2 HAZIRAN 1035 PAZAR ——— ——— Yarı - sıyasa: Ş Fransız buhranı Bu yazıda geçen kılavuz kelimele - tinin osmanlıca karşılıkları: Üretim — İstihsal; Yetki hiyet; Üsnomal Sah - - Fevkalade; Finan - sal — Mali; Oruntayan — Temsil e - den:; Asığ Menfaat; Yönetim « İdare; Etke Mevkli iktidar. Şu günlerde, en başta gelen mesele, fransız frangının düşüp düşmiyeceğidir. Belçika parasını altından ayırdığı gün- denberi, gözler fransız frangına çev » rilmişti. Çünkü sterling bloku ile al - ten bloku arasında yıllardanberi sürüp gelen didişme şu son aylarda en son kertesini bulmuştu. Üretiminin 9ç 80 - ini drşarıya satması gereken belçikalı « Tar da bu didişmeye altın blokunun bir üyesi olarak girişmiş ve delikdeşik bir pahalr paradan vazgeçmek kararını vermişti. Fransa için de dışarrya mal satmak Fakat Belçika için olduğu Fransayı altın para, de - hale gelerek, sonunda, önemlidir. kadar değil. flaeyon ve büdce açığı yaraları ile ya ralamıştır. Flandin, çekilmezden önce, istediği yetkiler bir başka kabineye verilse bi- le iş işten geçmiş bulunacağını ve geç kalınacağımı ileri sürmüştü. Hâdiseler gösterecektir ki, Flandin yamılmıştır. Çünkü Buisson kabinesi “üsnomâl yet- keler,, i alacak ve frangın düşmesine engel olacaktır. * Flandin'den esirgenen — yetkiler Bouisson'a niçin verilecektir? Flandin kabinesi, — ancak radikal - sasyalistler'e kadar sollaşabilmişti. “Üze nomal yetkiler,, kendisine verilecek o « lursa, bunları finansal alandan sryasal alana kolavca bulaştırabilirdi. Sol fıt- kalar, hele sosyalistlerle solkanad radi- kalleri, —böyle bir kabineye üsnomal yetkiler” veremezlerdi. Eğer frangın korunması ulusal bir iş ise, bu işin, ulusu baştanbaşa orun tayan bir kabineye verilmesi gerek - mez mi idi? Görülüyor ki, frangı korumak İşim de, sol fırkalar, açık sağları değilse bi- le, sağları ve ortaları iyi kıstırmışlar dir. “Eğer ekonomik asığmızı kurtar mak isterseniz, bizlere sıyasal konses- yon yapmaktan yani devlet yönetimine bizleri de karıştırmaktan başka çare « niz yoktur,, demekle, fransız devleti » nin yönetimine el atmışlardır. Gerçe mareşal Petain gibi bir aske- fin kabineye girmesi de sağları yatış - tırmak bakrmından önemlidir. Fakat bu, yeni bir şey değildir ki! Yeni olan, #ransız kapitalizminin sevgili frangını kurtarabilmek için, sosyalistleri kabi - neye almaktan başka bir çare kalma « mış olmasıdır. Şimdi, frank, şüphesiz kurtarıla - caktır. Hem de büyük bir çoğunlukla. Fakat ondan sonra da Fransada, sağ - Tar ile sollar arasında, gerçekten bir erke kavgası başlıyacaktır. Şimdilik erke, denilebilir ki Herriot ve Herrtiot partisinin elindedir. De - mek oluyor ki radikal - sosyalistler 6 şubstta sokağa düşürdükleri erkeyi, şim- di Bangue de France'ın gişesinden ye- niden teslim almışlardır. Burhan BELGE ON İKİNCİ RESIM SERGİSİ (Başı 1L inci sayıfada) seler, kâğırmanlıklar pek çok geçmiş- tir. Türk çocuğunun duygusu bunları kavramamış şekilde kalamazdı, kalma- mıştır da. Eserini yüksek — değerlemenize sun- maktadır. Büyük Önderimizin yönemesine, u- Tusumuzun duygusundaki ineceliğe, ka- munun göstermekte olduğu ilgiye göre arrmız gittikçe daha yükselecektir. Çağırımızı kabul ederek sergimlzi o- nurlandırmış olmanızdan dolayi teşok- kür ederim. Bundan sonra Kamutay Baş- “anımız B. Renda kordelâyı ke- Sergideki portrelerden; Köylü krzları (R. Safiyef tarafından) ti ve çağrılılar, tabloların önünde ayrı ayrı durarak sergiyi gezdiler. Bugün güzel sanatlar birliği re- sim şubesi adını taşıyan örgü! önce “osmanlı ressamlar cemiye- ti,, adı altında 1908 yılmda kurul- muş ve aynı isimde bir sanat der - gisi çıkararak ilk resim hareketle- rini meydana getirmistir. Ösman- hı ressamlar cemiyeti büyük harb- tan sonra “türk ressamlar cemi - yeti,, adı altında çalışmasına de vam etmiştir. Resimciler Cemiye ti, yurdun Avrupa'da okumuş ar tistlerinin memlekete dönmesiyle daha kuvvetli bir varlık halinde ortaya çıkmış ve 1916 da Galata « saray sergisine başlamıstır. Tü:k resimcilerinin birleşmesinden da- ULUS ğan Galatasaray sergisi ger;liğe sanat aşkını vermiş ve yetişen gençleri korumuştur. Türk ressamlar cemiyeti Cu - muriyet rejiminin yüksek koru - ması altında 1926 da Güzel Sanat- BSB, R. Peker, A. Ronda ve C, Uybadın sergide lar birliğini meydana getirmiş ve alay köşkünde kurulmuştur. Birli- ğin kurucuları: resimci Şevket, Namık İsmail, Sami, Vecihi, Hik- met, Feyhaman, Çallı ve heykelci Ihsan'dır. Bergiyi gezenlerden bir gecdnüş Güzel sanatlar birliği resim şu- besi adı altında birleşen türk re - simcileri şimdiye kadar Ankara ve İstanbulda 33 sergi açmışlar - dır. Bu sergilere katılmak için hiç Sergideki portrelerden; $. E. Karahan (Saip tarafından ) bir sınır konmaLaıştır. Memleke - tin her hangi bir yerindeki bi'r türk artisti tablolarını bu sergilerde se rebilmektedir. Bu yılki sergi Namık İsmai!, Çallı, Şevket, General Halil, Ve -" hi, Sami, Feyhaman, Nazmi Ziya, Hikmet gibi adları en çok tanın - mış üstadlardan herbirinin bir . çar eserini bulundurmakla — ayrı bir değer kazanmaktadır. Gerek Namık İsmail'in, gerek diğer aka:- demi arkadaşlarımın bu eserleri gönül doyurucu bir güzellik taşı - maktadır. Genclerden de Bursalı Şefik Malik, Süruri, Saib v. b. gibi bir çok kuvvetli imzaların yeni ve Dış Bukııııın-ıı;L Sofyada Sofya, 1 (A.A.) — Bulgar tel. graf ajansından: Türkiye dış işle- ri bakanı Doktor Tevfik Rüştü A. ras yanında Bayan Afet, kızı Ba- yan Satm, Türkiye Cumur Baş - kanlığı Başyaveri Bay Celâl, özel büro direktörü Bay Refik Amir ol- duğu halde, bugün Ankara'ya git- mek üzere Cenevreden saat 4,40 ta Sofya'ya gelmiştir. Doktor Tevfik Rüştü Aras, is- tasyonda, Kıralım danışmanı Bay Groueff, Bulgar Dışisleri Bakanı Bay Köseivanof Sofva'daki Tür kiye elçisi Bay Ali Şevki beraber ve başka resmiğ şahsiyetler tara » fından selâmlanmıştır. Bulgar dış işleri bakanı Köse- ivanof tarafından bayanlara çiçek demetleri sunulmuştur. İki bakan, trenin hareketine ka- dar istasyon salonunda görüş - müslerdir. Bülücüstanda kor - kunç bir deprem oldu Bin kişi öldü. İki şehir yıkıldı Simla, 1 (A.A.) — Dün, Bülü- cistan'da korkunç bir deprem ol- muştur. Kuetta'da ölenlerin sayı- sı bin kadar oranlanıyorsa da, 60.000 nüfus barındıran bu şehir, baştan aşağı yıkıldığı için herhal- de, ölenlerin daha çok olduğu sa- nılıyor. Kelat şehri de yıkılmıştır. Mastung şehri ile etrafındaki köyler halkının beşte dördü öl- müştür. Keraci, 1 (A.A.) — Daha doğ- ruluğu bilinemiyen haberlere gö- re, bir yandan Keutta'nın başlıca çarşılarından biri yanmakta, öte yandan da yaman bir bora esmek- tedir. Keutta'nın kuzey batısının yüz kilometre kadar ötesinde, ö- nemli bir sınır karakolunun bulun- duğu Şamon şehri büsbütün yıkıl- mıştır. Bir sovyet paraşütcüsü 2500 metreden paraşütle denize indi Moskova, 1 (A.A.) — Paraşüt- çü Aleksandrof uçak tarihinde ilk defa olarak denize paraşütle bir atlayış yapmıştır. Sokum'da kıyı- dan 7 kilometre ötede 2500 metre- den atlamış, parasütü 1350 met- rede açmış ve denize 20 metre ka- la da paraşütten ayrılarak suya dalmıştır. —— Amerika, alamadığı ala - cağını istiyor Vaşington, 1 (A.A.) — Her al. tr ayda bir olduğu gibi, dış işler? bakanlığı, 15 haziranda günü ge - len harb borçlarının ödenmesi için 13 devlete haber yollamıştır. Ödenmesi gereken borçlar 180.899.701 doları bulmakta * Ticareti bırakma Ankarada Koyunpazarında İ- negöl pazarı namında olan dük- kânı kapadım ve ticareti bıraktığı- mı ilân eylerim. Ticareti bırakan İnegöl pazarı 1—2205 — sahibi Ali Fehmi kuvvetli eserlerini beğenmek fu satımı buluyoruz. Bu yılki sergi, geçen gün “- söylediğimiz gibi, zengindir ve re- sim alanında da kuvvetli bir iler leme ve atılma olduğunu bize gö: termektedir. Bu sergiye girmemiş olan ba - #ınsız gene resimcilerin tabtoları nt da ayrı bir sergi halinde yakın- da görmeyi diliyoruz. SAYIFA 3 Gezgi notları Sovyetlerde havacı gençlik Geçen iki ayın son ve ilk gün- terini Sovyet memleketlerinde ge çirdim. Gördüklerimle dinledikle rimi belgelerle — karşılaştırarak görüşlerimin doğrusunu yanlışla- rından ayırd etmekle uğraşmakta yım; çok yakından tanımamız ge- rekli olan büyük dost ve komşu memleket hakkındaki etütlerimi bitirince öğrendiklerimi yazaca- ğim, Uzun boylu düşünülüp incelen- mesine lüzum olmıyan taralları da zaman zarman, okurlarıma sy- nacağım. ven Komuşu birliğin neresine gider seniz gidiniz, ilk bakışta gözleri- nize çarpacak olan genel konu, has vacılık ve havacılığa gençlerce gösterilen sonsuz ilgidir. Odesadan Leningrada, Mosko- vadan Dnyeprogoze ve oradan Ki- yele gittik. Trenle geçtiğimiz bu $ bin kilometrelik yol üzerinde inip gezdiğimiz, yahut trenin koşuşu arasında şöylece silüetini gördü- ğümüz, küçüklü büyüklü şehirle- rin, düzlüklerinde, kültür parkla- rında, uçak alanlarında gözlerimi- ze ilişen ilk şey “paraşüt kuleleri,, idi, Paraşüt kuleleri, bizdeki atlı karınca gibi, çocukların eğlence- leri arasına girmişti. Kulenin çe kıntısmma, - açık olarak - bağlı du- ran paraşüte tutunanlar havalarda uçmanın heyecanını bir an yürekle- rinde duyarak, yere iniyor ve, huş. Tar gibi, bavanın unsurlarından biri olduklarını böylece anlıyor- lardı, Moskovadaki Ossoviyakim ku- lübüne gideceğimiz gün, bir genç krr bize: “Ben şimdiye kadar ancak birkaç kere paraşüt kulesinden atladıma ve uçakla da birkaç kısa yolculuk yaptım, Uçaktan paraşütle atla- ma sıram daha gelmedi. Siz ne bahtlısınız ;konuk olduğunuz için sıra beklemezsiniz!,, demişti. Össeviyakim'in başkanı bay Eydeman, bir okul gibi de çalışan kulübü gezdirirken, paraşütçülük Öğretmenliği eden on sekiz yaşın- da bir genç kızla bizi tanıştırdı. O zamana kadar elli ikinci büyük pa- raşüt denecini yapmıştı; bu, elli i« ki kero hayatını tehlikeye koymuş olmak demek değil miydi? — Hayatımız her sebeple ve her dakika tehlikededir. Havacır lık buna bir şey ilâve etmiştir, di- yemem. Böyle söyleyen genç kızın bak- sız olmadığını biraz sonra anla- dık; üç uçakla havalanan üç para- şütçüden ikisi sekiz yüz ve bin metreden atılıp yere indiler. Ü- çüncüsü iki bin metreden atılacak ve paraşütünü sekiz yüz metrede açacaktı. Büyükçe bir arı gibi an- cak görüp motörünün vızıltılarırı işitebildiğimiz bu üçüncü uçaktan, birdenbire, bir nokta ayrıldı, her saniye biraz daha büyüyerek ve bir az daha hızlanarak yere doğru düş. meğe başladı. Üçüncü paraşütçü- nün düşüşünü seyir etmiyor, yere ne kadar uzakta olduğunu hesap ediyorduk. Paraşüt, allı yeşilli bir kâğıt fener gibi uzandı, sonra şişerken, korkunç bir gürültü ile ikiye bö- lündü. Yırtılan paraşüt, çekmekte olduğu ağırlığa ancak karşı koya- biliyordu. Yalnız bu işin az çok ya- bancısı olan bizlerin değil, Eydes man ve arkadaşlarının da yüzle- rinde tasa belirdi. Paraşütçü, sert yelin önüne düşmüş, yırtık bir kâ- ğıda takılı çöp hiziyle, toprağa yaklaşıyordu. Kaygılı gözlerde sevinç parlak dı; paraşütçü göğsündeki ikinci paraşütü, yere yüz elli metre kala. açmış, salına salına iniyordu. Bir