/— Mmukaddes kitabı oldu. Ve hâlâ da öyl ULUS Yabancı E Bugünkü medeniyetin en zaif olan bir noktası Hodhbinlil A vrupa'da ce- reyan eden hâdiselere — karşı kayıdsız — kalmı- yan bir kimse, bugün vukua gel- mekte olan sosyal! oluşun — ehemiye- tini inkâr edemez. Eski Avrupa, şüphesiz eksiksiz ol- mıyan, fakat çok sağlam ve insani esas- lara sahib bir medeniyet zurmak imkâ- nını ona vermiş olan Lâtin strüktürünü terk ediyor görünmektedir. Mukavelelere riayet, imzaya sadakat kaidesi ferdleri, tasarrufa — alıştırıyor, ve bu tasarruf, bir hürriyet rejimi saye- sinde, en kârlı işlerde kullanılıyordu. Bu suretle istihsal edilen maddi vasıta- lar, büyük kütlelerin hayat şartlarını inkişaf ettiriyordu. Bu organizasyonun tek zaafı beşeri hodbinlik oldu. Fennin ilerlemeleri ba- zı sermaye sahiblerinin işçi kütleleri üzerinde kontrolsuz bir sahibi olmala rına yol açtı. Kazanç ve kâr ihtirasiyle bunlar, rakiblerine karşı üstünlük elde etmek için, her yaştan, her cinsten işçi- lere çok uzun iş saatlere mukabil kifa- yetsiz ücretler vermekten çekinmedi - ler B u, ifratlara şahid olan Karl Marks on dokuzuncu asır ortasında in - sanın insan tarafından istismar:na kar- şı ayaklandı. İşçi kütlelerini sermaye sahiblerine karşı mücadeleye davet e - den bir doktrin vücude getirdi. Çünkü onun ve tilmizlerinin fikrine göre ,iş- çilerin vaziyetlerinde salah olabilmesi istihsal vasıtalarınım bizzat onların eli- ne geçmesine bağlıydı. Komünist partisinin manifesti ve Kapital eseri, proletarya hareketinin dir. Fakat buna ilâveten, harbtan be — kütleler arasında bir Asyat tesir art- maktan geri durmadı. Senelerce müddetle, kütlelerin, kan- hh harbın en vahşi şekillerine iştirak e - den cengâverler haline getirilmesi te sirsiz kalmış değildir. Büyük harb kütle kuvvetinin zafe- Ti oldu. Harb bittikten sonra, kalabalı- ğın, topluluğun ferde üstünlüğü fikri zihinlerde yer etti. Ozzmın, kantitenin kaliteye hâa- kim olmak tehlikesi doğuyordu. -Bütün bu hâdiseler, Asyada verleştik- ten sonra, Avrupa kıtasına taşacak olan yeni hükümet metodlarının inkişafına çok müsaid bir zemin hazırlanım ştı. Bugün, iki medeniyet arasındakı /—mücadele hâdiselere hâkim görünmek- tedir: Bunlardan biri Roma'nın tesir. altında rönesans'dan geçerek, büyük garb devletlerinde elit zümrenin fikri- ni yaratmış olan medeniyettir. Bu medeniyetin yarattığı insanla., verilmiş söze hürmet ve imzaya sada dJermen - Marten FRANSANIN ESKİ FİNANS BAKANI Pari - Suvar gazetesinden YAZAN katle bağlıydılar. Onlar hâli mazinin bir devamı telakki ediyorlar, anane on- lara aksiyonlarının lüzumlu temeli ola- rak görünüyordu. Fikrin ve ekonomik faaliyetin diz- ginlerini elerinde tutanların icra ettik- leri nüfuz, şefler hodbin olduğu takdir- de, birçok ifratlara yol açmak tehlike - sini taşıyordu; buna karşılık, şefler fa- ziletli oldukları zaman, iktısadi ve u - mumi hayatın fenni keşiflere intibak ettirilmesi işinin faal ajanları oluyor - lardı. Ferdin haklar:na hürmet, kanunlara itaat, bu ananevi temayüllerden neşet ediyordu. Bu medeniyetin nizamnaıne- si ”insan hakları beyannamesi” mündemiçti. Bu beyanname kütlelerin otokrasisine ve şiddetine karşı ferdi müdafaa eder; bu himayeyi temin için, hususi mülk hakkının şümulünü tasıih eder, ve cemiyetin kuvvetini haklarını müdafaa için ferdin emrine verir. nde yütle kuvvetine dayanarak organi- ze edilen cemiyetin temayülleri basında okuduklarımız bambaşkadır. Burada ferd sosyal yapı- nın sağlam temeli olmaktan çıkmıştır, Ferd, bütün orijinalitesini kaybede- rek, kendisini çeviren diğer tıpkısı bir ünite olacaktır. Daha çocukluğundan itibaren ferd, sadık ve vefalı bir evlât olmak için de. ferdlerin ğil, kollektivitenin bir ünitesi olmak ü zere, ana ve babanın nüfuzu altından çıkarılır ve her türlü ayrı karakterle - rin hoş görülmediği kışlada kontrol altına alınır. Elbise birliği, yiyecek birliği, yaşa- ma tarzı birliği mecburidir. Ferdi haklardan mahrum olan bu kütle, hududsuz bir iktıdara sehib olan kuvvetli bir bürokrasi tarafmdan dri - je edilecektir. Ferdden alman adli kuvvetlerir h si devlet idarecilerine geçecektir. Farklardan, tenevvudan mahrum olan bu medeniyet pek genç kim selerin büyük makamlara geçmesine imkân vermektedir. Bu itibarla, ilimden ziyade hayata meftun olan ateşli gençli. ğin kütle hâkimiyetinin ve kudretinin cazibesine kapılması kolaylıkla anlaşı - labilir. Bu temayül, ecdad ananelerine inti- bak etmiş olan milletlerde engellerle karşılaşmıyor mu? Şurası kayda değer ki, bir endüstri memleketi olan ve bu itibarla komünist fikirlerinin yayılmasına müsaid giki görünen İngiltere, bugüne kadar, ko - münist propagandasının gayretlerine karşı kuvvetle mukavemet etmiştir. Gerçi, hiç bir memleket İngiltere kadar ananelere sadakat ve ferdin hak- larına hürmet göstermiş değildir. Fransa'da, burada münakaşa etmiek niyetinde olmadığımız siyasi hâdiseler, bu kütle doktrinine taraftar olanları iktıdar mevkiine getirmiştir. Finans tayin ve terfileri Erzurum asliye hukuk mahkemesi eski reisi BB. Hüseyin Samsun hazine avukatlığına, Seyhan avukatlarından Macid Seyhan hazine avukatlığına, İz- mir avukatlarından Alemdar Burdur hazine avukatlığına, mahalli avukatlar- dan Muhiddin Ardahan hazine avukat- lığma, Çumra malmüdürü Göymen Na- raş muhasebe müdürlüğüne, Üskü. dar malmüdürlüğü muhasebe kâtibi Na- mık Fırka muhasebe - kâtipliğine, Ço- rum varidat memuru Mehmed terfian Çiçekdağ malmüdürlüğüne, askeri fab- rikalar muhasebe memuru Nail suvari fırkası mümeyyizliğine, Ordu muhase- be kâtibi Mahmud terfian Bitlis muha- sebe mü dü , Maraş muhasebe mü- dürü Abdülvehap Silifke malmüdür! ğüne, İstanbul varidat kontrol memu- ru Suphi ve Hüseyin Halil İzmir vari- dat kontrol memurluğuna, İstanbul ta- hakkuk memuru İzzet Bursa varidat kontrol memurluğuna, İstanbul tahak- kuk şube şefi Sezai terfian aynı şube şefliğine, buğday koruma kâtibi Abidin bina temyiz komisyonu kâtipliğine, Sı- vas varidat müdürü Osman Nuri Sıvas kontrol memurluğuna, İstanbul varidat kontrol memuru Akkaş İzmir varidat kontrol memurluğuna, mütekaid mülki- ye müfettişi Fethi Bursa. Bilecik, Ko- caeli vilayetleri bina tahrir müfettişli- ğine, Marsilya yüksek ticaret mektebi mezunu Şerif nakid işleri umum mü- üğü ikinci mümeyyizliğine, Kasım- paşa maliye şubesi tahsil şefi Muhid- din İstanbul tahsil şube şefliğine, yük- sek iktısad ve ticaret mektebi mezunu Hayriye nakid işleri umum müdürtüğü memurluğuna, Ankara defterdarlığı va- ridat memuru Bahaddin muntazam borçlar umum müdü memurluğu- na, Antalya varidat memuru Ali Urfa tahsilât şefliğine, İsparta erazi tahrir komisyonu reisliğinden açıkta Meh- ,Med' İsparta tahsilât şefliğine, İstanbul tahsil kontrol şefi Kadir terfian İstan- bul tahsilât kontrol memurluğuna, tah- silât müdürlüğü birinci mümeyyi: Remzi Bursa tahsilât şube şefliğine, Antalya tahsilât kontrol memuru Veh- Di aynı yer tahsilât şube şefliğine, Kas- tamonu tahsilât şefi Cevad Samsun tah- silât şube “ şefliğine, Fener muamele muhafaza memuru Mehmed Ali Ankara tahsilât kontrol memurluğuna, Sıvas tahsilât kontrol memuru Ali Sıvas tah- silât şefliğine, Kırşehir tahsil kontrol memuru Şakir aynı yer tahsilât kontrol 15-3- 1937 e— Ankara halkevinde Kaybolan arkadaşlar dün heyecanla anıldı Ankara Halkevi her yıl, martın ikin- ci haftasına tesadüf eden pazar gününü kaybetmiş olduğu arkadaşlarını anmaya hasretmiştir. Dün saat 14.30 da Ankara Halkevin- de toplanan Halkevlileri kaybedilmiş 0- lan Reşit Galib, Sami Çölgeçen; İbnirre- fik Ahmet Nurettin, Arzuman Nuret- tin, Celâl Sahir'in aziz hatıralarını ya- dettikten sonra mezarları burada bulu- nanların otobüslerle ziyaretine giderek saygı borçlarını ödemiş oldular. 'Toplantıda söz alan Enver Behnan Şa- polyo bütün bu ölülerin, yaşarken inkılâb davası uğrunda ve cemiyet içinde oyna- dıkları büyük rolden ve bıraktıkları derin tesirlerden bahsederek: cemiyet için, kütle için, inkılâb için yaşamanın zevki- ni tada tada ölmüş bulunan bu inkılâb- çt arkadaşların şahsiyetlerindeki kuv- vetin bugün onların: mezarını ziyarete gelen ve onları hürmetle ananların şah- siyetlerinde tamamen yaşadığını teba- rüz ettirdi. Sözlerini “Bir cemiyet için- de hemcemiyet olmak, orada sevişmek, başbaşa, elele, yürek yüreğe çalışmak: büyük insan kalabalıkları arasında pek az adama nasip olan bir kazançtır. Mil- lete hizmet etmek yolları burada öğreni- lir.. İnkılâbçılar biribirleriyle — burada buluşurlar.. Burada çalışırlar, kültürle- rini cemiyete ekmek istiyenlerin tarlası gene cemiyettir.,, cümleleriyle bitirdik- ten sonra orada bulunanları bir dakika süküta davet etti. Enver Behnan Şapolyo'dan — sonra şair Kâmuran Bozkır inkrlâb ölüleri için yazılmış mısralarını okudu. Şair Bozkır'dan sonra Behçet Ke- mal Çağlar, bütün ölüleri anarak, bil- hassa Reşit Galib için konuşacağınr işa- Tet etti ve dedi ki: “— Reşit Galib'ten konuşmak - isti- yorum. Yurd ve şeref sevgisinin ideal ve ihtirasım bizim neslimize güzel bir remzi olan Reşit Galib'ten. Gözlerinde zekâyı ve saffeti, sözlerinde enerjiyi ve uysallığı, fikirlerinde kültürü ve inanr birleştiren Reşit Galib'ten.” Cümleleriyle bitirdi. Sonra sözü milli müdafaa fen ve sanat şubesinden doktor kimyager Ah- met Şevket aldı ve heyecanlı bir nutuk söyledi. Ölülerini ziyaret eden - halkevlileri tekrar otobüslerle şehre dönerek da- ğıldılar. cik tahsilat kontrol memuru İbrahim, Yozgad varidat mi Osman Nuri, Fethiye malmüdürü Halil, Ankara le- vazım muhasebe kâtibi Vecahet vekâlet emrine alımmışlar ve Eskişehir tahak- kuk şefi Behçet, Erzurum muhasebe müdürü Nazım, Zile malmüdürü Abdül- kadir, Beypazarı malmüdürü Mehmed Murad, Muhasebat umum müdürlüğü memurlarından Necati birer derece ter- Iî:)il Köşesi I “Memur muaşereti var mıdır? Bu- günkü soruyoruz sütunumuzdaki mü « essif hâdiseye bakılırsa kısmen hayır. Fakat hakikatte memurun muaşereti cemiyet içinde serbest bulunan halkın muaşeretinden daha ağırdır. Hüküme- ti temsil eden bir memur, evvelâ, üze- rine aldığı vazifesinin icabı olarak halkla temas ederken vakur bir muaşe- Tete bağlıdır. Sonra haltkan biri olmak muaşeretiyle mükelleftir ve ayrıca hü- kümet arkadaşları ve âmirleri arasında ayrı ve hususi bir muaşerete tabidir.,, — Açık Söz'den — Muaşeret kelimesi ”adabı muaşeret,, mukabilinde kullarırlamaz ve o klişenin manasınr tek başına veremez. Halbuki şu cümlede söylediğimiz manâda bu kelis menin kaç defa tekrar edilmiş olduğu- na dikkat ediniz. Öyle ki, cümle, mana çıkarılması pek güç bir hale gelmiştir, "Memur anuaşereti var mıdır?,, Suali damdan düşer gibi iniyor. "Memur mu- aşereti,, ne demektir? "Soruyoruz sü « tunumuzdaki müessif hâdise,, denirken bu sütunda bahsedilen hâdiser'n kaste- dildiği tasrih edilmediği için acaba bu sütunda bir hâdise mi olmuş, diye ken- di kendimize sormak zorunda kalıyo « ruz. “Daha ağır olan muaşeret,, "vakur bir muaşeret, ne biçim tabirlerdir. ”Halktan biri olmak muaşeretiyle mü - kelleftir,, ibaresinden, ne anlıyorsunuz? Gerçi, belki anlıyorsunuz, fakat karine yardımı ile. ”Hükümet arkadaşları,, “memuriyet arkadaşları,, manasına kul- Tanılamaz. —.. "”Memurun muaşeret mektebi diye bir mektep yoktur. Fakat o kadar çok örneklerle daima beraberdir ki ona ki- tabın ve hocanım öğretebileceğinden fazla ve dikkate değer muaşeret yolları gösterilebilir.,, — — Aynı yazıdan — Örneklerle beraber olan kimdir? Fail yok. Fakat örneklerle beraber ol« mak nedemektir? Diye de sorabilirsi- niz. Cümlenin ikinci kısmı, baş tarafiy- le sağlam bir irtibat sahibi değil. l KÜÇÜK İÇ HABERLERİ * Maliye vekâleti yoklamalarda ka- çak hayvan çıkan şehir ve kasabalarda ki belediye memurlarına ikramiye ve- rilmesini kararlaştırmıştır. * Bankalar, sermayesinin en az yas rısı devlete aid müesseseler, halk hiz. metleri cemiyetleri, imtiyazlr şirket« ler, köy sendikaları, ticaret sanayi ve ziraat odaları ve borsaların memur ve müstahdemlerine hizmete karşılık ver- dikleri para veya bu mahiyetteki ayni- yatın kesilen vergilerini Öödeme tari- hinden bir hafta içinde bulundukları yerin mal sandıklarma teslim etmeleri kararlaşmıştır. Bu müddet içinde yatı, rılmıyan vergiler, müddetin dolmasın- dan sonra yüzde on zamla birlikte o da; ire ve müessesenin âmir ve müdürü ile memurluğuna tayin olunmuşlar; Bile- | fı ettirilmişlerdir. muhasebecisinden alınacaktır. M Yefrika Ro: 3 Kendime -Dair Tanıdığım ve tanımadığımn — dosl xıma Yazan: Çeviren Rudyard Kipling Nurettin AR- *N yet bir gün kitab okumanın yalnız “minderin Üüzerinde bir kedi yatardı” larr tekrarlamak demek olmayıp her şeyi anlamak demek - ol- duğunu öğrendiğim zaman, bahtiyarlık duy- duğumu hatırlarım. Onun üzerine elime ne geçirirsem okumağa başlamıştım. Biraz son- ra bu yeni zevkim keşfedilince cezalarır.ım arasına okumaktan mahrumiyet de ilâve edildi. Ondan sonra, artık, kaçamak yolu ile fakat daha ciddi okur olmuştum. Bir defa Oxford'da Holyvell sokağında Yaşır bir adamı görmeğe gittiğimizi hatır - lıyorum. Bir defa da Havant yakınlarında gene yaşlı bir âdamla çok nazik kız karde- şinin ziyaretine gitmiştik. Burası, benim içinde yaşadığım dünyadan farklı ve bu ih- tiyarlar, tatlı dilli insanlardı. Burada tatlı tatlı kokan kırlarda koşup oynamış istedi- ğim şeyleri yemiştim. .. Bir _defa böyle bir ziyaretten sonra ka- dının oğlu bana ihtiyar adama benim onu, kadınım oğlundan fazla sevdiğimi söyleyip söylemediğimi — sormuştu. İhtiyar adam, ana ile oğulun akrabası olduğu için bu söz kendilerine yetiştirilmişti. Ben, bütün bun - ları anlamaktan uzak bulunuyordum. Fakat evdeki mevkiim de sarsılmıştı. ,,, Artık, kendimi çayırda otlayan bir mi - dilliye vermiştim. Buna da müsaade edilmi - yor ve bu yeni zevkim de ceza ile azarla kar- şılanıyordu. Artık bu muamele muntazam bir hal almıştı. Bu cehennem haytına karşı ağzı açık durmaktan başka bir şey elimden gelmiyordu. Exempli gratia bir gün kilise - den çıkarken güldüm. Allahın belâsı çocuk bunun sebebini sordu. Ben bir çocuğun söyli- yeceği doğru sözü, sebebini bilmediğimi söy- ledim. O, bilmem lâzım geldiğini, hiç kimse- nin sebebsiz gülmiyeceğini söylüyordu. Bu- na ne cevab verdiğimi bilmiyorum. Neticede kadına gene “yalan,, söylediğim bildirildi ve ben de dua kitablariyle birlikte öğleden son- ra üst kata hapsedildim. Dua kitablarını ve İncilin birçok kısım - larını böylece öğrenmişimdir. Üç, dört sene sonra oğlan bir bankada çalışmağa başladı. Akşamları, kendine fazla dokunur bir şey yapmadıkça, beni hırpalayamıyacak kadar yorgun eve dönüyordu. O evden içeriye ayağını atarken ne gele - ceğini anlamağı özğvermiştim. Her sene bır ay büyük bir kurtuluş cen- netine kavuşurlum. Her ilkkânun ayında anneniin kız kardeşi ve Sir Eduari Burne - Jones'un karısı olan teyzem Georgienin Grange'deki evinde kalırdım. Önceleri beni oraya yanıma adam katarak gönderirlerdi; sonraları tek başıma gitmeğe başlamıştım. Büyük kapının çıngırağını elimle çeker ve böylece beni saadete kavuşturan eve girer - dim. Benim kendimin bir evim olduğu ve Grange boşaltıldığı zaman bu çıngırağı yalva- rarak alıp kendi kapıma taktım; başka ço- cuklar da bunu çaldıkları zaman bahtiyarlık hissi duyar ümidiyle, * « Grange'de istediğim kadar sev « gi ve şefkat görüyordum. — Bereket versin ki ak gözlü değildim. Burada, birinci katta amcamın çalıştığı bir atelyeden deh - şetli yağlı boya ve türpantin kokuları gelir di. Bu evde benimle kafa dengi iki kuzenim de vardı ki bunlarla konferans kurmak ve ara mızda konuşmak lâzım gelince bahçede bu- lunan bir dut ağacına tırmanırdık. Çocuk odasında tahtadan sallanır bir beygirle iki sandalya üzerine konulmuş bir masa vardı ki üzerinde kaymak için bire birdi. Burada tamamlanmış ve tamamlanmamış yağlı bo< ya tablolarla odalarda daha dünyada hiç kim« senin görmemiş olduğu sandalya ve koltuk- lar vardı. Çünkü Villiam Morris (amcam), bunları daha yeni yapmağa başlamıştı. Bu eve gelip giden bir çok çocuklar ve gençli vardı ki, Brovning isminde bizim patırdı gü- rTültümüzle alâkasız görünen bir tanesi müs« tesna, hepsi bizim oyunlarımıza katışırlardı, (Sonu var)