21 Kasım 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— SAYFA 4 grmarcn “ — Tarh tetkikleri: ——— Türk milletinin insanlık tarihinde — Oynamış olduğu rolün muhakkak ki çok 'htt bir mahiyeti olmuştur. Garbın bu- gunkü medeni milletlerinin vahşiyane hhareketlerde bulunarak karanılk ve cehalet içinde yaşadıkları devirlerde, — garba doğru akan türk kabileleri uzak — şarkın ilim ve kültürünü de beraberle - | Tinde götürüyorlardı. Bu itibarla, o za- — Marki türk kabilelerinden bahsolumur- | ken onların yarı medeni bir halde bu « — lundukları batıl itikadına — saplanmak | değil, hakikate istinad ederek garba — Çağdaş kültür ve medeniyeti türklerin — getirmiş olduklarını kabul etmek lâ- - zımdır _î. 'Tarih, türkleri, devlet kurucusu ola- — rak, daha milâddan 1200 yıl önce, Çinin şıtk şimalinde Hüunların meydana çık- uuıuyle tanır. Halbuki şimdiye kadar, | tarihteki türk kültürel faaliyeti “türk” “ün“müslüman” manâsına alınmaya baş- — ladığı zamandan itibar ettirilmek adetâ — Mutad bir hale gelmiştir. Bu yüzden |— gayri müslim türkler tarafından vücu - de getirilmiş birçok kültür eserleri ve — büyük icraat bu millete yabancı telakki /| ediliyor ve daha ziyade bu faal türklerin | dindaşı olan diğer milletlere — atfe- diliyordu. Tarih bu neviden misallerle — doludur. Bugün milletler, din itibariyle de « göndalogigue bakımdan tasnif edil- eri için, şimdiye kadar türk mille - hiç bir alâkası gürîllmemig olan p ok eserlerin hakiki intisabı meyda- Na çıkmıştır. * *t 1799 da Nagy - Szent - Miklos adlı macar köyünde, Nera Vuin ismini taşı- yan bir köylü, bahçesinde bir çukur ka- — zarken, tesadüfen bir altın definesiyle | karşılaştı. Bu define imparator Franso- — va- Jozef tarafından satın alımnmarak — (Kunst - historiches Museum) a konul- — du ve bugüne kadar orada muhafaza - edildi. — Bu defineden çıkmış olan eski eser- — ler altından mamül, büyük bir meharet- |e işlenmiş, nebat ve hayvan resimleriy- |Jle zengin bir surette teziyn edilmiş 23 — muhtelif altın vazodan mürekkebtir. Bu vazoların üzerinde şark mitolojisine aid /— resimler götülmektedir. Definenin mec- — u ağırlığı 6 kilo kadar tutmaktadır. Çi — Hun'lar devrine aid oldukları düşü- — nüldüğü için bunlara “Attila hazinesi” — namı verildi. On dokuzuncu asır zarfında ve yir- minci asrın başlangıcına kadar orkeolo- i âlimleriyle türkologlar bu hazinenin enşei hakkında kati olarak bir şey tesbit ed diler. Buna ği n, niha- başlığı altında (*) fransızca olarak neşretti. Dibinde yunan harfleri ve türk söz- leriyle ibare hâkkedilmiş olan tas, Ma- caristan'da bulunmuş olan ve üzerinde muhtelif milletten birçok arkeologların ve türkoloğların mütalea ileri sürmüş oldukları bu definenin en ehemiyetli parçasıdır. Bütün âlimler bu eserlerin tür& menşeinden olduğu hususunda it- tifak etmektedirler, Birinti sayfamızdaki klişemizde de göürldüğü gibi bu tas yuvarlaktır ve bir askı halkasına maliktir. Ortada, müşterek merkezli dairelerin arasında mevzuubahs ibare hâkkedilmiştir. Bü i- bare şudur: BOYHAA. ZOANAN. TECH. AYTETOİTH, BOYTAOYA. ZOAHAN. TATPOTH. HTZIT'H. TAICH. Yani: (Bouila zoapan tesi dygetygdi, Bou- taol zoapan tagrogi itzigi tesi.) Bu ibare tasın iç kısmında bulun- maktadır. Tasın dış dibinde ise fantasi- tik hayvanlar arasında bir mücadele resmedilmiştir. Burada bir boğayi ye « re devirmiş olan ve pençeleri arasında tutan kanadalı bir arslan görülmekte«- dir .Tasın ağırlığı 212 gramdır ve 22 ayar altından mamüldür. Yazının tasın dökümü esnasında değil sonradan hâk- kedilmş olduğu farkedilmektedir. İbarenin tercümesinde büyük güç - lüklerle karşılaşıldı. Çünkü ibarede kul lanılan dilin türk soyunun hangi koluna aid olduğu bilinmiyordu. Vilhelm Thom sen ibareden şu manayı çıkarmaktadır-, ki harel uzak ol gerektir: “Buyla bu tası t ladı, iç- me tası ki Bouatoul zoapan tarafından asılacak hale kondu.” - Bir macar âlimi de, J. Nemeth Die inschriften des Schatses von Nagy - Szent Miklos, 1932 isimli eserinde iba- renin peçenek ve kı şeli oldu- ğunu isbata çalışryor ve bu dillere isti- nad ederek ibareye şu manayi atfedi- yor: “Boyla Çoban'ın tası, talebi üzeri- ne yapıldı; Botaul Çoban içme tasına bir asılma kulplu yapılmasını emretti, bu içme tasıdır” 1935 de bu meseleye tahsis ettiği bir yazısında profesör St. Mladenof, Ne- meth'in faraziyesini yersiz bularak ten- kid ediyor, bu tasın menşei olarak As- paruh'un türk - bulgar ırkını gösteri - yor ve ibareye şu manayı veriyor: “Boyla Çoban mücadeleyi hâkketti, Bu- taul Çoban iç salibi hâkketti”. Yukarda zikredilen kelimelerle Asparuh devri - ne aid bâzı türk - bulgar kelimeleri a- yet hepsi, bu eserlerin türk menşeli ol- ğundan şüphe edilemiyeceği kanaati- vardılar. Fakat daha fazla — tafsilât ilemiyordu. — Orhon kitabelerini okumuş olan da- / nimarkalr linguiste Vilhem Thomsen — bir altım tasın iç dibinde yunan harfleri — wetürk sözleriyle hâkkedilmiş olan ibareyi (şekil 1 e bakınız) tercümeye çalıştı. Ve tetkiklerinin neticesini (Da- narka kırallığı âlimler cemiyetinin iht ve fiziyolojik haberleri) nde agy - Szent - Miklos - (Macaristan) çıkan altın definesinin bir ibaresi” da bir benzerlik bularak hazine- nin eski bulgarlara aid olduğunu — ileri süruyor. Bütün yukarda zikrettiğimiz tefsir- lerden başkâ Atina'da Bizans eserleri müfettişi Sotiriyu'nun yaptığı şu tefsi- ri de zikretmeliyiz: “Digutygu'daki Tes'li Bouila Zoıpın Tıgm ve Tes eya- letinden Baut: Zoapan”, Gösterdiğimiz tefsirlerden hangisi- nin en doğru olduğunu anlamak — için (*) Historisk - filologiske Meddel- ser İ, a det Kgl. Danske Videnskaber- nes Selskab, Köbenhavn 1917. Say. 28 “Attila Hazinesi,, üzerinde bir etüd her kelimeyi ayrı ayrı ele alalım: BOYHAA - BOYTAOYA (Buyla « Buta- ul), Zoapan unvaniyle birlikte zikredi- len “Buyla” ve “Butaul” isimleri hiç şüphesiz ibarenin yazılmasını emretmiş olan maruf kabile şeflerinin adlarıdır. Ve ismi haslardan sonra gelen “zoapan” kelimesi, türk menşeli bir dil karşısın- da bulunduğumuzu açıkça göstermek- tedir, Orhon kitabelerinde “Buyla, Boyla” unvanı görülmektedir ki, bu, kelimenin bir ismi has olmasına mani teşkil etmez. Buatul kelimesi de muhakkak ki türk- tür. “Ul” hecesi, açık bir şekilde “oğul” kelimesinin kısalmışıdır. Nemeth, “Bu- taul” un Bota - ul, Bota oğlu manâsına geldiğini kabul etmektedir. ZOARAN( . Zoapan ) tarihi —manası itibariyle kırallığın mümessili sıfatiyle bir eyaletin şefi, “seigneur” gibi bir asalet unvanı olan bugünkü “çoban” ke- limesinden başka bir şey değildir. TECH (Tesi) — Thomsen, ibareyi tam türkçe olarak kabul ettiği için (te- si) yi “tepsi” kelimesinin diyalektik şekli telakki etmektedir. Muhtelif türk lehçelerinde “tepsi” tabak, su tası ma- nalarma gelir. Bununla beraber “tesi” kelimesine bir başka mana da vermek kabildir. Uygurca'da “tesi” kazmak, hâkk l dır. — Uygurca “Köğli teşük” ibaresi bugünkü dilimiz- de “gönlü deşik” sözleriyle karşılanır. Türkoloğ Vambery, uygurca şu ibareyi de zikretmektedir: “Evinke kelib kirti köngüli teşük” — “gönlü deşik olarak evine gelp girdi.” Sonra “tismen” fiili “deşmek, delmek” manalarına gelir. Çagatayca'da “tislemek” kelimesi var- dır ki böylece “tesi” dişlemek, kazmak, hâkketmek manalarına gelebilir. Rad - lof'da, “tes” köklü kelimelere bir çok manalar verir. AYCETOM'U ( dygetygi ), Thom- sen, dygetygi kelimesiyle türkçe (tü- ket - mek) arasında münasebet buluyor ve dügetugi'yi “tüketti” şeklinde oku- yor ve buna “tamamladı” manasını ve- riyor. Ve böylece ibarenin tefsiri şu şe- kilde tamamlanmış oluyor: “Çoban Boyla tası tamamladı.” fakat diğer ta- raftan Varabi stepinin türk halkı ara- sında “yigit” tâbiri “yıkmak” manasiını ifade etmektedir. Diğer türk lehçele « rinde (komanca, çagatayca) da “yiğit” kelimesi mevcuttur. Rusça “cigitovka” kelimesi de bu kökten gelmektedir v | “cesaret ve cüretle yapılan atlı askeri hareket" manasını ifade eder. Cigitlik #“şanlı mücadele” manasınadır. Mitolo- jik hayvanlar arasındaki mücadeleyi gösteren tasın diş tarafındaki ibarede de bu kelime geçmektedir. İkinci ibarede de “tesi” kelimesine bu defa (e) yerine (ai) ile yazılmış ola- rak tektar rastlanmaktadır. Burada rastlanan yeni kelimes ise HTZIT'H (iszigi) dir. Thomsen bunu türkçe “iç- ki” kelimesiyle bir addetmektedir. Ve “içiği tesi" nin “içki tası” demek oldu- YARİNKİ AT YARIŞLARI Sonbahar at koşularının sekizinci haftasının geçen haftalardan daha en. teresarnı ve daha zevkli olacağı muhak- kaktır. Yeter ki hava bozmasın. Koşacak hayvanların isimlerini ve | kazanç ihtimallerini aşağıya yazıyoruz: Birinci koşu: Satış koşusu. Üç yaşm- da yerli yarım kan ve halis kan arab tay- lara mahsustur, Mesafe 1600 metredir. Bu koşuya Öncü, Payaza Çakal ve İkbal isminde dört tay iştirak etmektedir. Fa. vori Öncü olmakla beraber 60 kilo taşı- dığıma göre 52.5 kilo ile koşan Payaza'- nın bir haylı rekabet edeceğini zannedi. yoruz. ç İkinci koşu: Handikap. 3 ve daha yu. karı yaştaki yerli halis kan ingiliz hay- vanlarına mahsustur. Mesafe 2000 met- redir. Bu koşuda Tomru 63 Başkan 57 Andran 56, Önüsar 55 kilo ile koşmak- tadır. Şans Tomrunun olmakla beraber rakiblerine 2000 metre gibi uztun bir me- safede 6, 7 ve 8 kilo vermesi diğerlerinin bilhassa Andran ve normal koşu koştuğu takdirde Önüsar'ın kazanmak ihtimalini arttırmaktadır. Başkana gelince geçen hafta daha kısa bir mesafede Andranı aralarında 4 kilo bir fark olduğu halde ancak bir baş ile geçebildiğine göre han- dikapörün verdiği bu fazla kilo ile bir şey yapamıyacağı kanaatındayız. Üçüncü koşu: 3 ve daha yukarı yaş- ta ve sene içinde koşu kazanmamış yerli yarım kan ingiliz hayvanlarına mahsus. tur. Mesafe 1600 metredir. Bu koşuya Uğur, Mavzika, Elmas, Süleyk, Ünlü ve Mahmure iştirak etmektedir. Bu hayvanların hiç birinin birinciliği yoktur. Maamafih Mavzika ve Mahmu- re diğerlerinden daha şanslı gözüküyor. Dördüncü koşu: Handikap. 3 ve da- ha yukarı yaştaki halis kan ingiliz hay. vanlarına mahsustur. Mesafe 2200 met . redir. Bu koşuya Sun-and-air 70, Betyar 60, Grandezza 54, Markiz 51, Bare 47 ve Durcas 44 kaydolunmuş ve handıkapor Ürm eti keilol Ş g' HLA $ Bu vaziyete göre 70 kilo ile Sun-and.. air her halde koşmıyacaktır. Çünkü koş- sa bile kanaatimce bu mesafe üzerinde rakiblerine bu kadar kilo farkı vererek değil birinci, ikinci veya üçüncü gelme- sine dahi ihtimal yoktur. Diğerlerine ge. lince, Grandezza Betyara nazaran altı kilo eksik koşmasına rağmen iyi formda olmadığını tahmin ediyoruz. Markiz ise bu koşuda kanaatimizce en şanslı hay- vandır, Çünkü kilosu kendi kuvveti ve rakiblerininkine nazaren bir haylı hafif- tir, Beşinci koşu: 4 ve daha yukarı yaş- taki halis kan arab yalnız kısraklara mah: sustur. Mesafe 3000 metredir. Bu koşu. ya Sevin, Necme, Ayşe ve Güler ismin- de dört kısrak iştirak etmektedir. Hep- si 58 kilo taşımaktadır. Bu koş! fa. vorisi Güler ve Necme'dir. Çifte bahis ikinci ve üçüncü koşular arasındadır. Bu hafta gene bir yenilikle karşılaşacağız Dördüncü koşuda ikili bahis vardır. Yani kazanmak için bu ko. şunun birinci ve ikincisini srasiyle bul- mak lâzımdır. Çifte bahis kişelerinde çif- te bahiste olduğu gibi bu ikili bahis i. çin de bütün ihtimallere göre biletler mevcud olacaktır. Bu yeni bahsin Fran- sada olduğu gibi bizde de çok rağbet bu- lacağını tahmin ediyoruz. Şu haberi de memnuniyetle kaydede- biliriz ki halkım istirahat ve ihtiyacatını düşünen hipodrom müdüriyeti, havanın soğuduğunu göz önünde bulundurarak açık meydan mangalları hazırlamıştır. Hava soğuk olduğu takdirde bunlar ya- nacak ve herkes zaman zaman gidip bu galların etrafında 1smabilecektir ÜLKÜ HALKEVLERİ MECMUAS[. 46 mnecı sayısı çıktı lat çekiyor ve onu türkçe (taktur-mak) sözüyle alâkalr göstermeye çalışıyor. (Taktırmak — asmak). Halbuki “itzi- gi” kelimesi “içki” değil de “içerki” manasına alınacak olursa o zaman “ta- grogi” kelimesinin yunanca “stavro(s) — haç” aslından geldiğini anlamak ko- laylaşır. Türk fonetik kaidelerine göre “Stavros” gibi iki sadasız harfla başlı- yan kelime telaffuz edilemez. Ya ktli - menin başına bir başka sanalı ilâve et« mak (Stefan — İstefan gibi) yahud da bir sadasızı hazfetmek kaidedendir. Böylece Stavro yerine kelime tavro şekline girmiştir. Türk dilinin bir hu- susiyeti icabı olarak ? (V) harfı v (G) şekline girebilir ve kelimeyi tagrogi şekline sokmuş olabilir. Böylece “tag- Togi” yi yunanca stavros ( G'TXxUpd5) kelimesiyle daha kolayca tefsir edebili- ğunu söyler. Her halde bu kelimenin türkçe “iç” kökünden geldiğinden şüp- he caiz değildir, TATPOTH ( tagorgi ) — 'Thom » sen bu kelimeyi tefsir etmekle müşkü- riz ve ibareden şu manayr elde ederiz: “Buatul çoban içerki haçr hâkket- . Bu mesele üzerinde diğer türkoloğ- ların da fikirlerini öğrenmemiz çok fay- dalı olurdu kanaatindeyiz. Macaristanda meydana çıkmış olan define, o devirde türk sanat ve kültürü- nün ne kadar yüksek bir seviyede bu « lunduğunu gösteren mühim bir delil- dir. Yazılı kabların türk soyunun hangi kabilesine aid olduğunu bilmenin o ka- dar büyük bir eheni'yeti yoktur, ehemi« yeti olan şey, bu kıyrsetli vesikanın ta- rih boyunca türk kültürünün azameti hakkında bize kati bir fikir verecek ma- hiyette oluşudur. Uzun asırlar zarfında, cahil idare « lerin tazyikleri altında hakikt mahiyet ve şümulünü kaybederek bir zulmet perdesine bürünmüş olan bu kültürün bügün, yeni Türkiyenin büyük ve kur« tarıcı ve yaratıcıar Atatürkün — elinde, yeniden dünyaya aydınlık ve bereket- götürecek bir güneş halinde ışıldama« ya başladığını görmek, bir türk: için bundan daha büyük bir bahtlılik tasav« vur olunabilir mi? MUHLİS ERTUNÇ Tefrika: No:21 İKİNCİ Yazan: Rudyırd Kipling M BZ y â' y — Sakin ol, sakin ol Rakşa, dedi, bizim kurbağa tekrar geldi, hem de o kadar akıllı olarak geldi ki kendi öz babası bile ayakları- nı yalaşa yeridir. Başındaki yara nasıl in- sanları kendi hallerine bırakınız. Balu ile Baghira tekrarladılar: — — İnsanları kendi hallerine bırakınız. — Movgli, başı anakurddan tarafa eğik: — Ben kendi hesabıma, dedi, hıgdaha in- Ka kokusu koklamak istemiyo — Akela, bir kulağımı dikerek: © — FPakat.. ük kardeş? ö KiTABI Çeviren: Nurettin ARTAM Baghira da kuyruğunu sallayıp Balu'ya bakarak: — Biz de bu ava iştirak ederiz, dedi, fa- kat Akelâ, bu srrada insan oğlundan ne diye bahsediyorsun? Tek kurt cevab verdi: — Şu sebeble ki şu sarı hırsızın, derisi kayalıkta gerili dururken ben, gene kendi iz- lerime basarak, bazan geri dönerek, bazan lâhlı insanlar bizim arkamıza düşerler; bel- ki de düşmüşlerdir bile. Küçük kardeş. Movgli, küskün küskün: — Fakat neden böyle yapacaklar? İnsan- lar, beni kapı dışarı ettiler. Bundan fazla da- ha ne istiyebilirler? Dedi. — Sen bir adamsın, dedi Akelâ, bunlar niçin böyle yapıyorlar, bunu söylemek bize serbest avcılara düşmez. ileriye atıldı; onun vücudu da gerilmişti. Mov. gli, gıbta ile baktı. Onun burnu hiç bir insan burnunun alamıyacağı kadar koku almakla beraber, ne de olsa, bir Cengel burnunun hsasasiyetini gösteremezdi. Hele köyde ge- çirdiği üç ay onu büsbütün geriletmişti. Bu- nunla beraber parmağını nemlendirerek bur- nunüu oğdu, ve yukarıdan gelen kokuyu du- yabilmek için ayağa kalktı. Akelâ homurdanarak: fakat, insanlar senin arkanı | bırakmazlarsa o zaman ne yapacaksın, kü- yere yatarak, sözün kısası, bizi takib ederler- se izimi bulamasınlar diye ne yapmak lâzım- sa yaparak köye kadar uzandım. İzleri o kadar karıştırmıştım ki kendim bile yolu zor buluyordum, Bir aralrk yarasa -. “Mang, orada bir ağacın üzerine kondu ve de- i ki: — İnsan yavrusunu kovan köylülerin kö- ş;îi bir arı kovanı gibi vızıltılar çıkarıyor. Movgli, — Attığım taş kocamandı, dedi. — Ben Mang'a neler gördüğünü sordum. O, köyün kapısında kırmızı çiçeğin yakıldı- gını ve etrafında silâhlr adamların oturdu- Bıçak yerde açık duruyordu ve kurt der- hal ayağını yukarıya çekmişti. Movgli, bıça- ğı kınına koyarak sükünetle dedi ki: — Bir daha1 sefere insan sürüsiyle Movg- linin sürüsünü bir nefeste söyleme, dedi, iki nefeste söyle. — , Akelâ, bıçağın toprakta açtığı yarığa ba- kıp aksırarak: — Bu keskin bir diş, dedi, fakat insan sü- rüsiyle beraber yaşamak gözlerini bozmuş küçük kardeş, Sen daha vurmadan ben bir karacayı öldürebilirdim. Baghira, ayağa sıçradı; başını, mümkün olduğu kadar yukarıya kaldırdı, vücudunda- — İnsanlar! dedi. Movgli, yere oturarak cevab verdi: — Buldeo, bizim izimizi kovalıyor. Ba- kın, bakın, güneş ışığı tüfeğinin üzerinde parlayıp duruyor. Akelâ: — Ben size insanların bızı kovalryacak- farını söylemedim mi? Dedi, ben boşu boşu- na bu sürüye önderlik etmedim. Dört yavru, hiç bir şey söylemeksizin ve karınlarına diken batmaması için emekleye emekleye tepeden aşağı inmeğe başladılar. Movgli seslendi: — Böyle sessiz sadası.z nereye gidiyor- Boz kardeş, etrafmdakılere göz gezdire - ve konuşurken alt çenesım gererek' ğunu söyledi. Ben bunun ne demek olduğunu biliyorum; kaygum ondandır — Akela vücu- dunun iki yanmdakı eski yara izlerine bak- ti — Insa.nlar keyıf ıçın sılah taş:rmazlar Sî— geçti. Akelâ da »ı.' ki bütün kıvrımlar sertleşmişti. Boz kardeş, de onun gibi hareket etti. Yaltırz sağ - taraf- tan esen rüzgârı alabilmek için biraz soluna sunuz yahu? — Sesini cıkarma, ovleden önce kellesı elımızdedır. Dive cevab verdi boz kardes. (Sonu var) k 4 'ai S ea Z Mka ,4_,,--'_ ae Zuğdr n

Bu sayıdan diğer sayfalar: