11-55-1941 TAN... dren değiştir. (25) Keş, as 750 SAY © Sovyetler Birliğinin işgal al- memleketlerdeki sefirleri- #ekmesi, Almanyayı tatmin et- maksadiyle alınmış Dir ka- künastini izhar etmektedi 0 Almanyanm Vichy hükü nin Almas bulunan Norveç Belçika rtık müstakil bi uçoslavy: devlet teşkil etmedikleri memleketlerin Moskov sivasi mümessillerini haber v erilmeki wktan sonra, harici si ait aldığı bu ilk kararın #ele Belcikaya sit olan 1 normal telâkki edilme! lakat iki ay kadar evvel İki tamamlığını ve istiklâl mıdığı Yugoslavyaya teş biraz garip görülmektedir. iliz mahafili hu kararın, renin, bilhassa Amerika Baltık memleketlerinin Sov ilhakını tanımaktan çe- lerine ve o Amerikanın lere makineler ve bazı maddeler gitmesine mâ sina karşılık olarak ve ay- manda Almanyayı tatmin maksadiyle alındığı ka ini izhar etmektedirler. pon Eli larbe tekaddüm eden ay - lnrda hattâ daha evvel mâni olmak için İngiltere ansa İle bir anlaşma $alışan Sovyetler Birliği i buna muvaffak ola - nca Almanya ile bir ademi üz paktı imzalamayı lü- bulmuştu, Sovyetler bu | ve bunu tamamlıyan ade- ibe kadar harbin — dışında İmiş ve muhtelif cephel ran eden muharebelerin belerinden istifade ederek 'unu yeni harp tekniğinin ina göre tanzim ve tak- | *tmek imkânını temin et- isada: hy hükümetiyle Alman. ya arasında Saya bazı menf: bildirilen © anlaşmada nn Almanyaya ne gibi edilebilirler. UATI ÇLARIN RENGİNE GÖRE... mevsimde, (o Bayanların ne hâkim olan moda - | İyi saatte olsunlar - © *te benzerler. Onların kim ve nerede bulunduk - nmez. Onun için işlerine hse karışamaz. Bu mevsim-) renk moda olmuş, © renk- aşların şu birkaç şekilde hıklarım bilemedikleri © arın zevkine körükörüne ik onların her emirlerine #lerler, buki o zatlar, kimler olursa zevk sahibi olmalarına im - ıktur. Çünkü onlar toplan tâcirler gibi iş görürler, imde modu diye orta, ları filân renkte, filân elbiseyi kimlerin giyeceği: tezler; Halbuki kadın elbi- zevk bakımmdan birinci e, endamına, Bunu kesti- sadece modayı çıkaranların İne itaat etmekle mü - ir, Hanlar, modaları çıkaranla - ir kullürı olmasalardı. «lay başakları renginde açık lılar firuze gibi mavi renk arı renkte saçlılar 1400 Kr. 1 sene 2800 is ık hususunda bir karar aldığı ve! ler temin; ON Ecnebi Ecnebi 800 Kr, 6 mw. menfaatler temin ettiği henüz malüm değildir. Mareşal Petain'in şimali Af- rika üslerini ve donanmayı Al- manyaya teslim etmeğe razı ola- cağı tahmin edilemez, Fransa efkârmumumiyesinin büyük ek- seriyelinin buna muhalif oldu- Zu hissedilmektedir. Vichy hü kümeti buna muvafakat etse General Weygand'ın “hakiki niyeti malüm olmamakla bera- ber, bu karara boyun eğmemes| si Vichy hükümetiyle münase- betini keserek müstakilen İn-| gilizlerle bir iş biri ihtimali de mevcuttur. bir hattı hareket İn; vaziyetlerini kuvvetlendirecek- tir. Almanyanın Vichy hükü- metinden Suriyeyi, İraktaki İn- giliz kuvvetlerine karsı bir ha- reket üssü olarak kullanmak istemesi iddiaları M. ANTEN Şef ( Olabilecek Posta Memurları Ankara 10 (A.A) — Posta telg- raf ve telefon umum müdürlü İ ğünün memurları arasında slei leri ve mesaileri itibariyle şef olmağa liyakat gösterenlerden av rilan 8 memur tahsil derecesi bir sene olan ve Ankarada bulu- Ban P, T. T. memurlar kursun” dan bu sene mezun - olmuştur. Bu memurlar posta telgraf ve te lefon hizmetlerinin her subesin- de şeflik yapacak bilgiyi bu kursta tatbiki ve nazari olarak iktisap etmiş bulunmaktadırlar. Kurs diplomaları dün kendi: lerine Münakalât Vekâleti ve posta telgraf umum müdürlüğü erkânı huzurunda tevzi edilmiş, Münakalât Vekili Cevdet Ke- rim İncedayı ve posta telgraf u- mum müdürü Kadri Musluoğ- lu tarafından yeni vazifelerinde muvaffakıyet temenni edilmiş ve lâzım gelen öğütler verilmiştir. Ankara, 10 (TAN Muhsbirin- | den) — Dahiliye memurlarından bir kısmının tahdidi sinlerine da ir kanununun ikinci maddesinin değiştirilmesi hakkındaki kanun lâyihası meclis Tuznamesine alın- mıstar, o Lâyihanın Dahiliye eo-| cümeninde aldığı şekil şudur: Nahiye müdürlerinin bütün dereceleri için yaş haddi 55, mül- kiye müfettişleri, kaymakamlar ve emniyet müdürlerinin ilk de- receleri için 56, bir yukarı dere- celeri için 58, bunlardan yukarı bütün dereceler ile mülkiye baş müfettişleri için 60 tır. Bunlar- dan hizmetlerinin devamında fayda olduğu mafevklerinin ve- receği ve Dahiliye Vekâletinin kabul eyliyeceği sicil ve İcra Vekilleri Heyetinin karariyle İdaha beş seneye Kadar istihdam HEKİMİN z LR 0 yeşile bakar mavi, kırmızı saçlı ve süt gibi beyaz tenli olanlar yeşil, kestane renginde saçlı olan | /lar lâcivert, parlak siyah saçlı - lar da kırmızı renkte giyinirler - di. O vakit modaya uygun olma- salar da, her kadının elbisesi ken di rengine uymuş olurdu... Sonra da, renklerin ruhl pek sıkı münasebetleri vardı Moda diye çıkarılan bir, yahut birkaç renk her kadının ruhuna uymaz, bir kadının elbisesi, gü - zel tablonun kadrosu demek ol - duktan başka, ruhunun da ila - desi demektir. Kırmızı renk görenlere heve - can verir, Onun için parlak siyah saçlların ruhunu tam ifade eder. k ve sakinlik in açık sarı saçlıla- Fa yakışır. Yeşil renk, yani tabi- atin rengi görenlere hem sükün bem de ferahlık verdiği için kır- mızı saçlıların ruhunu İfade & - der, Lâciveri bütün ruhlara sulh ve sükün telkin ettiğinden kes - tane renginde saçların sahipleri- ne pek Yakışır... Kehribar sarı fikri işlemiye davet eder, onun içim - Pi tengi ne olursa İ kemi kadı Beyaza gelince o, renksirlik de mek olduğundan hiçbir. kadına yakışmaz. Lg yaFlıyhiindilk HASİS, CİMRİ, PİNTİ, TAMAHKAR, NEKES Pw hursla seven ve sar- etmeden biriktirmek - ten hâzzeden adam için hasis, cimri, nekes, tamahkâr, pinti, bahil, eli dar, kesesinin ağanı sıkı tutan gibi bir hayli kelime ve tabir kullanırız. Fakat bun - ların hepsi de, tastamamına ay - ni mânaya gelmez; aral, bir takım ince farklar vardır. Meselâ atapçadan - alınmış “hasis”, türkçe olan “Cimri” ve “Pinti" den, yalnız mensup ol - duğu dil bakımından ve - frenk- lerin “Nüans” dedikleri birbir- lerine benziyen renklerdeki a- çıklık ve koyuluk nev'inden - belli belirsiz bir fark ile değil, pek ehemmiyetli surette ayr Bunlar bir tek huyun muhtelif safhalarını, hattâ derecelerini gösterecek mahiyettedirler. Ha- sis, cimriden mek parmak da * ha az hasistir ve pinti çimriden de aşağıdadır. Tamahkâr ise, paraya ve kazanca düşkünlüğü, bırsı yüzünden ckseriya zarar gören ahmak bir hasistir. * * ahsi o kelimelerin karak - ter cihetinden tahliline getirmeden önce evvelâ lisan noktasından tetkik edelim: Oz türkçede hasis mânssına kulla- talan kelimeler yalnız bu cimri ve pintiden ibaret değildir. El- gin, cimeker, kısırgan, hınız, hattâ katı da ayni mânaya ge - lir. Anadolunun birçok yerle - rinde “Kısırganmak” ve “Kı şınmak,. mastarlar da müsta, » meldir ki, bunları - yahut mev- cütsa daha Uygunlarını - leh - çemize mal etmek bence lüzum hudur. Zira “Cimrilik etmek”, “Ha- sislik yapmak” mastarları her zaman kifayet edecek kudrette olmadığı gibi “Hasislenmek" ve “Cimrilenmek” te dilde yer almamıştır. * * ine bu bahiste “Cimri, kelimesinin — başındaki “Cim” e - hiç bir iddiada bulun- madan - dikkati çekmek iste - rim: Anadolu lehçesinde onun- la ve onu andıranlarla başlıyan kelimelerin çoğu, nedense azlı- ör, ufaklığı gösterir. Meselâ: Cimcirik — Pek küçük Cimeime — Ufak tefek, bir şeyin en küçük örneği (yani maket), küçük karpuz. Cimin Sivrisinek Cimit — Iç fındık ve ceviz içi, keten tohumu imke Demektir. İstanbul türkçe - sinde de - Anadoludaki gibi - 4z taneli üzüm salkımına gi”, bıçak ile tahtaya yapılmış işarete ve küçük yivlere “Çen- tik” tâbir olunur, Yine Anado- luda bir cins ufak üzümün adi “Cincif” tir; evlerde yapılan kü- çiik hamur kurusuna, yani “eriş- te” ye "Cimcik” denildiği gibi iki parmak ucuyla alınan mik - sar, az şey de bu kelime ile ifa- de edilir. İstanbulda da, eski- den yemeğini parmaklariyle ve sonradan çataliyle ezen, ufal - tan birin: ihtar olunduğunu birkaç kere işitmişimdir. Hülüsa “Cim” de ve telâftuca benzerlerinde bir cimrilik, az ve küçük veriş, tamahkârlık hali ve çeşnisi mevcuttur. Arapçada “Hasis”, “hisset” mastarından geliyorsa bildiği - miz gibi kesesinin sıkı tutan mânasınadı “hasaset” ten ise ayni kelime | alçaklık, soysuzluk mânasını alır. Onun içindir ki, Osmanlıcada, mese - )â “Hasis işlerle meşgul olan şahıs,, denildiği zaman alçak, id, bayağı işlerle uğraşan bir adam kastedilirdi; kelime bu - Tada “hasaşet” dendir. “Nekes,, ise farsça "Nakes,, in şivemize “Cimeikleme!” diye. Hİ al Refik Halid İararaasssan0000400002 00 0easnananarmmm0saeruemmeezeiams09 onan yennunepaarndeemmayeomsa0a00d. uydurulmuşudur; bunun da a - sıl mânası soysuzluk, füruma - yeliktir. ** imdi, yukarıda bahsetti - ğim farkları gözden ge - girelim: Halk arasındaki kullanış tar- zna ve halkın verdiği mânaya göre hasis adam, şerefini büs - bütün bozmuyacak ve pek gü - lünç olmıyacak derecede parayı seven, kat'i lüzum görmedikçe masraftan çekinen, fakat elzem olanları yapan biri demektir. Faraza hasis, içtimai seviyesi icap ettiriyorsa tramvayda Ol - masa bile vapurda ve trende birinci mevkie biner. Lâkin i- kinci mevkie bindiği takdirde cebinde kalması lâzım gelen bir Kaç kuruşu, dört siğara daha az içmek, yükünü hamala verme- mek, susamış olsa da evine ka- dar tahammül göstermek gibi ufak tefek perhizler ve zahmet- lerle behemehal yine çıkarır. Hattâ bu Kuydakilerden bir kısmı, faraza, mutbağında ya - ğın en iyisini kullanır; fakat ye- meklere az koydurur ve kilit atı bulundurur. Zaten o hu- susta da dikkate aldığı bir hesap meselesi mevcuttur; Mide bo - zup hekim parası vermemek! Hasis yazihanesine biri gelirse kahve ısmarlar amma kendisi - ne ısmarlamamak suretiyle 7a- rarı hafifletir. Hasisler, meselâ ev, apartıman yaptırdıkları za - man menin iyisini, sağ lamını, pahalısını kullanırlar, Fe nasını, çürüğünü' alana tamah- kâr demek dâzımdır. Sonra şu cihet de hasisler lehine mühim bir meziyettir: Onceden, usun uzadıya tetkik edip karar ver - dikleri hesapların tediyesinde muntazamdırlar. Hizmetçi aylı - Eını, amele gündeliğini, maiyet- lerindeki memur ve kâtip ma - aşlarını günü gününe, zahmet - sizce yerirleş. “Yarın, bir hafta 1, diş üveaklıyanlar, | m paraya atıp bol cundan kurtularak rahat il ye yanaşamıyanlar, çoğu defa hasisler değildir; nrlerle vin- tiler veya, daha tahafı, müsrif. lerdir! kA akiki hasis başkasından fazla o kendisine (o özap çektirir. Meselâ evnde pirmış yemeğinden bile az yemek su - Tetiyle nefsini mahrum eder de diğerlerininkine pek — aldırmaz. Bır cömert ve müsrif, ona pa- halı bir şey ikram ettiği zaman da öyledir, imsâk gösterir. Hal buki tam mânada cimri, kim - seye kendi kesesinden İktama yanaşmamakla beraber bIr baş- kasının sofrasında üç misil yer, içer; âdeta intikam alır. gibi bir zevk duyar. Görüyorsunuz hasislik, cimriliğe ve pinliliğe kıyasen Adeta taziletiir, » 'N ekes,, e gelince bu keli- me kem para de hayra, şerre yanaşmaz, 3 bi hususta tutumlu, insanlığa hor bakan, işe yaramaz bir şansı ifa de eder, Hasisle cimri ve pinti arasın- daki farkları biraz daha inceli- yelim: Hasis, cömerdi tenkit ile İyi eder, Se ise cömerdin is, başkasının da Salik Bilmesini, israftan çe kinmesini ister; cimri, öylele - rinin mahv ve perişan olmala - rını bekler ve bunu gayet lüzum Ju bir ceza telâkki eder. Cimri nakil vasıtalarında bi- görmez; ne başkasına, ne ken - disine kahve ısmarlar. Ismar - larsa bütün düşüncesi ağzına bir zeytin tanesi vermek ve al- tina bir tulum tutmak kabilin- den ölçüsüz bir kazanç ümidi - dir. Pinti, kâr da umsa bir şey ısmarlamıya dili varmaz; Ne - kes'in gönlü birinin kahve iç » mesine razı olamaz. i Herhangi şubeye mensup O - Turlarsa olsunlar hasislerin pek kızdıkları, tahammül edemedi - ği masraflar şunlardır; Çikolata, pasla, dondurma, sinema, tur- İanda yemiş, muhtelif çerezler, taksi, düğün hediyesi, çiçek ve çelenk, oyuncak, birden fazla gazete, roman ve hikâye kitap- ları, kırtasiye israfı, posta pu - lu, çok ışık, bol su, bilet zam - “Xx asis düşünür! Kılıç balığının kilosu seksen kuruşa, kalkan yetmişe... Fakat kılıçta fazla miktarda atılacak parçalar; ağırlık veren ona mu- kabil yenmiyen düğmeler, ağız tarafı yoktur, lop ettir. hem kal- kan muhakkak bol zeytinyağın» 'da kızarlılmalıdır; kılıç mangal- da, bir tutam kömürle ısksra yapılabilir. Binaenaleyh kılıç a- darım! Cimri, kalkan ve kılıç mevsi- minde uskumru ile oyalanır. Pinti, evine lüks gıda addiy- le istavrit bile sokmaz. Tamahkâr, hepsinin de daha ziyade ucuzlamasını bekler. Nekes, pek canı çekerse alıp €vine götüreceğine bir aşçı © kânma girip yer; yediği gizli tutar. Hasis, aa düşünerek iyi cins kumaş astarı ve telâsı sağlam olmak şartiyle de bir şöhretsiz terziye diktirir. Cimrinin kıyafeti Adi- dir; kravatından çorabına ka - dar bayamılığı, kabalığı, zevksiz- liği, işporta mah olduğu göze çarpar. Pinti, pek düşkün şekil- dedir. Tamahkâr, ucuza mal et- tğini sanarak en dayanıksız el- biseler giymiye mahkümdur. Nekes, kendisine iyisini yat silesine fenasını Jâyık görür, *»» j asis, paraya kıymet ve- Ten adamdır; cimri para- ya tapan; pinti para için er zillete katlanan; nekes, başka- sına parayı yakıştıramıyan; ta- mahkâr bire beş yüz kâr elde etmek maksadını güdüp netice- de zarara uğnyan... Hasis, me - selâ, kunduralarını kendi aldı. ğı Amerikan mamulâtiyle evin- de boyar veya boyatır; cimri son haddine varıncıya kadar bir bezle eski boyasını tazelemiye çabalar; pinti bu işe hiç yanaş- maz; nekes, ara #ra boyaltır, çokça boyatanlara öfkelenir; ta- mahkâr, pazarlık ederek bir kö şebaşı lostracısına kontrolü al tmda boyatır, fakat boyanın â- di cinsten olduğunu hesaba kat- madığı cihetle derinin çatlaması yüzünden zarara girer! Francela - sulh zamanında da- hasisin evine ve kursağına gir- mez; taze ekmek te yemez ve yedirmez. Cimri hesapla keser, artıkları toplar, kurutur, şorira fırma verir, kızârttırır. “ Pinti için tek yiyedek” gide &kmekti öte tarafı lükstür. Nekes, kön- disi taze ekmek yer, başkaları- ha sertini yedirir. Tamahkâr, daha kârlı olur diye un alarak ekmeği evinde pişirtir; tam bir kontrol koyamadığın - dan çarçur edilmek suretiyle bunda da zararlı çıkar. Bu beş türlü hasisin birleş - tikleri esas mesele para hırsı, her ne şekilde, ne zahmetler ve lâkin | feragatler, ne zilletler imukabi- linde olursa olsun para birik - tirmektir. Onlar için tek gaye, zevk, saadet bududr. iz e en, kendi hesabıma - ve hasislerle başım hiç boş! olmamakla beraber - onları ma- zur görürüm. Para sark bir zevk addeğiliyor da biriktirme” si neden ayni kuvvette bir baş- ka nevi zevk sayılmasın? Ha - sislere derler ki: “Be adam, ya- rın gözünü kapayıp gidecek - sin; servetini öteki, beriki yi -| yecek; m Sürt,, sen keyfini iyisi, Bunların yânıldıklari nokta hasisin keyit sürmediğini zan - netmeleridir. Hasis keyif rer; yalnız bu keyif bizirikine| benzemediği, bizim huyumuza uymadığı cihetle indimizde ke- yif sayılmaz. Para biriktirmek, hiç şüphesiz ki, dünya zevkle - Tinin en mühimlerinden biri ol- malıdır. Katlanılan zahmet, çi- e - le, fedakârlık bunu isbat mez mi? Kendimiz kullanma - makla beraber kokafn ve mor- finin, yine kendimiz. düjk olmamakla beraber alkol ve marn bir zevk olduğunu inkâr! mümkün müdür? Hasis, belki de, dünya ke yiflerinin en İezzetlisinden ve hattâ zararsızndan kâm almak tadır. Para istifi, olabilir ki, ka-| dından da, kumardan da, çeşi çeşit zehirlerden, her türlü e , israf “ve, inhimaklarden daha tatlı, sarhoş edici, kudret 1, heyecanlı, müthiş bir zevk, bir aşktır! Z #X Şesi yok mudur? Hasis de mâ - neviyatı kuvvetlendirmek deği) de para biriktirmek için bir ne- vi oruç ve perhizdedir; başka birçok (o Fzevklerden nefsini mahrum eder, yani bunlara o- Tüç tutar ve perhiz eder; dai - ma, uzun bir çile çıkarma ba - İindedir. Sonra da tekke ve tür- be gibi ikide bir kasasını ziya- rete gider ve oturur, tesbih ye- rine alim dizilerini, banknot Onun zikri ip, “Hu! bence, ferağatli bir mezhep ve tarikat ehlidir. Dünyada basis derecesinde fedakâr, emniyetli, celakeş başka bekçi bulabilir misiniz? bir Zararı kendinedir. Biriktir : diği parayı da cemiyet için he- ba olmuş bir servet sayama - yız; ne olsa, bir gün, bu yığın yine cemiyete dönecek, saçılıp dağılacak, insan hissesine düşe- cektir. Yalnız o müsrifelrden ibaret bir dünya pek hoppa, yo- rucu bir şey olurdu; hasis ona bir ağır başlılık veriyor ve Mo - liyer ile Balzak gibi dâhi mu - harrirlere boş bir ilham kayna- ği oluyor. * e bir yazımda da cömert, müsrif, mirasyedi ve mübez.| zirlerden bahsettiğim zaman göreceksiniz ki, bunları da normal ye meziyetli birer tip olarak kabul etmek hiç de doğru değildir. Şubeye Davet Yerli Eminönü Askerlik © Şubesin- den: Lv, Aliğm. İst, 314 Hasan Riza oğlu Abdülamit Mazhar (16431), be, Atem. İst, 346, Bak oğlu Osman Nazar (16424) Lw, Tüm, Hasan oğlu Ahmet İh- sön Çakar 313, İst, (16113). YA, P, Töm, Nuri oğlu Mazhar Çe- Tebl (47910) mın kayıtları tetkik ©- dilmek Üzere nüfus hüviyet cüzdan- lariyle birlikte en ksa bir zamanda Şubemize müracsatları, Akai takdir- de 1070vsayh kanunun cezat hü kümlerine tâbi tutulacakları Hân 0- hunür, aten din uğuruna oruç! ie perhizin, ibadette zi- yaret ile tesbihin kıymet ve ne- dikatli | Gİ BiR YAPRAK Kılıç ve Kırbaç ârâ Bübili fethettikten son: ra Seythes'lerin zengin ül kesine göz dikmiş. Seythes'ler uzun seneler hariçte kalarak Med'leri mağlüp ettikten sonra memleketlerine döndükleri 20- man karşılarında müthiş bir or- du bulmuşlar, Bu ordunun nasıl vücude geldiğine dair şöyle bir efsane vardır: “Kocalarından senelerce ayrı bi Scythes kadınları köleleri le münasebette bulunmuşlar ve bu münasebetlerden yeni hir ne- il yetişmiş. Bu genç ve gürbüz delikanlılar kendi hasep ve ne - seplerini enince silâha sarıla- rak başkalarının ülkelerini zapt "için analarını terkedip giden © fendilerini memlekete sokmama ğa karar v calarında müdafaaya baslar» ler, kölezadelerle başa çıkamazlar. Muhtelif | çar- pışmalarda her iki taraf büvük zayiat verirler. Bu hali gören Seythes'lerden biriz Der. Biz ne ya- imize karşı har- batmekde (ki taraflı aaa ruyoruz. Evvelâ kendi kıymetli adamlarımızı kaybediyoruz, on - dan sonra da öldürdüğümüz kö- İleler vine bizim malımız olduğu icin servetimirden kaybetmis bu- İumuyoruz. Onlara bize mukave- met cesaretini veren kuvvet ne- dir? Bunu düşünelim. Biz onla- hür adamlara yakısan kıltela hücum ettik. Bn onların sıfatla- rmı, hüviyetlerini, şahsiyetlerin değiştirdi. Onlara lâyık oldek- ları muameleyi edelim. Kılıçla- rumızı, kalkanlarımızı, mızrak» larımızı ellerimizden bırakalım ve vaktiyle olduğu gibi izleri babalarının vücutlerinden onla» rin ruhlarına intikal eden kırbac- larla karşılarına çıkalım, Ve bu İ âsilere karşı öyle yürüyelim! El- lerimizde kılıçları gördükce ken- dilerini bizimle müsavi addedi - yorlar. Kırbaçları görürlerse kö- İle olduklarım hatırlarlar ve ar- -İ tik bize kafa tutamazlar! Seythes'ler bu tavsiyeye riâyet İ ederler ve kirbaçlarla düşmanla» rına doğru yürürler. Evvelâ büyük bir hayrete dü- sen köleradeler kılıca davandık- ları halde kırbaç o şakırtılarının karşısında dayanamazlar, bütün cesaretlerini kaybederler ve el- Je silâhları atarak kaçar- rein dinliyen refiklerimden biri sordu. — Bu meselede sen kime hak veriyorsun? Kölelere mi? Yoksa elendilere mi? — Ben bu hususta kat'i bir şey söyliyemem. Fakat sen ki- mi haklı görüyorsun? Refikim düsün — Ben mi? Dedi. Ben doğru- dan doğruya kadınlara hak veri» | yorum! Takvimci MANİ Şefin İmze'ı * Fotografları Ankara 10 (ALA) — Bugün al- dığımız telgraflar Milli Sef İsmet İnönü'nün imzaları ile hediye ettikleri fotoğrafilerin Bor, Bu- #azlıyan ve Ilmn kazaları Parti ve Halkevleri şeref mevkilerine merasimle've jcten tezahüratla konulduğunu bildirmektedir. Fabrikalarda Beden Terbiyesi Mükellefiyeti Mintakz — İktisat Müdürlüğü, Beden — Terbiyesi: Kanununun İ bazı ahkâminm yanlış tefsirine İ an kalmaması için, şehri mizdeki müesseselere bir tavzih yöndermistir. Bu tavzihe göre, ir fabrika, mükelleflerinin şe | hir ve kasabadaki genelik klüp- İlerinin talimlerine istirak ede - bilmeleri mümkün olmıyacak ka- dar uzakta kurulmus ise ve me- mur ve isci.sayısı dalmi surette 500 den fazla bulunuyorsa, bir | enciik klübü kurmıya ve kanu- nun 21 ve 80 inci maddelerinin emrettiği tesisatı viicude getir - miye, öğretmen tutmıya. memur ve İşci savısı 500 den az ise, bir sençlik klübü veya grupu kur- viva mecburdur. Fabrikaların memur ve isci sı yısı 50 den az olduğu takdirde, fazla ise genclik klübü tesis cdi- Tecektir. mümessil den Terbiyesi Müdürlüğüne mü- tacaat ettikleri takdirde, daha fazla izahat alabileceklerdir.