NS Zei d ĞA MİA N ÜMÜEÜLEĞN öi ĞÜĞÜ ha ada KA STMR İK L tALİP . 4 AM Yğgrte li a Çü P 5z SÜ ada lele e İ ee ĞAA e İ Ğ ÇÖŞ İçEzeSl Ça& am 6 aÜ aN 27 -3 - 1938 Hi Aap b gSA İtlâf devletleri Çanakkaleye neden saldırmışlardı Denizaşırı uzak karalara asker çıkarıp harbetmek, muharebenin en güç ve en az muvaffakiyet vadeden bir şeklidir. Itilâfçılar bunu çok gü- zel bildikleri halde ve diğer cephe- lerde bir hayli meşgulken Çanakka- leye donanma ve ordu yığmaları, Çanakkalenin büyük harb ve bütün insanlık tarihinde oynadığı rolü iyi- ce anlamalarındandır. Büyük harb nedir? —Avrupanın garbını kaplıyan bir sürü devlet manzumesiyle (İngiltere, Fransa, İ- talya, Belçika, Yugoslavya) şarkı - nı kaplıyan çarlık Rusyası arasına düşen Almanya ve müttefiklerini (Avusturya, Bulgaristan, Türkiye) "ezip arzularını kabul ettirmek için yapılmış hareketlerden ibarettir. Almanya ve müttefikleri üzerine iki yandan yapılan bu tazyikin çok kısa da ve çok müessir olma- sı için bu iki yan kuvvet arasında bir birleşme hattı, adeta bir kıska - cm mafsal vazifesini görecek bir ürtibat noktası gerekti. Iki yan kuvvetin birleşmesi üç yol üzerinde olabilirdi: 1 — Şimal bu zdenizi üzerinden 2 — Baltık denizi üzerinden, 3 — Boğazlar ve Karadeniz üze- rinden. Birinci yolu senenin on ayında tabiat kapalı tutuyor. Diğer iki üç aylık muvasalada, buz denizi sahi - linde büyük rus limanları ve muva- sala yolları olmamasından pek fay- dalı olamıyordu. İkinci yolun üzerinde uzun Al- man sahili ve hayli kudretli Alman donanması vardı. Bu yol da açıla- mazdı. Kala kala boğazlar yolu kalıyor- du veonun için de büyük harbin daha bidayetinden itibaren büyük denizlere hâkim olan itilâfçıların gözü bu yola dikilmişti. Sanayice geri olan Rusya silâh idhalini bu yoldan bekliyordu. Sonsuz ham madde kaynağına malik Rusyanım buğday ve petrolünü garb devletle- ri bu yoldan ümid ediyorlardı. Bu yüzdendir ki Çanakkalenin açılma . sını hükümetinden istiyen Petres- burgdaki fransız sefiri Paleolog 1914 senesi ikinciteşrininin 17 ve 18 inde Parise yazdığı tezkerelerde “Rus orduları başkumandanı Grandük Nikola Rus topçusunun kâfi dere. cede cephaneye malik olamamasın- dan taarruz harekâtını idame etti- remiyeceğini bana söyledi. Bu sa- bah da rus piyadesinin kâfi tüfenk bulamadığ muttali oldum” — di- Bükes ebefya 1915 senesinde merkezi devletleri ( Almanya ve Avusturya - Ma- caristan) kuşatan garb ve şark cephelerinin gerisini bağlayan biricik deniz yolu boğazlardan geçiyordu eski hüsranı yenemiyerek “devleti- nizin büyük harbdeki mesuliyeti o kadar büyüktür ki, bunu yalnız si- ze karşı sevkettiğimiz orduların fe- dakârlıklariyle ölçemeyiz. Çok mü- him bir deniz yolunu kapamakla siz Rusya ve Romanya ile garbdeki müttefiklerinin muvasalalarını kes- tiniz ve harbi en az iki sene uzata- rak bizi milyarlarca zarara soktu- nuz” demişti. Vakıa bu belki Fran- zıs bakımından böyledir. Fakat bir de türk bakımından görünen bir şe- kil vardır ki o da; bu kahramanca müdafaanın mahsur kalan koca çar- hık rüsyasını içerden göçerttiği ve bu suretle de İstanbulu ve boğazları çarlık istilâsından kurtararak türk- lüğü ihya ettiğidir. Eğer Çanakka- le müdafaası bu kadar kahramanca yapılmamış ve bu deniz yolu o va- kit itilâfçılara açılmış olsaydı rus ihtilâli ya hiç patlak vermez, verse bile ilk anda Fransa ve İngilterenin yardımiyle bu ihtilâl boğulabilir ve müttefikleriyle beraber muzaffer o- lacak çar orduları kendilerine daha bidayetten itibaren vadedilen bo- gazları ve Istanbulu işgal etmiş bu- lunurlardı. İşte Çanakkalenin cihan tarihi bakımından ehemiyeti ve son- radan itilâfçıların işgaline rağmen bu tarihte oynadığı büyük rol bu- dur, Bunda bugün herkes müttefik- tir. İtilâfçılarm Çanakkale macera. sının başlangıcını iki Alman harb yordu. Halbuki bu sıralarda Alman- lar Fransanın şimalini işgal etmiş ve Paris tehlikeye girmiş bulunduğu için rusların Almanya şarkına yap- tıkları taarruzun idamesi için Fransa her türlü malzeme yardımını yap- maya hazırdı. Fakat arada irtibat yolu yoktu ve türkler Çanakkaleyi kapamıştı. Gene bu sebebdendir ki Osmanlı devletinin Sevr muahedesini imza- ya göndermiş olduğu heyete karşı Fransız başvekili Milran duyduğu g boğaza girdiği 10 Ağus- tos olarak kabul etmek en doğru bir hesabdır. Hattâ türkiyenin er- kence Alman müttefikleri safında yer almasını bile buna yüklemek yanlış olmaz. Almanya 1914 den evvel Ak- denizde siyasi emellerle iki harb gemisi tutuyordu: Muharebe kruva- zörü Göben, hafif kruvazör Bres- lav. Bunların bir harb halinde Al- manyanın en yakın müttefiki olan Avusturya limanlarına iltica etme- leri çok tabii görülüyordu. Bu se- — Evet, kâhyaya: Gelecektir, ine- ğe ihtiyacı olacaktır, dedik. Bizi din- lemedi, aldı. — Peki... Ya domuzlarım? İki dişi, bir erkek.... Onlara bakmasını Mir'den (i) rica etmiştim. — Bakılıyordu, azizim, bakılıyor- du... Kâhya, erzak haracını isterken bizi öyle sıkıştırdı ki... O zaman, senin kim bilir belki muharebede öleceğin sanıldı..... — Demek ki Volkof, benim domuz- ları da yedi? — Evet, yedi,. Onları da yedi... — İyi.. (Çingene, dim dik ve dikenli tel gibi katı saçları altında kafasını ka- şıdı.) İyi, peki.... İvan! —& — Ne var? — Beni gördüğünü kimseye söyle- me, — Kime diyeceğim ki? Bilirsin ya, ben susmasını bilirim. Çingene kalktı. Sagnka'ya yan gözle baktı, yavaş yavaş bahçe kapısına doğ- ru yürüdü, Ve oradan, tehdid ederce- sine: “İvan, sus. Allaha ısmarladık” dedi. Onu bir daha köyde gören olma- dı. M gaS Sterliç alayları kendi slobodalafına, milis veren çiftlik sahibleri kendi ko- naklarına çoktan dönmüşlerdi. Yaralı- lar, topallar, kaçaklar ise Kursk, Tver, Smolensk yolları boyunca Moskovaya doğru henüz sürünüyor, kilise önle- (*) Mir, Rusyada köy kurulu rinden biribirlerini ite dürte, merha- metli kimselere korkunç yaralarının, kesilmiş kol ve bacaklarının, feri sön- l;ıüş gözlerinin iztirabını bağırıyorlar- : — Hele ellerinizle tutup bakınız... İşte göğsüme saplanıp kalan ok... — Merhametli insanlar, işte kör o- lan gözlerim. Hiç acımadan beni to- puzlarla döğdüler.... Of1 Of! Of! Kukla, bak, elim dirseğime kadar çürüdü.... — Sırtımdan damarlarımı kestiler... — Şu çıbanlarıma bak, — Hep kıs- rak sütü içtim de ondan oldu.... Ey iyi yürekli insanlar... Merhamet ediniz bana! Kilise müdavimleri bu sefaletten tedehhüş ederek kopeklerini çıkarıyor lardı. Geceleyin, tenha yerlerde, baş- ları kesilmiş cesedler bulunuyordu. Yollarda, köprüler altında, karanlık sokaklarda soygunculuklar oluyordu. (Götürüm muharibler pazar yerlerinde de toplaşıyorlardı. Fakat Moskovada da bolluk yoktu. Pazar yerlerinde bir çok dükkânların kapıları kapandı, bir çok tüccar iflâs etti, bir takımları da, daha iyi zaman- ları bekliyerek, paralarını ve mallarını daha emin yerlere koymağı tercih et- tiler. Satılan ekmek toz toprakla ka- rıştırılarak yapılıyordu. Etlerde kurt bulunuyordu. Balıkların boyu sanki harbten beri ufalmıştı. Tanınmış satı- çı — Tavşan — öyle bir mal satıyordu bebden 3 ağustos 914 de Fransaya ilânı harb haberini alan ve 4 ağus- tosda Cezair sahillerini bombardıman eden Alman harb gemilerinin arka- sıma takılan İngiliz filosu onu Adri- yatığa gidecek biliyordu ve kömür almak için Mesina limanına gelen gemileri kendi hallerine bırakarak Avusturyaya giden yol üzerinde, Otrant boğazında toplandı. Alman- lar evvelâ Adriyatık yolunu kapa- yan İngilizlerden kurtulamıyacak- larmı biliyorlardı, sonra da Adriya- tığa girip iş yapamıyacak halde âtıl kalmaktansa, Marmaraya girip dış Sİyi inde henüz tereddüdl ge çiren bir devleti kendi taraflarına çekmeği daha doğru buldular. Bil- hassa bu devlet İngiltereye sipariş ettiği ve dişinden tırnağından artı- rarak parasını ödediği iki zırhlıya harb tehlikesiyle beraber İngiliz- lerce ambargo konulduğunu gör- mekle de incitilmiş olursa. Böyle düşünen Alman hükümeti ve âmi- rallığı kendi harb gemilerine Ça- nakkale yolunu tutmalarını emr- etti ve müuazzam İngiliz filosu Ot- rant boğazında beklerken Alman gemileri rotalarını değiştirdiler, şi- mal yerine şarka döndüler ve Ada- lar denizini tuttular. |75.206 liradır. Kayseri bez metre bez fabrikasında Bir yıl içinde 20.224.947 imal edildi Beş yıllık endüstri programımızın en ehemiyetli başarıların - dan birini teşkil eden Kayseri Bez Fabrikası, çalışmaya başladı- ğr (1935 yılındanberi kuvvetli bir tekâmül ve inkişaf seyri içinde faaliyet ve randrmanını arttırmakta devam etmiştir. Vilâyetler büdceleri geliyor Vilâyetler umumi. meclislerince ka- bul olunan 1938 yilâyet hususi idare büdce projeleri İç bakanlığa gelmek- tedir. Gelen büdce projelerinden Yozga- dın varidatı 550.508 lira, masrafı 333 bin 483 lira, fevkalâde büdcesi 217.025 liradır. Diyarbakırın varidatı 520.996 lira, masrafı 366.782 lira, fevkalâde büdcesi de 154.213 liradır. Afyonun varidatı 740.333 lira,» masrafı 489.063 lira, fevkalâde büdcesi de 251.269 lira- dır. Kırklarelinin varidatı 396.019, mas rafı 320.813 lira, fevkalâde büdcesi de Ankaranın varidatı 2.547.560 lira, masrafı 1.701.925 lira, fevkalâde büdcesi de 845.,635 liradır. Manisanın varidatı 1.358.240 lira, mas- rafı 1.027.142 lira, fevkalâde büdcesi de 331.098 liradır. Türlü bakanlıklar delegelerinden mürekkep vilâyet hususi idare büdce- leri tetkik komisyonu önümüzdeki günlerde büdce projelerinin tetkikine başlıyacaktır. Adliye tayinleri 30 lira maaşlr Of Hâkim muavinli- ğine Hukuk mezunu Emin Günoy, 30 lira maaşlı Muş Hâmik muavinliğine Hukuk mezunlarından hapishaneler müdürlüğü tetkik memuru Galip Yü- cel, 30 lira maaşlı Foça sorgu Hâkim- liğine Hukuk mezunu Hüsnü Saydut, 30 lira maaşlı Gülnar Hâkim muavin- liğine Muş eski hâkim muavini Hayri Ateş, 30 lira maaşlı Samsun aza mua- vinliğine Hukuk mezunu İbrahim Ö- zengicioğlu, 30 lira maaşlı Divriki sor gu hâkimliğine hâkim namzedi Kâzım Bayer, 30 lira maaaşir Antalya hâkim muavinliğine Hâkim namzedi Mustafa Dinekli, 30 lira maaşir Cebelibereket Aza muavinliğine Hukuk mezunların- dan İstatistik umum müdürlüğü tet- kik memuru Şekip Undurcü, 30 lira maaşlı Giresun sorgu hâkimliğine Hu- kuk mezunu Muammer Köprülü, 30 lira maaşlı Pınarbaşr hâkim muavin- liğine hâkim namzedi Memduh Bül- bül, 30 lira maaşlı Artvin hâkim mua- vinliğine Hukuk mezunlarından Ad- liye Zat işleri mümeyyizi Pertev A- rat, 30 lira maaşlr Ordu hâkim mua- vinliğine —Hukuk — mezunlarından Suphi Umut, 30 lira maaşlı Birecik hâkim muavinliğine Hukuk mezunu 32.500 iğle yalnız Türkiyenin de- ğil, yakın şarkın da en büyük pamuk- lu ünitesi olan Kayseri bez fabrikası 1936 da 3.766.325 kilo pamuk satın al- mışken ham pamuk mübayaasını ge - çen sene 4.246.830 kiloya çıkarmıştır. Bu-pamuklar fabrikaya geçen sene i- çinde vasati 45 kuruştan mal olmuş- tur. : 171,000 iğden ibaret olan Türkiye pamuklu endüstrisinin gece gündüz çalışmak suretiyle senelik pamuk sar- fiyatı ancak 17 milyon kiloya baliğ olduğu göz önünde tutulursa, tek ba- şına Kayseri fabrikasının, milli fab- rikalar pamuk istihlâkinin dörtte bi- rini teşkil ettiği farkedilir. 1936 yılında yalnız '1.910.850 met- re sipariş almış olan Kayseri bez fab- rikası 1937 senesi içinde devletten ve piyasadan müştereken 32 milyon met- re bez siparişi aimıştır. Aradaki nis- bet farkı tebarliz ettirilmeye hacet bırakmıyacak cadar beliğdir. İşçile- rin teknik kaviliyetlerinin artmasile fabrikanın randımanı da yükselmiş ve bu sayede iplik imalâtı 1936 da 2.716.390 kilodan 1937 de 75 18 arta- rak 3.215.997 kiloya ve bez imalâtı 9, 10 artarak 18.353575 — metreden 20.224.947 metreye yükselmiştir. Bü- tün iğleriyle geceli gündüzlü faali- yette bulunan Kayseri fabrikasının umum imalâtı bu suretle bir sene i- çinde 5.195.850 kilodan 6.078.000 kilo- ya çıkmıştır. 1937 senesinde vasati olarak 2452 işçi 765.000 saatlik iş çıkarmışlardır. Fabrika mamüllerinin satışları da aynı yükseliş seyrini takibederek 937 de bir sene öncesine nazaran 9, 85 artmıştır. Fabrika imalâtının standard tiple- re inhisar ettirilmesi ve bu tiplerin alıcılar tarafından tecrübe ile kalite ve kıymetlerinin benzeri mallardan yüksek olduğunun anlaşılmış olması Kayseri mamullerine — karşı rağbeti çok arttırmıstır. Fahrika mallarımın fiatları ecnebi benzerlerinin ithal fi- atlarına göre hesabedilmiş olduğun- dan bu sene fazla mikdarda yapılan idhalât Kayseri fabrikasının mamul- leri üzerinde maküs bir tesir yapama- mıştır. 1937 senesinde G.İ.R. rejimi- nin tatbikine ve himayeyi arttırıcı mahiyette bir değişiklik olmamasına rağmen satışların bu kadar ehemiyet. li nisbette artmış olması, fabrika ma- mulâtının müstehlikler arasında ne kadar büyük bir itibar ve itimada mazhar olduğuna en açık delildir. 1937 senesi son üç ayı zarfında (Sonu var) 1 dır. Ulvi Balaban tayin ol şi stok bozulması yü- zünden kaput bezlerindeki anormal VURCERAAAKABA AUAUA RAR AAA AUAOAO KUKU AUA OKOKOK OO KU DU YRU G KKK UUU KUUK UKKU KU AUA R UUU ŞARAC UKU OKCURURURA KOK KRA KOUK UK KOKU KOUK KA KK KA OUU K AA KO KUKU UKO KA UKUK KKK Yazan: Alexis Tolstoi No: 40 LLLLLLLELLLLL L yükselişe Kayseri fabrikası iştirâk iştir. Bilâkis müşteriler üze- rinde tesir yaparak ve kaput bezi tev- ziatını kontrol altına alarak buhra- nın izalesine ve fiatların indirilmesi- ne gayret etmiştir. Bu suretle piya- sadaki tüccar satış fiatları 26 kuruş. tan 21 kuruşa kadar indirilmiş ve ye- ni fiatlar gazeteyle neşir ve ilân olun- muştur. Ekonomi Bakanlığı yaptığı tetkikler hneticesinde bez fiatlarına Kayseri fabrikasının tesbit ettiği had Moskovada Kremlin'de Boyar Duması (Meclisi) ki yalnız ası insanı kust B kâfi idi. Zehirli bir sinek zuhur etti; ısırdığı yanaklar, dudaklar şişiyordu. Pazar yerleri kalabalıktı, fakat satılık mal yoktu. Aç, sinirli, işsiz koca şehir homurdanıyordu. H Pi Mikail Tirtof, cins atımı geriletip başında kalpağını düzeltti. 'Güzeldi, tören elbi i giyinmişti. A li kaftanının yakası tepesine kadar çıkı- yordu; dudaklarıma allık sürmüş, göz- lerine — Tâ altına kadar — sürme çekmişti. Tirtof, bugünlerde, bir boya- rın zengin ve dul karısının iltifatları- na mazhardı. Bir eğri kılıç atının üze- rindeki İran eğerinin zahmalarına do- kunarak şıkırdatıyordu. Stepka Odoevski, sokak merdiveni- nin sahanlığından ona doğru eğilerek: — İlk önce ne dediklerini dinle... Daha evel bağırma.... — Peki. — Onlara açıkça söyle: Çariçe ile Lev Kiriloviç bütün buğdayları satın aldılar, Moskovayı mahsus aç bırakı- yorlar, de, O zehirli sineği de unut- ma — Bu onları çileden çıkarıyor... — Peki, Tirtof, soğuk bakışlı gözleriyle atı- nın kulakları arasından bir bakıp dört adari RADYO Ankara : Öğle neşriyatı: ,, , aruhtelif plâk neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları — 13.15 Dahili ve harici ha- berler. Akşam neşriyatı: L L lak — 18,45 Çocuklara masal — 19.15 Türk mu- sikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları) — 20 Saat ayarı ve arapça neş- riyat — 20.15 Türk müsikisi ve halk şarkı- ları (Salâhattin ve arkadaşları) — 21 Ede- bi konuşma: Behçet Kemal Çağlar — 21.15 Stüdyo salon örkestrası: 1- Schebek: Can- zona del Violino, 2- Vittorio Giuliani: A Te Sola Serenata, 3- Amadei: İvano. 4- Mi- chelli: Serenata Spagnola. 5- Aramandola: Moonlight in Venice, 6- Böriot: Scöne de Ballet — 22 Ajans haberleri — 22,15 Yarın- ki program, İstanbul : Öğle neşriyatı: ,, Slalla türk musikisi — 12.50 Havadis — 13.05 Plâkla türk musikisi — 13.30 Muhtelif plâk neşri- yatı — 14 Son. Akşam neşriyatı: , » L , musikisi — 19.15 Konferans: Prof. Salih Murat (Radyo dersleri) — 20 Müzeyyen ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları — 20.45 Hava raporu — 20.48 Ö- mer Rıza tarafından arapça söylev — 21 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı) — 21.45 ORKESTRA: 1- Meyerber: Rober lö diabl fantezi. 2- Waldtenfel: Estüdiantina vals. 3- Ganne: Le saltenbank. 4- Bizet: An- trakt dö Karmen. 5- Siede: Papiyyon dor. — 22.15 Ajan& haberleri — 22.30 Plâkla so- lolar, opera ve operet parçaları — 22.50 Sonschıherler ve ertesi günün programı — 23 Son. Avrupa : Yrusna vi OPERETLER: 15 Floran- sa — 18 Lâypzig — 19.45 Münih — 20 Fran- kfurt — 20,45 Lil — 21 Milano, Ştutgart — 24 Frankfurt, Ştutgart. ORKESTRA KONSERLERİ VE SEN- FONİK KONSERLER: 9.30 Stokholm — 11,15 Prag — 11.30 Berlin — 12.30 Varşova — 14 Berlin — 14.20 Stokholm — 17 Mila- no, Paris - P.T.T. — 19.30 London - Recyo- nal — 20 Brüksel, Hamburg — 20.20 Ko- penhag — 21.30 Kolonya. ODA MUSİKİSİ: 10.30 Königsberg — 15 Hamburg, Lâypzig — 17.45 Frankfurt. SOLO KONSERLERİ: 8.30 Münih — 9.30 Breslav — 10.30 Frankfurt — 20 Mon- te Ceneri — 21.10 Bükreş — 22.15 Kopen- hag — 22.30 Stokholm, NEFESLİ SAZLAR (MARŞ V.S.): 6 Alman istasyonları — © Münih — 12 Frank- furt, Münih, Ştutgart — 18.10 Königsberg — 19.10 Prağg — 20 Tuluz. ORG KONSERLERİ VE KOROLAR: 8 Lâypzig — 8.30 Kolonya — 9.30 Frank- furt — 11.15 Breslav — 11.30 Kolonya, Lây- Pzig — 17 Beromünster — 20 Kolonya — 22 Roma, HAFİF MÜZİK: 7 Königsberg — 7.30 Prag — 9.30 Hamburg, Kolonya, Lâypzig — 9.50 Prag — 10 Berlin, Breslav — 12 Alman istasyonları — 19 Münih — 1815 Ştutgart slav — 14.30 Frankfı Königsberg, Ştut- gart — 16 Alman istasyonları — 18 Berlin — 19.45 Breslav — 20 Berlin, Königsberg — 20.30 Kolonya — 22.30 Berlin, Breslav, Mü- nih — 22.40 Königsberg. HALK MUSİKİSİ: 8.10 Breslav — 21.10 Beromünster. DANS MÜZİĞİ: 10.30 Münih — 15.30 Berlin — 19,45 Ştutgart — 22.30 Keza — 23 Floransa, Krakovi, Milano, Paris, Roma, Strazburg — 23.15 Tuluz. 23 Nisan Çocuk bayramı haftasının . ilk günüdür. Yavrularınızı bayram için hazırlayınız. ler dahilinde narh koymuştur. Kayseri Bez fabrikası, bu hareke- tile, devlet endüstrisinin piyasada nâzım bir rol oynamak hususunda ne mühim imkânlara sahib olduğunu is- bat etmiştir. Kayseri fabrikası, halktan gördü- ğü büyük rağbete dayanarak 1938 se- nesine daha geniş bir istihsar progra. mile girmiş ve imalâtını arttırmaya karar vermiştir . hücumuna uğradı. Beline kadar çıp- lak, gövdesi kırmızı lekelerle dolu bir serseri haykırdı, kendini atın ayakla- rı arasına atmak için kalabalığı itti. Tirtof ona bir nagayka (1) indirdi. Zengin boyara doğru her tarafdan kir- li, çarpık çurpuk eller uzandı. Mikail, kaşlarını çatmış, bir yumruğunu kal- çasına dayamış, o haşmetli haliyle ke- sif halk kütlesi arasından kendine yol açıyordu. — Güzel boyar, bizimle paylaş... — Bana yarım kopek atsan a.... — Bak, onu ağzımla yakalarım... — Bana yarım kopek ver, haydi ver, ver... — Kendine dikkat :; yoksa üzerine pislik atıp kirletirirm. seni, iyisi mi ver! — Sana bir avuç bit satayım. Âl — sana onları bedava vereyim! — Beni çiğne, Haydi... Açım... — Ver bana, ver... Ver.... Ürken yarış atı gemini kemiriyor, mâğrur gözlerini bu uçuşan paçavra elbiselere, tozlu topraklı ve dim dik saçlı başlara, bu korkunç çehrelere di- kiyordu. Serseriler, götürümler gittik- çe küstahlaşıyorlardı. Tirtof, bu su- retle, İliinkaya kadar onlar arasında yüzüyormuşcasına geldi. Bir aziz res- minin altında, direğe, bir beyanname çivilenmişti : “Biz, büyük çarlar, akraba boyar ve devletin muhafızı, prens Vasili Va- na) ile cümle kapısından çıktı. Sokağ çıkar çıkmaz tozların ve pis kokuların Hui üüüit li (*) Kırbaç KUKUUKAKAKUKOCOOU KUKOK OA CU KUKU KUKU KUK UKUK AAA CUU OUU KUKU KUNO KUAGUKERU AD AEREMMA siliyeviç, Goliçin, sen ki, sayısız ve devamlı hizmetlerin sayesinde Mukad- des Haçın ve bütün Hırıstiyanlığın yüzlerce yıllık ve vahşi düşmanını dövdün,yendin ve kirli yurduna doğ- ru kovdun, sana...” — Yenilip koğulan kim? Biz mi, ta- tarlar mı? — Yazıyor; Tatarlar.... — Ha! Yazıyor... Hah, hah, hah! Ne- rede ve ne zaman? — Biz onları görmecik bile, Kırım- — Yalan söylüyorsun, onlar gözü- müze ilişti, kaçarken... — Beyannameyi okuyan bu sersem kim? — Kremlin'in bir kâtib muavini. — Vay canına, kâtib muavini filân değil. — Göliçin, koloplarından biri, sadık köpeği... — Öyleyse onu oradan biraz öteye çek... Muhterem zat öyle bağıra bağıra he- celiyordu ki sesi çatallaşıyordu: “.e Tatarlar, Perekopta köylerini ve kasabalarını yakıp kendi evlerini tahrib ettiler, ve, korkularından, elem- İerinden kendilerini bile göstermedi- ler... Ve sen ki Mısır topraklarından İsrailileri alıp çıkaran Musa gibi şe- refli zaferlerini bütün dünyaya gös- tererek muhariblerinle birlikle hudud- İarımıza doğru geri geldin, seni, bun- dan dolayı saygı ile överiz...” (Sonu var)