7 Kasım 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Yüzbaşı F. W. von Herbert Nisanın dokuzunda çökerken Sofyaya varmıştik Arabaları türk köylüleri sürüyor ve hayvanlara gayet iyi bakıyorlardı. Bunl ar da bir Rodop dağlarında eşkiyalık etmiş ve ün - al- mış iki adam da vardı. Bu adamların halinden haydudluk akmıyor değildi; fakat halleri, tavırları sakindi. Çer- kesler en önde kılavuzluk ediyor, ya- tılacak, yemek pişirilecek yerleri ka- rarlaştırıyorlardı. Burada gördüğümüz yerler hak - kında fazla nota malik bulunmuyo- rum, Bellova ile Sofyanın arası 65 mildi; bu mesafe, kuş uçuşu ile elli mil sayılabilirdi. Bu yolu altı günde aldık. Şu halde günde on bir mil yürümüş oluyorduk ki büyük bir sürat sayılmaz. Fakat ga- yet dağlık bir araziden geçtiğimizi, buradaki yolların gayet kötü, uzun zaman yağmur yağdığından yollarır çamur içinde olduğunu, bizim de top- lar, arabalar ve hayvan sürüleriyle birlikte seyahat ettiğimizi de hesab katmak lâzım gelir. Bazan yolların sarplığı yüzünden bir saatte ancak bir mil yürüyebildiğimiz oluyordu. (X LA A İ hkal aA ç en mühimleri, ikisi de 5000 kişiden daha az nüfuslu Banya ile Samakov idi. Bu bölgelerde oturan insanlar da pek faz- la değildi. Piyadeler, Samakov'dan geçmediler; daha kestirme bir yoldan gittiler .Yolda manzara, hele Rodop inın içind çerken fevkal- âde güzeldi. Geceleri hava iyi geçiyor, fakat biraz ayaz çıkıyordu; yağmur yağmıyordu. Yani başımızda ateşler yaktırarak açık havada yattık. Gece bal afaabında Bîl" İzZ ZABİTİ Çeviren: Nurettin ARTAM karanlık duğundan, herhangi bir mesele hak- kında herhangi bir mafevktan emir ve tali: almak imkâ bul yordu. Onun için ben bütün işleri ken- di muvafık gördüğüm şekilde yap. mak — zarüretinde — bulunuyordum. Netice şu oldu : İstanbuldan bir cük olarak ayrılan ben, Vidine ol- gunlaşmış bir adam halinde varmış- tım. 4 Filibeden gelmiş olan hekimler, kendi memleketlerine döndükleri için bizim kafilemizde sıhhat işleriy- le uğraşmak üzere ancak bir cer- rah kalmıştı. Bir at üzerinde bir a- şağı bir yukarı gidip gelen bu a- dam, maharetinin noksan olan ta- raflarını, gayretinin fazlalığiyle denkleştirmeğe çalışıyordu. Tam lâ- zım olduğu zamanda bu cerrahı ça- ğırmağa imkân bulamadığımız için bölüğümün sıhhat işlerini de ben ida- re ediyordum. Hiç kimsenin kafileden ayrılma- sına izin vermiyordum. Ayağı şişen- lerin ayakkablarını çıkartıyor, ke- merini gevşetiyor; silâhını, kasatura- sını ve bütün yükünü kendinden a- lıyorduk. Böylece- iyileşmesine de imkân bulunmayınca bir arabaya bindirip bir iki saat dinlenmesine imkân veriyorduk. Böyle vakalarda sarsılmanın hayret edilecek derece- de faydası dokunmaktadır. Arada sırada Jack, Seyfi ve Ben, Banya- da bulunan bir yahudi dükkâncı- dan haylı yüksek bir fiyatla satım aldığ hastalanan nefer- ai başında nöbet bekliyen nöbetçiler, bu lerin sabaha kadar sö i de dikkat ettiler. Battaniyeleri ve büyük kaput- için biribirimize sokularak uyuduk. Çantalarımız, başımızın altında yas- tık, yıldızların aydınlattığı gök yüzü |- üzerimizde tavan vazifesi görüyordu. Hepimiz, genç ve yorgun adamların deliksiz uykusuna dalmışız. Benim neferlerden üç, dört tanesi- nin ayakları şişmişti. Bunları arabal. ra yerleştirdik. Bir tanesinin o kadar fazla şişmişti ki onu Banya'da bırak- mağa mecbur olmuştukl yap- tığım tecrübelere göre ayakları gece yatarken ve sabahleyin yola çıkmadan çiğ koyun iç yağiyle uğmak şişmeyi önlüyordu. Irmak kenarlarından geçi- şimizde askerlerimin günde iki defe ayaklarını yıkamalarına da dikkat € diyordum. Yolda bütün bölük | danl, B a lere birer yudum veriyorduk. Sözü- mü iyice geçirebilmek için memle- kette hekim olduğumu söylüyor- “dum ve bütün bu meşhur doktorlu- ğum da bu tedbirlerden ibaret ka- lıyordu. Sabahleyin kahve ve peksimet, öğ- leyin sıcak et, akşamleyin de söğüş. Bir kasabadan, bir köyden geçtiğimiz zaman süt, ekmek ve yerlilerin dükkânlarında bulabildiğimiz her türlü yiyecekten bir mikdar alıyor- duk. Osmanlı hükümetinin verdiği senedlere pek fazla itimad gösteril- di için: bunların © NCi mek mecburiyetinde kalıyorduk. Sofyaya vardığ bi deki beş lira suyunu çekmişti. Bu- rada Pardo paşanın yaverinden bir beş lira daha aldım. Yahudiler, da- rı kendiliklerinden tedbir almak ve- ziyetinde idiler. Vidine vardığımız benim bölüğümde ayağı şiş- miş olanların nisbeti yüzde dördü geçmiyordu. Öteki bölüklerde bu nisbet yüzde onu bulduğu için ben, iyi hareket etmiş olduğumu söyli- yebilirim. Kafilenin başı ile kuyruğu ara- sındaki mesafe beş milden fazla ol- ima bizimle alış veriş yapıyorlar ve habire bizi aldatıyorlardı. Türkler ise ekmeği ve tütünü bedava veri- yorlardı. Daha ziyade şimale yak- laştıkça hıristiyanların kesafeti ar- tıyordu. Buralarda kem gözlerle, sessiz sessiz edilen küfürler ve lâ- netlerden başka alabileceğimiz hiç Günde üç öğün yemek -yiyorduk. | HOLİVUD MEKTUBU Amerikada sinema yıldızları ticaretle de meşğul olurlar . ... Tuhafiyecilik, oyuncakçılık, barcılık ve... antikacılık eden . artistler var H olivut, (Hususi) — Amerika- lrlar her şeyden evel iş ada- mıdırlar. Ve hayattaki başlıca gaye- leri para kazanmaktır. Bunun için, i- ki kişi karşılaştı mı, bizde olduğu gi- bi, “Nasılsın? iyimisin? Çoluk çocuk ne âlemde? tarzında konuşmazlar. Da- ha merhaba demeden, “şimdi haftada kaç dolar kâzanıyorsun?” diye söze başlarlar. Onlar için ticaret yapılsın ve para kazanılsın da nasıl kazanılırsa kaza- nılsin, ehemiyeti yoktur. İş, para ka- zanmaktadır. Orada büyük iş, küçük iş, zengin işi, yoksul işi diye biî tas- nıf yapılmadığı gibi, ayıb ola.n iş di- ye de bir şey bilinmez. İş, iştir, o ka- dar. Bundari dolayıdır ki, amerikalı- lar, bir artistin mesleği dışında olan ticaret işleriyle uğraşmasını gayet ta. bif bulurlar. Klark Gabi'in bir gülüşü kadınları ne kadar mest ve teshir ederse, onun, Borsada gayet ustaca bir spekülasyon yaptığını yahud hissedarı bulunduğu bonmarşenin, son yıllardaki işlerinin mükemmel gittiğini işiten erkekler de o derece memnun olurlar. Borsa spekülasyonu demiştim. Bol para kazanan filim yıldızları, uzun müddet Börsa spekülasyonu yapmış- lar, namlarına tahviller alınması için paralarını bankalara yatırmışlardı. Fakat, günün birinde piyasa alt üst olmuştu; bankalar, müşterilerine ki- şelerini kapamışlardı; bu yüzden, bir çok artistler iflâs etmişlerdi. o tarihtenberi yıldızlar Borsa epekülmeyÖNlArine yamaşanım yorlar; o zamandanberi de doların düşmesi yüzünden 'zarara girenler a- rasında, Holivud'un yıldızlarından bir tane bile yoktur. Fakat “spekü- lâsyon yapmıyorlar” sözünden “tica- ret işlerine girmiyorlar” manası çıka- rılmasın. Artistler sağlam bir ticaret işi gördüler mi, hiç çekinmeden pa- ralarını bu işe yatırıyorlar. Her gün isimlerini işittiğiniz yıl- dızlar arasında bir çok tanınmış iş a- damları vardır: Bunlar, yalnız mev- cud ticaret müesseselerine hissedar olmakla kalmıyorlar; ayrıca yeni ti- caret müesseseleri de kuruyorlar. Bu- nüun sebebini, evvelâ, vaktiyle canları yandığı için, bankalara karşı itimad- ları kalmamış olmasında, ikincisi de, artist olarak, kendilerine artık iltifat edilmemeğe başlandığı günlerde, ha- yatlarını ticaretle kazanabilmek ga- yesinde aramak lâzımdır. Bunların arasında, meselâ, bundan bir iki yıl evele kadar çok sevilen Bebe Daniels, vardır: Bu artist, biri bir şey yoktu. (Sonu var) Holivutta, obürü Palm Springs'de t_Jl- mak üzere iki tuhafiye mağazası iŞ- - letmektedir. Francis X. Bushman, bulvarında Pico bir sandviç dükkânı açmıştır. Sessiz filim devrinin piyo- niye'lerinden olan: Reginald Denny, tayyare modelleriyle çocuk oyuncak- ları satan bir mağaza işletiyor. Kon- raü Nagel, bir bonmarşenin sahibidir. B tekaüde sevkedilmiş o- an artistlerdir. Bir de ntm filim çevirenler, hem ticaretle uğra- şanlar vardır. Antika amatörü olan ko- mik Eddie Cantor, Sunset bulvarında “Cantor İnc” ismi altında bir antikacı Son zamanlarda Hollivud'a giden genç alman yıldızlarından Lulu fon Hohenburg Bob Murphy ile Fed Snyder, birer lokanta açmışlardır. Ticaret işleri yo- lunda giden yıldızlardan biri de Shir- ley Temple'dir. Bu yıldız, yaptığı be- beklere küçük yıldızların adlarını ko- yan bir oyuncak afbrikasının hisse- darıdır. Rejisörle de film çevirmek- ten daha başka işlerle uğraşıyorlar. Meselâ Frank Borzage, Hawaiian Pa- radlse Darımmmı sanıbrerimdendir.... — Buradaki filim âl dikkati ü- zerinde toplayan diğer bir mesele de, bütün protestolara rağmen, artist ih- tiyacının halâ Avrupadan temin edil- mekte ol dır. Luise Rainer, Simo- ied mağazsı açmıştır- Yalnız, gazayı damadı idare etmektedir. Ralph Bel- lamy ile Charles Farrel kendilerine büyük bir kazanç temin eden bir kış sporlar sahası kurmuşlardır. Bunu gö- ren Charles Hill, bu spor yerinin ya- nı başında büyük bir otel inşa ettir- miştir. Bing Grosby, en'büyük at ya- rışlarının yapılmakta olduğu bir i- podrom satın almıştır. Al Jolson eski. denberi boksa karşı alâka göstermiş- tir. Bu itibarla, o da bir sürü boks maçları tertib etmekte, boks işlerine ve boksörlere para yardımında bulu- narak menecer sıfatiyle para kazan- maktadır. Mimarlıktan anlayan William Hai- nes, dekorasyon yapan bir müessese kurmuştur. May West, vaktiyle “va. gön restoran” işletiyordu: Şimdi bir konserve fabrikasının - ortaklarından- dır. ne Simon ve Sonja Henie'den maada, Danielle Darrieuk, Lulo Deste, Fer- nand Gravey ve Sandra Strom, Av- rupadan gelmiş yeni filim yıldızları- dır. Bunlara viyanalı artistlerden Ro- se Stradner, Tilly Losch, Rudolf Forster, 'George Senönberum, Leo Reuss, macar artistlerinden de Fran- ziska Gaal, Miliza Korjus, İlona Haj- massi, Della Lind, Geraldine Ru- dolph katılmıştır. Greta Garbo da artık eski 'Garbo de- ğildir. O eski çekingen, sıkılgan ve sade Garbo'nun yerine, şimdi, gayet şık gezen her yerde kendini gösteren bir Greta peyda olmuştur. Onun bildi- ğimiz isveç tipinden de eser kalma- mıştır. Çehre ve endamındaki çizgi- lerde esaslı bir değişiklik sezilmekte- dir. Son defa oynadığı filmlerden bi- rinde Koöntes Walevska rolünü üzeri- puri, 22.15 Piyano konseri: (d'% nn Düneda Zi VLULAT . b plâk neşriyatı. 12.50 Plâk: türk ve halk şarkıları. 13.15 - 13.30 Dahif harici haberler. AKŞAM NEŞRİYATI — 1830 neşriyatı. 18.35 Çocuklara masal? NU Artam, 19.00 Türk musikisi ve ları. (Hüsniye ve arkadaşları). ! ayârı ve arapça neşriyat. 19.45 180 sikisi ve halk şarkıları (M. Karındâ$ ? kadaşları). 20.15 Konferans: (seliti” Tarcan). 20.30 Trio: (Piyanoda kı da Halil, viyol. lde EdiP Ajans haberleri. 21,15 Stüdyo salofi trası. (1- Czıbulka: Serenade italit Cilbert: Katja. 3- Zichrer: 4- Turina: Romance. 5- L. Sied: İf 20). 21.55-22.55 Yarınki program VE — lâl marşı. İstanbul: - ÖĞLE NEŞRİYATI — 12.30 © türk musikisi. 12.50 Havadis, 13.00 la Halkevi gösterit kolu tara! temsil. 14.00 Son. AKŞAM NEŞRİYATI — 18.30 € dans musikisi. 19.00 Safiye: piyando © man refakatile. 19.30 Konferans: Nami Duru. 20.00 Müzeyyen ve arkâ” tarafından türk musikisi ve halk $ 20.30 Ömer Rıza tarafından arabcâ * 2045 Bay Muzaffer ve arkadaşlaf? fiından - türk musikisi ve halk (saat ayarı). ORKESTRA; Saat 21.15 Fransız sinema artistle” M. Florel tarafından stüdyomuz ork? refakatile muhtelif parçalar, 21.45 / rin devamı. 22.15 Ajans ve borsa © ve ertesi günün programı, 22,30 Plâk lolar. Opera ve operet parçaları. 23 Avrupa: BERLIN — Orta dalga: 6.30 F 10 Hafif müzik, 11.30 Jozef ? parçalar, 12 Öğle konseri. 14 Orke fakatinde teganni. 16.15 Hafif Orkestra, 20 Konser. 22.30 Dans müf BRESLAV — Orta dalga: 840 musikisi. 9.30 Piyano konseri. 10 N€ valar. 11 Keman konseri. 16 Konl'f'v_ Oda musikisi. 20 Operet parçalar: Dans müziği. A BÜKREŞ — Orta dalga: 17 ask€f zik. 18.15 Dans müziği. 20.30 Kor?0 Plâk konseri. BUDAPEŞTE — Orta dalga: * pera orkestrası tarafından muhtelif lar. 14 Plâk konseri. 15.50 Rady0 orkestrası. 17 Plâklarla italyan 18.30 Sigan orkestrası. 20,5 Viyafi lyz). 23 Caz, BRNO — Orta dalga: 10.5 PlâE ri. 1015 Koro, 21.5 Rus muw Korsakovi, Çaykoövski v. s. bestekârlarından parçalar. j KOLONYA — Orta dalga: 1130 " (Bach). 16 Hafif müzik. 20 Verdi; * ve Giordano'dan parçalar, 22.40 D’f' ziği. LAYPZİG — Orta dalga: 14.5 Plik seri, 19.10 Alman halk şarkıları. 20 * akşam koönseri, 22.30 Dans müziği: | PARİS - P.T.T. — 16 - 18 Konstf” hms, Liszt, Debussy, İbert, Ravel. 1? la hafif müzik. 19,30 Keza, 23.45 PİN” seri. 24 Dans müziği. y PRAG — Orta dalga: 7.30 Sabi” seri: Sait-Saens, Dvorak, Mozart, (vals), Zita (marg). 10.5 Orkestra F 10.45 Muhtelif öperet parçaları. 114 yo orkestrası tarafından konser. “’â konseri. 18.55 Keza, 19.10 Muhtelif " man karşımızda eskiden yontan kızları, Th&opii Gautier'nin portakal bah- çeleri içinde salıncakta sallanan nişanlıları ve bü- tün romantik edebiyatın veremli sevdalıları dok- tor Hikmet'in birer birer aklından geçiyordu. Ya- nındaki klavuz şehrin sokaklarına, meydanlarıma, âbidelerine, sanat eserlerine dair ezberlenmiş ma- lâmatı makine gibi tekrar ederken o, mMmuhayyele- sinde, büsbütün başka bir Napoliyi seyredib yaşı- yordu, Klavuz ona yüksekte bir eski sarayın tara- çasından Vezüvü gösterdi. Doktor Hikmet, o va- kit tabiatin bu ulvi manzarası karşısında sarsıla- rak biraz hakikate gelir gibi oldu. Fakat yine ay- ni adam ufkun başka bir noktasında ve denizin ortasında yalçın, kocaman bir kaya parçasını gös- terip te : d — Kapri; dediği vakit aklı yeniden edebi me- cazların büyüsüne kapıldı. Ingilizceden tercüme e- dilmiş bir takım küçük hikâyelerde menkibelerini okuduğu yarı şair, yarı kahraman balıkçıların sat ve acaip sergüzeştlerini hatırladı. O zaman ayak- larının dibinde serili duran ılık ve aydınlık deniz ona bütün mitolojik cazibesiyle göründü. D_oklor Hikmet, vapura döndüğü vakit bir tatlı rüyadan henüz uyanmış gibi idi. Kafası bir sürü masal imajlariyle dolmuştu. Fakat klavuzunun kendisine gösterdiği Napoliye dair hiç bir şey bil- miyordu, Ermeni komitecisi, ona : — Nasıl buldunuz Napoliyi ? Diye sorduğu va- kit : — Çok güzel, harikulâde... Demekle iktifa etti. Ve bir köşeye çekilip kendi gönlünün doğurduğu, kendi kafasının işlediği âleme daldı. Ertesi gün Nigöre vapuru Fransız sularına — BİR SÜRGÜN ) —- rince, doktor Hikmet'in, artık, içi içine sığmamağa başlamıştı. Onda, uzun bir ayrılıktan sonra vatanı- na dönen bir gurbetzedenin tatlı sabırsızlığı ile taşkın sevinci vardı. Kendi kendine : “Fransa, Frasa !,, Diye sesleniyordu. Ve yanı başında konu- şan adamların uzaktan görünen kara parçaları- na dair birbirlerine verdikleri malümata kulak kabartıyordu. — Ta şu karşıki ada mı ? Elba, Elba... — İşte, sol tarafta Korsika da gözükmeye başlı- yor. / — Monte Cristo'mu ? O, şu dağların arkasında daha görünmez. Doktor Hikmet'in yüreği ağzına geldi. “Monte Kristo,, onun bütün çocukluğuydu. Körpe muhay: yelesi ilk defa olarak Alexandr Dumas'nın bu ad taşıyan mehip ve engin romanında kanat açmıştır Monte Kristo 1.. Demek ki, bu, bir masal değildi Demek ki, bu ada hakikatte mevcuttu! Onu, ken di gözleriyle hiç değil. kt ğa görebile cekti. Bütün temkin ve vakarını kaybedip konu şanlara sokuldu: — Rica ederim bana şu Monte Kristo adasını gösterin; dedi. YAKUB KADRİ — Monte Kristo, sizi, neden bu kadar alâkadar etti ? Bu suali soran doktor Hikmet'in kamara arka- daşı olan Papazdı. — Hiç; bir çocukluk hatirası... Ilk okuduğum kitab Alexandr Dumas'nın (Monte Kristo) sudur. Papaz yüzünü ekşitti. Âlimane bir tavır takın- z “Monte Kristo,, baştan başa uydurma, kötü bir masal. Yazık ki çocukluğunuzu daha faydalı etüd- lerle geçireceğiniz yerde böyle abur cubur şeyler- le heder etmişsiniz. Ananız babanız da size bu muzur kitabları ler bilmem ki... Doğrusu, sizin memlekette terbiy: usulü kökünden ıslâha muhtaçtır. Ailede olsun mektebde olsun genç dimağlar vahşi otlar gib sendi hallerine bırakılmıştır. Bizim müesseseleri- miz bir dereceye kadar bu facianın önüne geçme ğe çalışıyor. Fakat hükümetiniz bin türlü draconi en tedbirlerle sizlerin bunlardan istifade etmeniz« mani oluyor. Sizi zorla Hiristiyanlaştıracağımız- dan mı korkuyor, nedir ? Bu korku yüzünden tü- rk gençleri öbek öbek F l kucağına dü- okumağı neden müsaade etmiş * Garbo'yu göremiyeceksiniz. gibi, o da değişti! şüyor ve yahut bütün iptidai mahlüklar gibi ca, taşa, güneşe tapıyor. Çünkü inanmak insan için ezeli bir ihtiyaçtır. Gerçek Tanrının — yol! bulamıyanlar tabiatiyle bir takım düzme uluhi lere doğru saparlar. Bunun neticesi ne olur ? D" lâlet, barbarlık ve inkiraz.... Papaz konuştukça doktor Hikmet'in bo,; cehennemi bir öfkenin düğümü sıkıyor ve kanı göğsünü çatlatacak bir tazyikle kalbine cum ediyordu. O, bu gibi vaziyetlerde hiç bir söyliyemez. Hiç bir reaksiyon yapamaz. Bütün rade ve şuurunu kaybedip sarı ve titrek bir k: haline girerdi. Duman bürümüş gözleri, şu d da, muayyen şekil ve kıyafette bir insana d! bir yığın siyah kıla, bir buçuk metre uzunluğ kirli, lekeli bir kara kumaş parçasına ve ara kalkan, ae inib havada bir takim daireler çevi keil doğru bir ele, küt maklı şişkin, iri, kaba bir ele dikilmiş duruyor?” Doktor Hikmet için bu el bir ayrı hayvan; bu F” li kumaş parçasının altında kımıldayan karın ayrı hayvan; bu kara kıl yığını bir ayrı hayvı Ve bunların üçü birden ona saldırmış gibiydi. nç adam, papasın nutkunu dinlemek için top mış olan bir sürü sırıtkan ve müstehzi insanın tasında, kendisini bir tecavüze karşı müdafaa ©* memekten utanıyordu. Bundan on lı.eg. on alti ?*, evvel, bir gün mektepten yalnız dönerken bir * şe başından üstüne atılan bir alay mahalle ço” ğunun taarruzu da ona böyle bir hicabın ıstı! nı vermişti. Bu sefer vaziyet daha ağırdı. Dok* Hikmet, artık, on yaşında bir çocuk değildir. ”” ra, bu ayıbı bir tenha sokakta gizli kalmıyor; (Sonu

Bu sayıdan diğer sayfalar: