——— 2.4.940 3 NİSAN 1940 JAN. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1409 Kr, o 1 Sene O 2800 Kir m * say we * w * say s0 ” 0 ” Ay " Milletlerarası posta ittihadına dahil cimıyan memleketler için abone bedeli müddet sirasiyle 30, 16, 8, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Kadınlarımız Niçin Doğurmuyorlar? 300 ün, çok şayanı dikkat bir mek. tup aldık. Adresi bizde mah. uz bulunan bir vatandaş tarafından yazılan bu uzun mektubun en mü. him kısımlarını aşağıya iktibas edi. yoruz «— Birkaç gün evvel, gazetenizin: “Gü- Bün Meseleleri” başlıklı sütununda! “Ka- dınlar niçin çok çöcük doğurmuyorlar” #erlevhalı bir yazı vardı. Bu yazıyı, derin bir dikkatle okudum. Ve onu okumanın verdiği Uhamla, size, kendi vaziyelimi ân- atmak istiyacını duydum. Ben, bügün, altı çocuğa sahip bir kadınım. (Birkaç se Be evvel, sekiz çocuk sahibiydim, fakat İkisi 5340.) Vaktile, “memürin kanunu” BU dirumuştum. O kanunda: “On senelik me- Turun bir çocuğu leyli bir mekteple mee- tanen okutulur. On beş senelik memurun diğer isa, bir çocuğu meccanen okutulur, çocuğundan da, yarı Ücret de bir cümle görmüşüm. Kocam (20) se- Belik bir memur olduğu için, icap eden zhakamlara başvurdum. Altı çocuk sshibi «lduğumu yazdım. Memurin kanununun © maddesinden bahsederek, bir çocuğumun Mmeccanen okutulmasını istedim. Reddetü- deri» Mektup sahibi, banu söyledikten #onra, altı çocuk doğurmak yüzün- den uğradığı acıları uzun uzun anla. tiyor, onları doyuramadığımı, okuta. madığını, giydiremediğini, yaşata. madığını yazıyor ve diyor ki: “— Şimdi, sorarım size, ben çocuk Boğurduğum için nedamet duymakta hak- b değii miyim? Alı çocuğumun himaye »lunması için kime başvurayım? Vaziyet böyle Tken, sir, kadınlarımızın niçin do- Burmadıklarını bâlâ neden merak ediyor- Supygi fakir kadın çocuk | doğurmuzor: Bu satırları yazdıktan sonra, ço. nehari o- gittiklerini, fakat, ders levazımını tedarik edemedikle. Tini, bu yüzden, muallimleri tarafın. dan tenkide, hattâ bazan hakarete uğradıklarını söyliyen vatandaşımız, mektubunu, şu cümlelerle sona erdi. Tiyor: “— Ben, çocuklarımın defterden, kitap- tan, kalemden mahrum olmalarını is ter miyim? Ben ki, çocuklarını Ooküt- Msktan başka hiçbir gayesi olmıyan, yal- Biz bir kadınım; Ben ki, hergün, onları di- endirmemi, ve bunu yaplığım takdirde, çok kârlı çıkacağımı bana ikide birde söy- yen iğfalkâr kimselerin menfi telkinle- rine rağmen, « hattâ, sade menfi telirinle- Tine değil, istihzalarına rağmen - yavru- Jarımı yetiştirmeye çabalamaktayım. E- Mimde olsa, anlara, muhtaç bulundukları deri levazımını tedarik etmez miyim? Bu İmkân, benim elimde yoksa ne yapayım? Bu imkân, analarının elinde yoksa, yav- Tularım ne yapsınlar? Onlar, bu imkâna #ahip bulunmadıkları için, bir mektep dershanesinde, muallimleri tarafından tek- dir olunmıya müstahak mıdırlar? Bu vaziyet karşısında, altı çocuklu #na- Mara birer madalya verilmesi, hangi mem- dakot dövasını halleder, sorarım il & ki, ben, - müracaat ettiği BANA, o inadalyayı Bile alı iy dim, çar Paştığım bütün mşkülâta rağmen, m Kete hizmet ettiğimi düşünebilecek Madalyaya bakarak teselli o bulacsktım: Paket ben, sade çocuklarımı kurtarmak İmikânından değil, çocuklarımı yetiştire- Memenin en basit teşelisinden de mah- Yümum: Sorarım size Artı adın ni doğurmuyur-” diye bir susl sarmıya ne Makkınız var? Bu vaziyet karşısında, &iz Hanım... Niçin doğurmuyarsun?" değil; bilâkis; olsa olsa, ancak: “— Hanım, niçin doğuruyorsun?” diye- bilirsiniz” Biz, bu satırları, birkaç gün evvel. iddialarımızı teyit eden bir vesika olarak siltunumuza geçiriyoruz. Bir defa daha hatırlatalım ki, Türk nü- İasunu, çok kısa bir zamanda birkaç Misline çıkarmamız, doğurgan Türk Anasını, yarattığı mahlâkları yaşat. Mük imkânlarına O kavuşturmamıza bağıdır. Cezalandırılan Oteller Parkotel ile Tokatliyan otelinde üşterilere tarife. harici yemek ve iki satıldığı anlaşılmış, İki müesse. $e de 5 er lira yıldırım cezasına çarp- İ arilmişter, YUNANİSTAN Hazan 80,000 Seferde ordu 600,000 300 Tayyare İRABLUSĞARP şeyden evvel petrol kaynaklarını korümak ve mukabil tarafı petrolden mah- LL AR Tum etmek için uğraşıyorlar. Almanya, Romanyadan ve Sovyet birliğinden petrol #larak mi bu kaynakla, Balkar fiklere karşı harbi idame etmek istiyor. Karşı taraf da Almanların an istifsde edememelerini temin için her gayreti sarfediyorlar, m di semen miz, ven GN Ap Borsu mem Deniz üssü İ w lines müselikier ve garanti verilen memleketler TAHRAN, Dd € AN h İR Ii i İn A | Tın 0 AL Bu haritada Romanya petrollerinin Almanyaya nası) gideceği gösterildiği gibi Sovyet Birliğindeki petrol kaynaklarının nerelerde bulunduğu, nasıl islihsal ve sevkedildiği görülüyor, Orta Şarkta müttetiklere ait olan petrol kuyuları le bu petrol n İstihsal ve sevk merkezleri, Şarki Avrupa memleketlerinin kuvvet ve nüfusları, deniz. Gzleri, haritad ayrıca işaret edilmiştir. Mektupları Li gil, sade Avrupada da değil, bütün dünyada ayni şey: Bütün diplomatlar kop- muş zemberek gibi tirtir... Bizden sonra gelecek ne- illerin tarihyazanları şu 1940 yılına “Sinirli diplomatlar yılı,, diye ad takacaklar ve tabii eğlenecekler, Bereket versin ki o zaman biz ebedi hayatın cennetlikleri arasın. da marifet yaptıklarını sananların gürurile dolaşacağız da arkamız. dan savrulacak ağır kelimeli kah. kahaları işitmiyeceğiz. Diplomatlığın zerre kadar para etmediği şu “İkinci umumi harp, devrinde bu sinir neden? Neye ve kime karşı? Evlerindeki pazarların çarşıları. na uymadığından mı? nutuklara halklar tarafıdan kulak asılmadı. Zina mı? Yoksa “sizden başka bu işleri daha iyi bilerler vardır,, dL yebilenlere karşı mı? Bilinmez bilinen tek bir şey var dır ki şudur: 1940 diplomatı; dört başı mâmur, beş ve hattâ altı his. $imizle anladığımız hakikatlere kar $ı sinirlidir. Onun istediği tek bir şey var Kafasından ne çıkarsa, dünyanın İnanıp İtaat etmesi! Onun istemediği bir şey var: Yü rüyen hakikatin ağza alınması! Eyfel kulesi gibi sipsivri, Mon. bildin tepesi gibi bembeyaz, Okya. nus gibi epergin duran hakikatler söylenmiyecektir. İsterse lehte ol. sun! Hakikattir ve hakikati söylemek fazilettir diye devletlerin esrarını ortaya atmak şüphesiz ki doğru olmaz. Ben (sır) olmıyan hakikat. lerden bahsediyorum. Şu satırı yazarken bile protokol nezaketi. nin verdiği bir tereddüt içindeyim: Acaba hangi zülfiyare dokunmak gafletinde bulunacağım? ikrimi izah edebilmek için bazı misaller getirmek lâ. zım gelmez mi? Gelir. Gelir ama onlar dahi sinirlerin ayaklanmala. rna birer sebep olur, İmdi hayallerden ve farzımu. hallerden misaller getirmek mu. 1940Di — e gr stem Yazan: Aka GÜNDÜZ vafık olacak. Buna göre farzımu. haller söyliyebilirim, Meselâ: Diplomat, feodalizma kontu, bâ- Tonu değildir ki vatanları çiftlik, milletleri parya saysın. Bunu diye mem. Ama bütün dünya bilir ki bu, böyledir. Böyle olsun, ne ben, ne sen, ne o, hiç birimiz bu haki. kati söyliyemeyiz. Meselâ; Balkanlar, iki, iktisadi, siyasi, ve askeri nüfuz mıntakasına ayrıl. mıştır, eşref saatini bekliyor. Bu. Du da diyemem. Ama bütün dün. ya bilir ki bu, böyledir. Böyle ol. duğunu bilsin. Sen, ben, o, öteki, beriki söylemiyecek! Yasak! lomatı Hakikat iyor Po'isle mi, müddelumumi ile mi yasak? Hayır, hatır gönül için ya. sak! ri n Benim (TAN) la, (ULUS) un Şükrü Esmer'i vaktile bir memle. ket için “Feodelizmanın hüküm sürdüğü yer,, demişler veya dedik. leri tahmin olunmuş. Ne cinayet, be cinayeti — Yalan mı Efendi? Dedim. — Hayır ama söylenmemeli, de. di! Meselâ: Herkes, her taraf ve her akış harbi Balkanlara sirayet ettirmek istiyor. Balkanlarda daimi sulh perdesini gözlere gererek, TU İYİ EN KİBAR Pahası bakımından - değilse de, mânası ve faydası bakımlarından en kibar sebze, şüphesiz, enginar. dır. Enginar bir kere, İnsanların medeniyeti mahsulüdür. Vök:â, İnsan oğlu onu hiç yoktan var et. miş değildir, Fakat tabii halde en. ginar yoktur. On beşinci asra ka. dar —daha dünkü zaman demek— insanlar enginar yerine, hayvan. larla müşterek olarak, devedikeni yerlerdi. Rivayete göre devedike. ni yiyen insanlar onun lezzetinden hoşlanmışlarsıa da İtalyada deve dikeni yetiştiren bahçıvanlardan bazılarının insanların hayvanlar. la müşterek olarak bir sebze ye. meleri namuslarına dokunmuş ve uğraşarak devedikenini - enginar haline getirmişlerdir. Bundan do. layı, enginar, bütün insanların koltuklarını okabartacak bir'seb. zedir, Faydalarma gelince, en basta vitaminleri: A vitamininden *400, Biden 40, B 2den 60 ölçü, C vi. tamininden de 9 miligram (bunla- rın hepsi, tabii, yüzde nisbetinde), SEBZE... böyle, en lüzumlu dört vitamini birden temin etmek hastası sebze. lerin hepsinde bulunmaz. na olmak üzere, hemen hemen ta. mam sayılabilir, hele enginardaki seliğin yüzde 2 milizrama yakın olması ve yanı sıra 0,36 miligram da manganez bulunması ona bü. tün sebzeler arasında yiiksek bir pâye verir. Kireci İle fosforu ara. sındaki nisbetin bire pek 1,10 olması bu iki m; den de stifade edileceğini haber verir, Enginarın Okoruyucu (o hassası böyle olduktan başka besleyici hassası da hatırı sayılacak kadar ehemmiyetlidir. Albümini yüzde 34, şekeri 15 olması yağının yüz. mcak 0,3 nisbetinde olmasını w- Buttürur. Zaten enginarın vita minlerini hiç kaybetmek istem'yen meraklıları bile onu çiy ola: dikleri vakit zevtinyağı ile iş tarılmıs bir saleava batırdıkların. dan yağının eksikliği de bu suret. (Sonu; Sa: 7; Sü: 2) Haddin varsa bu hakikati söyle. Darlan darılana... Bununla bera. ber harp Balkanlara geçecek, su. çu birbirimize atacağız ve harp Balkanlarda bitecek, Fakat söy- liyemezsin, çürkü bir hakikattir. Balkanlarda vaziyeti en iyi gö. renlerin. birincisi Türkiyedir, i. kineisi İtalya, Hadi bunu böyle söyle bakayım, söyliyemezsin! Ve söyliyemezsin ki Macaristanla Yu. goslavyanın bütün Garbi ve şima. li, Habsburg'arın terekesi sayıl. yor ve İtalya bunun için endişeli. dir. Söylesene! ( Söyliyemezsin! Çünkü bir hakikattir ve diplomat hakikat istemiyor. Tokyo, Pekinde, Moskovaya u. zun konçlu bir çorap örüyor, di. yemezsin! Vaşington, “umumi! intihaplan sonra harbe behemehal grecektir, diyemezsin! Bulgaristan, Türkiye ile Yuna. nistan kadar dost olacaktır, diye. mezsin! Romanya lâfa ve palavraya sün. gü ile karşı duracak, diyemezsin! Ve meselâ. Ve meselâ., Ve dahi meselâ... Çünkü bunlar birer hakikatin hakikatidir. Ve çünkü 1940 diplomatı haki, kat istemiyor. iplomat bana sordu: — İki kere iki kaç ede,. 1940 diplomatını yakından tanı. dığım için ona göre cevap verdim: — Beş adedi sahih onda dört! Dedim, — Hayır! Dedi. Hakikati söyle! — İki kere iki on üç eder ba. yım, — On üç meş'um rakamdır. Ya. lan söylüyorsun! — Doğrusunu sen söyle ekse. lâns! — İki kere iki on üç buçuk e- der! — Evet, on üç buçuk eder. Bra. vo! Siz bir dâhinin dâkisisiniz! — Teşekkür ederim, öyle isem de tevazuum söylememe mânidir. — Af buyurunuz, şu İki kere i. kinin bazı defa dört ettiğini, hâsâ huzurunuzdan dört etmese bile dörde yaklaştığını arasıra söyle. mek mümkün müdü — Asla! On üç bucuk edişi bile sizin hatırınız içindir. Siz de - be. elo DAYİ Fransız Tiyatrosu 7 NE Ve Gördüğü Rağbet Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel ransız Tiyatrosu, Türkiye için hazırladığı (o repertuvarda, Fransız klâsiklerini Türklere tanıt. mayı tercih etti. Bu gördüğümüz pi- yesler, modern Fransız tiyatrosu hakkında fikir vermiye kâfi değildir. Fakat Fransız sanatı, ve Fransız sa. natkârı hakkında fikir edinmek isti. yenlere, harikulâde tekâmüle varmış bir sanatın bütün nümunelerini ver- diler, Bu piyeslerden, ve #anat eser- lerinden, şiirlerden, on sekizinci ve on dokuzuncu asır şairlerinin, edip. lerinin, filozoflarının — cemiyetlerini ne harikulâde bir lisan, edebi ve fel- seli kadretle tasvir ettiklerini anlı. yoruz. “Aşkla oynanmaz,, piyesinde Alired dö Müse, derebeylik dev. rindeki morali, bir aşk piyesi içinde ne mükemmel tebarüz ettirmiş, pa. pazların riyakâr, egoist, dejenere moralini, zengin bir senyorun sevdi- Hi kızla geçirdiği aşk mücadelesinde nasıl saf. masum bir köylü kızını kurban ettiğini, mağrur hir kadının aşk önünde oynadığı riyakâr rolü, & devrin ferdi ve içtimai moralini bu piyesin içinde bütün çıplaklığı ile göstermiştir. Hele maskara edilen papaz tipleri on sekizinci ve on do. kuzuncu asır mütelekkirlerinin, din istismarcılarına karşı yaptığı müca- delenin tezyif edilmiş tipleridir. Bu klâsik eserleri harikulâde bir sanat kabiliyetiyle oynryan artist Ji bu rağbet, hakikaten sanattan ler de, ancak böyle yüksek bir sana. in doğurduğu ve yetiştirdiği sanat. kirlardır. Eğer Fransız sanatı bir Melyer, bir Müse, ve isimleri say. makla bitmiyecek o büyük sanatkâr. ları yetiştirmeseydi, bugün Komedi Fransez bir Yonnelli, bir Madam Fontenö yetiştiremezdi. Fransız Tiyatrosunun Türkiyede gördüğü rağbet münasebetiyle, hal- kımızın büyük bir sanata teşne oldu. ğunu, bu rağbetin ancak bu susama. nın ifadesi olduğunu söylediler, ve Türk tiyatrosunun bu susuzluğu gis deremediğine işaret ettiler. Ben bu noktada biraz şüphedeyim. Evvelâ Fransız Tiyatrosuna göste- anlıyan, kültürü yüksek bir zümre. i beraber, gişe ön- er aş - bilet alan bu ekseriyetin sadece şanat aşkı ile ora- ya geldiklerine kadi değilim. Burada gösterişin de hissesini vermek lâ zım Saniyen Fransız Üyatrosunun bu susuzluğa cevap verdiği iddinsin- da da mütereddidim. Bu yüksek sa- matı anlıyanları, zevk alanları büyük bir ekseriyet sayıp böyle bulamadıkları için Şehir 'Ti rağbet . etmediklerini iddia etmek, belki halk namına büyük bir fazilet, fakat Şehir Tiyatrosu artistleri na. mına bir nânkörlüktür. Şehir Tiyatrosu ve artistleri mem- leketin tiyatro aşkı ile kıyas edile. miyecek kadar büyük bir tekâmül gösterdiler, Bunları Komedi Fransez artistleriyle mukayeseye zaten hak. kımız yok... Fakat sanatkâr yetişti. ren sadece halkın gösterdiği rağbet te değildir. Bugün Şehir Tiyatrosu böyle bir tekâmüle varamadı İse, ev- velâ büyük eserler yaratamıyan. bir tiyatro mektehi meydana getirmiyen saltanat devrinin ağzı kilitli. telek. kür mekanizması kelepçeli, şeriatin kösteklediği sanat devirlerini gözü- müzün önüne getirmeli, ve bunun sebebini orada aramalıyız. Eğer halk. ta kültür seviyesi yükselmemiş, ti. yatro rağbeti artmamıssa, bunun da sebebi orada gizlidir. Bugün Şehir Tiyatrosu halkın sanat zevkini yük. seltmek için elinden gelen her feda. kârlığı yapıyor, fakat eser nerede, sanatkâr nerede? Fransız Tiyatrosu halkımıza yük- sek bir sanatın zevkini verdiği için onlara teşekkür e ederken, kendi «a. natkârlarımıza karşı da insaflı konu. salım, ——— nim hatırımı sayarak (dört) gibi saçma bir rakam (söylemeyiniz! 1940 yılı dünyasında yaşıyan insanlar! Talihinize küser misiniz? Güler misiniz? Ağlar mısınız? Si, zin bileceğiniz iştir. Ben bu kadarcığını yazmakla bile dâhinin dâhisini ne kadar gü. cendirdiğimi anlıyorum. Dünya, 1940 diplomatinm emri, kumandası altında bırakıldıkçe ü. güncü, dördüncü ve on sekizinci umumi harbe hazırlanmalıyız. — Dünyayı kurtarmak için ne yapmalı? — Rakam: ve" tekniği, realite. #i kuvvetli olan askerle realitenin kendisi olan halklara bırakmalı. Bu yazımdan memnun olacakla. ra teşekkür e9çrim, darılacaklara