4.7.0939 Pusuya Düşen Takip Müfrezesi | Takip Kıtası Kaşla Göz Arasında Pusunun İçine Düştüğünü Görmüş ve Şaşırıp Kalmıştı Bunu haber alan müfreze ku- mandam Halil Bey, çarpışmak. lan ziyade takip kolunun kuman- damı ile bizzat temas stmek ve Tür. kün varlığını, kudretini bilfül gös- temek fikir ve maksadı ile terkos ve Baklalı ında, güpe gündüz bir pusu kurdu. Oğle vakti idi, Takip mülrezesi, emniyet tertibatı almaya lüzum bi- le görmemişti. Mülreze Ikumanda- nı hayvanı İle önde, sira: silâhları omuzlarında olduğu halde ardin- da ve yol kolunda ilerliyorlardı. Biraz sonra da, pusunun kuruldu- ğu sahaya tamamile girmişlerdi. Arsızın çalınan keskin ve hırçın bir düdük sesiyle şaşkın bir vezi yete düşen takip kıt'ası, kaşla göz arasında denilecek kadar az bir za- manda, dört yandan çevrildikleri.. ni görmüşlerdi. Uzanan mavzer namluları karşısında müdafaa im- kânımın kalmadığını anlamışlar ve aciz içinde birbirlerine baka kal muşlardı. u esnada, milli müfrezenin kumandanı Halil ve inuavi- ni mülâzim Rıza beyler, çaresizlik içinde kıvranan (takip müfrezesi kumandanına doğru #lerlediler. Halil bey, güler bir yüz ve na. zik bir tavırla sordu: — Ne tarafa ve ne iş içi Binizi öğrenebilir miy dan? Zabit, sorulan sual ile gösterilen bu naziklik ve âlleenap sında büsbütün şaşırdı. Kızardı ve kekeler gibi; — Biz mi ?. dedi. Ayazma İle Yeniköy arasında öldürülen hıris. tyanların katillerini aramıya çık- tık, ” — Güzel. Fakat, müsaadenizle sormak isterim kumandan?. Ayni yerde öldürülen islâmların kotille- riril, islâm köylerini yakıp ya edenleri niçin aramıyorsunuz? fen söyler misiniz, insün'yet ve medeniyet, vahşileri himaye ve vahşeti teşvik etmek mi demek- 4? Bu haklı süsle verilecek ce. vap yoktu. Nitekim, zabit te bu su- ali mânâlı bir sükütla karşıladı. Utancından daha ziyade kızardı. Nihâyet, yapılan vahşetleri itiraf meçburiyetinde kaldı. Kendini mü- dafaaya kalkındı. Zulme maruz ka- lan islâmların kendilerine müraca. at etmediklerinden, bizzat muka- beleye, intikam almaya teşebbüs ettiklerinden bahis ve şikâyet etti, Bu yersiz iddinları da Heli! bey bi rez birer ve vâkıâ ve hadiseler söy. liyerek reddetti. Muhatabını taraf. tarlıkla ve bilbassa Türk düşman- liğile itham etti ve sözünü şöylece nihayetlendirdi : — İrzina, malına, canına ve aziz yurduna taarruz edilen Türk, dedi. Bundan sonra, gaspedilen hakkını kendi ariyacak ve koruyacak zabit efendi. Lütufkârlığınza hiç te muh- taç değildir artık. Milli bir Türk müfrezesinin kumandanı sıfatı ile size ihtar ve tavsiye ediyorum ki, muhabere ve bazı ihtiyaçların te- mini için takip mecburiyetinde bus lunduğunuz Terkos ve Hadımköy arasmdaki yo'ün haricine bâdema çikmayınız. Aksi hareketin sizler için tehlikeli olacağını, çeteler hak- ında yapılan veya yapılması mu- karrer olan şiddetli :muamelenin sizler hakkında da tatbik edilece- ğini bildirmeği bir vazife addedi- yorum. Bu günlük bu kadr zabit efendi. Geriye dön, istikamet kü- rargâhınız, ileri marş. Takip kıt'ası, milli müfreze ku- mandanının mert bir tavır ve sert bir lisanla verdiği emre derhal itü- at etmişti, Geri dönmüş ve koşar adımla Terkos istikametine hare- kete geçmişti. B şlarında kaymakam olmak üzere Edremitin hürriyet ve itilâfçıları, milli hareket ve mü- ae Tefrika No. 104 Dramalı Talât AVCI cadele lehine gösterilen coşkun tezahürlerden kuşkulanmış, telâş- lanmışlardı. Hemen toplanmışlar ve verdikleri bir kararla mahalli zabıtası ayaklandırmışlardı. Bü- yük bir suç addettikleri bu milli galeyanda, önayak olan Helvacı e. fe ile Tellâloğlu Hacı Mustafayı nezaret sltına aldırmışlar, halkı dağıttırmışlardı. Bir muvaffakıyet saydıkları bu hareketin verdiği memnuniyet ve gurur ile onlar da yerlerine dağılmışlardı. Fakat... 'Tam o esnuda milli kus mandan Hamdi bey, bir süvari müf- rezesile Edremite geldi. Doğruca, Niyazi Mahir ve Ruhi Naci ile ar- kadaşlarının toplandıkları Idman Ki © GU) TLERİ Kemiklerin, hiçbir türlü zora gelmeden, durup dururken gibi, kendi kendine kırıldıkları da olur. Meselâ insan mendilini burnuna götürürken, köprücük kemiği kırı. hverir. Burnunu temizlerken kı. rılsa kemik kırılınca görenler bel- — Maşallah; amıma zorlu nefe. er. Halbuki daha men. dilini burnuna götürürken kırılır. sa bu hal a i Yahut insan bir hai ne koyarak şöylece bir kevif çat. mak İsterken uyluk kemiği ikiye ayrıhverir, Daha garibi insan aya. ğu kalkarken ayak kemiğinin - pek ağır bir yük altında kalmış gibi - €ilivermesidir... le, acaip kırıklar ilkin ke. mikte yahut hem kemikte hem de iliğinde iltihap bulunmasından i- leri gelir, Kemikte iltihaplar uzun şürer belli olur. Fakat, hatırda bulunsun, kemik iltihabı kara humma hastalığından sonra da ge. lehilir.O vakit kemik kendi kendi. ne kırılıverince kara humma has. talığının bu kadar garip bir netice vermesine insan şaşar... Kemik il. tihabı en çok verem hastalığından ileri -gelirse de kemik vereminde kemiğin kendi kendine kırılması pek az görülür.. Kemik kırılması. na sebep olar başka türlü muhiş kemik iltihaplarını da saymıyaca. m. , Fakat çocuklarda raşitizm dedi. ğimiz kemik hastalığının kemiğin kendi kendine kırılmasına sebep 0- labileceğini hatırdı cikarmama. ıdır. Kendisinde bövle kemik has- tahığı bulunan çocuk bir gün uslu uslu yürürken uyluk kemiği kırı. kverir, Bir de osteomalasi dediğimiz, kemiklerin yumuşaması hastal. #wda. Bu hastalık artık ço- cuklara mahsus değildir. Her vaş- ta gelebilir, ancak daha ziyale ka. dınlarda gebelikte yahut doğur. duktan sonra,.. Kemikletin kireci azaldığından, vüleude giren kireç ise yarıyacak hale gelemediğinden kemikler vumusar. Bir gün kendi kendine gibi, pek hafif bir hareket üzerine bir kemik kırılıverir, İhtiyarlıkta da kemikler delik yurduna girdi. Milliyetçi gençler ve gençliğin davetine icabet eden. ler, o sirada, yapılacak teşkilâtın esaslarını müzakere ediyorlardı. Yapılan milli tezahürü menettiren kaymakam da, zevahiri kurtarmak ve belki de, verilecek kararları an- lavıp ona göre tedbir almak mak- | sadile, Yurda gelmiş bulunuyordu. Mavzer filintası elde, fişenkliği, bombaları belde, gümüş saplı kam- çısı elde olduğu halde, heybetli bir tavırla, Hamdi beyin ansizın mü- zakere salonuna girivermesi kay- makamı ürkütmüş, beklemediği bu misafire hürmet göstermek mecbu- riyetinde bırakmıştı Hi bey, cidgi bir tavırla salonda hazır bulunanları gelâmladıktan sonra: — Beyler, dedi. Mirtaka ku. mandanı Ali beyin selâmlarını ge- tirdim sizlere. Kasabanızda yapı. lacak milli teşkilâta ben memu. rum. 'Tabiidir ki, siz Edrenitliler de milli cidal için kurulan cephede bir yer alacaksınız. Yurdun halâsı için siz de kardeşleriniz gibi feda- kârlıkla çalışacak, düşmanla sava- şacaksmız: Hemen elele verelim ve vakit geçirmeden işe girişdlim. Ev- velâ, gönüllü mücahi'leri toplamak işi He meşgul olarak bir (era he. yeti) ve bu mücahitlerle kasabada kalacak ailelerinin İaşelerini te. min edecek bir (İaşe heyeti) lâ. zim... Şimdi bunları intihap ede. lim. (Devamı var) KIRILNA KEMİK delik olduğundan ,tabit, pek muka- vemetsiz kalır... Yaşlı Bayan bir gün merdivenden ağır ağır inerken ayağı kayar, kendisi henüz düşme. den uyluk kemiğinin yukarısı kır. ler; — Mülâhham vücut pek ağır, kemik dayanamamış ta kırilmi Derler, Kemiğin ağırlığa daya- Bamadığı şüphesiz, fakat kabahat vücudün ağırlığında değil, kemi- gin sünger gibi olmasında... Murdar iliğe musallat olan ta. bes hastalığında ve umumi felç | hastalığında da kemiklerin sebep» siz kırıldığı olur. Bu hastalkların başlangıcı pek kapalı geçer, bazi. larında kemik, hastalık daha anla. şılmadan kırılır, Onun için bir ke- mik pek ehemmiyetsiz sebeple ki. rilme; de sinir mütehassısı hekime muayene olunmak lâzim. dır... Bunların hepsinden başka, ke- miklerin sik sık ve kendi kendine kırılmasına sebep olarak başlı ba- şına bir hastalık vardır. Hekim di. linde huna Osteopsatiroz derler. İs- terseniz nazik kemik hastalığı di- rsiniz. Bu vr hastalığı etten Çe doğmadan başlar, annesinin kar. nındayken kemiklerinden biri ki- rılıverir. Ancak böyle olması ta. dirdir, daha ziyade çocuk yeni vü. rümeğe başladığı vakit meydana çıkar, Pek hafif bir hareket üzeri. ne kemik kırılır. Hem de bir defa ile kalmaz, Üstüste on sekiz defa, kırk defa, yüz defa, daha ziyade bi. le kırıldığı vardır. Bereket versin ki ,kırılan kemikler çabuk düzelir ve hir sakatlık bırakmaz. Çocuk altı, yedi yaşına gelince hastalık ta kaybolur. Yalnız, böyle pek sazik kemikli çocukların birçoğu . kırılan kes miklerde sakatlık kalmasa da « normal çocuk olmazlar, Kimisinin gözlerinin ukı çivit renginde ma» vi olur, Kimisinin kafa kemiği ha- sık, şakakları dışarıya doğru ci kık olur: Hasırdan o kanotive şek- linde şapka giymiş gibi... Bazıları. nın da âdeta şeffaftır. Bu târife gö « re bunun da hormonların bozuklu. ğundan ileri gelen bir . hastalık olduğunda İse şüphe etmezsiniz. , >21030372222272233337 222223223227222332>'e ç PN x A v > v & v A e v A v A v A v A v a “ v iyi Yazan: Halikarnas Balıkçısı v v 4323333333320 Iİ an İğ ve Mösten teşkil edenler tu- Valet eşyası lan kadın. lardı. Fakat onların da sevinci o- radaki alışlarından ziyade sonraki satışlarına aitti. Tebessüm ve neza- ket alıcılarda değil hep satıcılarda idi. Cahalet asrında insanlar o va- ziyete düşmüşlerdi ki, herkes sat- mak istiyordu. Fakat hiç kimse sa- tın almağı istemiyordu. Satmak mümkün olmayınca yetiştirdikleri pamuk, buğday, sığır, sıpa, her ne ise, topunu da yakıyor, kasıyor, kül ediyor ve üzerlerine defi hacet o. diyorlardı. Damping, mambing diye bedava bile satmıya kalkışıyorlar- dı. Satın almaktan o kadar tiksi- Biyorlardı ki, malları bedava bile satın alan olmuyordu. Meselâ koca bir muharebeden dayağı yemiş 0. Irak çıkan Almanya, tazminat 0- larak vereceği para olmadığı için Ingiltere ve Fransaya mal yollu - yordu. Fakat o devletler aman gönderme diye malları harp, yağ. ma ve ganimeti olduğu halde ge- risin geriye gönderdiler. O zamanın en akıldana iktisadi. yunü her kesin satacağı, fakat hiç kimsenin satın almiyacağı, çok pratik bir ekonomik tarzi hal bul- muşlardı, Fakat onu bir türlü tat- bik edemedilerdi. Onu kesin olarak biz tatbik ederek işin içinden çık- tik. Universel ve genel damping i- cat ettik vesselâm. araya gelince, para kâğrt- tandı ve itibari idi, Us- telik hiç bir para'kendi iki bacajı üzerinde duramıyordu. Sarhoş gibi sehdeliyor, mark şilirige tosluyor şiling doların sırtına dayanıyordu. Fakat ne de olsa para artik koda. mış hökkabaz gibi bir türlü muve- z€nesini bulamıyordu. * Madem ki ranın kıymeti matüftu. Bizde ümüze gelen mataha boi keseden verdik itibarı, bastık gözüne kiy- meti. Siz böyle iş olur mu? diyor- sunuz. Bal gibi olur! O'koca mu. bârebede İngiltere tahtelbahir teh- Wkesi dolayısile, Afrika toprakla” rından çıkan altınını hefs Tngilte- reye getirtemiyordu. Fakat getir. miş farzederek, parasını kıymet- lendiriyordu. Ya o altın gelmesey- di? Biz bu mantıki çizgiyi mantı- ki neticesine vardırdık. Toprağın altındaki altını kendi cebimizin İ. çinde farzediverdik. Hattâ toprak- lurt ve kürrölârzı bir altını top say- dık. Zaten bankalardaki ihtiyat al- tını, her ne olursa olsun sarfedil. memek, ve yeryüzünde firdolayı dolaşan papelleri kıymetlendirmek üzere, bankaların suya ve kuma batmış tahtelarz kasalarında, kilit #ltma konarak sıkı fıkı muhafaza edilmiyor muydu? Madem ki her ne olursa olsun bunlar kallamimı- yacaktı; ve yer altına gizlenerek, mintarafillâh, kâğıtlara mucizevi bir kıymet üfliyeceklerd.. Biz o altınları kemafissabık yaratıldık- ları gibi, rahat rahat, yeraltında bırakırız dedik. Ve böylece bir sü- rü fuzuli kasa ve kilit masrafla- rından kurtulduk, Km devri adamlarının hakikaten tuhaf bir hüvvi- yeti vardı, Meselâ kasadakı vsrâ- nın kâğıda kıymet yelleyeceğine i- nanıyorlardı da; Musonın âsâsinm engerek yılanı olmuş olduğuna, Ashabıkehfin köpekleri kıtmir ile beraber yedi yüz yetmiş yedi s0. neşekerleme kestirdiklerine, ay tutulunca, onu şeytanın ısırmış Ole duğuna bir türlü İnanmıyorlardı. Mademki inanılan her şey geçer azçe oluyordu, biz de yeraltının bütün altınlarının torbada keklik olduğuna inandık. Bu suretle, mamul insanlar dün- yanın en paralı, en zöngin insan- ları, ve bundan dolayı da en mü. refteh ve mesut İnsanları oldular. Bu izahatımın birbirini tutmadığı- na şüphelendiğinizi . gözlerinizden görüyorum. Ay barbarlık asrında. ki müesses sanılan vaziyetin bun- dan daha tutar yeri mi vardı?, üesseseden ayrılırken, Min- distan, Çinimaçun, Dalay Lama imparatorlukları tarafından ısmarlafımış son sistem masnu t6. baalar, kalabalık halinde fabrika- nin cümle kapısından çıkıyorlardı. Siparişin en büyüğü Dalay Lama Israfmdan verilmişti. Tibeto ait te- baalara büyük otomatik klâksonlar takılmıştı. Lâsadaki Lama payitah- tından düğmeye besınca eili mil. yon masnu Tibetli Kıbleye doğru x kıldığı gibi va doğ- secdeye kapanıyorlar, “ulu- sün ey yüce Lâma!, diye üç kere bağırıyorlardı. Alelâde Insan oldu- ğunu bilen Lima, elN milyon klâk. Lâm, sörle, kendi kanaatin; erişiyordu ve rahat edi Son sistem insen şirketi, Da. lay'Lâma tarfından göüderilen mektubu, reklâm olsun diye kataloğuna basmıştı. Lâmanıa mek- tubunda: “Ne ben, ne o ceddim, ne de Tibetin gelmiş geçmiş ulu imparatorları, şimdiye kada: teba anın, bu masnu tobaalar kadar sa- dıkına ve mutiine fermanferme ol- mamışlardı. Amerikanm akıllara bayret veren bu endüstrisi sayesin- de Tibet son sistem bir camlaya ma. Jik olarak, en mütekâmil milletler sırasına geçti,,, deniliyordu. ğe mevcut bir âdete gö- re, insan fırıldak gibi kendi mihveri etrafında ne kadar çok dö nerse, hem kendi, hem de Lâma İ- çin o kadar sevap kazanıyordu. Iş. te bundan dolayı akar suyla dönen iplidai yapıda su dolapları kuflanı- yorlardı. Cayroskoplarla (fırıldak gibi dönen bir âlet) teçhiz edilen son sistem insanlar ise biner softa kuvvetinde dinamolarla, dakikada yüz bin devir yaparak yüz bin do- lap dönmüş kadar sevap imal edi. yorlardı. Bundan dolayı asri Tibe. tin bir senelik sevap randımanı, es- Xi Tibetin bir asır zarlındakı ma- mulâtından yüz bin kete fazla o- Tuyordu. Tibete gitmek üzere yol: lan taptaze mamul insanlar kapı dan geçerken, gündüz olduğu hal- de dışarısının göz gözü göremiye- cek kadar karanlık olduğunu gö- rerek hayret ettim. Yüzümü ve göz- lerimin üzerine kara kadifeden bir kılıf geçirilmiş gibi oldu. Doktor Toma: “— Acaba güneş mi tutuldu?, diye sordum. “.. Hayır, dedi, bu *ebaaları i- mal ederken, bülün güneşin Radyo aktivitesini kullandık. Zaten et ve kemik insanların gıdası güneşin itesiydi. Onlar güne ayılabilirlerdi. Fakat onlar muhnik gaz yaparak biribir. lerini öldürmek için havanın bü- tün nitrojenini kullanmışlardı. Biz bu aksi hareketi, tersine çevirerek, düzelttik. Biz insan İmal etmek i- çin güneşin ışığını istihlâk ettik, Zaten anadan doğma insanların gi- dası için yaratılış evvelâ nebatatı peydahlamıştı. Nebatst yaprakları- nın topladığı, işık, hidrokarbon ve vitamin oluyordu. Bu pek dolam - baçlı bir yoldu. Nebstat güneş ışığı toplıyacak ta, onu yemiş yapacak ta, insan yiyecek ve Büyüyecek. Yahut otu, yoncayı inek yiyecek 12 süt veya külbastı olacak. Hazme- dilecek, imti şığı can « in kafasında. zekâ olacak ta ondan sonra pöra kazanmiya başlıyacağız. Olme eşe. ğim. ölme! Yonca bitsin de.. sw Biz yoncanın bitmesini bekle- medik. Doğrudan doğruya ışıktan İnsan yapıyoruz, onun için güneşin ışığı söndü.,, rtik ilelebet gündüz olmr- yacaktı. Mamul İnsanlar zaten güneşi ne yapsınlar? Onlar Kapıdan çıkıp karanlıklara dalar- keh; #ar'zor çiçeklerini açabilmiş bir badem ağacının solup dökülen giçekleri, gece kar yağarmış gibi #ğarıyordu. Bir ateş böceği gayre. te geldi, çaktı, ışıkla karanlığı dek di. Ikinci çakışı daha sönük oldu. Gazı tükenen lâmba ışığı gibi di- rildi, söndü. Yandı. Yine söndü ve sonra bir daha yanmadı. Fakat... BITTI ADANADA Güzel Bir Sergi Adana Kız Enstitüsünden bu yıl mezun olanlardan bir grup Adana İsmet mönü Kız Enstitüsü ve akşam kız sanat okulunun yıllık el işleri sergisi açılmıştır. Çok rağbet gören bu sergiyi 30 bin kişi gezmiştir. Kızlarımızın büyük bir itina ve irice zevklerile hazırladıkları elbiseler, tuvaletler, fantezi nakış iş- leri, suni çiçeklerle modaya ait muh teli? garnitürler teşhir edilmiştir. eğ,