle öldürmüş olacak. İkisi birden, uğrıdıklan felâketin derecesini ölçmek için doğruluyorlar, Derhal farkediyorlar ki hiç olmazsa üuzun bir zaman için çıplak kalmak i- cap edecektir. K Elbiseleri uçmuş, gitmiştir. Onları yerde tozların içinde , veya dallara, çalılıklara asılmış olarak bulacaklar- mıdır? Bunu ummak istiyorlar. İlk önce ağaçlarndaki bir dala takılmış ve fena halde parçalanmış olan kadının caketini görüyorlar. Şurada burada daha başka elbise parçaları da göze çarpıyor. Vidal, bilhassa caketini kaybetmenin zararını ölçüyor. Çün - kü bütün vesikaları ve parası cebinde bulunuyordu. Bunca emeğe ,meharete, gayrete ve yorgunluğa malolan meskenleri he- men tamamiyle tahrip edilmiş gibidir. Artık, ne tavan, ne de bölme kalmış- tır, Yalnız tahta zemin kalmıştır. Fa- kat onun da bir çok çivileri ve tahtala- rı uçtuğu için ehemiyetli bir tâmire ihtiyacı vardır, ınıncı asır'da yaşadığımızı iftihar da ve hakl en kuvet- Ki delili olırık gösteriyoruz. Yi i asır hakik öçmenlik asrı olmamalıdır. Cınuzmıddouze- nndılnhıkıııydinihu derece ileri olan i ğa, kendine de Höllm olaera | . TEMACİ. B telkine çalışılırsa, kimbilir, bılhıu- nün birinde, gözlerini uzak ufuklara dikmiş, başka yerlere göçmiye hazırla- nan insanların resimlerini gazetelerde görmez oluruz! * Acaba, kaç göbek sonra, hangi to- runlarımız. bu mazhariyete erecek- ler? — N. Baydar Bir bıçak, bir çakmak, bir el deste- resi, bir çekiç ve lâstik kabın içine sa- rıldığı için kırılmamış bir konyak şi- şesinden başka her şey uçup gitmiş. Kimbilir nerelere? Paristen giderken yanına almış ol- duğu traş takımı kutusunun ortadan kaybolduğunu görünce Vidal'in canı sıkıldı. Ecza çantası da bütün muhteviyatı ile birlikte gitmiştir. Tâlilerine, bir dala sarılarak kalmış olan ip merdiven onları tehlikeli bir jimnastikten kurtarıyor. İkisi de yere iniyorlar. Rüzgârın sürükleyip götürdüğü eş- — yalarını arıyorlar. Bilhassa silâhları. nı.. Stepin manzarası yalnız şu bodur ve tozlü fundalıklar geceki felâketin izlerini taşıyor. değişmemiştir, — Fakat orman, daha eşiğinden itiba- — ren geçirdiği faciayı haber veriyor. — — Sökülüp devrilerek köklerini, yalva- ran kollar gibi göklere kaldırmış a- ğaçlar.. Dev ağaçlardan bir çoğu dev- rilmiş.. Bazıları da daha sağlam diğer ağaçların üstüne yıkıldıkları için ma- il bir vaziyette duruyorlar.. Hemen etrafı araştırıyorlar. Vidal pantalonunu buluyor! Fakat ne vaziyette! Dikenli bir akasyanın dallarına takılmış ve delik deşik bir halde. Üstelik bir parçası kopmuş, da- ha uzaklara sürüklenmiştir. Bu elbise kullanılamıyacak bir hale. gelmiştir. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: