30 Nisan 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

30 Nisan 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS ge ( vabancır basında okuduklarımız ) Hayatla ölüm arasında mutavassıt bir merhale Cansız maddeler nasıl canlı anlı m en ne doğru inildikçe, oyıe ykıl- lerle karşılaşırız ki bunlar hakkında “canlı,, tabirini kullanmakta tereddüd ederiz. Hayatın sırrını araştıran âlim- ler, bir müddettenberi bu sahada, yarı canlı organizm, yarı da kimyevi unsur olan ve adına virüs denilen, ya- | N en ile uğraşmaktı dırlar. Son derecede çapraşık olan bu me- seleyi gözden geçirmeye — girişmeden önce hayatın sarih bir tarifini yapmak faydasız olmıyacaktır. Fakat burada şlıca güçlük karşısındayız, çünkü ne kadar fizyolojist ve filozof varsa hemen o kadar hayat tarifi vardır. vaziyetler haline gelir? Siantifik Amerikan dergisinden lemiyecek derecede küçük olan bu mik- robların, bu kelimeye umumiyetle ver- Amerikalı filezof S yana, hayat ve akıl isimli eserinde, hayatı, “kâh kendisi değişerek kâh etrafında deği- şiklikler hasıl ederek temadi eden bir muvazene,, diye tarif etmiştir. Lügatlar, umumiyetle, güçlüğün önünden kaçar- lar: “Hayat, canlı maddelerin hususi bir h d Canlı ddel ise, ;ogalmık muhıtlerıne intıbak etmek, ek 4 haf; etmek, nesiclerini imha ve yeniden imal et- mek kabiliyetine malik olmakla tarif ederler. Fakat öyle maddeler de vardır ki umumiyetle ne büyür, ne de çoğalır- lar, fakat bazı muhitlerde, veya bazı gıdaların tesiri altında çoğalabilir. ve büyüyebilirler. Bunlar hakkında na- sıl bir hüküm vermek icabedecektir. Bunlar canlımıdırlar, değilmidirler? Canlı telâkki edilmek için canlı orga- lerin bütün h l sahib ol- maları icabetmezmi ? Modern âlimler, canlı ve cansız un- surların, kimyevi bünyeleri bakımın- dan birbirlerinden farklı olmadığını kabulde müttefiktirler. Aradaki başlı- ca farkı vücude getiren ve hücrelerinin hendesi sıralanışları- dır. Böylece, cansız bir cisim, prensiov itibariyle, unsurlarının muayyen bir şekilde yer değiştirmesiyle hayat ka- zanabilir. Bilindiği gibi canlı mahlükların büyük lükleri çok değişir. Balinadan başlıyarak en ince zarlardan geçmek hasasına ma- Jik olan virüslere kadar iner. Bu mik- ının diğimi da, hayata malik olup ol- madıklarmx tayindir. aha 1932 de, araştırıcılar, mo- zayik hastalığı mikroblarını kı- ristalize etmeye muvaffak olmuşlar ve bunların protein denilen bir kimye- vi maddeden mürekkeb olduklarını tes- bit etmişler ve bu mikrobu hastalık ya- pabilecek bir maya olarak tarif etmiş- lerdi, Mütehassısların kanaatince bu keşfin ehemiyeti mikrobu —keşfeden Pastör'ün keşfinden daha az değildir. Kristalize edilerek kanın dibinde el- de edilen protein hiç şüphesiz cansız bir maddeydi. Fakat canlr bir nesicle temas haline konulunca, bu protein den yeniden canlı mikroblar doğmaya başlıyor ve bunlar aynı hastalık yapıcı' hasalariyle yaşamaya başlıyorlar, Ha- yata yeniden doğuş mucizesi, bu — su- retle tahakkuk etmiş oluyordu. Rokfeller enstitüsünde — çalışmala- rına devam eden doktor Stanley, 1935 de hasta tütün yapraklarından kristal ha- linde protein istihsal etmeğe muvaf- fak olduğunu ve canlı nebatlara enjek- te edilince, bu maddenin derhal mo- zayik hastalığını husüle getirdiğini ilân ediyordu. Daha sonra yapılan tec- rübeler de bu neticeyi teyid etti. Can- sız madde, bir nebata aşılanınca der- hal canlanıyordu. Proteinin bir başka hassası da vardır ki ancak canlılarda görülür; Muhite intibak etmek. Moza- yik hastalığının iki şekli vardır. Alelâ- de mozayik ve sari mozayik. Fakat ba- zan Aalelâde mozayikin kendilinğinden NF b toblar $ a 4 Pa meydana getirirler: Su çiçeği, kaba- kulak, çocuk kötürümlüğü ve daha bir çok hayvan ve nebat hastalıkları. Haya- tın problemlerini halletmek için ilim, iş- te bu hayvancıkları ve bilhassa tütün ne- sarı mozayike tahavvül ettiği görülmek- tedir. tirildikte, canlı cııunler maktadır. G örünüşte canlı olan mikrobların, cansız bir madde olx protein'- den meydana geldikleri isbat edilecek- midir? Virüslerin hiç bir hayat eseri göstermiyen, bununla birlikte gene has- talık unsuru olan protein halinde kris- talize olması bir hadde kadardır. Her halde virüs, cansız cisimden ziyade ha- yata yakın gibi görünmektedir. Bunun- la beraber, onu terkibeden protein de bir çok hayat hassalarından hiçbiri yoktur. Stanley bu hâdiseyi şöyle izah et- miştir : “Et ve yumurtayı hatıra getiren bir tabir olan protein'in virüsleri hasıl et- mesi ve hastalıklara sebeb olması yeni ve hayret verici bir keşftir. Fakat vi- rüslerin faaliyet hassasının bizzat pro- tein'de mevcud olduğu da şüphe gö- türmez. Bizim verebileceğimiz tek izah hayatla ölüm arasında, cansız maddele- rin canlılara has bazı vasıfları haiz ol- dukları bir mütevassıt merhale bulun- duğudur.,, Bu mütalea, bakteryolojistleri tat- min etmekten çok uzaktır. Onlar, has- talık husule getiren bütün mikroblari canlı telâkki etmektedirler ve şimdi bu yeni tarifle, ilimlerinin üzerine istinad ettiği temelin yanlışlığını kabul et- mek istemiyorlar, Bütün bu protesto- lara rağmen, kim bilir, belki bir gün mikroblara karşı mücadelesinde bakter- yolojinin yerini kimyaya bıraktığı da görülecektir. gibi - çoğal- Enternuyonal Komür sergisi gazetesi Bugün 20 sayfa ve renkli bir ka- pak içinde çıkıyor. Kömür ser- gisi gnzetesı. bırçok nnmmış İnsanlarda 32 cins verem ğı tesbit edilmiştir ve muhtelif şekillerin lrk yapıcı mikrobun kii 1 büt- h batında tahribler yapan mozaik | l ğının bir virüsünü tetkike başlamıştır. Dr. W. J. Robbins'e göre, hasta bir tütün yaprağından çıkarılan 20 damla usarede bu mikrobların miktarını ya- zabilmek için 17 rakkamı yanyana sı- ralamak lâzımdır. Ve bu uıaredekı mikrobların sirayet d yıI dir ki, 10.000 misli suya kanştuıldıgı yesindeki küçük değişikliklerden ile- ri geldiği anlaşılmıştır. Bütün — bun- lar virüs'ün canlı bir madde olduğu le- hinde delillerdir. Fakat bu takdirde ö- len virüs'ün hastalık yapma hassasını ka- yıb etmesi icabederdi. Fakat vaziyet âksidir. İşte Rokfeller enstitüsünde doktor John Howard Northrop, hayat memat takdirde bile, h. k kabi- İ T B ar daki bu orta merhalede, mikrob- liyeti zail olmamaktadr. Şimdi, halledil- mesi gereken asıl mesele, tasavvur edi- ları öldüren bir protein keşfetmiştir. Bu madde, bazı mikroblarla temasa ge- ll lily İr Bu nüshada karıkamnıt Cemal Nadir Güler de karikatür yap- mağa başlamıştır. Ressam Ratıp Tahirin fevkalâde 30-4-1937 —« Güneş - Dil analiziyle etüdlerden: Sin - (syn) ve omo - (homo-) üzerine ( Başı I. inci sayfada ) kamuğ” v. b. Bu grupta vardır ; Sa-ha (sanskritçe) “bir arada; hep bir olan”; hada (avesta), hadâ (eski farsça) “bir arada, birlikte”; sadam, sadâ (sanskr.) “bir düzüye, her vakit, daima”, sakrt “bir defa”, hakeret (a- vesta) “bir defa” v. b. (Germen grupundan : *Sin (varsayık orijinel) “bir arada, bir düzüye, hep birleyin; her, her bir” Sin-teins (gotça) “her gün.veya bütün gün, gün boyunca olan”, sin « nahti, sin-niht (anglosakson) “bir dü- züye davam eden gece: ebedi gece”, singrüne (eski almanca, eski nordik) “bir düzüye yeşil olan: ebedi yeşil”, sı-valr (eski nordik) sine-wealt (ang- lo-sakson) “hep yuvarlak, büsbütün yuvarlak” v.b. Simle (gotça) “bir defa, vaktiyle bir defa”, simles (anglosakson) bir dü- züye; daima”; Samr (an.) “aynı”, sama / sa sama (got.) “aynı”, sams (eski almanca) “aynı”, samt “hep bir düzüye: kesil- meksizin”, samad, samod (ags.) “bir arada”; sama-kuns (got.) “bir kavim- den olan”; samana (got.) “bir arada” “m” sesinin düşmesi Yazan: Ahmet Cevat EMRE saman (eski almanca) idem. Somâ (eski nordik), sömi (eski saky son) “san: şan yani tek olmaklık, te« ferrüt”; söm (anglo-sakson) “birlik, birikme toplanma” v.b. Zayıflamış vokalizme ile söm denş sâman (anglosakson) “biribiriyle kar« şılaşma” v. b. Baştan “s” sesinin düştüğü vardır$ Ome (angloıalımn) *“havuz: suyun biriktiği yer”, âme (eski almanca) “eakı bir kile” (cf, gr. am&â “koğa”). de “ile, beraber” anlamiya le ga - öneki vardır. l Gotik. ga-yuka “arkadaş”, — ga-ma« | ins “commun” gibi. Kelt grupunda : Eski İrlanda -dilinde: somail “su« ret”, smalit “simul”, emith “guasi $ gibi”, Bafal “benzer, aynı”, önek ola« rak com - (kom -); kimrikçe: — hefyd “hem, dahi”, cyf (kif), cyn Çkin-)4 kornikçe: kev “ile”, Balto-slav grupundan : Litvanca: sam-, sa-; eski - prusya« ca: san-, sen- “ile, beraber” anlamiyle önekler; serm (edat) “ile”; | Slavca: sam “aynı, kendi”, sa - (sa« komşu). ! Üçüncü kısmı yarımki sayımızda sed — Çocuk Esirgeme kurumunun teşekkürü Çocuk Esirgeme Kurumundan : Çocuk haftası münasebetiyle kuru- mumuza Bayan Reşide Bayar tarafından 20 adet entari, bir büyük kutu bisküvi, iki kutu şeker; Ankara Palas tarafın- dan 200 tane pasta, Karpiç 100 — tane portakal, Halk Pasta salonu3 kutu şe- ker, 3 kutu sandoviç, Bay Şerif tara- fından 400 tane börek, Akman mahalle. bicisi tarafından bir tepsi pasta, Anka- ra Pasta salonu tarafından120 — tane pasta, İsmai| Yaman tarafından iki tepsi börek, Özen pasta salonu tarafından 96 tane sandoviç, Hasan Paşa fırımı ta- rafından 100 tane sandoviç ve poaça, Arman pasta salonu tarafından bir bü- yük tepsi çukulatalı pasta, Yeni dün- ya muhallebicisi tarafından iki — tabak muhallebi, Hacı Bekir tarafından 100 fişenk şeker, Osman Nuri tarafından 200 fişenk şeker, Akalın tarafından püs- küi teberrü edilmek suretiyle kimsesiz çocuklarımıza karşı büyük bir şefkat eseri gösterilmiştir. Kuıdîlenne sayın canlı krokileri ve i var- dır. Ratip Tahir sergiyi ziyaret e- denlerden bazrılarının resimlerini çizmiştir. Bunlar da belki sizin resminiz de vardır. Renkli bir kapak içinde ve 20 sa- yıfa çıkan bu gazetenin sayısı 3 kuruştur. izle alenen Balık sarfiyatınmı fazlalaştırmak için tedbirler İç bakanlık yurdda balık sarfiyatını artırmak üzere valiliklere bir tamim yapmıştır. Bakanlık bu tamiminde balı- ğın hem ucuz, hem de mugaddi olması itibariyle resmi müesseselerde fazla mik- darda kullanılmasını bildirmektedir. | küçük iç HABERLER | X Ders âletleri: — Kültür bakanlığı mektebler için dış memleketlerden geti« rilecek ders âletleri ve fenni levazımın gümrük resminden muaf tutulması içim bir kanun projesi hazırlamıştır. X İzmir mektubçusu: — İzmir mek« tubçusu Alâaddin gomlen lüzum uzenı BAA ne emrine ştir İstanbul elektrik fiatları İstanbul, 29 (Telefonla) — Elektriki tarife komisyonu toplandı. Fiatları 12 şer kuruş üzerinde bıraktı, Vaziyeti Bayındırlık bakanlığına bildirdi. Kadıköy su şirketi genel heyeti İstanbul, 29 (Telefonla) — Kadı« köy su şirketi genel heyeti toplanacak ve satış işi karar kti: Toplantı 27 mayıstadır. Bükreş üniversitelileri İstanbulda İstanbul, 29 (Telefonla) — Bükreş- ten misafir olarak 30 üniversiteli geldi, Kızlar kız muallim mektebine, erkek« ler Galatasaray lisesine misafir edildi- ler, Ticari tetkikler İstanbul, 29 (Telefonla) — İç ticax ret genel direktörü Mümtaz iç ticare« tin gelişimi için Karadeniz limanlarına gitmiştir. Tefrika No. 19 Şekspirden Hikâayeler l Yazanlar: Çeviren: Mary ve Charles Lamb Nurettin ARTAM Kış masalı Paulina : — Sizin sükütünüzden — hoşlanıyorum şevketlim, dedi, bu, sizin hayranlığınızi C-- ha ziyade gösteriyor. Bu heykel kıraliçeye tamamiyle benziyor, değilmi ? Nihayet kıral dedi ki: — Ah, evet, o böyle dururdu; hattâ kendisine ilk evlenme teklifinde bulundu- ğum zaman bile o, bu kadar haşmetli duru- yordu. Bununla beraber Paulina, Hermion& b? heykelin gösterdiği kadar yaşlı değil- . Paulina cevab verdi: — Evet şevketlim, fakat heykeltraşm büyük kudreti oradadır: O, kıralicenin bu- gün yaşasaydı, görüneceği şekilde, heyke- SELE y Müsaade ederseniz, perdeyi ındıreyım olabıhr kı siz şimdi onu hareket edecek sanıverirsiniz. Kıral: — Pes-deyi indirme, dedi, ne olurdu, keş- ki ben ölseydim. Bak Kamillo, sana da ne- fes alıyor gibi gelmiyor mu? Gözleri, ka- paklarının altında oynuyor gibi geliyor ba- na. Paulina: — Perdeyi indireyim şevketlim, dedi, o- kadar kendinizden geçtiniz ki nerdeyse heykelin canlı olduğunu iddiaya kadar gi- deceksiniz. — Ah sevgili Paulina, bana yirmi yıl böyle düşündürebilsen ne olur! Bana onun nefesi geliyor gibi geliyor. Heykeltraşım keskisi ne kadar maharet- li imiş ki ona nefes alır gibi bir tavur verile- bilmiş? Hiç kimse benimle eğlenmesin, gi- dip onu öpeceğim. — Devletlim biraz sabrediniz, dedi Pau- Hna, dudağının üzerindeki kırmızılık henüz yaştır; dudaklarınızı yağlı boya ile boyar- sınz. Perdeyi indireyim mi ? — Hayır, yirmi sene hayır! Şimdiye kadar hiç sesini çıkarmâyan ve- dız çökerek eşsiz annesinin heykelme ba- kan Perdita: — Ben de, dedi, o müddet içinde buradn kalabilir miyim? Paulina kıral Leontes'e: — Bırakında perdeyi indireyim, — dedi, yahud da daha büyük hayretlerle karşılan- mağa hazırlanınız. İstersem ben' bu heyke- H kaidesinden indirip yürütebilirim. O zu- man o gelip sizin elinizi tutabilir. Fakat o zaman siz benim bir takım kötü kuvvetler- le işbirliği ettiğimi sanacaksınız; halbuki ben öyle değilim. Hayretten hayrete düşen kıral cevab ;verdi : — Ne yapabilirsen yap; her şeyi gorme' ğe razıyım. Onu konuşturacak olursan, onu da din- lerim. Çünkü onu konuşturmak da yürüt- mek kadar kolay olsa gerek. Bunun üzerine Paulina önceden hazırla- yıp bir tarafa gizlediği bir müziğe çalması için emir verdi. Bunun üzerine bütün orada bu'unanların hayretleri arasında heykel, kaidesinden indi ve kolunu Leontes'in boy- nuna doladı. Ondan sonra heykel, — kocası Leontes ve yeni bulunmuş kızı Perdita için dua etmeğe başladı. Artık Leontes'in ölmüş kıraliçesi böyle« ce hayata dönmüş, kaybolmuş kızı böylece bulunmuştur. Kıral büyük saadetine zor tahammül edebiliyordu. Her tarafta tebrikler ve sevgi dolu mu-, tuklardan başka bir şey duyulmuyordu. A- na baba, sevimli kızlarına gönül verdıgı İ« çm prens Florizel'e, çocuklarına iyi baktıği için de ihtiyar çobana teşekkürler ettiler« Kamillo ile Paulina uzun müddet süren hiz* — metlerinin sonunda böyle kutlu bir günü gö- — — İ recek kadar yaşadıklarına şükür edıyol" lardı. Bu saadeti tamamlamak için artık h“i bir şeyin eksik kalmadığı o sıralarda K” ral Poliksenes, saraya giriyordu. Poliksenes, oğlu ile Kamillo'nın kıybd' duğunu görünce, Kamillo'nun uzun müd. bile dettenberi kendi memleketini özlediğini ğ diği için, bunların Sicilya'ya sığınmış olar caklarını kestirmişti. Onların arkasını b“:[ yük bir hızla kovalıyan Poliksenes hı;ın; ; raya girdiği zaman da Leontes' mSony Var

Bu sayıdan diğer sayfalar: