SAYIFA 6 ULUS 14 ŞUBAT 1935 PERŞENİBE Kısa tefrika Hitlerci genc kızlarla beraber HI. — “KAMP KIZLARI ARASIN- DA BİR PARİSLİ KIZ Rotenklempenov, içinde ancak otuz l genc kez bulunan küçük bir kamp. Hal- “buki VO, 80 genc kız barındıran başka büyük kamplar var. Tuğladan yapılmış * binanam önünde bir Hitler bayrağı dal- 3 gılınqor. Arkada üfak bir bahçe var. urağı bellemişler ve allahın izniyle fasulya, lahna gibi şeyler dikecekler! kamp gefinin üç tavuğu ile iki tane u- fak tavşanı var. Herhalde bir domuza, Bonra da bir ineğe sahib olmağı düşü- füyor. Böylelikle kamptakiler hüküme- - tin verdiği kupkuru yiyeceklere bir şey- * ler daha ilave etmek çarelerini araştırı- yorlar, Mutfakta, kocaman tencerelerin ö- nünde, yemek pişirmeğe memur iki genc kız çalışıyorlar. Sırtlarında iş elbisesi yar: Mavi bir buluz giymişler, saçlarını da kırmızı bir mendille sarmışlar. Bu Âki renk hiç de biribirine uymıyor. Se- bebimi sorsanız cevab şüphesiz - şöyle olacak; Bu renkler kuvvet, cesaret, ne- , ge alâmetidir. Bu üç şey de, nazi genc kızların başlıca meziyetidir! Kızların bu kıyafeti, Moskova'da gördüğüm ba- zı işçi kızlarınkine benziyor. Bana refakat eden kızlar, aynı “Hail Hitler,, nidasiyle ve alelâde bir sesle köyde belki on kişiyi selamladılar. Mut- faktaki genc kızlar, içeti girenleri, baş- larını bile çevirmeden aynı şekilde se- lamlıyorlar. Bu kelimeler artık ağız- larda bizim “bonjur,, kelimesi gibi Ja- übali bir şekil almış. Bir fransız kızı- nın, faraza arkadaşiyle şöylece bir ko- puşmasını tasavvur ediniz: “Yaşasın Flanden! Bugün ne yemek var? Tav- şanlar otların hepsini yemişler mi, gi- ULUSLAR VE YAŞAYIŞLARI dip bakayım; sen yeni gelen kıza bir ı çift lastik ver, 38 numara giyiyor. Ya- şaşın Flanden!,, Zaten etraftaki kızlar Hitlerin adı- nı duyunca değil, içlerine yeni bir kız - hem de fransız kızı - geldiğini işitin- ce başlarını kaldırıyorlar! İşçi kızlar tarlalardan dönmeğe baş- ladılar. Bazıları kısa eteklik, bazıları da bluzun altına uzun bir laciverd pan- talon giymişler. Bu pantalon jimnastik- ten sonra ısınmak için, yahut da dışar- da daha rahat çalışmak için giyiliyor. Kızlar bir taraftan terli yüzlerini yıkı- yorlar ve çamurlu lastik çizmelerini çı- karırlarken öte taraftan da merakla ba- na bakıyorlar. Bakışlarında, acayip bir hayvana bakarken duyulan merakla be- raber, hakkımda eyi duygular beslenil- diğini gösteren bir hal var. Zaten kızlar aralarında çok eyi geçiniyorlar. Hepsi etrafımı almışlar, kim olduğumu öğren- mek, beni de hemen kendi yaşayışları- na iştirak ettirmek için çırpınıyorlar. İçlerinden Maria adlı bir tanesi bana yaklaştı, Bu kız evelce birkaç ay Fran- sa'daki Dijon üniversitesinde okumuş ve oldukça eyi fransızca konuşuyor. O- nu kendime arkadaş olarak seçtim. İçini çekerek: — Demek parislisin, öyle mi? dedi. Ben Paris'i bilirim. Sen Jak sokağın- da oturmuştum. Ötekiler de konuşuyorlar: — Parislisin, ha? Ne talilisin! Paris çok güzelmiş! Orayı görmeyi o kadar istiyoruz ki... Kızlar güzel değil. Parlak burüunla- rında bir parçacık bile pudra yok, Saç- larır itina ile bakılsa güzel olacak. En fazla tuhafıma giden, tombul yanaklar nilmiye mecburiyet olmıyan otomobil- ler müğterilerinin hemen hemen yüz- de seksenini kaybettiler. Onun içindir ki, bu ufak masraflar bile bizi sarsıyor.. Hazirandan sonra Biliyorsunuz ki belediye haziranda Rusya'dan getirtmekte olduğu otobüs- leri işletmeye başlıyor. Böylelikle An- kara piyasasında sayı bakımından en gçok olan kaptıkaçtılar sahadan çekili- yorlar demektir, Sayısı yüz elliyi aşan bu araba sahibleri daha şimdiden gide- -cekleri yerleri hazırlamakla meşguldür- -ler, Bitçokları memleketlerinde az iş olması dolayısiyle Ankara'ya gelmiş ve çoğu yabancı olan kaptıkaçti sahibleri gene ya eski yerlerine dönecekler ve yahut da demiryolu üzerinde olmıyan şehirlere gideceklerdir. Bu gidişin an- karalılar için eyi veya kötü olduğunu uzaman gösterecektir. Unutulmaması gereken birkaç nokta Ankara içinde işliyen ötobüsleri İs- tanbul ile mukayese etmek bizim kö- tülüğümüzü tebarüz ettirebilmek için daima bir miyar oluyor. Gerek fiat ba- “kımından, gerek muntazam seferler ya- pıp yapmak bakımından bize örnek olarak gösterilen İstanbul otobüsleri- -dir. Yalnız bu mukayeseyi yapanların unuttukları bir şey vardır: İstanbul'da hiç bir otobüste kalkma dakikası geldiği zaman boş bir yer gö- temerzsiniz. İnsan sayısı Ankaramızdan daha çok fazla, ve nihayet bir ticaret ve hareket merkezi olan İstanbul oto- büsçüleri taşıdıkları yolcudan aldıkla- çi para-ile götürdükleri mesafeye göre -Ankara'dan şüphesiz daha çok ucuz ve muntazamdır. Bunu inkâr etmiyoruz. ' -Boş gitmek; dolu gelmek : meselesi. Yalİntz siz bizim Yehnişehire - işliyen kaptıkaçtılara dikkat ediniz: Sabahle- yin Yenişehit'den bir yolcu akınr var- dır. Akşamvda aksine olarak eski şehif- dön Yenişehire doğru yoölcü kalabalığı 'taşınır. Sabahleyin Yenişehire yolcü al- fınayı'gîden kaptıkaçtılar boş gider, do- u gelir; akşamları ise dolu gider boş Belir.. — "Tabif böyle olunta bir gidiş veya ge- "Tişe, gidiş - geliş masrafı birden biner. *Ve hakikaten 12,5-15 gibi mesafeye gö- * re ç © olan bir para da ancak idare e- der ve vaziyeti kurtarır, Sayı fazlalığı.. Devlet mahallesinde yapılardan bir kısmı bitipte bakanlıklar yenişehirdeki binalarına yerleşince bu hat üzerinde işliyen otobüslerin fazlalığı büsbütün kendini göstermiştir. Arabalar pek na- dir olarak tam yolcu sayısı olan beş ki- şi ile hareket edebiliyorlar.. İki yolcu bulmak bile bir şans eseri oluyor. Bu hat üzerindeki araba sahibleri mesela 40 a indirilse 6 zaman 10 kuruş, hattâ 7,5 kuruş bile kâfi gelir. Zaten artık bu hesablara lüzum kal- mamıştır. Belediyenin haziranda işi e- line alması dileriz ki otobüsler için ö- lan şikâyetlere bir son versi.. Halkın menfaati, istirahatı için çalışan bir ku- rum olan belediyenin bu isteği yerine getirmek için var güciyle çalışacağına hiç şüphemiz yoktur. Bizim olmıyan biricik şey Otomobil ve otomobile lâzım -olan her şey, yağına, benzinine ve en ufak vidasına varıncıya kadar bizim değil- dir. Bütün paramızı dışarıya çıkaran -otomobilciliğin yurdda 'geniş alanlar bulr-: « ökonomik bakımdan istenilecek bir şey değildir. İstanbulda kurulan yerli lastik fabrikası, dayanıklık bakı- mınden ünlü firmalar kadar piyasada a- ranılan lastikler çıkaramıyorsa da yerli malr olması dolayısiyle gene tercih et- mek ve yabancı malından üstün tutmak gerekliğini biliyoruz. Yalnız reklam ve sermaye noksanını bu yerli lastik fab- rikamızı yetecek kadar piyasaya tanıt- tırmamaktadır. Tren - otomobil rekabeti Derhal söyliyebiliriz ki tren son ten- zilatından önce bize hiç bir zarar ver- miyor, hattâ rekabet edemiyordu. Son fiat düşürüşünden sonra bizim üstün durumumuz ona geçti. Yol üzerinde o- lan yerlerde yalnız tenzilatlı tarifeye dahil olmıyan eşyayt nakletmekle ikti- fa ediyoruz. Yalnız bazı yerler var ki tren, dolaşıp gidiyor. Otobüsler kestir- me yoldan gittikleri için zamandan ka- zanıyoruz. Öyle sanıyorum ki, bol sermayeli ve muntazam bir şirket demiryolu olmıyan yerlere muntazam seferler yapsa mu- hakkak kazanır. Yoksa demiryol - oto- büs rekabeti bence daima trenin üstün- lüğiyle sonuclanan bir uğraşmadır., ile şişman göğüsleri. Bu umumi şişman- liktan haric kalanlar ancak 17 yaşında- ki küçük kızlar, Hepsi de bana kompli- man yapıyorlar “ne kadar incesin! Sen hiç kamp kızına benzemiyorsun. Zaten burada kalırsan vücudunıyı biçimi ça- buük kaybolur. Ben iki ayda on kilo al- dım.,, Hepsi gülüyor ve mevzun endam- larını kaybettikleri için hiç biri müte- essir değil. Zaten buna çare bulmanın da imkânı yok ki! Çalışma kampların- daki hayatı anlatırsam bunu siz de tak- dir edeceksiniz. IV. — BAYRAĞA SELAM Kampta çalışan her kıza hükümet günde 56 fenik (28 kuruş) veriyor. Erkekler 68 fenik (34 kuruş) alıyorlar. Bu para ile de çılgınca masraflar yapı- lamıyacağını kolayca anlarsnız! Bundan başka bilhassa alman — işçi kızlarının kuvvetli bir iştihaları olduğunu ve h -- sokak başında bir “ev kadını yetiştirme mektebi,, olduğu halde Almanya'da ye- mek pişirmenin ne demek olduğunun bilinmediğini de buna ilave edin. Velha- sıl, kamplardaki yiyecek berbad, hattâ sıhhate muzır bir şey. Sabahları saat yedide kahvaltı yapı- lryor. Verilen kahve, boyalı sudan baş- ka bir şey değil. Kahvenin yanında da siyah ekmek var. Buna margarin veya yemekte kullanılan bildiğimiz sadeyağ sürülüyor, (Tereyağının ne olduğunu bile kimse bilmiyor.) Saat onda bir çor- ba veriliyor, öğleyin de sebze haşlama- sı* Bu, patates veya lahnadan yapılmış bir şeydir. Bazan bunun içinde ufacık yağ parçaları veya jambon — dilimleri bulunduğu da vakidir. Saat dörtte, ye- niden kâahve ve yağlı ekmek, bazan da çok az miktarda marmelat. Saat yedide, patates ve beyaz peynir, yahut patates ve frenk lahnası, Hepsi bu kadar. Ne et, ne yumurta, ne balık, ne meyva, ne de taze sebze var. Bira, süd ve şarab da yok. Velhasıl, yorucu bir günden sonra kalori, vitamin almak, kanı, — sinirleri kuvvetlendirmek için hiç bir şey yok. Yalnız açlığı unutuncaya kadar siyah ekmekle patates yiyen genc kızlar, ada- lelerden gelmiyen zararlı bir şişmanlı- ğauğruyorlar. Yemeğin tatsızlığını unutmak için, bir günün içinde her fırsatta yapıldığı gibi yemekte de merasim yapılıyor. Gong vazifesini gören bir tavanın tersine vu- rularak herkes yemeğe çağrılıyor. Bü- tün kızlar yemekhaneye girerek otura- takları yetin önünde duruyorlar, Kam- pın şefi bir işaret verince, bütün kızlar elele tutuşup hep bir ağızdan bağırıyor- lar: “Memleketimiz mesud olsun!,, Yemek bitince gene — herkes elele tutuşup: ”Teşekkür ederiz!,, diye bağı- rıyor. Kime? Allaha mı, aşçıya mı, yok- sa Hitler'e mi? Yemekten sonra akşam — toplantısı yoksa, saat dokuz itibaren kapın şefi “yat!,, emrini veriyor. O za- man herkes, günün en büyük merasimi- ne hazırlanıyot: Bayrağa selam! bütün buçuktan & » Askör gibi yaşryan alman kızları kızlar sessiz sessiz, kollarında gamalı haç işareti bulunan caketlerini giyiyor- - lar, Şef kapıyı açıyor ve hava yağmur- lu, rüzgârlı, yahut karlı olsun, herkes dışarıya çıkarak karanlıkta kampın! ö- bür ucundaki bayrağa doğru gidiyor. Bayrak direğinin etrafında kızlar bir halka yapıyorlar ve “hazırol,, vaziyetin- de duruyorlar. Onun üzerine Şef, o gün- kü marşı söylüyor. Bu marş, büyük me- rasim günlerine mahsus — olan alman milli marşı veya nazilerin Horst Wes- sel lied marşı değildir. Söylenen şarkı- lar, Hitlerin iş başına gelmesindenberi yapılan yüzlerce şarkı arasından seçi- liyor. İçlerinden bazısı Hitleri methe- diyor, bazısı da “uyanan Almanya,, dan bahsediyor. Çalışma idaresinin kendi marşı da var, sekiz - bugünkü birleşmiş Almanyayı Marş bittikten sonra herkes kolları- nı kaldırarak uzun bLir hitler selamı ve- tiyor. Derin bir süküt içinde yalnız di- rtekten indirilem ve devşirilen bayrağın sesi duyuluyor. Bayrak sarıldıktan son- 1 ra gene herkes yemekte olduğu gibi el- ele tutuşuyor, ve biribirine sokularak temsil ediyor. Sonra yirmi beş ses birden ba. ğiriyor; “Allah rahatlık versin!,, halka bozulüyor, yarına kadar disiplin yok, Bütün kızlar bağırarak, gülerek yatak« hanelere doğru koşuyorlar. Yatakhanelerde, yerlere serilmiş ot minderler var, Kamp yeni ve fakir ol« duğu için henüz kışlalardaki gibi “ran- za,, tedarik edilememiş, yastık yerine de küçük bir ot minder, Çarşaf — yok. İki üç tane sert ve koyu renkte asker battaniyesi. Fakat yorgun insanlar ça- bük uyurlar, Onun için biraz sonra her« kes derin bir uykuya dalacak ve bu, ya- rın sabah şefak vaktine kadar sürecek. Kamplarda yaşryan alman kızlarından iki grup AAA -- L ETDAR | _Ankafa Belediyesinden: Sokak adı CİNSİ. ; Ulu kapı caddesi Adi kaldırım tarnir Dumlupınar dökmeci St - ğ y inşasi Hacı Halil Ma. Halilağa So. S y ĞOT Ulucanlar Ma. Göztepe So. » » » Hacı Mehmet efendi sokağı » bi » Keşif Bedeli L Ki 1320.00 239.40 118.52 102.37 247.80 2028.09 1 — Yukarda keşif bedelleri ve adları yazılı sokaklarda âdi kaldırım insa ve tamir ettirilecektir. 2 — Keşif ve şartnamelerini görmek için fen kalemine gelinecektir. 3 — Eksiltme açıktır. 18-2-935 tarihine rast dürlüğü odasında yapılacaktır. 4 — Muvakkat teminat ayrı ayrı yüz de yidi buçuktur. (235) lryan pazartesi günü saat 11 de Fen Mü- 1—418