Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“e H ç. nıım"#ım xunaatmdıyım. SAYIZA 4 Yabancı puştası Bazil Zaharof kimdir? Diye sormak pek kolaydır, Fakat zamanımızın en es- rarengiz adamı olarak tanınan Zaharof hakkındaki böyle bir suale kolayca ce- wab vermek kabil midir? Şair Homer gibi, bu adamın da doğduğu yer olarak, birkaç şehrin adınr — söylerler. Hattâ Bazil Zaharof'un hayatta mı, yoksa öl- müş mü olduğunu doğru dürüst bilen de yoktur. 16 eylül 1934 tarihli gazete- ler, Londra'dan aldıkları bir habere da. yanarak, onun öldüğünü haber veriyor- lardı. Fakat ertesi gün bu haber tekzib edildi ve Bazil Zaharof'un hayatta ol- duğu bildirildi. Londra'dan gelen yeni bir haberde de, onun kendisini çok iyi hissettiği ve koltuklu arabasiyle şato- sunun parkında bir sabah gezintisi yap tığı bildiriliyordu. Bunun üzerine, bu İşteki esrar perdesini yırtmağa karar “ veren bir amerikan gazetesi, bir muh- birini Londra'ya yolladı. Bu muhbir Amerikaya dönerek şu hayret verici ha beri getirdi: Bazil Zaharof öleli epiy olmuştu ve onun adını alan başka bir adam onun yerine top tacirlerinin şey. tanca entrikalarını çeviriyordu, İşte, Bazil Zaharof hakkındaki son haber bundan ibarettir. Fakat — amerikalıla- rın heyecanlı şeylere olan merakları bi Hindiği için, bunu ihtiyatla telakki et » mek gerektir. Bütün bunlardan anlaşı- lacağı üzere, bu adamın doğumu Ho - mer'in doğumuna, ölümü de Musa pey. in ölümüne b ktedir. Aynı da müsteid bir olan bir gazeteci, bu adamın hayatını saran esrar perdesini kaldırmağa uğ raşmıştır. Bu adamın mazisini öğren- mek için sarfettiği gayretler, Zaharof- un hayatı kadar alâka uyandırıcıdır. Adı Noyman olan bu gazeteci, faraza Viyana savaş bakanlığında Zaharof'un dosyasını ele geçirdi mi, bunun boş ol- teblerin şimdiden iflas etmiş oldukları- nı görüyoruz, mantıka ve normale dö, nüş için bütün garbta bir aksülamel başlamıştır. Modernizme gitmeden yüksek ğSa - nat kabiliyetleri artaya çıkamaz mı? Elbete çıkabilir. Böyle olunca da, bahu. Buüş ki sanat mazisi olmıyan memleketi- Mnizde, istikbalde bu maziyi yaratmak için modernlikle işe başlamak kadar hatalı bir iş olamaz. Modern sanatın iki Başlrca kusuru vardır ki göz önünde bu Jundurmamız gerektir: 1 — uluslarara- Bı bir düşünüş ve telakkinin ifadesi ol- mak itibarile ulusal sanatm doğması. na mani olur. 2 — sanat hareketlerinin halka yayılmasına imkân vermez. En ileri sanat ülkelerinde moderniz- min ne şiddetli hücumlara uğramış ol . duğunu biliriz, estetik bakrmından ileri duğunu görüyordu. Ona, dosyanın için. deki kâğıdların başka bir bakanlığa gön derildiğini söyliyorlardı. Oraya gidip araştırryor, bir şey bulamıyordu. Zaharof'un nüfus kâğıdı bile yok » tur. Onun doğumunun yazılı olduğu ki- lise defterleri, bir yangında yanmıştır. 1873 de Londra'da bir mahkeme önünde, Zaharof, İstanbul'da Tatavla'da doğdu- ğunu söyliyordu. 1908 de fransız hükü- meti ona Lejyon donör nişanı vermeği düşündü. Zaharof o zaman bir belge ib. raz etti. Bunda, üç şahidin de şehadeti altında, Zahari Vasilyo Zaharof'un, bi. rinci teşrin 1849 da, Muğla'da doğduğu yazılıydı. 1921 de Skeç adlı ingiliz ga- zetesi bir genc kız resmi neşretti, Res- min altında, bu genc kızın Zaharof'un torenu olduğu ve isminin de İvon Za- harof olduğu yazılıydı. Bundan birkaç gün sonra Zaharof bir tekzib gönderdi. Bunda, kendisinin nerede doğduğu hak kında yeni bir haber vardı: İstanbul'da Haliç fenerinde doğduğunu bildiriyar. du Bundan başka Londra'da asıl adı Ha yim Maneleviç Zahar olan, Hiram - Barnet Zaharof isminde birisi vardır. Miss İvon Zaharof'un babası olup Lit vanya'da Vilkomir şehrinde 1868 yılın- da doğmuş olan bu adam Bazil Zaha - rof'un oğlu olduğunu iddia etmektedir. Noyman, bu dört şekli de anlatmak. ta, fakat bunların hangisi doğru oldu- ğuna kendisi de karar verememektedir. Hayim Zaharof'un gözleri ciddi bir de. lile istinad etmediği için bunlar nazarı dikkate alınmasa bile; Zaharof'un ha - kimleri yumuşatmak ümidiyle yaşını küçük gösterdiği ve iki yaşından itiba- ren Tatavla'da oturduğu için orada doğduğunu gsöylediği biliniyorsa da, 1849 da Muğla'da doğduğu daha doğru gibi görünmektedir, Etrafında esrarlı bir hava yaratmak isteği bu adamda o kadar kuvvetlidir ki, Fransa'da Balenkur şatosunu satın aldığı zaman, civardaki bütün şehirler. den bu şatonun kartpostallarını toplat- mış ve yeniden kartpostal yapılıp satıl- masını menetmişti. Zaharof iki veya üç yaşında iken ana siyle babasının Tatavla'ya gelerek ora- da yerleştiklerini söylemiştik. Tatavla ya gelmeden önce onlar 30 yıl kadar Rusya'da kalmışlardı. Onun için isim- leri, Rus adı gibi ”of,, la bitiyordu. Za. harof'un çocukluğu ve gencliği de, do- ğumu gibi karanlıktır. Noyman İstan- bul'a giderek, onun hakkında ağızdan haber toplamağı sınadı. Fakat öyle bi- ribirini tutmaz şeyler öğrendi ki, bun- lar kendisine önce bildiklerinden fazla bir şey öğretmedi. Bazılarına göre Zaharof mektebten sürülmüş bu iddiaları burada tekrarla- ınıyacağız. Çünkü maksadımız. mo- der i hakemesini yap k de - gildir, sadece bize dokunabilecek zarar- larına işaret etmektir. Bu cereyanların, en doğru, en yerinde sanat telakkileri olduğu herkesce tasdik edilmiş bulun- saydı blle, memleketin sanat seviyesini yüksel buriyetinde olduğu . - Muz ve her şeyde “halk için” düsturu- nu güddüğümüz şu sıralarda gene bu çereyanların aramıza sızmasını doğru bulamazdık. Kaldı ki bunlar teesslis et, miş bir otorite de değillerdir. Yalnız bizde değil en ileri kültür memleketlerinde bile modern sanatla halk arasında daima bir marj kalcaak - tır. Fakat modernlik garb memleketleri için bir tehlike değildir. Bu cereyanı temsil edenler azlıklardır ve bunun ya nında normal sanatın bayrağı usta sa - natkârların elinde ileri götürülür. Eğer bizde de vaziyet aynı olsaydı, eğer bu cereyanlar kendilerinden eser bekledi - ğimiz bütün gene muhitleri istilâ et . mek, bütün değerleri içine almak teh- Kkesini göstermeseydi, varsın yalnız beş on entelektüel için çalışanlar da bulun sun der ve geçerdik. Sanatkârlarımız tarzlarının model- “lerini garbtan seçerlerken kendi mem. leketlerini, onun ihtiyaclarını da biraz düşünmelidirler. Bilirler ki geniş küt - Jelere hitab edecek normal modeller (e orada vardır. Sanatlarından değiy, faz- la ileri görünmek övüncünden memle . l u% abına biraz fedakârlIık etze- 3 derler? Ben birçok şey ka- Yaşar Nubi NAYINP çıkınca, en yabancr sanatları yapmış, hattâ “kılavuzluk,, bile etmişti. Başkaları da Zaharof'un ingiliz mis. yoönerlerinden iyi bir tahsil gördükten sonra, kumaş taciri olan amucasının yanında çalıştığını, birgün kasadaki pa raları aşırarak Londra'ya kaçtığımı, fa- kat amcasının onun peşini bırakmadığı- nı ve yukarda bahsettiğimiz davanın bu yüzden doğduğunu söylediler. Nihayet Noyman, merakını daha iyi giderecek bir şey, tahrirf bir belge bul- du, Bu, Taymis gazetesinin 14 ve 17 ikinci kânun ve 4 şubat 1873 tarihli sa- yıları idi. Bu gazete, İstanbul'da tacir olan Manuel Hifentides sadlı birinin, kendIsine aid 1000 ingiliz lirası değerin de yirmi beş sandık lâstikle 169 çuval cevizi yolsuz bir şekilde rehine koydu. ğu için Zaharya Bazilyüs Zaharof is - minde birisine karşı açtığı davadan kı- saca bahsediyordu. Suçlu, kabahatini tanıyarak bu parayı ödemeğe çalışaca ğinr söylemiş ve 100 ingiliz lirası kefa- let mukabilinde muvakkaten serbest bırakılmıştı Buna göre muhakkak olan bir şey varsa o da 1873 de Zaharofun Londra. da olduğu ve mahkemeye düştüğüdür. Zaharof Londradan Atinaya gitti. Oras da bir müddet yaşıyarak ne olduğu bi- linmiyen işler, bu arada da seyyahlara tercümanlık yaptı, Londra'daki dava yüzünden haysiyeti kırıldığı için, vazi. yeti güçleşmişti. Fakat, daha o zaman nüfuzlu olan ve ileride yunan başbaka. e: olmuş olan B. Skuludis ona alâka - dar oldu: İsveç'teki Nordenfeld silah fabrikalarının Atina mümessili olan bir isveçli yüzbaşı, daha büyük bir me- müriyete tayin olunduğu için hareke- ULUS Bazil Zaharof, esrarengiz adam te mecbur İkalmış, ve yerine birisini bulması gerekmişti. B. Skulidis'i göre - rek ona akıl danıştı. O da ona, Zaha:ofu tavsiye etti. İşte İstanbul'da “kılavuzluk,, ettiğı söylenen, Londra'da muhakeme edilen, sonra Barone olan ve Lejyon donör nı. şanının büyük galib rütbesini alan, haki ki bir ispanyol düşesiyle evlenen, Vi - kers fabricasının ve Monte Karlo ku - marhanesinin sahibi, dünyanın - sayılr zenginlerinden Bazil Zaharof, iş haya- tına böylece atıldı. Bu iş hayatının B.Noyman'ın kita- bında okunan tarihcesi, hayret verici olduğu kadar alâka uyandırıcıdır. Bun- da o kadar inanılmıyacak şeyler var - dır ki, muhayyelesi en geniş bir roman cı bile, hakiki olan bu şeyleri düşünüp bulamaz. Zaharof'un yeni patronu olan Nor- denfelda, yirmi yaşında İngiltere'ye ge lerek yerleşen ve kırk senedenberi ora- da silâh imalâtiyle uğraşan bir isveçli idi, Birçok yeni iycadlar yapmıştı. Fa- kat en son icadı, hepsinden büyüktü: O, Nordenfield adlı bir denizaltı gemi, si icadetmiş ve yapılan denemelerden, bunun hakiykaten işe yaradığı anlaşıl- « mıştı. Bununla beraber, büyük masraf. larla yapılan zırhlıları faydasız bir mev kie düşürecek olan bu silâhr hiç bir Avrupa donanması kabul etmek iste » miyordu ve Zaharof olmasaydı, bu icad isveçliye hiç bir menfaat temin etmiye- cekti. Zaharof yunanlı idi. Ne için bir yurdseverlik göstermesin? Yunan do- nanması bir denizaltı gemisi satım alın ça ne kadar kuvvetlenecekti. Bu yolda yaptığı uğraşmalar muvaffakiyetle ne- ticelendi ve ilk denizaltt gemisini yu - nan deniz bakanlığı satın aldı, O sırada Zaharof, kan bakımından yunanlı olmakla beraber, Türkiye'de doğduğunu hatırladı. Türkiye de onun yurdu demekti ve onu Y istan'a gö re kötü bir vaziyette bırakmak doğru olamazdı. Onun için Türkiye'ye de iki denizaltı gemisi sattı. Tabif Rusya'nın buna — içerlemesi için daha fazla birşey lâzım değildi. Onun için Nordenfeld firmasının Pe. tersburg'daki mümessilinin, çarın ba - kanlariyle müzakereye girişmesi çok ko laylaşmıştı Rusya'nın bu icada alâka - dar olduğunu gören öteki hükümetler de onun peşi sıra gittiler, Böylece, sonradan bütün silah tacir- lerinin kullandıkları ve Zaharof siste- mi diyebileceğimiz bir politika doğdu. Bu kendi memleketinin katılmadığı bir savaşta çarpışan iki hükümete de silah satmak veya kendi ülkesinin doğrudan doğruya veya dolayısiyle düşmanı olan hükümetleri bile silahlandırmaktı. Şim di bile hava silahlanmasında bu siste- -min ne kadar iyi kârlar bıraktığını bi. liyoruz. Bunu da Zaharof'a borçluyuz. Silah tacirleri kendi noktal nazar. Tarını ahlâk bakrmından doğru g menin yolunu da bulmuşlardı; — Silah da diğer mallar gibi bir metadır, Siz bi zim haydudlara gilah satarak onların cinayet yapmalarını kolaylaştırdığımı- zı söyliyorsunuz, Fakat, haydudlara karşı kendilerini koruyabilmeleri için biz namüuslu adamlara da gilah satıyo - ruz. Eğer biz bu namuslu adamlara da silah satmayıp yardımımızı onlardan esirgeseydik o zaman onların şikâyete hakları olmaz mıydı? Kabahat, öldür - mek niyetile bizden silah satın alan. lardadır. Asıl siz onları ıslaha çalışın. Eğer bütün insanlar birleşip de silah satın almaktan vazgeçselerdi, silah ya- parmıydık? Biz kendi hesabımıza faraaz tencere yapıp satmağı tercih ederiz, Siz bize, her gün daha modern silahlar yap- tığımızı söylüyorsunuz. Fakat silah ni- hayet bir âlettir ve olan bitenden mesul tutulamaz, Mesul olan, insanlara silahı ele aldıran öldürme isteğidir. Böyle bir isteğin tesiri altında olan adam, taban- ca bulamazsa bir iskemle, şişe veya taş. la hücuma kalkışır. Siz madam ki iyi ahlâklı adamla:sınız, kendi işinize ba- kın, kalpleri ıslah etmeğe çalışın. Doğru gibi görünen bu mülâhazanın hakikatte yanlış bir tarafı vardır. O da, insanların tabiatındaki psikolojiyi, bi. lerek veya bilmiyerek, tecahül etmesi- dir. Bu mülâhaza, insanların gördükleri işlerde fırsatın oynadığı rolü hesaha Bir ingiliz gazetesinin görüşile yeni yıl 30 birinci kânun tarihli Sondey Tay- mis gazetesi, “1934 » 1935, başarılan iş- ler ve verilen vaidler,, başlığı altında şu baş yazıyı yazmaktadır: “ Yarın akşam İngiltere halkı, gö-. nülden yeni bir yılı kutlulryacak, Bü - tün cesaret kıracak vaka ve hadiselere rTağmen geçen on iki ay içinde birçok işler başarılmış ve gelen 1935 yılı da ümitler vadederek girmek üzere bulun- muştur. Bir yıl önce yeni bir yıla şüp- heler içinde, fakat ümidli girmiştik; Bu yıl içinde büyük ve mühim tecrü- beler geçirdik. Bundan sonra henüz halledilmemiş olan meseleler, dilediği- miz şekilde inkişaf gösterecek midir? Geçen yılın olan biten hadiseleri, bir yıl evelki ümidlerimizi kuvvetlen. dirmiştir. Henüz işsizlik yakamısr bı - rakmış değildir. Hükümet bunun önü - ne geçmek için bütün gücünü harcıya- rak tedbirler almaktadır. Fakat ticare- timiz adamakıllı canlanmış bulunuyor. Bu canlanma neticesi olan herkeste ye- ni ve canlı bir güven duygusu uyan. mıştır. Hattâ — yeni tabiri ile söyliyelim — fevkalâde mıntakalarda bile göze çar - pan bir kendine gelme ve bir kalkınma vardır. Bu mıntakaları dolaşmış olan- lar, işsiz hallkıım yeni ümidler besleme- ğe başladıklarını bildiriyorlar. Bunun bir çok sebebleri vardır. Bunlardan bi- risi işsizlik merkezlerindeki gönüllü soysal hizmetlerdir. Bu suretle işsiz . ler kendilerinin unutulmadıklarını an- lamakta, kendileri için iş alant hazıtlan. dığını hatırlamaktadırlar. İkinci ve mühim sebeb de ticaretin gelişmesidir. Bu sayede en fazla sıkın- tı çeken mıntakalarda bile iş bulmak imkânları çoğalmakta, şartlar yoluna girmektedir, Bazı yerlerde yeni sanayi kurumla- rı vücud bulmuştur. Bazı yerlerde de iş cilerin mıntakaları değiştirilmek sure« tiyle daha fazla iş bulunması imkânları araştırılmıştır. Bugün muhtac olduğumuz. refahı, sanayiin devamiIr surette canlanmasın. dan başka hiç bir şey temin edemez. Bunu da ulusal hükmetin tesis etmiş olduğu malf istikrara borçluyuz. Dışarı sryasasının görünüşüne ge « lince, geçen on iki ay içerisinde birçok defalar barış tehlikeli yollara saptı, Öyle zamanlar oldu ki Avrupa devlet« leri 1914 yılındanberi görülmemiş bir derecede biribirlerile savaşmağı yak « laşmış bir hal ve manzara gösterdiler. Avrupa dramının birçok yerlerinde şiddet başlıca rolü oynadı. Fransa'da, Almanya'da, Avusturya'da, Holanda'da, İspanya'da Amerika birleşik devletle « rinde sımmaf ve sryasal sıkıntılara kan dökülmesi de arkadaşlık etti. Bununla beraber bu yıl, daha fazla ümidler vererek kapanıyor. Pekaz za « man önce en fena şekle bürünmüş olan hadiseler, bugün en iyi şekle dönmekte- dirler. Her ne kadar Sar muamması henüz bir cevab beklemekte ise de bunun ye- ni bir çatışmaya değil Fransa ile Al . manya arasında bir yaklaşmayı temin edeceği umulmaktadır,. Cenevre'de tehlikeli hir vaziyet alan yugoslav — macar ihtilâfı dostça hal- edilmiş, Rusya uluslar kurumuna katıl- mış, Vaşington kollektif bir sistem için de barış davasına çalışmağa hazırlan « mıştır.,, Gazete, bundan sonra tekrar sözü İngiltere'nin içeri işlerine getirmekte ve o durum üzerinde fikirler yürüttülü ten sonra yazıyı şu cümle ile bitirmek- tedir “ Yeni yıla ümidle bakmak için bhir çok sebebler bulmaktayız,. katmamaktadır. Hoşlanmadığı bir kim- seyi kafasına şişeyle vurarak öldürmeğe kadar varamıyacak olan bir adam, o kim seyi, rahatca cebinde taşıdığı ufak bir tabancanın tetiğini hafifce çekerek da- ha kolay öldüreceğini düşününce, dl. dürmeğe daha kolay karar verir. Öldür meyi maddeten kolaylaştırmak öldür- me isteğini ona aşılamak demektir. Si- lah tacirleri ne derlerse desinler, “si - lah da her hangi bir mal gibi bir meta değildir.,, Onun için, silah ticaretinin, faraza kokain satıcılığı veya umumha- ne İşleticiliği gibi telakki edilerek hoş görülmemesi tabif bir şeydir. Yalniız herhangi bir salonda bir silah tacirinin bir umumhaneci gibi hafif bir tenezzül. le karşılanmaması, vicdanımızın daha kâfi derecede tekemmül etmediğini, ol gunlaşmadığını gösterir. Denizaltı gemilerinde muvaffakiyet kazanan Zaharof, kendi ihtıraslarına daha uygun bir düşmanla boy ölçüşme. ğe kalkmıştı. Bu da, mitralyözü icad eden Sir Hiram Maksim'di. Aralarında- ki çarpışma, 1886 dan 1888 e kadar, iki yıl sürdü. Bu çarpışma hakkındaki ma- lümatı asıl kaynağından Sir Hiram'ın hatıralarından öğreniyoruz. 1886 da Hiram, mitralyözünü satmak için İtalya hükümetiyle müzakereye gi rişmişti. Fakat bu işte kendişine rakib olan biri vardı. O da, gene mitralyöz satmak isteyen Nordenfeld'di. Fakat Hiram'ın silâhı bu gibi silâhların hep- sinden üstün olduğu için, o hiç kimse- den çekinmiyordu. La Spezzia'da Ce- neve Dükünün önünde silâhım tecrübe. lerinin yapılması kararlaştırılmıştı. O zamana kadar silahının teerübelerini Hiram daima kendisi yapmıştı. Fakat © sıralarda mühim bir iş yüzünden İn- giltere'de kalmağa mecbur olduğu için tecrübenin, en iyi mütehassıslarından ikisi tarafından yapılmasını kararlaş - tırdı. Bu adamlar kendilerin güveni. yorlardı. Yalnız bir kusurları vardı: iç. kiyi çok sevmek. Tecrübe günü geldi. Vikers - Maksim'in acentesi, mütehas - sısların oteldeki odasına gittiği zaman, ikisinin de zilzurna sarhoş olduğunu gördü. Bir gün önce, Nordenfeld'in acentesinden başka birisi olmryan çok nazik bir adam onları davet etmiş ve iç- ki içirmişti. Bu yüzden tecrübe ertesi güne kaldı ve Ceneve Dükü yirmi dört saat fazla beklemiş oldu. Çarpışmanın ikinci safhasr Viyana' da cereyan etti. Orada da Hiram ve Nordenfeld karşı karşıya idiler. Zaha. rof rakibini atlatmak için ne yapacağı- nı bir türlü kararlaştıramamıştı. Tec « rübelerin yapılacağı günden bir gün önce bunlara riyaset edecek olan Arşi- dükü buldu, Onunla konuşurken lakırs dı araşında yarm yapılacak olan tecrü. belere gitmenin faydasızlığını, mitral- yözün işe yaramaz hir silah olduğunu ve tecrübelerin, Arşidük'ü memnun et- miyeceğini kendisine anlattı. Aksi gibi Arşidük bu tecrübeleri görmeği çok is- tiyordu. Onun üzerine Zaharof daha iyi bir çare buldu. İngiliz işçilerine para vererek Hiram'ın yeni tecrübeler. de kullanılacak olan silahını tahrib et- tirdi. Hiram son dakikada işiri farkına vardı. Tecrübe saatr gelmişti. Zaharof tecrübeyi görmeğe gelen gazetecilerin arasına karışarak, atışlar bittikten son ra Nordenfeld mitralyözünün k. a ği muvaffakiyeti ci HAĞ e A Ertesi gün gazeteler hep bıı mııralyöz- den bahseden makalelerle dolu idi. Bundan birkaç gün sonra Hiram, Zaharof'u görmeğe gitti. Bu ziyarette ne konuştuklarını kimse bilmiyordu. Fakat aynı yıl içinde, yani 1888 de Lon dra'da Zaharof'la Hiram Maksim ortak- laşa bir şirket kurmuşlardı, Nayman kitabında Zaharof'un Rus, yayı nasıl elde ettiğini, rus - japon mu harebesinde, sonradan büyük harpta, yu nanlıların Anadolu'da yaptıkları savaş- ta ve nihayet Mnusul petrolleri işinde oynadığı rolleri de anlatmaktadır. Za- harof nihayet 1923 de son büyük dala- veresini çevirdi. Monte Karlo kumarha. nesini bir milyon ingiliz lirasmımna satmın alarak 1927 de üç milyon dört yüz bin ingiliz HHrasına sattı. Aynrı yıl içinde de Vickrs şirketin « den çekildi. Sevdiği biricik kadın olan Düşes dö Villafranka ölmüştür. Şimdi de Zaharof öl?mü beklemektedir. “Les Annales,, — 10. 12. 934 Açık teşekkür Duçar olduğu hastalıktan ma- alesef kurtulamıyarak bizi ve sev- diklerini göz yaşlarına boğan ci- ğerpare oğlum Aram'ın ziyar do- layısiyle gerek şifahen ve gerek- se tahriren beyanı taziyet eden ve cenaze merasiminde bulunan dosat- larımıza ayrı ayrı teşekkir ve minnettarlıklarımızı arza karsılaş- tığımız büyük felâketin teessürü mani olduğundan muhterem ga- zetenizin bu hususta delaletini ri- ca ederiz. Margarita Karpiç - Jorj Karpiç