3 Şubat 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

E, PAZAN ULUS SAYIFA 5 3 ŞUBAT :075 — — AAA İngiltere meklubu: K embriç *«« Bir otomobil mi geçiyor; sü- ren talebedir. Dükkânda birini alışveriş ederken mi gördünüz, ne alıyor olsun talebedir. Kahve- de iki kişi gülerek mi konuşuyor- lar; talebedirler.. Ne yana baksa- nız talebe göreceksiniz... Burası, talebe şehri Kembriç'tir. Ne bu- dun, ne yaş, ne görüş, ne giyiş ayrılığı! Giyinişten nükte yapışa adar her şeyde göze çarpan bir birlik, bir benzerlik.. Acunun her yanında yaşama, çalışma, hazır- şartları biribirine uygun, €vrensel bir sınıf aranıyorsa bu talebe, dir.... Üniversitenin sıra- sına her oturan, hemen, biraz ço- cuk, biraz filozof, biraz atak, biraz kalender, kısası, talebe o- P çıkıyor... Talebe olmanın yaşayış yo- lunda bir ayrı yeri, değeri, tartı- sı olan bir konak olduğunu bura- her adımda anlıyor! Ta- lebe için kurulmuş bu şehirde, talebe, bir sarayın yakınındaki I zabitleri, bir - tiyatronun içindeki sahne aktörleri gibi — ne dar yeni ve çekingen de - olsa- r — gene imtiyazlı, külfetsiz, lıâkîllı, görünüyorlar.. Üniversitenin, talebenin ya- tıp kalkmasına, çalışıp spor yap- Masına bakan, birçok kollejleri var, Bunların emirlerinde de bir takım talebe pansiyonları. Yaşlı ve tedbirli kadınların idare ettiği evlerden biri, — üniversiteye kaydolunmak hakkını kazanan ta- beye, verebileceği paraya, gidip geleceği dershanelere ve spor meydanlarına olan mesafesi göz önünde tutularak, sağlık veriliyor. Her talebenin bir oturma, bir de E » Tamenr Ha veren garblıların bu husustaki merakı- nın hiç bir zaman tatmin edilememesi müuhtemel olduğunu söyledi. Orta kurunlardan kalma göre- nekler ve çok modern bir kudret İmparatorun veya hanedanın ilâhi şerefine yapılan tahkirler Japonyada birçok defalar rejim değişiklikleri do- ğurmuş veya çok değerli şeflerin düş- mesini gerekleştirmiştir. Hattâ faraza XIV ve XV inci yüzyılarda olduğu gi- bi, imparatorun şahsiyetinin büyük de- rebeylerince tanınmadığı zamanlarda bile bu böyle idi. Fakat bu ülkenin ta- rihinde ulusçuluk hareketinin her bü- Yüyüşü, Mikado'ya olan saygıyı artır- mıştır. Nitekim bu şimdi de böyledir ve japonlar hiç fikir değiştirmek niye- tinde olduklarını göstermiyorlar, 70 milyon japon Mikado'yu bir allah te » lakki ediyor ve orta kurunlara yaraşan böyle bir telakki Japonya gibi en mo- dern bir tekniğe, en birinci deniz ve kara kuvvetlerine malik olmakla ifti- h_ll' eden bir ulusun kudretinin temel taşını teşkil ediyor. ci yatma odası tutması mecburidir. Duvarlarında Şekspir'in piyesle- rinden mevzu almış tablolar asılı duran ve kömür ocakları eski â- teşgedeler gibi hiç sönmeden ya- nan bu odalarda; talebe, arasıra erkek arkadaşlarile toplanmalar yapabilmesine rağmen, hep ken- di içine kapanan ve kapısı en çok ve ister istemez bilgiye açılan bir hayat sürer. Bu odalar, kendini ilme ve allaha vakfetmiye gelen çömezlerin eski osmanlı medrese- lerindeki höcrelerinden ancak bi- raz daha rahat, geniş ve döşeli da- yalı olmak bakımından farklıdır. Şurası var ki: ulebeniıı_ büıü:ı saatlerini buraya gömmesine mü- saade etmezler. Derse gittiği za- manların dışında, bir de, spora gitmeğe söz verimlidir. Talebe, is- tediği sporu seçmekte serbesttir ama bir kere bir kulübe girdi_ mi, spor artık onun için akla estikçe denenen bir eğlence olmaktan çık- mış bir ödev halini almıştır; bu- rada üniversiteler dimağı, ruhu ve bedeni birlikte oldurmayı a- mac edinmişlerdir. Akşam yemek- leri talebeyi günün bütün saatle- rindeki tenhalıktan sonra, uzun bir spordan sonraki soğuk dı!;_gı— bi birden cemiyet hayatının içine sokar: Akşam yemekleri bir ara- da kollejde müdürler ve muallim- lerle bir arada yenilir; ırklar ve renkler biribirine karışmıştır: B_u- hindli bir fransızla, bir japon bir türkle yanyana düşmüştür. Ko- nuşmalar biribirine karışır; dün- ya hâdiseleri, çok vakit işin alay tarafı ele almarak, sofrada, çey- rek saat içinde, kalburdan geçiri- Hr... Yemekten çıkan talebenin hepsinin başında birer kukuleta görürsünüz; bu, üstü yassı ve dört köşe Kembriç talebe kasketidir. Gece saatlerinde başta bunsuz ve 'sırt harmanisiz sokağa çıkmak yasaktır; üniversite polisleri, he- men yoldan çevirir ve büyük bir incelikle sizi odanıza tıkıverirler sonra... “talebe değilim!,, diye- mezsiniz; hoş, derseniz, esas inan- maktır; üniversite, üniversitelinin yalan söyliyebileceğini hesaba ka- tarak önceden ihtiyat te2"'rleri almayı tahkir olur diye, aklın- dan bile geçirmez. İki adım arka- nızdan baksa ya bir talebe ile senli benli konuştuğunuzdan, ya bir talebe kahvesine daldığınız- dan anlayıverir ki: talebesiniz ve damgayı yersiniz... Talebe kahve- leri! bunların eşine bir daha ancak filimlerde rastgelebilirsiniz. Masa- lar, tahtadır; kahveci, ayıb olmasa bardakları bile tahtadan yaptır- mıya anıktır; ampuller bir mum kuvvetinde yanar; gölgelerin pe- çesi altında, sokakta bu genc ve paralı talebe ile bir adım bile a- Avrupada tetkikler Londra mahalli idare kongresi Uluslararasr mahalli idareler ensti- tüsü 1932 mayısında Londrada bir top- lantr yaptı. Bu koöngrenin tetkik mev- zuları çok geniştir, Londra mahalli idare kongresinin muhtelif mahalli işler hakkında tertib - etmiş olduğu sualler şöyle idi: 1 — Memleketinizde intihabla te- şekkül etmiş mahalli meclisler var mı- dır? 2 — Azalar halk sınıflarına göre mi seçilir? T 3 — Ücret alırlar mı? 4 — Adi ve fevkalâde toplanırlar mı; müzakere ruznameleri neleri ihtiva eder? $ — Halk ve matbuat ile irtibatları derecesi, 6 — Müzakere zabıtları neşrolunur mu # 7 — İntihablı meclislerin yanmda iera makamları var mıdır? varsa nasıl teşekkül eder? yüzleri; mazlüm cariye çehreleri ibi donuk, içli ve şiirli görünür. Bir talebe partisinde çok içmiş bir arkadaş, nutkunu katıla katıla gülenlere hiç aldırmadan bütün ciddiyetile haykırmaktadır; kır- dığı bardakları görerek kahveci- nin suratı asılınca, eline tutuştur- mak üzere, bir hayırsever talebe, seyircilerden birer peni tazminat parası toplamaktadır. Saat onda pansiyonların kapısı kilidlenecek- tir. Uzun püsküllü, uzun harmani- li protoktorlar sokakları sık sık dolaşmaktadır. Memnu olan zev- kin ne kadar tatlı olduğu burada her adımda çok yakınd göze çarpar: Protoktor'un gözünü şa- şırtıp da rastgele bir kızla bir cümle fazla konuşmuş olmak, gi- rilmesi yasak bir yere şöyle bir dalıvermek fırsatını kazanmış bu- lunmak, talebeyi o gün dudağın- da tam bir gülüşle uyutmak için yeter birer sebebtir. Ders, spor, yemek, çalışmak, eğlenmek... Burada her şeyde baş- ka bir çeşni, başka bir tad vardır.. Talebe, evlerinde kilidli gibidir fakat sokaklarda gene tam hür- riyet havası eser... Bunlar, bura- daki hayatı şöyle bir göstermek için karalanmış âvâre satırlardır. Size bu hayatın her safhasını bi- rer birer gösteren yazılar verme- ğe çabalıyacağım. Şimdi şunu ha- tırladım: Bilmem hangi halk tür- küsünde şöyle bir pasaj vardır: Vur patlasın, çal oynasın; Bu hayat böyle geçer, hey! Bu hayat böyle geçer! Pek vurup patlatmak, çalıp oy- natmak yok ama; bu satırlardaki “yindâne,, hava, Kembriç'te, her an, her yerde, esip drumaktadır. Biribirinden güzeldir: Spor, ders, eğlence, iş; oyna, koş, çalış, yetiş; hayata böyle hazırlanılır, hey! hayata böyle hazırlanılır... 8 — Meclisle icra makamları arasın- daki temaslar ve münasebetler nasıl tanzim edilmiştir? 9 — İkisi arasında ihtilaf çıkarsa'ne ,yapılır? | 10 — Mahalli idarelerde asli memur- lar kimlerdir? tayin ve azilleri nasıl- dır? imtihanla mı seçilir? 11 — Mahalli idarelerin malf mura - kabesi nasıl yapılır? 12 — Mahalli idare vergilerinin ne- vileri? 13 — Belediye vergi ve resimleri? 14 — Müşterek hududlarda vazifeler nasıl görülür? , 15 — Mahalli idare — memurlarının tazminat ve tekaüdlüklerinde esas ne- 'dir? Gibi, modern bir mahallt idareyi içok 'yakından alâkadar eden mevzular münakaşalara zemin teşkil etmişti. | (Londra kongresinin — suallerine muhtelif memleketlerin verdikleri ce- vablarla mukayeseli umumi raporları ayrıca tetkik ve neşredilecektir;) Bu kongrelere iştirak eden muhte- lif memleketlerin kendi belediyeleri ve mahalli idareleri için kurdukları birlikler de çok eyi çalışmakta ve fay- odalr neticeler elde ktedirler. Bu ünasebetle ulusl mahalli idare- ler ve şehirler birliğine iştirak eden muhtelif memleketlerin iştirak nisbet- lerini gösterir bir hulasa yapmak fay- ,dalı olacaktır. 1 — 61,300,000 nüfuslu 43,728 alman |belediyesinden mürekkeb ulusal birlik 2 — 2.948.000 nufuslu 118 Avustur- ya belediyesinden mürekkeb birlik. 3 — 4,500,000 nüfuslu 450 Belçika 'belediyesinden mürekkeb birlik. 4 — 1.960.000 nüfuslu iki Brezilya belediyesi, $ — 1.000,000 nüfuslu 109 Bulgar belediyesi, 6 — 2.400.000 nüfuslu 300 Kanada be lediyeleri birliği, 7 — 1.000.000 nüfuslu elli Küba be- lediyesi birliği, D 8 — 400.000 nufuslu İskenderiye '(Mısır) belediyesi, a 9 — 9.035.000 nüfuslu 1266 İspanyol 'belediyesi birliği, | 10 — 275.000 nüfuslu 32 Estonya be- lediyeleri birliği, | D1 — 500.000 nüfuslu 63 Finlandiya belediyeleri birliği, 12 — 9.250.000 nüfuslu 300 fransız ?belediyesi birliği, 13 — 7,000.00 nüfuslu Londra beledi- |yesi, 14 — 27.00.000 nüfuslu ingiliz şehir, kasaba ve köy belediyeleri caman 1452 ingiliz belediyesi, 15 — 1.800.000 nüfuslu Yunanistan ,belediyeleri birliği, 16 — 6.950.000 nüfuslu 776 Holanda 'belediyeleri birliği, " 17 —2.616.000 nüfuslu 56 macar be- lediyesi birliği, | D18 — 1.200.000 nüfuslu 57 Letonya , belediyesi birliği, 19 — 92.500 nüfuslu 150 Litvanya şe- 20 — 52.000 nüfuslu Lüksemburg be- lediyesi, 21 — 571.000 nüfuslu 16 Fas beledi- yesi, belediyeleri kontrol müessesesi, 22 — 30,000 nüfuslu Filistin'de Tel« Hafif belediyesi, 23 — 7.000.000 nüfuslu 528 Lehistan belediyeler birliği, 24 — 490.000 nüfuslu Lizbon (Porte-- kiz) belediyesi, 25 — 203.000 nüfuslu Parto (Porte- kiz) belediyesi, 26 — 3.00.000 nüfuslu 107 Romanya belediyesi, 27 — 1.300.000 nüfuslu 62 İsviçre be- lediyesi şehirler birliği, 28 — 3.100.000 müfuslu 491 Çekoslo- vakya şehirler birliği, 29 — 2.000.000 müfuslu 2032 Çekos. lovakya kasaba ve köy belediyeleri bir- liği, 30 — 1.000.000 nüfuslu İstanbul bele- diyesi, 31 — 1.200.000 nüfuslu 80 Yugoslav- ya belediyesi milli şehirler birliği, Bunlardan başka son aylarda yeni« den aza olanlar bu hesabtan hariçtir. Azalık üç sınıftır; 1 — Faal aza Bunlar da iki kısımdır. A — Mahalli idareler ve belediyeler ;birliklerî teşekkül etmiş olan memle- '(ketler (bunlarım iştirak hisseleri daimf büro tarafından tesbit edilir.) 'B — Belediyeler ve mahallt idare- ler birlikleri kkül etmemiş olan memleketlerde her bir şehir aza olabi- lir, (Bu takdirde her 1000 nüfus için bir frank altın yani bir frank İsviçre — kâğıdı, takriben 42,5 kuruş) Bizim İstanbul belediyesi bu şekil- de azadır. 2 — Murahhas aza mahalli teşekkül. Tere ait faaliyet ve mesai ile alâkadar olan cemiyet veya şahıslar. Bunlar için iştirak hissesi 20 altın frant 3 — Fahri azalar: Bunlarda uluslararası birliğe ge- niş yardımlarda Bulunan yüksek ma- kamlardır. Bugün için taltriben iki yüz milyon nüfuslu 50 bin şehir ve mahalli teşek- kül bu birlikte temsil edilmiş vaziyet- tedir. Birliğin reisi: Belçika ayan azasın« dan F. M. Wibaut ve umum? kâtibi ve müdürü Belçika şehirler birliği müdü« rü ayandan E, Vinek olup ikinci reis« leri, ingiliz sıhhiye vekâleti umum? kâ. tibi Montagu Harris ile fransız beledi. yeler birliği umum? kâtibi Seine eyale-, ti umum! meclis azasından H, Sellir'« dir, Avusturya, İspanya, Romanya, İs- viçre, Almanya, Belçika, Lehistan, Çe- koslovakya belediyeleri birliği reisle« rile, Liyon, Madrid, Budapeşte beledi« ye reisleri birlik daimf encümeninde Uluslararası idari bilgiler enstitüsü de Belçikada teşekkül etmiş olup ilk teşekkülünde, mahalli idare mesaili ile de meşgul olmuşsa da sonraları bu iki işin ayrı ve mühim mevzular olması münasebetile mesaisini ayırmış ve ge- çen sene Viyana kongresinde sırf ken- di sahasında çalışmıştı. K. Naci KICIMAN Nüyork Tayms Magazin - İlkkânun tamamağa mahküm işçi kızlarının hir ve kasabaları birliği, -.. v aa Aaav ea n eee seme ö —a a Büyük hikâye aa Bu da bir hikâyedir Yazan: Yaşar Nabi NAYIR Nedir o sır ki bu kadar kısa bir müddet içinde kalbinde bu kadar büyük bir değişik- lik yapmıştır? : Tefrika: 9 Çalışma zamanının bittiği saatte onu tirketinden almağa gittiği bir gün, Aysu- n'un kapıdan aynı dairede çalışan memur- ıilı:n birile çıktığını ıörüyoı(-'. İçinde l;:; açılmak için hazırlanmış mesud, eyi ve h hisler, 'lir anda bir hiddet ve kıskançlık | Çağlıyanına dönüyor. Fakat yüzüne "“' ı gibi inen bu manzara ona itidalini ybettirmiyor. Başını önüne eğerek ytllh' rından geçip gidiyor. Kıskançlık en sağlam işliyen muhakemeleri bile durdurur. Onun için lir ki Turgud, Aysun'un bu kadar kız- dığı hareketinin belki bir suç bile olmadığı- ni hatırına getiremiyor. Nihayet her _lı_ıdın sokakta tanıdığı bir erkekle yürüyebilir ve bu mutlaka onunla aralarında bir olduğunu ifade etmez. Fakat hıyıhndı' d" na şüpheyi esas tanımış olan Tıırııgd için, mazeret ihtimallerini hatırma getirmeğe ân yoktur. Ertesi gün vapurda ona rastlamamak Ö b evelki tesadüften Turgud'un fena şüpheler edinebileceğini düşünerek canı .ııkılmış o- lan genc kız, onu her günkü yerinde bula- mayınca büsbütün telâş ediyor ve vapurda aramıya başlıyor. Turgud, Aysun'un salo- nun merdivenlerinden indiğini gördüğü za- man başını gazetesinin içine göm'i_'ıyor ve ta yaıı:?l:a;ına geldiği anda bile vucuı_:h_ı_n- dan habersiz görünüyor. Genc kızın sesi ür- kek ve yavaş çıkıyor: “Turgud,, diyor, son- ra daha yavaş ve daha yalvarışlı bir eda ile - “Ne var, ne oldu, Turgud? ,, diye soruyor. O zaman Turgud ayağa kalkıyor, ve genc kızı, asabi bir bakışla süzdükten sonra hiç bir şey söylemeden hızlı adımlarla merdi- venlere doğru ilerliyor. Arkasından birkaç defa adını tekrarlıyan sesi kulaklarında gö- türerek yukarı çıkıyor ve kalkmak üzere olan vapurdan kendini iskeleye atıyor. Bir an, yaptığı hareketin kabalığı ve bir kadın izzeti nefsine vurduğu darbenin deh- şeti altında kendi de şaşırmış gibi kalıyor. Düşünüyor ki bir kadın, herkesin önünde, bundan daha fazla tahkir edilemezdi. Bu buluyor fakat aynı zamanda ilk defa olarak içinde uyandırdığı derin hazzı tadıyor. Ertesi günü Aysun'dan üç dört satırlık n bıı'mektub alıyor: “Sana yemin aderimki. ğ B GA ERE S NL — S S aramızda hiç bir şey yoktur. Beraber kapi- dan çıktığımız bir erkekle sokakta birkaç adım yürümüş olmak bu kadar büyük bir suç mudru? Fakat biliyor musun ki bu hal- lerin beni çok üzüyor...,, Turgud düşünüyor ki bu ifrata varan kıskançlığı ve hattâ bu kadar basit bir ha- dise yüzünden onunla alâkasını kesmiye bi- le sebebiyet verebilecek hareketi, Aysun'un, kendi hakkında' beslediği ümidleri kuvvet- lendirmekten başka bir tesir yapmıyacak- tır. İlerisi için ciddi niyetleri olmıyan bir erkek, yeni tanıdığı bir genc kıza karşı kıskançlık silâhinı bu derece bir hak gibi kullanabilir mi? Her halde bu düşünce Aysun'un zihninden geçecektir ve hiddeti karşısında onda gördüğü teessür de belki bu ümid artışmın tezahüründen başka bir şey değildir. Fakat kabahat onda, neden bu kadar üstüne düşmüştür, kendi hakkında al- danmadığı için çok eyi biliyor ki bir gün evel eğer Aysun alt salona inerek onu ara- mamış olsaydı, belki vapurun iskeleye ya- naşmasma kadar iradesi mukavemet ede- cekti, fakat ondan sonra, mağlübiyetini iti- raf ederek onun yanına gidecek ve mesele böylece kapanmış olacaktı. Karşısındakinin zâfı derecesinde artan gururundaki mana- sızlığı hissetmiyor değildi, fakat bütün bu tahlillerine, ve hatalarını kendi kendine iti- z lane babetl d LN U vi N aynı şartlar içinde yeniden vukua gelse, ge- — n:oıünkü gibi hareket etmekten geri kal- — mıyacaktı. Gururum dediği şeyi bir paçavra gibi ayakları altında çiğnemiş bir kadın tanımıştı, fakat o kuvvetliydi, onun göıleı F rinde karşısındakinin iradesini hiçe indir- — mesini bilen bir büyü vardı, o bakışların al, — tında nasıl baş eğmiş olduğunu, onun peşin- —— den, tıpkı Aysun'un kendi peşinden koştuğu, — gibi, nasıl yalvararak koşmuş olduğunu ha- — tırlıyordu. Dünya döner, diyordu, ve bizi — rollerimizi değiştiririz. Kuvvetlinin karşı- — sında nasıl hiçleşmiş elduğumuzu unutur ve' — bir zayıfın karşısında kuvvetli olmanın haz- — — zını ve gururunu duyarız, İnsan ne tuhaf — mahluk! Bu düşüncelerle aralarındaki davanın, muhakemesini yaptıktan sonra Aysun'un' ç beraetine karat veriyor ve suçlu mevkiine e. koyduğu kendini ondan özür dilemeğe mah- — küm ediyor. O sabah, vapura girdiği zaman, — her zamanki yerinde bulduğu Aysun'a işte! ( bu niyetle yaklaşıyor, fakat genc kızın göz- — K lerinde gördüğü çekingen ve yalvarıcı ba-z yi kış gene uzun uzun hazırlamış - olduğu ka- — rarları bir anda altüst ediyor, bütün düşün- celerini unutuyor ve onun yanma, elini sık- — madan, kızgın bir tavırla oturuyor. Aysun — uzun uzun ona kendisinden başka hiç kimse — ile münasebeti olmadı”ını anlatıyor: “Atksi — takdirde seninle alâkadar olur muvdaun? ,, — ELEN ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: