11-5-1941 TUT T AN YÇTEREEYREET g- ABONE BEDELİ A N Türkiye Ecnebi | Türkiye “ Ecnebl Adres değiştir. 1400 Kr. 1 sene 2800 Kr.| 400 Kr. 83 Ay — 800 Kr, Nek (25) Krş, — 750 , 6 Ay 1500 , | 150 , T Ay 800 » Â (Haftanın Musahabesi | yı:nın | — Sovyetler Birliğinin işgal al- memleketlerdeki sefirleri- Ş ftkmesi, Almanyayı tatmin et- ü maksadıylg alımmış bu— ka- menfaatler temin ettiği henüz malüm değildir. Mareşal Petain'in şimali Af- rika üslerini ve donanmayı Al- manyaya teslim etmeğe razı ola- cağı tahmin edilemez, Fransa efkârıumumiyesinin büyük ek- seriyelinin buna muhalif oldu- ğu hissedilmektedir. Vichy hü kümeti buna muvafakat etse General Weygand'ın “hakiki niyeti malüm olmamakla bera- ber,, bu karara boyun eğmeme- si Vichy hükümetiyle münase- betini keserek müstakilen İn- gilizlerle bir iş birliği yapması ihtimali de mevcuttur. Böyle bir hattı hareket İngilizlerin Akdenizde ve şimali Afrikadaki i izhar ı > Almanyanın Vichy hukume— den Suriyeyi, Iraktaki İngiliz Vvetlerine karşı bir hareket üs- | Olarak kullanmak müsaadesini “nesi muhtemeldir. et Rusyada: ÂN ovyetler Birliği hükümeti- nin Almanyanın işgali al- & bulunan Norveç Belçika Ugoslavya artık müstakil bi Pdeyvlet teşkil etmedikleri i- bu memleketlerin Moskova- s$ivasi mümessillerini — td- ak hususunda bir karar haber verilmektedir. 9vyetler Birliği hükümeti - " Stalin halk komiserleri rei- duktan sonra, harici siya- ait aldığı bu ilk kararın Veçle Belçikaya ait olan kı- TI normal telâkki edilmek- Vakat iki ay kadar evvel tamamlığını ve istiklâli- Ahıdığı Yugoslavyaya — teş- iraz garip görülmektedir. Mgiliz mahafili bu kararın, "terenin, bilhassa Amerika- hoaltık memleketlerinin Sov Te ilhakını tanımaktan çe- helerine ve — Amerikanın Vetlere makineler ve bazı nıaddeler gitmesine mâni a karşılık olarak ve ay- manda Almanyayı tatmin k maksadiyle alındığı ka- İni izhar etmektedirler. itpten Evvel: - arbe tekaddüm eden ay - larda hattâ daha evvel € mâni olmak için İngiltere Şi'ansa ile bir anlaşma yap- çalışan Sovyetler Birliği Mneti buna muvaffak ola - l "ca Almanya ile bir ademi 'üz paktı imzalamayı lü- ü bulmuştu, Sovyetler bu ve bunu tamamlıyan ade- ;Müdahale siyaseti sayesinde ne kadar harbin — dışında umış ve muhtelif cepheler- 'yan eden muharebelerin iibelerinden istifade ederek ünu yeni harp tekniğinin rına göre tanzim ve tak- eIıı:ıek imkânını temin et- hsada : Viehy hükümetiyle Alman- ya arasında yapıldığı ve . Saya bazı menfaatler temin İ — bildirilen — anlaşmada *Sanın Almanyaya ne zibi İl vaziyetlerini kuvvetlendirecek- tir. Almanyanın Vichy hükü- metinden Suriyeyi, İraktaki İn- giliz kuvvetlerine karşsı bir. ha- reket üssü olarak kullanmak a iş b bir enestı arayı hırsla seven ve sar- fetmeden biriktirmek - , muhtemeldir. M. ANTEN Şef Olabilecek Posta Memurları Ankara 10 (A.A.) — Posta telg- raf ve telefon umum müdürlü- ğünün memurları arasında - sicil leri ve mesaileri itibariyle şef olmağa liyakat gösterenlerden ay rılan 48 memur tahsil derecesi bir sene olan ve Ankarada bulu- nan P. T. T. memurlar kursun- dan bu sene mezun olmuştur. Bu memurlar posta telgraf ve te lefon hizmetlerinin her şubesin- de şeflik yapacak bilgiyi bu kursta tatbiki ve nazari olarak iktisap etmiş bulunmaktadırlar, Kurs diplomaları dün kendi: lerine Münakalât Vekâleti ve posta telgraf umum müdürlüğü erkânı huzurunda tevzi edilmiş, Münakalât Vekili Cevdet Ke- rim İncedayı ve posta telgraf u- mum müdürü Kadri Musluoğ: lu tarafından yeni vazifelerinde muvaffakıyet temenni edilmiş ve lâzım gelen öğütler verilmiştir. Dahiliye Memurlarının Yaş Tahdidi — — Ankara, 10 (TAN Muhabirin- den) — Dahiliye memurlarından bır kısmının tahdidi sinlerine da— ir | ikinci dd dekıştirilmesi hakkındaki kanun lâyihası meclis ruznamesine alın- mıştır. Lâyihanın Dahiliye en- cümeninde aldığı şekil şudur: Nahiye müdürlerinin bütün dereceleri için yaş haddi 55, mül- kiye müfettişleri, kaymakamlar ve emniyet müdürlerinin ilk de- receleri için 56, bir yukarı dere- celeri için 58, bunlardan yukarı bütün dereceler ile mülkiye baş müfettişleri için 60 tır. Bunlar- dan hizmetlerinin devamında fayda olduğu mafevklerinin ve- receği ve Dahiliye Vekâletinin kabul eyliyeceği sicil ve — İcra Vekilleri Heyetinin karariyle daha beş seneye kadar istihdam edilebilirler. LOKMAN HEKİMİN filiy öâü'rı.enııââî’ğ IÇLARIN RENGİNE GÖRE... mevsimde, — Bayanların leYıne hâkim olan moda - ıyı saatte olsunlar - e - benzerler, Onların kim ve nerede bulunduk - ınmeı Onun için ışlerıııe se karışamaz. Bu mevsim- 'enk moda olmuş, o renk- aşların şu birkaç şekilde ıh!ı lâzımgeliyormuş. Se - ikmeti nedir, kimse an - z Zavallı kadınlar kim- 'huklarını bilemedikleri © iların zevkine körükörüne Tak onların her emirlerine *derler. buki o zatlar, kimler olursa zevk sahibi olmalarına im - oktur. Çünkü onlar toptan tacirler gibi iş görürler, fi- Şevsimde moda diye ortaya lkları filân renkte, filân bi- elbiseyi kimlerin giyeceği- taezler. Halbuki kadın elbi- h zevk bakımından bırıııcı iyenin yeşile bakar mavi, kırmızı saçlı ve süt gibi beyaz tenli olanlar yeşil, kestane renginde saçlı olan lar lâcivert, parlak siyah saçlı - lar da kırmızı renkte giyinirler - di. O vakit modaya uygun olma- salar da, her kadının elbisesi ken di rengine uymuş olurdu... Sonra da, renklerin ruhlarla pek sıkı münasebetleri yardır. Moda diye çıkarılan bir, yahut birkaç renk her kadının ruhuna uymaz, bir kadının elbisesi, gü - zel tablonun kadrosu demek ol - duktan başka, ruhunun da ila - desi demektir. Kırmızı renk görenlere heve - €an verir, Onun için parlak siyah saçlıların ruhunu tam ifade eder. Mavi renk tazelik ve sakinlik ifade ettiği için açık sarı saçlıla- ra yakışır. Yeşil renk, yani tabi- atin rengi görenlere hem sükün hem de ferahlık verdiği için kır- mızı saçlıların ruhunu ifade e - a uymasıdır. Bunu kesti- tek olan terzilerin âc söz 'ye HAliyetleri yoktur, on A, elbiseyi giyecek olanlar föadece modayı çıkaranların Tine itaat etmekle mü - ir, lıılar, modaları çıkaranh - der. Lâcivert bütün ruhlara sulh ve sükün telkın eıtıgındeıı kes - ten h adam için hasis, cimri, nekes, tamahkâr, pinti, bahil, eli dar, kesesinin ağzını sıkı tutan gibi bir hayli kelime ve tabir kullanırız. Fakat bun - ların hepsi de, tastamamına ay - bir takım ince farklar vardır. Meselâ Aarapçadan - alınmış “hasis”, türkçe olan “Cimri” ve “Pinti” den, yalnız mensup ol - duğu dil bakımından ve - frenk- lerin “Nüans” dedikleri birbir- lerine benziyen renklerdeki a- çıklık ve koyuluk nev'inden - belli belirsiz bir fark ile değil, pek ehemmiyetli surette ayrılır. Bunlar bir tek huyun muhtelif safhalarını, hattâ derecelerini gösterecek mahiyettedirler. Ha- sis, cimriden mek parmak da - ha az hasistir ve pinti cimriden de aşağıdadır. Tamahkâr ise, paraya ve kazanca düşkünlüğü, hırsı yüzünden ekseriya zarar gören ahmak bir hasistir. * * ahsi o kelimelerin karak - ter cihetinden tahliline getirmeden önce evvelâ lisan noktasından tetkik edelim: Oz türkçede hasis mânasına kulla- nılan kelimeler yalnız bu cimri ve pintiden ibaret değildir. El- gin, cimeker, kısırgan, hınız, hattâ katı da ayni mânaya ge - lir. Anadolunun birçok yerle - rinde “Kısırganmak” ve “Kı- sınmak,, mastarları da müsta - meldir ki, bunları - yahut mev- cütsa daha Uygunlarını - leh - çemize mal etmek bence lüzum ludur. Zira “Cimrilik etmek”, “Ha- sislik yapmak” mastarları her zaman kifayet edecek kudrette lmadığı gibi “Hasisl k” ve “Cimrilenmek” te dilde yer almamıştır. * * ine bu bahiste “Cimri,, in i ni mânaya gelmez; aralarında * REEEEİLİ . h """'“'j Refik Halid Lügat veHuYBakımındar_ı: HASİS, CİMRİ, PİNTİ, TAMAHKAR, NEKES feragatler, ne zilletler mukabi- linde olursa olsün para birik - tirmektir. Onlar için tek gaye, zevk, saadet bududr. * * en, kendi hesabıma - ve hasislerle başım hiç hoş uydurulmuşudur; bunun da a - sıl mânası soysuzluk, füruma - yeliktir. * * imdi, yukarıda bahsetti - ğim farkları gözden ge - çirelim: Halk arasındaki kullanış tar- zına ve halkın verdiği mânaya göre hasis adam, şerefini büs - bütün bozmıyacak ve pek gü - Tünç olmıyacak derecede parayı seven, kat'i lüzum görmedikçe mMasraftan çekinen, fakat elzem olanları yapan biri demektir. Faraza hasis, içtimai seviyesi icap ettiriyorsa ttamvayda ol - masa bile vapurda birinci mevkie biner, Lâkin i- kinci mevkie bindiği takdirde cebinde kalması lâzım gelen bir kaç kuruşu, dört sigara daha az içmek, yükünü hamala verme- mek, susamış olsa da evine ka- dar tahammül göstermek gibi ufak tefek perhizler ve zahmet- lerle behemehal yine çıkarır. Hattâ bu huydakilerden bir kısmı, faraza, mutbağında ya - ğın en iyisini kullanır; fakat ye- meklere az koydurur ve kilit altında bulundurur, Zaten o hu- susta da dikkate aldığı bir hesap meselesi mevcuttur: Mide bo - zup hekim parası vermemek! Hasis yazihanesine biri gelirse kahve ısmarlar amma kendisi - ne ısmarlamamak suretiyle za- rarı hafifletir. Hasisler, meselâ ev, apartıman yaptırdıkları za - man da malzemenin iyisini, sağ lamını, pahalısını kullanırlar. Fe nasını, çürüğünü' alana tamah- kâr demek dâzımdır. Sonra şu cihet de hasisler lehine mühim “Cim” e - hiç bir iddiada bulun- madan - dikkati çekmek iste - rim; Anadolu lehçesinde onun- la ve onu andıranlarla başlıyan kelimelerin çoğu, nedense azlı- ğı, ufaklığı gösterir. Meselâ: Cimcirik — Pek küçük Cimcime — Ufak tefek, bir şeyin en küçük örneği (yani maket), küçük karpuz. Cimin — Sivrisinek Cimit — Iç fındık ve ceviz içi, keten tohumu Cimke — Kıvılcım Cimeç Çim, çimen Cingey — Serçe kuşu Cin — Minimini ve Tâmbası . Cini — Sarmısak dişi Cinik — Pek küçücük. Demektir. Istanbul türkçe - sinde de - Anadoludaki gibi - az taneli üzüm salkımına “Çın - gil”, bıçak ile tahtaya yapılmış işarete ve küçük yivlere “Çen- tik” tâbir olunur. Yine Anado- luda bir cins ufak üzümün adı “Cincif” tir; evlerde yapılan kü- çuk hamur kurusuna, yani “eriş- te” ye “Cimcik” denildiği gibi iki parmak ucuyla alınan mik - tar, az şey de bu kelime ile ifa- de edilir. İstanbulda da, eski- den yemeğini parmaklariyle ve sonradan çataliyle ezen, ufal - idare ihtar olunduğunu birkaç kere işitmişimdir. Hülâsa “Cim” de ve telâffuzca benzerlerinde bir cimrilik, az ve küçük veriş, tamahkârlık hali ve çeşnisi mevcuttur. Arapçada “Hasis”, “hisset” mastarından geliyorsa bildiği - miz gibi kesesmın ağıım sıkı tane ne pek yakışır... “Kehribar sırı.sı fikri işlemiye davet eder, onun için - saçlarının rengi ne olursa olsun - fikirleriyle çalışan ve kendılu'ıne fikir arkadaşı arıyan hir kulları Üday başakları renginde açık tlılar firuze gibi mavi renk h gibi sarı renkte saçlılar l yaraşır... Beyaza gelince o, renksizlik de tutan mâ ten ise ayni kelime alçaklık, soysuzluk mânasını alır. Onun içindir ki, Osmanlıcada, mese - lâ “Hasis işlerle meşgul olan şahıs,, denildiği zaman alçak, âdi, bayağı işlerle uğraşan bir adam kastedilirdi; kelime bu - mek olduğundan hiçbir,- kadına yakışmaz.. rada “hasaset” dendir. “Nekes,, ise farsça “Nakes,, in şi tan birine: “Cimcikleme!” diye, * bir meziyettir: Önceden, Uzun uzadıya tetkik edip karar ver - dikleri hesapların tediyesinde muntazamdırlar. Hizmetçi aylı - ğını, amele gündeliğini, maiyet- lerindeki memur ve kâtip ma - aşlarını günü gününe, zahmet - sizce verirler. “Yarın, bir hafta sonra!,, diye savsaklıyanlar, bir türlü ellerini paraya atıp bor - cundan kurtularak rahat etmi- ye yanaşamıyanlar, çoğu defa hasisler değildir; cimrilerle pin- tiler veya, daha tahafı, müsrif- lerdir! * *Ai akiki hasis başkasından fazla, kendisine — azap ir. Meselâ evinde pişmiış yemeğinden bile az yemek su - retiyle nefsiniı mahrum eder de diğerlerininkine pek - aldırmaz. Bır cömert ve müsrif, ona pa- halı bir şey ikram ettiği zaman da öyledir, ımsâk gösterir. Hal- buki tam mânada cimri, kim - seye kendi kesesinden ikrama yanaşmamakla beraber bır baş- kasının sofrasında üç misli yer, içer; âdeta intikam alır gibi bir zevk duyar. Görüyorsunuz ki, hasislik, cimriliğe ve pintiliğe kıyuscn âdeta tazilettir. x * "N ekes,, e gelince bu keli- me hem para âşıkı, hem de hayra, şerre yanaşmaz, her tutumlu, i hor bakan, işe yaramaz bir şansı ifa de eder. Hasisle cimri ve pinti arasım- daki farkları biraz daha inceli- yelim: Hasis, cömerdi tenkit ile ıkufa eder, cimri ise eömerdin dır. Hasis, başk da hesabını bilmesini, israftan çe- kinmesini ister; cimri, öylele - rinin mahv ve perişan olmala - Tını bekler ve bunu gayet lüzum lu bir ceza telâkki eder. Cimri nakil vasıtalarında bi- rinci mevkie binmemeîle kîl— ve — trende- görmez; ne başkasına, ne ken - disine kahve ısmarlar. Ismar - larsa bütün düşüncesi ağzına bir zeytin tanesi vermek ve al- tına bir tulum tutmak kabilin- den ölçüsüz bir kazanç ümidi - dir. Pinti, kâr da umsa bir şey ısmsrlamıya dili varmaz; Ne - kes'in gönlü birinin kahve iç - mesine Trazı olamaz. K Herhangi şubeye mensup o - lurlarsa olsunlar hasislerin pek kızdıkları, tahammül edemedi - ği masraflar şunlardır: Çikolata, pasta, dondurma, sinema, tur- fanda yemiş, muhtelif çerezler, taksi, düğün hediyesi, çiçek ve çelenk, oyuncak, birden fazla gazete, roman ve hikâye kitap- ları, kırtasiye israfı, posta pu - lu, çok ışık, bol su, bilet zam - x x asis düşünür: d balığınımn kilosu seksen kuruşa, kalkan yetmişe... Fakat kılıçta fazla miktarda atılacak parçalar, ağırlık veren ona mu- kabil yenmiyen düğmeler, ağız tarafı yoktur, lop ettir. hem kal- kan muhakkak bol zeytinyağın- da kızartılmalıdır; kılıç mangal- da, bir tutam kömürle ıskara yapılabilir. Binaenaleyh kılıç a- lırım! z Kılıç Cimri, kalkan ve kılıç mevsi- minde uskumru ile oyalanır. Pinti, evine lüks gıda addiy- le istavrit bile sokmaz. Tamahkâr, hepsinin de daha ziyade ucuzlamasını bekler. Nekes, pek canı çekerse alıp evine götüreceğine bir aşçı dük- kânına girip yer; yediğini de gizli tutar. Hasis, dayanmasını düşünerek iyi cins kumaş alır; astarı ve telâsı sağlam olmak şartiyle de bir şöhretsiz terziye diktirir. Cimrinin kıyafeti âdi- dir; kravatından çorabına ka - dar bayağılığı, kabalığı, zevksiz- liği, işporta malı olduğu göze çarpar. Pinti, pek düşkün şekil- dedir. Tamahkâr, ucuza mal et- tiğini sanarak en dayanıksız el- biseler giymiye mahkümdur. Nekes, kendisine iyisini yapar, ailesine fenasını lâyık görür, x * ş - H asis, paraya kıymet ve- ren adamdır; cimri para- ya tapan; pinti para için her zillete katlanan; nekes, başka- sına parayı yakıştıramıyan; ta- mahkâr bire beş yüz kâr elde etmek maksadını güdüp netice- de zarara uğrıyan... Hasis, me - selâ, kunduralarını kendi aldı- ğı Amerikan mamulâtiyle evin- de boyar veya boyatır; cimri son haddine varıncıya kadar bir bezle eski boyasını tazelemiye çabalar; pinti bu işe hiç yanaş- maz; nekes, ara sıra -boyatır, çokça boyatanlara öfkelenir; ta- mahkâr, pazarlık ederek bir kö şebaşı lostracısına kontrolü al- tında boyatır, fakat boyanın â- di cinsten olduğunu hesaba kat- madığı cihetle derinin çatlaması yüzünden zarara girer! Francela - sulh zamanında da- hasisin evine ve kursağına gir- mez; taze ekmek te yemez ve yedirmez. Cimri hesapla keser, artıkları toplar, kurutur, sonra fırına — verir, kızarttırır. 'Pinti için tek yiyetek' gida''EkmEktir; öte tarafı lükstür. Nekes, ken- disi taze ekmek yer, başkaları- na sertini yedirir. Tamahkâr, daha kârlı olur diye un alarak ekmeği evinde pişirtir; lâkin tam bir kontrol koyamadığın - dan çarçur edilmek suretiyle bunda da zararlı çıkar. Bu beş türlü hasisin birleş - tikleri esas mesele para hırsı, her ne şekilde, ne zahmetler ve )i ikla beraber - onları ma- zur görürüm. Para sarfı bir zevk addediliyor da biriktirme- si neden ayni kuvvette bir baş- ka nevi zevk sayılmasın?. Ha - sislere derler ki: “Be adam, ya- rın gözünü kapayıp gidecek - sin; servetini öteki, beriki yi - yecek iyisi mi sen keyfini sür!,, — —) mir ea Bunlarımn yanıldıklari nokta hasisin keyif sürmediğini zan - netmeleridir. Hasis keyif sü - rer; yalnız bu keyif bizimkine benzemediği, bizim huyumuza uymadığı cihetle indimizde ke- yif sayılmaz. Para biriktirmek, hiç şüphesiz ki, dünya zevkle - rinin en mühimlerinden biri ol- malıdır. Katlanılan zahmet, çi- le, fedakârlık bunu isbat et - mez mi? Kendimiz kullanma - makla beraber kokain ve m finin, yıne kendimiz düşküsü olmamakla beraber alkol ve ku- marın bir zevk olduğunu inkâr Hasis, belki de, dünya ke - yiflerinin en lezzetlisinden ve hattâ zararsızından kâm almak tadır. Para istifi, olabilir ki, ka- dından da, kumardan da, çeşit çeşit zehırlerdcn, her turlu eg— lence, israf 've iklarden “TAKViMDEN b Bill YAPRAK >|(ı>lıg ve Kırbaç ârâ Bâbili fethettikten son- ra Seythes'lerin zengin ül- kesine göz dikmiş. Seythes'ler uzun seneler hariçte kalarak Med'leri mağlüp ettikten sonra memleketlerine döndükleri za- man karşılarında müthiş bir or- du bulmuşlar. Bu ordunun nasıl vücude geldiğine dair şöyle bir efsane vardır: *“Kocalarından senelerce ayrı kalan Seythes kadınları köleleriy le münasebette bulunmuşlar ve bu münasebetlerden yeni bir ne- sil yetişmiş. Bu genç ve gürbüz delikanlılar kendi hasep ve ne - seplerini öğrenince silâha sarıla- yak başkalarının ülkelerini zapt için analarını terkedip giden e- fendilerini memlekete sokmama ğa karar verirler. Seythes'lerle a- ralarında büyük bir hendek kaz- dıktan sonra müdafaaya baslar- lar. Muharipler, kölezadelerle başa çıkamazlar, Muhtelif — çar- pışmalarda her iki taraf büyük zayiat verirler, Bu hali gören Seythes'lerden biri: — Arkadaşlar! Der. Biz ne ya- pıyoruz? Kölelerimize karşı har- betmekle iki taraflı zarara uğ- ruyoruz. Evvelâ kendi kıymetli adamlarımızı kaybediyoruz, on - dan sonra da öldürdüğümüz kö- leler yine bizim malımız olduğu için servetimizden kaybetmis bu- lunuyoruz. Onlara bize mukave- met cesaretini veren kuvvet ne- dir? Bunu düşünelim. Biz onla- ra hür adamlara yakışan kılitcla hücum ettik. Bu onların sıfatla- rını, hüviyetlerini, sahsiyetlerini değiştirdi. Onlara lâyık olduk- ları muameleyi edelim. Kılıçla- rımızı, kalkanlarımızı, mızrak- larımızı ellerimizden — bırakalım ve vaktiyle olduğu gibi izleri babalarının vücutlerinden onla- rın ruhlarına intikal eden kırbac- larla karşılarına çıkalım, Ve bu âsilere karşı öyle yürüyelim! El- lerimizde kılıcları gördükce ken- dilerini bizimle müsavi addedi - yorlar. Kırbaçları görürlerse kö- le olduklarını hatırlarlar ve ar- tık bize kafa tutamazlar! Seythes'ler bu tavsiyeye riâyet ederler ve kırbaçlarla düşmanla- rına doğru yürürler. Enela büyük bir hayrete dü- daha tatlı, sarhoş edici, kudret- li, heyecanlı müthiş bir zevk, bir aşktır! * * aten din uğuruna ocruç ile perhizin, ibadette zi- yaret ile tesbihin kıymet ve ne- şesi yok mudur? Hasis de mâ - neviyatı kuvvetlendirmek değil de para biriktirmek için bir ne- vi oruç ve perhizdedir; başka birçok — Fzevklerden — nefsini mahrum eder, yani bunlara ©- ruç tutar ve perhiz eder; dai - ma, uzun bir çile çıkarma ha - lindedir. Sonra da tekke ve tür- be gibi ikide bir kasasını ziya- rete gider ve oturur, tesbih ye- rine altın dizilerini, banknot paketlerini sayar. Onun zikri hesap, “Hu!,, su paradır. Hasis, behnce, ferağatli bir mezhep ve tarikat ehlidir. Dünyada hasis derecesinde fedakâr, — dikatli, emniyetli, cefakeş başka bir bekçi bulabilir misiniz? * Zararı kendinedir. Biriktir - diği parayı da cemiyet için he- ba olmuş bir servet sayama - Jyız; ne olsa, bir gün, bu yığın yine cemiyete dönecek, saçılıp dağılacak, insan hissesine düşe- cektir. Yalnız — müsrifelrden ibaret'bir dünya pek hoppa, yo- rucu bir şey olurdu; hasis ona bir ağır başlılık veriyor ve Mo - liyer ile Balzak gibi dâhi mu - harrirlere hoş bir ilham kayna- ği oluyor. y e. bakr y Size bir yazımda da cömert, müsrif, mirasyedi ve mübez- zirlerden bahsettiğim zaman göreceksiniz ki, bunları da normal ve meziyetli birer tip olarak kabul etmek hiç de doğru değildir. rAskerlîk İşleri I Şubeye Davet Yerli Eminönü Askerlik Şubesin- den: Lv, Atğm. İst, 314 Hasan Riza Oğlu Abdülhamit Mazhar (16831). DiLw, İAtğm. İst, 316,Eşat oğlu Osman Nazır (16424) Lv, Töm, Hasan oğlu Ahmet İh- san Çakar 313, İst, (16113). Yd, P. Tğöm, Nuri oğlu Mazhar Çe- lebi (47910) nın kayıtları tetk'k e- dilmek üzere nüfus hüviyet cüzdan- lariyle birlikte en kısa bir zamanda Şubemize müracaatları, Aksi takdir- de 1076*sayılı kanunun cezat hü- kümlerine tâbi tutulacakları ilân o- lunur. kölezadeler kılıca dayandık- lın halde kırbaç şakırtılarının karşısında dayanamazlar, bütün cesaretlerini kaybederler ve el- lerinden silâhları atarak kaçar- lar!,, Fıkrayı dinliyen refiklerimden biri sordu. — Bu meselede sen kime hak veriyorsun? Kölelere mi? Yoksa efendilere mi? — Ben bu hususta kılı bir şey sovlıyemem Fakat sen ki- Refikim dusundu — Ben mi? Dedi. Ben doğru- dan doğruya kadınlara hak veri- yorum! Takvimci .-Milli Şefin İmze': » Fotografları Ankara 10 (A.A.) — Bugün al- dığımız telgraflar Milli Şef İsmet İnönü'nün imzaları ile hediye ettikleri fotoğrafilerin Bor, Bu- ğgazlıyan ve Iİlgin kazaları Parti ve Halkevleri şeref mevkilerine merasimle ve icten tezahüratla konulduğunu bildirmektedir. Fabrikalarda Beden Terbiyesi Mükellefiyeti Mıntaka İktısat Müdürlüğü, Beden Terbiyesi Kanununun bazı ahkâmının yanlış tefsirine meydan kalmaması icin, şehri- mizdeki müesseselere bir tavzih göndermistir. Bu tavzihe göre, bir fabrika, mükelleflerinin şe- hir ve kasabadaki genclik klüp- lerinin talimlerine istirak ede - bilmeleri mümkün olmıyacak ka- dar uzakta kurulmus ise ye me- mur ve isci sayısı daimi surette 500 den fazla bulunuyorsa, bir genelik klübü kurmıya ve kanu- nun 21 ve 80 inci maddelerinin emrettiği tesisatı vücude getir - vni_ve. öğretmen tutmıya, memur “| ve isci savısı 500 den az ise, bir gençlik klübü veya grupu kur- mıiya mecburdur. Fabrikaların memur ve İsci sa- yısı 50 den az olduğu takdirde, #enclik grupu kurulacak. 50 den fazla ise gençlik klübü tesis edi- lecektir. Fabrikatörler veya mümessil- leri Taksimde Sıraservilerde Be- den Terbiyesi Müdürlüğüne mü- racaat ettikleri takdirde, daha fazla izahat alabileceklerdir. h ve | | r l çün bi İ b p B e İ b | ni Uni işt vevi bidi ril henişi ! Ş hi İ eşi l