S UT ULUS 1-3-1938 Yüzbaşı F. W. von Herbert ğum son muharebe k d. Gezonua — , Müdafaasında Bir İNGİLİZ. ZABİTİ| yüz metre! kumandasını verdi. Bu ku - manda, benim Plevne seferinde duydu- Çeviren: Nurettin ARTAM Biz ateşi kestik, bizden biraz sonra da düşman ateş kesti — Topçuya ateş! Nişangâh sekiz ti kaddı Bombardımanların en müthişi esna- sında ankadaşlarla beraber Madridde mi i b edilmez rak zihnimden bütün bu acı kaygıları çıkarmağa, biraz dinlenmek imkânı bu- olmuş - tur. Aynı zamanda sağ tarafımızda da bir yaylım ateşi başlamıştı. Benim de bu muharebede verdiğim son kumanda şu oldu: — Bölük, hedef toplar; nişangâh sekiz yüz metre! Nişan vaziyeti al, ateş! Bundan sonra gördüğüm şu oldu. Bizim yanımızdaki tabura doğru gi- den binbaşı Taki bey, birden bire göz- den kaybolmuştu. Atından düşmüştü. P düşü çalış İşte, üç tanesinde muzaffer oldu- Plevne muharebelerinin sonun- cusu böyle bitmiş, — dördüncüsünde mağlüb olmuştuk. Bu, her halde s0- nunda büyük neticeler, geniş akibetler doğuracak bir mağlübiyetti, fakat en kahraman bir ordunun şerefli bir mağ- lübiyeti. Hâdiselerin akışı o kadar vazıhtı; karışık hiç bir tarafı yoktu. Onun için bunun hakkında birkaç kelime - söyle - mek kâfi gelecektir. Ü Bir aralık atın geriye doğru sıçradığ bir takım askerlerin birisini taşıyıp gö- türdüklerini gördüm. Bir başkasının gördüğüne göre yanımızdaki taburun en kıdemli yüzbaşisı bu sırada yarı kı- rılmış bir arabanın üzerine sıçrayarak Şşu emri vermişti: — Ber iki tabur, benim kumandam- dasınız! Fakat bu sevinç uzun sürmemişti. Bu esnada arkamdan bir ses duya- rak başımı çevirdim. Selânikli süvarile- rin mülâzimlerinden birisi atın üzerine kapanarak gelioyr ve elinde ucuna be - yaz bir mendil bağlı bir kılıcı sallıyor - du. Ondan sonra birçok ağızlardan — Ateş kes' Nârası çıktı. Borazan - lar da hiç bir yerden emir almadıkları halde işlerine gelen bu L di bo- İlkkânunun dokuzuncu günü, gece yarısından bir saat kadar önce ruslar, baş tabya ile merkez tabyalarından bir- kaçının bırakıldığını anlamış ve orala- rı işgal etmişlerdi. Gün doğduktan sonra Krişin ve Yanıkbayır tabyalarını almışlar, bir ta- kım müfrezeler de kasabaya girmişti. Hepsi de yayan giden Osman Paşa ile erkânı harbiyesi tarafından doğru- dan dağruya idare edilen birinci fırka - nın yürüyüşü muvaffakiyetli olmuştu; önceki düşman siperleri zabtedilmiş, on iki topla yarasız yüzlerce esir alınmıştı. Fakat burada Todleben'in hazırlamış olduğu fevkalâde — tedbirler kendini göstermeğe başlamıştı. Burada muayyen bir noktadan mu- rusunu çaldılar. Biz ateşi, kestik, bizden birkaç da - kika sonra da düşman ateş kesti. Saat üç buçuk sularında idi; ortalık yavaş yavaş, kararmağa başlıyordu. Öyle diyorum ki müstakil taburların iyle ateşin ayyen noktalara derhal imdad kuvveti gönderilmek için lâzım gelen tedbirler sade alınmakla kalmamış, birkaç defa bunun provası yapılmış, her taburda bu işle meşgul olacak zabitler önce- den seçilmişti. Onun için bir saatten da- yirmi dakika kadar bir zaman geçmişti. Bunun ardından, Plevne seferinde atılan son gülle atılı ve btaki ha az bir zaman içinde bu tertibatı sür- atle başarmak, her zaman için imkân al- bataryalar da ateşi kesmişlerdi. dayı eline alan Tahir Paşa, Edhem Paşanın altı taburiyle birlikte teslim olduğunu, Opaneç tepelerinin roman- yalıl: elinde bulunduğunu; ancak üç Zzayıf tabur tarafından tutulan sağ cena- hımızın pek çıplak kaldığını öğrenme- m l 3 Her bölgede bu işe tahsis Türklerin Katalei ve Graneçki kol- ordularına Skobelef kuvvetlerine, Ro- manya askerlerine, hulâsa bütün cep - heye taarruz ettiklerine dair telgraflar g hemen bütün bu kısımlara kuv- yat ve Y si kadar i etmiş olan kil livadan benim taburumla, irtibat ta- e vetli takviye kıtaları gönderilmiş, bu sırada bütün askerlere yeniden nizam e bıraka - bulunuyord Aynı binada oturanla- rın hepsi cesur harb muhabirleriydi. Teruel'i, Guadalayara'yı, hükümet merkezinin yangınlarını görmüşlerdi. Dışarda obüsler düşüyor, bir piyano ve bir keman bize onları işittirmemeye gayret ediyorlardı. Birden, köşed Medeni Tayyare bombaları altında insanlığın uğradığı korkunç sefaleti dinleyin t vahşet Pari - Suar gazetesinin İs- panyada hükümetçiler ya- nında bulunan muharriri Clod Blanşar -Barselona'- dan gazetesine yazıyor: mütemadiyen bir şeyler anlatan radyo neticeyi haber verdi: bin ölü ve sekiz yüz yaralı! Amatör piyanist, benzi u- çuk ,ayağa kalktı ve “Bu kadarı insan- da soluk bırakmıyor.,, dedi. Hepimiz, deniz tutmasına uğramış gibi biribiri- mize baktık. Üç gün sonra Barselona'ya dönün- ce, eski aristokratlar caddesi olan Pa- ses de Fracia'dan geçiyordum. Geniş caddelerde, pencereleri kâğıdlanmış mağazaların önünden geçen halka dik- kat ediyor ve yüzlerinde son bombar- dımanın izlerini, endişeye benzer bir alâmet arıyordum. Fakat hiçbir şey farkedilmiyordu. Adamlar, geniş ka- talan berelerinin kıvrımları altında gülüşüyor, kolkola güle eğlene gezi- yorlardı. Daha zengin insanlar çok iyi dikilmiş kostümlerini ve pırıl pıril a- yakkabılarını teşhir ediyorlardı. Ara- larında gevezelik eden kadın grupları- rir. Bombanın patladığı noktadan üç- yüz metre mesafede insan parçalarına rastlandığı olur. Kızılhaç süratle ye- tişir, kime aid oldukları belirsiz bu in- san parçalarını götürür, ölüler nasıl gömülür, bilmiyorum, çünkü bir cena- ze merasimi yapıldığı vaki değildir. İspanyol dostum diyordu ki: “Öl- menin bir tek şekli olduğunu söyler- ler. Size temin ederim ki bu doğru de- ğildir. Bombalar, tanrının hatırına gelmiyen yeni bir ölüm şekli yaratmış- tt Patlamalar o kadar âni olmaktadır ki ekseriya halkı evlerinde ansızın bas- tırmaktadır. 31 sonkânun bombardıma nında ilk bombalar sabahın saat doku- zunda düştü. Civarında halk çılgın gi- bi sokağa uğradı. Yarı çıplak veya a- nadan doğma bir halde koşanlar geçen otomobilleri durdurup: “İstasyona!” diye haykırıyorlardı. Saat 9.30 da, yar- Jlanmaktadır. Kaldırımın bakan kafası kopmuş bir nı dinledim. Valansiya usulü pirinç yemeğinin nefasetinden ve daha dün Eskamardure cebhesinden dönen am- cazadenin sıhati yerinde olduğundan bahsediyorlardı. İnsana bombardıman- ların fecaatini daha iyi hatırlatan ço- cuklar, lerinin etrafında koşuş yorlardı. Manzara, büyük bir şehrin pazar sabahını andırıyordu. Bana refa- fakat eden ispanyol dostum bombala- rın tahrib ettiği muhtelif mahallelerin halini anlatryordu. Harabelerden yükselen ve semada kalın bulutlar meydana getiren toz yı- ğınının arasından inanılmıyacak, kor- kunç bir muhayyelenin eseri sanılacak teferrüat göze çarpar. Bir caddenin kenarındaki ağaçta avucunda halâ sım- sıkı zenbilini tutan bir kadın kolu sal- dım heyetleri şehirde temizleme ve te- davi işleriyle meşgul olurken, denizde benzin ve bomba yüklemiş olan tayya- reler yeniden göründü ve harab olan mahallelere yemi bombalar yağdırdı. Fakat dolaşmamıza devam edelim: İşte on sekiz ay evel mitralyöz kur- şunlariyle tarandığını gördüğüm Ka- talonya meydanı. Kolon otelinin muh- teşem ön cebhesi gençlik teşkilâtının merkezi olmuştur. Muazzam trasa üze- rinde iki bin kişi güneşleniyor, Etraf- ta, büyük ikramiyesi bir çift portakal olan mütevazi piyangocular, kalabalık bir cadde, fakat yanındaki bir sokağın köşesinde, yere dikilmiş tahtalar, yol- cuları, eğrilmiş bir fenerin yanında asfaltta açılan bir çukura düşmemeleri için yolculara ihtarda bülünuyor. Bu- ğ ş üstünd “dan, sığınmış olan yüzlerce adam dışa- rı fırlamışlardı ki adam boyunda bü- yük bir bombanın müthiş bir ıslıkla ü- zerlerine indiğini gördüler. Bir kelime söylemeye vakit bulamadan kaldırımın önlerinde yarıldığını ve 300 kiloluk bormbanın betonda dört metre derinli- ğe saplandığını gördüler. Patlamamış- tı. Şimdi çukurun başında nöbet bek- can- kadın cesedi. | Hiç de yaralanmışa benzemiyen insan- lar vücudlarının bir tarafından sızan kanı sardırmak için yandım postaları- na koşmaktadırlar. Ve daha demin sa- pa sağlam koşarak gelen adam, birden- bire, hangi birine yetişeceğini bilemi- yen doktorun gözleri önünde can ve- Pek yakında "ULUS,, Gazelesi kendi karilerine 1938 senesi türk gazeteciliğinin en parlak, en faydalı, en canlı tefrikasını verecektir ŞİMDİDEN Eserin yalnız ismini haber ve- relim: Türk Çanakkale ! ve muharririni hatırlatalrm: Türk askeri muhartirlerinin halk tarafından en tanınmış olanı M. Şevki Yazman Bu eser bütün teknik kiymeti- ni muhafaza ederek, herkesin derhal kavrayabileecği bir tah- kiye ve üslüb ile yazılmıştır. Çanakkale türktür Hele birkaç gün bekleyiniz. “ULUS” sizi hiç bir zaman hayal sukutuna uğratmaz! AM RADYO Ankara : Öğle Neşriyatı: 12.30 Muhtelif pli neşriyatı — 12.,50 Plâk: Türk musikisi halk şarkıları — 13.15 13,30 Dahili ve hafi! ci haberler, Akşam Neşriyatı: aa c — 18.45 Edebi konuşma : M. Kâmil Çaği — 19.00 Türk musikisi ve halk şarkı (Leman ve arkadaşları) —19.30 Saat y ve arabça neşriyat — 19.45 Türk muşiü ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadif ları) —21.15 Milli iktisad ve tasarruf mef zuunda konuşma — 20.30 Plâkla dans musf kisi — 21.00 Ajans haberleri — 21.15 Stüf yo salon orkestrası: 1 — Lora: Ja Soli Schvips am Rhein 2 — Franz: Burka di 3 — Gaiovanni: Lied der vehmut, Sing, siff sing vögelein — 21,55 Yarınki program İSTİKLAL MARŞI, İstanbul : Öğle Neşriyatı: a» c musikisi — 12.50 Hâvadis — 13.05 - Plâkİİ türk musikisi — 13,30 -14 Muhtelif pi neşriyatı. Akşam Neşriyatı: YT RR K, si! Üniversiteden naklen, Mahmut E! Bozkurt tarafından — 18.30 Ulusal eki mi ve artırma kurumu namına konferan$ Ziraat Bankası müdür muavini Reşat * 19.00 Nebil oğlu İsmail Hakkı: İki ref ile, türk musikisi ve halk şarkıları 19.30 Konferans: Beyoğlu halkevi Muharrir Naci Sadullah (Hayvan "vf;:g — 19.55 Borsa haberleri — 20.00 K türk musikisi: Okuyan Nuri Halil, Kemâf Reşat, Kemençe Kemal Niyazi, Tani Rürrü Turan, Kanun Vecihe, Tevfik N Nısfiye Salâhattin Candan. Ut Sedat liyen asker arkasını çevirdi mi, merak- h çocuklar yaklaşarak çukurun dibin- de çelik merminin kuyruğunu görme- ye çalışıyorlar. İçlerinden biri öteki- lerden daha fazla yaklaşıyor ve bom- baya meydan okur gibi ona dilini çıka- rarak kaçıyor. Bombardımana uğrayan mahallelere geldiğimiz zaman vakit geçti. Kate- dralin etrafındaki dar sokaklarda ka- ranlık kaldırımlara kadar inmiştir. Herşey kapalı, süküt hüküm sürüyor. Yaklaşıldıkça bütün evlerin iliği sö- mürülmüş kemik parçaları kadar boş olduğu hissediliyor. Camsız pencere- ler odaların böyründe açılmış bir yara gibi sırıtıyor. Müthiş patlayışın kuv- veti balkon demirlerini bükmüş, dıvar- ları delik deşik etmiş, mobilyaları tuz- la buz etmiş. Sokağın ortasında param parça olmuş bir sürü eşya var.Çöpçüler bunları sü, Kdüal P A üstünde, nöbet bekliyen nefer ayakları ürerek kö; SI lere aei WU - TSCA YKARMIŞİRE, kırık bir koltuğa yaslanmış. Bu mes- ken cenazelerinin ortasında o da ha- reketsizliğiyle bir heykeli andırıyor. Ateşin titrek ışığında bombanın düş- tüğü çukuru görüyorum. Bu çukurun yerinde üç dört ev varmış. 1000 kiloluk bombalardan biri bütün katları geçmiş ve bodrumda infilâ ketmiş. Üstünde ve 20.30 Hava raporu — 32.33 Ömer Rıza ta! fından arabça söylev — 20.45 Vedia Rıza V? arkadaşları tarafından türk musikisi ve şarkıları (Saat ayarı) — 21.15 Tahsin Y arkadaşları fından türk ikisi ve şarkıları — 21.50 ORKSETRA: 1 — Riedif ger: Passe temps, üvertür 2 — Tschikov? ky: Pigue Dame. 3 — Grek: Valse myf terieuse 4 — Schumann: Abendied 5” Wetzel: Cante indienne — 22,45 Ajans hi berleri — 23.00 Plâkla sololar, opera, ve © peret pa_rcılan — 23.20.23.,30 Son habefl' ve ertesi günün programı, Avrupa : OPERA VE OPERETLER : 17.5 Stof' holm — 21.15 Paris P.T.T.. ORKSETRA KONSERLERİ VE SEN FONİK KONSERLER : 16 Hamburg 4 19.45 Droitvich — 20.5 Varşova — 21 Beromünster — 21 Roma — 21.20 Prağg 22 Sottens. € ODA MUSİKİSİ : 15.30 Laypzir; Prag — 18 Brüksel — 21.30 Liyovsk- Paris . sl?ı,o KONSERLERİ: 14i — 15.25 Hamburg — 17.15? ğtrasbur: — 19.10 Breslav Ni olma« .T.T. — 19,40 Breslav — 2225 Kopinhag — 23.30 D basta g- ız.'!â'—pîâg'— Tdal9 LAYDAMA LAT ORG KONSERLERİ VE . 30 Köniksber; R 'a çün HAFİF MÜZİK : 6.30 Hambur, Kolonya, Münih — 12 Breslav ve diiel'ug man istasyonları — 12.45 ı.._ıg Kolonya — 15 Berlin 1_5:143 ]Iîrankfurt. ! niksberg, Layazig — e aypzig —— Soıtenıg— 18 Hamburg — 18.30 Frankfdi" 19.10 Berlin, Laypzig, Köniksberg — 1977 Stokholm — 20 Frankfurt — 21 Tuluz # 22.20 Laypzig — 12.30 Lüksenburg — 24* Münih — 24 Frankfurt. burunu, bir de yukarda bahsi geçen ta- buru ayırmıştı. Elimize geçirebildiğimiz her türlü etrafta ne varsa her şey havaya uç- muş. Tek hayat alâmeti olarak, yerden onbeş metre yüksekte, nasılsa yıkıl- mamış bir dıvarda güzel bir tablo sal- verilmişti. Bundan sonra * yap- tığı mukabil hücum üzerine türk asker- leri arasımda bozgun baş göstermişti. 4 HALK MUSİKİSİ: 11.30 Stuttgart 23.25 Budi (Sigan ork ) 194i 23.50 Keza. Viyana — 21 Varsşası — 22 Floranu—”’! #T DDD DDD Yazan: Alexis Tolstoi AAKAAAAA A AAA EUU AAA 'h Narl4 DANS MÜZİĞİ ; 19.15 Stuttgart o: beyaz bez ve kumaşları sallamağa baş- için yere oturmuş, yahud uzanmış, si- lâhlarını bırakmışlardı. Çokları h uykuya dalmış ve teslim olma merasi - mi esnasında gözleri kapalı bulunmuş - lardı. Ben de o kadar mecalsiz ve sinir- Ki bir halde idim ki lüzumsuz yere kan dökülmesinin önüne geçecek olan bu h yi bırak kar: dan dolayı memnun mu, yoksa bu mağlübiyetten ötürü mahzun mu olmak lâzım geldiği- ni düşünemiyordum. Onun için kendi - Tahir Paşa kumandaya geçmişti. Tahir Paşa, hiç şüphesiz, imkân içinde bulu- nan her tedbiri almış, fakat yeniden zabtedilen mevzileri elde tutmağa muk- tedir olamamıştı. İlk taarruzda elinde kılıç ve rovelver olduğu halde başların- da bul sevgili h d; ını ar- tık aralarında göremiyen askerlerin maneviyatı bozulmuştu. (Sonu var) lerce koridor ve merdivenin - biribirle- rine bağlanmasından müteşekkil. Yu- varlak veya sivri yüzlerce kubbe, her çeşid dam ve kule, ki hepsi türlü türlü renklerde boyanmış, veya altın veya gümüş yaldızla yaldızlanmış.. İşte, Al- lahtan sonra her şeyin hâkimi olan ça_ı' burada oturuyordu. Buraya, kimse si- lâhlr olarak girmeye cesaret edemez- di. Bu usul, yalnız aşağı tabakadan halka münhasır değil, boyarlara da şa- mildi.. Herkes, atını kapılarda bıraka- rak, çamurlar içinden yürüyerek, baş açık, çarlar sarayının pencerelerine ancak esirler gibi bakarak yürümekle mükellefti. Halk durup ürkek, baktı. Müthiş İ- van kilisesinin çanı da kuvvetli sesiy- le onu korkutuyordu. Fakat kalabalık arasından bir takım cüretli sesler yük- selip bu korkuya karşı geldi. — Öyle ağzı açık ne duruyorsunuz? Çocuklar; Çareviç İvan'ı boğdular. Belki de şu dakikada çar Petroyu öl- dürüyorlar. ayda!... (2), kapıları kı- rınız.. Merdivenleri pencerelere daya- yınız... İleri!... Sayısız kalabalık uğuldadı. Trampe- teler çalındı. — Hayda... Hayda!.., Yirmi kadar streliç, iğri kılıçlarını çekerek parmaklıkları aştılar, saltanat kapısına dayandılar. Bakır levhalar kaplı kanadları zorladılar, Halk ho- ha. — “zagenta oinçöialiRİRSLERk di (2) Bizim haydi sözünü ruslar hayda şeklinde kullanırlar. murdanıyordu: — Hayda... Hayda.. Hayda!... Başlar üzerinden geçirilerek merdi- venler getirildi, taht salonunun pen- cerelerine, balkonun yan küpeştelerine dayandı. Bir sürü insan: — Matveev'i, bütün Narişkinleri bi- ze tesli mediniz, diye haykırışarak mer- divenlere tırmandı. — 15 — — Bizi öldürecekler, ne yapalım, Artamon Sergeeviç? — Allah büyüktür, Çariçe. Şimdi çıkıp onlara bir kaç söz söyliyeceğim. Patriğe haber verdiler mi? Çabuk, koşun! — Artamon Sergeeviç, bilmiş ol ki, bu işi düşmanlarım yaptı.. Yasikof, iki Miloslavski'yi de kıyafetlerini de- ğiştirmiş olarak streliçlerin arasında görmüş... SA — Allaha düa et Çariçe, daha iyi edersin. Medhal tarafından bağırdılar: — İştel... İşte... geldi. Ve patrik Yovakim elindeki asanın sivri ucunu meşe döşeme tahtalarına batıra batıra, içeri girdi. Etrafı siyah halkalarla çevrilmiş parlak gözleri, kubbelerin altındaki alçak pencere- lerde tevakkuf etti. Merdivenlerden çıkmakta olan streliçler yüzlerini, dı- şardan, pencerelerin renkli camlarına dayamışlardı bile. Patrik, adamları kuru eli ile tehdit etti. Natalya Kirilovna, patriğe doğru Oğlunun doğuşu dolayısiyle-büyük Petronun evinde verilen suar atıldı. Yuvarlak yüzü, gümüşi tilki kürkünden yapılmış başlığının altın- da bembeyaz idi. Tuttu, patriğin buz gibi elini yakalayarak öptü, mırıldan- dı: — Babacığım, bizi kurtar... Artamon Sergeeviç, matemi bir ses- le: — Baba, dedi, vaziyet fena! Patrik ona, bebekleri büyümüş göz- lerini çevirdi. Matveev'in kır düşmüş dört köşe sakalı, gevşek — yanakları titredi. — Bir suykasd... Bir isyan... ne is- tediklerini de bilmiyorlar... Dedi. Keskin bakışlı, ince burunlu, aziz resimlerine benzeyen yüzü ile, Matveev sakindi. Uzun hayatında böyle şeyleri çok görmüş, ölümle hç 'defa karşılaşmıştı. Onda tek bir his hâkimdi: İktidar mevkijne gururlu sırada man F aşa bir gü par Berlin — 23 Kotuz'5, Krakovi, Româ ladık. Nef çamura falan aldırmı &ü GRERİ İ ZN A YOK he 4 23.25. Londön-Reçiimal — 010 ' Buda Ha Di . - | sasiyle bacağından ağırca l — Bu tarafa gelin, dikkat edin, ba- | (sigan müziği ve caz). yarak, ölgün bir halde bulundukları şınıza bir şey düşmesin. Kanlı paçavralar içinden güçlükle yol açarak arkadaşımı takib ediyorum. Biraz ileride yüz metreye yakın geniş- likte başka bir çukur var. Elektrik lâmbaları, dört günden beri, ölüleri çıkarmaya devam eden ameleleri ay- dınlatıyor, Daha en az iki haftalık iş- leri var. Uykusuzluktan bitkin bir hal- de kızılhaç neferleri nöbet bekliyor- lar. ğ Açık muhabere : Klazığda N. B. i ':çmekd gönderen okuyucumuza Avrupa istasyonlarının pmınmla.rıî” LA ha önce almak mümkün olmadığı için j nuzu maalesef — yerine getiremiyec İstediğiniz kitablardan yalnız Şekspii hikâyeler'i bir lira mukabilinde adre gönderilebilir. Ötekilerin satışiyle ma! mız meşgul olmamaktadır, e bir bağlırlık gözlerinin altında şişler- de titreyen hiddetini yenerek: — Eğer Kremlinden uzaklaştırabi- lirsek, onları muhakkak ki mat ede- riz, dedi. Dışarda sesler ve gürültüler çoğalı- yordu. Streliçlerin de, boyarların da şeytandan fazla nefret etikleri adam, yani Çariçenin kardeşi, güzel ve za- rif, henüz yirmi dört yaşında boyar olan İvan Kriloviç Narişkin, ayakla- rının ucuna basarak koşa koşa salon- dan geçti. Çarın tacını başına giyerek sınadığı rivayet ediliyordu. Siyah bıyıkları, yüzüne yapışmış idi ve yü- zü, şimdiden ertesi günün işkencele- rini ve kahbece ölümünü görüyormuş gibi yemyeşildi. Geniş yenlerini sal- layarak: — Sofiya gelmek tenezzülünde bu- Diye haykırdı ve kapıdan çıkıp kayboldu. Bodur bacakları üzerinde seke seke yürüyen ve elinde soytarı külâhını tutan bir cüce, yarın efendi- sine ihanet edeceğini o da hissediyor- muş gibi, yüzünün bütün kırışıklıkla- rı ile ağlayarak onun peşi sıra gidi- yordu. Sofiya yüksek sesle dedi: — Halk belki de sebebsiz yere ga- leyana gelmedi. Kardeşlerle beraber bir görünsen iyi edersin. Çocukları öldürdüler diye bağırıyorlar.. Onla- rı teskin et, vaidlerde bulun Yok- sa sarayı işgal etmeleri beklenebilir. Sofiya bu sözleri söylerken, güzel dişlerini gösteriyor ve yeşil gözleri neşeli bir heyecanla parlıyordu. Mat- veev ona doğru bir adım attı: — Kadın kavgalarınızı bir tarafa bırakınız. Sırası değil. — Öyle ise çık... git onları sen ya- tıştır ! — Sofiya Alekseevna, ölüm bana vız gelir. Patrik, asasını yere vurarak: — Durunuz, dedi, mesele bu değil. İvan ile Petroyu halka gösteriniz. Natalya Sirilovna ellerini şakakla- rına bastırarak haykırdı: — Olmaz... Baba, müsaade mem... korkuyorum, Patrik israr etti: — Çacukları kapının önüne çıkarı- nız. ede- gN, ef lundular. Bakır kaplı saltanat kapısının ki- lidleri gıcırdadı. Halk, birdenbir€ |y künet bularak, büyük bir mer# | yaklaştı. Trampeteler durdu. AleF ka elleri ve ayakları ile tırm bir sütuna sarıldı. Alyoşka, lıkta kulakları fazla hırpalanmi$ makla beraber, arkadaşının yan!P' y ayrılmamış olan Alyoşka uzun bif'y gecesinde, aç mujikler tarafındafi ü latılmış bir masal sanki canlanm!$ l kikat olmuş da gözlerinin önünd? y reyan ediyormuş gibi, ağzı bif J rış açık, duruyordu. j Kapının kanadları ardına kad çıldı. Dullara mahsus kısa ve fıstanı, sırmalı diba mantosu riçe Natalya göründü. Hareket'” dikkat eden binlerce insanın b rı altında, çariçe sendeledi, rından mantosu kaydı. Bir kaç den ona dar ve küçücük kaftanl! * ğu uzattılar. Çariçe, ıkına sık! kaldırıp parmaklığın üzerine ay” tü dikti. Çocuğun başındaki hük” lara mahsus kalpak kaydı, silmiş, siyah saçlı başı me af tı. Çocuğun gözleri fare gözl bi toparlakdı ve ağzı, korkudan müştü. Çariçe bir şeyler söylemek © fakat başını kaldırırken kekelt kasından Matveev göründü. rasında bir homurdanma oldu: ev, elinden, sıska ve ifadeıiîw sarkık dudaklı başka bir çott” yordu,