30 Ocak 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS AA b SAYIFA 5 30 SONW * “TIN 1027 CARŞAMBA _lV!._emleî;;İ i;ğstası J Bergama Uygurluğu özü Akalei — Atalei - Türk Uygurluğudur Bergama, (Özel bilidricimizden) — Bergamada yapılan araştırmalar, top- rak altı deşimleri, eski Bergama'nın Yüzünü açarken, genel dönemecin üstü- .— Bergama kalesinin eski manzarası ne çağların bürüdüğü karanlık örtüyü de kaldırdı. Arkeoloji toprak altr arama bilimi- nin ışığiyle geçmişi şimdi daha eyi gö- - rTüyor, tanıyoruz. Anlıyoruz ki, Bergama tarihten ön- ce bir varlıktır. Batı ellerde medeniyet izleri, kıvılcımları yokken burada bir medeniyet kaynağı vardır. Muhit şart- larının müsaidliği, geniş ovalarını su- layan gür ırmakların bu topraklara verdiği yaşama verimi, zengin orman- lar, çeşid çeşid yararlı ağaçlarla be- zenmiş dağları, tepeleri, ılıcaları, kay- narcaları, kuyularile körfezleri, sığın- mıya, barınmıya, yaşamıya elverişlili- ği yüzünden ilkin kolayca yaşamak yol- larmr arıyan ulusların icini, dikkatini —— L e—t e çekmiştir. ş Uluslar, biribiri ardısıra gelmişler, gitmişler, akışmışlar, fakat Bergama hiç bir vakit boş kalmamış iç çeken ve yaşatan değerini gene yitirmemi;tir.' Onu miladtan önce uygurluk “km- tür bakımından bütün acuna yol göste- ren ışık salan bir üstünlükte görüyo- mnu çağda Bergama akropolünün te- pesi üzerinde göğe baş kaldıran saray- ları, mabedleri, müzesi ve 200 bin cilt- lik kütübhanesi ile gününün en bayın- dır bir devleti idi. Bugün Berline zinet ve ihtişam veren Bergama müzesi o çağın (Zeus) mabedinin kalıntılarından yapılan (res- taur&) edilen bir şaheser bir sanat âbi- desidir. Bu mabed duvarlarının içinde dışınaki bergamalıların o zaman hükü- met merkezlerini Ankarada yapan bir kısım, gollarla, yaptıkları harbı tasvi- —— —— — O U eden kabartma İlevhalar, kahramanlar namına dikilen heykeller, eşsizdir, ör- neksizdir. Beşer sanat hazinelerinin en değerlisidir.(1) Doğuya, batıya, ışık tutan ,nur ve- ren, örnek olan bu sanat ve bilgi ülke- si yıllarca toprak altında kaldı. Dört yüz yıllık nurlu ulus bilginleri yönün- den yapılan aramalara yüz açmadı. Bundan ötürü evelleri tarih kitah- larında bile yer tutamıyan Bergama, 1871 de atılan bir bilim kazmasile ka- ra topraktan, karanlık örtüden silkine- rek sıyrıldığı gündenberi dillerde des- tan oldu. Her köşe bucaktan gelen sa- yısız bilginler, Bergama için sayısız kitab yazdı. Söz söyledi, kafaları aydın- lattı. Düşüncelere başka ve doğru yol verdi. Eskiden Avrupa, çağdaş mede- niyetinin esasını yunan medeniyetin- de arıyan ve acun medeniyetinin özü- nü de Avrupa medeniyetinde bulan (Europocentrigte) — düşünüşü yerini başka bir kavramıya bıraktı. Toprak altı aramaları ve buluşları arkeolojik bilgi; yunan medeniyetinin eski medeniyetlere nisbetle en yenisi olduğunu bu medeniyetin kendiliğin- den bitmediğini, özünü, mayasını daha eski uygurluklardan aldığını göster- mektedir. Bu öz ve maya Anadoluda, Ege'de yaşıyan öz varlıklı türk uluslarınındır. Bu gerçek kavramı güden pek çok bil- ginler var. Son günlerde küçük Asya hakkında kitab yazan profesör Pittard bilgiye dayanır eserinde diyor ki: (Avrupa medeniyeti, çiftçilik, hayvan ehlileştirme, madencilik.... gibi maddi unsurlarını Anadolu uygurlarından al- mıştır. Maddi varlığımızı bu toprağa borçluyuz. Bu toprağın ana yurdumuz olması ihtimali de vardır. Çünkü, mu- hakkak olan cihet avrupalı beyaz ırkın birçok yurdlardan gelmiş olması ve her zaman soysal tepreşme ve değişik- liğin beşiği de Anadolu bulunmuş ol- masıdır, Bu menşeler izah edildiği gün: Anadolu beyaz ırklı beşeriyet için mu- kaddes bir toprak, her medeni insan için de tavaf edilmesi gerek bir hac ye- ri olacaktır. Bu toprak aynı zamanda acuna verdiği, yaptığı ruhi, fikri ser- vet itibarile de mukaddestir, — - Eski yunanlılar Lidya ve Karya sa- hillerine çıktılar, Burada en eyi liman- lara yerleştiler, Burada yaşamış olan daha evelki medeniyetlerin kalıntıları ile temas etmek suretiyle medenileşti- ler, ve büyük kalabalık şehirler yaptı- lar. İşte Anadolunun bu kısmında ye- tişen insanlar asıl Yı ilmi ve fenni götürdüler ve Yunanistana ön- derlik yaptılar. Halbuki okullarda edi- len itiyad, alışkınlık yüzünden bu ön- der Anadolu, Yunanistanın sayesinde yetişmiş zannedilirdi. Anadolunun batı kıyılarında kay- naşan bu uygurlukları yaratanlar, Ber- gama medeniyetinden önce buralarda yaşıyan Akaeli ve ondan evel Ataeli'- dir. Bu uygurluklar, bugün Dikili sa- hiline yakm bir yerde tesbit edilen Ataeli ve Akaeli akrapolünde yaşıyor- du. Gelecek yazıda bunları göreceğiz. Fehmi Kural İran - İrak sınırı me selesinde İran tezi Geçen ay Cenevre'de görüşü- len işler arasında İran ve İrak sı- nırları ihtilafı da vardı. Komşu ve dost iki memleketin bakanları Cenevre'ye giderken Ankara'ya da uğradılar. Türkiye efkârı ya- kın komşuları arasındaki anlaş- mazlığa alâka gösterdi. Bu itibar- la İran dışarıişler bakanı Bay Kâ- zımi'nin uluslararası derneğinde okuduğu tezin metnini okuyucula- rımıza veriyoruz: Irak devletine göre, 1913 yı- lı protokolunun gösterdiği sınır mutebermiş. Fazla olarak, 1914 sınır tahdidi komisyonu tarafın- dan tayin olunan kısımda sınır ka- ti imiş. Halbuki devletim bu görüşü kabul edemez. Bizim delillerimiz pek açık ve pek sadedir. #ti İrak devletinin gösterdiği de- Kller, kendi görüşüne göre Erzu- rum muahedesinden İstanbul pro- tokoluna ve sınır tahdidi komis- yonunun yerinde yaptığı muame- lelere kadar silsileli olarak gidi- yor. Ben bu delilleri sonuncusun- dan başlıyarak birer birer tekrar edeceğim: A — 1913 te tesbit edilen sınır haritasının 1914 te yerine tatbiki hususu hiç yapılamamış ve os- manlıların kabul etmemesi ve mu- kavemeti buna engel olmuştur. Bu yüzden, bir muahedenamenin, onu yapan devletlerden biri tara- fından icra edilmeyişi öteki dev- lete, o muahedeyi feshedilmiş saymağa hak kazandırır. Şüphe yoktur ki bir smır yerinde dan tetkiklerle tayin edilebilir ve tedricen kati surette tasdik olu- nur. Lâkin, bu,smır haritasının katiyet şekli veren mukaveleye, muahedeye yahut hakem kararı- na mutabık olmak şarttır. Sınırm bölünmez oluşu prensibi bunu böy- le ister. İşte, osmanlıların muha- lefeti yüzünden bu prensibe ria- yet edilmemiş olduğundan onla- rın işgalleri keyfiyeti İran devle- ti tarafından itiraz götürmez bir mahiyette değildir. 2 — Sımnır çizgisinin dayandı- ğı 1913 sımnır çizgisi iki saltanatm ve iki yabancı devletin mümessil- lerinin imza etmiş oldukları bir protokolda yazılıdır. Lâkin, bu protokol iki saltanatın toprak va- ziyetlerini değiştiren bir taahhüd olduğundan bu husustaki muva- fakatin hem dahilt hukukça, hem uluslararası hukukça muteber o- labilmesi için, o zaman her iki ta- rafta meri olan meşrutiyet usulü icabınca parlamentolarca tasdik edilmesi lazım gelirdi. 3 — Eğer İrak hükümeti 1913 tarihli İstanbul — protokolunun, parlamentoların tasdikine arzedil- mesi lazım gelmezdi, çünkü 1911 de Tahran'da yapılan anlaşma mucibince bu protokol, hem İran- ve bir kahkaha. Turgud düşünüyor: Sevgi başlamadan da hem Türkiyede meşrutiyet u- sulünün henüz meri olmadığı bir zamanda aktedilmiş olan Erzu- rum mukavelenamesinin sadece bir tatbikinden ibaretti ve bu yüz den iki tarafın parlamentolarınca tasdiki mevzuu bahsolamazdı,, diye itiraz edecek olursa, bu itira« zı da varid değildir. Bu düşünce, işi eksik bir su- rette tahlil etmekten ileri gelir. 1911 de Tahranda aktolunan protokol, smır çizgisi maddesin- de — kendi dediğf gibi — 1847 yılı (1263 hicri) Erzurum muahe- desi denilen muahedeye matuftur, 1913 te İstanbulda aktolunan proş tokolun mebnası — kendisin teammüden dediği gibi — 1848t (1264 hicri) Erzüurum muahedesi« dir. 1847 ve 1848 metinleri ara- sında derin bir fark mevcudtur;; Bunların İran tarafından kabul e- dilmiş olan birincisi bâbıâlinin kendi isteği üzerine yabancı dev—ş letler tarafından ona verilen iza—* hi notayı şamil değildir. Bâbrâlt tarafından kabul edilmiş ve İranğ tarafından kabul edilmemiş olıni ikincisi ise, bu izahi notayı havî-i dir. Bu yüzden Tahran anlaşma-, sınm murad ettiği Erzurum muı-'* hedesi iki anlaşmayı aynı zaman- da bir tek mevzu üzerinde birleş- tirmek lazım gelen her kontrato- nun esasi şartma uygun değildîr.â İran, 1848 senesi metni denilen vesikayı ancak İstanbulda 191 muhtelit komisyonunun 17 i celsesinde Rusya'nın tazyik e zamana kadar mevcud ol 4 anlaşma işte o zaman gerçekleş« her iki saltanatta ©o vakit cari a-< lan meşrutiyet usulü bunun mentolarca tasdikini icab ettiri yordu. 4 — Erzurum sınır mukavele: si hususunda iki taraf vaktile muntazam bir anlaşmaya v bile olsaydılar, gene 1913 .:ğ kolu hem osmanlı hem İran lamentolarının İ mek lazım gelirdi. Erzurum smır çizgisi ve 1913 İs. saslı farklar üzerine sayın heye« tin dikkatini çekerim. Şattülarab'ın tamammın hâ- kimiyeti İran kıyılarının ılçı!: su- larına kadar bâbırâliye verilmiş olduğuna dair Erzurum muahede- namesinde tek bir kelime bile yoli tur. Şattülarab'ın mecrası üstün- deki kıyı sınırı zikredilen muahe- denamede doğrudan doğruya, a- çık ve kati bir şekilde gösterilme: miştir. Halbuki iki hükümetin ne- hir ortasına kadar aynı derecede müsavi hâkimiyet hakkına malik. olmaları esas kaideden vaz geçil- diğinin mutlak ve sarih bir şekil- de gösterilmesi lazım gelirdi. Bi- Turgud hissediyor ki, her kadın şimdi şu karşısındaki, gözlerinin içinde ha önce küçük ölçüde bir karı koca kavgası mı Kadmlar alâkadar olabileceklerini his settikleri erkeğin her şeyden önce evlenme hakkındaki fikirlerini öğrenmek isterler. Başlıyan her kadın sevgisine evlenme ümidi karışmıştır. Aysun bu husustaki fikirlerini o- ük bi Tefrikat 5 azmanlar, daima, sevgilerin en he- — Biraz? Büyük hikâye : ;ıd'kh" pi gaKĞ ça . LA . Ve h.k.n&hk .evgiden önce h!hl'ı b b._!h ? Yazan: Yaşar Nabi NAYIR aralık erkeğin IÖIIH" karşı PCmnB ; İ cundaki güzel bir kadına dalmıştır. Bu far- Aysun'a, bu hatıralarını, felıefeı= İında oım.a;ın biı'-)e dıîliı;:r. mymım: ::— tarafa bırakarak, anlatmıya çalıştı ve nuşurken gözleri e yabanı Ğ ikkatle dinliyen gözlerinde tecessüsün hü- | y dudaklarındaki tuhaf bir tikten dolayı, dunu aşan ve âdetâ kıskançlığa oraya takılmıştır. yen bir ışık görür gibi olunca sevindi. “Sev- gi başlıyor,, dedi. y Sevgi nerede başlar ve nerede biter bu başlayışı ve bitişin ne zaman Ve hasıl farkma varır? Bu bir ınull“_"“'"" Bir sevginin, çoktan beri devam ettiği sanı- hrken hiç vücud bulmamış olduğunun aesia kma varılabilir. Ve gene bazan bir sevginin üni getinlf.'n_ n b: ki, bu, konmasında çok gecikilmiş teşhisten başka bir şey değildir. | Boksörler ve güreşçiler, hayatlarının Keyecanlı ânlarını, karşılarındaki Vvetini ve oyun tarzını ölçmek için karşı- hklr denemelerle maça başladıkları ”““ın arlar. Ondan sonra alışılır, ve endişeyle ber heyecan da azalır. Sevgiler de “l:boy— le değil midir? Erkeğin ve kadınm, biribir- zihinlerindeki maumm ica Mek için ihtiyatlr manevralarla biribirlerinin doğr umu? — Evet, bu e şimdi nereden geldi : dır. Bu ilk taş. yor. Kalabalık bir konferans vermeğe Turgud, biraz ediyor: — Erkekler sarışınları tercih ederlermiş, güzel bir roman adıdır. Fakat Aysun bu suale cevah vermiyor, zihnindeki bir hayali takib eder gibi konuşu- — Suzan sarışmdır, değil mi? Turgud dikkat ediyor: Şimdi dalgın göz- lerini kendisine çekmiş olan kadın da sarışın- Bu konuşmayı takib eden lıxyor ki biraz asabileşmiştir. hakkındaki bir hatırasını disine güldürmüş olduğunu anlatıyor. hatırınıza bu söz? yalnız sözlerinden an- Hemen Suzan anlatmağa başlı- mecliste nasıl ukalaca herkesi ken- gibi bir na açıyor ve bunu çok ustalıklı yapmasını bi- liyor. Turgud'un da bu mevzu üzerinde ne düşündüğünü öğrenebilmek için böyle hare- l*_etmek lazımdır. Biliyor ki aralarındaki samimiyet biraz daha fazlalaşırsa, biraz daha sevişmeğe benzer bir hal alırsa bu meseleden bahsetmek çok güçleşecektir, — Biliyor musunuz, diyor, geçen sene az kalsın evleniyordum. Ve niçin evlenmemiş olduğunu anla- tıyor. Erkek işinden —ayrılmasını isti- yordu, halbuki kendi geliriyle ona re- fahlı bir hayat temin edecek vaziyette de- ğgildi. Hem Aysun çalışmayı o kadar çok se- viyordur ki işinden ayrılmadansa onunla ev- lenmekten vaz geçmeği tercih etmiştir, Dikkat: Kendini aldatıyor. Hiç bir kadın evlenmek için işini feda etmekten çekinmez. Böyle sebebler ancak hakiki sebebleri gizle- mek için ileri sürülebilirler. Bahusus ki kadı- te basit bir nın, övünerek bahsettiği iş, büyük bir şirket- T TP | er ki düşüncelerini okumağa çalıştığı kadın bir yuvaya açtır. Muhayyelesinde en geniş; yeri tutan, rüyalarınm en belli başlı zuunu teşkil eden fakat başkalarınm yanm« da bahsini etmeği bir küçüklük sandığı yuvaya kavuşma': hayatının en büyük dir. Fakat işte şu melun buhran vardır. | kekler, tek başlarına altında ezildikleri l bir kat daha ağır korkusile ev miyor değil midirler? Şu halde onların er geç kadından istemek mecburiyetinde cakları çalışmağa taraftar görünmek eyi bi politikadır. kalbinden yükselen sesi susturmak ister gi kadımın çalışmasını müdafaa eden ı ileri sürüyor. Erkeğin buna mani olmağa kal$ kışması ne manasız şey diyor. Niçin yorlar? Kocasına ihanet edecek bir evindeki serbest ve işsiz hayatında bm için daha fazla vakit bulamaz mı? Bu ' da bir erkek, karısmın sadece başka erkeki re yüzünü göstermesini ve iş icabı onlar birkaç kelime da mi cak? Bu kadar geri fikirlilik olur _ı_m? ve, misaller zikrediyor, tanıdığı her ikisi de çaş İışan mesud çiftlerden b r, hd büyük saadetlerine âdetâ Turgud'u imrendir« mek istiyor. Sonra soruyor: Kle OEr N

Bu sayıdan diğer sayfalar: