Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Atina mektubları: 20 Atinadan son notlar -Benaki müzesinde 1,5 milyon sterlinlik eşya ini grup halinde gelenler'müstes- 1— 'Güzel ve dost leketten türk - yunan dostluğu için elimizden geleni yapmak karariyle döndük. 1815 - 1919 arasında Türkiye - Yu- nanistan, 18 inci, 19 uncu asırlarda im.- paratorluk, imparatorluk ekalliyet!er?, imparatorluğun ekalliyetler siyaseti, imparatorlukta - harici, dahili - fikri, dini, siyasi, iktısadi, idari tesirler, is - yanlar, tenkiller, harblar, ayrılışlar, milli teşekküller. Tasnifi Yunanistan, Sırbistan, Ka - radağ, Bulgaristan, Romanya, Asya - Afrika islâm memleketleri ve en son olarak Türkiye, diye yaptık. 2 — Atina'da bir pazar sabahı arka- daşım Yalman ile Benaki müzesini gez- dik. Müzede müzenin teşekkülüne, ida- resine, kolleksiyonlarına aid birkaç not aldım. Notlarımın ilmi hiç bir iddi- aları yoktur. Müzelerin Yunanistanda sanat ve tarih kültürünün inkişafına yaptıkları tesirleri belki anlatabilirler. a — Benaki müzesini servetini Mı - sırda kazanan ve kendisi çini kolleksi- yonları meraklısı olan Benaki tesis et - miştir. Müzenin idare masraflarını eş - yalarını (teberrular müstesna) Benaki ailesinin vakıfları temin eder. Müzenin tahmin edilen eşya kıymeti bir buçuk milyon ingiliz lirasıdır. b — Müzedeki eserler arasında; 13 üncü asırdaki Musul, 14 - 16 ıncı asır - lardaki türk kadife ve kumaşları, 15 - 17 inci asırlardaki Bursa ipeklileri, Bursa ve Bilecik kadifeleri, bütün dünyada misilsiz denecek kadar zengin ve çeşid- lidir. Gene bü asırlardaki Kütahya, İs- tanbul, İznık çinilerinden çok kıymetli parçalar vardır. Bunların içinde Şam cinsi denilen İznik veya İıtınb:ılıîa ya- pılmış 1 çok mul ' lt birkaç tabak müze için biner ingiliz li- rasına satın alınmıştır. ç c — Müzede Mısır kıbti medeniyeti-” le, Bizans devrine aid eserler, bir de Yuünan milli kıyafetlerine aid kolleksi - yon çok -.ngindir. Müzede mükemmel Mmankenler üzerinde en iyi kumaşlardan Yapılmış şekilleri ve süsleri biribirin - den tamamen farklı 80 yunan milli kı - Yafeti teşhir ediliyordu. Bir kıyafet müzemiz olsa kimbilir çeşidlerimiz daha ne -kadar çok ve zen- gin olurdu?. d — Müzede bize Medineden geti - rilmiş bir şamdanla, Galata'daki Hiris - tos kilisesine aid bir ikon gösterdiler. Bunların ikisi de Londradan satın alın- mışlardı. Şamdana veya ikona kıymet verdi - ğim için değil, şamdanı ve ikonu Lon- dra komisyoncusuna satan cami ve kil_i- se adamını teşhir etmek istediğim için bu not yazılarımın arasma girdi. : e — Müzenin kitaphanesinde etüd için çalışacaklara her zaman açık 7500 cild kitab vardır. Müzeyi yerliler pa - zartesi günleri bedava diğer günler ta rifenin (30 drahmi) yarısını _?deye"k gezerler (Atinada bu türlü müsaadeler bütüün müzelerde vardır.) Küçüt Benaki na beş senede kırk binden fazla yunan- Y1 gezmişrtir. Bizirı müzelerimiz türk vatandaşla - rına ne kolaylıklar gösterirler Grup halinde gelenler müstesna İstanbul mü- zelerini kuruldukları gündenberi kaç türk vatandaşı gezmiştir?. £ — Benaki müzesini imparatorluk sıhiye teftiş komisyonu azâsından Malf- ridi Paşanın oğlu ve İstanbul asârtati- zim etmiştir. B. Makridi bize hem mü- zeyi gezdirdi, hem de müze ile alâka - dar olarak; ) İstanbul müzesini, merhum Halil Beyi, müzede onunla beraber geçirdiği otuz uzun çalışma yılmı, umumi harbta hazırladığı eserleri anlattı; — Berline basılmak üzere gönder - diğim yeni kitabımda müzedeki türk ku- maş eserlerini bütün dünyada tanınma- mış bir sanat diye anlatmağa çalıştım! Dedi. | 3 — Yunanistanda birkaç yıldanberi kusursuz denecek kadar güzel ve h?ya— le sığmıyacak kadar ucuz (bizi.m> fıat - larımıza göre) bir Kütahya çinicilik ve motifleri tamamen Anadolulu olan bir halıcılık sanatı inkişaf etmektedir. Ve bu inkişaf; iç ve dış pazarın satın alr_!ıa kabiliyetlerinden, istihsal, satış tîşkı - lâtlarından bahsetmeksizin, birinci de - recede bu iki sanata kolleksiyonlar:y'e yardım eden yuünan müzelerinin eseri - dit, : 4 — Atinada şehir, binalar, eşya, süs, renk her şey; insana büyük ve uzak tarihe bir ucundan bakar hissini veri - yor. Atinada eski yeni mimari eserleri- ni inşa tarihlerini bilmeden biribirle - rinden ayırdetmek cidden güçtür. Zi - yaret ettiğimiz evlerin çoğunda, bilhas- sa güzide elçimiz Ruşen Eşref Ünay - dın'ın çalışma odasında, eşyanın antika nevinden pâhalı şeyler olmadığını öğ- kendi ka müzesinden mütekaid B. Makridi tan- türk safları içinde ölen oğlunu, yazdığı , '.......C..'.....'.....'.. b RADYO : *000000000300AAAAAAAAAARA* ANKARA — Öğle neşriyatı: 12.30- 12.50 Muhtelif plâk neşriyatı. 12.50- 13.15 Plâk: Türk musikisi ve halk şar- kıları, 13.15-13.30 Dahili ve harici ha- berler. — 17.30-18.30 İnkılâp dersleri (Halkevinden naklen). Akşam neşriyatı: 18.30-1845 Muh- telif plâk neşriyatı. 18.45-19.00 İngiliz- ce ders (Azime İpek), 19.00-19.30 Türk musikisi ve halk şarkıları (Ferid Tan ve arkadaşları). 19.30-19.45 Saat ayarı ve arapça neşriyat. 19.45-20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rı- za ve arkadaşları) 20.15-20.30 Konfe- rans: parazitoloğ Nevzad (Sokucu ha- şerelerin hastalık naklinde rolleri). 20.30-20.45 Plâkla dans musikisi, 20.45- 21.00 Çocuk haftası münasebetiyle kon- ferans. 21.00-21.15 Ajans haberleri. 21.15-21.55 Stüdyo salon orkestrası. 21.55-22.00 Yarımki program ve istiklâl marşı. İSTANBUL: Öğle neşriyatı: — 12.30 Plâkla türk musikisi. 12.50 Havadis. 13.05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14.00 Son. * Akşam neşriyatı: — 17.00 İnkilâb dersleri Üniversiteden naklen. Receb Peker. 18.30 Plâkla dans musikisi. 19.30 Spor musahabeleri: Eşref Şefik tarafın- dan. 20.00 Türk musiki heyeti. 20.30 Ömer Rıza tarafından arabça söylev. 20.45 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafın- dan türk musikisi ve halk şarkıları. Sa- at ayarı. 21.15 Orkestra: 22.15Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün progra- mı. 22.30 Küçük santkâr Meri üstad ta- rafından: Piyano solo. 23.00 Son. Ruşen Eşrefe; — Kendini en çok ne zaman daha bahtiyar hissetin; Diye sorduk; — Atatürk bu resmin altına bu sa - tırları yazdığı gün mü, elçilik mektubu- nu imzaladığı gün mü? Düşünmeden ve şaşırmadan ; — Hayatım ve bahtiyarlığım Axd - türkü tanıdığım gün başladı! Dedi. Sonra o bize sordu, — Evi nasıl buldunuz? Ve biz onun bir çocuk gibi kızarma- sına ehemiyet vermeden, Âtina'da ken- disi ve Bayan Saliha Ruşen Eşref Ünay- dın hakkında dinledikleri Atina- renmek için izi - Y İ v tezyini sanatın lüks sanat telakki edil- mediği başta olmak üzere — birçok ha- rikulâdeliklere inandırmak mecburiye- tinde kaldık . Yunan vatanperverliğini yunan ta - rihi, müzeler ve süs, ihtiyaç hattâ mut- bak eşyası motifleri halinde bina d.uı.nır- larına ve yunan evlerine yerleştm.l-':n tarih? yunan sanatı besliyor, da denile- bilir. 5— Ayrılacağımız gün Atinada öğle yemeğini Muvaffak Menemen- Yalman bayanları ve ben, Ruşen — Eşref Ünaydın'ın dnvetl_ı'- si olarak deniz — kenarında bir küçük lokantada yedik. Sonra göller mıntakasında dolaştık. Ünaydın'ın en küçük teferruatını bile kııkandı.raca_k bir alâka ile münakaşa ettiği yeni evi- ni gezdik. Çalışma odası, salonlar, eşya, kitab- lar fotografiler... Mermer bir ocak üze- rinde kumandan Mustafa Kemal Paşa- nın muharrir Ruşen Eşref Beye verdi- ği imzalı ve çok iltifatlı bir fotoğrafı. cioğlu, nın güzideler muhitindeki muvaffaki - yetlerini, parlak suvaresini anlattık. Atina, deniz, göller, renkler ve ati- nalrlar... Ruşen Esşref bir şiir kitabın - dan en çok sevdiği parçaları okur gibi bize saatlerce bunları anlattı. Atina'yı Ruşen Eşreften çok seven yunanlılar bulunabilir. fakat Atinayı, Atina denizini, Atina renğini ve atina- Irları Ruşen Eşref kadar iyi tanıyan ve beğenen yunanlılar nadirdir, 6 — Gece yarısından belki de iki saat sonra Akropol'e gittim. Esmer bir grek profili, sütunlara dayanan, bulutlarla kaplı büyük bir ay. Rüzgâr sütunlar arasında çapkın gece bekçileri gibi ıslık çalarak - dolaşıyor. Profil değişiyor, ay daha fazla kararı - yor, uzakta; Atinada bir., bir.. bir Tâm- ba daha sönüyor.. Hayretle biribirimize bakıyoruz; — Sabah olmuş! NEŞET HALİL ATAY Trahomla mücadele Pas k Panukların ıslahı için çalışmalar Ziraat Bankası, Çukurova bölgesi. nin başlıca ve en mühim ziraat ürünlerin den olan pamuk cinsini islâh etmek ve ü- retimini çoğaltmak yolunda Ziraat Ba. kanlığının başladığı işe geniş ölçüde yardıma devam etmektedir. Bu yıl A. dana ve havalisi pamuk yetiştiricileri. ne üretim masraflarını koruyacak de. recede borç verilmesi kararlaştırılmış. tır. Borç para verme usullerinde ayrıca kolaylıklar gösterilmektedir. Bu husus. ta talimat verilmek ve borç verme şe- killerini tayin ve tesbit etmek üzere bankarım Adana şübesi direktörü B. Ramiz merkeze çağrılmış ve temaslarını yaparak geri gitmiştir. Alınan haber. lere göre, Adana ziraat bankası borç verme işine başlamıştır. Ziraat Bakanlığının Çukurova böl. gesinde dağıttığı klavlând cinsinden pamuk tohumları köylü tarafından çok istekle karşılanmış ve kısa bir müddet içinde mevcudu kalmamıştır. Tüccar elinde bulunan klavlând tohumları son piyasaya göre, 8-9 kuruş arasında fiyat bulmaktadır. Yetiştiricilerin klavlând tohumları. na karşı gösterdiği rağbetin sebebini anlamak için yazacağımız şu rakamla. ra bir kere bakmak kâfi gelecektir. U. zun tecrübelerle elde edilen ve yüz kilo kozaya göre hesab edilen bu rakamlar klavlând tohumu kullanmaktaki fayda. yı göstermektedir. Yüz kilo yerli kozadan: en az 17 en — AŞT L “azianteb'in Göce köyünde kurulan köy 8göz evi ve evde tedavi olunan köylüler Cenub ve şarkı cenubi vilâyetlerimizin bir kısmında hüküm süren trahom hastalığı için on iki yıldanberi geniş mikyasta bir mücadele açılmış bulunmaktadır. Bu hastalığın daha çok bulunduğu Adana, Ga- zianteb, Maraş, Malatya, Urfa, Mardin ve Siird lan hasathane, dispanser ve seyyar mücadele gruplariyle yapı g malardan alınan' muvaffakıyetli neticelerden ıonl:a ğıhayt gee şimdi bu sahada daha geniş bir programla çalışmak kararını gibi vilâyetlerde açı- Bakanlığı vermiştir. Bu arada köylünün daha yakın- dan bu tedavilerden istifadesi dü- şünülerek mühim görülen köyler- ge de sabit göz evleri açılmakta- ır. Bu suretle halkın merkezlere kadar gelmesine lüzum kalmıyacak ve teda- vileri köylerinde yapılacaktır. Şimdilik (Gazianteb vilâyetine bağ- lı Ulumısra, Göce, Büyük Kızılhisar, Burç ve Büyük Karacaviran gibi beş büyük köyde kurulan tedavi evlerinin diğer trahom mıntakalarında da tesisi düşünülmektedir. Ankara kız lisesinin verdiği konser Dün saat 14,30 da Ankara kız lisesi- nin musiki kurulu tarafından halkevi salonunda bir konser verildi. Konser çok güzel oldu. Kızlarımız büyük muvafafkiyet gösterdiler. İstik- lâl ve Atatürk marşları söylendikten sonra piyano, keman ve çello ile parça- lar çaldılar. Kız lisesi içinden teşkil edilen bir koro heyeti bize çok güzel milli müzik parçaları okudu. Küçük Bedia ile Afife çok alkışlandılar, Bundan sonra halk türküleri ve o- yunları başladı. Millt elbiselerle süs- lenmiş elliye yakın talebe güzel sesle- riyle milli türküler okudular, Zührem, Allr gelin, Kevenk yolu şarkıları ve harmandalı oyunu seyirciler tarafından uzun uzun alkışlandı. çok 20 kilo pamuk, 47-48 kilo yağ çıka- rılan çigit, 30-31 kilo sif yani kabuk çıkmakta ve 3.4 kilo fire veremktedir. Halbuki yüz kilo klavlând kozasın. dan: 35.40 kilo pamuk, 59-63 kilo çigit çıkarılmakta ve ancak 1.2 kilo fire bu. lunmaktadır. ——— — — Köylerde trahom için “göz evleri,, kuruluvor ASERRTA LT DA çin ertesi sabah uyanınca karşısında mu- ka Xo. 46 ÇAAT OOIM DKKT Ü y SARLAĞDLTTDAMANANAMTNANMERATUDAINDUA Der N TYefri gönemu | Eugeanie METIMEDURLCANİ DA Yazan: Honor& de Balzac Türkçeye çeviren: Nasuhi Baydîar . — Yatalım. Gidip hepiniz namına î'eegıex; Nimi selâmlıyacak ve bir şey yemek istey İStemediğini soracağım. a _ Madagm Grandet, Charles ile kocası arâ l Sepe bis Sında olacak konuşmayı dmlemâl; :îîâı. A- Tinci katın merdiven sahanlığında ka'€ ııasmdan daha cüretli olan Bugönie iki DaE amak daha yukarı çıktı. veş —Demek ki yeğenim, ma_,hzunSl_muğ?bıî' b;t ağlayınız. Bu pek tabit bir şeydir. DE 1 badır. Fakat uğradığımız nikbetleri sabiâ a siySlamak gerektir. Siz ağlarken ben zî ya vle meşğul oldum. Ben, görüyorsunu” rav İYi bir akrabayım. Bir küçük bardak Şa içermisiniz? Saumur'de şarab bâdav;i- er gi- dr : v Blu'ada, Hindistanda çay ikram € bi şarab sunulur. Fakat odanızda ışık yok. Fena, fena! insan ne yaptığını açıkça gör- melidir. Grandet, ocağa doğru yürüdü. — Hele şuna bakın, burada ispermeçet — mumu var. Bu mumu buraya kim getirmiş? Bu kaltaklar, bu oğlana yumurta pişirmelt: Grandet . için evimin döşemelerini bile sökmekten çe- kinmiyecekler! Bu sözleri işitince, ana kız, odalarına gi- rip deliklerine sığınan iki fare isticali ile yorganlarını başlarına çektiler. CA Grandet, karısının odasına girince, sor- du : a — Madam Grandet, sizin, demek ki, bir hazneniz var ? ; Zavallı kadın, bozuk bir sesle cevab ver- di: ; İ — Dostum, dua ediyorum, biraz bekle- iniz. y Grandet, homurdana homurdanî : — Senin allahını şeytan götürsün ! ! Gelecek bir hayata inanmıyan pınt(ıiler için her şey, içinde bulundukları zamandan ;ğarettir. Bu düşünce kanunlara, pol_ıtıka— ya ve âdetlere paranım her __çagdakı.nden fazla hükmettiği zamanımızı iğrenç bir - şıkla aydınlatmaktadır. Müesseseler, kitah- lar, insanlar ve mezhebler, her şey, cemiyet binasının bin sekiz yüz senedenberi temeli olan müstakbel hayatı yıkmağa yardım et- mektedir. Bugün tabuta girmek, onun için, artık az ürkülen bir istihale sayılmaktadır. Ölümün ötesinde bizi bekliyen istikbal bu- güne intikal etmiş bulunmaktadır. Lüks'ün ve öğündürücü istifadelerin yer yüzü cen- netine erişmek, gelip geçici varlıkları hedef tutarak yüreğini taş haline getirip — vak- tiyle ezeli nimetlere malik olmak maksa- diyle hayatı kendilerine haram edenler gi- bi — vücudunu riyazete tâbi tutmak umu- ma düşüncedir. Bu düşünce, kanun vazımna: “Ne düşünüyorsun?,, sualini soracak yerde: “Kaç para veriyorsun?,, diyen kanunlara kadar, her yerde yazılıdır. Bu mezheb, bor- juvaziden halka geçince memleketin hali ne olacak? İhtiyar fıçıcı sordu: — Madam Grandet, bitirdin mi ? — Dostum, senin için dua ediyorum. — Pekalâ, Gecen hayır olsun. Yarın sa- bah görüşürüz. Zavallı kadın, dersini öğrenemediği i- allimin ters suratını göreceğini düşüne- rek uyuyan talebe gibi gözlerini kapadı. Hiç bir şey işitmemek için korkudan yorğa- nına sarıldığı sırada, Eugönie, sırtında ge- celiği, “ayakları çıplak, yanma sokulup al- nından öptü. — Ah benim, iyi kalbli anneciğim, Bun- ları yapanın ben olduğumu yarın sabalf ona söyleyeceğim. — Hayır olmaz, sonra seni Noyers'ye gönderir. Beni çiğ çiğ yiyecek değil ya! — Anne işitiyormusun? — Neyi ? — Bak o ağlıyor. — Haydi git, uyu kızım, ayakların üşü- yecek: Yerler nemli, Zengin ve biçare varis kızın ömrü uzun- luğunca ağırlığını hissedeceği o tarihi gün işte böylece geçti ve kızcağızın uykusu da artık ne eskisi gibi deliksiz ve ne de eskisi kadar rahat olabildi. Ekseriya, beşerin bazı hayat faaliyetleri, hakikt olmakla beraber, Sonu Var