21 Şubat 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

_H: - ile bu alakasızlıgı, onu, | arkasında ve “erkek” ULUS at ŞUBAT 1936 CUMA TEzekldenberi erkekle beraber olan ©. ve “insan” deyince “erkek” kadar, kiç ekmazsa onun da bir iştirak payı bulunan “kadın” bizim “yeni dün- —— ya” serimize mevzu olabilir mi? bi “Kadın” bir ölçümüdür ki, deği- şen ölçülerimiz ve “kıymet hüküm- — leri ” miz arasında ona da bir yer ve- rilsin? Şüphe yok ki, “insan” — deiğimiz — zaman, bundan, erkek gibi “kadın''- — m da anlaşılması lâzımdır. Şu var ki, “matriarkal” aile nizamı arkalarda — kalalıberi, insan yaratıcılığını, insan- — lik davasmı, insan ile tabiat'in kar- şılaşması sonunda ortaya çıakn me- selelerin hallini, hep erkek temsil et- miştir. Kadın, büyük hayat muade- lesinin ortasında hep bir “detay” ola- rak kalmıştır. — “Kaaliçe kadın”, “ana kadın”, “sevgili kadımn”, “zevce kadın” gibi fonksyonlara rağmen, cemiyet ni- zamlarımın - kuruluşunda ve bir ni- zamdan bir diğerine geçişte, “ka- dm” m bellibaşlı ve iradi bir salâhi- yet ve mesuliyet hissesi olmamıştır. Gerek sosyal davalarla gerek ise politik işler ve fen ve ilim dunyası “erkek” in cemiyet go— — Yüşlerine tâbi bırakmıştıı- Bugün bile, “kadın” ım cemiyet içindeki rolü konuşulurken, onun erkekle bir tanınmamasına itiraz e- — denlerin sayısı, “kadın” a tam değer bıçenlenn yanında çok aşkındır. Öy- Te ki, kadınlara tam değer ve tam /— hak veren cemiyetlerde dahi, bu iş, / bir parti ve rey manevrası telakki e- dilmiştir. Ve, ne çok erkekler vardır ki, politik aksiyon yahut ideolojik —Mmünakaşa sahalarında, kadın'a tam değer biçtikleri halde, kendi karıla- rına tam insan hakkı yani her ba- —kımdan beraberlik hakkı tanırmak bahsinde birkaç asır geridirler. Bu Öösterir ki, en modern cemiyetler- de bile, “erkek” ile “kadın”' m - be- raberliği nazari idrake kendini kâ- ettirmiş olsa bile ameliyatta, böy- bir neticeden henüz çok uzaktır. “-Hele savaşöncesi'nde “kadın” bir ucundan şövalyenin şapkasına, ucundan da harem sahibi paşa- onın kavuğuna iliştirebilirsiniz. Ve — doktorluk, bütün dünyada, “kadın ”- m fizyolojik kusur ve noksanlarını ' ispat ile meşguldür. Yegâne kadın hareketi “süfrajetlik” ten ibarettir. — Ve “süfrajet kadın” ile “histerik — kadın” arasında, “erkek” — hiç bir fark görmez gibidir. Modern insanlık, “iş bölümü” nü - tekâmül ettirdikçe, kadın “ev işi” n- den “istihsal işi” ne geçer. Buna el- verişli olan batı cemiyetlerinde, işçi dın, satıcı kadın, doktor kadın, a- vukat kadın v. s. gibi birçok kadın — tipleri türer. Bir yandan da “kadın” / teşrii haklarını kazanır. Fakat bu, “kadın” ın kendi ken- dine edindiği bir vaziyet değildir. Bunu cemiyetin kendi sevkitabiisi yapmıştır. Erkeğin bunu ne dereceye r tasvıb ettiği de meçhuldür. Netekim, kriz üzerine iş sahası dara- İImca, krizden en çok müteessir olan memleketlerde, “kadın” 1ın evin içine -— ricatine şahid oluruz. Bazen bu ri- /— cat bir hezimetten farksızdır. Hele faşizm yapmak mecburiyetinde (1) kalan memleketlerde. Hemen “erkek”, kadım haklarının geri alınmasına fılozofık bir izah bu- — lur. Almanyada meselâ, “3 K " lar — ortaya atılır (2). Kadın, ana kalma- hdır, erkeğine bir eş olmalıdır. ve mutfaktaki odevınm başına dönme- idir. Yukarda da söylemiştik ki, “ka- din” a sosyal ve politik haklarının /— verilmesine şiddetle taraftar olan er- - kekler arasında bile, kendi karılarını bu üçüzlü muadelenin dışında bı- »mkmak istiyenler pek azdır. Demek — olüyor ki, faşizm, erkek elinden he- (1) Subir ve erleidem manasına. (2) Kind — Çocuk (çocuk yapmak Manasına) c Küche — Mutfak Kameradin — Eş ve arkadaş mana- Bına. y Yeni Dünya: 1x .-Kadın nüz kurtulmamış olan cemiyette er- kek görüşünü hâkim ilân etmekten başka bir şey yapmamıştır. Buna mukabil Amerika, İngiltere ve Rusya gibi iş bölümünde büyük bir seviyeye yükselmiş olan cemi- yetlerde, kadın, hak - beraberliğine doğru olan yolunda yürümektedir. Ne zamana kadar, hangi noktaya ka- dar. Acaba bu gibi memleketlerde de, kadın için bir ricat mukadder de- gil midir? Modern cemiyetin sosyal, ekono- mik ve politik gidişi, şimdiye kadar birçok metodlara göre mütalaa edil- miş fakat bunların hiç birinde, “ka- dın” ve “erkek” e göre bir ayrı tet- kik ve mütalaa faslı açılmamıştır. En çok en çok, aile üzerinde durul- muştur ki, orada da “kadın” tek ba- şına değildir. Bir münasebet'in bir unsur'udur. Şurası belliye benzer ki, kadınla- rm yığın halinde ve bütün iş saha- larındaki tecrübe ve muvaffakıyet- lerini işhad ederek gerçek bir kadın- lık hareketine girişecekleri güne ka- dar, kadın'ın salâhiyet ve hakları erkek'in muvafakatine ve olgunlu- guna tâbi kalacaktır. Bugün İtalya ve Almanya gibi çok ileri memleket- lerde bile, erkek'in muvafakatini ge- ri almak suretiyle gösterdiği dönek- lik de bunu göstermiştir. Fakat ka- dın'a verilen hak verilmiş'likten çı- karak alınmış bir hak olmaga baş- larsa, işte o zaman, cemiyeti'in gidi- şi üzerinde, erkek kadar kadın da müessir olmağa başlamış demektir. Ve hiç şüphe yok ki o zaman, “ka- dın” ailede, şehirde, memlekette ve dünyada, hakta beraber - olmasının damgasını bütün etik ve estetik. ve bundan başka da sosyal, ekonomik ve politik değerlere vuracaktır. “Fakat bugünkü. cemiyet, henüz “erkek” in hâkim olduğu bir cemi- yettir. Çünkü bütün düşünme ve duygulanma proseslerinde, pazı'nın, haşin ve üstün kuvvetin esası oldu- ğunu görürsünüz. İnsan'ın fizik kuv- veti ve bunun hukuk ve ahlak saha- larında yaptığı brutal ihtilatlar, bu cemiyette henüz epice kredi bul- maktadır. “Erkek” bugün dahi, parası olun- ca, südnine ve dadı tutabildiğini, ço- cuklarını mürebbiyelere teslim ede- bildiğini yahut — yatımektebleri'ne verdiğini bildiği halde, para kuvveti ile karısı ve kendi namına temin ey- lediği bu kolaylıkların bütün bir ce- miyet ölçüsünde bütün analar ve bütün babalar için yapılabileceğini bir türlü idrakine sığdırmak istemez ve sorar: Kadın çalışırsa, cak? Kendisi halbuki, bütün bu kolay- lıklara, ekseriya, daha serbest ol- mak ve daha iyi eğlenmek için baş- vurur. Paralı “erkek” in eğlenmesi için ve karısını iyice kendisine tahsis et- Mesi için makul ve mümkün olan bütün bu işler, cemiyet namına top- tan reddedilir. Çünkü cemiyette, bunları yapabilecekler pek az, yapa- mıyacaklar ise hadsiz hesabsızdır. Ve kadın'ı serbest bırakmıyanlar da bunlardır. “Kadın” cemiyet üzerinde hak sahibi olsa, o meşhur fizyolojik ku- sur ve noksanlarını kim bilir ne tür- lü sosyal müesseselerle tamamlıya- cak ve fizik kuvvetin üstünlüğü “er- kek” ile “kadın” arasında manasız- laştıkça, “brutal kuvvet” in cemiyelt işlerimiz üzerinde yaptığı ihtilatlar kim bilir ne kadar kolay tasfiye edi- lecektir. “Kadın” ve “erkek” in hak ve me- suliyet karşısında beraber olmaları! şte “insan” mefhumunda asli bir değişiklik ve “insan” m yaradılışm- da hakikt kalite tahavvülünü yapa- cak olan hâdise, belki de bu olacak- fır, İnsanlığın bugünkü gidişi, buna doğrudur. Şurada burada gördüğü- müz “3 K” lar felsefesi ise, o cemi- çocuklar ne ola- İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI Muamele vergisi ve tüccarlar İstanbul, 20, — Bir kısım fabrika- törlerin muamele vergisin tadili hak. kında yeniden hükümete müracaat etmeleri ihtimal içindedir. Gayri mübadil bonoları neden düşüyor? İstanbul, 20 — Gayri mübadillerin bono kıymetlerinin düşmesinden şi- kâyetleri üzerine beyanatta bulunan satış komisyon reisi: “Elimizde bulu- nan firari emlâkini yavaş yavaş satışa çıkarıyoruz. Fakat talib çıkmıyor. Fakat kabahat da bizim değildir..,, dedi. Gayri mübadiller de bilhassa satı- şa çıkarılan mallara almamıyacak kadar yüksek kıymet konduğunu söy- lemektedirler. B. Atıfın söyledikleri İstanbul, 20 — Buğday yolsuzlu- ğunu yeniden ve şürayı devletin ©' - rektiflerine göre tetkik etmek üzere İstanbula gelen Ziraat vekâleti müs- teşarı Atıf beyanatında: “— İstanbuldaki işimin son tahki- katın eksiğinin itmamından ibaret ola- cağını, on on beş gün kadar süreceği- ni, bu safhada hazine zararının tesbit edileceğini ve mütehassısların verdik- leri raporlara göre vekâletçe memle- ketin gelecek ziraat siyasetine istika- met verecek bir teşkilât kanunu pro- jesi hazırlanacağını ve yakında Ka- mutaya verileceğini söyledi. Gelecek mütehassıslar Istanbul 20 — Havuzlar idaresi ve deniz yolları ışıç,tmesı Almanya- dan iki mu'eha:&ıs-—getırlmeqe karar vermiştir. aüf d tir. Atatürk le Litvanya Cumur reisi arasında .- Litvanya Reisicumhuru M. Anta- nas Metona'ya milli bayramları dola- yısiyle Atatürk tarafından bir tebrik telgrafı çekilmiş ve bu telgrafa müşa- rünileyh tarafından teşekkürü muta- zammın cevab ita edilmiştir. Basşbaknımız İstanbulda İstanbul, 20 (A.A.) — Başbakan İsmet İnönü, bu sabah beraberinde Adliye bakanı Şükrü Saraçoğlu oldu- gu halde ekspresle şehrimize gelmiş- tir. Başbakan istasyonda, dış işleri ba- kanı Tevfik Rüştü Arasla, İstanbulda bulunan saylavlar, İstanbul valisi, u- çüncü kolordu, İstanbul, birinci fır. ka ve deniz kumandanları, emniyet direktörü, üniversite rektörü, daire- ler ve kurumlar direktörleri ve bir- çok zatlar tarafından karşılanmıştır. Başbakan motörle, doğruca Dol- mabahçe sarayına gitmiştir. Tarla farelerinin kökü kesildi Ankara yöresinde, bundan bir müddet önce, mevzii olarak, tarla fa. releri görülmüştü. Ankara Ziraat di- rektorlugu, mezruata Zzarar veren, bu farelerın kökünü tamamiyle kes- mek üzere esaslı bir savaş açmış ve bu savaş muvaffakiyetle sona ermiş- Cd (Başı 1. inci sayfada) sı mülâhazasiyle ışık, par- laklık; II. Paranın gıda tedarikine ya- raması bakımından gıda; HNI. Paranın temin ettiği hayat kolaylığı düşüncesiyle çok- luk, bolluk. (2) Ap: Ana kök mefhumunu üzerine alarak tecelli ve temessül ettiren elemandır. Ana kök ma- naları bir süje veya obje üzerinde tecessüm ederek muayyen bir var- lık almıştır. Ana kök, kendisini temsil eden bu elemanla kaynaşarak (ağ —— ap — ağap — ap) olur. Bu (ap) unsurunda ana kök mefhumları- nın bulunduğunu şu kelimeler bi- ze gösteriyor: I. — Apak — semin (bu sö- zün iki manası vardır: biri kıymetli, çok değer- İi; öteki de semiz, şiş- man. Her iki mana ana kökün çokluk, bol- luk, gıda anlamlariyle uyuşmaktadır). I. — Aparı — hayret nidası (ki bolluğun, çokluğun, yahut ışığın, parlaklı- ğın önünde duyulan se- vinç ve hayreti göste- rir). HI. — Aparmak — iktıtaf et- mek, kabzetmek, al- I. — Derleme fişleri. ( “Se- min” sözünün bizim “se- miz” ile yakınlığı görü- lüyor). II, — Derleme fişleri G“Aba- rıi” ve “obi” şekilleri de vardır). III. — Derleme fişleri. yetlerin tarihin seyri içinde yapmağa mecbur kaldıkları umumi gerileyişin bir safhasından ve bir emaresinden ibarettir. Burhan BELGE Ulu S,, un Dıl Yazıları mak, ele geçirmek (ki kıymetli bir şeye el koy- mak, bir gıda edinmek manalariyle uyuşmak- tadır). IV. — Apartmak — iğtinam etmek ( yukarıkinin müteaddi şeklidir). (3) Ar: Ana kök mefhumunun, onu temsil edne süje veya obje ü- zerinde tekarrür ve temerküz et- tiğini gösteren (. —- r) ekidir. (4) Ağ: Kelimeyi tamamlıyan, tayin ve ifade eden, isimlendiren ektir. Buraya kadar olan analiz, bize (para) kelimesini veriyor: (Ağ — ap — ar - ağ — ağaparağ) şek- linde, ana kök kendisini temsil e- den elemanla kaynaşarak ve baş vokal ile son konson düşerek ke- lime (Para) şeklini almış olur. Su halde, (Para): “üzerinde ışık, parlaklık, bolluk, çokluk, gı- da tekarrür ve temerküz eden bir objenin adı” olmuş olur. Hangi bakımdan bakılırsa ba- kılsın, (para) nın manası da bun- dan ibarettir. Not: 1. — Son (ağ) elemanın- dan önceki kısım, (apar) kelime - sini vermektedir. Bu söze oir (am) süjesi ile bir (ak) ifade eki getirirsek kelime (aparmak) olur ki, bu da “bolluğun, çokluğun, gıdanın bir süje üzerinde tekar- rür ve temerküzünün ifadesi” dir. (Apar) ile (amak) arasına bir de (at) failiyet eki gelirse kelime (apartmak) şeklini alır ve “bir failin bir süje üzerinde bolluğu, çokluğu, gıdayı tekarrür ve te- merküz ettirdiğini” anlatır. Not: 2. — (Para) kelimesinin sonundaki (ğ), şu değişmelere uğ- rayabilir: I. - Deskriptif gramerde me- fuliyet eki adını alan - (ığ) ve (ağ) eklerinin önünde (y) olur. (Parağığ — pa- IV. — Derleme fişleri. Ölçü ve ayarlar direl:tör- lüğünde değişiklik Ölçüler umum direktövü B. Be- kir Sıdkı, Sanayi fen heyeti aza- lığıma nakledilmiştir. Bakanlık bu- kuk müşaviri B. Ziya Yürük olçu— ler umum direktörlüğüne vek'” edecektir. Merkezi İstanbu'da bu— lunan, Marmara mıntakası ölçü ve ayarlar baş müfettişi, BR. Orhau müfettiş Celâl ve Ege mır" dan Alâddin azledilmişlercliı—. S- Acıklı bir ölüm Şehrimizin tanınmış avukatların- dan B. Salih Sırrı dün ansızın ölmüş- tür. İstiklâl savaşımın ilk günlerinden- beri vilâyet umumi meclisi ve diger milli teşekküllerde vazifesini gören değerli bir işi adamımızdı. Kederli a- ilesine başınız sağ olsun, deriz. Vitrin müsabakasında kazananlar Yerli malı haftasında yapılan vitrin müsabakasında kazanan mü esseselerin madalyaları kınacı ha- nındaki ticaret odasında bugün saat 10.5 da verilecektir. KONFERANS İstanbul Hukuk fakültesinden Ordinaryüs profesör — B. Krozat şehrimize gelecektir. Profesör Hu- kuk ilmini yayma kuurmunun ter- tip ettiği seri konferanslardan 12 incisini verecektir. Mevzu: Fransız devlet şürası içti- PecAdlarırnda gorUccrı rayı) ve (parağağ — para: ya) gibi. 1I. - Deskriptif garemrde mu- zafrileyh eki denilen - (ın) eki önünde (n) olur. (Pa- rağın — paranın) gibi. HI. - Deskriptif gramerde mu- zaf eki denilen - (ığ) önün- de (s) olur. (Parağı — pa- rası) gibi. Not: 3. — (Parasız) kelimesi- ni tamamlamak üzere şimdi bu (parağ) kelimesinin sonuna son eki getirelim: (5) Iz: Kelime mefhumunu (ego) dan çok uzak bir sahaya atarak, bunun bahsedilen zatin veya şeyin çok uzağında kaldığı- nı, yani o şahsın veya şeyin'para ile ilişiği olmadığını anlatan ek- tir. y Bu ekin önünde de kelimenin son konsonu olan (£), yine (s) ye tahavvül ederek kelime (parağız — parasız) olur. (Parasız) demek, “boluğun, çokluğun, ışığın, aydınlığın, gıda- nın üzerinde temerküz ettiği ob- jenin kendinden çok uzak bir sa- hada kalmış olduğu süje veya ob- je” demek olur. Hatıra. — Burada (süje) veya (obje) demekten maksad, (para- sız) sözünün gerek şahsi ve gerek şeyi hakkında da kullanılacağını göstermektedir. Çünkü (parasız adam) dediğimiz gibi (parasız alınmış bir şey) de deriz. O halde (parasız adam) demek, “paradan uzak kalmış olan - yani kendisinde para olmıyan - bir adam” demek olduğu gibi, “parasız alınmış şey” demek de “alınışı paradan uzak olan - yani para ile alımnmış olmı- yan - şey” demek olur. Görülüyor ki bu “parasız sözün- de de menfi anlamını veren sadece (1z) ekinden yani (V. 4-2) ele- manından başka bir şey değildir. J11 İ. N. DİLMEN *(1) “Siz” ekinin baxkd örnekle- ri olan “gönülsüz” ve “uygunsuz” kelimelerinin analizlerini de yü- rın yazacağız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: