Dil ve tarih araştırmaları Arab illerinde Sumer izleri Başı bundan önceki sayılarımızdadır. HURİLER Cennet ve huri masallarını bi- liriz. Ömet'inin eyi olanlarına Mu- hammet Yalvaç huriler adardı. Bu huriler kuranın anlattığına gö- re son derecede güzel ve alıcı bir güzellikte iri gözlüdürler. Gerçek- te ise hiç de hayali değildiler. İs- cesini süsliyen ve hırsını kamçıla- yan bu huriler en eski zamanlarda Hatilerle birlikte ve belki daha önce Mezopotanrya, Suriye ve Fi- listine inmiş, çöllere dalmış, Mı- sır ve Habeşe geçmişti. Son ve en çok duru! (müstakar ) yurdları yu- karı Suriye ve yukarı Mezopotam- ya idi. Etilerin urukdaşı ve yurd komşusu idi. Önce Anadolu ve Su- riye Etilerile birlik yaşadılar. Su- riye çölünü Filistini Kanan ilini Etilerle birlikte vurdular. Anado- lunun maden ürünlerini ve işlen- miş demir yapıklarını Mısır ü- zerinden bütün acuna gene birlik. te sürerlerdi. Huriler; derilerinin saçlarının ve gözlerinin açık ve parlak renklerini uzun zaman sak- layabildikleri için çölün esmer de- rili insanlarını kendilerine tutkun etmişlerdir. Elamlılar da güzel i- diler. Onlar tıpkı şimdi Beni Lam adı altında yaşayan aşiret deli- kanlıları gibi güzel ve gürbüz gençler yetiştirirlerdi. Fakat hu- rilerin genç kızları şimdiki Da'ku- f açiretinin kızlar* gibi gönül alan veokşayan güzelierdi. Sonraları Asur tecimenleri bu güzellik oy- maklarından tutulup — getirilen gençleri çöl beyabanlarına götü- tür ve ağırlıklarınca altınla de- ğiştirirdi. Görünüşe göre Hur ve Gilman sözleri bu soysal acin (fa- cia) nm sürüp gelen bir yankısı- dır. Contenav'ya göre, (Hititlerle — buriler Anadolu ve yukarı Suriye- de egemen idiler. Bu iki ulusun ta- rihten önce hrsrm bulunmuş olma- st iktimallerin üstünüdür. Varlık- larını koruyabilmek uğraşı bu iki ulusu Suriye, Finike ve Filistin- de kapsıyan ve Asya ile Mısır a- Tasında bir süzgeç rolünü yapan —— ——— —— . Muhtarı 25, Hüseyin Telekler muhtarı 40, Arif Aydın Süleymanlı muhtarı 25, Ali Görece muhtarı 20, Kasımı Aksu Hasanlar muhtarı 20, Haykıran Halil Mmete muhtarr 30, Mahmut Karadayı Do- #a muhtarı 25, Sırrı Yanık, Süloyman Çıtak, Tevfik Balaban Güzelhisar Ha- gan Baykal Aliağa, Ömer Çoraklar, Himmet Kalabak Nurullah Özcan Ça- wuş muhtarları 20 şer, Osman Güven Musabey muhtarı 25, Ahmet Atay Ke- vek muhtarı 20, Tahsin Tuzcullu muh- — tarı 25, Rasim Günerli muhtarı 30, Himmet Kaklıç muhtarı 20, Ali Bayın- — Giür Sasalı muhtarı 35, Hasan - Süzbeyli Knuhtarı 20, Mustafa Ulucak köy kâtibi 25, Mustafa Özgüven Seyrek köy kâti- bi 25, Mustafa esan Kaklıç köy kâtibi 20, Tevfik Şener Süleymanlı köy kâtibi 20, Hazan Öztürk Emiralem köy kâtibi 20, Abidin Çelik Aliağa nahiye kâtibi 24, Mehmet Güzel Yanık nahiye kâtibi - 80, Muhittin Baysal Helvacı nahiye kâtibi 25, Mehmet Gençer Helvacı köy Z.K. Kooperatifi kâtibi 20, Himmet E miralem köy Z. K. kooperatifi 20, Hak- — kı Asarlık F. Ocak başkanı 20, Ahmet fabrikatör Balacık köyünden 20, Bekir Toay Harmandalı köyü imamı 30, Meh- — met Çocaklar köyü kâtibi 30, Ali Rıza Forbeş Meyankökü fabrikası Mü. 20 li- Ta senelik yüküm altma girmişlerdir. — Hava kurumuna yardım devam ediyor Urfa, 10 ÇA.A.) — Bugün hava teh- Hkesini bilenler kurumu büyük bir top- lantı yaparak kuruma bir çok üye yaz- mıştır. .» Kaş, 10 (A.A.) — Burada hava teh- Hkesini bilenler kurumu ilk teplartıkmmı /— yapdnış ve üye yazmaya başlamışlardır. H. R. TANKUT Kanan illerine durmadan saldır- tıyordu. La civilisation des Hitti- tes et des milaniens 12). Sıyasa ve yaşayış - şartları bu iki ulusu, hurilerle hatileri sonra- ları biribirinden ayırdı.. Hatiler madenci olduğu için ovalara ve bitek topraklara muhtaç değiller- di. Onun içindir ki dağlık yerlere, yayıldılar. Onlar savaşa ancak zornu altında kaldıkları zaman katlanryorlardı. Çünkü başka ulus- larda olduğu gibi savaş yağması paylaşmak onlar için hayatiğ bir mesele değildi. Tecim değişimin- de kazandıkları paralarla ova ü- rünlerini bolbol cide edebiliyorlar- dı. Dağları kendilerine çok ve se- miz hayvan sürüleri yetiştiriyor- du. Zengin ve tok idiler. Bu yüz- dendir ki egemenlikleri kölemen uluslar üzerinde o kadar acı bir et- ki btrakmıyordu. Hutriler de öyle idi, fakat bun- lar savaşı savaş olduğu için iste- miyorlardı. Çok incelmiş ve yükselmiş ol- duklarında şüphe yoktur. Etiler- den daha soysal ve daha eski ol- duklarmı söyliyenler de var. Fakat bu çaresizler Etilerin tersine ola- rak durmadan savaşmak zorunun- da idiler, Çünkü ana yurdlarının korunması için ellerinde tabiiğ bir sınır yoktu. Düz ovalar üzerinde yaşıyorlardı. Yalnız tarım ve sa- vaş ürünü ile yaşıyabilirlerdi. Bu- nun içindir ki varlıkları özlene- medi. Güçlü komşuları Asur dev- leti iliyle Sam kültür acun ına ka- tılıp kaynadılar. Zaten ulusal var- lıkları zayıflamaya başlar başla- maz Etiler de cl attıkları için ta- rihten silinip kalktılar. Huri dilinin ve kültürünün sa- miğ diller üzerindeki etkisi derin- dir. Ve önemli yazmağa: değerli- dir. Contenau hurilerin dilini de başka Anadolu dilleri gibi aggeu- tinant bulur. Speiser daha ileri giderek der ki: “En eski Hurilerin Filistinde birleştiklerini gösteren daha bir- çok belge kaynakları vardır. Tev. ratta hititler üzerine söylenmiş sözlerin ayni zamanda hurilere de kapsal olduğu son zamanlarda ya- pılan birçok incelemelerden an- laşıldı (1) Hititler Mitanilerin ül- kesini ele geçirdikten sonra, güzey Suriyesinde ileri gelen bir erk ola- rak bir zaman yaşadılar. Hititle- rin bu egemenliği zamanında ken- di sıyasal adlarını buralarda daha önceleri huri adı ile anılan kültür ve dil ilkesine de verdiler. Hitit adınm genelleşmesi yü- zündendir ki'İsrail oğulları da bir vakit Hititlerden sayıldı, Halbuki Hititlerin Samiğ olmadıklarını © zaman bir çokları biliyordu. Fa- kat Filistinden Asüryeye kadar uzanan batı bölgesine tümü tümü- ne Hitit adı verildi. Hattâ Filis- tindeki Aodad şehrine Kefr Hitit denildi. Bunlara bakılırsa bugüne kadar çözülüp okunmamış olan Hitit hiyeroğlifinin hurice olması, iktimali artar. Fakat İbrahim yal- vaç devrindeki Filistin Hititleri de Proto-hitit yani Hattik grup- dan oldukları için İsa doğumun- dan hiç olmazsa 3000 yıl önce Fi- listinde huri ve hati sömürgeleri- nin yanyarla bulunmuş olması ge- ,tektir. Birkaç yüzyıl sanra doğu Anadolusu ve iktimal ki Suriyenin şimal bölgesi de gene tıpkı bu du- rumda idi, (Mezobotamien Origins 134.135) Hurilerin ve hatilerin sa. miğ diller üzerinde yapabildikle- ri etkileri bu yoldan bir dereceye kadar sezmiş bulunuyoruz, Şimdi de bir azcık Kas veya Kasilerden bahsedelim: Sonu var (1) Magnad. Kulturfragen C. 1L.S.7 ı | Balkan sıyasasında Bulgaristan 3 hazıiran 1933 tetihli Noye Zürher Saytung'dan: Bugüakü bulgar başbakanı nisan- da iş başına geçince, Bulgaristan'ın dış sıyasası — değişmiyecek bile olsa, komşu Balkan devletlerile daha sıkı dostluk ilgilerile bağlanacağını söyle- mişti. Bu haberin yankısı; hele Ati- nadan çok dostça bir karşılıkla geri geldi; ancak bugüne kadar bu yaklaş- ma yıyasasının eseri denebilecek bir sonuç eide edilmiş değildir. Bunun da sebebini bulgar kabinesinin iç sryasa ve finaas işlerile uğraşmaktan başını kaldıramamasında — aramak — gerektir. Son yunan azısı dolayısiyle Cenevre"- deki bulgar delegesi, türklerin Trak. yadaki sücl kıtalarının hareketlerini bir tehlike diye göstermeğe kalktığı za- man, andlaşmaların reviziyonden geçi- rilmesi için macarlarla birlikte savaş- mak düşüncesiyle, Bulgaristanın da hiç kımıldamıyan dış sryasasında hare- kete geeçceği sanılmıştı. Sofya, böyle bir şeye girişmenin henüz daha zamanı gelmediğini anlayınca, vakiteiz olarak verilen teblike işaretini örtbas etmek için Cenevredeki uluslar sosyetesi de- legesini geri çekmek zorunda kaldı. Bir sürü deneçlerden vazgeçmek ve uluslar sosyetesine yaslanan bir dış sıyasası gütmek isteği bugün her ze- mankinden büyüktür. Bundan başka bir esas da, meeslâ bugünkü biçimdeki Balkan paktı gibi, Nöyi barış andlaş- masının hükümlerini berkiten - hiç bir andlaşmayı imzalamamaktadır. Buna karşı da Bulgaristan, sınırlarla ilgisi o- fan reviziyon meselelerinde kendisine özgürce hareket etmeğe elverişli olan saldırışmama paktları yapmaya hazır» dır. Her hükümet değişmesinde komşu devletlerle görüşmeğe hazır oldukları söylenmiş olmakla beraber, bu esas du- rumda bugüne kedar hiç bir değişiklik olmamıştır. Çoğu psikolojik olan bir- çok engeller, atılmak ürere olan kesin adımları durdurmuş ve herhangi bir anlaşmayı — yaptırmamıştır. — Nitekim 1933 türk — yunan anlaşması, Bulga- ristanı Yugoslavya ilt yakınlaştırmak üzere harekete geçirdi. Makedonya tu rumunun Georgiel'in yetkili rejiminde daha büyük ölçüde ezilmesine girişil- miş olması Kıral Aleksandır'ın Sofyaya gelmesini imkân içine soktuğu — gibi bulgarların hiç beklemedikleri anlaş- maların da yapılmasını imkânlı kıldı Belgrad Toşef hükümetine karşı bit bekleme tavrı takınmış ve Bulgaristan da başarısının ufak tefek — oluşundan umusaya uğramış olması yüzünden, bu- gün yaklaşma sıyasasında bir durgun- Juk vardır. Ne olursa olsun, anlaşmak için lâzım olan psikolojik — şartlar bu- gün de vardır; çünkü Belgradla Sofya arasındaki değet noktaları, Bulgaris- tanla öbür komşuları arasındakilerden daha çoktur. Yeni neslin, birge Slav kültürüne dayanılarak karşılıklı ilgileri devamlı bir biçime sokmak isteğini candan taşımakta olduklarına hiç şüp- he yoktur, Bu da Yugoslavyanın, gü- ney Sırbistanındaki bulgar makedonya- kları meselesini düzeltmesine bağlıdır. Makedonya meselesi henüz daha düzel- tilmemiştir; her iki tarafça da bu me selenin barış yollarile düzeltilmesi umud edilmekte ve orta Avrupa mese- leleri, Macaristan ve Bulgaristanm gi- lahlanma işleri bugünkü günde bütün dış sryasa görüşmelerinin üÜzerinde top- landıkları nokta olması dolayısiyle Ms- kedonya metelesi yalarz arka plânda kalmıştır. ... Bulgaristan arsrulusal büyük mesele- Terde de bekleyici bir tavır - takınıyor. Bulgaristan, aralarındaki Balkan anlaş- masiyle biribirlerine bağlanmış olan çok eyi silahlanmış devletlerle çevril. miştir; ancak Sofya pek eyi biliyor ki, Bulgaristan nötür kaldıkça ve Balkan devletlerinden herhangi birinin karşı- sına dikilecek olan tarafa katılmadıkça, biç bir Balkan devletinin hücümuna uğramıyacağını da bilmektedir. Finans Yabancı gazetelerde okuduklarımız 11 HAZİRAN 1935 SALI - ae5” $ Geneçlik - din - Devlet| Fransanın altınları Frankfurter Saytung garetesi yu- kardaki başlık altında yazdığı bir yazı- dx gençlik kurumları ile kiliseyi karşı laştırmakta ve demektedir ki: Bugünü değil, yarını göz önünde tutan kilise için en önemli ödev yalnız genşliği elden kaçırmamak değil, genç- Hiği yeniden kazanmaktır. Genç bir ada- maın dinsel suç, tanrı korkusu gibi şey- lere karşı kavrayışı, duygusu zayıftır. Bundan dolayı bir genci her günkü ya- şayışında karşılamak onun yanıbaşın- da bulunmak, eğlence ve sporlarında ah- lak ve tanrıyı tanımak kavramlarını o- na anlatmak vaz geçilecek şeyierden de- ğildir. Kilisenin canla başla uğraştığı bu meselenin (bu da devlete karşı düşman - lık yapmak için değil, kendi varlığını ve kilise unsurlarını kurtarmak - için yapılmaktadır.) karşısında da devletin gençlik eğitimini kendi elinde tutmak kaygusu dürmaktadır. Devtet diyor ki: “Hıristiyan di - ninin spor — ve Jimnastikle ne ilgisi vardır? Şüphesiz ki hiç. Olsa ol- sa dinsel gençlik kurumları — İsa'nın anısı için değil, gençlik için, genç- liğin faydaları için Jimnastik yapmış- lardır ki bunu da kilise, dinsel etki yap- mak ve dolayısiyle gençliği kazanmak bakımından kullanmıştır.,, Ancak, dev- let gereğini yerine getirmekte olduğu- na göre kilise için mesele kökünden de- Bişmiştir. Kilise şimdi artık var kuv- vetiyle etkisinin ağırlığını çocukların ve çocuklarını dinsel veya dinsel olma- yarak yetiştiren büyüklerin Üüzerine yüklemektedir. Bu manevra ile de ay- le kavramı kilisenin tuzağına sürük- lTenmektedir. Amerikada anasal kanun anlaşamamazlığı 29 mayıs 935 tarihli Noye Zürher Saytung gazetesi yukardaki başlık al- tında yazdığı uzun bir yazıda ulusal kalkınma için yapılan kanunların ana. sal kanuna aykırı gelmiş olduğuna ka- rar verilmiş olması dolayısiyle - ortaya gekan dürümeü incelemekte ve demekte- dir ki: Bugün Amerikada olduğu gibi dün- yanın hiç bir ülkesinde böyle bir anla- şamamazlık olamazdı. Daba fransız gdevriminden önce hazırlanmış olan a- nasal kanunun yaratıcıları devlet un- surlarının yetkilerini daraltmakta © kadar ince eleyip sık dokumayı düşün- müşlerdir ki, Amerika sıyasası ikide bir bir çıkmaza sokulmaktadır. Üçte iki bir çokluğa lüzum gösteren Sena'- nn devlet andlaşmalarını onamak hak- kı, Versay andlaşmasının onanmasına ve dolayısiyle de Birleşik Amerika hil- kümetlerinin uluslar sosyetesine gir- melerine engel olmuş ve bunun sonu- cunda da bemen bemen her ülkede A.- merikalılar tarafından — aldatılmış ol- mak havasını uyandırmıştır. Aynı hak, Birleşik Amerika devletlerini bugüne kadar dnüya yüksek tüze kuruluna sokturmamıştır. $ Bu böyle olmakla beraber cumur başkanı vetosunu bugüne bugün etkisi henüz daha körlenmemiş olan ve ka: nun çıkaran koöngrelere karşı bir silah diye kullanmaktadır. Ancak her kanu- Bun anasal kanuna uygunluğunu araş- tırmak bakrmından da — Amerika hak- yerlerinin yetkilerine eş yoktur. durumu yüzünden Bulgaristanın silah- Tanması çok dar bir çerçeve içine sıkış- mıştır. Ne dereceye kadar silahlanmış olduğunu kestirmek güçtür; ancak or- dunun göründüğünden daha büyük ve daha eyi silahlanmış olduğu, Nöyi and Taşmasının izin verdiğinden aytı bir asker toplama sistemi bulunduğu da ar- tık gizli bir iş sayılamaz. Birçok ulu: sa) kurumlar hiç de büyük zorluklarla karşılaşmadan orduya katılabilecek du- rumdadırlar., 1 haziran 1935 tarihli Berliner Tag- blat gazetesi Fransadaki para ve kabi- ne bulhranlarmnı inceleyon bir yazısında diyor ki: Paris'te neler oluyor? Fransız fran- gina üç taraftan saldırılmaktadır. Bi- rincisi, kıymetini düşürmek İstiyen ve gün geçtikçe apaçık olarak sayısı ço- galmakta olan parti, ikincisi arsıulusal düşürme spcekülasyonları, — üçüncüsü gekmecelerinde kâğıd paradan çok altın bulundurmak isteğini taşıyan fransız halkıdır. İç piyasa fiatlarının dünya piyasasına uydurulması meselesi para- nn kıymetini düşürmek istiyen takı- mıtı bir belgesidir, kikiğ düşmanı dünya ekonomisi değil- dir; hakikğ düşman, fransız devlet fi- nansına yakın bir zaman içinde akla yatar bir düzen verilebileceğine güve- nilmemesidir. Flanden kabinesinin düş- mesine de sebeb işin özel için büyük ve açık bir programı olmamasıdır. Son yıllar içinde, daha doğrusu İngilterenin 1931 de yaptığı bötü de- neçten sonra, başka yerlerde eranılma- sı gereken — yanlışlık için kambiyoya suçlu çocuk olarak kötek atmak sahnesi sıksık tekrarlanmaktadır. Fransız devlet bankası son bir hafta içinde $ 1/2 mil- yar franklık altın harcamıştır. Bu al- tın, altın stokunun yüzde yedisi bile değildir. Bütün dünyada birçok kimse- lerin bu altın harcanmasının franktan yana olarak yorduklarını görüyoruz. Bir devlet bankası, fransız devlet ban- kası gibi tıka basa altın ile dolduru. lunca, piyasaya altın dökülmesi kam- biyoyu bir an için yükseltmekten başka bir şey değildir. Tıpkı altın satın alın- masının tersi bir etki yaparak kambi- yoyu düşürdüğü gibi. İngiliz ve Ame- rikalıların frank satın almalariyle aynı zamana düşen Fransanın altın harca- ması, kıymetinin düşmesi dolayısiyle evrensel bir patırdı koparıldığı halde fransız framgı çok düşmüş değildir. Ödelli satış Üzerine olan fransız frangı şüphesiz ki kıymetinden çok kaybetmiştir. Ancak, bu düşme fransız devlet bankasının tetiğini bozamaz. A- çıktan frank satışı yapanlar — fransız devlet bankasının kambiyoyu savgama» sını kolaylaştırıyorlar; çönkü, ödel gü- nü frank vermek — hükmündedirler, Frank durluk içinde kalırsa, aldanmış olur. Sebebi ise, frangı bahalı satın a- Tarak ucuza satmak zorunda kalırlar. Eğer ki, devlet bankası kambiyonun durluğunu koruyabileceğini önceden anlayacak olurlarsa, büyük ziyanların önüne geçmek için çok geçmeden frank toplamağa başlarlar ki, bu da devlet bankasının işine uygun gelmekte ve do- Jayısiyle frangin değeri kuvvetlenmek- tedir. Nitekim böyle bir harcket de çarşamba günü görüldü. Fransız devlet bankası için en bil- yük güçlük ülke içindeki sinirliliktir. Bu da o kadâr korkunç bir şey sayı- damazdı. Banka, altın değişmesine de- vam etmez ve gene alten standardı ve pariteyi koruyabilirdi. Ancak böyle bir şey Fransada yapılamıyor, çünkü kâ- ğıd para büyük yığınlar halinde (30 milyar) halka dağıtılmıştır. Bu kâğıd paralar devlet bankasının altınına gi- den yol kapanacak olursa, banknot yı- gınları korkunç bir biçimde yuvarlanı- Tak bir felâket olabilecek anlamda İiat- ları yükgeltmiş olacaktır. Bu böyle ol- makla beraber, fransız devlet bankası hiç güçlük çekmeden 30 — milyarlık al- tınt Ülke içindekilere dağıtabilir ve bu hareketi gonucunda da fransız ekonomi- sinde hiç bir aksaklık olmaz. Olun olsa devamlı bir tehdid ortadan kalkmış o: dur. Bu duruma göre, ülke içinde bank- motlara karşı altın vermek ve lâzım ©- Junca da Ülke dışima özel olarak altın gçıkarılmasını yasak etmek ve döviz kontrolu yapmak yolları fransız devlet bankasına açık bulunuyor. Bu bakım- dan frank tehlike içinde değildir. Bü- tün mesele hükümetin isteğine bağlıdır. İngiltere ile Birleşik Amerika hü- kümetleri frangı korumak için bir haf- tadanberi büyük paralar barcamakta- dirlar. Çok tanınmış bir Amerika ban- kası çarsamba günü Amerika hükümeti adına Lüyük tutarda frank nldı. Fran-