Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
KOYT — Lü Ç EMECTE T U K Yüzbaşı F. W. von Herbert Harbin ilk dehşeti geçtikten sonra biraz sükün bulan Pilevne.. Askerler konakladıkları yerlerde kulübeler kurmağa, mümkün oldu - ğu kadar rahat edecek bir vaziyet vücuda getirmeğe çalışıyorlardı. Bana bu işi bitirdikten sonra Plevneye dönmem ve bir rus alayı- nın karargâhında ele geçirdiğimiz ganimetleri bir miralaya teslim et- mem hususunda da emir verilmişti. Yolda kendi neferlerimin bunları talan etmelerine mani olmak için biraz sıkıntı çektiğimi itiraf etmeli- yim. Öğleyin, Jack ve ben, Plevnede - ki kaymakam konağına gidip evvel- ce Ali Bey ismini vermiş olduğum zabitle temas etmek emrini almış- tık. Bu zabit, bize şehri tahkim et - mek, plânlar çizmek ve saire hu- suslarında yardım etmeğe muktedir olup olmadığımızı sordu. Kendisi- ne müsbet cevab verince bu zat, bizim binbaşıya bir kâğıd yazarak ikimize bu işte çalışmak üzere üç gün izin istedi. Öğle yemeğinde et ve civardaki bahçelerden toplattığımız bolca ye- miş ile karnımızı doyurduktan son- ra Ali Beyin yanına gittik ve bazı plânları temiz bir surette kopye et- mekten ibaret kolay bir iş olan va - zifemize başladık. Çalıştığımız oda, kasabanın orta yerinde bulunan kona- ğın üst katında idi. İki genç mülâ - zim, bir tabur kâtibi, yaşlı bir kola- ğası bizimle beraber - çal ki Çeviren: Nurettin ARTAM için koca ev ikimizin demekti. İkişer kerevet yanyana getirerek kendimi- ze geniş ve rahat yataklar yaptık. Ondan sonra kasabada bir gezintiye çıktık. Artık harbın uyandırdığı ilk deh- şet ortadan kalktığı için kasab, üçüncü On haftadan beri devam eden son - bahar at yarışlarının on birinci hafta koşuları bugün ipodromda yapılacak- tır. Hususi haraların yetiştirdiği bir yaşında saf kanlı tay satışları memle- ket tay yetiştiriciliği itibariyle çok mühim bir hdise olarak telâkki edil - mektedir. Büyük fedakrlık ve esaslı bir tekni- ği icabettiren saf kan yetiştiriciliğinin hususi bbüsler tarafından başarıl- türk yerlileri hava almağa çıkmış- lardı. Kadınlar peçeli idiler; yalnız gözleri görünüyordu. Fakat yüz gö- rünmediği halde bu gözler, yine in - sanı şaşırtacak kadar ifadeli idi. Bul- garlardan çoğu kaçmıştı. Kalanlar da evlerinden dışarıya çıkmak cesa- retini gösteremiyorlardı. Bulgarlar- dan hiç birisinin türk hatlarmın i- AA K - d | ması ve alınan neticenin halkın tak- dirine arzedilmesi, memleketimizde ilk defa olarak görülmektedir. Karaosman oğullarının, Salihlideki Bintepeler harasında yetişen saf kan ve yarımkan ingilizler, İstanbuldaki Veliefendi harasının saf kan ingilizle- ri, cidden birbirinden güzeldir. Satışların birinci kısmına saat 13 te başl ktır. İkinci ve üçüncü kı - yordu; geçenlere hain tatbik edileceği bildirilmişti. Plevnede ticaret hayatı tamamile durmuştu. Hasta ev yaralı taşıyan- lardan başka kimsenin bir iş gördü - ğü yoktu. Bunların da işlerinin baş - larından aştığı görülmekte idi, So - kaklarda fazla asker de görülmi- yordu. O günlerde kasabanın içinde yalnız bir tek tabur bulunduğunu zannediyordum. Atılan güllelerden de bir zarar gelmemişti. Osman Paşanın kazandığı ilk za - ferden sonra ahaliye bir sükün, em- niyet gelmiş, eski korkuları geçmiş ti. Bizim buraya muvasalatımızdan on gün önce kazakların hücumu A - tıf Paşa tarafından püskürtüldük- den sonra burada türk idaresi yeni- den teşekkül etmiş idise de bunun ARÇEr iga 3 dı. Mülâzımlar, o ki ord zun iftihar ettiği biricik istihkâm bölüğümüze mensuptular. Kolağası bizim büronun şefi idi; iş başında oldukça sert olan bu adam, yemek sofrasında yumuşıyor ve dehşetli sürette yemek yiyordu. Resim âlet ve vasitaları eksik ol- duğu için oldukça sıkm kiy tam ancak birin- ci Plevne muharebesinden sonra im- kân bulunmuştu, İstilâ ordularına karşı — gösterdikleri sempatiden do- layı, burada kalan hiristiyanların büyük korkular geçirdiklerini tah - min ederim. Plevnenin iki kilisesine aylarca hiç kimse gidip ibadet etme- duk. Yalnız iki pergelimiz, yarım bir cedvelimiz vardı; lâstiğimiz yoktu. Bunu öğrenen Ali Bey, bü- tün evlere, — bütün dükkânlar ka - bul du — adamlar gön - derdi. Bunlar, birçok kâğıd ,kurşun kalem ve bir hayli mürekkep bulup getirdiler, Fakat hiç bir pergel bu - lamamışlardı. Bir adam, ya cahilli- ğginden, yahud da şaka olsun diye ele geçirdiği bir avadanlık kutusu - nu getirmişti. Biz de burada buldu- ğumuz bir makası pergel yerine kul- lanmağa başlamıştık. Akşemları kâfi ışık bul, Ai miştir. Daha sonra bu binalar askerler Sadan işgal ol Dolaşırken bizim yazıhanede ça - T - nunla birlikte eve döndük. Bu adam, orada bize bir şişe içki ikram etti. Bunu nereden ele geçirmiş olduğu - nu bilmiyorum. Fakat biz, o sayede © akşam, kör bir kandilin ışığı altın- da neşeli bir vakit geçirdik. Türkler, dinleri yasak ettiği için içki içmiyor- lardı. Bu sebeble Jack, bu arkadaş © sabahki tayından kalan kahveden pişirip ikram etti. Ben de Vidinden aldığım sigaralardan kalanımı ara - mızda dağıt mız için gün battıktan sonra çalışa- mıyorduk. : Akşam yemeklerimizi güzel bir bahçenin ağaçları altında yiyorduk. Jack'la ben konakladığımız yere döndüğümüz zaman bölüğümüzün oradan gitmiş olduuğnu gördük. Bu- rada bizim öteberimizi ve üzerinde yüzbaşımnın büyük bir güçlükle oku - yabildiğimiz bir tezkeresini bulduk. Bölük kumandanı, bölüğün Yanık- bayira gittiğini, bizim de Ali Beyin yanmdaki işimiz bittikten sonra ©- Gece yarısı bizim misafir, bütün sokaklarda nöbetçiler dolaştığı için kendi karargâhına gitmeğe kıyışa - madı. Aşağıdaki odalardan birisin - de yatıp uyudu. Ertesi sabah ne ma- zeret uydurı , Orasını bil. Bundan sonraki iki günden (22 ve 23 temmuz) kısaca bahsederek geçe- bilirim. ( Sonu var ) DÜZELTME — Dünkü tefrikamızda başlayan “Altıncı fasıl” yanlışlıkla “Dör- i | sımlar koşu aralarında yapılacaktır. Bugünkü koşular programın çok gü- zel tertib edilmiş olmasından büyük bir alâka ile takib edilecek ve büyük bir kalabalık toplayacaktır. Birinci koşuda B. Said Halimin Sağnak'ının koş ve yine üçüncü koşuda Ro- mans',ın rahat rahat gelişini görebil - mek koşu meraklılarına tekrar veril- miş bir fırsat telâkki edilmektedir. Dördüncü koşuda Dandi ile Sunadin- in çekişmesini görmek ayrıca bir alâ- ka ve heyecan doğuracaktır. İkinci ve beşinci koşuların sürprizli olması ih- timal dahilindedir. Birinci koşu : j Üç yaşındaki yerli yarım kan ingiliz erkek ve dişi taylara mahsustur. Me - safesi 1000 metredir. Bu koşuya altı at girmektedir: 1 — B. Mehmed Halâçlının Boz- kurt'u (58 kilo), 2 — B. Kahramanın Sada'sı (58 ki- 10), 3 — B, Said Halimin Sağnak'ı (56,5 kilo), 4 — B. Kâhyaoğlunun Ülker'i (56,5 kilo), 5 — B. Yakub Ahi'nin Gülcan'ı (56,5 kilo), 6 — B. A. Atman'ın Melkap'ı (56,5 kilo). Bu yarıştaki atların hepsi de aynı kuvvettedir. Lâkin içlerinde en iyile- ri B. Said Halimin Saknak'ıdır.Mesafe çok az olduuğna göre iyi çıkış yapan atın birinci geleceği muhakkaktır. Melkap ile Ülker de bu yarışın iyi hayvanlarıdır. İkinci koşu (handikâplıdır.) Dört ve daha yukarı yaştaki yerli yarım kan ingiliz at ve kısraklara mahsustur. Mesâfesi 2200 metredir. Bu koşuya yedi at girecektir. 1—B, Fahri Atlı'nın Andranbu- din'i (67 kilo), 2 — B. Salih Temel'in Mahmure'si (58 kilo), ; 3 — B. Salih Temel'in Gülizar'ı (56 kilo), 4 — B. Fahri Ataçeri'nin Ceylan'ı (50 kilo), 5 — Mareşal Fevzi Çakmak'ın Bay- burt'u (49 kilo), Ş 6 — B. M. Çelebi'nin Olga'sı (48 ki- düncü fasıl” şeklinde çıkmıştır. İtizarla dü- raya gelmemizi bildiriyordu. Onun zeltiriz. 10), 7 — B. Şaban'ın Bozkurt'u (46 kilo). Sonbahar at yarışlarının Bugün yarışlarda husust haraların yetiştirdiği İngiliz tayları satılacak haftası Sıkletlerden görüldüğü vechile bu ya- rışta müthiş bir siklet farkı vardır. Andranbudin bu hafta 67 kilo ile ko- şacaktır. Bu haftaki rakibi yine Cey - lân'dır. Geçen hafta üçüncülüğe kalan Ceylân'ın bu hafta daha iyi bir netice alacağı beklenebilir. Birinciye nis- betle 17 kilo noksan sıklet taşıyacak olan Ceylân ile Salih Temel'in Mah- muresi bir sürpriz yapamadıkları tak- dirde ikinci ve üçüncülüğü aralarında paylaşmaları ihtimali fazladır. Bunun- la beraber birinci at ile sonuncu ara - sında 21 kiloluk bir sıklet farkı oldu - ğuna göre bu yarışın sürprizle netice- lenmesi muhtemeldir. Üçüncü koşu (Anafartalar koşusudur ) İki yaşındaki halis kan ingiliz er- kek ve dişi taylara mahsustur, Mesa - fesi 1500 metredir. Bu koşuya altı at yazılmıştır: 1 — Yüzbaşı Burhanın Komisaj'ı (58 kilo), 2 — Yüzbaşı Burhanın Zavvadas'ı (56,5 kilo), 3 — Dr. Senerof'un Parista'sı (56,5 kilo), 4 — B. A. Atman'ın Özdemir'i (52 kilo), 5 — B. Osman'ın Şıpka'sı (52 kilo), 6 — B. Said Haltmin Romans'ı (50,5 kilo). Bu yarışın favorisi en az sikletle koşacak olan Romans'dır. Yüzbaşı Burhan'ın atlarile Şıpka'nın ikincilik için çekişecekleri umulur. Dördüncü koşu (Yenişehir koşusudur ) Üç v daha yukarı yaştaki halis kan at ve kısraklara mahsus olan 1600 metrelik bu koşu günün en heyecanlı koşusu olacaktır. 1600 metrelik bu koşuya beş at gir- mektedir: 1 — B. Asım Çırparın Dandisi (62 kilo) 2 — B. Said Halimin Semander'i 60,5 kilo) $ — B. Fikret Atlının Tomrusu (56 kilo) ee (55,5 kilo) 5 — B. A, Esenbelin Spring Bu- ard'ı (55,5 kilo) Geçen hafta olduğu gibi bu haf- taki koşu da Semanderi ile Dandi'nin didişmesiyle bitecektir. Beşinci koşu (handikâplıdır ) Dört ve daha yukarı yaştaki yer- li, yarım kan arab ve halis kan arab at ve kısraklara mahsustur. Mesafesi Geld TTallesla Arrlas'i 2400 metredir. Bu yarışa dokuz at girmektedir:; 1 — B. Şemsi Tanakın Bahtiyar'ı (65 kilo) 2 — B. Kemal Aksunun Al-Der- viş'i (63 kilo) 3 — B. Talat'ın Sarıkuş'u (61 ki- 10) 4 — B. Ahmed Gülşek'in Ünlüsü (59 kilo) 5$ — B. İskenderin Güleri (55 ki- 10) 6 — Binbaşı Sadık'ın Can'ı (53 kilo) Gümrüklerde tayin ve terfiler Tetkik direktörlüğü memuru B. Zühtü terfian aynı direktörlük tetkik âmirliğine, levazım direktörlüğü tet- kik memuru Nuriye zat ve sicil iş- leri direktörlüğü tetkik memurluğu- na, İstanbul gümrük başdirektörlü- ğü kolcularından İzzet ve Necib ter- fian başdirektörlük memurluklarına İstanbul başdirektörlük — muhasebe memuru Sadettin terfian başdirek- törlük üçüncü sınıf muayene memur- luğuna, İstanbul başdirektörlük me- murlarından Necmettin terfian, Kâ- zım naklen başdirektörlük üçüncü sı- nıf muayene memurluklarına, tetkik direktörlüğü memuru vekili Kemal İstanbul başdirektörlük memurluğu- na, İstanbul başdirektörlük muayene memuru Necati terfian birinci sınıf muayene memurluğuna, Ünye gümrü- ğü muhasebe memuru Zülkarneyn İs- tanbul başdirektörlüğü muhasebe me- murluğuna, Trabzon gümrüğü me- muru Refika İstanbul gümrüğü mu- hasebe memurluğuna, Rize gümrüğü muhasebe memuru Şükrü — Muradlı gümrüğü muhasebe — memurluğuna, İğneada gümrüğü idare memuru Mus tafa Malkoçlar gümrüğü idare me- murluğuna, Tıbıl gümrüğü idare me- murluğundan vekâlet emrinde Refik Kilis gümrüğü memurluğuna tayin e- dilmişler ve tetkik direktörlüğü tet- kik memurlarından Salih ve Mustafa birer derece terfi ettirilmişlerdir. Sorgu hâkimliği imtihanı Üçüncü grup sorgu hâkim vekil- ayın yirmi altısında Hukük Fakülte- sinde yapılacaktır. Bu imtihana 35 sorgu hâkim vekilimiz iştirâk etmek- tedir. Bu sorgu hâkim vekillerimiz; Ünyeden BB. Rıza, Fatsadan Abdur- rahman, Seyidgaziden — Salâhaddin, Merzifondan Hâmid, Dörtyoldan Züh- tü, Pazardan Eşref, Foça'dan Hüse- yin Arif, Uluborludan Sami, Kemali - yeden Nazmi, Akçedağdan Mehmed, Korkudelinden Mecid, Manavgaddan Zeki, Bayramıçtan İsmail Hakkı, Su- şehrinden Rüstem, Köyceğizden Ali Riza, Edremitten Rağıb, Ereğliden Esad, Hunus'dan Mustafa, Sökeden Osman, Menemenden Behçet, Yıldıze- linden Abdullah, Polatlıdan Hüsamet- Behçet, Geyveden “Nuri, Törbalıdan İzzet, Ergani madeninden Sacid, Of- tan Kemal Ilgından İrfan, Koçhisar - dan Halid, Hafikten Fevzi, Termeden Kudret, Nizibten Şevki, Şileden Ra- miz, Sivrihisardan Bahadır. kilo) 8 — Yüzbaşı Rifatın Dervişi (49 kilo) 9 — Yüzbaşı Fevzinin Sevimi (47 kilo) Bu yarışta handikap farkr çok fazladır. Birinci at ile dokuzuncu at arasında 18 kiloluk mühim bir siklet farkı vardır. Bu koşunun da sürpriz- le bitmesi ihtimali ziyadedir. Eğer bir sürpriz olmazsa yarışım Bahtiyar, Sarıkuş, Ünlü ve Güler arasında geç- mesi beklenebilir. Bu yarışta bir ganyan üç plâse olduğuna göre yu- karda ismini verdiğimiz atların bu üçe dahil olacaklarını zannederiz. Bugün çifte bahis bir tanedir. İ- kinci ve beşinci koşular arasındad lerinin, sorgu hâkimliği imtihanı bu | * ANKARA : ——— OĞLE NEŞRİYATİ: 12.30 Muh*";ıg plâk neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk m“'ıkm, ve halk şarkıları — 13.15-13.30 Dahili vt rici haberler, eşti AKŞAM NEŞRİYATI: 18.30 Plâk Ni Va yatı — 18.35 Çocuklara masal: N. Artafi | 19 Türk musikisi ve halk şarkıları (5"’”1 Adnan ve arkadaşları) — 19.30 Saat 497? ve arapça neşriyat — 19.45 Türk musikis! ve halk şarkıları (M. Karındaş ve arkât ları) — 20.15 Konferans: M.M. vekili Ulusal Ekonomi ve Arttırma kurumu gi kanı General Kâzım Özalp tarafındall 20.30 Plâkla dans musikisi — 21 Ajans " berleri — 21.15 Stüdyo salon orkel_""ı 1- E. Kalman: Die Zirkusprinıeslm'u Popy: Egyptia, 3- Gauvin: La Valse l Batignoles. 4- Dridla: Serönade Kübelik | 21.55-22 Yarınki program ve istiklâl mafit İSTANBUL : UÜuLE NuşkıYATI: 12.30 Plâkla 'ıî: musikisi. 12.50 Havadis, 13.05-14 Beyol halkevi gösterit kolu tarafından bir “",'J AKŞAM NEŞRİYATI: 16 Sekizinci # sarruf ve yerli malı haftası başlangıcını çılış nutku: Sayın Başbakan Celâl Bayar t rafından. Ankaradan naklen. — 18.30 Sekir zinci Tasarruf ve yerli malı haftası, KOT ferans: Hukuk Fakültesi dekanı Ali Ftüf 19 Safiye: Piyano ve keman refakatile ” 19.30 Konferans: Selim Sırrı Tarcan (ı; sanlar ve hayvanlar, Aksel Munte) — Müzeyyen ve arkadaşları tarafından musikisi ve halk şarkıları — 20.30 Hava # Poru 20.33 Ömer Rıza tarafından aral söylev. — 20.45 Bay Muzaffer ve arkal ları tarafından türk musikisi ve halk ları (S.A.) — 21.15 Orkestra: 1- Keler: BE la Lustspiel uvertür. 2- Translateur: Wab zertraumerei, 3- Strauss: Zigeunerbafdi Potpurri. 4- Pinozzi: Sör&nade. 5- PIM Röve de mariage. 6- Gounod: Ave Mat 22.15 Ajans haberleri. 22.30 Plâkla sololâf opera ve operet parçaları — 22,50-23 haberler ve ertesi günün Programı, AVRUPA : —H | OPERA ve operetler: 10.45 Doyçlandi©f d_er — 15 Strazburg — 15.20 Prag — 20 Bef” lin, Breslav, Königsberg, Münih — 21 RE” ma — 22.35 Strazburg — 24 Stuttgart, Frâf” ürt, loyar ÖRKESTRA KONSERLERİ VE SEN” FONİK KONSERLER: 14 Berlin, Mü: — 17 Roma — 17.30 Beromünster — 18 ris — 19.10 Münih — 19.30 Kolonya — # Frankfurt, Lâypzig, Stokholm — 20.20 BE romünster — 21.10 Bükreş — 22.5 Londofi” Regional. ODA MUSİKİSİ: 15.30 Lâypzig — 154? Viyana — 21 Kolonya. SOLO KONSERLERİ: 8.30 Münih ” 8.45 Frankfurt — 9.30 Breslav — 10.55 B& ronmünster — 14,5 Lâypzig — 14.15 Stok' holm — 16 Doyçlandzender — 19.10 zig — 19.30 Viyana — 20.,50 Kopenhas ” 21 Floransa. NEFESLİ SAZLAR (Marş v.s.): 6 Hami” burg ve diğer alman istasyonları )— 12 Mi nih — 13 Viyana — 19 Floransa, ORG KÖNSERLERİ ve KOROLAR! 8.30 Lâypzig — 10.30 Franktfurt — 1045 Lâypzig — 14.30 Stuttgart — 15.30 Berö' münster — 18 Königsberg — 18.30 — 19 London-Regional — 20.20 Brno ” 21.15 Beromünster. HAFİF MÜZİK: 7.30 Prag — 8.15 K lonya — Hamburg — 9 Stuttgart ” 9.30 Kolonya, Hamphurt —a O 4X T Avmoiare” nih — 12 Berlin ve diğer alman i; rı — 13 Münih — 14 Kolonya, Stuttgart ” 14.30 Breslav, Frankfurt — 15 Hamburg ” 15.30 Berlin, Stokholm — 16 Königsberg Y? diğer alman istasyonları — 17.30 Prankfuft — 18.30 Köniğgsberg — 19.10 Breslav < 19.25 Berlin — 20 Stuttgart, Viyana — 22-) Kopenhağ — 22.40 Königsberg. HALK MUSİKİSİ: 8.10 Breslav — * Budapeşte (Sigan orkestrası) . DANS MÜZİĞİ: 15 Doyçlandzender ” 18 Berlin — 22.30 Hamburg — 23.10 Brük” sel — 22.10 Floransa — 23-23.30 Krakovi ” Lemberg, Vilna, Poznan — 23,5-0.30 P - Parisien — 22,35-23.30 Prag — 22.30 Vi yana — 24 Lüksemburg — 24 Paris - P.T.4' Bir transatlantik karaya oturdu Nevyork, 11 (A.A.) — Buraya ge len haberlere göre, amerikan bandıf#” h: President Hoover vapuru, 650 yoW’ ve ayrıca bir çok tayfa ile Formoz şimali şarkisinde Hoişoto adası açığlf” da karaya oturmuştur. Yolcular kurtarılmış ve karaya karılmıştır, Bunlardan 200 tanesini bf 7 — Yüzbaşı İhsanın Necmesi (51 M. G. japon kruvazörü kurtarmıştır. Ausiâre, Jean Ausiöre... Üç yıl evvel az kalsın Ro- ma mükâfatını alacaktı. Fakat, bir haksızlığa uğ - radı. O vakitten beri artık exposer de etmiyor. Elinden bir tutanı yok ki, neye yarar... Bizde bü- tün jüri ve kritik yüksek tablo esnafına satılmış kkebdir. Bunlar, bir hiçten bir kimselerden mür BİR SÜRGÜN dâhi çıkarırlar ve bir dâhiyi de açlıktan öl: mahküm ederler. Rica ederim, dikkatle bakınız; bu hiç yoktan yüze bu kadar ağır, bu kadar kesif bir melâlin ifadesini verebilmek için ne kadar cins bir artist olmak lâzımdır. Doktor Hikmet, bu izahat üzerine, demincek hiç farkıma varmadığı resmin içinde yavaş yavaş etsiz kansız bir hayatiyetin derin bir ıstırabla kımıldan- mağa başladığını seziyordu. Bir ak güvercin kana- dına benzeyen şu beyzi beyazlığa bütün manâsile e | ŞU lügat manâsiyle, onca, ancak “hayal,,i ifade edi- yordu. Hayal, hayalet... Evet, bu portrait, olsa olsa bir hayaletin, bir gölgenin resmi olabilirdi. 100 frank, bir gölge için?.. Doktor Hikmet, kendi ken- dine söylenir gibi mırıldandı : — Almak isterim; fakat, yüz frank veremem . Bu, aşağı yukarı onun iki aylık ev kirası idi. Gerçi, bab, son gelen mektubu üzerine yarını bir çehre bile denilemezdi. Zira bunun üstünd dudakları, gözevlerini, kaşları ve burnu gösteren çizgiler o kadar seyyal, o kadar belirsizdi ki, bun- lardan bir insan yüzünün sentezini çıkarmak, dok- tor Hil h kâ DT t'e, h i gibi ç ti. Lâkin, işte, bu dar çerçevenin içinden hasta ve - ya gamlı bir ruhun, dışarıya doğru, bir mahzun ke - man iniltisi halinde akışı vardı. Doktor_ Hikmet, gittikçe artan bir alâkayla baktı. Bu yüz, yalnız derin bir melâlin değil, müstesna bir güzelliğin de ifadesini taşıyordu. Bu güzellik, hattâ bir kadın güzelliği, bir cinsi güzellik, aşkla ölümü, aşkla ci- nayeti, aşkla büyüyü kendinde birbirine - karıştır- mış esrarlı bir güzellikti. Dükkâncı : — Sanki bir Chim&re; dedi. Klâsik edebiyat kültüründen tamamile mahrum olan doktor Hikmet, tablo tüccarınım bu son keli- k istediğini pek anl dı. Chimâre, me ile ne d pek o kadar haşyetle düşünmez olmuştu ve 150 YAKUB KADRİ miyim ? Henüz on beş yirmi adım atmamıştı ki, kulağı dibinde bir fısıltıyı andıran bu sesle durdu. Başını çevirdi. Genç ve solgun bir İsa yüzü hazin bir te- bessümle ona doğru uzanıyor. — Cüretimi mazur görünüz. Şu elinizde tuttuğu- nuz küçük tablo Ausiöre imzalı bir kadın por- trait'si değil mi ? — Evet, demin, şu dükkândan satım aldım. — Monsieur, bu resim benim eserimdir. Ausiöre türk lirasından geriye kalan 60 altını ona y kl bitmez bir servet gibi görünüyordu. Fakat, ne de olsa, bu küçücük suluboya resim için beş napoleon çok para idi. O böyle düşünürken dükkâncı, uysal ve babacan bir tavırla çerçeveyi eline aldı ve onu sarmağa hazırlanarak : — Haydi, haydi; dedi. Son söz, seksene... Hiç kimseye söylemeyin. Bunu bir köşede iyi saklayın Birkaç yıla varmaz, sekiz bine satarsmnız. ç Ve doktor Hikmet, sanki, bir emri vaki karşısın- da imiş gibi elini cebine götürdü. Herife, sekser frangı saydı ve kalın, parlak bir paket kâğıdıns sarılmış tablocuğu ihtimamla koltuğunun altına alarak biraz şaşkın, biraz pişman dükkândan dı- şarıya çıktı . — Monsicur, affediniz; size bir şey sorabilir benim. Şimdi, lutfedip de bunu kaça aldığınızı ba- na söyler misiniz ? — Seksen franga aldım . Küçük Isa, doktor Hikmetle konuşmağa başla- dığı Jl:""wîrip,v' v K AY ğu kenarları geniş, y lak keçe k hay- retten yere düşürdü. Tükrüğünü zorlukla yutma- ğa çabalıyarak : — Ne ?; dedi. Ne ? Seksen,,, seksen frank mı ?? Uzun pelerininin uclarını kaldırımlarda sürük- leyen şapşal bir hareketle iğilip yerden aldığı şap- kasını bir türlü başınım üstüne yerleştiremiyordu. Demin, doktor Hikmetin o kadar hoşlanarak bak- tığı uzun, y şak, lapisk l âmiy bir : ıı ' ı : ıı 'm DK | l' Ş'I a L l- bir mektebli çocuk yüzü gibi renkten renge giren uçuk, tozpembe siması bir toprak rengi bağladı, ve, havai mavi gözleri sert, madeni bir parıltıyla parlayarak : — Monsieur, diye bağırdı. Benimle beş dakika için o dükkâna gelir misiniz ? Doktor Hikmetin tereddütlü bir tavrı üzerine ilâve etti : — Geliniz, oh, rica ederim, geliniz. Bana büyük bir iyilik etmiş olacal Buna mukabil ben de üize zahmotisizi ödayeceğim; göreceksini Ve ikisi yan yana dükkâna doğru ilerlerken, sanatkâr, kısık bir sesle diyordu ki : — Bu adam, beni istismar ediyor; benim deha- - göreceksiniz.... Satıcı deminki müşterisiyle tablo sahibini, bir- den, karşısında görünce eni konu bozulup afalla- dı. Zaten, genç ressam o kadar müthiş bir ihtilaç içinde idi ki, onun önünde her hangi bir bitaraf seyircinin bile hayrete düşmemesi imkânsızdı. — Monsieur Renard, bir ufak anket için geliyo- ruz. Bu efendiye benim tabl kaça lütfen itiraf eder misiniz ? Dükân sahibi, kendini çoktan toparlamıştı. Bir kaş çatıntısından daha sert bir tebessümle gülüm- siyerek cevab verdi : — Ya size böyle bir ankete girişmek hakkını kim verdi ? Beni sorguya çekmek cüretini nere- den buluyorsunuz ? Lütfen önce siz bana bunu söyler misiniz ? Delikanlı biraz sendeledi : — Nasıl ? Nasıl ? ne hakla mı ? Ha, zut alorsi (Sonu var) mer