SKÂNUN 1934 CUMA -— ““Genc Türk ressamlarına mektub Geçen yıl Türhiye'ye ge- giden Sovyet sinema re- isörü Serj Yutke yet ressamlar ve heykeltraşlar birliği organt “İskuçoo,, ga - zetesinde, Sovyetlerde ve ya- bancı memleketlerde sanata dair neşrettiği yazıdan alın - mıştir: Sevgili dostlarım. Anadolu'da üç ay geçirdim. Beni pek ziyade teshir etmiş olan bu memle- keti elimden geldiği kadar tanımağa galıştım. Yakın köyleri dolaştım. Cüm- huriyetinizin onuncu yıldönümü dola- yısiyle yapılan senlikleri görmekle bah- tiyar oldum. Bu sevinç günlerinde, Ankara'dan İzmir'e Çanakkaleye, oradan da İstan. bula giderek, gene Ankara'ya iş başına döndüm. Bütün bu gezintilerimde yeni bir memleketin sert ve cesur manzarası, te zadlariyle gözlerimin önünde idi. Beni en çok alakndar eden insanlar. dı. Türk milletinin çehresini biz nasıl yanlbış, kaba ve ibtidali bir şekilde ta - savvur ediyorduk. Seyyahların rastge « le yapmış oldukları bazı kabartmalarla vesimler, “şark,, süslerine ve cıgara ku. tularına geçerek, bize, esmer, koç bu - runlu standard osmanlıların - inanılmaz karikatürünü getirmişti. Halbuki türk milletinin tabiattaki diğer her şey gibi, türlü türlü ve cins cinstir. Meselâ yu sarı saçlı, ma- vi gözlü köylülerin, tütün reklâmların. daki kabasaba erkeklerle hiç — müna. sebetleri yoktur. Sermayedarların para ile tutulmuş askerlerine ve işgal ordu . hürriyet ve istiklâlleri için omuza, döğüşmüş olanlardan biri olan Anadolu güneşi ve dağ rüzgürlariyle yanmış yüzü açık, şu köylü kadı... Bu çehre, şeker kutularında ve "şark,, Uslübundaki resimlerde size, ince kollar ardından, badem gözleriyle bakan şark güzellerine biç de benzemiyor. Tste gençlik — talebe bereleri, Hise kasketleri, reu kepileri, izci şapka - ları giymiş delikanlılarla genç kızlar.... Kuvvetli, gürültücü ve meşeli bir genç- Kk Şu da ordudur. — Genç köylüler, Anadolu tozunun, toprağınm — rengin - deki boz elbiseli aakerler.... Sonra yaşlı zabitler, beyaz saçlı, gü - neşten kararmış yüzlü miralaylarla ge- neraller, Kemalist ordunun tecrübeli şefleri; ve işte, çelik mavisi şık kaputla- eşte parlıyan rogan çizmeleri- le genç zabitler... İşte memurlar, saylavlar, - tacirler, Bazeteciler, muharrirler ki Ankaranın, tümhuriyetin yarattığı devlet merkezi. Nin asfaltlı sokaklarında karışık bir kalabalık meydana getiriyorlar. Ve işte Ankara'nın kendisi, “oîlğ Ottasındaki bu hakiki mucize, - - - Bir Asya şehri, orijinal ve asri bir kültür şehri haline gelmiştir. Ancak, Ankara hakkında bir husu- #i mektub yazmak gerektir. Ankara an- Tatılmak istiyor, bunu bekliyor.. Yeni Türkiye'nin remzi olan bu yeni şehir, bugünkü şarkın bu yeni merkeri. İstanbullu dostlarım, sizi hayal inki- sarına uğratacağım; Ankara'yı gördük- ten zsonra İstanbul'u sevmemeğe başla- dım. İşin doğrusu, İstanbulu n yü- reğimle sevmeğe vaktım da olmadı. Onu sevebilmek ivin çok az zaman kaldım. Ancak, seyyahların ananev! programına göre yaptığı gezintilerde oraya girib buradan çıkarken onu - sevebileceğimi sandım, Böyle olmak!a beraber, benden önce milyonlarca seyyahın tekrarlamış oldu- ğu bu seyahat beni tatmin etmedi. 1933 de, bunun için, Türkiye'ye gelmek ge- rekmezdi. Tstiklâl caddesi — Eski “caddei ke- ğ..in şimdiki adı budur. Bu adı da boş taşımamaktadır. İyi ki “caddei ke- bir” de yabancı asker, zabit ve bahriye- Tilerinin kaynaştıkları günler artık uzak dir. Avrupahı büyük kalabalığın ta- mımadığı bir general'in demir eli bu “ga- Kb,, leri, “yer yüzünün zevkleri,, ne do- yamadan oradan süpürüb attı ve sokak lar hor günkü yaşayışlarna, büyük - caret merkezlerine mahsuş hareketli ya- yayışa tekrar başladı. Ancak onda İşi gücü çok bir şehrin kozmopolitliği hâlâ vardır. Türkiye'de geçirdiğim günlerin en mutlusu meslektaşlarıma, hakiki sanat adamlarına rastladığım gündür. Hor şeyden önce beni şaşırtıb la- vançlandıran ne oldu? Sanat kültürü se- viyesi.. daha birkaç zaman Önce İnsan retminin kötü görüldüğü bir memleket te, az zamanda — büyük kültür zen- ginliği olan Ülkelerden sizleri ayıran mesafeyi geçtiniz, körken gözleri gören insanlar oldunuz, hakiki bir görüş kül- türü elde ettiniz. İkinci nokta: inkâr olunmaz İstidad. Tar, Ressamı zannatcıdan — hattâ Pa- ris'in şimdiki süsleyici kübikciliğinin temsil ettiği maksatsır canbazlık içinde ikisi de bir kerteye getiren — aynı oku ka'ya bağlı olsalar dahi, bekiki istidad. Üçüncü nokta: genç bir ülkenin ree- samlarında bulunması gerek olan — bü - Yük bir çalışma kabiliyeti, bir yaratmıa uğu, yorulmazlık, daima ilerlemek içimde geniş bir çeşitlilik. Gördüm ki kudretlerinizi akuarel'de, grafikte, kara kalemde, ka- bartmada, karikatürde, tuvalet eskis'le- Tinde, kitab kaberlığında sınayorsunuz. Ve anladım ki karşımda hak'ki üstat - lar vardır . (Mektubunun burasında Bay Yutke- viç, ressamlarımızın sanattaki — hususi - yetlerini saymaktadır.) Bay Yutkoviç, mektubunun sonunda ULUS — aynı samimilik — ve dostlukla covab vermelerini dileyerek — türk ressamla - rından dostça bazı sualler sormaktadır. Biliyorum ki çalışmak sizler için ko- lay değildir. Eserleriniz, cemiyetin niş kütlelerince kâfi bir hüsnü telakki görmemiştir. İçinizden hiç biri zafer tacını henüz giymemiştir. Sizi manasız bilo bulanlar çoktur. Bir çoklarınız, ya şayabilmek için, iş sahibi değilsiniz. Hattâ şunu da kabul ediyorum ki yaptığınız levhaların çok ve ebadının da geniş olmaması — programsızlığınızdan değil muşamba ve boya alacak paranız bulunmaamsındandır. Ancak, bütün bu güçlükler geçicidirler. Bana anlatılma- * daha güç görünen taraf, sizlerin, mem leketin genel yaşayışından tecerrüd et . miş olmanızdır. Bana öyle geldi ki siz- ler, bu tecerrüd havası içinde, güçlükle wefecs almaktasınız. Sanatkârın seyircileri olmak gerektir. Onlarsiz sanatkâr ne inkişaf edebilir, ne de büyük bir sanatkâr olabilir. Ta- bü, sizler de seyircilerinizi urıyor, meşher- ler kuruyor, meydana getirdiğiniz eser- leri, yazılarınızı bastırıyorsunuz. Ancak, bunlar yetmez, Çok tahmin ederim ki bizim memle- katte, biraz istihza ile, “objektif vaziyot- ler,, denilen vaziyetler, bu tecerrüdü ko- laylaştırmaktadır. Sizler benüz ülkeye kâfi derecede bağlı değilsiniz; belki devlel kurumları — sizlerin pek çok iyi şeyler yapabile- ceğiniz — sanatla propaganda işine is - tenildiği kadar alaka göstermemektedir. Ancak, teslim edersiniz ki kusurun bir parçası da sizlerdedir. . Sanat, bütün köklerile realiteye bağ- h olursa gelişebilir. Sanatkârı hakiki â- leme bağlıyan bağlar ne kadar sağlam olursa realite ile onun arasındaki anlaş- mazlık o kadar az ve sanatı da o derece kuvvetli olur. Istanbal büyük deniz yollarının leştikleri noktadadır. Boğaziçinde rüzgürlar ever, Eski “Caddei Kebir,, e çıkan sokak aralarında, geceleyin öten bekçi düdükleri gibi, bir çok yabancı ha- valar ıslık çalar, Esrelerinizden — çoğu bir “yabancı 400, © göre yapılmış gibidir. Bunlar, renklerdeki orijinallıkla birbirinden yırd edilememektedir. Her birerlerinizin eserlerinizdeki “üslüb,, karışıklığı, ba- zan, çeşitli istidadlarım eseri olmaktan zi- yade türlü mezheblere tâbilik halinde görünmektedir. Yapraklarınızı kımıldatan — yabancı rüzgürlardır ve bu rüzgürlar arasında Anadolu yaylasının bir nefes gibi sıcak, diriltici rüzgârını hissedememekteyim. Sizin — şayet böyle demek caizes — bastalıklarmızdan bu kadar samimilikle bahsedişimin sebebi bu hastalıklara biz, Sovyetler Birliği ressamlarının da ya- bancı olmamamızdır. Ancak, bu hastalıklarla malül bulun- duğümüzuü teslim ettik. Onlardan kur - tulmak için radikal tedbirler almağa uğ- raşıyoruz. Öyle sanıyoruz ki ressamlarımız, ha- yatın realitelerinden uzaklaşmanın ön- har için ne demek olacağını sezmekte ve bu takdirde sanatlarının nasıl bir çık- maza gireceğini anlamaktadırlar. Sanatkârlarımız ve belki bazıları pek güçlükle — atölyelerine kapanmak alış- - maur SAYIFA 5 Meml <et Pos_t;sn__;] Aydın'da kadınlık bayramı nasıl oldu? AYDIN — büyük ulus kurultayı - nin türk kadınına sıyasal bayıklarını yeni bir kestirme İle sona erdirmesin - den ötürü Aydın kadınları dün akşam Halkevi çatısı altında toplandılar. Ön- ce fırka başkanı Etem Kadri kadınları kutladı. Kadınlar, bu - toplantılarına başkan olarak Zahire Etem Kadri'yi seçtiler. Zahire Etem Kadri şu - söyle- vini söyledi — Türk kadını, Büyük ulu$ kuru toplantıtında türk kadınının sıyasal ba yıkları için yeni bir kestirme daha ve- rildi. Bundan sonra türk kadını saylav ecek ve seçebilecektir. Gözlerimizi birar geriye çevirecek olursak türk kadınımı kafes arkasında, gülünç örtüler altında yarı tutsak ka- ranlıklar içinde görürüz. Uygur bayık yok... Soysal bayık hiç yok.. Bir köleden hiç ayırımı yok.. Türkün engin günlemesinde — s0) sal yaşayışıa; cinsiyet ayrılığı güdü meden kadın ve erkek birliğine dayan- dığı, türk kadınının uluş işini çevire - cek kadar yüksek varlıklar göstermiş olduğunu görüyorur. İşte erkeğin bitişiğinde yürüyen türk kadınını en son bu kadar acıklı bir yönteme düşmüş görüyoruz. Cumurluk çağının bür” - — değişik- likleri içinde yer tutan işte türk kadınının değer yerini alması türkün uygur ölçüsünü bu yönden de belli et- mekti. İnkıltpçı Cümhuriyet Halk Fırka- mızın proğramında şöyle yazar: (Fırkamız vatandaşların sıyast hak- ları noktasından cinsiyet farkı gözet- mez. Bilâkis türk milletinin yüksek ve derin tarihinde içtimal hayatını her noktadan birliğe istinat ettirmiş oldu- Kunu bilen fırkamız kadınlarımızın be- lediye intibabında olduğu gibi mebus intihabında da siyas! haklarını kullan- maları için lâzımgelen müsaid zemini ——— kanlığından kendilerini " kurtarıyorlar. Her biri, kendine göre tayin ettiği bir biçimde, realite ile arasındaki bağları sağlamlaştırıyor. Bunlar — zamanlarını yalnız bir iki büyük şehirde değil, bütün memlekette, gelişen sanayi merkezlerin- de, köylerde, kolhozlarda, orduda oku- lalarda geçiriyorlar, Fenni seferlere, as- keri manevralara, fabrikalara yapılan ge- zintilere iştirâk ediyor, yeni bir hayatın, yeni bir cemiyetin, yepyeni bir memle - ketin her şeyinin içine giriyorlar. “Sesin bütün kuvveti ile,, , — ca İyi şairlerimizden biri olan Mayakoski'nin en iyi manzumelerinden birinin adı işte budur, Siz de sesinizin bütün kuvveti ile ça- hışınız! Size “Allaha ısmarladık,, derken tekrarlayacağım budur: Sesinizin bütün kuvveti ile, uım_'ıuı Romanı: 4 Tefrika: 30 Benim Günahım (MEA CULPA) Yazanı ANNIE VIVANTI Lady Taylor titredi. — Dinle annc, As(riq'i_biliyo- Tüz, Bırakalım kaprislerinin bu- geçsin! emin ol, bir gün için- Üt burnunu sürtmüş, peşiman Sikagelecek. Fakat gün geçti, Astrid dön - Medi, Gece olunca Elsy'nin endişesi 'o'“': diğer taraftan Lady Tay- h"'“n telâşı, ona en karanlık ta- Yyüller telkin ediyordu . Solgun ve bitik titriyordu. Ah — Bir duzağa düşmüş olacak. ““ğ'ün içilen izbelerden birine sü- lemişlerdir. *qthC yuvarlak bebek gözlerini “hi y ct içinde açıyordu. Sonra ye- bir ümitsizlik taşması ile, > Yahnd”' da, - diyordu, - Nile Italyanca aslından â türkçeye çeviren: NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU amışlradır. Evet, evet!. Nil'e at- mışlardır; öyle bir Presantima - nım var, İkinci gece de, endişe içinde, uykusuz, geçti. İki kadın sabahın soluk ışığında biribirlerinin yüz . lerine baktılar: leke leke ve bit - kindiler, Harekete gelmek — lâzımdı; Britanya otoritesinin yardımını dilemek, şayialara, iskandallara razı olmak lâzımdı. Bununla beraber Elsy daha te- reddüd ediyordu. Saad müsaade edince, hemen aşağıya indi ve telâşını gizliyerek kapıcıyı sorguya çekti. : Birkaç dakika sonra, mavi &5- vablh Suriye'li bir “boy,, la birlik- te yukarı döndü. Sedire uzanmış olan Lady Tay- lor titriyerek kalktı. — Anne, bu delikanlı evelki akşam otelin önünde — nöbetci imiş; Astrid'in çıktığını görmüş. — Gülümsiyen “boy,, a dönerek: — Öyle değil mi? — Evet, Hanımefendi. Lady Taylor, heyecandan tü - kendiğini duydu. Elsy, endişesini — bastrrarak delikanlıya sormakta devam edi- yordu: — Arabaya mı bindi? — Otomobile bindi. Kapısını ben kapadım. ç — Şalföre ne adres verdi? Suriyeli biran düşündü. Mü- kemmel suürette — hatırlıyordu; ama söylemek münasib olub ol - mıyacağında tereddüd ediyordu. Gözlerini göğe kaldırdı ve çevab vermedi. — Otomobilin numarasını ha- tırlıyormusunuz? — Hayır, Hanım, Halbuki o otomobil, o dakika- da, otelin önündeki asfalt üzerin- de idi; bizzat “boy,, beş dakika ön ce sarığının üstüne deriden bir bere oturtmuş ihtiyar şoförle bir sürü arab küfürleri atışmıştı. Fakat bunu suriyeli söyleme- di, Bilâkis, uzun uzun düşündük- ten sonra, — Belki şoförü tanıyabilirim, — dedi. Lady Taylor, acı acı içini çe- kerek sedirin, arkasıma kendini bıraktı. Elsy, annesine cesaret verici bir bakış attı. Sanra delikanlıya döndü: — Sizin adınız ne? — Ahmed. — Pekâlâ, Ahmed, gidiniz! o şoförü arayınız! bütün şehirde arayınız. Bulunca buraya getiri - nız, Ahmed, hiç acele etmeden, ta rasanın merdivenlerinden indi; piyade kaldırımını geçti ve yolun ortasında bekleşen sıra sıra oto- mobillere doğru yürüdü. Sondan ikincinin önünde durdu. Volanda oturmuş El Ehram gazetesini okumakta olan ihti- yar şoföre, — Barudi, - dedi, - o açık renk saçlı, beyaz esvablı. Sitt. Hani sen evelki akşam götürmüştün, onu nereye götürdün? Şoför, içinde, münasebetsizler hazırlamağı bir vazife addeder.) Fırka takdirde tarihi ve şerefli has yatımızı yeni şeraite uygun simasile ihya etmiş olacağına kanidir). ancak Ulu Gazimiz Atatürk'ün kurduğu, inkılâpçı fırkamızın programındaki bu yazılar sırası geldikçe ortaya atıldı Uygur yasamız, türk kadınının hem insan olmak bakımından hem de şanlı bir ulusun tekleri olmak bakımından bir çok bayıklar verdi. Kadın yaşayı « şında büyük bir değişiklik yaptı. Cüme huriyetin belediye y ; türk kadını« na kent kutultaylarından yer ve söz verdi. Cümhurlyetin köy yasası; türk kas dınınma köy muhtarlığı ve üyelik bayık. Jığını verdi. Daha birçok bayıklardan başka; en son bugün türk kadını büyük ulus ku- rultayına saylav seçecek ve saylav se- çilecek. (Biz türk kadınları yeni türk dev » letinin; ulusu yükseltecek yüzlendire- cek oğullar, kızlar yetiştirecek - terbi « yecisi; Türk ev bark ocağını her çağ gö. nenç içinde tüttürecek bir temeli oldus ğumuzu unutmadan, bu yükümlerimizi hiç bir kurumda btrakmadan bu yeni budun ve ulus yolunda da erlerimizin bitişiğinde gücümüz yettiği kadar ça- lışacağız. Türk varlığını her İıpma yükselteceğiz). Bu kutlu işleti bize veren Başkanı» mız Büyük Gazi Atatürk'e Aydın ka- dınlığından ve Halkevi çatısı altında sonsuz kulduk ve saygılar. Bu söylevi kadınlarımız çok alkış « ladılar, bundan sonra birçok — kadınla. rımız daha &öz söylediler ve bundan sonra alkışlar arasında türk kadınları« Ni acunun en uyğün kadınlarından da « ha yükseklere ulaştıran Atatürk'ün türk kadınlarına bu son sıyasa bayığt- nı verdiği ve büyük ulus kurultayının onayladığı $ - 12 - 934 gününün her yıl büyük şenliklerle kutlanmasını kestire diler, Kadınlarımız Halkevi gdırc heyetin den bayan Zahire Etem'le içtimal yare dım şubesi üyelerinden Bayan Sıddika Nafiz'i ve Müze sergi komitesi üyele « rinden muallim Mebrure'yi Büyük Ata türke, General Kizım Öz Alp ve Baş: bakan General İsmet İnönü ile C. H. F. Genel yazganı Bay Receb'e sayğı va bağlılıklarını tel yazısiyle ulaştırılma« &ı yükümünü verdiler. Komite hemen toplanarak tel yazılarını yazdılar ve kamuya okuyarak alkışlar onaylanan bu tel yazılarını çektiler. Bundan sonra bu toplantıya gelen kas dıt'arımızdan Fırka ve Halkevine ya zılı olmıyanlar yazıldılar ve bütün Ay dın kadınlığını da yarzdırmağı sözle« şerek krvançla dağıldılar.. arasında ve meraklılar için sakladığı Alla- ha ve yıldırımlara aid birçok tel- mihler bulunan türlü küfürlerle cevab verdi. Ahmed, — Ey akreblerin mundar ak « rabası!.. -dedi; - öyle ise bahşiş almıyacaksın, Otele dönüyormuş gibi yaptı. O zaman şoför onu çağırdı: — Gel buraya, çakalın pis ço- : cuğul. söyle, niye sordun? Fakat delikanlı arkasını çevi- rerek tekrarladı: — Ehemmiyeti yok.. kendim alacağım. Ve, yolu kesmesine engel olan bir sıra arabanın geçmesini bekli- yerek, bir müddet durdu. Fakat Barudi bahşişi düşün - müyordu. Sitt'i düşünüvordu; o ilâhi Sitt'i.. evelki gece Zomor kanalının kıyısında tek başma bı- raktğı o süt gibi tatlı, r_nannlya.çı'- çeği gibi beyaz, bir hrdiv kızı gibi âlic- >b Sitt'i. Ona ne olmuştu ki?.. » akşam ingilizler orava ya- kın köyü yakmışlardı... Acaba ba- şına bir şev mi geldi idi?.. Suriyeliye bağırdı: — Sonu var - bahşişi et h ölk di h at d