Türk Safosunun Hayatı : 2 No. 121 Üzüiaht, Hapsedildi Padişah, Daha Bıyıkları Yeni Terleyen Oğlunun, Saltanatını Elinden Alacağından Korkuyordu Ss ultan Mehmet bu fikri kabul etmekle beraber - kendisi için bir korku kaynağı teşkil eden - gazabını yenemediğinden veliah- din . anasile birlikte - hapsedil. mesine emir verdi. Fakat bu em- rin yerine getirilmesinden önce oğlunu görmek ihtiyacından da kendini alamadı, çocukluktan he- büz kurtulmamuş, bıyıkları taze ta- ze terlemeğe başlamış olan veliahdi huzuruna getirtti, riyalı bir sima takınarak sordu: — Mahmut, devlet işleri nasıl gidiyor, salâha doğru dönüş var mı? Çocuk, yaşından o umulmaz bir cüret ve talâkatle mütalealar yü. rütmeğe koyuldu, hudut boyların. da yüz gösteren bozgunlukları bı. rer birer saydı ve sonunda - dokuz yaşındanberi tekrar edegeldiği - — Siz, dedi, beni serdar yapın, Nemse üzerine yollayın, Bir yil i. çinde ben onların kârını tamamla. rım, Sonra izninle şarka gidip o- rayı da yoluna korum! N n Mehmet, kend miyacak bir haldeydi O çocuğun sözünü kesti ve bağırdı — Sonra da İstanbula ge beni tahtımdan cüda edip kendin padişah olursun. Değil mi?.. Seni hain seni! Ve yüreği burkulmuş, dolü'dohu olmuş Olar Masüm gözleri h. zadeniin agiz see meydan ver.” meden kızlar ağasına yüzünü çe- virdi: — Al bu halni götür, bir odaya kapat. Anasını da bile hapset. Ne yanlarına kimse girecek, ne ken- dileri bir kimsenin yanına gide. cek. Kapatıldıkları yerde hainlik. lerini düşünüp mum gibi erisinler! eyh kaziyyesine temas etme- > mek suretile düzenbazlık yapmak istiyordu, her ihtimale 0 işten bihaber görünmeğe yordu. Halbuki bu dikkat, bu oyun mânasızdı. Zira çocuk suçsuzdu. bir şeyh ile muhabereye yazdığı kâğıtlarda babasının sıh. hatine ve seferber ordülarin mu. zaffer olmasına dua edilmesini is- temekten başka bir emel ileri sür- müyordu. Fakat Safo . kendi çıkarına uy. gun gördüğü için-onu ölüme mahküm etmişti, bu halin hükmü ne pahasına olursa olsun - yerine getirecekti. Padişah, kızlar ağası, şu ve bu, fettan Venediklinin az. mini kıracak, ülküsünü suya dü. şürecek kuvvette değillerdi. O, hâ- diselere bile tahakküm ediyor ve her şeyi kendi meramına göre yü- rütüyordu. İşte şehzade Mahmut ta - kade. re benzi; » bu inssisiz kuvvetin kurbanı oldu. Nefsini müdafaa et- meşine müsaade eğilmeksizin hu. zurdan çıkarıldı, anasile beraber bir odaya kapatıldı ve faclanın te. kemmül ettirilmesi için dolaplar çevrilmeğe başlandı Derin Safo idare ediyor: du, kızlar ağası Abdürrezza- kı da iliğine kadar uysal bir köle olarak - maksadına göre - kullahı- yordu. Onlar, şeyhin veya şehzs- denin kaleminden çıkmış sarih müânalı bir töhmet vesikası elde et- mek için padişaha karşı taahhüt altina girmişlerdi. Bunu bir lahza. da yapabilirlerdi, yani hünkâra tam bir kanaat telkin edecek vesi. kayı uydurmak ellerinden gelirdi. 'DEKin Tse ciger Yenik Yemek için ağır davranıyorlardı. kati bir mâna ifade etmiyen mektuplar wy- durup padişaha sunuyorlardı. Ya- zıların ifadesine göre bu mektup. lar şeyhten geliyor, fakat cevapla. rı şehzade namına kızlarağası ta- rafından yazılıyordu. Sultan Mehmet, bir ay bu oyu- na tahammül etti ve işin uzadığı nı görünce veliahdi serbest birak. tırdı, hattâ öpüp okşadı, kızlar a- ğasına da - gizlice « şu emri verdi: — Şeyh ile oğlumun mekuplaş- masına İlişik etme. Yalnız gidip gelen kâğıtları benim görmekliği- me çare bul. olmasi muhtemeldi. O sebeple te- enniyi bir yana bıraktı, şeyhin ağ- zından bir mektup uydurttu, #ara- ya girip çıkan ve veliahdin anasi. le temasta bulunan inci satıcısı kadının üstünde bulunmuş gibi göstererek bu uydurma mektubu padişaha sundurdu. O Sırada Nemseliler Peşteyi almışlar, büyük bir Osmanlı ordusunu - tedbirsizlik cezası ola. rak - bozmuşlardı. Tebrizde, Re- vanda da bozgunluklar ; birbirini kovalıyordu, Sultan Mehmet, bü kötü haberleri aldıkça veliahdi ha. tırlıyor ve onun hayalinden ıztırap duymıya başlıyordu. Safo, oğlunun böyle ruhi bir ha- let içinde bulunmasından da isti. fade etti, uydurulan mektubu tam | © esnada takdim ettirdi ve hün- kârı şöyle bir emir vermek ıztıra. | rında bıraktı: — Haini anasile, bazirgâin avra- tile, güvendiği şeyhle bile boğuh, ortadan kaldırın?.. Bu emrin yerine getirilinesinde nasıl tehalük gösterildiğini, nasıl acele edildiğini söylemek elbette lüzumsuzdur. Çünkü Safo da, Ab- dürrazak ta, © yalancı mumunun yatsıya kadar yanabileceğini dü- şünüyorlar, oyunlarının meydana çıkmasından endişe © ediyorlardı. Onun için sevinçli bir telâş içindö KOTU siya vr şe giriş iŞTETÜL İnci bazirgânının karısını — hik dedirtmeden — boğdurdukları gi- bi, tekkesinde şuna buna muska yazmakla oyalanan şeyhi de —a. damlar gönderip — hayatından cü- da etmişlerdi. Fa şehzade Mahmudun bo. ğulması — öbür muzlumls- rın öldürülmesine nisbetle — çok daha müessir olmuştu. Çünkü genç ve pek genç veliaht, babasının em- riyle — ömrünün baharında — öl dürüleceğini havsalasına sığdıra. madığı ve bir saray entrikasina kurban edilmek istendiğine zahip TAN BULMACA Dünkü bulmacamızın balledilmiş şekli 18 6:v:4 01 BUGÜNKÜ BULMACA 1234886718900 e VE 2 e SOLDAN SAĞA: 1 — Okunur - Saf. ekek İsmi - İki misra, — Açık, belli - Bir ağaç. — Saha * Yazlık elbise yanılır. — Birer hürt, — Birer — Bir nakil vanlası - Asmak, — Bir irk - Sanki, gibi, — Eski bir tahsil devresi - Öz, — Bir çiçek - Uzutmak, 'UKARDAN AŞAĞI: —K keser - Asület sahibi, ? — Vaslelnek - Burada değil, sura- da değil, 3 — Ferberin işi - Gayeler. — Dundan sonra denir - Atar — Birer harf, — Birer harf, — Akta, esekte olur - Asmak Ist. Vilâyeti Galata Nüfus Memur. luğundan: Galata Mahmudiye caddesi Alaca. | 4-8.999 OKUYUCU MEKTUPLARI Tabutçu Dükkânı Niçin Gözönündedir? Karaköyden Yü ırıma doğru yü- rürken gözüme ilişen şu manzaraya nağarı dikkati celbetmek istiyorum Tum Yüksekiçaldırımın bi Ye tramvay yolunun dönüm raflı, çiçeklerle süslenmiş birkaç dükkân var. Bunların üzerlerinde de bir tabut as1- hı durur. Ve biz, yani, bütün akl. alaşmışızdır, lük. itiyatla sıralanmıştır. Sanki Beyoğlun, Karacaahmede, yahut Edirnekapı- bir caddenin ağzında tmişsiniz Belip kaçtikçe ruha kasvet ve-| ren bu manzarayı şehirliye'zorla göster e mecburmüşuz gibi, cöba, bu dükkânları sokak İçine olsun maz mı? Zalen adet- leri mahduttur. Ve bu birkuçından başka gözönünde hiçbir tabutçu dükkân: bulun- duğunu da hatırlamıyorum. Binaenaleyh | bu yolda verilecek bir ikararın tatbiki hiç te güç olma Fakat, muhsirkak Kİ, gök yerinde ve tn- mamen isabetli bir hareket sayılır. Belesi- yemizin bu nokta üzerine nazarı dikka- üni celbetmenizi rica ederim. A. B. (Adresi mahfuz) mescit sokağı 43. No. da oturan ve | © Sirin en m Mm im minbere Fab rikler köyü 14 hane cilt-36 sayfa 17 de kayıtı-Hüseyin oğlu Satılmış 1s. | minin “Sadık,, olarak tashihi hak- Kında Beşinci hukuk mahkemesinden 9.6939 T. ve 552/727 sayılı ilâm ge. | #irmekle keyfiyet Kanunu Medeninin | 26 ncı maddesine tevfikan ilân olu-| nur, ————— Istanbul üçüncü icra memurluğün- dan: Mahcuz olup paraya çevrilme. sine kârar verilen 100 lira kıymetin. deki yazıhane eşyası 15.B.930 'T. salı günü saat 9 dan İl e kadar ve mu. Kammen kıymetin yüzde 75 ini bul- susdığı takdirde 17.8.939 perşembe | Kızılcahamamın ihtiyaçları Kırılcuhamamıdan yazılıyor: Belediye bu nlabetle daha verimli e İse de kasabanın noksanları pek Belediyenin varidat ise mahdut undan, bunları birden tamamlımağa sörük ızılcahamamda umumi rası yoktur. Eğer havn pek sai mhhi mahzurlar » Kasabanın suyu; iy tenbulun Kayışdağı suyu kadar güzelse de ihtiyacı tatmin edecek kadar çe: cut değildir. Sonra, divar nahlyelerde haftada bir gün pazar kurularak iktisadi faydalar elde edildiği halde, kasıbamız- da bir pazar kurulması bir türlü temin e- dilememişt ç mev- Beş y rak bütçesini on bir bin liraya kadar çıkarabilen beledi- yeden bütfin bunları bir anda beklemek & değilse de Mhtiyaçları İnkâr etmek te mümkün değildir. Buna mukabil, ya- nıbaşımızdaki Çamlıdere nahiyesi bele- diye varldatı senevi on beş bir lirayı geç- miş bulunuyor ve Belediye reisi Halil O- kur, ratilyerin bütün ihtiyaçlarını karşı- lariştar, HSTALİ İdman Yurdunda Burhaniye İdman Yurdu gönçleri Burhaniye (TAN) — 24 temmuzda kuruluşunun yirminci yıldönümünü tesit eden idman yurdu âzası, bir gün evvel Hatay bayramını olduğu gibi, o gün ayni zamanda Lozan sul- Kocaeli Vilâyetinden: hünün devri senevisini de tesit eyle. miş, Atatürk'ün ve İnönü'nün nam- ları tebcil, şehitlerimiz tâziz olun. muştur, Vilâyet Hususi muhasebe ve Maarif dairelerile hastane için yaptırıla- cak ceman 68 kalem matbu evrak ağustosun on dördüncü pazartesi gü- nü saat on birde ihale edilmek üzere açık eksiltmeye konmuştur. Mecmuunun muhammen bedeli (2002) liradır. İsteklilerin o gün zik- girişmesi sahih olmakla beraber bu mektuplaşmada siyasetin zer- resi yoktu. Zavallı masum, şeyhe Bu vaziyette Safanun memesi mümkün değildi. Yürütmek istediği plânm tâfümür olduğu için, olanca kuvvetile nef. sini müdafaaya yeltenmişti. (Devamı Var) telâş et. Çünkü İ günü syni saatte Galata Bahtiyar İ han 3 numarada açık arttırma sure. *üle satılacağı ilân olunur. yet makamını yet encümen redilen saate kadar 150 lira on beş kuruşluk muvakkat teminatla vilâ- şartname ve nümunelerini görmek isteyenlerin de vilâ- ürosuna müracaatları, 151748) Hele doktor Memduh Şerifi düşündükçe, Âyşe. ha. nımn göğsü, hava yerine, kinle dolup boşalıyor, gözleri hırsla parlayıp kararıyordu. Dişlerini gıcır- datıp yumruklarını sıkarak; “.— Ah, o namus düşmanını bir elime geçirsem?,, Dedikçe, dişlerinin dibinde yamyamca bir kaşıntı, ve ağzında sırtlanca bir susuzluk duyuyordu. Anası, kızına ağız kavgasını kabul ettirmekten ümi. i kesince, susmuştu. Bodrumun karanlığı, Ayşe hanımı. boğacak gi- biy Taş merdivenlerden hızla çıktı. Gidecek hiç bir yeri yoktu. Ayaklarına tâbi olarak yürüyordu. Dalgın gözlerine ilişen her kadın yolcu, ve her erkek önun yüreğini hoplatıyordu. Zira her kadını Mürüvvete, ve her erkeği doktor Memduh Şerife benzetiyordu. Bunca senedir, refeh içinde yaşıyamamanın acısını, namuslu öleceğini düşünerek giderebilmişti: Şimdi, hayat kader onu, bu 'Ik ve son tesellisinden de mahrum bırakıyordu. Öleceği günü düşündükçe, arkasından: avallı... Çok namuslu kadındı!,, Diyecekle- yül ederdi: Ona, içinde bulunduğu sefa- uran da, öldükten sonra kavuşacağını um- duğu bu merhamet, ve bu hürmetti Halbuki, artık, ona ölüm de bir şey. kazandıra- muyacaktı, Ve tabutunun arkasından bakanlar, tıp- kı simdiki hırpani manzarasına bakanlar gibi, is tihfafla dudak bükecekler, üstelik te: “— Allah günahını affetsin: Orospu Mürüvvetin anası değil mi”, Diye yüzlerini buruşturacaklardı. Ah şu dünyadan, hiç kimseye görünmeden, hiç kimseye duyurmadan, usulcacık sıvışıp gidebilmek mümkün olsaydı? Ayse hanımın, hayata zaten ısınamamış olan yü. reği, artık ölümden de soğumuştu. Kızının işledi- ğinden emin olduğu günahın lekesini yüzünde, al nınca hissediyordu. Ve Ayşe hanıma, bu kâra leke herkes tarafından görülüyor gibi geliyordu. Bunu düşününce, gayri ihtiyari, çarşafinın kalın peçesini İndirdi. Artık hiç bir ses duymadan, hiç bir sey TEFRİKA No. 47 görmeden, ve nereye gittiğinin farkında olmadan yürüyordu: “— Heyy.. Kör karı... Arkana bak!, Diye gürli. yen hiddetli, kalın bir ses, onu sıçrattı, Sol omuzu- Da sert bir şey çarptı: Birdenbire kendisini sıçra- tan kalın sesin verdiği korku, omuzuna çarpan cis- min acısı, başını didikliyen düşüncelerin karışıklı- di, aştığı mesafelerin yorgunluğu ve gidermöyi unuttuğu açlık, Ayşe hanımın zayıf nahif vücudü- nü kökünden, içinden sarsmıştı: Sendeledi, gözleri karardı, Kulakları zonkladı ve başı, üzerine taşla vurulmuş bir elekirik direğinin içinden duyulan sesi dinliyormuş gibi uğuldadı. Hele koşup ta, düş- memesi için, yakasına sarılan polisin kırmızı ya. kasını görünce, büsbütün şaşırdı: Öyle dalgın ve derin bir vehim içindeydi ki, tehlikesiz ve Basit bir araba kazasına uğradığının farkında değildi: Poli- si görünce, kendisinden, yüzünde okunan namussuz. luğunun, orospuluk eden kızının hesabını soracak olan kanunun yakasına sarıldığını sanmıştı. Şaşkın şaşkın, etrafına bükındı. Etrafını polisler. le çevrilmiş gibi gördü: Bırakın beni... Ben namuslu kadınım. kın beni!...., Diye haykırıp, çırpındı! Fakat onu bırakmadılar: Zira, kendisini keyhet- tiği için, bıraksalardı. camurlu kaldırıma Yığibp Bira. . 2646 İster iki kız kardeş olsun, ister iki çok yakın erkadaş olsun, ister yetmiş yaşında bir kadınla 15 da bir kız olsun İster bir sultanla bir haleyık iki kadın bir araya gelince, birbirlerini mut- kip sayarlar; Hattâ ara yer”; bulunan er. kek, iki kadından birinin kardeşi bile olsa! Fakat Benli Melâhat, bu ezeli kaidenin ender müstesnalarından birisi olmuştu: Zira Mürüvvete e beslediği duyguların arasında kıskançlığın Hattâ bilâkis, içine karıştıkları muhitlerde, Mü- rüvvetin üzerinde, kendisine dikilönlerden daha iş tahlı erkek gözlerinin dolaştığını gördükçe, gar!p bir zevk duyuyordu. Bu galiba, Mürüvvetin kendisini, kadınlığım de. &il, gençliğini kıskanışındandı: Ve galiba, için için, Mürüvvetin üzerine dikilen erkek gözlerinde oku- duğu o azılı iştahların, o körpe vücudü de yıpratma- larını İstiyordu. Mürüvvetin fazla iştah uyandırışı da, Melâhatin içinde, bu isteğe kavuşmak ümidini arttırıyordu: Zirr Mürüvvet, Melâhate tıpkı, başka bir kadının yepyeni esvabi gibi görünüyordu. Ve Melâhat, o- dun da eskimesini bekliyordu: Ancak o takdircey- di ki, Mürüvvetle rekabet edebilmek imkânını bu- Jahilerekti Bu vaziyette, Melâhat, rakibinin de kendisi kadar zayif düşmesini gözliyen, bekliyen, istiyen, bi gizlice bunu temin etmeğe çalışan kurnaz bir düş- mf gibiydi. Mürüvveti her gün biraz daha itina ile süslüyor, boyuyor, bütün muhteris bakışların onun vücudün. de toplanması için, elinden gelen her şeyi yapıyor. du: Bu #uretle, Mürüvvetin vücudünden, madde- ten İstifade edeceği günü de yaklaştırmıya çalış- mış oluyordu. Mürüvvet, kendisi için paralanır gibi görünen Melâhatin rühundaki duygulardan, ve dimağındaki gizli niyetlerden haberdar değildi. Bilâkis, Melâha. tin sonsuz ihtimamı, ona hemen her şeyi unuttu. ruyordu: Kendisini Melâhate karşı her gün biraz da- ha borçlanmış, biraz daha bağlanmış buluyordu. Bır anadan çok daha müşfik görünen bu kadına karşı, masam yüreği, emniyetle, minnetle, sevgiy- le, saygı ile dolup duruyordu. O sabah, yine Adaya gidiyorlardı. Bu, Ada ge. zintilerindeh çok hoşlanmış olan Mürüvvetin arzu Suydu; Mürüvvet artık, yolda yürürken, vapurda otururken: “.. Ya anhemle karşılaşırsam?, Diye dil ürkerek etrafına bakınmiyordu: Bilâkis, yüreği, bu bakımdan, tamamen müsterihti. Üç gün evvel, bir sabah, odasındaki aynada kendisini seyrederken, kendi kendine, gayri ihtiyari: “— Bu halimle, bu kılığımla, anam beni dünya- da tanıyamaz!,, Demişti. Mürüvvet, her sabah biraz daha kuvvetlenen bu kanaatinin istirahatini duymakta haklıydı: Zira, terziler, berberler, kunduracılar, hulâsa, Mürüvve. tin yeni tanıdığı bir çok acaip marifetli insanlar, onu, sihirli parmaklariyle âdeta yeniden yoğurmuş- lar, ve bambaşka bir insan haline sokmuşlardı: O kadar ki, neredeyse, Mürüvvet bile kendisini tanı- yamıyacaktı. Mürüvvet bütün bunlara, çabucak alışmışlır Hat. tâ. bir dahâ avrilamıvacak kadar! (Dtemi var)