1 Mart 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS —T Katiller nasıl bulunur? Eşine az rastlanan feci bir cinayetin tüyler ürpertici feci hikâyesi Kesik baş Bir kulübe içinde bulundu ortada da hiç bir iz yoktu YALNIZ BİR KURDAN! Cinayeti aydınlatm sabahın bu çok er- İhtiyar balıkçı, kuda olan kasa- €en da henüz üy. Ba> ba e:liî:i!:in peucerelerini kmlvxr gıt.n açtıracak kadar heyecanlı ve boğuk bf' Sesle hem bağırıyor, hem i.ıoşuyordu_- “— İmdad, imdad, yetişin... Kesmiş- ler.. İskeleye çivilemişler...” Hiç kimse bir şey anlamıyor, uyku- sunu alamamış mahmur gözler donuk ve şuürsuz biribirine bakıyor, herkes biribiri ruyordu: 3 Ü, Nn::ıînu);? Kimi kesmişler, kı’ı’n kesmiş, iskeleye neyi çivilemişler... Deli gibi koşan ve yorgunl_uktan bitkin bir hale gelen balıkçıyı nihayet bir bekçi yakaladı: “— Ne bağırıyorsun, ne oluyor- Bun?” Ti Balıkçı ona kesik kesik ve elleriyle deniz kenarını gösterip bir şeyler an- lattı. aei ikarakola doğru Koşmaya Daşldcllar,. akak İhtiyar balrkçının hakkı vardı. O- nun gördüğü şey; korkak bir adamın aklını kaçırtabilir, en soğuk kanlıları da onunki kadar heyacana düşürebi- lirdi. Senelerdenberi devam eden günlük çalışması gibi, o günde ıkşamda_n ba- lığa çıkmıştı. Taliinin açık olduğu bir ğgündü. Kendisi gibi ihtiyarlayan kayı- ği dolu olarak dönüyordu. Fiyatlar da fena değildi. Gündeliği adam akıl- lr doğrultmuştu. Hava oldukça scrmd.ı. Evelâ esnaf kahvesine uğrayacak, bir sıcak çay içecek, sonra kasabadaki sar- dalya fabrikasına balıklarını toptan Batacak, Evciğine gidip biraz kug:u.k torunuyla eğlendikten sonra belki i- kindi, belki akşama kadar sürecek bir Uyku kestirecekti. Sonra gene deniz... Ucsuz bucaksız deniz... Bakalım ya- :mki şansı bu akşama benzeyecek mı di? Kayığını, her günkü gibi, iskelenin tenha bir köşesine yanaştırmaya başla- dı. Tam körfezde olan bu koya dalga- lar hiç vurmazdı ve o, sandalının ipini buradaki bir büyük halkaya bağlaya- Tak bırakırdı. y Denizin bu köşesini, odasının içi bilen ihtiyar balıkçı, iliklediği ipini, halkaya hiç bakmadan şöyle bir Uzandı. Fakat eli, demir halka yerine Yümuşak bir şeye vurmuştu. İnsan de- Tisine benzeyen bir şey.. Dikkatle bak- tı, gözlerine inanamadı, halkanın üze- Tine bir daha baktı.. Aman yarabbi! Halkanın üstüne bir kesik baş takıl- Maştı, Bu; ihtiyar balıkçının hayatında ilk €fa gördüğü bir manzara idi. Sanda- lnin içine çökmemiş olsa denize dü- Şecekti. Nefes almaktan bile korku- Yordu. Etraf tenha, bom boştu ve serin bir rüzgâr denizin yüzünü, onur bütün nliği gibi ürpertiyordu. Mecalsizle- Şen kollariyle, ona yıl kadar uzun ge- len dakikalarda, iskelenin bir başka ta- Tafına yanaştırdı. Toprağa ayak basar » Kesik bşı gördüğü ındznhe'n kendini sıkan tazyikin birÇenbire, bir Zenberek gibi boşaldığını hığ etti. Ka- Sabanın en işlek caddelerindt.» gırtla- Binın bütün kuvvetiyle bağırarak koş Maya başladı: “— İmdad, imdad, yetişin, kesmiş- ler iskeleye çivilemişler...” * Balıkçı ve bekçi, beraberce emniyet da.ir"ine girdiler. Biraz kendine gel- 1Ş Olan balıkçı gördüğü manzarayı Anlattı. Baş komiser, iki polis memuru, 1 Taberlerine balıkçıyı da alarak sahi- * İnmişlerdi. âdiseyi haber alan bir kalabalık, hemen hemen bütün kasaba halkı, is- | keleye dolmuşlardı. Seneler var ki, bu- rada insan kanı, gene bir insan tara- fından dökülmemişti. Kasabanın guz_el iklimi, bol kazanç kaynakları ve gı_kıfı tabiatli bir halkı vardı. Heı;ğeı. bıf’!”' iyle iyi geçiniyor, kimse kimseyi in- ::iğniyğrdgu.çBit insan başının kesile- rek iskele tahtasına çivilenmesi, kasa- bayı dehşet içinde bırakmıştı. Komiser ve emniyet memüurları ke- sik başı tetkik etmeye başladılar. De- mir halka, su seviyesinden yarım met- re kadar yüksekte idi. Gırtlağın kesi- liş vaziyeti, gövdenin baştan çok güç ayrıldığını, bu da katilin bıçağının pc.k büyük ve keskin olmadığını gösteri- yordu. Ölünün başındaki saçlar ko- partılmıştı. Polis memurlarından biri arkadaşının kolundan çekip: “— Vay canına... Dikkat et, gözün birisini oymuşlar...” I€t? uuKtlru ve yâlıllarıma kufnamüdmü- na haber verilmiş, hepsi hâdise yerine gelmişlerdi. Kesik başın vaziyeti, cid- den feciydi: Katil, belki izini şaşırt- mak, belki vakaya korkunç ve esrarlı bir şekil vermek için maktulün gözle- rinden birini oymuş, kulaklarını kes- miş, burnunun yarısını koparmışlar- dı. Tahkikat, iskeleye kadar sürdü. Me- raklılar, polisin tahkikatının bitmesi- masını saatlerce ayakta beklemişlerdi. Her şeyden evel, iki şeyin bulunma- sı lâzımdı: Öldürülen kimdi? Cesed neredeydi? Kaymakam, tahkikata memur olan- lardan hiç birinin tanıyamadığı ölü- nün kim olduğunun anlaşılması için bir fikir ortaya attı: “— Kesik başı, belediye meydanına koyalım. Halk önünden geçsin. Belki bir tanıyan bulunur..” Kasabalı olan belediye reisi, bu fik- ri pek enteresan bulmadı: “—.. fakat bu kafanın k tara ne kadar çevirdiği kordonun kaldırıl- |. ağa kafidir etti: “— Yıllarca önce buraya bir çifte kurşun gelmiş. Kendisi söz avdan açı- lınca bunu gösterir, av yüzünden az kaldı postu deldiriyorduk, derdi. Ye- min olsun bu Hacı Yunus ağa... Ben koca çiftliğin sahibini nasıl tanı- mam?,..” Köylünün bu keşfinden sonra, kesik başı tanıyanlar bir anda çoğaldı: Her- kes bunun, kasabanın yakınındaki Kırk kavak çiftliğinin zengin ve ihti- yar sahibi Hacı Yunus ağa olduğun- da birlikti. Jandarma kumandanı, vakit geçir- meden bir atlı jandarmayı Kırk kavak çiftliğine göndermişti. Kasabaya altı yedi saat olan çiftlikten gelecek habe- ri, bütün kasaba merakla bekliyordu. Müddeiumumi komisere: “— Vakit geçirmeden tahkikata baş- lavalur ”» dlixere'na, Lakaerakatili el ya bakar. Katil, sanırım ki çok usta ve azılı bir şey... Tecrübeli komii cevab verdi: . “— Hiç belli olmaz ki... Bu işi, hiç utmmadığımız birisi de yapmış olabi- lir, dünya bu... Hele bir Kırk kavakdan cevab gelsin de...,” Sonra kendi kendine söylenir gibi mırıldandı: “— Bir cesedi meydana çıkarabil- sek..,, Kırk kavağa giden jandarma, geç va- kit döndü. Getirdiği haber, köylünün teşhisini küuvvetlendiriyordu: Hacı Yunus ağa, üç gün evel çiftlikten ay- rılmış, evelâ şehre inmiş, sonra kasa- baya uğrayarak döneceğini söylemiş- ti. başını sallay Çiftlikte ihtiyar karısiyle beraber o- tururdu. Çocukları yoktu. Çiftlikte, kâhya, yanaşmalar, ırgadlar ve çoban- ları beraber yirmiye yakın insan vardı. Hep merak içinde idiler ve hiç kimse onun nereye gittiğini bilmiyordu. Müddei i, komiserin yüzüne fi kalmamış ki... Eğer tanımak müm- kün olsa ve ölü buralı bulunsa ben ta- nırdım.” Dedi ve kendisi, başka bir ça- re bulamayınca ilâve etti: “— Maamafih bir yapalım.. Belki faydasını görürüz. O akşam halk, hemen hemen bütün kasabalı, kesık bDaşın onunden geçtiler. Una her kes, korku ve delişetle baktı; fakat kimse tanıyamadı. Kesik başın ayırıcı bir alâmet olarak bıçak darbe- si görmemiş bir tek tarafı kalmıştı: Sakalı... Olü, muhakkak yaşlı idi. Çüf'ı- kü dalgaların kanını yıkadığı bu gür ve sık sakala ak düşmüştü. ” Adliye ve zabıta memurları, netice- yâ merakla bekliyorlardı: Bütün umıd, evelâ ölünün tanınmasında idi. Bıf: Bİ- vil memur, meydanın bir köıeıı_nde durmuş, kesik başa bakanları, belli et- meden konirol ediyordu. Vakit, akşama yaklaşmıştı. Sırtın- da heybesi olan bir köylü, ınerıklıl.ar arasına katılarak kesik başın gösteril- diği meydanın önünden geçiyordu. O da herkes gibi durdu, baktı, dikk_mle baktı, tekrar baktı, sonra yanındaki ta- nunadığı adamın kolundan çekti: “— Hemşeri, bu bizim Hacı Yunus ağaya benziyor.., Köşede duran sivil memur, arkadan geliyormuş gibi, köylünün yanına yaklaştı, lâfa karıştı: “— Hangi Hacı Yunus ağa? “— Canım tanımaz mısın? Kırk Ka- vak çiftliğinin sahibi Hacı Yunus ağa- ya. Zavallının gözü kulağı yerinde kalmamış ama bakâana şuraya..” Köylü, eliyle kesik kulağın arka ta- baktı: “— Ne yapacağız? Çiftliğe kadar bir uzansak, tahkikata oradan başlansa ol- maz mı? Komiser, çok düşünceli idi: - “— Şimdi vakit çok geç oldu. Sessiz bir tetkik daha iyi gibi geliyor bana... İsterseniz sabah erken çıkalım, O za- mana kadar ben, şöyle bir etrafı araş- tırayım, bakalım allah ne gösterir, de- di, * &o* Müddei umuminin hakkı vardı: E- ğer aradan çok zaman geçerse katil bir vasıta bulur, karasularımızı aşabilirdi. Çünkü yakında bizim olmayan bir iki ufak ada vardı. Katil, kasabanın ya- <i vardı ki, terkedilmiş vaziyette duru- yordu. Pencereleri sökülmüş, camları kırılmıştı. Komiser, önüne rastlayan diği bir itiyadla, bunların önüne gel- dikçe elektrik fenerini yakıyor, içeri- sini gözden geçiriyordu. Dört kulübe- den nisbeten en sağlam kalmış olanı- nın önüne gelince, gene elektriğini kasabaya gittiğini söyledi. Komiser sordu: “— Hacı Yunus ağa, çiftlikteki iş- lerden başka bir. şeyle uğraşmaz mıy- dı? İhtiyar kadın düşündü, uzun boylu düşündü: “— Ben ne bileyim? Dedi. Bir sürü işler yapardı.” Komiser israr etti: “— Meselâ ne yapardı. Şöyle bir dü- şün bakalım...” İhtiyar kadın bütün çiftlik işlerini saydı, döktü. Komiser ona şu suali sor- du: “— Hacı Yunus ağa faizle borç para ö wı!ştfşıagdığâum aurakladı: “— Evet, verirdi, dedi. Komiser bu- nu, çiftliğin yakınındaki köylerden birinden öğrenmi:ti.. #Adda ğ ”| K h doktor yaktı ve içeriye baktı. Bütün soğuk kanlılığ g üş geçirmişliğine ve böyle şeylere alışık olmasına rağmen gene ürperdi; “— Hay kör şeytan, diye mırıldan- dı. Beni buraya kadar yordu.,.” Kapıyı açtı, içeri girdi, Tabancası v- linde idi. Kesik başın cesedi olduğuna şüphe etmediği bir gövde, sırt üstü yerde ya- tıyordu. Elinde bir de kâğıd vardı. Ko- miser kulübeye girdiği zaman, cesedi kemirmeye gelen bir çok fare, oyuk- larda kayboldular. Elektrik fenerini, çatıyı tutan di- reklerden birine asan komiser, evelâ cesedin elindeki kâğıdı aldı. Dörde bükülmüş olan bu kâğıdın içinde ilk bakışta acemi bir yazı ile yazıldığı sa- nılan şu satırlar okunuyordu: “— Bu adamı kimin öldürdüğünü kimse aramasın. Böyle bir isteği ola- nımn canı cehenneme gönderilir.” Komiser güldü: “— Eski sistem, ar- tık bu tarz bayatladı. Yalnız yaman bir haydud karşısındayım. Herif, pek alâ düzgün olan yazısını acemi taklidi yapmış.” Sonra etrafı tetkika başladı. Yerde gazete kâğıdına sarılı bir paket buldu. Onu açtı. İçinde ağzı kırık bir rakı şi- ve komiser Kırk kavak çiftliğinde bir gün kaldılar. Burada hiç bir ip ucu ele geçirilemedi. —Kasabaya döndükten sonra tahkikata devam edildi. Bütün şüpheler üzerinde ayrı ayrı duruldu, tahkikat aylarca devam etti, bütün zanlar tetkik edildi, fakat katil bir türlü ele geçmedi, Nihayet komiser kaymakama, elde bulunan delillerin polis enstitüsüne gönderilmesini ve meselenin bundan sonraki safhalarının orada araştırıl- masını teklif etti, “— Fakat elimizde hiç bir delil yok ki... “— Elimizde bulunan, bir gazete i- çine paket yapılmış olarak bulduğum bir rakı şişesi ile, bir boş sardalya ku- tusudur. Bir de bir parçacık ekmök... Hepsini saklamıştım. Onları göndere- lim.” Kaymakam, bu fikri kabul etti, fakat pek ümidli değildi: “— Paketi sonra göndeririz. evelâ yazalım da..” Dedi... * * Enstitüde kriminel servisi, bu hâdi- seyi çok enteresan buldu : Deliller çok zayıftı. Direktör, bu işin tahkikini kandisini, üteh rica ettiği ar- kadaşiyle baş başa verdi: Direktör ar- kad dedi ki: şesi ve bir boş sardalya | bir par- ça ekmek buldu. Onları hiç bozmadan gene gazeteye sardı. Gazetenin tarihi- ne baktı: “— Bir hafta evelki tarih... Dedi. Buraya Ankaradan gazete üç günde gelir. Demek cinayet nihayet dört günlük...” Dedi, bancısı ise, hemen kaçmaya teşebbüs edecekti, belki kaçmıştı bile... Herkesin eli ayağı çekildikten sonra ve kasaba, sabahki hâdisenin heyeca- nınt dindirmek ister gibi, mutlak bir sessizlik içinde uyurken, bir insan göl- gesi, kasabanın gerisinde kurulduğu sahili, baştan başa ve gözükmemeye çalışarak tetkika başladı. Cezir halin- de olan denizden bir kısmı gözükmek- te olan kayaların aralarına bakıyor, etrafı dinliyor, sonra tekrar yoluna devam ediyordu, Bu, kasabanın baş komiseri B. Ra- ğıbtı. Tecrübeli ve bilgili emniyet me- muru, buna benzer daha bir çok hâdi- selerin ne kadar ufak delillere daya- nılarak aydınlatıldığını bildiğinden bir ip ucu arıyordu. Sahilin bir köşesine gidiliyordu ki, burada kayalıklar bitiyor ve tabil bir plâj başlıyordu. Burada vaktiyle ya- rafında ve eski bir yaranın izini işaret | pılmış olan bir kaç eski bekçi kulübesi | Kocası Vakit sabaha yaklaşıyordu. Komi- ser, barakanın kapısı kapadı. Müddei- uümümiye, kaymakama ve hükümet doktoruna haber verdi. Doktor, cesedi muayene etti. Ölünün, sırtına ve kal- pinın. tam arkasına rastlayan yerinde iki bıçak yarası vardı. Ölümün ani ol- madığı ve katil ile maktulün mücadele eo;ikleri anlaşılıyordu. Müddeiumu- mi: “— Hiç bir delil yok değil!” Dedi. Doktor, muayene neticesinde katilin hüviyeti hakkında delil olabilecek hiç bir şeyin bulunmadığını anlattı. Müd- deiumumi, Kırk kavak çiftliğine gi- dilmesini muvafık görüyordu. Kaymakam da dahil olduğu halde beş memur, cesedin vaziyetini tesbit ettikten sonra, çiftliğe gittiler ve ora- da akşama kadar meşgul oldular. Hacı Yunus ağanın ihtiyar karısı, boyuna ağlıyor, fakat hiç bir şey bilmiyordu. ınım ara sıra vilâyete indiğini, makta zorluk çekmedi. 'Gördüğü deh- şetli manzaranın, heyecan verici hatı- rasını halâ unutamıyan balıkçı, bir ba- lık tüccarı olarak kendisini emniyet memuruna lâf arasında gör- na kesik başı gördüğü yeri gösterdi: yorum...” Diyordu. konuşmaya gittiği zaman ; onu biraz ü- midsiz buldu. Komiser paketi, hiç boz- mamıştı: ze vereyim.” Dedi ve ilâve etti:, lil gösteremiyeceğim bir kanaatimden “— Aradan epey zaman geçti ve or- tada delil de yok... Bu cinayeti de, va- ka itibariyle bizim uğraşacağımız seri arasına alabiliriz. Oraya kadar bir gi- der misin?,” Mütehassıs emniyet memuru, erte- si günü, cinayetin olduğu kasabaya ha- reket etti. Sahil olan bu kasabaya bir balık tüccarı olarak gidiyordu. Kendi kendine: “-— İşe şu ihtiyar balıkçıdan başlayalım!” Diyordu. Mütehassıs, ihtiyar balıkçıyı bul- tanıtan düklerini bütün tafsilâtiyle anlattı. O- “—- Artık buraya sandalı bağlayamı- b h Mütet i yie “— Bütün deliller bunlar, onları si- “— Size isbat edemiyeceğim ve de- para verirmiş, Yalnız kimlere, b?rç verdiğini, bir türlü tesbit edcmedu_n. Çok parası çıktı. Altınlarını, owrdug.ıı odanın döşemesinde bulduk. Ben b'u i- şin bir para meseelsine dayandığını seziyorum: Fakat... ” *“— Hiç bir deliliniz ve ip ucu yok değil mi? Komiser ellerini kaldırarak: “— Ne yapayım ki yok.. Bu Hacı Yunus _A— ğa, çok esrarlı bir adammış. _Karısx. bıl'e : onun gününün nasıl geçtiğini bilmi- yordu. ği “— Şu ihtiyar kadını bir de ben gör» Komiser içini çekti: “— İmkânı yok ki... — Nedent “— Geçen gün öldü! Mütehassıs kasabada on gün kadar kaldı: Kırkkavak çiftliğine git- ti, Kasabada Hacı Yunus Ağanın alâ- kalı olabileceği yerlerde dolaştı. O da komiserin fikrinde idi: Cinayette pa- ra meselesi, esaslı bir rol oynamıştı. O da buna kanidi. Fakat ne vasıta ile, ne ile... Bunu bir türlü kestiremiyor- du. Artık kararını vermişti: Cinayetin göze gözükmeyen tarafları üzerinde durmak ve katili, hiç akla gelmiyen bir tarafiyle yakalamak lâzımdı. Paketi açtı ve içindekileri, bir em- niyet memuru göziyle tetkike başladı. Bir kırık rakı şişesi, bir parça ekmek ve boş sardalya balığı kutusu.. Sardalya kutusu kapağının anahtar- — la değil, bir bıçakla açıldığı belli gdi. Emniyet memuru, onun içine bakıp, bir iz ararken kenara sıkışmış bir kür- dan parçası gördü, Kutunun kenarında bir de sigara izmariti buldu . Emniyet memurunun günlerdenberi kaygılı olan yüzünde bir ümid gezin- di. Sigara izmaritini aldı; tütünü iti- na bir boş kâğıda döktü, kokladı...! İ. yi bir ütün, dedi. Katilin ayak takı- mından olmadığı hakkındaki hissim pek yersiz değil.. Bir de şu kürlana bakâalım...” Ucunda, diş etlerinden çıkan ve bir toplu iğne başı büyüklüğünde bir kı- rıntı bulunan kürdanı, ışığa doğru tut- tu. Dikkatle baktı, kürdanın ucu ka- rarmıştı, onu, aynı itina ile sardalya kutusuna yerleştirdi, Akşam üzeri komise veda etti: “— Gene görüşeceğiz sanırım, de- di. Komiser, merakla sordu: “— Bir âpyler mi buldunuz? “— Pek kati olarak evet diyemiye- ceğim ama, pek boş da dömüyorum gi- bi... Hele bizim laboratuvara bir gire- lim.. Küçük şeyleri büyülten, oradaki cam gözler, bizim görmediğimiz bazı şeyleri bulup meydana çıkarabilirler.” * * * Ankaraya gelip, enstitünün labora- tuvarına girinceye kadar, mütehassıs, bir merak safhası geçirdi. Ve köşesini bulunca, bir hazine kadar kıymet ver- diği sardalya kutusunu çıkarıp, kür- danı aldı. Mikroskobun altına koydu... Dakikalar biribirini kovalıyordu. Sonra, elinde bir cam parçası, Ora- dan çıktı, Enstitü kimyahanesine gir- di. O kısmın şefine hâdiseyi anlattı: “— Bu, normal izler olmasa gerek..” Dedi. * * * Akşama doğru, enstitünün kimya la- yim: Hacı Yunus ağa faizle (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: