( Yabancı Gazetelerde Okuduklarımız Jı ——— — ——— ——— ——— ——— ——— Son zamanlarda en 'cok münakaşa edilen mesele İrk- nazariyelerinin goentarı ha sümet — veya kin - beslemekten zevk düyan, kendi renk, ezmek sömürmek mazeret deşlerini veya için bi telâkki etmek istiyenlerin lügatlerinde “ark,, kelimesi büyük bir ehemiyet al mnıştır. Bununla beraber, irk üzerinde müna- kaşaya girişmeden önce bunun ne de- mek olduğunu tarif etmek lâzımdır. — Tek, tamamiyle fizik bir tarifi ifade eder. Bu kelime, insanları, rehklerine, gaçlarının ve gözlerinin biçimine, boy- Jarına, yapılarına ve bilhassa kafaları- nn şekline göre tasnif etmek için kul- Tanılıyor. Antropolojistler, insan nevilerini, tıpkı bir hayvan yetiştiricinin köpek veya güvercin cinslerini — gördükler görle görürler. Fakat, köpekler ve gü- — wercinler, kolayca tasnif edilecek müş- — terek vasıflar arzederler ama, insanlar için hal böyle değildir. olmaları, bütün sarr der “ak başlı olmaları ve bütün beyazların da kumral olmaları bir tasnif işini pek olaylaştırırdı. Fakat hakikatte böyle Ş Geğildir; zenci'erde Nilotlar / gibi Pig- üneler de vardır: bunlar dünyanın en u- zun ve en kısa boylu insan nevileridir. Sarıların ekserisi yuvarlak başlıdır, fa- kat içlerinden mühim bir mikdarı uzun. başlıdır. Ve Avupada saçları siyah o- — Jan çok beyaz insanların mikdarı epiy- “ce kabarıktır. Şu halde kabul etmek lâzımdır ki Günya yüzünde saf ırktan pekaz insan mevcudur. Bu itibarla, fizik kaliteleri “ bu kadar gavri muayyen kalırken, bazı Ansan topluluklarının zihnt vasıfları ü- — zerinde kanunlar yapmak tamamiyle mandsızdır. B a aml a OA aZ aa — eiyahtır. Negroidlerle Ostratoidler. Bu tefrik saçların şeklindeki fark dolayı- BSiyledir. Sonra sarı irk gel “halkiyle amerika yerlilerini iht - W ada d elmacık kemikli ve siyah düz saçlı ol masıdır. —| Bize daha yakın olarak üç irk bü- “Huyoruz. Bunlardan en kalabalık olanı “Akdeniz ırkıdır ki esmer renkli, siyah — kavırcık saçlı, dar alınlr uzun bir baş, —— ânce ve bariz çizgiler taşır. Bu ırka İ- — yanda, Hindistanda, Afrikanın şimalin. — e ve cenubi Avrupada rastlanır. Bri- — tanya adalafrında da bu tasnife dahil ine ilmi kıymeti var mıdır? sanların birçok mMümessilleri bulunmak- tadır. Alpin ırkı Avrupa ve küçük Asya- nun içerilerinde bulunur; birçok Avru- pa memleketlerinde, bu arada Almanya ve Fransada hâkim unsur bu ırka men- sup insanlardır. İngilterede daha az ka- Jabalık olmakla beraber gene - epiyce mikdarda mevcuddur. Bu ırka mensup olanlar umumiyetle kısa boylu, yuvar- Jak başlı, düz siyah saçlı ve yayvan bu- runludür. Sonuncu irk şimal irkıdır ki mik- darca en az olanıdır;. bu irk hemen münhasıran Baltık ve şimal - denizleri sahillerinde yaşamaktadır; şimal ırkına mensup olanlar uzun boylu, uzun kafa- h, mavi gözlü ve kumral saçlıdır ki bun- lar insan nevinin umumiyetinde nadir olan karakteristiklerdir. B : tt töplerin mühtelit menşe derden mi geldiği, iptidat ırkla- rın ihtilâtından mr husule geldiği, yok- a iklim ve tesadüfün mahsulü mü ol- duğu bilinmiyor. Yalnız — şunu söyle- mek mümkündür ki, bu mühtelif ırkla- Tt vücuda getirmek için mazide müda- hale etmiş olan sebebler neler olursa olsun, ve hattâ bu sebeblerin bugün de tesirlerini icra ettikleri kabul edilse bi- de, bu tesir farkedilemiyecek kadar ya- vaştır. Derinin siyahlığı, sıcak iklimlerde bir nevi müdafaa vasıtası halinde husu- le gelmiş olabilir. Fakat şurası muhak- kaktır ki sıcak bir iklime göçen insan- Jar, yüzlerce nesil sonra bile derileri- 'nin asli rengini kaybetmemektedirler. Cenubi Amerikanın bazı tarafları Af- Tikanın herhangi bir kısmı kadar sıcak- tır; bununla beraber sayısız asırlardan beri orada yaşıyan yerliler siyah de; esmer sarı bir renktedirler. Buna mu- kabil, binlerce yıldanberi - İngiltereye benzer bir iklimde yaşayan Tasmanlı- lar siyahidirler. Avrupada hakiki ırk ayrılıkları men cud değildir. Almanlar ve fransızlar muhtelit ırk tipinden iki politik grup- tür. Almanlar, umümiyetle, üçte iki Alpin ve üçte bir şimal ırkındandırlar, halbuki fransızların yarısı — Alpin ırk- 'tan üçte biri Akdeniz ırkından ve altı-. da biri de şimal ırkındandır. Vaktiyle Avrupanın — yarısını fet- hetmiş olan asıl Seltler, umumiyetle şi- Yazan: Lord Roglan Le MOis mecmuasından mal ırkındandılar; - bununla — beraber, bugün İngilteredeki - Seltler bilhassa Akdeniz ırkındandırlar ve Bretonlar'e da Alpin ırkındandırlar. Bunun gibi, ekserisi hıristiyanlığın ilk asırlarında yahudi misyonerleri teikinleri neticesin- de bu dine girmiş olan Avrupa musevi- deri ırkan çok karışıktırlar; fakat ekse- riyet itibariyle Alpindirler. Muhtelif ırktan insanlar arasında do- Zuştan bir zihni fark bulunduğu hakkın- da ileri sürülen fikir vaktalardan ziyade batıl bir itikadın ifadesi - olmaktadır ve bu müşahede yalnız Avrupalılar arasın- da iddia edilen farklar hakkında değil, aynı zamanda sarılar, beyazlar ve siyah- lar arasında mevcud olduğu i'eri sürü- den farklar hakkında da müteberdir. Avusturalya ve Afrikada yapılan zekâ denemeleri göstermiştir ki zenci gocukları beyaz çocuklardan daha mah- dud zekâlr değildirler. Bu neticeler bir 'az sürpriz uyandırmıştır. Fakat haki- katin başka türlü olması için de sebeb yoktur. Çocukların zekâsının temeli i- yi işitme ve görme hassalarına malik olmaktır. Kuvvetli gözler ve kulaklar- 'a doğmuş olan her çocuk zeki doğmuş demektir; şüphesiz, ekser hallerde, bu göcük, hastalık, cahih bi mubitmreya. dogmatik bir tedris yüzünden abdallaş- tırılmaktadır. tk farkları denilen şeyler, tecrübe- lerimize göre, yetiştirme farkların- dan başka bir şey değildir. Şu halde nasıl oluyor da” ekseriya bir yahudiyi bir hıristiyandan, bir fran- sızı bir almandan tefrik edebiliyoruz? Dini lisani veya mesleki her insan gru- punun karakteristik yüz alâmetleri ol- masından ileri gelmektedir. Pek çok yahudiler burun kapakları at kaldırırlar; pek çok fransızlar du- daklarını kısar ve başkalarını kaldırırlar; biz ingilizlerse bazı tiplere malikiz ki yabancı bizi bu sayede kolayca tefrik eder. Müslümanlar da daha ziyade fa- talist bir ifadeye maliktirler. Herhangi bir kimse aynanın karşı- sına geçerek kendisine bir fransızın bir yahudinin ifadesini verebilir. ne yer yasağı aşington, şubat 1937 — Ameri - kan milleti gibi biribirleriyle hiç bir alâkasr olmhyan muhtelif ırk ve mile letlerden toplanmış bir halk yığınının hayatı hakkında hükümlerde bulunmak bir parça fazla cüretkârlık diye telakki edilebilir. Fakat, Amcı kanın herhangi bir büyük şehrinde u- fak bir tur yapmak, bir çin okantasın- dan çıkıp bir italyan ve alman lokan- tasına girmek, bu memleketin iaşe tar- zındaki büyük farkları görüp anlama- ya kâfidir. Teferruat kabilinden — olan bu büyük farklara rağmen, iaşenin umu- mi vaziyeti, ilk bakışta - sanıldığından çok daha yeknesaktır. Şunu gözden kaçırmamak lâzımdır ki, amerikan me- deniyetinin gösterileri — buna iaşe tarz ve âdetleri de dahildir — ferd üzerinde bir nevi cebir icra etmektedir. merikar yığın — halinde istihsal eden ve gene yığın halinde tevzi eden bir memlekettir. Yığın halinde istihsal ve tahrik vaki - olunca, insan kuvveti de buna nisbetle dar bir sınır içinde kalınca, istihsal edilen madde de gönlün istediği değeri taşıyabilir. İstihsalin çok kuvvetli bir - şekilde standardize edilmesi, ambalajın yekne- Sak oluşu, tevzi işinin organizasyonu, hayata bir formada şekil vermek meyli, istihlâkin — yeknesaklaşması istikame tinde tesirini göstermektedir. Kafetaria adını verdikleri ve her- kesin kendi kendine hizmet ettiği ucuz Jokantalarda yenilen şeyler alelâde 1o kantalardakilere göre çok daha tipiktir. Keza ufak bakkllarda hemen hemen baştan aşağı hepsinde aynı ambalajla ve şık bir şekilde sarılmış gıda maddele- Te KATELEFETER T rişten daha iyi bir tesir yapıyor. Şimali Amerikada, “mutad” çerçe - vesinin dışında kalan her fevkalâdelik gok pahalıdır; fakat bu hal, piyasada ve hususiliği olan şeyleri satın alanla- muhitini de çok darlaştırmaktadır. iğer taraftan, bu kadar büyük, ik- lim şartları çok muhetlif olan bir. memlekette gıda malzemesi de çok çe- şidlidir. Birleşik Amerika hükümetle- rindeki ekonomi ve münasebet politi- kasının eskidenberi göddüğü gaye, zi- ai işleri esaslı bir surette taksim etmek 've buna bağlı olarak da rejional eşya mübadelesini kuvvetlendirmektir. Adam başına alınan kalori, bir çok — Avrupa memleketlerinde istihlâk edilen mikdar dan çok farklı değildir. İstihlâk edil- mek üzere mevcud gıda malzemesinin tenevvuu bilhassa sebze ve meyvada ken- dini göstermektedir. Sebze ve meyva piyasasında her mevsimde o kadar çeşit var ki, buna ancak muhtelif iklim böl- Amerika'da son yıllarda 17 -2 . 1937 —— Vaşington mektubu I Amerikalı ne içer? çok süt içiyorlar. Bu âdet onlara içki zamanından — kalmıştır geleri bu kadar bol olan bir memleket- te rastlamak mümkündür. Patates, bir çok Avrupa memleketlerinde ve husı siyle Almanyada olduğu gibi esas gee da değil, Türkiyede ve balkan memle- ketlerinde olduğu gibi diğer” sebzeler Ayarında yer almaktadır. merikadaki istihlâk âdetleri, (- aşe vaziyetini ve - gündelikleri yüksek seviyesini göstermektedir. Şi mali Amerikada tasavvur edilemiyecek bir ölçüde meyva istihlâk edilmektedir. Çünkü gıda halinde alınmakta olan meye vadan aynı zamanda salâta, ve turşu da yapılmaktadır. yor. Meselâ, sığır etine gösterilen rağ- bet Domuz etine — gösterilmemektedir. Kümes hayvanlarının eti çok aranmak- tadır. Sığır etinin diğer etlere nisbet- 'de daha fazla harcanması da Amerika- 'nın zenginliğine bir delil ve âlâmetti Malumdur ki, sığır haycanı, yediğini ete tahvil etmeğe pek te elverişli değil- dir. Domuzla elde edilen aynı miktar et, ve kaloriye varabilmek için çok geniş topraklara ihtiyaç vardır. merikada yağ meselesi de - bam başkadır. Meselâ, hemen >hemen bütün Avrupa memleketlerinde Margı in ehemmiyetli bir rol oynadığı halde burada bu yağ hemen hemen hiç kulla- rulmamaktadır. Domuzdan — kazanılan yağ en başta yer alıyor. Süt yağı da çok harcanmakatdır. “Amerikalılar son yıllarda çok süt içi- yorlar; buna vaktiyle konmuş olan içki büyük olmuştur. yasağının da iki azalmış değildir. Amerikalının iaşesindeki - yeknesak- İık hakkında söylenen şeyler, diğer ih- tiyaç sahalarına da teşmil edilebilir. Me- selâ, kendi zevkine göre kılık ve kıya- Antige gekil verebilenler EK afdir. Çi Kü hazır elbise ile mmarların cibisenin Haati arasındaki fark çok büyüktür.. Pa. Haat bi tüykalli toptan ve eeci hulada yapılmrş olan uğyanı kalitesi bevirlle M e Amerikalı gündelik hayat içinde gö 58 hatmaktaı £ başlanmazz; « mülmkeli oldağu kadar” yığcimdan aynlammak ister, Onun ev eşyası standarize eöllmiş geri imalâtıdır. Fakat diğer taraftan, mo- d Belealyğin v EaRea Gi ettiği eşya ile tecbiz edilmiş olmuya, çok büyük ehemmiyet verilmektedir. Banyo, buz dolabı, radyo, dlektrikli süpürge ve t alıaa Cikazı ilâh. gibi şeyler saniri iüyaçtarndır. Tefrika: 70 İKİNCİ — Rudyard xıpıııı Nurettin ARTAM Movgli, Cengelin, bodur dikenlikleri için- de seğirtmeğe devam ederek cevab verdi; | — İnsanlar, k naktan daha fazla k: — zınlarını doyumn.. — düşkündürler. y Sol tarafta bulunan Baghira, boğazın- — an tasavvur edilmez bir gürültü çıkardı ve: , —Bi burada karnını doyururken hapı Wlm!lh dedi. Açık renkli esvablardan bir yığın, bir dikenin altında duruyordu; yanı- — başma bir mikdar un dökülmüştü. K Movgli: | | — Bu da bambu ile, dedi, bak, şu beyaz — toz insanların yediği bir yemektir. Bu adam, — onların yiyeceğini taşıyormuş, onu öldür- 'l Müşler ve şimdi onu akbabalara bırakmışlar. L Baghir — Bu Movgli, kenid kendine: — Kobraların babasına yeni kurbağalar * götürüp onu besliyeceğim, semizleteceğim, dedi, filin kanın içen şey, ölümdür, fakat buna bir türlü akıl erdiremiyorum. Baghi: — Yürü! dedi. Yarım mil kadar ileri gitmemişlerdi ki, gölgesinde üç kişinin yattığı büyük bir ağa- de karga Ko'nun bir ölüm şarkısı duydular. Bir demir tabağın al- tında yarı ölmüş bir ateş vardı; Üüzerinde kavrulup siyahlaşmış hamur — bulunuyordu. Ateşin yanıbaşında güneşte - parıl parıl ya- 'nan ankus duruyordu. — İş hızla yürüyor, her şey burada bit- miş, dedi Baghira, bunlar nasıl ölmüşler? Üzerlerinde hiçbir iz yok. Cengelde yaşayan bir kimse, zehirli otlar ve yemişler hakkında herhangi bir doktor kadar bilgi ve tecrübe sahibidir. tattı, sonra tükürdü. Öksürerek: — Ölüm elması, dedi, önce gondu öldür- dükten sonra, öldürdükleri ikinci adam tara- fından bu yemek hazırlanmış. Baghira: imler — Öyle ise, uğurlu avlar, de. biribirini pek yakından kovalıyor. — Cengede diken elması veyahud dha- tura adı verilen bu yemiş, zehiridir. Hindistanın en dehşetli bi mizi mi öldüreceğiz dedi. Baghira: — Öyle söz mü olur? diye fısıldadı Mov- gli. Onu fırlatıp atmakla, bir yanlışlık mı yaptım? Bizim aramızda ihtilâf çıkmaz; çün- çüer bu nesneyi burada bırakacak olursak bu yüzden insanlar, rüzgârlı bir havada ağaç- 'tan ceviz düşer gibi birbirlerini öldürecek- ler. Benim insanlara karşı hiç sevgim yok- 'tur. Fakat bir gece içinde altı kişinin ölme- sini de istemem, — Ne olur? dedi Baghira, bunlar insan- dan başka bir şey değiller. Hep birbirlerini öldürmüşler; herhade bundan memnun dı olmuşlardır. Birinci küçük orman adamı i avcı imiş. Bunlar çoluk çocuktan başka bir şey değiller. Bir çocuk da ay ışığını isirabilmek sıl kabahat benim. y Movgli, bu sözleri her şeye aklı eren bir fadam tavriyle söylüyordu. ” — Bundan sonra Cengele böyle acaip nesneler getirmiyeceğim. Bunlar çiçekler kadar güzel şeyler de osalar. Şimdi bu - an- kusu gösterdi - gerisi geriye kobraların ba- basına gidiyor. Fakat önce bir uyku uyuya- hm. Yalnız bunların yanıbaşında uyuyama- yız. Sonra bunü da bir tarafa gömelim de gi- dip altı kişinin daha başını yemesin. Şu ağa- cın altında bir çukur kaz. Oraya doğru yürüyen Baghira: — Fakat küçük kardeş, dedi, ben bu kan içicisinde hiç bir kabahat yoktur derim; bü- tün bunlar insanların yüzünden oluyor. — Hepsi ibr ,dedi Movgli, çukuru derin kaz. Uyandığım zaman onu çıkarır, geri gö- türürüm. (Sonu var)