8-5-939 Kuvvetlerimiz, Mukabi Akhisarın mukabil kuvvetler ta. rafından (o tahliyesi üzerine, on dördüncü kolordu kumandanı Yu. suf İzzet Paşa, bu vaziyeti nazarı dikkate alarak, evvelce Akhisar dan Somaya geliritiği yüz seksen sekizinci alay ile Bergamalı Ek- rem beyin milli müfrezesini, muh- temel bir ileri hareketi önlemek üzere, Kınıkın garbında bulunan, Poyracık köyüne göndermişti. Bu sırada, kolordu kumandan- lığının vâki telebi üzerine, Ayva- lık mıntaka kumandanı Ali beyin de binbaşı Cemal bey kumanda. sında Bergama istikametine gön- derdiği iki ağır makineli tüfekle takviye edilmiş olan 172 inci ala. yın birinci taburu ve Kozan, Al tınova, Burhaniye, Gümeç ve ci- varı fedakârlarından o müteşekkil olan milli müfrezede, Belliköy istikametinden ilerlemiş ve Yağ- cı Bedir Türk aşiretinden iltihak eden gönüllülerle beraber, Berga- manın sekiz kilometre şimalinde bulunan (İncecik) kariyesine gir. miş bulunuyordu. Bu müfrezeden ayrılan Ayazmendii Nazmi bey de, malyeti ve Yağcı Bedir aşiretinin yüz eriyle birlikte, Dikili ve Me. nemende bulunan mukabil kuv. vetlerin Bergamaya doğru ilerle- melerine mâni olmak ve Bergama- daki kuvvetin civarla olan muha- beresini kesmek için telgraf hat- larını bozmak vazifesini muvaf. İakıyetle başarmıştı. H İçi aziranın on dördüncü gü- nü, (Bergama) yı çember ic alan kuvvetlerimiz, seri. bir yürüyüşle ve İncecik, Kapıkaya, "Türkmen bağları yölu ile ilerle - mişler ve öğleden biraz evvel, mu- kabil kuvvetin ileri müfrezelerini dağıtarak gerçekten bir yıldırım hızı ile şehre girmişlerdi. Baskın ani ve çok sessiz olmuştu. Şehrin içinde bulunan kuvve. tin kumandanı, böyle ani bir hü- Cumun vukuuna katiyen ihtimal vermediği için gafil avlanmıştı. Çünkü, efrat kâmilen Şehre da. ğilmış dükkân ve kahvelerde eğ. lence ve söhbete dalmıştı. Kesilen sokak köşelerinde bir. biri ardına patlıyan silâhlar, efra- dı şaşırtmış, acı aci çalınan borü. larla verilen silâh başı emirleri. ne icabet edemiyecek bir hale ge tirmişti. İtidalini muhafaza edebi. lenlerin bir kısmı silâhlarını kap. mışlar, Oo münferit mukabelelere kalkışmışlardı. Fakat, biraz sonra bunlar da (o silâhlarını ellerinden atmışlar, kaçışmıya başlamışlar - dı. Şehrin her taraftan sarılmış olduğunu görünce de, selâmeti saklanmakta bulmuşlardı. Kuvvetlerimiz, şehrin istirdadı ile meşgulken, Ayâzmenili Naz- mi bey ve arkadaşları da Dikili- den Bergamaya gönderilen büyük bir erzak kafilesini ele geçirmiş. lerdi. Bergama kurtarılmış, fakat, lâyık bulundukları cezaları veril. mek üzere aranılan hain Hamit Çavuşla arkadaşları bir türlü bu- Tunamamışlardı. Çe cephesinde bulunan milli kuvvetlerimizi, Ode- miş, Bozdağ, Alaşehir istikametin- den yapılması muhtemel bulunan hareketlere karşı, emniyet altına almak ve icabında Yerki ve civa. rında bulunan yabanci kuvvetlere taarruz etmek için Bozdağında bu işleri yapabilecek derecede kuvvet. li bir müfrezenin bulundurulması * icap ediyordu. Fakat, eldeki kuv- vetin azlığı ve bilhassa silâh nok. sanlığı bunu temine mâni oluyor. du. Bu ciheti nazarı dikkete alın Alaşehir ve Salihlinin eşrafından bir kaçı, bu vazifeyi Bozdağında bulunan Postlu Mestan Eteye ver- meği düşünmüşler, bir heyet he- linde efenin bulunduğu yere git- mişlerdi. Tefrika No. 128 Bergamaya Ani Bir Baskın Yapıldı Kuvvetin İleri Müfrezelerini Dağıtarak Bir Yıldırım Hızıyle Şehre Girmişlerdi Postlu Mestan Efe, eski zeybek. lerden ve bileğinin kuvveti, gözü. nün pekliği ile o havalide gerçek- ten ün salmış babayiğitlerdendi. Gerçi, diğer efeler gibi o da öku. yup yazmak bilmez ve tam mans. sile eshil ve fazlaca mutasssip bir adamdı. Fakat, millet ve memle » ketini çok seven ve onun için ça- laşmağı zevk edinen bir yurt hâdi- mi idi. Bozdağı ve havalisinde bu- Yunan köylüler efeyi cidden çok sever ve sayarlardı. Efenin bilhas. sa dağ ve çete çarpışmalarında ken- dihe has usul vs hileleri vardı. Va. tanın bu tehlikeli anında, pek ta. bii ki, Mestan Efenin de hamiyet ve fedakârlığından azami derece- de istifade olunabi Efe, kendini ve hizmetine davete gelenleri, cidden İyi karşılamış ve teklif olunan hiz- meti derhal kabul etmişti. Müte- şebbislere de, Mestan Efenin kı. zanları İle birlikte mücadeleye iş- 1 gelmiş, Salihlide ih ve cephanenin kısmı Bozdağına, Efenin emrine gönderilmişti. Bozdağının çok ce- sur ve o nisbette fedakâr olan köy. lüleri ilk haberde, Mestan Efe ve kizanlarının etrafına toplanmışlar ve hakikaten çok kuvvetli bir teş- kilât meydana getirmişlerdi. Bu müfrezenin Yerkide bulunan mukabil kuvvetlere karşı yaptığı bir baskın neticesinde kazandığı şe- refli muvaffakiyet, o civarın diğer sayılı efelerini, ünlü babayiği rini de ayaklandırmış, hepside Mili Mücadelenin şerefli erleri a- rasına katılmıştı. LOKM ge H Bu sıcak mevsimin en ziyade- can sıkan rahatsızlıklarından biri de dizanteri hastalığıdır. Dizanteri, pek terbiyeli bazı zatların ıstılahlarında — ishale tu- tulmanın nazikçesidir. Barsakla- rının bozulduğunu açıkça meyi terbiyeye mugayir bulurlar da, dizanteri olmuşum derler, Böyle demek terbiyeye uygun olsa da, doğrusunu isterseniz, d #anterinin lügat mânasına ti tabana zıd düşer, İshal kola; mânası hatıra getirdiği halde di. zanteri barsaklarda güçlük de. mektir. Dizanteriye tutulan da he- men hemen daima peklik çeker. Sancı olur, kan gelir, Şiddetli buruntu olur, fakat teride ishal olmaz... Onun zanteri ile bayağı bir ishali bii yine karıştırmamak daha İyi o. ur... Dizanteri hastalığı insanların pek eski zamanlardanberi en bü- yük düşmanlarından biridir. Vak- tile bulaşık hastalıkların sebepleri bilinmezken taun diye hepsi bir tor- baya konulan salgın hastalıklar- dan birçoğu şüphesiz bu dizanteri hastalığı idi. Birçok kasabaların, köylerin ahalisi, bilhassa yaz mev- siminde cenge giden askerler san. “ ve Kere ve telef olur- ar ve bu talığın hepsi, izan- teri denilirdi, kl kt ae Bununla beraher, dizanterilerin hepsi birbirine benzemediği dik- katli hekimlerin her vakit gözle- rine çarplığından bazıları beyaz dizanteri, kızıl dizanteri, riimatiz- mterlsi, salgın dizanteri, bir de harp dizanterisi diye türlü türlü ayırmışlardı. Kimisi de, hastalıkta bile milliyet ayırdetti. ğinden, on sekizinci asrın sonla rında Fransızlarla Almanlar mu- harebe ederken çıkan dizanteri salgınına Prusya dizanterisi adı verilmişti. O kadar çok adı bulunan bir hastalığa karşı devaların da çok tabiidir. İlkin bu hastalığa nkıbaz verecek ilâçlar içi- rildiği halde hunların iyi tesir et- mediği anlaşılınca, dizanterinin AN EKİMİN © 350) TLERİ TÜRLÜ TÜRLÜ DİZANTERİ MV enderes köprüsünün başımı İİ karargâh edinen milli müf. rezelerimiz, yaptıkları akınlar ve baskınlar İle civar ve etrafı sin- dirmiş ve sındırmışlı. Artık milli | varlığımızın bütün gözleri bu sa. haya dikilen Avrupalılara, göste. rilmesi sırası gelmişti. Bu da, Ay- dının istirdadı ile yapılacaktı. Bu ehemmiyetli teşebbüse.ait hazırlık. lara da hummalı bir faaliyetle de- vam ediliyordu. Aydının on kilometre şarkındaki Umurlu mevkiinde bulundurulan Binbaşı Hakkı Bey, kuvvetlerile muhabere edilmek üzere, Mende. res köprü başı karargâm İle bu mevki arasında telefon ve telgraf tesisatı yaptırılıyor, civardaki tel. graf hatları tamir ettiriliyordu. Muğla, Ula, Marmaris, Milâs kasa- balarında bulunan askeri dephoy- lardaki silâh ve eephaneler, ma. halleri milli heyetlerinin himmet- leri ve halkın günden güne artan arzu ve gayretleri ile, getirilip, ka- rargâha yığılıyordu. Mucadele s8- hasına civar olan yerlerde, artık menfi propaganda ve teşebbüsler, hemen kalmamış gibi idi. Mi varlığımıza ve. mukaddesatımıza karşı biribiri ardına yapılan tasr- Tuzlar, Hürriyet ve Itilâf fırkası a. damlarının, bozguncu o mütegal'i- belerin yüzlerini kızartmış ve on. ları halka ve bilhassa mücadele taraftarlarına karşı mahcup bir va. ziyete sokmuştu. (Devamı Var) yemiş mevsiminde çoğalmasından mâna çıkarılmış ve hastalığa tutu» lanlara bol bol yemiş yedirmek â. det olmuştu. Onlardan da fa; görülmeyince, her hekim ken düşünüşüne göre İliç vermeğe başlamıştı: Zengin hastalara, züm- rüt taşı dövdürülerek suya karı tırıldıktan sonra içirilirdi, Kimi de kırmızıya boyanmış ibrişi büktürür ve onu yuttururdu. Bir hekim, kâğıdı süt içinde eriterek içirmeyi, birisi de insan kemikle- rini mezard, rak onları ha- vanda dövdürüp yutturmayı akıl etmişti... İstanbulun köpekleri her 7a- man meşhur olduğundan, Bizans devrinde burada büylik şöhret a- lan Egina adalı Pavlos hekim, İs- tanbul köpeklerine bi e ver mek üzere, köpek tersini dizante- riye karşı birebir ilâç olarak tavsi- ye etmişti, Acaip işler pek cabuk moda ol. makla beraber, böyle modalar pek te uzun devam edemezler, Onun i- çin daha sonra gelen hekimler zümrüt ile ipekten ve köpek ter- sinden vazgeçmisler ve onların yerine hastaları perhiz ile, müs- hil ilâçlarla, sancıya karşı gelecek devalarla ve daha makul görünen usulde tedavi etmeyi düşünmüş lerdi. Ancak bunların da hiçbiri dizanteri hastalığının köküni ka- zıyamamıştı, Bunun sebebi, tabiidir ki, di. zanteri hastalığının e sebebi bilin- memesi idi, Bir hastalığın sebebi bilinmeyince tedavisi - bazılarına iyi netice verse bile - körkörüne olur. Hastalık kati surette tedavi edilemez. Şimdi dizanteri hastalığının se- bepleri bilindiğinden onun teda» visi makul ve kati olduğu gibi has. talıktan korunma yolları da öğ- renilmiştir. n Dizanteri hastalığını tedavi et- mek hekiminize ait olmakla ber: ber, ondan korunma yolları da zanterinin sebebine göre değişti- ğinden, basilli dizanteriyi, amipli dizanteriyi, daha başka dizanteri. leri ayri ayrı okumağa tahammü- lünlizü rica edeceğim. 9 *22227327222223332222222222332333232222238 m A y A A v A v A v — v a Xx A v A > a i Ş$ A Yazan: Halikarnas Balıkçısı $ 83>>3233333224 GECCE ir pirlanta madeni senele. ce kazılır, araştırılır. Gü. nün birinde müstesna bir pırlan- ta bulunur. İşte namütenahi vakit. lerin sayısız günleri arasında, o gün de, öylece müstesna bir gündü. Her doğan gün insanı uykusundan v- yandırır. Fakat 6 günün ışık fazla- liği Kara Fatmayi yalnız uyku- sundan uyandırmakla kalmadı, Ka. dının gözlerini tarihi kadimden be- ri köylü hayatını örtüp gelmiş 9. lan uzun gecenin karanlıklârına açtı. O akşam köyündeki obasından, kirli çamaşırları ve tokacını aldı, Deniz kenarında çamaşır dövmiyo koyuldu. Dört çocuk doğurınuştu, Fakat gövdesi şiddetli bir dirilik- le çevik ve kıvraktı. Bakışı sönme- mişti. Yüzünden kara kara çakı. yordu. Kıyıda in cin top atıyordu. Ka- ra Fatmanın kolları arasıra yanı- başlarına sarkıyordu. Denize baks kalıyordu. Doğdu doğalı her gön denizi görmüştü. Fakat asıl o gün onu siftah görüyormuş gibi oldu. Gözünün önünde deniz öyle ber. rak ve derin bir yeşil idi ki, Fat ma kendini aşağıya doğru derinli. yen, ters dönmüş, göğün kenerin- da sayıyordu. Kara kız, bir uçru. mun kenarında imiş gibi içinde bir ürperti duyüyordu. Sanki oradaki derinlik Kara Fatmanın bskişmı emiyordu, bir öpliş gibi gönlünü soruyordu. Oyle ki, Fatma bir u- cundan bakışına bağlı olarak, gay- ri ihtiyari denize eğiliyordu. Bu eğilişi derinliklerin çağırışına, gön- lünün verdiği cevaplı. Sonra ga. ordu. ripsi bir iç çekişile i Berraklıktan aldığı berraklık geçmiş hayatının hakiki tini seçebiliyordu. Yine “Tak? 'Taki;, etmiye koyuluyordu. Geçmiş hayatınm safhaları hak- kındaki düşüncelerini noktalıyor du. G ünün birinde yeryüzüne doğ muştu. Çocukken, onda, o. lacak bir şeyi bekliyen biz hal var- dı.-Tan ışığının günü müjdelediği gibi, ümidi de ona çok güzel ve çok ehemmiyetli bir hayat yaşıya- cağı inancını veriyordu. Fakat ge. çim zorluğunun ensesine binen a- Bırlığı, otlyan hayvânlarda oldu. ğu gibi, ümitlerle açıklara, ve do- ğacak yeni yeni bakışlarını, kuru ekmiye saplamış- ti. Umduğu ve yapmak istediği işi bulamayınca, bulduğuna acı âcı bo. yun eğmişti. Felce uğrıyanlar gibi ötesi berisi burkulmuştu. Çocuk- ken babasından, anasından, büyü- yünce de kocasından dayak ye. mişti. Hiç şarki işitmemişti. Göz- m. tokacı günlere «bakan | Jeri yalnız gübre kümesi görmüş. tü. Sonra çocuklar doğmuştu. On- ları emzirmişti. Diş çıkarma san. cıları, ağlamaları, hastalıkları, ka- ra kızı kara saçlarından kavramış yedekte çekilen bir mahlük gibi #ürüklemişlerdi. Analığı, dapadar bir zindanın Katanlıkları gibi, gönlünü sarmış, ve başka insanlar, çocuklara akışına set çekmişti. Oda iendi çocuk. larının çıkarına ve komşu çocuk- larının zararma olarak” yalan söy. lemiş, dolap çevirmiş, aldatmış ke- parmıştı, Tarlaya dikilen bir ağaç gibi, doğar doğmaz tarihi kadimde köklenerek, oruda saplana kalmıştı. Hayatı dört bin sene evvelki bir ya. şayışın mezarına gömülmüştü. ara kızın, tokati yine dur. du! Yanıbaşındaki yamaç- tan eşeklerle, beygirlerle bir çin- gene alayı geçiyordu. Kadının bi. ri uzun, uzun bir şarkı söylüyor- du. Kafile, dağın sırtını aştı. San. ki yamacın ötesindeki ışığa dal- mıştı. Fakat rüzgâr şarkıyı tâ w- zaklardan kara kıza getirmekte de. vam ediyordu. Kara kızın gönlünde için için a- kan bir-sel vardı. Bir sey yapmak istiyen bir sel. İçindeki bu istek #lıkonüldukça kabariyordiz.. Öyle ki, bir su değirmeni çevirebilecek olan bu akıntı, fazla bir taşkınlığı anında değirmeni söküp yıkabilir. di. Kulağına çalınan şarkıdan mı. dır, yoksa göğün masmavi berrak- liğından, denizin derinliğinden mi. dir. Kara kızım bakışı evvelki ba- kışlarınm pâsından yrkanıyordu. Günlü evvelki acılardan soyunu. yor gibi olüyordu. Içinde bir açık lık, bir ferahlık duyuyordu. Ve duydukça da daha fazlasına 'doğ- ru zağlanıyordu. Güneş batıyordu, her târefta kıpkırmızı bir ışık harladı. Gökte uçan yumuşak bulutların kenarla- rı tutuştu. Bütün derelerden, te. pelerden kırmızı ışıklar sanki de- nize skip denizi bir kırmızı Ok. yanusa çevirmişlerdi. Çiçekler; a- ğaçlar bile başlarını yüzlerinden sağa sola kırm lar döküyorlardı. © Yaratılış” ka- ra kızı o-akıncı anında yakalamış- ti. O anın alevi onun içini sarmış- ti. Içi yanıyordu. Tarihi kadimden kurtulmak, fırlamak, çıkmak isti yordu. Bütün yaratılışta onu “Gel! Gel!,, diye çağıran bir hal vardı, Denize doğru bir kuş uçtu, ça- ğırdı. İssız uzaklardan yine çağır. dı, Kuş ağaçların, dallarm, kara- ların kızıllıklarile beraber, günle beraber gidiyordu. Fatma sağına, soluna bakındı. Yapayalnız olduğu halde yalnız olmadığını duyuyor. du. Bütün yer yüzü, sanki bir tep. si imiş gibi batı tarafına eğiliyor- du ve içine, toplamış olduğu o kı- zil ışık Okyanusunu, “ ufuklardan boşluğa akıtıyordu. Işığın bu şelâ. lesini kara kız, kulaklariİâ işitirmiş gibi oluyordu. Sanki hep bir tara- fa müthiş kalabalık halinde atılan sayısız insanların Şarkıları gibi i. di, F atma ayağa kalktı. Kapkara gözleri grup esnasında yamaç tan batıya hakan bir ev penceresi gibi yanıyordu. Kıyı boyunu san- ki bir kalabalık boğmuştu, Aşkın ve taşkın yaşayışin eski ilâhi Dİ. yoniscos, sarki bütün Maenadlarını etrafına toplamış bağıra çağıra de- nize doğru koşuyordu. Hepsinin başlarında çiçekler vardı. Ellerin- deki çiçek demetlerini güle güle biribirlerine atlıyorlardı. Çılgın rakslarında topuklarını yere çar. parak yeryüzünü titretiyorlardı. Kara kız o mükemmel çırılçıplak gövdelerin hareketlerini seçebili- yordu. Musiki âletlerini, çala çala kıyıya varmışlardı. Kara kıza “Gel! Gel!,* diye bağırıyorlardı. Fatma onu çağıranların adlarını bilmiyordu. Fakat onları, hızla çarp mıya koyulan yüreğinden tanıyor ve duyuyordu. Insan yalnız adını bildiği şeyi mi duyar? Adını hiç bilmediği, şeyleri duymaz mu? İm. kânı olaydı, kara kıza, o anın, İki elile başlangıcını ve sonunu tuta- rak, pazilatının bütün küuvvetile çekip açacaktı ki, o anın İçine ken- dini kaldırıp takımile atsın. Kara kız hırçın Maenadların kâlabalığı. na karışmak istiyordu. 4 / l Neredeyse dağlar, taşlar ve bü- tün varlık uçuştan sonra kanatla» rını:devşirip kapıyan “kuşlar gibi kapanacaktı. Kara kız acele ediyor. du. Onlar kapanmazdan evvel ye- tişmek istiyordu. Idraki şuurunun ve dünyasının kenarına varmıştı. O kâbustan ötekine geçmek isti. yordu. İşte bugünkü dünyasi ya- rılmıştı, O çatlaktan kırmızı işik. İsra, başka bir âleme, muallâkta düşmek istiyordu. Karanlıkta ışık adaları kayıyordu. O adalara geç. mek istiyerek: “geliyorum, ben dol Ben de! Geliyorum,. diye bağırdı. Dinç bacaklarının olanca hızile koş tu. Tâ bağrından bir çığlık koptu. Şuuru, dönüşü olmıyan uzaklara gitti. Küçük Memleket Haberleri Kekişekir — C, H. Partisi relsliğine Mus- tnfa Karamürsel seçilmiştir. © Nevşehir (TAN) — Et bollaşmıştır. Köyün eti 23; keçi eti 20, inek eti 15 ku- ruşlan sa ktadır, © İzmir — Kızılay cemiyeti bura telsi ve. Eşrel paşa hantanesi başhekimi Cevdet Pust Özyar ölmüştür. © Afyonkarahisar (TAN) — Yeni be- lediye binatının inşaatı bitmek üzeredir, Milli mücadele esnasında tarihi konuşma lara sahne olan eski belediye binasının müze yapılması kararlaştırılmıştır. Yeni heşisne in; da İlerlemiştir. AN Çetinkaya Kız Ensütüsü binası ikmal e- dilmek üzeredir. © Zöngüldik madenleri amele birliği ieavün sandığı, Havzada mevcut tahminen yirmi bin işçiden isteyen sünnet ettirmeğe karar v bütün ameleye bildirmiştir. © Görele (TAN) — Cenekci köyün- deki Şandarma karakolu kaldı ir, Çurakçıhlar, karakolun tekrar köylerin- de açılmasını istemektedirler. © Erbaa (TAN) — Kırlay ve Çocuk ene Kurumları, 155 çocuğu sünnet rmiştir. Düğün, belediyenin sinema bi- Basında yapılmış, bando gece yarısından sonraya kadâr çalarak çocukları eğlen- dirmiştir. © Bozüyük (TAN) — Alibey düzü kö- yünde bir meklep yapılması Için evvelce İk! bin Hira teberrü etmiş alan merkür Köylü Sajt Yılmaz, bu maksatla bin Tire daha vermiştir. i — Bü para ile inşa ettirilen mektebin ça- Us da bitiriktiştir. Dahili aksamı yapıl msktadır. © Safranbolu (TAN) Kozsmızda Jandarma taburu ihdas edilmiş, kuman- danlığına Hamdi Korkut tayin olünmüşte © Ünye (TAN) — C.K. Partisi idare heyeti ve Ordu vilâyeti umumi mecliz A- zâsındân Cezmi Harlas 39 yaşında bulun- duğu halde ölmüştür, Merhumun Ünyeye hizmetleri olduğundan hulk, radyolarını kapatmak suretile bir hafta yas tutmuştur. © Birecik (TAN) — Kazamız kayma kamı Nasuhi Kurosman, hastalığına mebs si-mezüniyet almıştır. Kuymaksmlık ve Belediye reisliği vekâletini emniyet miri Sadık Kismetli görmektedir. © Karadeniz Ereğlisi (TAN) — Kay- makam Refik.Kuzucu terflan Antakya vi- Niyeti mektupçuluğuna tayin edilmiştir. Yerine Ovacık kuymskamı gelmiştir. © Bartın (TAN) — Kaymakam Hömit Erkan, Hopa kaymakamlığına teyin edil- miştir. Tahriret kâtibi Nimet, kaymakam» bik vekâletini görmektedir, © Karamürsel CTAN) kamp kurmuş olan çocuklar, mwsilimleri refakatinde buraya gelmişler, iskelede Belediye relsl tarafından karşılanmıslar, öğle yemeklerin! fabrika mahallinde yes mişler, muhtelif müesseseleri ve mesire leri gezdikten sonra dönmüslerdir. 5 Abdülkadir. — Herekede di PM e MANİ