Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SAYFA4 ULUS M ST A, (5) Cumuriyetmizin on üçüncü yıldö - nümü münasebetiyle bir çok yeni ve güzel neşriyat yapılmıştır. Bu neşriya- tın en güzellerinden biri de Maden tet- kik ve arama enstitüsünün çıkardığı M. T.A. nın bu yıldönü isa- bet eden beşinci nüshasıdır. “Maden- cilik” gibi memleket iktısadiyatında en mühim mevkilerden birini alan ve bir kaç yıldır en mühim söylevlerde * “yer tutan bir hareketin memlekette mu. hitini yaratmak ve meraklılarını art- tırmak için çok cazib bir şekilde olma- sına hususi surette ehemiyet verilen bu mecmuanın bu esferki nüshasr da münderecat ve baskı itibariyle hakika- ten övünülmeye değer bir eser olmuş- tur. Kısa ve ülkülü bir takdim yazısın- dan sonra, Atatürkün muhtelif tarih - Jerde söyledikleri eşsiz direktif cüm - lelerini bir arada toplayan ve büyük bir “Atatürk” adiyle mühürliyen bir şeffaf kâğıdın altından gözleri çeken ve her nüshada bir ayrı kabiliyet gösteren ens- titü ressamlarından biri tarafından ya- pılan “Atatürk” portresi ve aynı can- Llılığı taşryan İnönü ve Bayar resimle- rinden sonra; “Türkler ve Madencilik” başlıklı uzun ve mükemmel bir etüd mecmuayı süslemekte ve değerlendir- mektedir. Ayrı bir yazı halinde dökü- mante kısımlarını alacağımız bu etüd, medeniyet devirlerinin remzi olan ma- denlerin ilk defa türkler tarafından bulunduklarını ve işletildiklerini mey- dana koyan esaslı ilmi delilleri içinde toplamaktadır. Bu münasebetle dünya ve Türkiye maden hayatına umumi ve şümullü bir bakışın izahlı intibalarını da ihtiva etmektedir: memleketimizin maden servetlerini ve cumuriyet illeri- nin şuurlu ve ilgili girişmelerini ve ve- rimlerini tebarüz ettirmektedir. Mec- muanın her defasında memlekete ve madene aid bir yeni tetkiki ihtiva eden etüdler kısmında bu defa da Van gölü- ne ve civarındaki petrol emarelerine aid iki yazı ve tercümeleri vardır. Tür- kiyede jeofizik yazısı da aynı şekilde hemiyetlidir. Dökümantasyon kısmını “yakın şarkın petrol merkezi haline gelmesi” başlıklı çok dikkate şayan bir tercüme ile başlamaktadır. Arsıulusal İzmir sergisinde muvaffakiyetini kay- dettiğimiz “madenlerimiz” pavyonun » ” dan intibalar ihtiva eden bir sayfadan sonra; dünya maden haberleri bütün memleketlerde son aylar içindeki ma- den hareketlerini sıralnamış görüyoruz. Biribirinden mühim istatistikler, biri- birinden değerli ve ifadeli grafikler mec- muaya büsbütün bir hususiyet ve kıy- met vermektedir. Yalnız madenle değil alelitlak memleketin mukadderatiyle alâkadar her münevvere tavsiye edile- cek bir mecmua olan M. T., A. ya mu - vaffakiyet dileriz, 5 SONTEŞRİN 1936 PERSEMDE LN DALİYDAN L “ALMANYA ve .. maz gazetelere verdiği İNGİLTERE Üç ay önce Almanya'nın Londra Büyük El çiliğine tayin edilmiş olan B. von Ribbentrop'un Londra'da vazifesine başlaması, Almanya ile İngiltere arasında yeni bir yakınlaşma imkânla- rının aranmasına vesile teşkil edeceği hissi ni uyandırmıştır. Yeni elçinin Londra'ya varır var- beyanatta kullandı ğı ifade, Almanyanın İngiltere ile elbirliğinden um- duğu neticeleri açıklamış olduğu ehemiyet li bir hâdise addedilmektedir. Fransız gazeteleri bu milletlerarası hâdiseyi ehemiyetle telakki ediyorlar. Aşağıda aynı mevzu üzerinde iki fransız gazetesinin biribirine aykırı iki muhtelif görüşünü bulacaksınız: Le Temps gazetesinin baş yazısından: B. von Ribbentrop Londrada alman elçiliği vazifzsine !)aş- lamıştır. İngilterenin hükümet merkezine gelişi, ke.ndısmm de iştirak etmiş olduğu italyan - alman görüşmelerinin erte - sinde vukua geldiği için, bunu üçüncü Reich hükümeti tarafın- dan girişilmiş olan büyük diplomatik oyunun yeni bir safhası- nın başlangrcr addetmek mümkündür. Hitler Almanyasının, Avrupa sahasında danışıklı bir faaliyet takib etmek husususn- da İtalya ile bir anlaşma vücude getirdikten sonra, şimdi qc İngiltere ile menfaatlerine ve umumi politikasına uygun 'bır hal şekli bulmaya çalışacağı muhakkaktır. Ve bu husustakî he- defi İngilterenin hayırhahlığı sayesinde, merkezi ve şarki Av- rupada ellerini serbest bulunduracak surette garbta muval'd—:at da olsa bit istikrar temin etmektir. İtalya ile muvazi ve Jant- şıklı bir politika tatbik etmek hususunda İtalya ile anlae;ırke_—n Berlin hükümetinin Londra ile rabıtalarını koparmak ve în_'z_ıl- tere ile faal ve devamlı bir elbirliği yapmaktan vez geçmek is- tiyeceğine kimse ciddi olarak ihtimal vermedi.İki senedenberi bütün dış aksiyonu İngiltereye doğtu tevcih edilmiş olan Al- manya için bu, italyan dostluğunu pek pahalı ödemek d'î'.'"e,_k olurdu. Alman diplomasisi icin büyük güçlük, Londra hükü- metini kızdırmadan zecri tedbirler meselesinde İtalyaya h'_z- tet ederek onun minnetlerine hak kazanmak, İtalya ile Ingıl_— tere arasında bir tercih yapmaya mecbur kalmamak ve her iki tarafı da idaer edebilmekti. Berlin bu işte muvaffak oldu ve İtalya cihetinden beklediği menfaatleri temin ettikten sonta şimdi, uzun zamandanberi ingiliz kabinesiyle girişmiş olduğu partiye devam etmek istiyor. İngiltere'yi kızdırmış olan hâdiseler. Bu parti Sir Con Saymen ve B. Eden'in iki sene önce silâh- ları tahdid meselesinin henüz görüşüldüğü bir sırada Beltime yapmış oldukları seyahatleri esnasında başlamıştı. Almanlann: mecburi askeri hizmetin yeniden tesisi ile Londrayı bir emri vaki karşısında bırakmak suretiyle İngilterenin teşebbüsüne nasıl bir cevab vermiş oldukları hatırlardadır. Londra hükü- meti, bilhassa İngilterenin o zamanki silâhsız vaziyeti dolayı- siyle Almanyanın silâhlanmasına filen mani olmasına imctân olmadığı için gene de uzlaşıcı gayretlerinden geri durmak is- temedi. Berlin bu ilk avantajları istismar ederek İngilterenin zâfından istifale ile ona, Versay muahedesinin bir maddesini ilga eden deniz anlaşmasını imzalattırdı. İngiliz hükümetinin Almanyayı tekrar Cenevreye çekmek arzusu da almanlart ta - rafından daha az hünerli olmryan bir şekilde istismar edildi. İşte o zaman, B. von Ribbentrop'un, İngilteredeki şahsi dostlarınn yardımiyle sahneye girdiği ve Führer itimad adamı sıfatiyle yarı resmi bir şekilde faaliyette bulunduğu görüldü. Fakat Berlin hâdiseleri süratlendirilmekle az kalsın bütün işle- ri bozacaktı. Geçen 7 martta lokarno muahedesinin tek taraf » lr olarak feshi ve askersizleştirilmiş Ren mıntakasının filen yeniden işgali, ingilizlerde öyle bir itimadsızlık uyandırdı ki bunlar Almanya ile herhangi bir anlaşmada bulunmanın miüm- kün olup olmıyacağını kendi kendilerine sormak mecburiye- tinde kalmışlardır. İngilterenin askeri bakımdan hazırlıksız . bulunması ve kara, deniz ve hava kuvvetlerini gerekli seviye- sine çıkarmak için lazım olan zaman, İngiltere hükümetini her şeye rağmen Berlinle uzlaşma politikasını idame etmek zorun- da bırakmıştır. Esasen bu politika tecrübede umud kırıcı çık- mıştır. Almanyanın, yeni bir lokarnonun akdine intizaren Ren meselesi için muvakkat bir hal sureti aramak teklifini reddet- mesi, ingiliz suallerine cevâb vermeyi reddetmesi, beşler kon- feransının hareket noktasında, sovyet Rusyanın da iştirak ede- ceği bir umumi hal şekli tasarlamayı reddetmesi, bütün bu? - lar ingilizlerin hoşuna gitmemiş olan hâdiselerdi. Şimdi Bel- çikanın almış olduğu yeni vaziyet beşler konferansının nazır- lanmasını biraz daha güçleştirmiştir. Ve I_,ondra'da B. Ribben- trop'un faaliyeti için çok hususi bir zemin yaratmıştır, Elçinin beyanatı.. Yeni Alman elçisi işte bu şartlar içinde işe başlamıştır. Dün daha Londraya gelir gelmez, B. von Ribbentrop, kendisince, vazifesine müsaid bir atmosfer yaratmaya yarayacak_ beyanat- ta bulundu. Almanyanın İngilterenin dostu olmak istediğini ve ingiliz milletinin de alman dostluğunu arzu ettigi zannında bulunduğunu söyledi. Fakat Führer Almanyasın_ı_n Avrupa - icin tek tehlikenin komünizmin genislemesi olduğuna inardı- ğınr söylemekle hakiki maksadını açıklamış oldu. B. von Rib- bentrop ilâve ederek dedi ki: “iki memleketimiz arasında bu bakımdan daha sıkı bir elbirliği yalnız ehemiyetli değil, me - deniyet ve kültürümüzün müdafaa için müşterek mücadele- mizde hayati bir ihtiyaçtır.” Diplomasinin bütün programı bu- radadır. Komünizme karşr mukavemet vesilesiyle, Sovyet Rus- Yasiyle açık rekabetinde Almanyanın davasına hizmet için, İn- giltereyi iki mistik arasındaki mücadeleye sürüklemek. Bu tem bir alman - italyan yakınlaşmasına temel vazilfesini gör - müştür. Fakat bir ingiliz - alman elbirliği yollarını hazırla » mak meselesi mevzuu bahis olduğu vaziyet başka bir manzara arzeder, İngilte_re bir haçlılar seferine iştirak etmez. İngiliz milleti kadar, derin insiyakları, zihniyeti ve anane- leri komünizme karşı olan az millet vardır; fakat diktatörlü - Rün her türlüsüne muhalif ve demokratik nizama aonun kadar bağlı olan milletler de azdır, Alman hükümeti, İngi'tere ile yakın'aşma ve elbirliği politikasını komünizme ka*-sr bir haç- Irlar seferi temeline istinad ettirmek istemekle alman hükü - meti belki bir kere daha psikolojik bir idaresizlik göstermiş olu yor, İngiliz milleti, kendini faşizm ile komünizm arasında bir tercih yapmaya mecbur addetmiyor; kendi tabiatına en uy- gun olan doktrine bağlı kalryor, ve proletarya diktatörlüğü ka- dar faşist veya nasyonal sosyalist diktatörlüğüne de aynı em- niyetsizlik gözüyle bakıyor. Onun içindir ki bu sabahki ingi- liz gazeteleri, sağlar gibi sollar da, B. von Ribbentrop'un yan- lış bir yol tutmuş olduğu mütalaasındadırlar. Muhafazakâr temayülleri malüm olan Daily Telegraph, yeni alman elçisinin Almanya ile İngiltere arasında sıkı elbirliği hususundaki da- vetini komünizm tehlikesine istinad ettirmiş olmasına esef ediyor ve çünkü diyor “anlaşmamız için daha iyi sebebler mevcuddur”; Nevs Chronicle de B. von Ribbentrop'a iyi bir anlaşmanın temellerini, Avrupayı Sovyet Rusyaya karşı bir haçlılar seferine sürüklemekten başka sahalarda aramasını tav- siye ediyor. Bu tefsirler, İngiltereyi yanaşmak istemediği bir politikaya sürüklemek için ümid ettiği zihniyetten çok başka bir zihniyetin ifadesi olmaktadır. z Bir alman - ingiliz anlaşması mı? L'Intransigeant gazetesinde de Gallus diyor ki: B. von Ribbentronp, elçilik vazifesine başlamak üzere dün Londra'ya geldi. Üç ay evvel tayin elilmiş olduğuna göre faz- la acele etmiş değildir. Fakat emin olalrm ki bu gecikme bir ihmalden doğmamıştır. Diplomat, sahneye girmeden önce, ba- zı hâdiselerin vukua gelmesini bekledi: İspanyol hükümetinin mağlübiyeti, Belçikanın bitaraflık kararı, Kont Ciano'nun Berlin seyahati. - - Almanya-İngilterenin dostluğunu arzu etmektedir. Hitler “Mein Kampf” isimli eserinde bunu açıkça söylemiştir. Yeni bir harb halinde ingiliz kuvvetlerini behemehal nötralize et- mek istemektedir. Bu gaye uğrunda fedakârlıklar yapmaya a- madedir. Diğer taraftan İngiltere de Almanyanın dostluğunu istiyor[. Evvela, ondan korktuğu için, ikincisi de alman karak- terinin fransız karakterinden fazla hoşuna gittiği için. Ve ni- hayet Almânya bir dünya ihtilâline karşı ona iyi bir sed halin- de göründüğü için. Onun için B. von Ribbentrop, “Avrupayı ve İngiltereyi teh- did eden tek ciddi tehlikenin komünizm olduğunu” prensip halinde vazetmeyi”ihmal etmemiştir. İngiliz imparatorluğu da buna kanidir diye ilâve etmiş ve hemen ardından “bu müthiş hastalrğa karşı mücadele için iki memleketin elbirliği yapmalarını” teklif etmiştir. Şüphe etmiyelim: bu sözler makes bulunacaktır. İngiltere garbta sulh_istiyor ve şarkta ne olacağı onun umurunda değil- dir. Daha şimdiden Rusyayı müdafaa için müdahalede bulun- mak fikrir_ıı reddediyor. Bu politikanın doğru görüş olduğunu iddia etmiyorum çünkü Almanya imparatorluğunu şarka doğ- ru genişlettikten sonra o kadar kuvvetli olacaktır ki arzularını dünyaya empoze edecektir. Fakat ingilizler güçlükleri günü gününe halletmek âdetindedirler ve uzak hesablara muhalif - tirler. Bir ingiliz - -alman anlaşmasının hazırlamakta oldu- ğuna emin olalım. * Bugünkü Türkive Sofya'da çıkan 27 ilkteşrin tarihli Utro gazetesinde Profesör P. Stoyanov yazıyor: Şark komşularımız türkler en hü - yük milli bayramları olan Cumuriyet yıldönümlerini bugünlerde kutluyor « lar, Nisbeten bu kadar kısa bir zaman zarfında bunca güzel ve sayısız muvaf- fakiyetler kazanmış olmakla öğünebi « lecek milletler nadirdir. Lâikleşmiş 0- lan Türkiye, alfabesinin sadeleştiril « mesi sayesinde, halk terbiyesi bakımın- dan tasavvur olunamıyacak kadar büs- yük neticeler elde etmiştir. Diğer taraf- tan, siyasi ve içtimat hukuk sahasında yeni prensipferin kabuliyle vatandaşla- rınin hüsusi teşebbüslerine - yeni bir veçhe vermiştir. İmdi, Türkiye, siyasi, içtimaf ve ik- tısadi terbiyenin süratli ve kudretli bir ritm Üüzerinde ilerlediği memlekettir. Milliyetçi ve cumuriyetçi Türkiye tamamiyle yeni bir devlet, şarkta te- rakkinin, kuvvetin ve sulhun reel bir unsürü ve sağlam bir istinadgâhıdır. Ancak hâdiseleri görmesini ve anlama- sını -bilmiyen biri Türkiyenin yakın şarkta oynadığı müsbet rolü takdir et « mekten âciz kalabilir. * Türkler, uzak yakın bütün milletler. den iyi tanrdığımız — komşularımızdır. Komşuluğumuz daima iyi, anlayışlı ve münhasıran kayıdsız bir sulh ve refalı yolunda karşılıklı elbirliği üzerine müs« tenid olabilir. Gerek topraklarımızın sahibi, gerekse sâyimize ve onun seme- relerine malik olmak bakımından, her birinin âyrı bir kültürü olan ve asırlar zarfında inkişafları müşterek bir seyir takib eden milletleriz. Sonra biz, biribi- rini yakından tanıyan ve iyi komşuluk-« la karşılıklı elbirliğinin topraklarımız üzerindeki hâkimiyetimizi tarsin ve milli menfaatlerimizi ve kültürlerimizi takviye edeceğini müdrik milletleriz. Hürriyet ve istiklâl balkanlarda güç ve pahalr olan fetihlerdir. Aramızdan herhangi birinin istiklâlini kaybetmesi hepimizin bundah mahrum kalmamız demek olacaktır. Bunun içindir ki is- tiklâllerimize malik olmakla bahtiyar bulunurken, herhangi bir balkan mem- leketinin istiklâli tehlikeye girmesine müsaade etmemeliyiz. Türkiye ile rabıtalarımız, her şey « den önce türklerle biz bulgarların is « tiklâl ve hürriyetlerimizi kazanmak için yaptığımız fedakârlıklarda, bir de biraz geride kalmış ve zengin memleketlerle dünya piyasasına tâbi kalmış olmamız- dadır. Şu halde bunlar müşterek mesaimi « zin, daha doğrusu, asırlardan beri mev- cud olan müsterek faaliyetlerimizin üzerinde takib edilmesi lâzım gelen sahalardır. Yalnız bu faaliyet bi;az da- ha derinleştirilmeli, gerekli samimiyet, sebat ve idrakle ileri götürülmelidir. İyi komşuluğumuzu ve dostluğumuzu korumak ve teşvik etmek, kültürel ve ekonomik yakınlaşmaya çalışmak ve karşılıklı elbirliği yapmak lâzımdır, Karşılıklı dış ticaretimiz ne kadar az ehemiyetli olursa olsun, meselâ müşte« rek mahsullerimizin dünya piyasasın « da kıymetlenmesi için yapacağımız el- birliği, müstahsillerimizi biribirine Te« kabet etmeden, zenginleştirmeye yarı. yacaktır. Hiç bir romantizme, fedakârlıklara 'Tefrika: No: 12 İKİNCİ ; Tepeden tırnağa dek yıkanın bol su için; Geceler av içindir, gündüzler uyku için. Çakal varsın yürüsün kaplanın arkasından, Kurtlar büyük avcıdır, içsin kendi tasından, Kaplanla pars ve ayı büyüklerdir hoş geçin, Sürünün avladığı, hakkındır açıkta ye; |-Fakat ine götürme, bu benim payım diye. Bir yaşına gelmeden yavruluk hakkı geçmez, İlk avını yeyince onda büyük kurtluk sez. İnin bütün hakkını ana kurta vermeli; Yas tutun, kardeşimiz uyanmayacak Ve onun soyvu bizi sürüp götürecek. — Langur'ların mersiyesinden — Evvelce Hindistanda bir adam vardı ki * CENGELİ Yazan: Z Rudyard Kipling — Çeviren: Nurettin ARTAM — Çünkü cengel böyle hikâyelerle dolu- dur. Eğer bunlardan bir tanesine başlamış olsaydım, artık, onun ardı, arkası gelmezdi. Anladın mı küçük kardeş? Cengel yasası Cengel yasasının sayısız değişiklikleri hakkında size bir fikır vermek için Balu'nun sık sık ezberden_oğmduğu, şarkı gibi söyledi- ği mısraları çeviriyorum. Bunlardan yüzler- ce ve yüzlerce daha vardır. Fakat ben, bura- da en basit hükümlerden nümune vermiş ol- mak için bunları alıyorum: İşte Cengel yasası, göklerle yaşıt, doğru; Bunu bozan kurtların felâket olsun sonu. Sarmaşık dalı gibi her yeri sarar yasa; Sürü sağlam oldukça kurtlar çekmesin tasa. KITABI Hati'ye saygı göster, sana kötü denmesin, Sürüler buluşunca sürünün birisiyle İleriye atılma, otur, geride bekle Büyükler konuşurken ağzını açma sen ki, Güzelce lâkırdılar, duyarsın orda belki Bit kurtla döğüşürsen eğer kendi süründen Tek başına döğüş et, uzakta erken erken. Sığınaktır kurtlara, girdikleri inleri, Giremez kimsecikler ne ufak, ne de iri. EÜğer bir kurt kazarsa inini açıklarda Meclis onu düzeltir bir habercik yollar da, Gecenin yarısından önce bir av avlarsan, Sessiz davran, Cengeli sarsmasın sesin, naran, Haykırırsan geyikler korkudan otlayamaz; Kardeşlerin kaçışır, açıkta keser ayaz. Kendin, arkadaşların ve yavrun için öldür; Keyf için kana girmek kurt için büyük züldür. İnsanlara kıymaktan yedi kere uzak dur, El sürülmez birisi varsa adam oğludur. Hele düşkün olana saldırmayı ayıp say; Sürünün yasaları düşkünlere verir pay. Yavrucuklar her avdan biraz paya ermeli. Mağaranın hakkı da yalnız baba kurdundur; Orada avl. ya: uygundur. Çünkü yaşı ilerde, zorludur pençesi de, Bir yasa hükmündedir baş kurtların sesi de. Büudur Cengel yasası, budur Cengele uyguün, Kurtlar bunun önünde daima keser boyun, Purun Bagat m mucizesi PT Arzın harekete geçtiğini anladığımız gece Yavaşça gidip elinden yakaladık; Çünkü biz onu severdik bir sevgi ile ki O, bunu bilirdi; fakat anlayamazdı. Kükreyen dağ y çları parçal: Ve bizim dünyamız yağmurlar içinde kalınca Biz küçükler, onu kurtardık. Fakat ne yazık ki o tekrar gelmiyor. Şimdi yas tutun; biz onu kurtarmıştık Zayıf ve zavallı bir sevginin hatırı için; memleketin şimal - garb tarafında bulunan yarı - müstakil bir devletin başvekilliğini yapıyordu. Bu adam, artık kendisi için cema- atin husust manasr kalmayan bu adam, yük- sek bir cemaate mensuptu ve Brahmen'di. Babası da Hindu sarayında cicili bicili, şata- fatlı elbiseler giyen eski tertib bir subaydı. Fakat Purun Dass büyüyüp yetiştiği zamarnı artık dünyadaki eski nizamın değiştiğini, iş- leri yürütebilmek için ingilizlerle iyi geçin- mek ve otiların iyi bellediği şeyleri taklid etmek lâzım geldiğini takdire başlamıştı. Aynı zamanda yerli bir subay, efendisinin gözüne girmek mecburiyetinde idi. Bu, ko- lay bir iş değildi; fakat Bombay üniversite- sinde okumuş olan bu sessiz ve serin kanlı genç Brahmen bu tahsili sayesinde yavaş ya- vaş ilerlemiş, maksadına erişmiş, nihayet kendi kırallığına başvekil olmuştu. Sözün doğrusu, memleketinde Mehraceden ziyade onun sözü geçiyor, hükmü yürüyordu. (Sonu var) e |