Türk Safosunun Hayatı ini Muradına Erdi Kalaylıkoz Ali Paşa Karısını Boşadı ve Çirkinler Kraliçesinin Kucağına Düştü İşte bu sırada şom ağızlının bi- ri, Esmihana yanaştı, Budin valisi Kalaylı Koz Ali Paşanın ârslan yapılı ve arslan kuvvetinde bir bahadır olduğunu fısıldadı. Dul prenses, bu haberi alınca, hava- larıvermişti, “Beni Kalaylı Koza verin!,, avazesiyle sarayın altını üstüne getirmeğe koyulmuştu. Pa- dişah, sâdece er delisiyken, şimdi de kulaktan ateş alarak aşk delisi haline gelen kızkardeşinin avu- tulamıyacağına kanaat getirdiğin- den, dileğine göre tedbir alınma- sını emretmek zorunda kaldı ve bu irade — bir müjde olarak — Budin valisine tebliğ olundu. Kalaylı Koz evliydi, karisiyle de candan sevişiyordu. Bu karşı- likli aşk onları mesut bir yuva- nın bahtiyar kuşları halinde yaşa- tiyordu. Onun İçin sarayın emri bir felâket sayhası gibi zavallılar sersemletti, eleme düşürdü. Vazi- yet nazik değil, tehlikeliyâi. Çün- kü “Kızkardeşinti al!,, diyen pa- dişaha red cevabı verilemezdi. Böyle bir cüret ölümle cezalan- dırılırdı. Bu karı kocanın birbir. lerinden ayrılmaları İse, her ikisi- ni mutlaka bedbaht edecekti. Kalaylı Koz, matemi endişeler içinde bir hayli düşündükten son- ra, padişahın merhametine sığın- mak kararını aldı, uzun bir mek- tup yazdı, velinimeti uğrunda ser- hadlerde düşmana “göğüs vermek ve düvüşe dövüşe ölmek istediği için tebşir buyurulan şereften ken- disinin affolunmasını —diledi, söz arasında evliliğini hatırlatmayı da unutmadı, Fakat Esmihan sulta - mın “İsterim de, isterim,, demesi üzerine şu kısa cevabı aldı: Ka- rını boşa, buraya geli. Suçsuz, günahsız eşinden ayrı- lan masum ve mazlüm kadının â- hı, feryadı — o devir müverrihi Peçevinin tâbirince — Budinin dağını, taşını ağlatırken, Kalaylı Koz da — yüreği ıztırap ve vic- danı azap içinde — çirkinler kr liçesi Esmihan sultanın koynuna yükseliyordu. nsanların işlerine gizli kuv- vetlerin karıştığına inanmı- yan münevver bir devirde yaşıyo- ruz. Fakat tesadüflerin garabeti- ni inkâr etmeğe de henüz iktidar kazanmış değiliz. O sebeple hay- ret duyarak kaydediyoruz: Kalaylı Koz'un — yüreğinden kan gide gide — boşadığı kadının ahı, esersiz kalmadı ve Esmiha- nın — aşkla, şevkle — kurduğu yeni yuva temel tutmadı. Çünkü sraya ecel karıştı, büyük bir se- vinçle lohosa döşeğine girerken, ecelin ibramiyle ölüm döşeğine ve mezara düştü. Kalaylı Koz da, pa- dişaha yalvarıp yeniden Budin valisi oldu, lâkin çok yaşamayıp orada öldü (1). İstanbul halkı, bu facianın ilâ- hi bir cezayı temsil ettiğini ku- runtularken, saray adamlarının kepazeliği de ayyuka çıkıyordu. Bu bakımdan en yüksek şöhreti a- lan yine şeyh Şüca idi O, saray imamı Abdurrahmanla bağdasmış ve herifi elbisede süs bulundur- manın aleyhinde vaazlar vermeğe teşvik ettikten sonra, padişaha da müracaat etmeğe teşvik edip rum- ların, ermenilerin, yahudilerin i- pek esvap, renkli papuç giymele- rini yasak ettirdi Hristiyanlar ve yahüdiler, bu yasağı tesbit e- den fermana göre; mühtelfrenke te takye giyeceklerdi. Müslüman- lar da büyük sarık Sarmaktan vaz geçeceklerdi Saray imamı, © devirde ie “tanbul sokaklarını dolduran may- munların da yahudiler gibi kırmı- zı takye giymelerini istemişti. Bir ,gün o dileğine riayet etmiyen br kaç maymuncuya rast geldi başla- rı ağık dolaştırılan şaklahan hay- vanlardan bir kaçını kendi uşak- larına öldürttü. Bu, maymun oy- natarak geçinen kimseler için bü- yük bir zulümdü. Ondan ötürü TEFRİKA No. 66 maktul maymunların osahipleri kubbe altına koştular, sadrazam- dan adalet talep ettiler. Kazsskerler, saray o imamiyle şikâyetçileri yan yana durdurup muhakeme yapmağa girişvişler - di, sadrazam, bu vaziyeti pek çir- kin, İmamı mahküm etmeyi de tehlikeli bulduğundan şikâyetçile-” rin gönlünü almak eihetini tercih etti, öldürülen maymunların, di- yeti olarak kesesinden elli altın verdi, meseleyi kapattı. Fakat şeyh Şücaı, tenbihlerini satan or- ta malı kadınları sürgüne gönder- mek için padişahtan aldığı emri tâdil ettiremedi ve bir çok kadı- nın — eziyet edile edile — sürül- mesinin önüne geçemedi. Bu ta- hammülüne mukabil temin ettiği kazanç, hiristiyanlarla yahudiler. den elli bin altın alıp, eski baş- lıklarını kullanmalarına padişahın müsaadesini istihsal etmekten i- baret kaldı (2). Bu acıklı veya gülünç işler a- rasında, halkın gayzını tahrik e- den eti ağır mevzu sarayda başlı- yan lâübâli hayatı. Yarısı doğ- Tu, yarısı yalan olmak Şartile ku- laktan kulağa fısıldanan. sözlere göre, damı üstünden erkek kuş uç- masına, bahçelerinde horoz do- laşmasına nice yıllardanberi rıza gösterilemiyen, o dört yanı kapa- lı yuvada bir hayli gönül slış ve- rişi, cereyan etmekte, yahut ko- vuşlara sığmıyan ve sayıları bini aşan halayıklar — minarelerle boy ölçüşen yüksek duvarlara, kalelerde bile eşlerine güç tesa- düf edilen kalın demir kapılara rağmen — yolunu bulup aşk ih- tiyaçlarını tatmin etmekteydi. (Devamı var) ki () Peçevi, Kalaylı Koz Ali paşayı ve hedef olduğu feldketi şöyle tasvir e- Ser: «Kalaylı Koz deyu telkib olunmuş İdi mma gayet ellâhşör ve nümayişü binişihub bir vakur klmesne idi, Vezi- riâzam Urun Mehmet paşadan dul ka- lan Esmihan Sullan kendiye tezv AN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 12345618690 19 asm y BUGÜNKÜ BULMACA 12345618090 SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Nihayet bulan. 2 — Bir bar? g Örmek © Bir sesli hart, 3 — Şan, şeret © Erkek, yiğit g Atın yediği, 4 — Arkeri bir bölümün adı g Bağle- ima edatı 4 İçinde yatılır, oturulur. 5 —Siy e Bir millet 6 — Bir erkek ismi © Tenha, boş. 7 — Yemin, shd e Bir hayret odatı, bir acınma edatı © Kibç Kılıfı. 8 — Hesap kelimesinin bir hecesi g Ot biçer © Kekeme sözünün bir he- cesi, 9 — Bir sesli harf © Cariye g Bir harf. 10 — Süvari, Burdur Gölünde Bir Boğulma Burdur (TAN) — Burdur gölünün karşı sahilinden - tuğla getiren bir ayık, bu tarafa yaklaştığı sırada su alarak batmıştır Sonradan tuğlaların şehire nakli işini alan arabacı Meh- met, göle dalmak suretiyle tuğlala- çam “İsçerig “MİKLA DORUT- müştur. rat edip Budine mutasarrıf İken hattı şe- rif verid olup ehiniyelile islâktan sonra mifarekat ottikte feryat ve figenile Budinin dağını, taşım ağlatığı ol esna- larda bir ezim vak'a diye meskör olur. du. Ve mutallakasının beddüası Sult bın ömrüne fens verip çok zaman geç- meden vefat etti ve All paşa yine Bu- dine talip ölüp ol dahi orada öldü - C: 2. 8:25. (2) Kareçelebi zade tarihinde bu vâ- kiz hikâye olunurken İnam Abdurrab- manir adi Maymünküş sıfatile birlikte rulıyoe. (Muhteledrar - S: 402). 8-6-939 ÇanakkaledeKarY ağ Zilede İki Kadın Boğuldu, Silifkede Bir Adama Yıldırım Vurdu. Başka Yerlerde de Zarar Var Çanakkale 7 (Tan) — İki gündenberi şiddetle yağan yağ" murlardan sonra hava birdenbire bozarak kânunusanide itni” şiz gibi etrafı soğuk kaplamış, başlamıştır. Zilede iki kadın boğuldu Zile (TAN) — Damıdere, Kızoğlu ve Palanlı köylerine şiddetli dolu yağmıştır. Bazı yerlerde mahsulün hepsi, bir kısım yerlerde de yüzde yetmiş beşi mahvolmuştur. Alacamescit mahallesinden Mus- tafa kızı 45 yaşında Satiç ve hemşi- resi 30 yaşında Fatma ile komşuları Gülizar, buradan yarım saat ötedeki Hacılar köyünün Koçaşlar mevkiin- deki bağda çalışırlarken yağmur başlamıştır. Bunlar, derede bulunan bir ağaca sığınmışlar, Hatice İsimli kadın İle 13 yaşlarındaki oğluda derenin üst kısmında bulunan bir a- ğaç altına sığınmak üzere oraya çık- mışlardır. Bu esnada gürültüler duydukla- rından, aşağıdakilere “Sel geliyor, kaçıız,, diye bağırmışlardır. Üç ka- dın, eşyalarini alarak kaçmağa baş- lamışlarsa da sel yetişmiş, üçünü de sürüklemiştir. Gülizar, oradaki bü- yük bir ağaca tırmanmağa muvaf- fak olmuştur. Köylüler hemen imdada koşmuş- larsa da Satiç ve Fatma boğulmuş lardır. Bitap bir halde olan Gülizar, dispanserde tedavi edilmektedir. Bir adamı yıldırım öldürdü Silifke (TAN) — Bucaklı mahalle- sinden Gürcüoğlu Mustafa ile karısı Sıdıka fıstık tarlalarında çalışırlar- ken yağmur başlamış, bunlar bir zeytin ağacının altına sığınmak is- terlerken yıldırım düşmüştür. Mus- tafa ölmüş: Sıdıka bayılmışsa da İyi- leştirilmiştir. Bünyanda iki yüz koyun öldü Bünyan (TAN) — Bölgemizde 4 buçuk sant devam etmiş olan şiddet- li ve devamlı yağmurlardan - sonra bir-kısım. yaylâlara dolu - düşmüş, külliyetli seller gelmiştir. Merkezde “insan ve hayvanca za- yiat yoktur. Gergeme köyünde 200 kadar koyun, keçi doludan müteessi- ten ölmüş ve Koyunabdal köyünde birkaç ev yıkılmış ve ekinlerinin mühim bir kısmı hasara uğramış tır, Yağmursuz kalan mezruat bol yağmurlardan fevkalâde faydalan- miştir. Nevşehirde sel tehlikesi Nevşehir (TAN) — Şehrimize muhtelif fasılalarla yağan yağmur- tipi halinde sulu kar yağrnağı lar çiltçiyi son derece memnun eti ği gibi kuraklık tehlikesi de tiği men zail olmuştur. i Yalnız şehrin muhtelif semtleri! düşen'dolu bağları çok harap etm tir. Şehrin yanibaşından geçmi olan Borus çayından gelen sel döl koyun götürdü ve çeyrek saat uz taki Nar köyündeki Kirazlısu d menini de sel bastı. Karadenizde fırtına sürmektedir. Yine Karadenizde ku” vetli bir şimal rüzgârınm esmesi * timali de alâkadarlara bildirilmiş” İzmirde İzmir, T(A. A) — Havalar haftadanberi ittıratsız ve fena git mekte sik sık boralar ve şiddetli murlar hüküm sürmektedir, Dün gece başlayan yağmur sab ha kadar devam etmiştir. Hava b yağmurlu ve saikalıdır. Dün şeb kalabalık bir caddesine yıldırım d müşse de nüfusça zeyiata sebeb vermemiştir. Yugoslavyada tuğyanlar Bolgrat 7 (A. A.) — Başvekil koviç, dün Karlovatza gelerek bü yük tuğyanların tahrip ettiği sah ziyaret etmiştir. Başvekil, felâket? 'delere ilk yardım olmak üzere sek sen bin dinar tevzi ettirmiştir. Melen Çayı Köprüsü Yapılıyor Düzce (TAN) — Her bakımdi” ÇoK Mühim utan ve TRİBE Yer geçtikleri Düzce - Hendek kazali” arasındaki Melen nehri üzerinde bi” lunan ahşap köprünün yerine Ni Vekâletince beton bir köprü inş8” na başlanılmıştır. İlk harcı Bolu valisi atmış, mer” simde kazamız kaymakamı İsme Baykal ve bir çok davetli bulu” muştur. FELERİTİLİNEA Nakleden : Şehâbettin Fuat Babama ne kadar acıyorum. Alnında buruşuk- iar,. Derin vs ağır buruşuklar.. Alnına düşen saç- ları seyrekleşmiş.. Eskiden ne kadar sıktı! Zavallı adamcağız, pe hallere girdi? Ya gözleri. Tıpkı ölüm işkencelerine maruz kalan bir adamın gözle- ri gibi. Babamın sabrı tükenmişti: — Ver, ver artık, dedi. Hangileri piştiyse, ver- meğe başla. — Al, baba. — Adam başına ne kadar düşüyor! — Yedi ane, baba.. Siz yemeğe bakın..: Nefretimden vücudüm zangır zangır titriyor. Fa- kat belli etmiyorum. Neşeli, şen ve şatır görünme ge çalışıyorum. Babama yalan söyledim. Yarı hisseyi alacağıma kendime iki tane ayırdım. Yedisini ona verdim. Çok şükür, farkına varmadı: Kendisini aldattığımın far. kına varamadı!.... 13 Mayıs Bugün yine pazar, Petrograda geleli üç hafta kadar oluyor. Fakat bana öyle geliyor ki, ebediyet kadar uzun bir za- man geçti: Uzun ve yeisle dolu bir ebediyet yaşa- dım sanıyorum. Sabahleyin uyanırken babamı hatırladım. Gözle- Timin önüne onun bitkin hali geldi. Derhal kendi- mi aynanın önüne attım: Uzun uzadıya simamı tet- kik ettim, Babam aklımdan tamamiyle silinmişti. Onu düşünmüyordum bile... Aynaya bakarken, başım dönmeğe başladı. Diz- lerimde takat kalmamıştı. Kendimi yatağa: bırak- tam. Bütün gün yatakta kaldım. Gözlerimi kâh açıyor, TEFRİKA No. 14 kâh kapıyordum. Kafam bomboştu. Hiç bir şey dü- şünmüyordum. 14 Mayıs Dairede arkadaşlara karşı çok garip bir tarzda hareket ediyorum. Vâkıâ, hepsiyle çoktan tanıştım. Fakat, içlerinde ancak “Marusya,, İle samimiyim. Oğle yemeğine kadar geçen zaman bana haddin- den fazla uzun geliyor... Dakikalar sanki ağır, ağır ilerliyor.. Oje vakti olsa da yemeğe çıksak deyip, duruyorum... Yemekten sonra insan kendini biraz daha iyice hissediyor. Maamafih çok bir şey de ye- miyorum ya... Hele aç olduğumu anlıyacaklar diye fena halde korkuyorum. Açliğımı belli etmemek için, herkesle mahsus şakalaşiyorum; gülüyörüm, gevezelik ediyorum: Fakat, kalbim ve midem peri- şan oluyor. İçime arasıra fenalık çöküyor. Yiyecekten bahsedenlerle insafsızcasına eğleni- yorum. Biri şu yemeği sever, diğeri başkasını ter- <ih edermiş... — Sizin hayvanlardan farkınız yok, diyorum, işiniz, gücünüz yeyip içmesini düşünmekten ibaret. Hayat sade bu mu? Bunları söylerken, ne derece samimi! olduğumu tayin etmek te, güç. Oyle zannediyorum ki, bu söz- lerin samımi. Öğle yemeğinden sonra biraz carlanıyorum.. Sev- gili “Frenef,, i hayalimde yaşatmak için kendimi zorluyorum. Fakat, ne kadar cehdetsem beyhude. Dimağım işlemiyor. Ne kadar hissizleştim. Adeta bir taş parçası gibiyim. Mayıs ayı da, neden bu kadar kapalı geçiyor? “Nikola. Pavloviç,, benim behemehal tahsile devam etmemi istiyor.. Ben de pekâlâ takdir ediyorum ki, tahsile devam etmek lâzım... Evet, bugün muhak- kak gidip kursları Kiş, Hattâ hemen bu akşam gitmeliyim, Eve döndüm. Pis duvarları; Sokan si temizlen- Memiş taban tahtaları, alçak tavan, köşede bücakla örümcekler içime derin bir karanlık: dolduruyor, Ansızın zihnimden sanki bir sünger geçitdiğ Ne var, ne yoksa hepsi silindi. Postahaneyi, mayıs akşamını... Her şeyi, her şeyi unuttum. Yorgun ar- gin aynanın karşısına geçiyor; günden güne süzü- len ve sararan çehreme bakıyorum. Artık, âdet edindim; Her gün muntazaman ayna nın karşısında bir müddet kendimi seyrediyorum. Postahanede daire âmirimiz Elena İinişme, be- nim güzelleştiğimi söylüyor. Adam sen de. Ne ehemmiyeti var.. Yatağa girdim; ve babamı bekledim. Su kaynatıp, hazırlamayı unutmamıştım, Babam gelince, kalktım. Birlikte akşam yemeği yedik. Tek- rar yattım. Odamız karanlık. Babam borluyor.. Uyüyamıyo- rum. Uzun müddet uykuyu bekledim, dürdm. Bir köşede, babamın mantosu siyah bir gölge ha- linde asılı duruyor. Hiç, hiç bir şey düşünmüyorum. 15 Mayıs Bugün postahanede acele ve mühim İşler vardı. Gece saat on birde yakami güç kurtardım. Sabah- leyin ağzıma bir şey koymadan evden çıkmışım. Oğleyin de, dairenin lokantasında, sade suya sebze çorbasından buşka bir şey yoktu: Tabii ekmeksiz. Karanlık ve sicak sokaklarda adımlarımı müşkü- lâtla sürükliyerek, yürüyorum. Yollar kalabahk. Beyaz mayıs gecesinin “fecrinde sigaraların ateşle- ri ışıldıyor. Kulaklarıma neşeli cümleler çarpiyor. Fakat kehmeleri ve kelimelerin mânasını tefrik edemiyorum. Başım dönüyor. Kalbimin iztirapla çarptığını hissediyorum. “Nikola, köprüsünün üzerinde durdum. Demir parmaklıktan, aşağıda akan sulara bakıyorum. Göz“ lerimi kapadım. Bütün vücüdümle parmaklığa yas- Jandam. Başım tarif edemiyeceğim bir ağrı içinde... “Gözlerimi açtım. Köprünün altında küçük va- purlardan birinde yeşil bir ışık... Daha uzakta bir kırmızısı... Kendimi sulara fırlatıp atmak ihtiyacı içindeyim. İntihar etsem, sanki bana kim acıyacak? Bu yaşta bir kızcağıza kim merhamet eder ki?.. Babam pin tinin biri: Haşin, ve bodbin bir adam. Sofrasından bir ağız eksildi, diye memnun bile olur. Eminim ki, artık kendisinden ekmek istemiyeceğim diye sevi- mir, esasen tedrici olarak intihar etmiyor muyum? Hiç şüphe yok, açlıktan yavaş yavaş öleceğim, “ O ne? Suya bir cismin düşmesinden doğan bir es. Ay ışığı altında suda daireler peyda oldu. Mu- hakkak iri bir balık olacak. Hayır, hayır, imkân! yok, #ntihar edemiyeceğim! Büyük balıklar vücü- düme saldıracaklar, Ve simsiyah istakozlar, etleri" mi ısıracaklar! Kabil değil, cesaret edemiyorum! Ne kadar da korkak bir İnsanım. Hakikaten mini mini bir kızcağızdan hiç te farkım yok. Evde herkes uyuyor. “Dimitri, ve yengem beni düşünmezler bile. Babama tesadüf etmek ihtimali de yok. Şu dakikada mutlaka horlayıp duruyordur. Biri semaveri yaksa ve çay hazırlasaydı... Beni kar- şılıyacak kimsecikler, hiç kimsecikler yok... Kapının çıngırağını uzun müddet çaldım. Mu- hakkak, muhakkak, herkes uykuda. Kimse beni dür şünmüyor. Lâkirt, ansızın âşina ve tatlı bir ses işite tim... Gayri ihtiyari yerimden sıçramışım. Sesin sahibini lâyıkile tefrik edemeden kalbim çılgın gi” bi çarpmağa, sıçramağa, oynamağa başladı. — Anne, anne, anneciğim, benim.. “Fenya.,; — “Peaya,, , yavrum!.. Yavrucuğum benim. Annemin boynunda hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Ah, annem, annem, benim iyi anneciğim! Gözlerimi kaplıyan yaşların arasından annemin yüzündeki teessürü okur gibi oldum: — Ne yapıyorsun, Allah aşkına? Budalalığın 10- zumu yok.. Ağlıyacak ne var? Işte, çok şükür bir- birimize kavuştuk... Ağlıyacağına gülüp, sevinme" isin... Haydi odama gidelim. Gel, gel... — Ah, anne, anneciğim.. Sensiz yaşamak ne güç. Bundan sonra dünya bir araya gelse, senden ayrık mam... Katiyen ayrılmam, katiyen... — Pekâlâ, pekâlâ.. Biraz sükünet bul, melek yav- rucuğum... Şeker kızım benim: Gözlerini sil artık. Unut hepsini. Otur, yemene bak... (Devamı var)