i/ m > en sal Ii Li / İlan lik kil İk Tetrika No. 124 Milli Kuvvetler Şehri Sarmıştı Şehir Haricine Çıkan Kıta İle Milli Müfrezeler Arasında Şiddetli Bir Muharebe Başlamıştı Fakat, Damat Ferit kabinesi za- manında vazifeye tayin edilmiş o- lan mutasarrıf be; sup ol- duğu hükümeti gibi mesaili hazı- yanın silâhla yasetle halli sükünet ve itidali demle akıbete intizar ta- raftarlarından olduğu için, fırka kumandanının, pek makul ve mân- tıki olan © omuz silki. yordu. Buna mukabil de, günden güüne artan mill kuvvetleri alelâ- de birer eşkıya çetesi ad ile, tedip ve tenkille hayaliyle ya: tavsiyeler beyin telâş ve kork da pek yersiz değildi hani. Çünkü, milli kuvvetlerimiz de mış veziyette bulunuyor, ve dışarı çıkmak teşebbüsünde bulunan mü- kabil kuvvetleri hemen her tarafta ek taciz ediyordu. Bu sebep- ş r de erzak yok- suzluğu başgösteriyordu. Bilhassa te şehirde bulunanların şehri sar- endi: B ruf yerli çiftliğindeki yanaşmalarından rinin milli kuvvetler tarafından öldürüldüğünü bahane ederek, şe. hirde bir yaygara kopardı, islâm halkını endişeye düşürecek şekil. de bazı teşebbüslere kalkıştı. İşgal kumandanını, islâm ahaliye karşi hareköle geçirmek için teşvike başladı. Bu esnada, (Koçarlı) na. hiyesi milli müfreze kumandanı Selâmi, bey de, şiddetli, ültima- tomlarla kumandanı tehdit ve taz- yik ediyor; bir an evvelter- ketmek teklifinde bulunuyordu. Bu suretle tesirli bir teşvik ve korkulu bir tazyik karşısında lan kumandan da, ne yapacı şaşırmış bir vaziyette kıvra, du. Şehri çeviren milli kuvvetlerin birer ileri karakol vaziye bu. lunan ve muhtelif istikametlerden bahçeler arasına, hattâ (Tellidede) ve civarlarına kadar sokulan bu müfre: , yaklaşan büyük teh- likenin öncüleri olduğunu pek i- yi takdir eden kumandı yerli Tumlara karşı &âtıl bir vaziyette kalmaktan utandı ve nihayet ha- reket kararını vermek mecburi, yetinde kaldı Fakat, şehir haricine çıkardığı kuvvet daha bahçelerin arasınday.. ken milli müfrezelerimizin pusu- larına uğradı. Fena halde sarsılip hırpalandı. Bir çok makineli tü. feklerle mücehhez olan ve kendi kuvvetinin bir kaç derece fevkin- de bulunan kıtaya bu şiddetli dar- beyi vurduktan sonra, müli müf. rezemiz için en muvafık hareket hemen çekilip bir tarafa gizlen. mek, ikinci bir baskın için mü. sait bir vakit ve fırsat gözlemek- ti. Fakat, müfrezemiz bunu yap. madı. Daha doğrusu yaparusdı. Küçük bir kuvvetle kazandığı bü- yük muvaffakıyetin verdiği sürur ve gurura kapıldı, tekrar mukabil kuvvetlerin üzerine atıldı. 6” bir muharebe başlamış- tı. Mil müfrezenin yılmaz ve yorulmaz kahramanları, gazap- hı ve hırçın birer arslan gibi hep ileri stılıyorlardı. Bu savletleriyle kaışısındakileri birbirine katıyor, rüzgâra tutulmuş paçavra parça « ları gibi her birini birer tarafa s5- vurup. stıyorlardı. Giriştikleri bu harbin muzafferiyet çelengini de tam kazanmak, kat'i ve muvafık bir netice almak üzerelerken, mu. kabil tarafın makineli tüfeklerle teçhiz edilmiş kuvvetli ve mun- tazam bir kıtası, bahçeler arasın- dan gizlice ilerliyerek, milli müf- rezelerimizin Sağ gerisine sokul- mak teşebbüsünde bulunmuştu Bu hareketi derhal sezia'iyen mil. li müfrezemiz, hemen ateş hattı- Bir. sağ başını biraz geri çekmiş, sterdiği kahramanca mul metle, oradı dukları yerde durdurup ti le neticelenmek Ne Yâzık ki, (o kahramanları. mizin cephanesi birden tükendi ve müfreze yavaş yavaş çekilmek ve harbi kesmek mecburiyetinde kaldı Mukabil taraf, müfrezemizi ta. kip etinek cesaretini gösteremedi. Ancak, o günkü ağır mağlübiyet ve zayiat acısını, Tellidede civarında bulunan iki Türk köyü- he saldırmak İle. çıkarmak iste: ptğı bu baskın kar$ı- inden kaçmak mec- kalan halkın bütün eşyalarını ve hattâ tavuklarına va- rıncıya kadar buldukları hayvan- ahp sürdüler. Rastladık- ları bir kaç ihtiyar ve sakatı şe. hit ettiler ve nihayetinde de köy- leri ateşlediler. buriyetinde Tarini Gir doğru yükselen kara du. manlar, Menderes köprüsü başında bulunan © kahramanlara, köylerin uğradığı acı musibet ve kıcı âkıbeti, pek güzel anlatınış- Kara dumanlarla yürekleri ka- baran genç zabitlerden topçu Er. Tevfik ve diğer Te i tüfek mülâzimi Şer tin beyler, bomba ve makineli tü- feklerle donattikları küçük bir müfrezeyiefGemeh yola cılrdişlar La şruşlardı Fakat, nb hareketlerin hırslarım alan ve i. kinci bir hezimete uğramaktan sa- kınan mukabil taraf, O sirada or- ndan İs. kendilerini talığı saran gece karan tifadeyle kaçmışlar, Aydına dar atmışlardı. Fakat, bir arslan hırs ve hışımı ile yola çıkan hasımlarını harbe mecbur deme. yince, Türk düşmanı Sakızlıya ve bir ibret dersi mek istemişler ve şehrin kenarın. daki bahçelikler içinde bulunan Sakızlının köşkünü ve çiftliğinin benzerlerine ver. bütün binalarını ateşlemişlerdi Bu hâdiselerin cereyan etti sıralırda, Aydının garbında (Kr zılcaçayı) mevkiinde de, Türk si- lâhları ateş püskürüyor, dıklarını yüz geri ettiriş dinli Ali ve Osman Büklü, Nâzım Efelerle arkadaşları, küçük bir lik yerli bir nankör çetesini pusularına düşür- İlk ateşte, birden on beş kişini müşlerdi. içlerinden, diğini gören çeteciler, yalnız lâhlarını değil, bütün teçhizatın da atarak savuşmuşlur, tatlı can- larını ancak kurtarabilmişlerdi. Müt Kemal Paşanın, gün- den güne inkişaf eden ve yeni yeni safhalir gösteren Ana- doludakl hareket ve teşebbüsleri karşısında, saray, fırka ve muhip- ler cemiyeti gibi İstanbulun o gün- lerdeki fesat ve hıyanet kaynak- ları da durmadan çalışıyorlardı. Saray ve bilhassa fırkacılar, libin oynamak üzere bulunduğu rolün vereceği neticeyi, büyük bir ümit ve sabırsızlıkla bekliy kahramanlarımız, | astla v- | edu. Ay» yere serik. | SES VE MİDE Güzel seslilerin kendileri de, se. sin mideyle çok münasebeti oldu. ğunu bilirler, Midede ve barsaklar- da fazla gaz hasıl eden yemeklerin hepsi sesi bozar. Sebebi mide ve karın şiştiği vakit, nefesin az çok daralmasıdır. Nefes daralınca da se- sin güzel çıkmasına imkân kalmaz. Bademle fındık ve ceviz gibi kuru yemişler sese dokunurlar. O- ile bes- bunları , hardallı ince zarını liyen güzel sesli kendi yemese gerektir. Bihe yemekler de miden tahriş ettikleri gibi, karında fazla gaz yaptıkları için sesi bozarlar. Alkol hem mideyi, hem sinirleri uyuşturur, bir taraftan mide yeni- len yemekleri hazmedemez, karın şişer, bir taraftan da sinirleri u Yuşuk olan adamın sesi güzel çı. kamaz. Kuru fasulya ile bezelye tanele- Tİ, peynir, kışın lahna, karnı şi. şirdikleri için, onlar da güzel ses- linin işine yaramazlar. Bir de ek- mek. ötedenberi güzel sesi hoz- makla tanınmıştır. o Onun için, mümkün olduğu kadar az ekmek, hem de beyaz fırancala. Mevsimin. mal, çilek te sesi bozmakla meşhur. ur, Buna karşılık, yumyrtanın gü- Zel sesi muhafaza için pek eskiden. eri şöhreti vardır. Daha ziynde, yumurtanın akı derlerse, onu itmek hem tatsız, hem de haz- mı güç olur. Fakat sahahlı ha- fif bir beyaz şarabı ısıtıp, içi ne bir taze yumurtayı bütün kıra. rak içmek sesi muhafaza eder, nirlere de kıvamında kuvvet veri Peklik doğrudan doğruya ses zerine tesir edemezse de, devamlı olunca kara kan damarları içinde kanım serbestçe dönmesine bir en- gel olur. Kan iyi dönemeyince de, nefesin sıkışmasından dolayı ses bozulur. Bilhassa, eski zaman ha. fızlarından bazılarının yaptıkları gibi, ağız dolusu ve seslerine İd. zumundan ziyade tazyik vererek şarkı süyliyenler, peklikten müte- €ssir olurlar... Pekliğe mâni olduk- ları için yemişlerle, sulu sebzeler güzel sese de hizmet ederler, Muayyen zamanlarda şarkı söy- liyen güzel sesli artistler yerek üzerine çalışmayı | istemez'er ve yemekten sonri sarkı zamanma kadar uzunca bir vakit geçirmek isterler, Yemek, sese dokunacak şey olmasa da, mideyi ve kar. hi az çok şişirdiğinden sese doku- kendisine ne kadar güvense, halk önüne çıkacağı vakit, içine bim£ korku girer, lar, tekrar ettiriyorlar attın, hn se. fer ya bir aksilik çıkarsa? Korku- nun mideye, ve barsaklara hâkim olan sempatik sinirleri üzerine büyük tesiri vardır. İnsanın icine korku girince — pek kücük hile olsa — midenin hazmı bozulur ve | yemek üzerine daha şişer. Mide i- sini rahatça görmediği vakit kur ın hissi de bozulur, yemek üze- rine gelen has dönmesi hunu gös- | terir. Kulağın hissi bozulunca da sex düzgün çıkamaz. Yemek üzerine sarkı sövlemek düşüncesi, tabii kendi den büs. bütün emin. hulk karşısına çıkım. ya, halka hâkim olmıva alışmış 0- lan artistler için değildir.. Vücudün bir tarafında ârıza 0 Tunca. yemekleri ona göre seçmek te, tabii lâzımdır. Meselâ genç ba- yanlarda — maalesef — sıken gö- rölen ve bacakları sisiren varisler, yahut yaşlıca artistlerde O karaci- ğer dolgunluğu, romatizma ağrı. ları mahsus perhize lüzum göste. rirler. Sıkı perhiz en ziyade böbrek hastalıklarında lüzumlu olur, Gü“ zel sese &n çok dokunan — dün de söylemiştim — böbrek hasta. lıklarıdır. Her vakit alkışlıyor. | >2272223272232373 0222223333334 icarethanenin İki sermayeda- 0 rı başbaşa vererek, üç tenberi sıkı fıkı fiskos ediyo Hacı Süleyman ötekine işlerin du. rumunu evvelinden âhırına kadar anlatmıştı, sonra zili çaldı. Gelen çocuğa — Git Davut Kaptanı çağır, di- ye emretti; Biraz sonra Davut Kaplan oda- ya girdi. Ona Heci Süleyman, — Bak Davut, sen yirmi beş se nedir; bu kapının ekmeğini yedin, sana İtimadımız vardır. Taylan da emin adamlardır. Bize para lâzım oldu. Önümüzdeki #ki hafta içinde, sanki fırtınada kazaya uğramış gi- bi deniz kuşunu Tantona yali e. dersin. Sigortadan kayığın parası. mı alacağız. Sen işinin erisindir. Hiç kimseyi kuşkulandırmadan bu işin üstesinden gelirsin. avudun gözleri feltaşları gi. bi açıldı. Afalladı. Kulakla- rına inanamadı. Hacı Süleymana, teklifini bir kaç kere tekrarlattı Sonra: — Efendim bu kayığın kereste» sini, arkadaşlarla beraber Gökova- da biz kestik. Yapılırken ustanın yahından — ayrılmadık. Tahtaları biz biçtik, Düzenini yaptık. Bu ka. yıkla yirmi beş senedir, enine bo- yuna Akdenizi gezdik. Belki beş yüz fırtınaya göğüs gerdik. Ben kendimi bildimbileli kayık kullar. #makla, kayık kurtarmakla uğraş. tım. Kayık batırmakla değil! Na- sil olur bu iş? Dedi. Hacı Süleyman döktü. epoyee Fakat Davut kanmıyordu. Vesse. lâm. Sonunda Davut Kh, seh bilesin: Oyleyse bu işi başkasına gördürürüm! Dedi Davut İşte bu işe gelemez: niz kuşunun dümenini bir başkasi- nâ tutturmak; kendi avratının dö- şeğine, kendi. eliyle bir zampara getirmekten beterdi. Hacı Süley. man aklını mı cıvıtmiştı yoksa? Kayık illâki kurban edilecekse, kendi kurban etsindi bari, Davu- du kahvehanederi çağırırlarken se- fere gidiyoruz diye ne sevinmişti. Iskambilleri yüzüstü masanın üs- tünde, yarı içilmiş kahvesini'de fincanda bırakmış, gevşiyen kır- mızı kuşağı sara sara seyirtmiş- ti. Hele şu başina gelene bir ba. kındı, yahu! G övdesinden birdenbire boşa. nen terlerle - gömleği göğ- süne sırtına yapışa komuştu. Kırık ve külin bir sesle “başkası batır- masın, ben....., sözünün sonunu ge- tirememişti. Eliyle işaret etti. Sandalyeden fırlayıca kendini dişarı attı. Tayfayı liman ağzında- ki tenha yerde, hurma ağâcının gölgesi altına topladı. (Deniz ku- şu) tam gözünün önünde, öteki ka. yıklar arasında, bir gelin gibi, pa. pafingolarından dehize saldığı ak» sin ucuna kadar süzülüp salmı- yordu, Davut bakmıya kıyamadı. Gözlerini . başka tarafa çevirdi. Tayfaya: — Size anlatayım. Gidip Deniz kuşunu batıracağız! Dedi. ve An- lattı. Olurdu olmazdı. diyenler ol- du Davut; — Kayık batmazsa onlar bata- cakmış. Ne bileyim bunlar tüccar, dedi. Bir eliyle öteki eline hayali bir para sayıyormuş gibi yaparak sözüne devam etti: - Tiring! Tiring! Para adamı, akılları paradan başka bir şeye er- miyor, Dipdiri kayığı gidip öldüre. ceğiz. Öldürmezsek ekmeğimizden olacağız! Dedi. Söven sayan oldu Gülen oldu. Mutabık kalındı dağıl- dılar, E rtesi günü Davut (Deniz kuşu) ile Farilyaya gitti. Hava bozmiya yüz tutunca denize açilacak, ve karşıdaki Ge- mitaşı burnuna yanaşınca, tayfay- la sandala atlıyacak. Burnun ya hindaki kumsala çıkacaktı. (Deniz Yazan : >22273337333223732233333333322323272222722722227 HiKÂYE KAPTANA BAK! HALİKARNAS BALIKCISI EC Kuşu), dümeni bağlı ola di kendine » ilerliyecek, kayaları toslıyacak, ve tuzlabuz olacaktı. Davut ve tayfası ise, sandalı par- çaladıktan sonra, üst başlarını yır- tacaklar, biribirlerini yumrukla. yip tırmalıyarak, yüz gözlerini, münasip surette, yaralayıp bereli- yecekler, “ah vah kayık elden git- til, diye haykıra haykıra şehre döneceklerdi. akat hava inat ediyordu. Bir türlü bozulmuyordu. Mi mavi denizde kaplumbağalar uy inde köpük değil, beyaz na. mına, o kaplumba sırtında martiler geziyordu. Davut Kapta. nin gözündeyse bu ışıklı günler zindan kesiliyordu. Durmamacası- na, Milâsın sert incir rakısını çe- kiyordu. Bir'gün tayfanın birine uzun uzun dert yandı: - Birine kızar, gözün döner, ne halt ettiğinin farkında olmıyarak herifin başına bir iskemle indiri sin. Fakat hiç soğukkanla, fol yok. yumurta yokken önünde- ki adamın kafasına tak tokmak İndirerek. beynini istmazsn ya. Yazık değil mi şu ka yığa bak! Gidip kayalara parçala. tılır mi? On gün kadar sonra hâva sw murttu. Davutla tayfası, yüzleri, dişleri kati bir kararda kitli olarak kayığa çıktılar. Ne yapıldığı görül- mesin diye bu iş gece becerilecek- ti. Güneş hiç bir daha doğmıya- cakmış gibi söndü gitti. Kara mü- rekkep gibi dalgalar geliyordu. Gökten bulut şeklinde kara matem parçaları fenerinin Yi yüz elli t batışı nında kayalara oturan nluk (Marti) gemisinin hatırladı: Kayık-tam bir hafta taşın üstüne takılı olarak fırtınaya dayanmıştı. Y edirci gün fırtına artık fırti. palıktan çıkmış bir kıyamet olmuştu, Gelen koca koca dalgala- rın hepsinden daha yüksek, bir dalgalar gulyabanisi başını öteki dalgaların üzerinden kaldırmış. ka yığı görünce, hah ordu diye ileri a- tılmıştı. Köpükleri geminin tâ yük seklerinde “şimşek gibi'çakmıştı. Ksyığın belkemiği oçatırdamış. t. Dalga köpükler içinde, sallanıp geçince kayığın iki parca olduğu- nu görmüştü. Dalgaya yumruğunu sallamış: — Orada takılı olmasaydı ben sana gösterirdim! Diye haykırmış- tı. Omründe ilk sefer çocuk gibi hüngür hüngür ağlamıştı. Artık kıyıya bir iki mil kaldığı. Pı anladı. Dümende durduğu yer. de irkildi: — Yapamıyacağım Diye bağırdı. Tayfaya: — Defedin be! Gemiyi kurtara- üm haydi Orsa! Diye haykırdı. O kudurmuş havada volta vurarak burunu aşacaklardı. Tayfanın biri: — Artık çok goç, gemi orsa ede- mez. Dedi. Devut nasırlı elleriyle küpeşte. yi şaplakladı. — Ben bunu birakıp gidemem! Tanırım! Korkmayın orsa eder Dedi. vesselâm! D avut dümeni basinca prova rüzgârın annacina döndü. Baston, rüzgârın gözünü bir biz gibi delip rüzgârm içine işliyordu. Davudun sıktığı çene kemikleri MC COECE rasından dişleri, dalgabaşı gibi sğa rıyordu. Kayığın rüzgüra meydan öfkelenen bir dalga ka- kaldırdı okuyuşun. yığı ormuzlayıp takımıy ve öteki dalganın di. Çatırdıl a bütün armanın İpi puzun bir çığlık kesildi. Kayik kaldırarak, bir şamarda, dalgayı parçalanmış su ve burgaçlanan köpük balinde, (omuz dört bıyık diye uzaklara sav Rüzgür rüzgür değ tepesinden © âkan, bir erim şun seli idi. Bu biçerek uçan direk kamçı gibi e öiliyordu una dev Fakat mağrur prov&sım selin hizini y doğdu. Görünmü kat bulut arası seyreklikle- rinden donuk bir ışık Yüksek kayaların silueti göründü. Burunla Gemltaşı arasındaki dara- cık boğaz görünmiye başladı. Ar- tık Deniz kuşu orsa değil, rüzgür seksen dereceden ali nin bastonu bir parmak gibi dar boğuzı gösteriyordu. G çitte dalga yok rüzgâr vardı. De- niz kuşu uçuyordu. İk! tarafında sular, iki elle tutulup yırtılan bir ipek kumaş gibi şırt! diye, ikiye ayrılıyordu. Gemi pürüzsüz bir ilerleyişle burnun önünde bir hi. lâl çizdi. Kayaları geride bi Cam gibi suların üzerinde ka Yavaş yavaş durdu. gün fırtmayı Süleyman “gemiyi yorlar,, diye sevinerek &l oğuştur- du. Ertesi görünce Hacı batırı- gün gözleri hep kara- i Ju, Da p- tan ve tayfasının, köylerde ele ge- çirdikleri eşeklerle, yokuş başin- dan sökün etmelerini bekli Fakât liman tarafındaki Deniz kuşu. g lar. Hacı Süleyman başını dör bağrıştı- dü. Liman ağzının mavi suları üzerinde, Deniz kuşu, denizin a- laylı bir tebessümü dibi. inince si. zülüyordu. Davut Kaptan ve tayfası tine ve gümrüğe uğradıktan Ta, hiç Hacı Süleymana görünme- den, arka sokaklardan sus pus ev- lerine döndüler. ZA iki sene geçmişti. Da- vut kaptan Kara Mehmedin kayığında tayfaydı. Mehmet onun- la şaka ederdi — Sen de kaptanısın ha? Kaptan olaydın söni Hacı Süleyman kovar mı İdi. Kaptana bak! Derdi. Davut “öyle!,, diyerek gürledi işini görürken, bir Akdeniz leven. di manisi mırıldandı. Niğdede Buğday Ve Arpa Az Niğde (TAN) — Yeni buğday mahsulü pazara Kalite ftibarile geçen yiller farksızdır. Kıraç arazide buğday ve arpalar, orağagelmiyecek kadar cılız kalmış- tir. Sulak yerlerde ise arpalar bire 3 . B. buğdaylar bire 3 - 6 aisbetinde mahsul vermiştir ki, geçen yıllarda- kinden çok aşağıdır. Bu sebeplerle mahsul miktarı geçen seneninkinden yüzde kirk noksan tahmın edilmek- tedir, Köylüler şimdiden ot ve sarsan s1. kıntısı çekmekte ve ötedenberiden tedarikine çalışmaktadır. Bu sene elma rekoltesi iyidir. Yi ea Tekirdağında Buğday Satışları Tekirdağ (TAN) — Tonruk sulleri ofisi, buradan almıya başlamıştır. Fiyatlar dü olduğu için ofisin bu müdahalesi se. vinç uyandırmıştır. Ofis. ilk mübayaa günü yetmiş bin kilo buğdaz almış- arpa ve ıniştir, dakinden buğday sa açti.