Türk Safosunun Hayatı: TEFRİKA No. 125 Bir Delinin Sözleri Saraya Dönen Padişahın Önüne Kendisine 56 Gün Sonra Yerinin Değişeceğini Söyledi Lâkin neferler onları da ko- layca susturdular ve önlerine ka- tıp, kışlalarına götürdüler, Şimdi padişahla (o Yemişçi karşı karşıya kalmışlar demekti ve bu Iki şahsi- yet, kuvvet bakımından pek ters bir nisbet teşkil ediyordu. Padişah, sabık vezirine nisbetle bir devdi ve vezirin hüviyeti, o devin önün. de bir karıncadan daha zayıftı. Fakat Safo, yeniçerilere cemile olsun diye oğlunu on gün kadar sakin yaşattı ve ocâklının bütün bu maceraları unuttuğuna kanaat getirdikten sonra, bir gün Sütlüce yalısına on hadım köle göndertti. İki hafta önce küçük dağları yarattım diyen, padişahla müca « deleyi göze alan Yemişçi Hasan Yaşa, sarayh kölelerin geldiğini uyunca, karısının yatak odasm- daki musandıraya girip örtünmüş. tü, Cellâtlar kendisini oradan çı- kardılar, Handan ağa bahçesi de- nilen yere götürdüler ve orada kellesini bedeninden cüda eyledi- der. Ondan zulüm gören bir şair, bn hâdiseyi duyar duymaz, şu beyti yazmıştı: Hasan'ın özli hasen, katli dahi müstahsem Düşse tarihi ie Katli Yemiş- gi ahsen! * Safo, büyük emellerinden biri- ne duha ermiş; KöhdERİ' Asvlet iş. lerinden uzâk tutmak istiyen kuv. vwetli bir veziri yere sermişti. Fa- kat bu zaferin hazzını içine lâyı- kile sindiremedi. Çünkü oğlunda bir neşesizlik seziyordu. U . “B fo, ilk günlerde bu halete ehemmiyet vermedi. Lâkin padişahın erimeğe de başladığım görünce telâş etti, tedbirler al - mak istedi. O meyanda oğlunu sık sik dışarı çıkmıyd, gezip dolaşmı. ya teşvik etti, Sultan Mehmet o sırada henüz otuz yedi yaşındaydı. Görünüşte hiç bir hastalığı yoktu. Bununla beraber mahzundu, dalgındı, hızla zayıflıyordu. O, evlât katilliğinin azabını çekmeğe başlamıştı. Ken- « disi de bu ruhi haleti sezdiğinden — hislerin! bir gaflet dünyası için- de uyutmak için — anasinin oğüt- lerine uyuyor, hemen ber gün s0. Kağa çıkarak kırlarda, bahçelerde dolaşıyordu. Bir pazartesi günü yine tantana- hı bir alayla şehir haricine çık. mıştı. Saraya dönerken önüne bir deli çıktı, peykleri ve solakları bir yana iterek, her engeli hiçe saya. rak ilerledi, ta yanına sokuldu: — Mehmet, Mehmet! Dedi, el- NM oltı gün sonra yerin değişecek, Günleri iyi say, gafil mebaş (ol ma)! ” Delinin gözünde her gözü ka- maştıran bir pırıltı, sesinde de yü. rekleri helecanlandıran garip bir ahenk vardı. Alayı teşkil edenler ve seyre duranlar, o pırıltınin ve © ahengin tesiri altında bir en için şuursuzlaşmışlardı, put gibi hare- ketsiz duruyorlardı. e Padişah ta büyülenmiş gibiydi, atının dizgi. nini — ihtiyarsız — çekerek bön bön delinin yüzüne bakıyordu. Bir az sonra, bu büyü bozuldu, donmuş görünen şuurlar ve ira. deler kımıldadı, padişahın du aza- meti uyandı. Fakat deli, bu umu- mİ uyanıklık başlarken, kalabalı- ğa karışmıştı, kaybolmuştu. Yal, mız her kulakta “Günleri say Meb- met!,, Diyen ahenkli sesin akisle. ri yaşıyordu. «© © -| Hünkâr, sillelenmiş ml, ok$an. miş mi clduğunüm farkında değil- di. Yanındakiler bu delinin “Tlâ- hi bir meczup, olduğunu ve sö- zünü hayıra yormak lâzım gele ceğini söylemişlerdi. O da bu tef- siri kabul etmiş gibi göründü, felce uğrıyan alayı yürüttü. Lâ. kin ne o delinin yüzü, nedeöl dürttüğü oğlunun kandan örülme kızıl bir kefene sarılı hayali —o bâdiseden sonra — gözünün ö- nünden gitmedi. Gezerken, ko- nuşurken, yerken, içerken gözbe- beklerinden birinde © ilâhi mec. zup, öbüründe de (şehit şehzade yer alıyordu ve bu yüzden idrâki bulanıyor, yüreği | altüst oluyor, bütün sinirleri bozuluyordu. Çıkan Bir Adam, eceleri de ıztıraptan kurtu- lamıyordu. .Çünkü gündü. zün gözbebeklerinde beliren ha. yeller, geceleyin rüyasına yiriyor- lar, uykusunu tarumar ediyorlar- dı. Bu yüzden o, yemek yiyemi. yor, rahatça su içemiyor ve sü- reklice bir uyku geçiremiyordu. Derdini kimseye de açamıyor. du. Çünkü vicdan azabını itiraf etmek, kendisine vicdansızca gü. nahlar işlendiğini kabul eylemek» ten farksız görünüyordu. . Böyle bir vaziyete düşmek ise, gururu- na dokunduğundan hislerini açığa vurmuyor, köşe köşe saklanarak kanayan, £ sızlıyan ve kıvranan visdaniyle baş başa kalıyordu. Dedelerinin ve babasının hak. sız yere döktüğü kanlardan neda- met getirip getirmediklerin!, vie. dan azabı çekip çekmediklerini bilmiyordu. Fakat kendisi tahta çıktığı gün öldürttüğü . on dokuz kardeşi yüzündenhiç bir iç acısı duymuş değildi. O acı, ancak şeh. zade Mahmudu. öldürttükten sot- ra içine yayılmıştı ve bir ağu yağ- muru gibi dinmeden dökülerek, bütün benliğini sarıyordu. Son günlerde dedesinin” “babası Kanuni Sultan Süleymanın bir rüyasını sik sık hatırlamıya başla” mıştı. O pek kuvvetli hükümdar, Bağdat çarşısında asılmasına ri. za gösterdiği defterdar İskender Çelebiyi bir gece düşünde görmüş dırmasından (o korkarak yatağın. dan fırlayıvermişti. Bu tarihi hatıra onun dimağın- da bir kaç gün şaha kalktı, sonra İskender Çelebi, şehzade Mahmu- dun simasına bürünerek rüya ha- inde görünmeğe başladı. "Evvel, ce bir sakin görünüşten ibaret o- Tan rüyalar, şimdi sesli, hareketli ve ezici bir kâbusa inkılâp etmiş. ti, padişahın gecelerini baştan ba. şa zehirliyordu. Sultan Mehmet, bu ıztıraplı ha- yat içinde mahut delinin ihtarını da unutmuyordu, günleri sayıyor- du. Lâkin her eksilen gün onun TAN Evli Bir Kadın Kaçırılmış Seyitgazi (TAN) — Bundan bir buçuk ay evvel Eskişehire gittikten sonra izi kaybolan İki çocuk, anası ve kocası askerde bulunan Münire is. mindeki kadının şimdi Torbalıda bu. lunduğu anlaşılmıştır. Münirenin, burada memur olan bi. risi tarafından kandırıldığı, ikisinin seviştikleri ve şimdi o memur Tor. balıya tayin edildiği için Münirenin de oraya gittiği, hattâ ikisinin bera- ber yola çıktıkları ve bir müddet te Ankarada kaldıkları zabıtaca tesbit edilmiştir. Münirenin kocasının müracaatı ü- zerine müddeiumumilik te hâdise hakkında takibata başlamıştır. Mevzuubahs memurun karısı iki buçuk ay evvel burada gayri tabii bir şekilde ölmüş olduğu için, bu ö- lüm ve Münire ile memurun aşkı 8- rasında münasebet bulunup bulun — madığı da tahkik edilmektedir. Şimdiye kadar, içinde tanınmış şa- hıslar da bülunan 20 kişinin Medesi alınmıştır, Beş kişinin ifadesi daha a. kınacaktır. | Münire evli bir kadın olduğu"ci. | hetle hem kendisinin; hem de kacı. ran memurun tecziye edilecekleri an- | Jaşılmaktadır. —————— sıhhatinden bir parçayı da eksiit- tiğinden, elli altı günü tamamlı. yamadı, deki ile yüzleştiği tarib- ten elli iki gün sonra yatağa düş. tü. İskelet halindeydi, şuruu sa. kattı ve içine o uzandığı döşekte bir canlı cenaze gibi görünüyor. du. Safo, çıldıracak haldeydi, bütün hekimleri toplıyarak genç oğlunu mevsimsiz bir ölümden kurtarmı- ya çalışıyordu. Ayni zamanda ve- liaht şehzade Ahmedi fazla okşa. mıya girişmişti, muhtemel felâke- vin tahakkuku”heatinde, kendini yi. ne sarayda alıkoydurmak için, O genç şehzadeyi simdiden kandır. mak istiyordu. akat Sultan Mehmet, uzun zamanlara ihtiyaç gösteren bu plânın yürümesine mahal bi- rakmadı, dört gün süren bir has- talıktan Sonra, ve delinin haber verdiği. günlerin * sonunda - “Beni boğuyorlar. Ondokuz kardeşimle Mahmut birleştiler, Üzerime yü. rüyorlar,, diye inliye inliye can verdi, uğrunda düzünelerle cina- yet işlediği tahtı bırakıp, top- rağın altına göçtü!.. (İ). (Devamı Var) (1) Kalma G1 380 vi 8.8039 8 Gün Zarfında Nasıl Bu Kadar Değişebildim? Bayan Anjel; 8 gün zarfında gayet cazip bir tarzda una nasıl muvaffak olduğunu ve her kadı- nın da onun gibi yapabileceğini izah eden aşağıdaki güzelleşti. mektubunu okuyunuz: 8 . 10 gün kadar evvel çektirdi. ğim iki fotoğrafıma baktıkça ö- deta gözlerime “inahâmiyorum. Alnımda ve gözlerle ağzımın et- rafında buruşukluklarım “vardı. Tenim esmer ve sertti. Bugün ise, cildim kadife gibi yumuşak, be. İ yaz ve bütün dostlarımın gıpta nazarlie buktıkları burüşuksüz ve nermindir. Hepsine, gece .çin çil din unsuru olan pembe renkteki ve gündüz için beyaz renkteki To- kalon kremini kullanmalarıtı tav. siye etim. Onlardan birçokları ba. na gülüyorlardı. Fakat onlar da tecrübe ederek o memnuniyetbahş semeresini gördükçe hak verdiler ve citlden hayrette kaldılar. Pembe renkteki Tokalon kremi- nin terkibinde Viyana Üniversite. sinin meşhur bir profesörü fara | fından keşif ve “Bioce!,, tâbir edi. “ len cazib ve kiymetli gençlik cev. heri vardır. Akşamları yatmazdan evvel pembe renkteki Tokalon | kremini kullanınız Siz, uyurken besleyici ve güzel. leştirici tesirini yapar, cild bu- ruşuksuz ve nermin bir hal kes- beder, Gündüzleri de beyaz renk. teki Tokalon kremini kullanınız. Cildinizi beyazlaştirip tazeleştirir. Siyah benleri giderir ve açık me. sameleri $ kıştırır. Paranın iadesi teminatı : Bu basit usulü bilen her kadm “günde 3 dakika,, bir genç kızdaki gibi yumuşak ve sevimli bir elld temin edebilir. Binlerce tecrübe. nin memnuniyetbahş semereleri size bir teminat olabilir. Hemen bugün her iki kremden birer va- 20 veya birer tüp satın alınız. On- ları on gün zarfında tarif edildiği şekilde kullanınız. Semeresinden memnun kalmadığınız tekdirde vazo veya tüpleri yarım da olsa bile, inde ediniz. Ve paranızı geri alınız. FN ai Yeşilköy Tohum Islah İstasyonu “Satınalma Komisyonunda: Motorin Vakum Valvalin Gres yağı Gazyağı , Benzin Tahmin Jik Miktarı bedeli teminat Kilo Lira Kr. Lira Kr. 15000 1200 00 1000 410 0 300 108 00 300 46 50 161 03 300 45 00 1500 337 50 4 - 8. 939 tarihinde ihale edilmek Üzere açık eksiltmeye konulan Ye- şilköy Tohum ıslah istasyonu için alınacak cins, miktar, tahmin bedeli ve muvakkat teminatı yukarda yazılı müşteli maddelerle mükine yağ- larına yeymi mezkürda talip zuhur etmediğinden müddet uzatılarak eksiltmesi 2490 sayılı kanunun 43 ünçü maddesine tevfikan 18-8.939 cu ma günü saat 15 de Beyoğlu İstiklâl caddesi Liseler muhasebeciliğinde toplanacak komisyon tarafından yapılacaktır. İsteklilerin evvelki şeralte tevfikan komisyona müracaatları. (5945) Fena bir vaziyete düşmekten, birdenbire sarhoş öluvermekten korkuyordu. O takdirde, rakı içtiği anlaşılacaktı. Bu yüzden de, ihtimal, hem Fitil Kadriden, hem de bu suçunu duyacak olan anasın. dan dayak yiyecekti, Halbuki, şimdi, bu tehlikelerin hiç birisi yoktu. Ve Mürüvvet, müsterih olarak muradına erecek, rakının o esrarengiz lezzetini de tatacak, tanıya caktı, Vâkıâ, ondan evvel, Melâhat, kendisine bir iki defa bira, ve şarap içirmişti. Fakat Mürüvvet her seler birer ikişer bardak içtiği bu içkilerden hiç bir şey anlıyamamış, hiç bir yeni zevk duyamamıştı. Mürüvvetin rakı içeceğini söylemesi, Melâheti de, erkekleri de şevindirmişti. Hattâ Melâhat, Mürüv- vetin yanağını kıskaçlamaktan ve; “.— Ne uysal, ne cici şeydir ol, Diyerek, mem- nuniyetini izhar etmekten kendini alamamıştı. Melâhat, doldurulin kadehini kaldırdı; “— O balde, ne duruyoruz? Dedi.. Haydi şerefe! Mürüvvet, kadehi dudaklarına götürürken: “— İçiyorum ama, dedi, sarhoş olursam karış. mam ha! Oy Muzaffer, güldü: “— Hiç korkmayın. Sizi sırtımda taşırım! Melâhat, Muzafferle alay etti: “— Çok fedakârsınız küçük bey! Mürüvvet, yuvarladığı rakının tadını hiç te be. ğenmemişti, “Fakat, rakının biraz sonra yapacağı tatlı tesirin, ağzında kalan bu acılığı gidereceğini umuyordu. Bu ümitle, tıpkı, içtiği ilâcın tesir etme- sini bekliyen sancılı bir hasta gibiydi. Muzaffer bermutat, hatırladığı tuhaf bir fıkrayı ahlatmıya başlamıştı, Mürüvvet, o kadar neşeliy- di ki, neredeyse, daha hikâye bitmeden gülecekti: Zira erkeklerle konuşmak, onun fevkalâde hoşuna gitmişti. Hem bu erkekler, “Safa, meyhanesinin kaba ve hoyrat müşterilerine benzemiyorlardı. Mürüvvetin, artık yakından tanıdığım sandığı er- kekler hakkında edindiği kanaat, hiç te fena de. TEFRİKA No. 50 ğildi: Erkekler, gayet iyi insanlardı. Hele kadınlar için, âdeta kul köle oluyorlardı. Bütün gayeleri, ka. dınları hoşnut etmekten ibaretti. Ucretsiz ve gö. nüllü birer güllâbi gibi, kadınları eğlendirmeğe ça- Jişıyorlardı. Kadınları güldürmek, neşelendirmek için tuhaf sözler, tuhaf vakular, tuhaf hikâyeler buluyorlar, anlatıyorlardı. / Insanın canıni sıkacak hiç bir bahis açmıyorlar. dı. Ve böyle olduğu için, insan onlarla konuşur. ken, âdeta hayatı seviyordu. Mürüvvet erkekler hakkında içinden geçen hü- kümleri bu neticeye bağlamanın keyfile; sofraya uzandı ve: ".- Rakı hoşuma gitti.. Dedi, haydi birer tane daha içelim!,, Anlatmakta olduğu hikâyenin yarıda kesilmesi. he râğmen, bu teklif Muzafferi bile sevindirmişti: Ikinci ködehi de yuvarlıyan Mürüvvetin mezesini, Melâhat verdi: Bu, Mürüvveti tuttuğu yeli teşvik eden'bir mükâfattı. Mürüvvet, ikinci kadehi içtikten sonra: “— Korktuğum kadar yokmuş! Dedi.. Ve ilâve etti: “— Ben, bu rakıyı, insanı fırtına gibi sarsan bir matah zannetmiştim:”Halbuki hiç bir şeyim yok: Ba iki kadeh rakı, ha iki kadeh Korakulak suyu içmişim! Melâhat, Mürüvvetin rakıya İyi not verisini de bir fâli hayir saymış, ve hoşlanmıştı. Mürüvvete: “— Tabii canım... Dedi, iki kadeh, üç kadeh, beş kadeh rakıdan ne çıkar? Rakı dokunur amma; bip. likle içenlere... Mürüvvete böyle söylemekle berâber, içinden: “— Hele bir iki kadeh daha yuvarla da, ben so. rarım sana!,, Diyordu. Melâhat, epey zamandır, rakıyı hayli azaltmıştı. Fukst buna rağmen, o gün içmek iştahı, fevkalâde şiddetle duruyordu. Hazır, Mürüvvetin rakiyle ara. si İyi iken, üçüncü Kadehi de kaldırdı: “— Haydi çocuklar. Boş duranı Allah ta sew mezmiş! Çok geçmeden, dördüncü kadehi de yuvarladılar; Kadehlerin adediyle birlikte, sofranın samimiyeti ve neşesi de artıyordu. Hele Melâbatle Kemal, dil şakasını bırakmışlar, el şakasına bile başlamışlar» dı. Çoktan senli benli konuşmıya başladıkları hal. de, Kemal arasıra Melâhati kızdırmak için, ona: “— Hamfendi!,, Diye bitap ediyordu. O zaman Melâhat, küplere binmiş: gibi görünüyor ve: “— Senli terbiyesiz seni!,, Diye, korunmak, ka. çınmak istiyormuş gibi bir tavir takıhan Kemaslin üzerine atılıyor, önü şakacıktan şamarlıyordü. Hat. tâ bir defasında, Kemal, yine ayni şaka yüzünden kendisini toka ik istiyen Melâhatin fki elini tutmustu da, Melâhat, kurtulmak için çirpinirken, Kemalin kucağına düşmüştü. Bu arada, Muzafferle Mürüvvet te boş durmu- yorlardı. Mürüvvet, kendisine hiç bir şey olmadı- ğım sanıyordu ama, yuvarladığı rakılar, başını ok dukça döndürmüştü. Bir aralık, Muzaffer, çatalina aldığı bir tavuk Parçasını, Mürüvvete yedirmek istemişti. Mürüv- vet, bu ikramı reddedince, Muzaffer: “— Billâhi olmaz.. Diyerek, yerinden kalktı, Se. nin hic bir şey yediğin yok. Sonra: “— Kı açlıktan öldürdün!,, Diye hesap sorar. lar bendep.. Vebal altında kalmam ben. Bunu Zorla yedireyim sana da gör! Mürüvvet gülümsedi: “— İstemem! Muzaffer, sandalyasını kaldırdı, Mürüvvetin san. dalyasının yanına koyüp üzerine oturdu: “— Şimdi görürsün sen: Bakalım, ster misin, İstemez misin?,, Diyerek, Mürüvvetin iki bambi tombul ve ufak elini kocaman kıllı elleriyle kavradı; Mürüvvetin elleri, kartal pençesine düşmüş güvercin yavruları gibi çırpınıyordu: “— Bırak. Dedi... Acıyor ellerim.. Tum dedim sana.. Zorla yediremezsin ya Muzaffer, sağ kolunu Mürüvvetin arkasından ge- çirmiş, ve çatalındaki tavuk Parçasını Mürüvvetin ağzına götürmüştü; “— Haydi, diyordu, aç ağzını... Yoksa kurtula- mazsin elimden! Hatır için çiy tavuk bile yenirmiş: Halbuki ben, sana kızarmışını veriyorum! Mürüvvet kurtulamıyacağımı anlayınca fazla mat etmedi. Mürüvvet tavuğu yeyince, Muzaffer sol elinde mahpus bulunan elleri istemiye istemiye serbest bn- raktı, Ve tavuk bahanesiyle Mürüvvetin arkasına attığı sağ kolunu indirmemek için, sağ elindeki ça. talı sol eliyle alarak masanın üzerine bıraktı, Ve bu basit hile sayesinde, onlar da birbirlerine iylee sokulmuşlar, âdeta yapışmışlardı. (Devami ver) İstemiyo- ji