28 Nisan 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sti BeŞş PUJTU TETEEYESE D1 AM M RE h4 e m ee —Ç Temesi için lüzumlu ğ Tei Z8.4-1938 öRterederi ELL L HAYAT ve SIHAT “irananaraf” Havuçtaki Havuç bizim edebiyat tarihimize, vitaminler Asım efendinin istaflin tercümesiyle, biraz gülünç şekilde girmişse de, vita- minler bilindiğinden beri en büyük rağ- bet gören y klerden biri olmuş Buna sebeb havuçta A, B, ve C vita- irlecieğü. Göürülka de: bul ğ Hele, çocukların büyümesi için mutla- ka lüzumlu olan A vitamininden 50 öl- çü bulunması havucun değerini büsbü- na çıkmadan önce onu y olmakla beraber eski hekimler türlü türlü hastalıklara karşı ilâç olarak ye- dirirlerdi. Vitamin bakımından havu- cun in olduğ laşıl eski he- kimlerin bayağı görgü üzerine fikirleri- nin doğruluğunu göstermiştir. Havucu yalnız başına çiğ, hattâ piş- miş olarak yemek güç olsa da başka ye- GÜNÜN POLİTİK MESELELERİ ada İ SN A ZĞN ee < aa BN AD 3 üDA Almanyanın bir nesil içinde kazanıp kaybettiği sömürgeler lemanso, Vilson ve Loyd Corc'dan mürekkeb üçler ko- mitesi, 7 mayıs 1919 tarihinde Al- manyanın bütün sömürgelerinin a- lınmasına karar vermişti. Bu karar, deniz aşırı ülkeleriyle öğünen al- man milletini sarsmış ve kendisine olan itima;lını darbelemişti. Versay hedesinin A aya indirdiği tün arttırır. Bundan dolayı A vi ni yapan maddeye firenklerin havuca verdikleri attan çıkararak Karoten de- mişlerdir. Bu A vitamini bakımından, hele patates haşla- masiyle birlikte, lezzetli bir yemek ©- kur. Havucun şekli, erguvani renkte da, ancak di ha- vuçla boy ölçüşebilir. En bol vitaminli yemişlerden cevizle fındık ve badem bi- le havuçtan daha yavandır. Vakıa, yağındaki A başka hiç bir şeyle kıyas kabul etmiye - cek kadar çok, 250 ile 800 ölçü arasın - da olmakla beraber onda B ve C — vita- giymiş eski Bizans impara- torlarmın şeklini hatırlattığından Asım efendinin tercüme ettiği hakaret mek- b İRÜ olmükii baratdi Wölez i | kaynağı olan bu renk şimdi bize güzel görünmektedir. Onun için havuca saygı göstererek cocuklara yedirmeğe çal lıyız. darbelerin en müthişi bu olmuşi Buğün Versay muahedesinin bir çok maddeleri ortadan kal olduğu halde 118 den 127 inciye ka- dar olan ve Almanyayı sömürgele- rinden mahrum eden maddeler ol- duğu gibi durmaktadır. Rayhın bütün bu sömürgeleri bir nesil içinde kazanılmış ve kaybedi- miştir. Almanya ancak otuz beş sene bir sömürge sahibi devlet, olarak kalmıştır. Çünkü Almanya, sömürge yağ- minleri bulunmadığından çocuklar için Gi havuç tereyağından daha değerlidir. Zaten vitaminlerin mikdarmdan ziyade adı mühimdir. Bir yemekte bulunsun da ne kadar olursa olsun... Yumurtada BİBLİYOGRAFYA da A vitamini haylice çok bul , fa- kat onda B vitamini bulunduğu halde C itamini bul dan dolayı ha- vuç yumurta sarısından da üstün gelir. Bilirsiniz ki bu vitamin çocukların büyümesinden başka gözlerimizin bes- lenmesi için, derimizin rengi bozulma- mak için hem de aşk cihazının selâme- ti için lüzumludur. Onun sıcağa karşı dayanıklı olması büyük bir iyiliktir. Havucu çiğ olarak yiyemiyenler ıçuı w | S GÇ L A "nkü B havucun kabuğundadır - et suyu kay - natılırken içine havuç atılırsa hem çor- baya lezzet verir, hem de kaybolmaz. B vitamini de havuçta hatırı sayıla - cak nisbette, 25 ile ) ölçü arasındadır Bu kadarı taze ve kuru sebzelerin bir çoğunda bül da; öteki vitaminler - den bulunmadığı için, burada da havu- cun rakibi ancak domates olabilir. O da havuçtan her vakit daha pahalı olur. Bu vitaminin çeşidleri vardır. Ha - sine y YLARS başkı lerin besl Mmesi, yediğiniz şekerin vücude yarama- 'll,'“,“— Melari iyice' hi dilebil &1 VC uşmlla guaare o t ÜU arlruaşm SŞ ır. Buda sıcağa uğur. -Bu'da ceğa ielr d Tütün Meemuası İstanbulda B. İsmail Ziya Bersis ta- rafından her ay çıkmak üzere neşrine başl tütün ilk sayısı elimize gelmiştir. Mecmua, tütünü, zi- raati, sınaf ve ticari cephelerden tet- kik edecektir. Büyük Şefin son prog- ram - nutkunda tütün mevzuuna temas etmesi şükranla kaydedilmiş ve bir fo- toğrafı ilk sayınin başına konmuştur. Mecmuada makale şeklinde şu yazılar vardır: İsmail Ziya Bersis'in “Türk tütünü iş başına”, Karaca'nın “tütün- cüler birliği”, Lemi Cemil'in “Virjina tütünleri”, Haydar Aryal'ın “Egede tütün ziraatinin tahdidi”, haberler ha- lindeki yazılara gelince üç büyük say- fada “Türkiye tütünleri”nin on sene- lik istihsal seyri tetkik edilmektedir. 1938 ikinci kânun İstanbulda toplanan Balkan tütün konferznsı haberlerine iki sayfa ayrılmıştır. Üniversitede tü- $OnYamlerla Ballermnda yerilen Hie Lam. ferans bir sayfada izah edilmekte, 937 pek day men kaybolduğu için. Havuç yemeği Pişirilirken içine karbonat katmaktan sakınmalıdır. Havuçtaki C vitaminine gelince bu- nun mikdarı ancak 5 ölçüdür, bu bakım- dan domatesle Akdeniz kıyılarında ye- tişen limonlardan ve portakallardan pek geri kalır, çünkü onlarda 50 den 100 ölçüye kadar C vitamini bulunur. Fa- kat yukarda söylediğim gibi bir vitamin bulunsun da ne kadar olursa olsun... Bu CC vitamini kan damarlarımın bes- lenmesine, kanın Akciğerde temizlen- mesine, hazım âletlerimizin beslenme- sine, bir de çelikle kalsiyomun metabo- lizmasına yarar. Mikroblu hastalıklara mukavemet için de faydası vardır. Bu istihsal ve satış vaziyeti de haberler kısmında rakam olarak verilmektedir. Tütün mecmuasının fransızca kıs- iştirakte geç kalmıştı. O, bu işe kalkıştığı zaman, bir çok yerle- rin daha önceden taksime uğramış olduğunu — gözmüştü. — İngiltere, Fransa ve Belçika ile İtalya, Porte- kiz ve İspanya Afrikada bir takım sömürgelere sahib olmuşlardı. Bu milletlerde Almanyanın tam zıddı- na sömürge ihtiraslarını tatmin et- miş bulunuyorlardı. 1873 inde Fransa - Al ya harbından sonra ortaya çıkan eko- nomik buhran dolayısiyle bir çok al- manlar faterland'ı terketmek zorun- da kalmışlar ve bunun üzerine Al- manya, kendine sömürge edinmek lüzumunu duymuştu. Fakat bu cere- yan, 1884 senesinde Bismark, Al- manyayı bir sömürge devleti haline koyuncaya kadar bir şeye yarama- mıştı. Fakat Bismark da bu hususta türlü türlü muhalefetlere, itirazlara uğramıştı. Kendisi bile 1880 sene- sinde Almanyanın deniz aşırı top- Almanyanın sömürgeler imparatorluğu ancak 35 sene sürmüştü YAZAN : Kurt L. Heyman na benzer sözler söylemişti. ismark'dan sonra baş vekil o- lan Kaprivi, hükümdarının da muvafakati ile bir sömürge a- leyhdarlığı politikası takib etmişti. Hattâ, 1893 muahedesiyle Alman- ya, İngilterenin Afrikadaki Albert gölü üzerinde hareket serbestisini tanıdığı zaman baş vekil, Rayhştag'- — Allaha şükür ki bütün şarki Afrika müstemlekemizi hediye et- mek mecburiyetinde kalmadık! De- Kayzer, bir tarafdan sömürgele- rin ihmal edilebilir. şeyler olduğu- nu düşünürken, bir tarafdan da İn- giltereye müsavi kuvvette bir dün- ya devleti olabilmek ihtirasını gü- düyordu. Bu sebeble, Afrikada in- gilizlere rekabete kalkıştı. Deniz kuvvetlerini sömürgecilik siyaseti- ni yürütecek bir hale getirmeyi bah. Tiye programına koydu. Eğer alman donanması buralarda muvaffakiyet- li manevralar yapacak olursa Al- manyanın büyük bir dünya devleti haline geldiği sabit olacaktı. Bu siy için lâzım gelen zemin rakları himaye edecek d ve oraları idare edecek liyakatte i- darecilere malik olmadığını prens Hohenlohe'ye söylemişti. Fakat sömürgecilik cereyanı * gittikçe — küvvetlenmiş Ve Dismark'i bu kahaati değiştirmeğe paganda yapmak vazifesiyle bir âl- man sömürge cemiyeti kuruldu. Bu teşkilât, ondan sonra alman sömür- de daha önceden hazırlanmış, Bre- aen'li tüccar Lüderiç, cenub garbi Afrikasında bir yere ayak atarak o- rada ilk alman sömürgesini kurmuş- tu. Hamburglu Adolf Vorman da ye- mi Gine adasına 1884 de çıkmıştı. Bu hareketi o zaman İngiltere protesto “ etmiş, fâkat işi bir prestij d LAİ eden bir sürü anlaşmalar da yapmış- tı. Nihayet büyük harb gelip çatmış ve Versay muahedesi akdedilmişti. Bua hed ibince Almanya şu Gazetelerde hangi ; sütunların meraklısısınız ? 'Acıib meraklarımız vardır: Sabahle- yin imizi açar açı - ta vakalarını aramak gibi.. Akra- sömürgeleri kaybediyordu: Afrikada: Togoland, Kameron, alman cenub garbi Afrikası, alman şarki Afrikası. Bütün bu topraklar 947,598 mil murabbar idi. İçinde o- turanların mecmuu da 12.000.000 yerli, 12.000 beyazdı. illetler cemiyetinin mandası altında Togo ve Kameronun mühim bir kısmı Fransaya geçti. Cenubtaki toprakları cenub Afrika hükümeti aldı, Şarki Afrikadaki sö- mürge de İngiltere ile Belçika ara- sında taksim edildi, Büyük okyanusta: Alman yeni Gi- nesi, Kayzer Vilhelm, Bismark Ar- bamdan bir genç kız gazetede her şeyden önce ölüm habrlrini okurdu. Bunun içindir ki sabahleyin onun güzel yüzünden başlarımızı öteye döndürmek, hattâ bulunduğu yer- den kaçmak zaruretini hissederdik. — Ayol, okudunuz mu ? ile başla- dığı zaman gözlerimiz dalgın, du- daklarımız sım sıkı kapalı, ürke ür- ke yüzüne bakar ve susardık. —Filânın kızı evlenmiştir. Derin bir nefes alır, sevinçten bo- yununa atılacak gibi olurduk; ölüm ve evlenme haberleri arasında bü- yük bir fark olmamasına rağmen.. Londrada üç senedenberi tetkik- lerde bul bir komi , tam şipel, Karolin, Maryan, Sol a- daları. Mecmu mesahası : 105.160 mil murabbaı. Nüfusu 769.000 yerli, 1900 beyaz. Bu sömürgelerden Ekuator'un şi- malinde olanları Japonya aldı; ce- nubunda kalanları da Avusturalya ile yeni Zeland arasında taksim o- lundu. Asyada: Kiaçov. 220 mil murabbar, Nufusu : 192.000 yerli, 4500 beyaz. Burası Japonyaya verilmişti; son- radan Çindeki öteki imtiyaz bölge- leriyle birlikte Çine devredildi. Versayın bu kararları almanlar a- rasında büyük bir asabiyet uyandır- miştı. Almanlar bu harekete “Kolo- nialranb” yani “sömürge yağması” adını verirler. Almanlar, bu hareketlerin Vilson prensibine uymadığını söyliyerek protestoslarda bulundular. Ondan sonra bu sömürgelerdeki halka fena muamele edildiği hak- kında geniş bir propaganda neşriya- tı başladı. Bügün bu cereyan kuvvetlenmiş bulunmaktadır. Yeni alman Rayhı sömürgelerini istediğini söylüyor. Fakat ortada bir mesele var: Nazi Almanya, bütün dünyayı. alman o- lanlarla olmıyanlar diye iki kısma a- dol ) d sonra, — ingiliz g lerini her bakımdan tahlil et- miş olduğunu öğreniyoruz. Nazik iş! O kadar nazik ki gazeteciler, komis- yonun bu üç yıllık çalışmasında ken- di yazıl nasıl per izd çirildiğini değil, hattâ böyle bir işin ikmal ve neticelerinin neşrolunduğu nu henüz öğrenmişlerdir. Bu netice- ler şunlardır: İngilizler, en * başta kazalar sütununu —okurlar. Bu- nu kıral — sarayı haberleri sütunu, bunu da gürültülü boşanmalar sütu- nu takibetmektedir. Dış politika an- cak dördüncü olarak gelmektedir : Lord Ponsombi ingilizlerden ancak el i Çekoslovakyanın hakiki vazi- yetini bilir dememiş mi idi? Ve son- ra, Sicilya, Kilikya veya Galiçyayı biribirine karıştıran da eski bir in- giliz nazırı değil mi idi? Ancak, bun ları hak Pa lı: Dış politik çok karışık bir mezudur. İngiliz okurlarının gazetelerdeki haberleri tercih sırasından bahse- den gazete dörtten on bire atlıryarak sırada on birinciliği spor, on ikinciliği tiyatro, sinema ve müzik haberleri- ne veriyor. Bu komisyonun çalışma plânmı bulup haber sırasıma tayin için han- gi yollardan yürümüş olduğunu tetkik etmek bizim gazeteler bakı- telâkki ederi Bismark ayak diremiş- ti. Bunun üzerine ingilizlerle alman- lar arasında bir görüşme yapılmış, dan da alâka uyand bir iş e- şı olmak inden fayda- Janamazlar. Acaba, bu iddia ile sö- mürge halkını alman tebaası haline getirmek dileği biribiriyle nasıl g S ae Ş ge ihti ini yolunda var d ki vf heti çe Bi Lemi Cemil'in tütüncüler birliğinin Almanlar imp larından iş a- ÇN ' ERENE Feçinbislerdi. : hüviyeti ve iş hedefi hakkındaki fran- | d kadar kendi memleketlerin- « z Kj sızca makalesi | ş Tütünün | de hazırl ı_.'_ np İi yni senede seyyah Güstav Inglltel'enll'l bu sayısına tütün istihsal mıntakala- | ilmesi _f""m;'h Küzer geee Nahtigal Kameron ile Togo- Güterir renkli " bir'harta "he'| | PS ÜNU AĞA Güüya deraet L A e llnan âömürgeleri arasımla İ- ğ . rımızı gös a dünya dönanması... İlve etmişti. ; en eski saatı 1914 - 1936 arasındaki istihsal, ekim ve müstâhsil sayılarını gösterir grafik konmuştur. Bu güzel ve faydalı mec- muayı okurlarımıza tavsiye ederiz, Teşekkür . ca kemikler kuvvetsiz kalır, kansızlık gelir, dişler bile çabuk çürür.. T AAA KK DA SA CHĞKT yüzde 87 si su, yüzde biri azot 0,2 si yağdır. Fakat yüzde dokuzu şeker ol- duğundan bu da hatırı sayılacak dere- cededir. Kardeşim Kayseri mebusu Veli Ya- şının ölümü mü betiyle kendisini ve biz geri kalanları sevenlerin lütfen izhar buyurdukları teessürden dolayı sonsuz teşekkürlerimizi hürmetlerimi- ze terfikan kendilerine arzederiz. Çanakkale mebusu Ş. Yaşın ve ailesi efradı. . HÂKİM ROBİNSONUN | KATLİ Yazan: R. H. Goldman 14 — Peki ama, niçin öldürtsün. Döst değilmiydiler? — Vilks, babamın beni ona vermeye Tazı olmadığını biliyordu. — Fakat bu sebeb, onu öldürtmesi için kâfi midir? Elen, Ben de ciddi de- liller göstereceğinizi sanıyordum. Bana kızgin bir bakış atfetti: — Tabii, dedi; politika işi olmadığı için sizi alâkadar etmiyor. Esasen size itimad caiz olamıyacağını anlamıştım. Omuzlarımı kaldırdım; — Bu kadar zayıf bir delile istinad ederek bir kimseyi itham edemem. — Fakat o delidir! — Ben o fikirde değilim. k — Eğer babamla konuştuğu akşam Onu görmüş olsaydınız! Beni arabasın- da gezdirmişti. Kendisiyle evlenmeye iknaa çalışryordu. Eve döndük. Babam Uyumamıştı. Conas Hatfild gitmişti. Vilks bana babamla bu iş hakkında ko- Nuşmaya gideceğini söyledi. Odama Şıktım. Evelâ bir şey işitmedim, sonra, Yüksek sesle bağırıldığını işittim. Fa- kat ehemiyet vermedim. “Birden babam haykırdı: “Allah şa- hidim olsun, ve beni af etsin!” sonra sesler sustu, Alçak sesle konuşmaya devam ettiler. Biraz sonra Vilks kü- Dünyanın en üstün milleti olmak davâsı tâ Fredrik Vilhelm zamanın- dan başlamıştı. İkinci Vilhelm bu fikri ziyadesiyle ileri götürmüştür. Bu davâ, öteki milletlerin diplo- matlarında bir takım kuşkular uyan- dırmış, nihayet buna — bir nihayet vermek için büyük harbte bu kadar millet, Almanyaya karşı harbe gi- rişmiştir. İş böyle olduğu halde Kayzer, ha- tıralarında kendisinin sömürgelere büyük bir kıymet ve ehemiye_c ver- Karl Peters isminde genç, ener- jik ve ihtiraslı bir alman muhartriri df şarki Afrika sömürgesinin mües- sisi olmuştur. 1886 da papa on üçüncü Lto'nun hakemliği ile ispanyol - alman Ka- rolin ihtilâfının hallinden sonra, âr- tık, Bismarkın başladığı sömürgeci- lik devri nihayet bulmuş oluyordu. Esasen 1884 de Berlinde akdedilen Kongo konferansından sonra bu tür- lü alman genişlemesi siyasetini en- ternasyonal bakımdan durdurmuş- tu .Almanya, ayrıca Fransa ve İn- memiş olduğunu y ştır. B da iş başından çekildikten sonra bu- rım, bu tabiidir. Tertemiz iken gene yıkamakta israr edersem, buna delilik derler. Anlıyor musunuz? — Doktor Vilks'i o akşam o şekilde hareket et- meye hangi sebeblerin sevkettiğini bilmiyorum. — Size olanları anlattım. Hem erte- si günü babamla konuştum. — Eyvlenmenize neden mani oluyor- muş? — Çünkü Vilks'i fazla yaşlı bulu- yor ve sırf paramız için beni almak is- tediğini tahmin ediyordu. — Fakat bu doktorun garib hareke- tini izah etmez, Söylediklerinize bakı- tüphaneden çııkğtı veimd'im.lx;:..nı'ım 'a başladı. Aşağıya ğeni görmüyordu. Yüzünü gördüm. Yüzü müthiş surette tekallüs etmişti. Hem korku, hem 'de hiddet içindeydi. Omuzları düşük bir halde gidip geli- yordu. Sonra birden yumruklarını sıktı, gözleri ateş saçıyordu. Beş daki- ka kadar bu halde durdu. Birden saa- tine baktı ve koşarak sokağa fırladı. O sahneye yeniden şahid oluyormuş gibi heyecan içinde sözünü kesti. Usulca sordum: — Bütün bunlara ne manâ veriyor- sunuz? ©O da bir sualle cevab verdi: — Vilks'in deli olduğunu sanmıyor musunuz? — Niçin deli olsün? Kendisini ha- rekete sevkeden sebebleri bilmeden bir insanı muhakeme etmek doğru ol- maz. Kirlendiği zaman yüzümü yıka- lırsa, birdenbire bir tehlikenin farkı- na varmış olacak, Onu tekrar ne zaman gördünüz? — Pazar akşamı. Balkonda oturu- yorduk. Babam Hatfild'le beraber kü- tüphane odasındaydı. Vilks yalnız be- nimle meşgul görünüyor fakat odada konuşulanları dinlemeye çalışıyordu. İskemlesini muttasıl açık pencereye yaklaştırmaya gayret ediyordu. Bir müddet ikimiz de sustuk. Sonra Elen'e bana söyliyecek başka bir şeyi olup olmadığını sordum, Fakat onun fikri hep Vilks'in deliliği üzerine sap- lanmıştı. Beni alâkadar eden bir tek nokta vardı: Doktor, o akşam saatine baktıktan sonra, neden bu kadar ani bir şekilde hakimin evinden uzaklaş- mıştı? gp Şehre döndüğümüz zaman saat dördü biraz geçiyondu. Elen'den ayrı- giltere ile nüfuz bölgelerini tahdid % lınca doğru Lauderbek'i görmeye git- tim. Magi henüz yakalanmamıştı; ko- miser, endişe içinde gecenin basması- nı bekliyordu. — Gene birini öldürecek, diye mı- rıldanıyordu. — Hah, iyi ki hatırladım, dedim, kati lin kullandığı silâh hakikaten neşter miymiş? —Doktor Reynolds; otopsiden sonra bunu teyid etti. — Şu halde Magi'nin neşteri nere- den ele geçirmiş olduğunüu araştırmı- şınizdır? Lauderbek bana baktı ve omuzlarını kaldırdı. — Tabii, dedi. Fakat hakikat anla- şıldı. Şimdi Greyston'dan geliyorum; doktor Vilks'i gördüm; bana Magi'nin neşteri aldığı yeri gösterdi. Küçük av- ludaki kapıdan girdiğimiz yer altı dehlizlerini hatırlıyorsunuz, değil mi? Bu uzun koridorun sağ tarafında, hiç bir zaman anahtarla kapatılmayan bir kapı bir eşya deposuna açılıyor. Bura- İngilterenin en eski küle saati, Fol- kestone klisesindeki saattir. Bu saat 350 yıl evvel: yapılmıştır. Bundan elli yıl evvel saatin değişti- rilmesi düşünülmüştü. Fakat, Folkes- tonede yaşayan Oeles adında bir saat- çi bu saatin yerinden çıkarılırp sökül- mesi aleyhinde olduğu için, bu fikir- de bulunanlarla büyük bir mücadele- ye girişmiş ve bozuk denilen saati kurmak için her gün klise kulesine çıkarak, ayarını yapıp saati kurmuş. Doksan yaşında olan saatçi geçen yıl ölmüş. Onun yerine saati kurmak ve lurdu. Hakikaten, okurlarımız aca- ba hangi yazıları ve hangi haberle- ri tercih ediyorlar?. Bu sualin kendimize muharrirlere - göre cevabı vardır t Size ey, bilmediğim, görmediğim kariler.., “Şaka bertaraf, gazetelerimiz, o- kurlarının arzuları hakkında bir şey ler bildiklerini sanarak sayfalarını ona göre tertib ederler. Fakat zaman zaman sormalı idik: — Ne okumak istiyorsunuz? Han- gi sütunları tercih ediyor, hangi ha- berleri bekliyorsunuz ? nifi işini bir komisyona havale edin- ce biz de üç sene mi beklerdik ! N. Baydar bir saatçi, saati bir türlü işletememiş- tık ömrü vefa etmiyeceği anlaşıldı- ağından, sökülüp indirilmesine karar işletmek vazifesini üzerine alan diğer mıştı ? Geriye döndüğüm zaman Lauderbek gülerek bana bakıyordu. Kızgınlıkla: — Ne gülüyorsunuz, dedim. May- mun mu oynatıryorum? — Canınız sıkılmışa benziyor, ceva- bını verdi. Vilks'i itham için hiç bir şey bulamadınız. — I'_)vet, dedim, hakikaten ortada mesuliyeti mucib hiç bir şey yok. ş_onıvu, sizi gene görmeye gelece- ğim. Gene gülerek: aa Pa — Niçin? Dedi. — “ğülen Homurdandım: — Bakalım siz mi Magi'yi yakala- yacaksınız, yoksa o mü sizin hakkınız- dan gelecek; bunu öğrenmek için. _Gırıjı gidip otomobilimi aldım ve bir çeyrek sonra Greyston'daydım. Kartımı doktor Vilks'e gönderdim. Dışarı çıkarak beni ketle karşıl dı, Bir gün evel, timarhaneye Lauder- be!:'le birlikte girmek üzere hileye da bir çok şeyler da bir op yon takımiyle marangoz âletleriyle dolu bir sandık var. Magi neşterle çe. kici oradan Dudağımı ısırdım ve dışarıya bak- mak için pencerenin yanına gittim. Kendi kendime: — Gördün mü? Dedim, Eğer Elen bu kadar üstüne düşmeseydi, bu. me- seleyi tahkike mübtedi muhbirlerden birini memur ederdim. Fakat Vilks ne | diye o akşam birden bire saatine bak- ü etmi lduğum için özür di- ledim. Gazetecilik mesleğinin insanı bu gibi gayri dürüst hareketlere sev- kettiğini ilâve ettim. Gülümseyerek cevab werdi: — Zararı yok, Bay Spens, Rays'ın atladım diye çok canı sıkıldı ama, ne yapalım o da açık göz davranaydı. Her halde izam edilecek bir şey yok... — Ümid ederim ki, sözlerinizi tah- rif etmeden naklettim... — Tamamen; bu kadarını doğrusu werilmiştir. a! beklemiyordum. Çünkü La Gazet, Greyston'da başardığımız işleri dai- ma istihfafla karşılamak itiyadınday- dı. Bu sitemli söze siyasi bir cevab ver. mek üzereydim ki bir gün evel orada rastlamış olduğum doktorlardan biri içeri girdi. Vilks bizi biribirimize tak- dim etti: B. Spens, doktor Haley. El sıkıştık. Doktor Haley müdürle bir kaç kelime konuştuktan sonra dışarı çıktı. O zaman: — Doktor, dedim, pazar günü çıka- cak ilâvemizde 16 ıncı daireniz hak- kında malümat neşretmek müsaadesi- ni rica edecektik. Dikkatle gözlerime baktı: — Şahsen bunda bir mahzür görmü- orum. — Teşekkür ederim. Günün birinde burasını ziyaret etmek ve Magi'nin i- ki arkadaşı arasında izahat almak fir- satını bulacağımı umuyorum, i— İsterseniz bugün de gezebilirsi- niz. Beraberce dışarı çıktık. Tekrar 15 inci daireyi, koridoru geçtik; açık ka- pıdan geçtik ve kilidli olan ilk demir arkamdaki kapıyı ittim ve divara bak- tım: 16 mcı dairenin elektrik tesisatı. na kumanda eden düğme oradaydı. Vilks: (Sonu var) Lâkin alacağımız cevabların tas- itir. Üçyüz elli yaşında olan saatin ar- — kapının önünde durduk. (Geri dönî_lî& | ' &| KA aai gl yeği ÇA eti ği inda GEĞİKA

Bu sayıdan diğer sayfalar: